@polisiyeyazari
|
🌿Görüş ve önerilerinizi bekliyorum mutlaka öpüldünüz 😘🌿
Yıllar önce adını bile hatırlayamadığım bir dizide yaşananlar ibretliğin hikayesiydi. Dizi de, Bir yangında ekibiyle beraber yanan itfaiyeci adamın haberi yapılıyordu ama ne yazık ki bir tek onun cesedi bulunamamış ve aile büyük bir çaresizliğin içine düşmüştü. Sırf sansasyonel yaratmak için bir muhabir ortada hiçbir delil ya da konusu yok iken kameralar önünde şu soruyor ;
Eşiniz, sorumlu olduğu ekibi yanlış yönlendirdiği ve bu yüzden ölümlerine sebep olduğu için mi kaçtı?
İşte hiç kimsenin , hatta şeytanın bile aklına gelmeyecek bu olasılık kameralar önünde bütün dünyaya yayıldı. O yangında hayat kurtarmak için ölen bir adamın adını lekelemek ile kalmadılar geride bıraktığı ailesine sahip çıkılması gerekirken bir parça ekmek bilr vermek istemediler. Hor gördüler, aşağıladılar , zorbalık ettiler ve çaresiz bir anne çocuklarıyla orta da kaldığı için o zor kararı vermesine sebep oldular. Küçük oğlunun elinden tutup uçurumdan aşağıya atladılar. Ve buna sebep olduğunu anlamayan muhabir, o uçurumun ucunda kalmış çocuğun ayakkabılarını kameramana yakın çekim almasını söylüyordu. Birkaç yıl sonra cesedi bulunan baba ise hiç haber olmadı..
Şimdi düşünüyorum da tek bir sözle bile bir insanın hayatını karartabilecek insanlar vardı bu dünyada. Ve o insanlardan biri de adalet dağıttığını sanan terazisi bozuk bir polis memuru olabilirdi pekâlâ. Sırf suçluyu buldum, adalete teslim ettim diyerek göğsünü şişirmeye çalışan kolaycı dava adamları olmak onların seçimiydi ama onlar yüzünden masum insanların hayatının kararmasının hesabını kime sormak gerek, işte orası meçhuldü.
Düşünceli bir şekilde elimde ki sıcak kahveye bakarken yanımda ki hareketlilikle bakışlarımı dinlenme odasına girmiş Ümit' e çevirdim. Elimde ki kahveye bir bakış atıp bıkkın bir nefes verip tezgâha gitti. Bir kaç dakika sonra önüme koyduğu dumanı tüten çayla kaşlarımı çattım.
" İç şunu. Onu ben içerim " diyerek önümden bardağımı aldığında sinirli bir bakış attım.
" Bakma öyle! İyiliğini düşündüğümden " Yanıma kendini attığında alay dolu bir sinirle gülümsedim.
" Senden iyiliğimi düşün diyen oldu mu ?" Dişlerimi sıkarak söylediğim kelimelerin onda hiçbir etkisi olmadığını ifadesiz bakışlarından anlarken öfkeyle kıkırdadım.
" Anlaşalim. Sen o çayı iç, bende sana Rüstem'in yediği haltı anlatayım" dediğinde duraksayarak yüzüne baktım.
" Hadi ama merak ettiğini biliyorum işte. Hadi iç sonra bak gece bebek gibi uyuyacaksın. İnan bana " Heyecanlı bir sesle konuşurken yüzüme bakıp gülümsedi. Acaba geceleri uyuyamadığımı çok mu belli ediyordum ? Muhtemelen gözlerimin altında ki siyah halkalar bas bas bağırıyordu. Büyük orta sehpanın üzerinden bardağı alıp geriye doğru yaslandım. Koklayıp bir yudum alırken heyecanlı gülümsemesini saklayamayan adamla bende tebessümümü saklamak için başımı ters yöne çevirdim.
Bedenini karşıya çevirip kapalı kapıya hüzünle baktı.
