Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Ölü Prensesin Hayatı

@polisiyeyazari

 

Görüş ve önerilerinizi bekliyorum 🌿

 

Bazen insan olmaktan da erkek olmaktan da utandığım anlar oluyor, o zaman diyorum "sen iyi bir insansın". Sonra duraksayorum, gerçekten öyle miyim?

Kötü adamları içeriye atınca iyi insan sınıfına giriyor muydum?

En son ne zaman yetim bir kızın başını okşadım?

Ya da en son hangi fakirin yüzünü güldürdüm, bir ev, bir aş verdim?

 

Bu işin kötü yanlarından biri de kesinlikle buydu. Ömrümüzün yarısını kötü insanları yakalamak ile geçerken koca ömrümü bitirdiğime değiyor muydu?

Sonuçta bunların sonu yoktu.

Biz toplarız onlar çoğalmaya devam eder.

Bir baş kesip bin baş çıkması gibi birikirler sokaklarda ve biz de gece gündüz demeden peşlerinde bir ömrü heba ederiz. Sahi değiyor muydu?

Böyle düşündüğüm her an da karşıma çıkan bir güler yüz, bir minnet dolu bakışlar dünyanın bütün servetlerini verseler şu içimde oluşan hissi asla veremeyeceğini anlayınca işte o zaman diyorum; değer be ! Bir değil bin ömür verseler hepsini bu yolda harcar o hissi dibine kadar yaşardım.

 

 

 

Bir de işte böyle durumlar vardı.

Bir çift göz, ruhu bedeninden çekilmiş ama gözlerinde hala duruyor.

Sanki bir şey söylemeye çalışır gibi en derinlerine bakıyor harelerinin. Bir de o zaman diyorum; "Seni bu hayattan koparan canavarı içeriye tıkmadan bana huzurlu uyku yok.!" Zira gözlerimi her kapattığımda konuşan gözleri orada bana bir şeyler anlatırken aksini yapmak mümkün olmuyor.

 

 

 

Oturduğum sandalyede geriye yaslanarak olay yeri fotoğraflarına göz gezdirmeye devam ettim.

Bir sonraki fotoğrafa geçtiğimde bütün bedenimin titrediğini hissettim. Oradaydı işte! aynı bakışlar, çaresizce bir şeyler anlatmaya çalışıyordu sanki.

Ah yavrum kim bilir ne büyük bir korku yaşamıştır nefesi kesilirken.

Yardım edin diye bağırıp elleri altında ne kadar süre çırpındın?

Peki ben, o kâbus dolu anlarında ne yapıyordum?

Hangi bitmiş gitmiş bir dosyanın içine gömülmüştüm?

Kim bilir hangi derdi dünyanın en büyük derdi gibi avuçlamıştım yine yüreğime.

 

 

Daha fazla bakamayarak bakışlarımı sol çaprazımda duran pencereme çevirdim.

Jaluzilerin arasından sızan güneş ışığına bakarak iç çektim.

Sen bir daha göremeyecektin ?

Belki de bu fani dünyanın rengarenk güzelliklerini göremeyeceğinden korkarak gözü açık gittin.

Ah sana keşke bütün dünyanın ışıkları ile bakmanı sağlayabilseydim.

O karanlık soğuk odada yatarken bu küçük ışığın sızmasına nasıl da muhtaç beklerdin şimdi.

Tıklatılan kapı ile irkilip içeriye giren Hakan'a baktım.

 

 

" Başkomserim kayıp ilanlarindan maktûlun kimliğini tespit ettik " diyerek elinde ki dosyayı uzatan adamdan heyecanla aldım.

 

 

" Kimmiş?"

 

 

" Ezo Gören 17 yaşında burslu bir ikinci sınıf üniversite öğrencisi. Hemşirelik okuyor.

Part time olarak küçük bir işletmede garsonluk yapıyor ve bir ay önce okulunu dondurmuş. "

 

 

" Ailesi mi vermiş kayıp ilanını?" diye sordum dosyada ki vesikalık fotoğrafına bakarken. Gülen gözlerinde ki hayat ışığına ilk defa şahit olmuş, söndüren için içim daha büyük bir nefretle dolmuştu.

