Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@polisiyeyazari

Gerim gerim gerileceğiniz bir kurgu ☺️


Titreyen ellerinden yerdeki parkeye damlayan kana bir kere daha bakıp kendini korkuyla geriye attı.


Kalçasının üzerinden arkaya doğru çırpınarak sürünüp sırtı duvara değdiğinde artık kaçacak yeri yoktu.


Korku dolu bakışlarını loş ışıklı odada gezdirdi.


Duvardan duvara uzanan ve bahçeye bakan camın köşesindeki yılbaşı ağacına değdi gözleri.


Cılız yanan lambası ve üzerindeki kırmızı tonlarda olan süslemesi ile muhteşem görünüyordu.


Lâkin durduğu zeminin etrafı adeta kan gölüydü.


Yılbaşı ağacının hemen karşısında ve pencerinin önündeki masada, filmlerdeki lüks sofraları aratmayacak bir ziyafet vardı.


Masanın üzerinde ve arka sağ çaprazında duran şöminenin üzerindeki şamdanlardan başka odayı aydınlatan ışık yoktu. Tabii bir de yılbaşı ağacının cılız pırıltısı.


Alnında ki terler yanağına doğru süzülürken nerede olduğunu ve neden elinin kan ile kaplı olduğunu hatırlamıyordu.


Tek hatırladığı gözlerini açtığında yılbaşı ağacının en tepesindeki parıldayan kırmızı büyük yıldız ile göz göze gelmiş olmasıydı.


Başka bir ayrıntıyla nefesi kesilirken kalbinin hızının göğsünü acıyla yumruklaması ile kasıldı.


Kim olduğunu bile hatırlamıyordu.


Sırtı duvarda sürünerek zorlukla ayaklandı.


Bacakları sanki saatlerdir koşmuş gibi uyuşmuş titriyordu.


Kendini hızla salondan atıp arkasına bile bakmadan çıkışı aradı.


Karanlık koridoru geçerek sokak lambasının sızdığı dış kapıyla göz göze gelip büyük bir hızla kendini dışarı attı.


İki katlı olan villaya bu seferde dışardan baktı.


Hafızasını ne kadar zorlasa da neden burada olduğunu hatırlayamıyordu.


Bakışlarını tekrar ellerindeki kana çevirdi ve kimin kanı olduğunu düşündü.


İçerde yaralı ya da ölü bir bedene rastlamamıştı. Belki de tekrar içeriye girip bakmalı, yaralı biri varsa bir şekilde yardım bulmalıydı.


Sonra düşündü; Ya birine zarar verdiyse ve bu kan ona aitse?


Bu düşünce dehşete düşmesine sebep oldu. Boğazları kurudu, kalbi göğsünü sertçe yumruklayıp acıyla kasılmasına sebep oldu.


Yavaşça geriye attığı adımlarla bir süre eve tekrar baktıktan sonra arkasını dönüp hızla koşmaya başladı. Titreyen bacakları ve hızlı atan kalbi istediği kadar hızlı koşmasını sağlayamasa da arkasına bir daha bakmadan bütün gücüyle uzaklaştı.


Topallayan bacakları ile kendini hızla yola attığında müthiş bir ışık huzmesi yüzüne vurmuş, acı bir fren sesi caddede yankı yapmıştı.


Müthiş bir acı hissettikten sonra karanlığa teslim oldu.


Saçını okşayan rüzgar ile gözlerini aralarken yoğun beyaz ışık gözlerini kamaştırdı. Göğsüne saplanan ağrıyla yüzünü buruşturup görüş açısına giren bir hemşireyi gördüğünde odanın içinde gözlerini gezdirdi.


Sol tarafta pencerenin önünde deri bir koltuk, karşısında duvara sabit TV, sağ çaprazında boydan boya bir gömme  dolap ve iki yanında büyük komidinler vardı.


Baş ucunda duran serumu kontrol eden hemşire, kıvrılan dudaklarıyla büyükçe gülümsedi.


"Günaydın Bay Marcus, nasıl hissediyorsunuz?"


Marcus yüzünü tekrar buruşturup meraklı bakışlarını hemşireye dikti.


"B-Ben bilmiyorum. Ben neredeyim?"


"Sakin olun bay Marcus, küçük bir kaza geçirdiniz ama durumunuz gayet iyi."


"B-Ben Ben hiçbir şey hatırlamıyorum! Adımı bile bilmiyorum ama siz nasıl..?"


"Günlerdir eşiniz sizi arıyormuş, bütün hastanelere, karakollara bakmış. Kaza geçiripte hastanemize giriş yaptığınız da bir fotoğrafınızı gönderdik. Eşiniz de onayladı. Her an burada olacaktır."


Hemşirenin anlayışlı bir dille konuşması içindeki korkuyu silememişti.


Zira eli kan içinde bir evden çıktığını net bir şekilde hâlâ hatırlıyordu.


"Peki, ben neden hiçbir şey hatırlamıyorum?" Diye sordu merakla.


"Çok doğal bir durum bay Marcus. Geçirdiğiniz kaza sonucunda bir hasar bekliyorduk. Geçici bir hafıza kaybı olduğu konusunda sizi temin ederim. Doktor beyi de bu konuda bilgilendireceğim mutlaka"


"Anlamıyorsunuz! Ben kazadan önce.."


Diyerek duraksayan Marcus söyleyip söylememekte kararsız kaldı.


