28. Bölüm

1.3

Rapunzel✨
poltasia

Sınır 20 Oy/20 Yorum

iyi okumalar💫

***

APK sürüm tabii ki hiç bir bok bulamamıştı. Ela ile olan mesajları okuyamazdı -ki çoğu bilgi o mesajlardaydı- çünkü Ela her şeyin olabileceğini tahmin ederek mesajları biz yazıştıktan bir gün sonra kaybolacak şekilde ayarlamıştı. Snapte falan ayarlanabiliyorya, onlar gibi yapmıştı bir nevi.

Notlar kısmını kullanmazdım. Instada eğer bana sormazsa çoğu önemli şeyin yerini bilmiyordu ve APK sürüm akıl edipte bana sormadı. Zaten sorsa da söylemezdim.

Galeri de sadece kaslı erkek fotoğrafları bulmuştu. Onları önce babama atmayı düşünmüş ardından saçma olduğuna kanaat getirip atmamıştı. Atsa da babam birşey diyemezdi. Tek kızıydım, can paresiydim.

APK sürüm Charlos'u ma laf etmiş. Kısa bir Charlosu savunmamdan ve küçük (!) bir kavgadan sonra telefona kurcalamaya devam etmişti. Ama tek birşey bile bulamamıştı. Abimin neden telefonuma değişik ayarlar yaptığını şimdi daha iyi anlıyordum. APK çoğu yere girememişti ve bunun hatası 'sistem hatası' şeklinde gösterilmişti. Abimin eklediği bir diğer özellik telefon benim elimde değilse ben "Kapan' dediğim anda benim sesimi tanıyarak kapanmasıydı. Abimden nefret etsem de şu an takdir ediyorum. Sadece bir kereliğineci takdir edebilirdim. Birazdan nefret etmeye devam ederdim.

Tamam. Şimdi en kolay yerleri atlattık ve geldik zurnanın zırt dediği yere. Centilmen Öküzümüze.

APK sürüm tabii ki sırıtarak girmeye çalıştı. Ama sadece çalıştı. Muhtemelen telefonumun ne kadar çok arıza verdiğini ve zengin olmamıza rağmen neden böyle bir telefon kullandığımı sorguluyordu. Şimdi sırıtma sırası bana geçmişti. Giremiyordu ve yine ekranda sistem hatası yazısı çıkmıştı. Abimlere de gönerdiğim konumu silmişti zaten. Ama 3 saattir görmedilerse de bu onların sorunuydu. Tabutuma sarılarak ağlayacak olan onlardı.

Tabii ki de hala girmeye çalışįyordu ve girmeye çalıştıkça sistem hatası diyordu. Suratımı ifadesiz tutarak hiç bir şey belli etmemeye çalıştım. İyice sinirlenmişe benziyordu. Sinirlensindi. Bana neydi.

Ve telefonum çalmaya başladı.

APK sürüm artık sinirli durmuyordu. Aksine sırıtma moduna çoktan geçmişti. Yer değiştirmiş gibiydik. Artık ben ciddiydim o ise sırıtıyordu. Kimin aradığına bakmaya çalışsam da çok sıkı bağladıkları için bağlı olduğum sandalye de hareket bile edemedim.

Ben niye hareket edemiyom ya

Çûnkü bağlısın aptal

Aa ben bunu bilmiyodum di mi

Biliyorsan niye soruyorsun

Bi git ya ben sana mı sordum?

Ya sabır

APK sûrûm telefonumu bana doğru çevirince ekranda yazan isimle kaşlarımı çattım. Centilmen Öküz niye beni arıyordu şimdi. Derdi neydi? Aklıma gelenlerle ani bir aydınlanma yaşadım. Ben buna da konumumu atmıştım değil mi? Bugüne bugün çocuğu işletmeye çalışan kız değil miydim? Elbette merak edecekti beni. Huyum kurusun ama herkesi kendime aşık etme gibi bir huyum var. Ya da kurumasın, güzel dolandırılıyorlar.

