Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11- Bugün Ben Bir Güzel Gördüm

@poncikss1234

“İki kalbin anlaşması ilkbaharı yüz yıl uzatır.”

(Jules Verne)

“Senin bana nasip olman, şahsi hayatımın değer biçilmez talihidir.”

(Nazım Hikmet)

En değerli tabloyu izlermiş gibi onu izlerken bana hayranlıkla bakıyordu. O sert mizahı gitmiş, herkesin görmek istediği o yumuşak yüzü gelmişti. Albayın, Bintuğ’u çağırmasıyla ikimizde nerede olduğumuzu hatırladık. Baş başa olsaydık belki de daha derin konularla birbirimizi dinler öyle yolumuza bakardık.

İkimizde yerimize geçerken son kez göz göze geldik ve işimizin başına döndük. Aydemir’in uyuduğunu dün akşam timinden sohbet ettiğim Metehan’dan öğrenmiştim. Sevkiyatı da konu arasında sıkıştırıp gerekli hazırlıkları yaptım. Üç ameliyat, iki pansuman ve yirmiden fazla muayene olacak hasta vardı. Hepimiz grup başkanının çağırmasıyla kısa bir toplantı yaptık.

İki timden bir kişi olmak üzere güvenlik için çadırın önünde nöbet tutacaklardı. İlk hasta üst aramasından geçtikten sonra onayımız içinde içeriye girecekti. Benim olduğum çadırın hazır olduğunu seslenip hastayı getirmelerini bekledim. Anne ve kızının asker eşliğinde yanıma gelmesiyle önce durumu sordum. Kader de dikkatlice şikayetleri dinleyip not aldı ve hemen sağda kurmuş olduğumuz ilaç dolabına yöneldi.

Kızının durumu, annesinden daha kötü olduğundan onu yatırıp serum taktı. Annesine ilacı verip dışarıya çıkarttık. Yandaki sedyenin boş olmasıyla kadın hasta varsa alabileceğimi ilettim. Uzun boylu, yüzünde yara ve morluk olan; kıyafetlerinden de anladığım esir düşmüş genç kız girdi. Onun bu hâline bakıp direkt yatırdım ve yaralarının durumunu inceledim. En fazla üç günlük olduğundan detaylı kontrol yaptım.

Bana gebe olduğunu, o yüzden ailesinden dayak yediğini söyledi. Bebeğin durumu için Fikret hocayı çağırıp durumu üstü kapalı anlattım. Askerleri uzaklaştırıp soydu ve muayeneyi yaptı. Bebeğin sağlıklı olduğunu, beslenmesine daha özenli yapmasını söyledi. Kadın, elimi tutup eğilmemi isterken tereddüt etmiştim. Kulağımı, dudaklarına doğru yaklaştırıp “Benim bu köyden ayrılıp sevdiğimin yanına gitmem gerekiyor. Lütfen bana yardım edin.” Diye yalvarmaya başladığında, ona ne yapabilirim ki diye sordum.

Telefonumu istediğinde, Kader’in şahitliği ile verip numarayı yazdı ve kulağına götürdü. Açtığını, kızın yüzünde güller açtığında öğrenmiştim. Kendi durumunu karşısındakine iletip konumu sordu. Kaşları çatık dinlerken, içimdeki huzursuzluk baş göstermeye başladı. Konuşmadan sadece başını sallayıp telefonu kapattı ve bana verdi.

-Yerini öğrendiysen askerlerden rica edeyim, seni gideceğin yere bıraksınlar.

“Evet öğrendim. Tedavim bittiğinde, rica etsem tanıdığınız askerle beni gönderin. Yolda başıma bir şey gelirse onlar bana sahip çıkar.” Onu hazırlayıp çadırın önündeki askeri çağırdım. Bana Bintuğ’u çağırmalarını rica ettikten sonra, yaprakların haşırlı seslerinden anladığım kadarıyla asker haber vermiş, buraya doğru geliyordu. Kafasını çadıra yarısını getirecek şekilde içeriye geçirdi ve girmek istemediğini belirtti.