Ama böyle de hiçbir şey görmemiş gibi de hayatına devam edemezdi.


Söylemek için dudaklarını araladığında kapı aniden aralanmış, aralanan kapıdan sarı uzun düz saçları, yeşil gözleri olan genç ve güzel bir kadın telaşla girmişti.


"Sevgilim!" Yüzünde ki korku sesine de sinmiş olan kadın, kollarını açarak sıkıca adamın boynuna sarıldı.


Hem ağlıyor hem de ne kadar korktuğunu anlatıyordu.


Ama Marcus'un bu umrunda değildi, çünkü onun kafasını kurcalayan başka büyük bir soru vardı.


Aşk varsa ve bu kadın gerçekten eşiyse hafızasını kaybetmiş olsa da onu hatırlaması gerekirdi. Beyni değilse bile kalbi göğsünü delip geçecek kadar güçlü atmalıydı.


Ama bir milim bile yerinden oynamamış, aksine bedenini büyük bir ürperti sarmıştı.


Kadın ağlamaktan kızarmış gözlerini kocasına çevirdiğinde gözlerinin içine baktı. Lâkin yine de hiçbir şey göremedi. Sanki koca bir boşluğa bakıyordu ve bu kadın da tıpkı onun gibi hafızasını yitirmişti belki de..


Hemen arkasından siyahi bir doktor içeriye girdiğinde onunda yüzünde benzer bir soğukluk vardı. Ve soğuk ifadeye tezat bir biçimde gülümseyerek bakıyordu.


"Geçmiş olsun Bay Marcus, ben doktorunuz Jack Rebul. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"


" Kayıp?" Dedi bir anda.


Karısı şaşkınlıkla ona bakarken doktoru kaşlarını çatmıştı.


"Doktor bey küçük bir hafıza sorunumuz var."


Diyen hemşire ile karısı bu defa elini şokla ağzına götürüp acıyla inledi.


"Hemen bir Emar çekelim. Muhtemelen geçici bir hafıza kaybıdır. Uyku hali var mı? Ya da mide bulantısı baş ağrısı?"


"Hayır, sadece biraz yorgunum. Bacaklarım.." diyerek duraksadı.


Aynı o evdeki gibi bacakları uyuşuk ve titriyordu. Sanki saatlerce koşmuş gibi..


Buna bir türlü anlam veremedi.


Ve ne hissetti ise aynen doktoruna anlattı. Doktoru elinde ki deftere not alırken bir taraftan olabilecek yan etkileri anlatıyordu.


Böyle bir kazanın sonuçları olacaktı elbette. Öyle diyordu..


Bakışlarını pencereye çevirip derin bir nefes alırken eşi olduğunu iddia eden kadın, doktoru ile konuşuyordu.


Rüzgarın şiddeti ile pencereye çarpıp duran ağaç dalına baktı.


Neredeyse kıracak kadar şiddetli ve güçlüydü.


İşte o zaman onu gördü, bir an da kararan havayla cama yansıyan bir kadın hemen yanında ensesine kadar yaklaşmıştı.


Derin nefesler alıp veren Marcus bir türlü kıpırdayamadan camın ayna görevi gören yansımasına baktı.


Bağırıp çığlık atmak istiyor ama bir türlü sesini çıkaramıyordu.


Kadının yüzünü kapatan siyah saçları ürkütücü bir hava katmış, hayal olamayacak kadar gerçek olan nefesi kulağına değiyordu.


Elinin altındaki yorganı sertçe sıkıp hızla atan kalbini gürültüsünü dinleyerek gözlerini kapattı.


O sıcak nefes konuşmaya başladığında büyük bir çığlık atıp yatağında doğruldu.


Korkuyorum..


"Sevgilim iyi misin?" Diye sordu eşi olduğunu iddia eden yabancı ama güzel kadın. Kadının sesi kulağında eko yaparken


Korkuyorum..


Korku ile bakışlarını odada gezdirdi.


Ne zaman uyumuştu? Az önce gördükleri kâbus muydu? En son karısının doktor ile konuştuğunu kendisinin de camdan dışarıya baktığını hatırladı. Geri kalan her şey kâbus ise kendisi ne zaman uyumuştu?


Endişeli bakışlara karşılık verip kendisini tebessüme zorladı.


"İyiyim. Sadece bir kâbus..  Şey ben ne zaman uyudum?" Diye sordu çekinerek.


Zira pek de doğal bir soru değildi lâkin karısı normal karşılamış olacak, hiç şaşırmadan ya da sorgulamadan cevap verdi.


"Yorgunum demiştin ya, saatlerce koşmuş gibi yorgun olduğunu söyleyip yattın" dediğinde başını yastığa koyduğumu hiç hatırlamadığını fark etmişti.


Sahi ona neler oluyordu?


Kaza ile ilgili olsa bir nebze rahat edebilirdi lâkin kimse kazadan öncesini sorgulamıyor ya da kaza ile ilgili detaylı bilgi vermiyordu.


Düşünmesi ve korkması gereken çok şey vardı ama neyden ya da kimden bilmiyordu. Belki de kendisinden...


Bitti.


Yeni Yılbaşı konulu kurgum.


Birazcık değişik bir tarz denemek istedim.. Umarım olmuştur.


Zaten mini bir kurgu öyle birkaç bölümde çözülecek.


Şimdiden yorumlarınıza ve beğenilerinize sağlık.


O değerli parmaklarınız dert görmesin.


Loading...
0%