APK sürüm galiba beni beklemeden aramayı cevaplamıştı. Bir de benim üç saat kendi kendime saçmalayıp durmamı bekleyecek birisi gibi zaten durmuyordu. Telefonu kulağına yaklaştırırken hala gözlerimin içine bakarak sırıtmaya devam ediyordu. Galiba diğer adı sırıtık falandı. Telefondan sesler geliyordu ama kim olduğunu anlamıyordum.

Ne güzel elimize fırsat geçmişti. Şimdi hiç bulamayacağız öküzü.

Aslında haklısın.

Ben her zaman haklıyım bebeyim.

Buna da bir şey diyince hemen havalara giriyor.

Aman sustum, anca sen havaya gir zaten

Susar mısın? Konuşan kişiyi duyamıyorum.

Gerçi sussa bile duyamıyordum da neyse konumuz bu değil.

Centilmen Öküz hatta hala benim olduğumu düşünerek bir şeyler diyordu. Sesi anladığım kadarıyla - artık ne kadar anlayabilirsem- hızlı ve aceleci gibiydi. Sanki koşarak bir yere yetişmeye çalışır gibiydi bir nevi. APK biraz dinledikten sonra cevap verip kendini belli etmeye karar vermiş olmalı ki çölden çıkmış gibi görûnen dudakları kıpırdadı sonunda. "Kızı bu kadar merak edeceğini söyleseydin haber verirdim Miran." dedi APK. Elime geçen fırsatla gözlerim açıldı ve bende heyecanlanarak öne gitmeye çalıştım ama nafile. Benim unuttuğum ama beni unutmayan halatlar yine beni tutmuştu.

Elimizde ki deliller;

1; Adı Miran, (okurlar zort)

2; APK BUNU TANIYOR

APK'ye bakarak nereden tanıyorsun gibisinden bir baş işareti yaptım. Tabii ki de ondan beklendiği gibi bir yerlerine takmadı ve telefondan gelen bağırışları- muhtemelen sövme seslerini- zevk alır gibi dinlemeye devam etti.

Ardından duyduklarıyla sessiz kaldı. Artık telefondan ses de gelmiyordu. Ciddileşmişti biraz. Tam niye böyle olduğunu soracakken bir ses beni susturdu. Sanırım can sağlığım için susmam en mantıklısıydı.

Kişisel mesele karışma aşko. Hazır ellerin bağlıylen çiğ çiğ yiyebilir seni bu sapık.

O konuyu zaten unutmadım. Adamlara hallettiricem o tehdit ettiği organını.

Hallettir bebeğim. O çok güvendiği uzvu ... inşallah. Anladın sen.

Maalesef.

Biz bu sesle çok yakın olmaya başladık gibi he. Aslında muhabbeti de sarıyor en azından. Sınıftaki Ceren gibi değil. Yüzümü buruşturdum. Kendi kendime aklıma iğrenç şeyler getirtiyordum ve sonra da şimdi olduğu gibi midem bulanıyordu. Pick me Ceren.

APK'nın Miran'ın sonradan söyledikleriyle keyfi yerine gelmiş gibiydi. Karşımda bıçağını çıkarmış sırıtarak oynuyordu. "Ne yani inanmıyor musun yanımda olduğuna?" Gözleri kısa bir an bana çevrildi. "Çoktan öldürdüğümü mü düşünüyorsun yoksa blöf yaptığımı mı?" Bunu dedikten sonra kısa bir an güler gibi oldu. "Sence blöf yapsam telefonunu neden alayım?" Ardından ekledi. "Blöf yapmadığımı anlaman için illa elimde ki bıçağı kıza saplamam mı gerekiyor?" Miran sessiz kaldı. Sonuçta neden cevap versindi ki? Ona göre gereksiz biriydim. Tekrar ediyorum mezarım pembe olsun!

