Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@polisiyeyazari

Ee hani yorumlar? Emeğe saygı için beğenmeniz bile yeterli.

 

 

Arkasından çekiştirip durduğu tekerlekli bavulundan ve yol kenarındaki sazlıklara değen rüzgârın hışırtısı hariç başka bir ses yoktu. Ay ışığının aydınlattığı yolda, boş kalan elindeki telefonun ekranına tebessümle bakıyordu genç kız.

 

Yatılı olarak kaldığı yurttan okulun tatile girmesiyle evine giden kız, ailesiyle birlikte küçük bir kasabada yaşıyordu.

İkamet ettiği mahalleye dolmuş olmadığı için kalan yolu gecenin bu saatinde yürümek zorunda kalmıştı.

Gündüzün sıcağına güvenerek giydiği kısa eteğin ucuna rüzgâr değdikçe havalanıyordu, lâkin umursamadı.

Zira kimsenin olmadığı ıssız bir yolda yürüyordu.

Geceye karışan cırcır böceği sesleri ürkütücü bir hava katsa da telefonuna gelen mesajlar sayesinde üzerinde duramayacak kadar dikkati dağınıktı.

 

Açık kahve saçları dirseğine kadar uzun ve dağınıktı.

Üzerinde beyaz fırfırlı bir gömlek, altında ekoseli gri siyah karışımı kısa bir etek vardı.

Ayaklarında beyaz konversleri ve mor bavulu, gecede parlıyordu.

Yol ıssız olsa da asfalt olduğu için bavulun tekerlek sesleri yankılanıyordu.

 

Telefonuna gelen bildirim seslerine ürkütücü bir ıslık eşlik ettiğinde irkilip duraksadı.

Sese kulak kabarttığın da ıslık sesinin gerilim dolu bir melodi olduğunu fark etti.

Çevresine bakarak sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştı, lâkin görünürde kimse yoktu.

Ay ışığından başka bir ışığın da olmaması görüş açısını kısaltıyordu.

Ses yaklaştıkça içinde büyük bir korkunun büyüdüğünü hissetti.

Telaşla bavulunun kolunu çekiştirip adımlarını hızlandırdı. Fakat hızını arttırdıkça ıslık sesinin de hızlandığını fark etti, bu da dehşet bir korkuyla kasılmasına sebep oldu.

 

Titreyen bacaklarına rağmen adımlarını büyüttü.

O arayı açmaya çalıştıkça ıslık da volûmünü yükseltti. Bavulunu bırakıp telefonunun kilidini açarak titreyen parmaklarıyla tuşları çevirdi, lâkin ıslık bir nefes kadar yaklaştığında telefonu; zangır zangır titreyen parmaklarının arasından kaydı.

Bir an duraksasa da sazlıklar arasında bir gölgenin varlığıyla koşmaya başladı.

Artık başka bir ayak sesi gece karanlığında yükselirken çığlık attığı gibi kalın ve soğuk parmaklar dudaklarını örttü.

Beline sarılan güçlü kollar arasında çırpınsa da sazlıklara çekilerek gecenin karanlığında kayboldu.

Son duyduğu ses kulağına fısıldayan ürkütücü bir melodiyi andıran ıslık sesi ve içinde yankılanıp duran çığlıklardı.

 

🌼🌼🌼

 

Üzerindeki ağır yorgunluğa rağmen omuzlarını esneterek direksiyonu limana doğru kırdı adam.

Soğuk rüzgârın esintisi rengi gri olan kristallere andırıyor, camına değiyordu.

Yüzünü ekşiterek havanın kirliliğine homurdandı.

 

Konuma geldiğinde arabayı durdurup son bir yudum almak için yanındaki kahvesine uzandı.

Avuçlarının arasına alıp burnuna değen kokusuna baktı.

Küçük sarı renkteki partiküller ile keyifle gülümsedi. İşte! Bunu seviyordu.

 

Sarı partikülleri tek yudumda içip Beethoven'den Moonlight Sonata'nın kulağında yankılanmasının keyfini çıkardı.

Camına sertçe vurulması ile irkilip başını camının önünde dikilmiş kaşlarını çatarak bakan adama çevirdi.

Çekingen bakışlar atarak elindeki kahvesini yan tarafına koyup kapısına uzanarak arabadan çıktı.

 

"Ceyhun! Saat kaç abicim" diyerek sinirle saatini gösteren adam ile umursamazca omuz silkip arabaya yaslandı.

