Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8 - 8

@plutorik

Akif' in benim hakkımda dedikodu yaymayacağına emin olunca yorgunluğun sarhoşluğu gözlerimi sulandırıyordu. Eve girdiğimde çantamı bir kenara atıp duşa girdim. Ayılmamı sağlayabilecek tek şey soğuk suydu.

 

Duştan çıkıp yatağıma oturunca telefonuma gelen bildirimlere göz gezdirdim. Emre' nin endişe dolu mesajları.

 

Emre: Davut? İyi misin

 

Emre: Sorun varsa söyle lutfen

 

Emre: Omer soyledi bi anda gitmişsin

 

Üstünden bir gün geçmesine rağmen yüzsüz gibi bir kelime olan mesaj mesajı yolladım.

 

​Siz: İyiyim

 

Bugün pazar yarın okul var. Yani hazırlıklı olmam gereken durumlar çok fazla.

Deniz ile benim hakkımdaki dedikodu yayılabilir, Beyza bana küsebilir. Yalnız kalabilirim, sinirlenip Deniz' in suratına yumruğu geçirip okuldan atılabilirim.

Mis gibi senaryo yazdım gerçekten umut vaat eden bir senaristim. Bunlar olmayalacak çünkü ben aklı başında ve sakin biriyim. Deniz' in benden istediği ona saldırmam ve başımın derde girmesi olabilir ya da benden filan mı hoşlanıyor? Harbiden Deniz benden ne istiyor?

 

Hayatımda hiç onu gördüğümü hatırlamıyorum. Zaten şehir dışından buraya geldiğini söyledi. Acaba dayak mı istiyor illa?

 

Benimle görüşmek ve anlaşmak istediğini söyledi. Bana ihtiyacı var, benden yardım mı ister? Ne isteyebilir ki? Görüşmek istiyor.

NEDEN OĞLUM NEDEN YAV?

 

Burada düşüncelerin içinde kaybolmaktansa onunla yüzleşmek daha mantıklı olabilirdi.

 

Lavaboya gitmek için ayağa kalktım. Telefonumu koltuğa atıp koridora girdim. Duvarlarda asılı resimler normalde dikkatimi çekmezdi.

 

Bugün farklı olan şey resimdeki kadın bana gülümsüyordu. Kahverengi dalgalı saçları, dinlendirici mavi renkteki gözlükleri. Sıradan ufacık gözleri. Kollarının arasındaki tombul bebek. Onunla aynı sıradan gözlere sahipti. Tek fark bakışlarıydı.

Annemin merhametine asla ulaşamadım. Onun kadar iyi kalpli olamadım. Onun gibi dürüst olamadım.

​​Ben hiç bir zaman sümbül kokmadım.

Araba kazasıymış. İnanmamıştım, annemin tatile gittiğini ve elinde çiçeklerle bana döneceğini düşünmüştüm. Çocuktum, bencildim. Babam ağlarken ben gülerek getireceği hediyeleri düşündüm. Babamın ağlaması sinirlerimi bozmuştu.

 

Acaba annem tatile gittiği için onu mu kıskanıyordu?

 

Hayatım eskisi gibi olmadı. Normalde 2 yıl yas tutarsın, geçer. Babam hala yas tutuyor. Geceleri ayağa kalkıp annemden kalan, vermeye kıyamadığı kıyafetlerine sarıldığını biliyorum. Çünkü ben de öyle yapıyordum. Artık kabullendim. Annem tatile gittiğinde bencilce davrandı. Bizi götürmedi. O şu an cennete rahat rahat otururken biz burada cehennemi yaşıyoruz. Bunu haketmedik. Hiç bir çocuğun haketmediği gibi.

 

Fotoğraftan uzaklaşırken gülümsemesi daha da küçüldü. En sonundaysa soldu gitti. Ben de daha fazla bakmadım. Bakmaya değer bir şey kalmamıştı. Artık hayatımda pek de bir önemi yoktu. İnsan annesiz de büyüyebiliyordu. Ya da ben büyüdüğü sanıyordum.

 

Lavaboda ellerimi yıkarken gözlerimin önündeki aynaya bakmadım. Karşılaşacağım şeyden korkuyordum. Çünkü ben kendime bile yalan söylüyorum. Hüngür hüngür ağlayan kendime ağlamadığımı inandırıyordum. Aynaya bakmak bastırdığım gerçeklerimle karşılaşmama sebep olurdu. Buna hazır değildim çünkü ben cenazesinde bile ağlamamıştım.

 

İrem ağlamıyorsun. Ağlamıyoruz.

 

Salina gidip telefonumu elime aldım. Hızlıca sınıf grubuna girdim. Numarasını bulup ona mesaj yazdım.

 

Siz: Yarın okulun önündeki parka gel. 16.30

 

Hiç düşünmeden mesajı yolladığımda bir nebze olsun rahatlamıştım. Emre' den yeni mesajlar vardı.

 

Emre: İyi olduğuna emin misin?

