Yeni Üyelik
4.
Bölüm
@poltasia

***

 

Bir hafta dolmadan yayınlayabilmek için yarıda kestim ve şimdi yayınlıyorum. Yani ben yayınladım siz ise şuan okuyorsunuz.

 

Neyse. İyi okumalar 💅🏻♥️

 

 

***

 

Gözlerimi kısarak ekranda yazan yazıları yeniden okudum.

WTF!

 

Etrafa bakınarak gözlük gibi bir şeyler aradım. Kenardaki sehpada göz dinlendirici okuma gözlüğümü görünce hızla uzanarak aldım ve gözüme taktım.

 

Ekranda yazan yazıları yeniden gözlerimi kısarak bir daha okudum. Yetmedi tekrar tekrar okudum.

 

Sen şaka yapıyor olmak? Ben bunun olma ihtimali yüzünden gebermek.

 

Şaka yapıyor olmalı!

 

Ekran yeni gelen bir mesaj alarmıyla aydınlandı.

 

Anonim;

 

Ekrana boş boş bakmak favorim sanırım.

 

Malum yaklaşık beş dakikadır boş boş bakıyorsun.

 

Ya da favorin kaçmak mı demeliydim?

 

Yİne kaçacak gibi duruyorsun.

 

Beynim 'yine' kelimesine ayrı bir baskı uygulayadı ve beynimde yine kelimesi yankılanarak, duvarlara çarptı ve yok oldu.

 

Kısaca

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Defne;

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kaçmayacağım.

 

Yazarak telefon ekranını kapattım.

 

Beynim 'aynen şuan hiç kapatmadın!' diye bas bas bağırarak siren çalarken onu asıl düşünmesi gereken konulara ittim.

 

Bu öküzün benim kim olduğumu nasıl bulduğu ve bizim evin içini nasıl izlediği gibi alakalı konulara mesela.

 

Tamam. Kim olduğumu buldun diyelim. Hadi onu da bir şekilde buldun diyelim bir insan neden ona anonimden yazan birinin evini gözetler ki?

 

Sanırım bunun cevabı telefonun içindeki öküz.

 

Elimde ki neden sımsıkı tuttuğumu bilmediğim telefon bir mesaj alarmı ile titredi.

 

Öküzden aynen kaçmadın gibi bir mesaj bekleyerek ekranını kendime çevirdim ve salıncakta sallanmaya başladım.

 

Anonim;

 

Üzerine bir battaniye al. Havalar soğuyor ve belkondasın. Üşüteceksin.

 

Mesajın saçmalığı ile bir ayağımı kullanarak salıncağı durdurdum.

 

Bir dakika, bir dakika. Bu centilmen öküz şimdi benim iyiliğimi mi düşünmüştü bana mı öyle geliyordu.

 

Bir dakika mesajda daha önemli olan bir yer daha vardı. 'balkondasın' Bu benim balkonda olduğumu nereden biliyordu.

 

Acaba evin kameralarına mı sızdı? Diyerekten balkonda beni gözetleyen kameraya kısa bir bakış attım.

 

Masum duruyordu. Ama hayır. Bu vakada hiç bir şeyden haberi olmayan dolabımdaki elbiseler bile şüpheliydi.

 

Telefon tekrardan titredi. Bakıslarım bu anlığına ekrana kaydı.

 

Anonim;

 

Hala üzerini örtmedin.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"'Anonim' kişisini 'Centilmen Öküz' diye kaydettiniz"

 

Centilmedi, aynı zamanda öküzdü. En uygun isim buydu. Telefon ben cevap vermedikçe titreme hastalığına tutulduğu için tekrar titredi.

 

Centilmen Öküz;

 

Tamam. Kaçmayacağını anladım. Ama artık lüten üzerine bir şeyler al.

 

Ooo. Beyefendi işine gelince tam bir İstanbul Beyefendisi olabiliyordu demek ki.

 

Bu da benim onunla konuştuğum süre boyunca işime yarayabilirdi. Parmaklarım tuşları buldu ve yazmaya başladım.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Defne;

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Adını yaşını okulunu veya direk kendini tanıtırsan belki.

 

Ardından ekledim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bunlardan bir tanesi bile cevaplanmazsa hayır. Üzerime bir şey almam.