 

"Yol boyunca dikkat dağıtan çok şey vardı" Başını kalabalığa çevirip gözlerini kıstı.

 

"Tabii ya! Başka ne olabilirdi ki?" Diye alayla konuşan adamın gri gözlerinde patlamaya hazır bir kıvılcım vardı.

Ceyhun, mavilerini önündeki adam hariç her yerde gezdirmeye çalışıyordu, zira ondan gelen öfkenin kokusu üç gündür çürümeye yüz tutmuş bir kedi leşinin kokusunu benziyordu.

 

"Neyse, dua et baş komiser henüz gelmedi. Yürü! " Diyerek kolundan çekiştirdi.

 

"Bedir abi biraz sakin yahu!" Diye söylene söylene sürüklemesine izin verdi.

 

Sık sık yaşanan bu trajikomik anlar olağan bir durum olsa da bugün aklını meşgul eden başka sorunları olduğu için gerilmişti.

Denizin üzerindeki mor büyük halkalardan bakışlarını çekip sarı şeritlerin altından geçti.

Olay yeri inceleme kenara çekildiğinde yerde yatan 40'lı yaşlardaki şık giyimli adama yaklaştı. Üzerinde, ipek kumaştan gri bir takım elbise ve onun üstünde de içi yünlü, dışı da apre işlemi görmüş doğal liflerden oluşan siyah bir kaban vardı.

Kravatı krem gri karışımıydı. Adamın üzerindeki takım elbise, "The Way you look tonight" adlı jazz şarkısını çalıyordu.

 

Ölü bedene eğilip uzerinde uçuşan kokulara baktı.

 

"Bu kokuyu daha önce gördüm" dediğinde ortağı yanına çöktü.

 

"Tam olarak nerede?" Diye heyecanla soran gri gözlere çevirdi bakışlarını.

 

"Sen de" dediğinde kaşlarını çatarak baktı.

 

"Yumruğumu yemek ister misin kardeşim?" Tehditvari bir ses tonuyla konuştuğunda yaramazca sırıttı.

 

"Yahu ne alınıyorsun ortak? Katil sensin demedik ya!" Diyerek kurbana döndü.

 

Boynunda büyük bir morluk vardı, bu da boğularak öldürüldüğünü doğruluyordu.

Tırnaklarına baktı lâkin görünürde bir şey yoktu.

Yahut deri parçaları olsaydı, başka bir koku cümbüşü tırnakları arasında dans ediyor olurdu.

 

"Sigarayı bırakmaya çalışıyormuş"

 

"Nereden anladın?"

 

"Senin kokuna benziyor, şu senin sürekli çiğnediğin sakız gibi kokuyor"

 

"Belki sakız çiğnemeyi seviyordur?"

 

"Adamın üstü başına bakar mısın? Sence böyle bir adam zevkine sakız çiğner mi? Ayrıca..." Diyerek cebini kurcalayıp nikotin bandını gösterdi.

 

 

"Söylemiştim" diyerek alayla konuştuğunda ortağı göz devirdi.

 

"Bu bizim ne işimize yarayacak?"

 

"En küçük ipucu bile mutlaka bir işe yarar" diyerek boyuna eğildi.

 

"Bak işte burada! Katil kadın! Nikotin bandının izi burada lâkin aşağıya kadar kaymış. Bu da güçsüz bir katili işaret eder. Bir erkek olsaydı, ip kaymazdı" diyerek ayaklanıp olay yeri incelemeye döndü.

Lâkin içlerinden biri öfke ile bakıyordu.

 

"Seni kaç defa daha uyarmam gerek komiser? Olay yerini yine tahribat ettin. Bir şeye de dokunmasan olmaz mı?" Diye öfkeyle tısladı.

 

"Sadece yardım etmeye çalıyordum cenabet abi" dediğinde adamın öfke kokusu boğucu bir hâl almıştı.

 

"Ulan şimdi ben sana.." diyerek üzerine atılan adamın önüne geçti Bedir.

 

"Tamam Cenabettin abi, bakma sen şuna"

 

"Dinime imanıma bunun yüzünden anama babama dava açacağım. En son lise de bu şakaları yaptılar bana. Bıktım usandım bunun yüzünden"

 

"Ya ismin bu değilmi Cenabet abi? Bu yaşa kadar alışman gerekiyordu. Ne bu şiddet! Bu celal yahu!" Diyerek arayan giren Ceyhun ile yine öfkeyle hareketlendi, lâkin Bedir izin vermemekte kararlıydı ki elleriyle adamın omzunu kavrayıp hafifçe itti.

