@plutorik
|
Bugünün cumartesi olduğunu bilmeme rağmen 7 de uyandım. Bilmiyorum ama içim içime sığmıyordu, tüm ülkeyi fethedecek enerjiye sahiptim şu an.
"Ne yapsam acaba?"
Babam evde olmadığı için istersem Antalya' ya bile gidebilirdim. Ama tabii o kadar abartmayalım. İnternette "Ankara' da gezilebilecek yerler" diye arattıktan sonra karşıma Ankara Kalesi vesaire çıktı. Ankara Kalesi' ne yirmi kere gittim ve yolu gerçekten çok dik : Elendi Gençlik Parkı bol tas kafalı dolu: Elendi Eymir? Oraya mı gitsem acaba. ODTÜ' nün arsasına dahil olan güzel bir yer. Yıllardır bodrumda çürüyen bisikletimi sürmek için fırsat elde ettim.
---------- Göle vardığımda suyun sakin sesi beni iyice heyecanlandırdı. Buraya en son annemle birlikte gelmiştim. Çok da bir şey değişmemişti. Aynı eskisi gibi. Babamın bana bisiklet sürmeyi öğrettiği yer.
Kulaklığımı takıp yola çıktım: Is This Love - Matsuii
Yol başlarda kalabalık olsa da gittikçe tenhalaştı. Yorulduğum için bisikletimi su kenarına çekip soluklandım. Çimlere uzanıp suyun kıyıya vuruşunu dinledim. Bir süre sonra toprak yoldan teker sesi duydum. Bisikletli biri, tek başına. Uzandığım yere iyice sinip sessiz kalmaya çalıştım. Durdu. Bisikletinin kilidini açıp yürümeye başladı. Yaklaştı, yaklaştı. O yaklaştıkça tetikte durmaya başladım. O da temkinli gibi parmak ucunda yürüyordu. Yamacın köşesine iyice sokulduğumda tepeye gelmişti.
"Kim var o-"
Konuşmasına fırsat vermeden kolundan tuttuğum gibi aşağı çektim. Yamaçtan yuvarlanıp suyun içine düştü. Meğer o da benim kolumdan tutmuş! Birlikte suya yuvarlandığımızda ikimiz de elimizi çektik. Kafamı sudan çıkardığımda saçımın üzerindeki yosun görüşümü kısıtladı.
"Manyak mısın lan sen?!"
Genç erkek sesi nedense oldukça tanıdıktı. Yüzümdeki yosunu suya fırlattığımda sonunda suratına baktım. Esmer ten, siyah saçlar...
"Akif?!"
Beni dinlemeden kıyıya çıkıp soluklanmaya başladı.
"Sorunun ne kadın?"
Hızlı hızlı nefes alışverişleri arasında kelimeleri zorlukla seçiyordum. Sürünerek bende kıyıya çıkıp uzandım.
"Geri... gerizekalı bi anda geldin."
Birbirimize sövmelerimiz bitince medeni insanlar gibi tartışmaya devam ettik:
"Ya bak kadınsın diye bi şey demiyorum da bu güç nerden?"
"Sanane lan hıyar."
Söylene söylene doğrulup ciddileşti:
"Adımı nerden biliyorsun?"
"Ben..."
Ağzımdan çıkacak kelimeleri dikkatli seçmeliydim. Çünkü gözleri söylediğim her şeyi, mimiklerimi anlayabilecek kapasiteye sahipti.
"Aynı lisedeydik."
"Ne?"
"Seni mezuniyette görmüştüm konuşmuştuk."
"Ben mezun değilim ki."
Anlamadım? Geçen gün kendini tanıtırken 18 yaşında olduğunu söyleyen velet bu değil miydi?
"Yalan. İtiraf et sapığımsın."
Gözlerimi kocama açıp tek kaşımı kaldırdım.
"Ne diyon mal."
Bir anda kahkaha atmaya başladı. Akif ve kahkaha atmak vay canına. Ben onun mimikleri yok sanıyordum ama şu an zevkten kuduruyordu resmen. Kahkaha tufanı bitince sırıtarak ağzını açtı.
"Tek yalan söyleyen sen değilsin Davut."
"Kim?"
Ellerini yaslandığım yamaca dayadı. Üzerime eğilip gülümsedi. Korktum açıkçası korkmadım diyemem. Boyu uzun, ve yapılı vücudu var. Ağzını açmasına izin vermeyerek karnına yumruklarımı geçirmeye başladım. Bir yandan da bacağımla onu ittirmeye çalışıyordum ama nafile. Bebe yerinden oynamadı.
"Davut' un trans olduğunu bilmiyordum. Bi de bir günde kadına dönüşmüşsün."
"Kalk lan üstümden! Manyak."
Ellerini çekip suya soktu bir iki kere çırptıktan sonra yanıma yaslandı.