 

Çocuk şimdi ben bunu çok mu şımarttım da bu böyle kendini bir şey sandı falan diyordur. Ama öyle olmadı. Bir süre sonra elimdeki telefon titremişti.

 

Centilmen Öküz;

 

Adımı boşver. 19 yaşındayım. Lise son sınıf öğrencisiyim. Okulumu söyleyemem.

 

Oldu mu? Senin için yeterli mi?

 

Yeterli değildi. Ama olsundu. Ben geri kalanını muhtemelen bu konuşma işi biraz daha uzun süreceği için tehdit falan ederek öğrenebilirdim. Kısaca yeterliydi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Defne;

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yeterli değil.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ama yeterli.

 

 

Centilmen Öküz;

 

Anlamadım. Ama iyi.

 

Artık üzerine bir şeyler al.

 

Emir kipini hiç tıklamadan yavaşça telefonun ekranını kararttıktan sonra sehpanın üzerine fırlatarak ayağa kalktım. Odama girdim, ardından giyinme odama geçerek elbise rafının üzerinde duran neredeyse hiç açmadığım dolabın kapağını açarak içinden kırmızı, kareli, yün bir battaniye alarak dolabın kapaklarını kapattım.

 

Yeniden balkona geçerek az önce kalktığım yerime geçtim. İyice oturduğum koltuğa kurulduktan sonra battaniyeyi de dizlerimin üzerine alarak az önce fırlattığım telefonumun yanında duran soğumaya yüz tutmuş kahveyi elime aldım. Sabah neredeyse 40 dereeyi bulacak olan, şimdi ise hafiften yağmur çiseleyen havayı camların ardından izlerken kahvemden de bir yudum aldım.

 

Şimdi bir düşününce değişmiştim. Ben tanımadığı bir kişi birkaç bilgi verdi diye söylediklerini yapacak bir kız hiç değildim. Yapacak bile olsam üşengeçliğimden yine yapmazdım.

 

Acilen psikoloğa randevu almam gereken konular vardı.

 

Yada direk bakırköy'de tatil yapmam gereken konular.

 

Kahvemden bir yudum daha aldığımda sehpanın üzerine fırlatılan telefonum titredi. Başım yavaşça telefona döndüğünde aklıma deli sorularda aynı yavaşlıkla doldu.

 

Ben niye herkesin telefonunu sessizde çıkar diye çıldırmasına rağman hala telefonu sessizde kullanıyordum?

 

'Çünkü sen malsın.' dedi beynimin derinliklerinden gelen bir ses.

 

Doğru değildi ama bu da olabilirdi.

 

Kahvemi sehpaya koyarak telefonumu yeniden elime aldım. Bu sefer beni şaşırtarak Öküz'den mesaj gelmemişti. Mesaj abi sıfatı ile ortalıkta gezinen şahıstan gelmişti.

 

Şahıs Kişiliği;

 

Beni babama ispiyonladıktan sonra en fazla nereye kaçmayı planlıyordun acaba Gargamel burun?

 

Ben yutkunduğum tükürüğümde boğulurken sayfaya yeni harfler eklendi. Keşke eklenmeseydi.

 

Olduğun yerden kıpırdamaya bile çalışma çünkü tam arkandayım.

 

Mesajdaki saçmalıkla gözlerimi sıkıca kapattım. Arkamda olamazdı değil mi? Burada olamazdı.

 

Telefon tuşuna basarak bir gözümü de bir saliseliğine araladım ve ekranın tamamen karadığından emin oldum. Abi kişiliği şimdi gider mesajlarımı okurdu ve kendisinin bir şey yapmasına gerek kalmadan Centilmen Öküz ile olan mesajları babama göstererek hayatıma son verirdi.

 

Kollarımın etrafına sıkı ve ince bir şeyin geçirildiğini hissettim. Bu şey tüm kolumu bir yılan misali sararken kulağıma bir şey yaklaştı. "Bunu beni babama ispiyonlamadan önce düşünecektin."

 

Gözlerim beynime elektroşok verilmiş gibi hızla açıldı. "Hayır!" diye de elenerek vücuduma sardığı ipten kurtulmaya çalıştım.

 

Halbuki biliyordum. Ayaklarına kapanıp yalvarsam, sozsuza kadar kölesi olsam bile beni fırlatacağını biliyordum.