 

" Hayır, ev arkadaşı vermiş. Ailesine ulaşmaya çalışıyoruz şimdi " dediğinde kaşlarımı çattım.

 

 

" Tamam ama bir adres alınca mutlaka bilgilendir, şu aileyi bir ziyarete gidelim " dedim.

 

 

" Başüstüne Başkomiserim " diyerek çıktığında Selim göründü.

 

"Boşkomserim adli tıptan rapor geldi " diyen Selim'e çevirdim bakışlarımı.

 

 

" Ne çıktı?"diye sordum.

 

 

 

" Başkomserim, ilk bulgular doğru çıktı.

Akciğere yeterince oksijen gitmediğinden dolayı nefessiz kalarak boğulmuş. Yaklaşık üç gün önce öldürülmüş.Ayrıca vücudunda herhangi lezyona da rastlanmadı."

 

" DNA?"

 

"Bir şey çıkmadı Başkomiserim " dedi hüzünle.

 

" Toksikoloji ?"

 

" Temiz Başkomiserim yalnız..." Diyerek duraksayan adamın sözünü bitirmesini bekledim merakla.

 

 

" Maktûl hamileymiş Başkomiserim " dediğinde yutkunamadım bile.

 

" Daha 17 yaşında !" Dedim yüzümü buruşturarak sinirle ve derin bir nefes alarak devam ettim.

 

" Kaç aylık? "

 

" Bir buçuk aylık " dediğinde kaşlarımı çattım.

 

 

" Bir ay önce neden okulunu dondurduğunun cevabını da aldık böylelikle" dediğimde Selim'in soyleemk istediği bir şey daha vardı.

 

" Başka ne var Selim ?" Dediğimde dosyayı uzattı.

 

 

" Kendiniz baksanız daha iyi olur Başkomiserim" dediğinde gösterdiği satıra bakıp gözlerimi büyüttüm.

 

 

 

" İlginç " diye mırıldanırken çenemi kaşıdım

Nazlı zaten aralık olan kapıdan başını içeriye sokup hafifçe tıklattı.

 

 

" Başkomserim kayıp ilanı veren ev arkadaşı geldi. Meryem Abay." dediğinde elimde ki dosyayı bırakıp çevik bir hareketle ayaklandım.

 

" Bir sorgulayalım bakalım şu ev arkadaşını " diyerek odadan çıktım.

Arkamdan gelen Selim' e dönüp konuştum.

 

 

" Şu okulla da görüşün, ayrıca çalıştığı kafeye de bakın "dediğimde başını salladı.

Bende sorgu odasının kapısını açıp gözleri ağlamaktan kızarmış olan genç kıza baktım.

Beni görünce titreyen dizlerinin arasına sıkıştırdığı iki elini çıkarıp hızla ayaklandı.

Ellerim ile oturmasını işaret edip elimde ki dosyayı masaya koyarak karşısına oturdum.

 

" Meryem Abay" değil mi ?

 

 

" Evet " dedi başını sallayarak.

 

"Evet Meryem, Ezo ile ne zamandır ev arkadaşısınız ?"

 

" 6 aydır "

 

" Sende mi okuyorsun?"

 

" Evet güzel sanatlar okuyorum ben"

 

" Ezo ile iyi anlaşır mıydın?"

 

" Ezo benim kardeşim gibidir " diyerek hüzünle başını eğdiğinde kaşlarımı çattım.

 

" Ezo yu sen mi öldürdün?" Diye sordum direk.

 

 

Hayır ! Asla !" Dedi hızla başını kaldırıp ağlamaklı bir sesle.

 

 

" O zaman seni utandıran şey ne Meryem? Benim kardeşim gibidir dediğinde yutkunup tereddütle başını eğdin. Suçluluk hissediyorsun neden ?" Diye sordum gözlerimi kısarak.

 

 

" Ben Ezo 'ya asla zarar vermem o benim her şeyim "

 

 

" Ezo'nun düşmanı var mıydı? Kavga ettiği biri ya da anlaşamadığı biri? " Diye sordum

 

" Ezo melek gibi bir kızdı onun düşmanı olmaz " dedi konuştuğundan beri ilk defa tereddütsüz bir sesle.

 

 

"Peki hamile olduğunu biliyor muydun ?" Diye sorduğumda şaşkın bakışlarını bana çevirdi.