" Beş yıl önceydi. Başkomiserim buraya daha yeni atanmıştı. O bize biz ona ısınmaya çalışıyor bir taraftan bu küçük ilçenin suç oranını azaltmak için koşturup duruyorduk işte. Herkesin sevdiği saydığı Terzi Baba dedikleri emekli yaşlı bir amca vardı. Emekli dediysem Bağ-Kur dan yoksa burada okumuş ya da memur olmuş adam çok azdır. Yıllarca hiç yorulmadan o eski dikiş makinesiyle gözlerinden olma pahasına çocuklarını okuttu. En büyük oğlu askere giderken ortanca üniversiteyi kazandı. Görsen; Terzi babanın yüzünde ki mutluluk kimse de yok ama o kadar mutlu. Onun neşesi de herkese bulaşmış bir bayram havası işte. O bayram, bir sabah göl de bir kız cesedi bulmamız ile bitti. Kız da valinin yeğeni olduğu için merkezde ki cinayet büroya verildi görev. Yani Rüstem Soysuzuna. Meğer bu kız bizim Terzi babanın üniversiteye gidecek olan oğluna yanıkmış. Arkadaş ortamında görmüş, görür görmez de aşık olmuş. Bizim oğlan öğrenince red etmiş. Aşka meşke ayıracak zamanı mı var garibimin. Oğlanın tek derdi okulu bitirip babasının omzunda ki yükü almak. Ama işte gölde ölüsü çıkınca, kızın arkadaşları da bu sevdadan bahsetmiş. O dakikadan sonta Rüstem için başka şüpheliye gerek olmadı. Zaten o saatlerde nerede olduğunu da ispatlayamadı çocuk. Tecavüzcü iğrenç bir serseriye çıkmıştı adı. Öyle olunca da kimse "bu çocuk iyi çocuktu" demedi. Herkes inandı. Üstelik asla inanmaz sandıkları bile. Ee dost kim düşman kim kara günde belli olur. Sonuçlar çıkana kadar zaten baba kalp krizinden gitti, oğlan da nezarette kendini astı. " Titreyen sesiyle anlattığı bu yaşananları bir kere daha yaşamış gibi gözlerinden bir damla yaş akmış parmaklarıyla burun kemerini sıkmıştı. Dehşet içinde dinlediklerim benim de zorlukla yutkunmama sebep olurken o adamın hâlâ nasıl geceleri uyuyabildiğini düşünüyordum.
" Ya böyle işte dostum " diyerek omzuna vurduğunda irkilip öfkeyle kasılmış yüzümü ona çevirdim. O ise hüzünlü bir tebessümle yüzüme bir süre bakıp tebessüm etti.
" Ona benziyorsun" Özlem yüklü bir ses tonuyla konuştuğun da anlamayarak yüzüne baktım.
" Kime ?" Merakla sorduğum soruyla dudaklarını birbirine bastırıp bitmek üzere olan bardağıma baktı. Bir şey söylemek için dudaklarını araladığında çalan telefonuyla irkilip cebinde ki telefonu çıkardı. Ekranda gördüğü isimle hemen telefona cevap verdi.
"Buyrun Başkomiserim"
......
" Şimdi mi ? "
.....
" Başüstüne Başkomiserim 10 dakikaya oradayız "
Diyerek ayaklanıp bir taraftan koluma vurdu hadi der gibi. Bende son yudumu dikerek peşinden hızlı adımlarla yürüdüm. Merdivenlerden hızla inerken telefonunu çoktan kapatıp cebine koymuştu.
" Başkomiserim olay yerindeymiş, Biz de bir inceleyelim. Belki gözlerinden kaçırdıkları bir şey vardır diye çağırıyor"
" Bu davaya karışmamız doğru mu ? Sonra üstlerimizden uyarı almayalım " Duraksayıp bakışlarını bana çevirdi.
" Evet. Bu davaya karışmamız yasak hatta uzaklaştırma ile bile sonuçlanabilir. Bu yüzden senin karisman doğru olmaz. Sen geri dönüp merkez de kal. Başka davalar olursa onlara bakarsın " Kollarından tutup engellediğimde merak dolu bakışlarını bana çevirdi.
" Başın belaya girebilir. Bak Başkomiserini sevdiğini ve ona çok fazla saygı duyduğunu anlıyorum. Bu yüzden ona körü körüne bağlı ve ne isterse sorgusuz sualsiz yapıyorsun ama her şeyin bir sınırı var. Zannettiğin gibi saygı değer bir Başkomiser ise seni anlayacaktır. Gitme " dediğimde alaylı bir bakış atıp elini beline koyarak derin bir nefes aldı.
"Şu an neler olduğunu anlamıyorsun değil mi ? Az önce içeride sana anlattıklarım da mı sende bir çağrışım yapmadı? " Yüzünde oluşan hayal kırıklığına anlamayarak baktım.
" Bak Başkomiserim zor bir adamdır. Duygularını pek belli edemez. Adamın hamuru bu aksi elinden gelmiyor. Ayrıca haklısın bütün bunlara rağmen ona sevgi de saygı da duyuyorum ve inan bana zor kazanılan şeyler bunlar. Ve ben bir kukla değilim ki Başkomiserim beni nereye çekse oraya gideyim. O istedi diye gitmiyorum , bir masumun hayatı daha gözlerimin önünde bitmesin diye gidiyorum. Kuralmış, yasakmış sikimde bile değil " Sinirle söylediği son cümleyle merdivenleri hızla inip görüş açımdan kayboldu.
Bıraktığı boşluğa bakarken içimi yiyip bitiren bir ses vardı ve onu susturmak istememe rağmen tereddüt ediyordum. Hayatım boyunca kendime verdiğim bütün sözler bu şubede, bu insanların yanında teker teker bozuyordum. Ve bunun beni korkutması gerekirken inanılmaz bir huzur veriyordu.
Bitti.
Bu bölümü yazarken neden zorlandığımı bilmiyorum ve düzenlemek için o enerjiyi su an kendim de bulamadığım için şimdilik idare edin.
Aklınıza takılan sorular olursa ya da tavsiye söylemekten çekinmeyin 🌿
|
0% |