 

Kollarındaki dana gücüyle kollarıma bir daha düğüm atarak kırılacak raddeye getirdi ve beni hiç önemdemeden balkonun camlarına doğru ilerledi. Camları beni delirtecek bir sakinlikte açarak yeniden bana doğru geldi.

 

Battaniyeyi üzerimden aldıktan sonra eğilerek bir elini bacaklarımın altından, bir elini de sırtımdan geçirdirdi ve benimle birlikte ayağa kalktı. Camlara doğru ilerlerken belki bir umut beni bırakır diye kucağında debelenmeye devam ediyordum. Korkuluklara bedenimi yasladı. Ben aşağı doğru gözlerim hala far görmüş tavşan gibi korkuyla açılmış bakarlarken yutkundum. Abi kişiliği kulağıma eğilerek şu sözleri fısıldadı.

 

"Nefesini tut Gargamel."

 

Beni aşağı doğru hızlıca fırlattığında ağzımdan büyük bir "Abi!" nidası ile birlikte bir çığlık koptu. Halen havadayken hızla ciğerlerime büyük bir nefes çektim ve bedenim buz gibi olan suyla buluştu.

 

Gerizekalı kollarımı bağlasa da ayaklarımı bağlamamıştı. Ayaklarım havuzun tabanıyla buluştuğunda ilk önce dengemi kaybettim. Ama ardından kendime gelerek ayaklarımla kendimi ittirerek bedenimi yukarı doğru çektim. Hızla düşmemle birlikte havuzdaki çoğu su çimlerle buluştuğu için yüzeye daha kolay ulaşarak derin bir nefes aldım.

 

Nasıl bu kadar profesyonelin diye soranlara, beni anlamanız için sadece bir adet abi iz olması yeterlidir. Bunu anneniz sizden daha önce bir erkek çocuğu doğrumuşsa kendi evinizde ayet rahatlıkla bulabilirsiniz.

 

Kendi balkonuma doğru zıplayarak döndüm ve beni sadistçe bir zevkle izleyen abi kişiliğine dil çıkardım. "Ayaklarımı bağlamadın gerizekalı!" diye bağırmayı da ihmal etmemiştim.

 

O ise gayet rahatça büyük bir ıslık çaldı. Ardından "Gorgo!" diyerek şiddetli bir şekilde bağırdı. Ve evet şaşırtmayarak havuza doğru hırlayarak gelen bir Gorgo.

 

Tanıştırayım. Abimin sırf benim köpeklerden korktuğumu bildiği için aldığı simsiyah korkunç ötesi sanırım pitbull- cinsini öğenmeye bile tenezzül etmediğim- tarzı bir köpek.

 

Gerçi köpek demek köpeklere hakaret.

 

Bahçe kapısına doğru yönelen Efe' yi gördüğümde ona bağırdım. "Efe!" Kafasını kaldırdığında beni gördü. Haliyle başımda hırlayan köpüşü.

 

Gorgo'yu gördüğü gibi beni hiç duymamış gibi yaparak U dönüşü yapan Efe'ye keskin bir bakıs attım.

 

Anlaşılan Gorgo'dan bir tek ben korkmuyordum.

 

Balkona döndüm. "Abi. Al şu köpeğini eğer şirketteki hisselerini kaybetmek istemiyorsan."

 

Abi kişiliği rahatından ödün vermeyerek cama yaslandı. "Bak sen şu Gargamel burunluya. Nasıl da tehdit ediyor beni." Köpüşüne bakarak sırıtmaya başladı. Tam beni çıkartacağını düşünmeye başlamışken o ise Gorgo'ya "Kemiklerini bırakma oğlum." diyerek balkon camlarını kapatmıştı.

 

Abi kişiliği içeri girdikten sonra odamın ışıkları da kapandı ve Gorgo başımda havlamaya başladı.

 

Havuzun soğukluğu ve abi kişiliğinin caniliği yüzünden sol gözümden bir damla yaş düştü ama gerisi gelmedi. Bahçenin arkasında duran komşumuzun yan gözle bile bakmadığı araziden hışırtılar gelince o yöne doğru döndüm.

 

Bahçenin ışıklandırmaları da bir bir sönünce iyice korkmaya başladım ve ağzımdan hiçte minik çaplı olmayan bir çığlık döküldü. "Baba!"

***

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%