@polisiyeyazari
|
🌿🌿🌿Bence şimdiye kadar yazdığım en güzel kurgu bu olacak. Yazarken çok keyif aldım. İkinci bölümü yazmak için şimdiden heyecanlıyım.🌿🌿🌿 Medya : Bu kitabın jeneriği olacak. Not: Başrol karakterim erkektir. İsmi Oğuz Radyodan gelen kulak tırmalayacı cızırtılı sesle yüzümü buruşturarak radyoyu kapatmış boş bir zamanda arabayı servise vermeyi aklıma not etmiştim. Üç haftadır yemek yemeğe bile zaman bulamadığım için bakımını geciktirmiştim ve her geçen gün sorunu da beraberinde artıyordu. Cebimden bir sigara çıkararak dudaklarımın arasına alıp yaktığımda içime çekip zehirli dumanının ciğerlerime girmesine izin verdim. Pencereyi biraz aralık bırakıp içeriye süzülen rüzgârla gözlerimi kısarak tutulan boynumu ovuşturdum. Her geçen gün artan ağrılar da ayrı bir sıkıntıydı. Arabayı park edip apartmanın önüne geldiğimde cebimden anahtarı çıkardım kilide uzandığımda aralık kalmış kapıyla kaşlarımı çattım. Genelde her zaman güvenlik açısından kapalıydı. Belli ki yeni kapıcı biraz dikkatsiz diye düşünerek üzerinde çok durmadım. Otomatik ışık da yanmayınca şüphelerim artmıştı. Çünkü elektrikler gitse, jenaratör mutlaka devreye girerdi. Adımlarımı asansör yerine merdivenlere çevirince telefonumun ışığının yardımıyla yavaş adımlarla çıkmaya başladım. Birkaç basamak sonra gördüğüm kan iziyle duraksayıp belimde ki silahı çıkararak sessiz ve dikkatli adımlarla yukarıya çıktım. Bir üst kata geldiğimde, gördüklerim ile duraksayıp gözlerimi büyüttüm. Koridor kan gölüydü ve tek bir yaşam belirtisi bile yoktu. Dairelerin kapıları kapalı hepsinin üzeri kan ile kaplıydı. Elimdeki telefonun kilidini açıp yardım istemek için tuşlarını çevirsemde çekmediğini görüp sıkıntılı bir nefes verdim. Bütün bedenim titriyor, anlımdaki terler yavaşça süzülüyordu. Yakınımda olan kapıyı çaldım ama hiçbir hareketlilik olmadı. Diğer kapıları kan gölüne basmadan çalsam da karşılık alamadım. Son kapıyla biraz duraksayarak kırıp içeriye girdiğimde, duvarda ki kan ile çizilmiş işaretle kalbim göğüs kafesimi yumruklamış kaskatı kesilmiştim. Geriye doğru attığım adımlarım titriyor, ayak bileklerim bütün işlevini kaybetmiş gibi yerden kesiliyordu. Çığlık atma isteğimi bastırmaya çalışıp yere çöktüğümde, boğazımı sıkan bir güç ile nefessiz kalmış telaş ve korkuyla elimi boynuma getirip derin nefesler almaya çalışmıştım. Bir süre sonra ise her yer çoktan kararmaya başlamıştı. Yatağımdan hızla doğrulup derin nefesler alırken sürekli gördüğüm kâbuslarıma biri daha eklenmiş olmasına küfürler mırıldanıp saatime baktım. 