Miranın sonradan dedikleriyle APK bu sefer bir itiraz etmeden telefonu yüzüme doğru uzattı ve sadece "Konuş." dedi. Omuzlarımı silktim. Muhtemelen Miran istemişti ve ben kimsenin istediğini yapmazdım. Hadi yaptım diyelim. Şu an sırf APK ye gıcıklık olsun diye bile sesimi dahi çıkartmadan adımın hakkını verirdim.

APK'nin sinirlenmediği çok az bir anısı olduğu için sinirlenmişe benziyordu. Sanırım sinirlerini bozuyordum. İnşallah 'sinirlerimi bozuyorsun aptal kız' diyerek beni öpmezdi. Lan ben niye iki de bir durduk yere kafamdan olay kurup bir de ona inanıp midemi bozuyorum.

Şizofren veya artık her ne deniyorsa ondansın aşko

Sen aşko değilsin, sus! Söylediğim her şeye cevap vermek zorunda da değilsin. Tatile falan gitsene niye benim başımda bekliyorsun?

Herkes senin gibi zengo değil. Anla bunu

APK sürümün beni takmadığı gibi ben de onu takmadan sessizliğimi korudum. Ben kpnuşmadıkça beni öldürmek ister gibi bakıyordu. Zira o yaparken bir şey yoktu ama ben yaparken ağır suçlar mahkemesine mi çıkarılıyordum belli değildi.

"Gebermek mi istiyorsun?" dedi Miran'ın bizi duymasını umursamadan gözlerimin içine bakan APK sürüm. Tekrardan omuzlarımı silktim. Bu hareketime gıcık olduğu her halinden belliydi ve ben yapmaya devam edecektim. "İstiyorsan seve seve yapabilirim." diye devam etti beni korkuttuğunu sanan ama kedi yavrusu gibi görünen APK.

O sırada gözüme bıçağı ilişti. Zira çok sıkı tutuyordu. Şuan o bıçağı benim gözüme saplasa. Bandaj büyük yer kaplasa, ben de sadece bir tarafa eyeliner çeksem. Veya makyaj masraflarım yarıya inse ne güzel olur. Aman yine ne diyorum ben ya.

Bıçağı kaldırarak koluma doğrulttu, hala APK sürüm de beni öldürecek göt olduğuna inanmıyorum. O yüzden devam girl.

Telefonu ağzımın ucuna yerleştirdi ve bu son şansın der gibi bir hareket yaptı. Zira telefonu yememi istiyor da olabilirdi, telefonu bu kadar yakın da tutması bunu gösteriyor olabilirdi sonuçta. Belli olmazdı.

Gözlerimi telefona dikmişken kolumda keskin bir acı hissetmemle inledim. Acı hafiflemek yerine artarak dirseğime kadar indiğinde gözlerimi sımsıkı kapayarak ağız dolusu küfrettim.

Beni konuşturmak için kolumu kesiyordu!

Demek ki neymiş efendim, bana bir şey yapamaz dememeli. Yaparsa ne yaparım demeliymişiz.

Yine mi sen amına koyayım?

Evet ben amına koyayım.

Telefondan gelen ses bir anlığına benim inlememle sustu. "Son bir şey söylemek ister misin?" dediğinde APK, gözlerimi telefona diktim.

"Kafandaki soruyu cevaplıyorum. Hayır iyi değilim ve hızlı olursanız sevinirim. Yani benim vücudum kullanılıyor. Bunu istemek hakkım." Telefona doğru konuştuktan sonra APK sürüm telefonu kapatmış ve duvara doğru fırlatarak paramparça olmasını sağlamıştı.