"Neden yalan söyledin ki? Bi de çok belliydi kadın olduğun."
Utana sıkıla ellerimi birbirine kavuşturup bacaklarımı karnıma çektim.
"Zorundaydım."
Bana döndü:
"Neden?"
"İki farklı hayat yaşıyorum. Ailemin ve okulumdaki kişilerin Pluto' yu tanımasını istemiyorum."
"Gerçekten kimsin peki?"
"İrem. 16 yaşımdayım."
"İyiymiş."
30 saniye süren sessizliği utançtan titreyen sesimle bitirdim:
"Öbürleri biliyor mu?"
Başını arkasındaki kayaya yaslayıp ciddileşti.
"O gün Ömer' i arkada bıraktığında endişelenip yanımıza geldi. Bi anda koşarak kaçtığını anlattı. Emre ve ben zaten senin kadın olduğundan şüphelenip aramızda konuşmuştuk. Şüphemizi Onur ve Ömerle paylaşınca onların da öyle düşündüğünü öğrendik. Sana mesaj atmışlar sanırım ama dönmemişsin."
"Nasıl anladınız ki? Ben 2 yıldır böyleydim ve kimse anlamamıştı."
"Hakkını yemiyim sesini duymasam veya mimiklerini görmesem erkek olduğunu düşünürdüm. Bi de çizim tarzın yani naif biraz."
Sözünü bitirince gülümseyerek bana baktı.
"Öbürlerine anlatıcan mı?"
Utançtan sinmiş halimi görünce benimle daha da fazla uğraşmaya başladı.
"Hmm bilemedim şimdi."
Ayağa kalkıp bana elini uzattı:
"Önçe şuradan çıkalım mı? Açıkçası ben üşümeye başladım."
Elini tutup başımla onayladım. Yamaca tırmanıp bisikletlerimizi aldık.
"Az yol kaldı gölün bitimine. Hızlıca gidip kurulanalım."
"Tamam."
Sürmeye başladığımızda esen rüzgar içimi titretiyordu. Zaten dün hastalıktan kıvranıyordum şimdi bir de bu çıktı.
Akif önden hızlıca gidiyordu. Vücudum yavaş yavaş ağrılarla dolmaya başladı. Burnum akıyordu ve bisikletin pedalını çevirecek gücüm kalmamıştı. Ayağımı pedaldan çekip bisikletten indim. Olduğum yere oturup dinlenmem lazımdı. Akif' in bisikletini aniden frenlemesini ve koşuşunu duydum. Yanıma gelip oturdu.
"Sorun ne iyi misin?"
"Evet sadece biraz dinlenmek yeterli olur. Sen devam et."
"Salak seni burda bırakıp gitmem."
Mahcup gülümsememi takınıp teşekkür ettim. 2 dakikanın ardından kalkıp bisikletimin başına geçtim.
"Sürebileceğine emin misin?"
Endişeli ifadesiyle bana bakıyordu. Islanmış, üzerine yapışmış hırkasının altında onun da vücudu titriyordu. Yine de beni düşünmesi hoş bir durumdu.
"Sürerim."
"Tamam savaşçı."
Gölün çıkışına geldiğimizde hava kapanmaya başlamıştı. Bir de üstüne yağmur yağarsa ohooo. Mis, vücudum çatur çutur yanardı. Akif hırkasını çıkartıp bana uzattı. İtiraz etmeden üzerime geçirdim.
"Evine bırakabilirim."
"Hayır sağol."
İnatlaşmayıp cebinden telefonunu çıkarttı.
"En azından numaranı ver de iyi olup olmadığını bileyim."
"Tamam. Bu arada..."
"Evet?"
"Öbürlerine bundan bahsetme."
"Tabii efendim yeter ki sen iste. Ama karşılıklı anlaşma olmalı."
"Anlaşmaların hepsini topluca si..."
"Ne?"
"Bi şey yok."
----------
Metroya binip üzerimizdeki bakışları görmezden gelmeye çalıştık. Sırılsıklam olduğumuz için insanlar yanımızdan uzaklaşıyordu ki bu da faydamıza.
"Nerde ineceksin?"
"Batıkent"
"Ben de."
Aynı semtte yaşıyormuşuz meğer. Belli ki grubun hepsi o çevrede yaşıyor.
Metrodan inince soğuk hava tekrar suratıma çarptı. Akif' e hırkasını uzattım.
"Alabilirsin sağol."
"Mal mısın zaten hastasın. Giy şunu."
İkimizde gülerek bisikletlerimizi yürüyen merdivene çıkardık. Metronun çıkışına gelince bisikletlerimize bindik.
"Ben buluştuğumuz parkın yakınında yaşıyorum, sen neredesin?"
"Ben de oralardayım."
"Hayret, bize Keçiören demiştin."
"Açma hiç o konuyu!" |
0% |