03:00 Daima aynı saatte farklı kâbuslarla uyanmanın yorucu travmasıyla derin bir nefes aldım. Sürekli buna benzer kâbus görürdüm ama tek ortak özellikleri, duvarda beliren çizim ve benim nefessiz kalarak uyanmam olurdu. Çekmeceme uzanıp artık bağımlısı olduğum ilaçtan ağzıma bir tane atarak derin nefesler alıp sakinleşmeyi bekledim. Geçmişte yaşadığım bir travma sonucunda, psikolojik tedavi görmüş ve o günden sonra ruh sağlığı yerinde olmayan bir adama dönüşmüştüm. Mesleğim gereği birçok ölümle yüz yüze gelmeme, cinayet davalarını çözmüş olmama rağmen sadece travmamı iyileştirebilecek olan davamı yıllar boyunca çözememiştim. Ben 6 yaşındayken evimize kimliği belirsiz biri veya birileri girmiş ve bütün ailemi katletmişti. Ben hariç herkesi, kundaktaki kardeşimi bile. Sadece ben hayatta kalmıştım, üstelik korkak bir çocuk olduğum için. Hayal gücü çok zengin bir çocuk olduğumdan geceleri ejderhaların evimize geleceğinden korktuğum için ara sıra dolabımda uyuyordum, o gece de öyle olmuştu. Çocukça bir korku yüzünden ölümden kurtulmuştum ama başka bir korku bütün bir ömrümü elimden almıştı. Ailemin katili hiç bulunamadı ve tek delil de evimizin salonunda duvarda sevdiklerimin kanıyla çizilmişti. Polis olmak istememin en büyük sebebi de işte buydu! Katili ne olursa olsun ben bulacaktım. Lâkin çok eski bir dava olduğu için yeterli delil ve kanıt bulmak imkansızdı. Bende zaten hiçbir iz bulamamıştım. Sadece ara sıra bu rüyaların yanında ilaçlara ve mesleğime bağımlı bir şekilde yaşamaya çalışıyordum ve biliyordum ki katili bulmadan normal olmak imkânsız Zira, normal olmak nasıldır ? Bilmiyorum. Başımı tekrar yastığa koyarak uyumaya çalıştım. "Zaten ne zaman uyumayı başardım ki?' diye düşünerek ayaklandım ve rahat bir duş almak için havlumu alıp banyoya doğru adımladım. ✨✨✨ Yeni şehir, yeni insanlar ve yeni başlangıçlar demektir belki ama benim için sadece yeni bir sürgünden ibaret. Hiç sevilmeyen ve sevmeyen ruhumu farklı yüzler ama aynı kavgalar ile büyük bir savaşa sokmak gibi. Artık üzerime etiket gibi yapışan bu süreç, içten içe beni yorsa da yeter demek için çok erkendi. Henüz çakıl taşları ile dolu olan yolumda, yalın ayak yürürken yoruldum demek pes etmek demekti. Pes edemezdim. Çünkü kâbuslar beni her gece yiyip bitirirken buna boyun eğmek, yenilmeyi kabul etmekti. Ağrıyan başımı ovarak acı şekersiz kahvemden bir yudum aldım. Lanet baş ağrısı bir türlü yakamı bırakmıyordu. Bakışlarımı arkasına yaslanmış beni izleyen adama çevirdiğim de göz devirip işime döndüm. Bu şubeye yeni atanmıştım ve nereye gidersem gideyim sevilmeyen bir tip olmayı bir şekilde başarıyordum. Eski şubeden ceza olarak sürülmüştüm. Çünkü ailemin katilini ya da katillerini bulmak için bulaşmamam gereken adamlara ve yollara başvurmuştum. Amirim de gelen şikayetlerden sonra bana daha fazla tahammül edememişti. Gerçi bu ilk sürülüşüm değildi. Ondan önceki şubede ise ekibe ısınamadım, daha doğrusu onlar bana ısınamamıştı. Herkes gibi görmezden gelmek yerine üstüme gelmeye kalktıklarında, ağızlarının payını vermiş huzur kaçıran bir ekip üyesi olarak aralarından kovulmuştum. Zaten sikerler ekibini ! Ben arkadaşlık kurmak için bu mesleği seçmedim. Ailemin katilini bulacaktım! ondan önce başka orospu çocuklarını içeriye atmakta bir sakınca yoktu. Tabii, bu izbe yerde ki izbe şube; katilleri bulmak için bana ne kadar yardımcı olabilirdi? Bilmiyorum. Muhtemelen hiç! "Uyku problemin