 

"Ben sana göstereceğim sonra. Nerede Başkomiserim?" Diyerek etrafa baktığında parmaklarının arasındaki sigarayı dudaklarına götürüp içine çeken adam ile duraksadılar.

Beklenen adam yine sert adımları ile yeri dövüyordu. Ceyhun, bu ayak seslerini ürkütücü filmlerdeki fragman sahnelerine benzeterek yutkundu.

Baş komiser şeridi geçtikten sonra sigarasının izmaritini atarak cesede yaklaştı.

 

 

"Ne buldun Cemo oğlum?"

Teşkilatta bir tek Baş komiser Canabettin'e Cemo derdi. Zira Ceyhun'a benzer lakap takmadığı gibi ismini de söylerken tuhaf hissettiği için, kendine böyle bir yol bulmuştu.

Annesi babası bir kötülük yapmış bari bizde ön ayak olmayalım demişti.

Cemo yumuşayan yüzüyle saygılı bir vücut diliyle konuşmaya başladı.

 

 

"Maktûl Fahrettin Zengin, bir teknoloji şirketinde müdür. 47 yaşında, evli iki çocuğu var. ikisi de evlenip başka illerde ikamet etmekte.

Ölü morluklarına bakılırsa, sekiz saattir ölü. İlk gözle görülür bulgulara göre boğularak öldürülmüş, detaylı bilgi için otopsi yapmam lazım"

 

 

"Hım.. eşine haber verdiniz mi?"

 

 

"Verdik amirim"

 

"İhbarı kim yapmış?"

 

"Evsiz bir sarhoş ihbar etmiş"

 

Bakışlarını ikiliye çevirdiğinde Ceyhun bir suçlu gibi çekinerek gözlerini kaçırdı.

 

 

"Görgü tanığını sorguladınız mı?"

Diye sordu Bedir'e dönerek.

 

 

"Sorguladım baş komiserim. Çevrede kimseyi görememiş, zira burnunun ucunu bile zor görüyordu."

 

 

"Peki, ailesinin ifadesini alın. Son telefon konuşmasına da bakılsın."

 

 

 

"Emrederseniz baş komiserim" diyen Bedir ve mırıldanan Ceyhun ile bakışlarını ona çevirdi.

 

 

 

"Yine sabah sabah ne günah işledin?" Diyerek bir taraftan Cenabettin'e baktı.

İlk defa olmuyordu.. Ne zaman olay yerine gitse bir Ceyhun krizi onu karşılıyordu.

 

 

"Vallahi bir şey yapamadım" diyerek atılan adam ile göz devirdi, zira Cenabettin küfürleri sıralamaya başlamıştı.

 

 

Ceyhun'u diğerlerinden ayıran bir şey vardı, o da Sineztezi olmasıydı.

Lise yıllarında bir kaza geçirmişti ve o günden itibaren dünyayı başka bir gözle görüyordu.

Kokuları dans eden bazı cisimlerle görüyor, müzik seslerini renk olarak görüyordu. Bazen de duyguları koku olarak algılıyordu.

Bu sebeple normal bir insanın hafızasından daha keskin ve dikkatliydi.

Bir portakal gördüğünüz de ekşimsi tadını hayal edebilirsiniz, peki ya bir koltuk, fıskiyenin tadını görür görmez almanız mümkün mü? Ceyhun alabilirdi.

Çarşamba gününü bir renk olarak görebilir misiniz? Ceyhun için Çarşamba yeşil görüyordu. Daha buna benzer birçok şeyi farklı yaşıyordu.

Kimi bir hastalık olarak nitelendirirken, kimi bir yetenek ya da lütuf olarak görüyordu.

 

 

Ve o cinayet şubeye katıldığından beri katillerin kaçacak yeri kalmıyordu.

Bu sebeptendir ki Ceyhun'un şımarıklıklarını ellerinden geldikçe mazur görmeye çalışıyorlardı.

 

 

 

 

Lâkin bazen....

 

 

 

 

Bitti..

 

Yeni kurgum hakkındaki düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız çok sevinirim çiçekler ❤️❤️❤️

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%