***

"Off, acıktım ben ya. Az insaf diyorum. Bi insan iki saat boyunca yemek yemeden durabilir mi cevap verin bana. Gerçi iki saatten fazla olmuş. Sahi biz kaç saat yol geldik, veya biz şuan neredeyiz? Kuru toprak hiç çekemem bir de karanlıksa ıyy. Düzgün bir yere getirdiniz beni değil mi? Güzel değilse de babama söylerim size güzel bi depo alır. Ne bu her yeri örümcek ağı dolu. Benim elimi çözseniz de bi el atsam. Ben iki saat dayanamıyorum siz nasıl dayandınız? Hele şu liderim diye dolanan et torbasına. Bu arada adamlarınıza birşey oldu mu? Meraktan yani canım. Off yeminle açım ben ya. Bari markete gitseydim de öyle kaçırsaydınız."

Korumalar birbirlerine biz niye bunun nöbetini tutuyoruz der gibi bakışlar atıyorlardı. Umrumda mı? Tabi ki değil. Sana akıl daha yeni mi geldi? Sözlerine uyup- Aman ben ne diyorum ya? Açlık iyice başıma vurdu.

"Yemek verin bari ya, en azından." diye feryat ettiğimde APK'nin ağzını bantlamayın uyarısına karşı gelmeyi düşünüyor olabilirdiler.

"Abi valla yemek getirelim bir şey yapalım valla başım şişti ya." diye birisi sonunda ortaya atlayarak feryat etti. Geç bile kalmıştı yani açlıktan ölüyorum burada. En öndeki adamı geri arkaya itti. "Olmaz, kesin emir var. Hiç bir şey verilmeyecek." Bla bla bla ve bla. Kurallar çiğnenmek için konulmuştur abi. Ne bu efendimiz ne derse o tavırları?

O sırada bulunduğumuz deponun kapısı sert bir şekilde açıldı ve odada ki herkesin bakışları kapıya döndü. Kapı açıldığında odayı silah sesleri doldurmuştu. Kar maskeli bir adam nefes nefese bir adam kapıda duruyordu. "Saldırı," dedi değişik bir sesle. Ama bakın altını çiziyorum. Adamın sesi anlamlandıramadığım bir şekilde çok kalın çıkıyordu. Ama hemde çok ince.

O nasıl oluyor be?

Bende onu anlamaya çalışıyordum.

Gereksizler yani korumalar hemen kaşlarını çattı tabi dururlar mı? Adam nefeslerini düzenleyerek "Saldırı gerçekleşti." dedi. He onu anladık zaten de sen niye beni rahatsız ediyorsun?

Belki kurtarıcak bizi Defne?

Sence kurtarır mı?

"Adamlarımız azaldı. Yardım gerekiyor." dedi sonunda niyetini göstererek. Bizimkiler hızla başımda bir koruma bırakarak yardıma gittiler. Keşke şu başımda ki adam da gitseydi. Ben bir şekilde kurtulurdum beni bağlayan iplerden. Gebersin gitsin başımda ki pislik inşallah.

Yanımda duran koruma kafatasında açılan delikle geriye doğru düşerken tabiri caiz ise otuz iki diş sırıtıyordum. Oğlum ilk defa bir dileğim bu kadar hızlı gerçekelşmişti lan. Elim kolum bağlı olmasa dans edeceğim şurada o kadar sevindim. Dur bi dakika lan! Adamı biri vurduysa o vuran kişi de burada. Yani yalnız değilim!

Tam o sırada gözlerim diğerlerini destek için çağıran adama kaydı. Ağırca yutkundum ama göz temasımızı da kesmedim. İşte şimdi sıçmış olabilirdim. Aman siktir et. Benim bir isteğim ilk defa bu kadar hızlı gerçekleşti ya ona sevinmem lazım.

Sılahını beline gerçekleştirerek yanıma adımladı. Elim kolum gerçek anlamda bağlı olduğu için hiç bir şey yapamadan sadece yanıma gelen adamı izledim. Önümde diz çökerek ayaklarım da ki halatı çözmeye başladı. Ne oluyor bu aşağılık yerde?