mi var ?" Diyen adamın meraklı bakışlarıyla göz devirdim Sanane amk! Duymazdan gelip önümde ki dosyaya baktım. Böyle küçük bir ilçede neden cinayet büro var, anlamak mümkün değildi. En büyük suç davası, kadının birinin kaynanasını zehirlemiş olmasıydı. Güler misin ağlar mısın? Bunu hak etmiş miydim gerçekten? Daha üç gündür buradaydım ve şimdiden bu meslek çekilmez olmaya başlamıştı. "Bir bitki karışımı biliyorum. Bebek gibi uyuyorsun geceleri, öyle manyak bir şey " diyerek heyecanla anlatan adama kaşlarımı çatarak baktım. Bakışları beni bulunca gülümsemesini soldurup derin bir nefes aldı. "Sabah sabah aç karnına bu acı şeyi içersen daha çok ağırır başın" dedi yalancı bir kızgınlıkla. Tavırlarım umurunda bile değil gibiydi ya da anlamayacak kadar aptaldı. "Doktor musun ?" Diye sordum sinirle. Dudakları iki yandan kıvrılıp parmakları ile çenesini kaşıdı. "Babaannem şifacı" dediğinde göz devirdim. Aptal herif. "Gerçek söylüyorum. Bütün diplomalı doktorlara taş çıkarır. Bu ilçede herkes ona gider." dedi gururla "Doktorluk yapmak için diploması var mı?" Diye sorduğumda yüzü korkuyla kasılıp geriye yaslandı. "Vaav gerçekten zor bir adamsın öyle değil mi, İyi anlaşalım hım?" diye tebessüm ederek ayaklandı. Yanıma gelip önümdeki kahveyi alarak bir çırpıda çöpe atınca, gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. Kocaman gülümsemeyle yüzüme bakarken küfür ederek sinirle ayağa kalktım. Yakasına yapışmak için uzandığım da arkamdan biri kolumu geri çekip sırtıma doğru sertçe büktü. Acıyla inlerken elinden kurtulmaya çalıştım. Birçok uzak doğu dövüşü bilen biri olarak ilk defa hareket bile edemiyordum. İleriye doğru itilip dengemi zor sağladım. Bakışlarımı beni etkisiz hale getiren adama çevirdiğimde yüzünde tek bir mimik bile oynamayan adamla küfürleri geri yuttum. Bakışları bir fırtına kadar sert ama yüzü bir duvar kadar ifadesiz olan adam, gerçekten korkutucuydu. "Burası kreş değil. Takım arkadaşlarınla iyi anlaş, yoksa..." Diyerek buz gibi sesiyle iliklerime kadar titrerken sert duvarlarımın çatladığını göstermemek için alayla gülümsedim. "Yoksa ne?Kovar mısınız?" Diye sordum piç bir gülümsemeyle yüzüne bakarak. Bedenimi baştan aşağıya süzüp ifadesiz bakışlarını yüzüme çıkardı. "Hayır!eşşek sudan gelinceye kadar döverim" dediğinde alaylı ifadem solmuş çatık kaşlarım ve öfkeden sıktığım çenemle yüzüne baktım. "Sen..." Diyerek üzerine yürüdüğümde demin ki kahvemi döken geveze adam önüme geçti. "Başkomiser" dedi uyarıcı bir tonda. Ve kulağıma yaklaşıp devam etti. "Sakin.. Başkomiserimi kızdırmak istemezsin" dedi burun kemerini kaşıyarak. Sinirden yumruklarımı sıkarken yanından geçip sandalyem de duran ceketimi alıp sert adımlarla dışarı çıktım. Biraz daha kalırsam birinin canını yakacaktım. Buz gibi bakışlarından ölesiye korkmuş, sözleri ve tavırlarından iliklerime kadar nefret etmiştim. "Kor ku soğuktur, bedeninde ki bütün hücreleri titretir. İntikam ateştir, ruhun dahil herkesi yakar.".... Bitti🌿🌿🌿🌿 🌿 |
0% |