 

Emre: Bugün aynı parkta buluşacağız yedi de

 

Saat şu an 13.31

 

Erken gitsem bile ne yapabilirim? Ya da...

Mesajlara girip yazmaya başladım.

 

Siz: Beni gördüğün yere gel şimdi

 

Mesajımı hemen görmüştü.

 

Mal: Tabii gelirim yeter ki sen iste 💖

 

Gerizekalı diye düşünüp hazırlandım. Yanıma boyalarımı da alıp evden çıktım.

 

----------

 

14.02

 

Duvarın önüne geldiğimde orada dikilen Deniz' i gördüm. Bu kadar hızlı gelmesi şaşırtıcıydı. Yaptığım resime bakıyordu. Üzeri beyaz boyayla şimdiden kapanmıştı. Benim olduğum yöne yavaşça başını çevirip elini salladı. Söylenerek ona doğru yürüdüm.

 

"Selam arkadaşım nasılsın?"

 

"Kes bu ayakları. Ne istiyon onu söyle."

 

Parmağını dudağına götürüp düşünüyormuş taklidi yaptı.

 

"Hmm ne istiyorum acaba?"

 

Kafasını eğip benimle göz göze geldi.

 

"Sence ne istiyorum İrem?"

 

Bunu söylerken geri çekilip ellerini cebine koydu. Kahverengi teniyle uyumlu kazağının altında kumaş uzun pantolon. Zarif gümüş bir kolye ve özenle yapılmış kıvırcık saçları. Kolyesiyle takım olan yüzükleri ve zincir görünümlü küpeleri. Neden bu kadar şık olmak zorundaydı ki? Ben eşofmanımı giyip gelmiştim. Kombin açısından ezilmiş gibi hissediyordum. Bir de bu kadar hazırlığı yarım saatte yapmıştı.

 

"Benimle gelirsen açıklayacağım."

 

Eğilip gülümsedi. Elini bana uzatıyordu. Mal mısın?

 

"Nereye?"

 

Uzattığı elini üzülerek(!) Geri çekti.

 

"Hadi ama yer ayırttım bile. Seni en sevdiğim yere götüreceğim."

 

Kollarımı kavuşturup tek kaşımı kaldırdım.

 

"Şaka mısın sen? Seninle daha fazla vakit geçirmekten kaçınıyorum sen yer ayırtıyorsun."

 

Ağzını açtığında parmağımı kaldırıp ona salladım.

 

"Yoksa sen bana aşık mısın?"

 

Hiç duraksamadan yanıt verdi.

 

"Evet."

 

Daha fazla dayanamayıp gülmeye başladım. Gariptir ki ben gülmekten kıvranırken o da benimle gülüyordu. Hem de rol yapmadan.

 

"Yani... Sen ahahqhhahagaga benden mi hoşlanıyorsun?"

 

"Eveet!"

 

Hiç trip atacak dermanım kalmamıştı. Normalde beni tehdit eden bu çocukla bir gün eğlenmenin kime zararı olabilirdi ki?

 

"Tamam o zaman beni oraya götür."

 

Oyununa dahil olduğumu anlayıp rolüne büründü.

 

"O zaman hanımefendi arabama binmek ister misiniz?"

 

"Ah tabiki."

 

Elimi yüzüme götürüp öbür elimi ona uzattım. Eğilerek elimi tuttu.

 

"Lütfen beni takip edin."

 

Karşılaştığım araba gördüğüm en lüks araçtı. Gri renkte, kırmızı çizgilere sahipti. O kadar hızlıydı ki yanımdan geçerken estirdiği rüzgar saçlarımı karıştırdı. Üstüne üstlük kendine özel seslendirmesi vardı. Kapıları otomatik açıldı.

 

"Sayın yolcularımız, trenimiz 15 Temmuz Kızılay Milli İrade istikametine gider. Dear passengers this train goes to..."

 

"Aracın çok etkileyici."

 

"Tabiki öyle trafik sorununa çözüm."

 

Kıkırdayarak suratına baktım. O zaten bana bakıyordu. Göz göze gelmemize rağmen bakışlarını kaçırmadı. Ben de kaçırmadım.

 

"Sen oynarsan ben de oynarım Deniz."

 

"Kendime oyun arkadaşı bulduğuma sevindim İrem."

 

Romantik bir filmde olsaydık şu anda birbirimize sarılmanın tam sırasıydı.

Yanlış anlamayın bizimki aşk hikayesinden çok 5/10 imdbli düşük CGI' larla donatılmış polisiye.

Filmin sonunda da büyük ihtimalle canlı bomba olarak her yeri patlatacağım.

 

 

İrem farklı ve birbirine zıt kişiliklere sahip bu yüzden ben açıkçası bu bölüm hem güldüm hem de üzüldüm. Aynı ana karakterimiz gibi.

Annesi hakkındaki düşüncelerini anlatırken bölümün kapağı olan şarkıyı dinliyordum. Özetleyebilecek kelime: "Saudade"

Loading...
0%