Ayaklarımı çözerek ayağa kalktı ve bağlı olan ellerimi de çözdü. Belimde ki halatı da bıçağı ile keserek doğruldu ve hasar tespiti yapar gibi üzerimi inceledi. Gözleri kolumda ki sargıda oyalanırken gözlerinin etrafının kısılmasından yüzünü buruşturduğunu anladım. Kısık sesle bir şeyler söyledi ama ben anlamadım. Bir dakika. Kim bu adam da bana yardım ediyor amına koyayım?

Ben sana demiştim belki bize yardım eder diye.

Aklımda ki soruyu anlamış gibi maskesini indirdi. Sırıtan yüzüyle karşılaştığımda gözlerimi belerttim ve tabiri caiz ise ağzım açık kaldı. "Ulaş?"

Ben tabii der gibi başını eğdi ve maskesini yeniden taktı. Takarken boynunda ki o minik cihazı gördüm. Demek ki sesini değiştiren şey bu aletti.

Asla Ulaş'a ait olmayan bir ses tonuyla "Seni burada tek bırakacağımı mı sandın küçük hanım?" dedi. Takdir ettim doğrusu. Ulaş'ta olmasa bu pok yolunda geberip gidiyor olabilirdim. Ama ben babamın gelmesini isterdim. Ulaş'a kanım ısınmamış değil di ama insan babasının onu kurtarmasını istiyordu. Bir yerde babam da haklıydı ama. Düşmanının inine kızı savunmasız bir şekildeyken giremezdi. Açığa çıkarsa direk babamın gözlerinin önünde mükemmel canımı alacaklarını ne yazık ki biliyordum.

Çözülen ellerimle saçlarımı geriye doğru savurdum. Aynı kısık sesle sorusuna yanıt verdim. "Benim gibi bir kraliçeyi geride bırakamayacağını biliyordum zaten." Sözlerimle küçük bir kahkaha attı. Ayağa kalkaken koluna vurdum. Ölürdü inşallah.

Aynen koskoca adam şimdi senin vurmanla öldü bak yerde yatıyor şuan.

Maazallah dileklerim yine gerçekleşmesin de ne bok yerse yesin.

Sesini bi duyan falan olur diye vurmuştum. Sıçardık yoksa. Gerçi silah sesleri bile buraya ulaşamıyordu. Bizim sesimizi mi duyacaklardı?

Sessizce ilerleyerek arka tarafta bulunan kutuların olduğu alana yaklaştık. Burayı hiç görmemiştim çünkü hareket etmeme bile izin vermemişti adiler.

Ulaş bir kaç kutuyu kenara çekerek duvarda bulunan kapıyı gün yûzüne çıkardı. "Eğer yakalanırlarsa burayı kaçmak için yaptılar." diye bana neden burada bir kapı olduğunu açıkladı. Açıkçası umurumda değildi. Sadece şuradan çıkalım yeterdi.

Sırasıyla kapıdan geçerek dışarı çıktık hava kararmıştı. Ne ara karardı lan o kadar da zaman geçmedi ki?

Temiz havayı ciğerlerime doldurdum. Yeri öpen kadın gibi çok şükür yarabbim diyerek yeri öpmediğim kalmıştı. Ulaş "Beni takip et." diyerke duvar dibinden bir yere gitmeye doğru başladı. Annesini takip eden ördek misali peşine düştüm.

Sağa dönünce yanımızda bulunan bir depoyu daha fark ettim. Aralarında bir koridor gibi boşluk vardı ve bir araba bekliyordu. Babamın arabalarından biri olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Gülümsedim. Ulaş yanımda mızmızlanmaya başlamıştı bile. "Kızı biz kurtaralım. Gitsin arabaya gülümsesin. Ula hayat."

Söyledikleriyle minik bir kahkaha attım. Zira şuan gözüme çok tatlı gelmişti. Yanaklarını ısıra ısıra sevmek istiyordum.

Aklıma Ulaş'ın yanağını ısırırsam oluşacak olan görüntü geldiğinde suratımı buruşturdum.