 

 

" Bilmiyordun" dedim kaşlarım havada

 

 

" Ha- Hamile miydi?" Diye sordu kekeleyerek. Gerçekten çok şaşırmış gibiydi sanki ona asla olmayacak bir olasılıktan bahsetmişim gibi anlamayarak baktı.

 

" Ev arkadaşısınız ve en önemlisi en yakın arkadaşın, hatta kardeşin ama hamile olduğunu bilmiyordun öyle mi ?" Diye sordum.

 

 

" Bu imkansız " dedi yüzünü ekşiterek.

 

 

" Neden imkansız?"

 

" Çünkü bir sevgilisi yok " dediğinde kaşlarımı çattım.

 

 

" Sevgilisi olmadığına emin misin?"

 

 

" Kesinlikle! Olsa bilirdim. Biz bir aile gibiyiz benden hiçbir şey saklamaz. Hadi söyleyemedi diyelim, aynı evde yaşıyoruz mutlaka fark ederdim " dedi emin sesiyle.

 

 

" Okulu dondurduğunu biliyor muydun ?"

 

" Tabi ki ! "

 

 

" Sebebi bebek için değil miydi?"

 

 

" Hayır! Annesi çok hastaydı onun ilaçları için para biriktirmesi gerekiyordu ve hem okul hem part time işler yeterli değildi. Tam gün çalışmalıydı, Ezo da bir seneliğine dondurdu" dedi

 

 

 

" Annesi hasta dedin. Babası yok mu ? İlaçları o alamıyor mu?" Dediğimde yüzünü alaycı bir ekşime aldı.

 

 

"O adam ayyaşın ve kumarbazın teki! Değil ilaç almak, bir lokma ekmek almaz " dedi tiksinircesine.

 

 

 

" Son zamanlarda tuhaf davranışları var mıydı ?"

 

 

" Aslında.. Daha geç gelmeye başlamıştı eve. Ben uyumuş oluyordum sabah da uyandığımda o gitmiş oluyordu."

 

" Belki de hiç gelmiyordu "

 

 

 

" Geliyordu yediği içtiği her şeyi yıkar koyardı bulaşıklığa ve ben her sabah yatağını düzeltirdim."

 

 

 

" Peki dikkatini çeken başka bir şey?"

Dudağını büzerek başını sağa sola salladı.

 

 

" İyi düşün. Bak, belki çok önemsizdir ama o önemsiz şey cinayeti aydınlatacak anahtarın ta kendisi olabilir" dedim ellerinin üstüne elimi koyarak .

Çatık kaşlarıyla biraz düşünüp gözlerini büyütmüş ve hemen ifadesini değiştirmişti.

 

 

" Yok , hiçbir şey yok " dedi başını sağa sola sallayarak.

 

 

 

" Az önce gözünün önüne birşey geldi nedir o ?" Diye sordum başımı eğip.

 

 

" Önemli olduğunu düşünmüyorum ama Ezo makyajdan nefret ederdi. Doğal güzellikten yanaydı hep ama son zamanlarda sabahın köründe kalksa bile makyajını mutlaka yapıyordu." Dedi

 

" Makyaj?" Diye teyit için sorarak ellerimi çeneme götürüp kaşıdım.

 

"Peki son bir soru beni tanıyor musun Meryem ?" Diye sordum

 

" Anlamadım " diye sorgulayarak baktı.

 

 

" Yani az önce içeriye girdiğimde beni tanıyor muydun ? Tanıdık geldim mi ?"

 

 

 

" Hayır " dedi kendinden emin bir sesle.

 

 

" Peki " dedim düz bir ifadeyle ve dosyaya tekrar göz geçirip derin bir nefes aldım.

 

 

" Birazdan bir arkadaş gelip ifadeni imzalatacak, ondan sonra gidebilirsin ama şehir dışına gitmek yok ayrıca aklına bir şey gelirse banaulaş mutlaka " diyerek cebimde ki kartı eline uzattım.

Titreyen elleri ile kartı alıp hüzünle karta baktı.

 

Bitti

 

İkinci bölümde bitti. Umarım yetistiririm .

Görüş ve önerilerinizi bekliyorum mutlaka öpüldünüz 😘🌿

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%