Sen cidden şizofrenmişsin askim

He öyleyim

Arabaya doğru kimsenin bizi göremeyeceği şekilde duvara yapışarak ilerliyorduk ki orada olduğunu yeni fark ettiğim kapı hızla açıldı ve içeriden koşarak kaçmaya çalışan bir APK sürüm çıktı. O bizle biz onunla bir anda böyle karşılaşında apışık kalmıştık tabi. Hem o hem biz.

Biraz böyle bakıştıktan sonra APK sürümün aklına bir şey gelmiş gibi sırıtmaya başladı. Gören de kaçmanın yolunu bulduğunu sanardı.

Bana doğru ilerlediğinde Ulaş hemen silahını çıkararak tetiğini çekti ve APK'ye doğrulttu. APK sürüm de Ulaş ile neredeyse aynı hızda hemen silahını çıkararak Ulaş'a doğrulttu.

Ay erkekler bizim için kavga edecek

Hem de ilk basan kızı kapar kavgası. Üzgünüm ilgimi çekmiyor.

Arkadaki arabanın kapı açılıp kapanma sesi geldi ve ardından yanımda iki beden belirdi. Babam yanımda durarak gözleri bana değmeden "Arabaya geç dedikten sonra Ulaş'ın yanında yerini aldı. Kırılmamıştım belki ama içimde küçük bir yer sızlıyordu işte. Ama bunların hepsi zaten senin suçun! diyen taraf tüm şıkları eliyordu ve bana suçluluk duygusu yüklüyordu.

Ardından abim bende bi hasar var mı diye kontrol ederken gözleri kolumda oyalanınca durdu ve dişlerini sıktı. "Hepsi benim suçum." gibi kendi kendine bir şeyler fısıldadıktan sonra burnuma işaret parmağı ile hir fiske vurdu. "Arabaya geç Gargamel." Ben yüzümü buruştururken yanımdan uzaklaşmış ve babamların yanında yerini almıştı.

Bu ne amq gelen geçen arabaya geç diyip kayboluyor.

Sakince onların konuşmalarını dinlememeye özen göstererek

(yazardan: aslında burada konuşmaları falan yazmıştım ama kaydetmemişim. Ne konuştuklarını da hatırlamıyorum malum. O yüzden 500 veya 1000 kelimecik kayıp yaşandı.)

arkamı döndüm ve arabaya ilerledim. Yanımda biri bile kalmadı lan. Şimdi yanımdan APK çıkıp bana silah çekse böyle kalırlar.

Kendi kendime söylenirken aniden yanımda beliren ve beni kolları arasına alarak boğazıma dayanan soğuk metalle nefes alamadım.

Adam boğazını sıkıyor nasıl nefes alasın

Sen sus, alırım ben.

APK babamlara "Tabii ki de gideceğim." dedi sırıtarak. "Ama işimizi garantiye almalıyız değil mi?" Aynen aynen ondan, hadi beni bırak diyerekten hap benim şom ağzıma diye dualarımızı da iletiyoruz ve kendimizi cehennemin üst katına çekmeye çalïşıyoruz.

Demek ki neymiş efendim,

Bir tahminde bulunurken be iyi şeyler düşünmeliymişiz. Zira gerçek olma ihtimali %99,99'dı.

"Defne'yi bırak," dedi Ulaş ben ise sonunda biri adımı hatırladı diyerek yeniden dua etmeye başladım. Boynumdaki bıçak hiç güven vermiyordu açıkçası. "Sonra nereye gidiyorsan siktir olup gidebilirsin." Mal APK'nin bu blöfe inandığı her halinden belliydi. Zira babam ve abi kişisi de inanmïşa benziyordu. Gerçi kıtlardı- babam hariç tabii- sözüm meclisten dışarı.

APK bu sözlerle sinirleriyle daha fazla oynamayarak beni ileri doğru itti. Sabahtan beri mideme bir şey girmediği için başım döndü ve sendeledim. Vee beklenen oldu. Dizlerimin üzerine düştüm. Babasını ya. Diz kapaklarım kanıyordu ve muhtemelen mirarmışlardı. Hassaz ciltlerin en büyük sorununu yaşamak acı vericiydi. Dizimi eve gidince masaya çarpacaktım babasını satayım.

Ben ellerimdeki toprağı silkelerken abim ve babam silahlarını çıkararak çoktan APK'ye doğrultmuştu. APK ise arkasına bile bakmadan kaçıyordu. Ulaş oldukça rahat bir şekilde yanıma geldi ve abim ve babamın bakışları eşliğinde beni kucağına aldı. Düşmemek için kollarımı boynuna doladım.
Korumalara ithafen "Giden piçi takip edin." dedi ve kucağında benimle birlikte arabaya bindi.

Şu an yanımda Ela olsaydı diye düşündüm. Muhtemelen kulağıma eğilmiş bizi Ulaş'la shipleme görevini yapıyordu. Ulaş aslında iyi biriydi. Aramızdaki yaş farkına naletler olsundu. Anam anam canım anam beni daha önce doğurmalıydı.

Aklıma gelenlerle gözlerimi açtım ve Ulaş'a alttan alttan baktım. "Sen kaç yaşındasın ya?"

Sesimle babamlara bakan bakışları bana döndü. "33 yaşındayım küçük hanım." Yuh be, adam uçmuş gidiyordu. Aradaki hemen hemen on beş yaş öyle kûçük bir fark değildi. Cidden nalet olsundu.

Yüzümü buruşturdum. "Bana küçük hanım deme."

"Tamam küçük hanım." Ağzına bir tane çarpmamak için düzgün durdum.

"Demesene ya."

"Ne diyeyim o zaman?"

"Ne bileyim adımla falan seslen kraliçe falan de küçük değilim ben."

"Tamam kraliçe han hazretleri." diyerek pis pis sırıtması yok mu?

"Ulaş." dedim dişlerimin arasından. Evet benden 15 yaş büyük birine adıyla hitap etmekten gocunmuyorum. "Yorma beni daha fazla. Kolumu sökmüşler gibi hissediyorun zaten." Sözlerimle kısa bi an bakışları kolumun kesilen yerine çevrildi.

Herhangi bir söz söylememesi için gözlerimi kapatarak başımı göğsüne yasladım. Bu göğüs benim olabilirdi. Ulaa hayaat

"Ne düşünüyorsun öyle." diye bana yöneltilen soruya cevap vermeme hakkımı kullandım. Biraz sonra acı acı "Acıktım." diye sızĺandım benim olacakken son anda fark atan hayali kocama. Ulaş ise iç sesimi duymadan rahat rahat kıkırdadı bu halime.

Düşündüklerini duysa zaten adam arkasına bakmadan ayakları götüne vura vura kaçar.

Ula hayaat.

***

Uzun bir aradan sonra 3000lik bir bòlümle karşınızdayım.

Ne yaptınız özlediniz mi beni bari?

Aslında 2500lerde bişeydi ama pazar gününe yetişmediği için özür mahayetinde biraz daha uzattım ve aklıma gelen saçma sapan bir fikirle Defneyi Ulaşa aşık ettim. Vduabwiwg

Gelelim bölüm kritiğine

APK ye ne yapacaklar? (Ben yakmayı düşünüyorum)

Defnenin yemek merakı ise instagramda çok sevildi. Bxosvwiqjq Bu bölümden spoi hazırlayıp reels yapmıştım. 13 binden fazla izlendi.

İsteyenlerin kitabına reels hazırlayabilirim ama istediğiniz alıntıyı ve ya yazacağım yazıyı siz seçin. Bana fikir gelmiyor çünkü.

Nys ben yatağımla bütünleşmeye gidiyorum.

Öpüldünüz🖤💫

 

Bölüm : 15.03.2025 09:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...