-Hastamızı acil eşine götürmeniz gerekiyor. Kadın gebe olduğu için ailesinden şiddet görmüş. Bebeğin durumu iyi fakat beslenmesi gerekiyor. Eşi ile konuşturdum, onu bekliyor. Konum içinde hanımefendiden öğrenirsiniz. Müsaitsen sen bırakabilir misin? Yolda başına bir şey gelmesinden korkuyor.

Hiçbir şey demeden kızın kalkmasını bekledi. O, karşıma geçip sarıldı ve teşekkürlerini iletti. Ona tebessüm edip çıkışını izledim. Ameliyat olacak hastaların hazırlıkları için Ayşe’den rica ettim ve ilk hastayı çağırdım. On yaşlarında erkek çocuğu olduğunu gördüğümde, onu rahatlatmak adına tanıştık. Yavaş yavaş alışmaya başlamasıyla beraber yeni gelen genel cerrahi uzmanı Selvi bey içeriye giriş yaptı. Bana dönüp ne yapacağımıza dair tane tane bilgi verdi ve Selvi hocayla gelen anestezi uzmanı Belgin hocayı çağırdı. Belgin hoca, anesteziyi uyguladıktan sonra doktorun dediği gibi ameliyatı yaptık ve kendi imkanlarımızla oluşturduğumuz yoğun bakım çadırına götürdük.

On dakika molanın ardından çevreme bakınıp boş olan herhangi bir asker ararken Aydemir’i gördüm. Telefonu ile uğraştığından beni görmemişti. Onun yanına gidip oturduğumda, beni fark edip telefonu cebine koydu ve içten gülümsemesi ile “Abla, ameliyatın tamamıyla bitti mi?” diye sordu. Ona bitmediğine dair kafamı sallayıp kahvenin olup olmadığını sordum. O da Metehan’a seslenip iki kahve istedi ve “Bu aralar hiç ayrıntılı görüşemedik. Nasip olursa eve geçip güzelce abla- kardeş kahvaltı yapalım. Benim de sana anlatacaklarım var.” Açıklamasından sonra ona gülümseyip elini tuttum.

-Anlatacaklarını inan ki o kadar merak ediyorum ki bunca zamandır nasıl ayakta kaldın, ne yaptın onları düşünmekten kendimi bulamıyorum. En kısa zamanda buradan ayrılacağız ve ablanın o güzel yemeklerini yiyeceksin. Şimdiden hayalini kurmaya başladım bile.

Kıkırdadıktan sonra Mete’nin getirdiği kahveler ile birlikte sohbetimiz yarıda kesilmişti. Kahveyi içerken bedenimin rahatlamasıyla gözlerimi kapatıp keyif alırken cebimdeki telefonun sesi ile bütün büyü bozuldu. Kahveyi sol elime alıp telefonumu çıkarttım ve “ Tilki Komutan.” Yazısını gördüm. İster istemez tebessüm edip kilidi açtım ve bildirime tıkladım.

“Kızı sevgilisine bıraktım. Sana da teşekkür ediyorlar. Birazdan orada olurum. Senin ameliyatların bitti mi? Bittiyse öğlen yemeği için bir şey yeme beraber yiyelim.” Mesaja cevap vermek için elimdeki kahveyi bacaklarımın arasına alıp klavyeye ellerimi gezdirdim.

-Ameliyatım bitmedi ama Kader’den rica edip ona devredebilirim. Yemek molasına daha var diye biliyorum. O zamana gelmez misin?

Beş dakika sonra tekrar mesaj geldi. “Yemek molası saat iki de. O zamana kadar ben gelmiş olurum. Şu an ne yapıyorsun?”

-Aydemir ile oturmuş kahve içiyorum. Birazdan diğer vakaya geçeceğim. O yüzden yazamazsam bil ki vakadayım. Şimdiden dikkatli gel.

Duru, etrafına bakınırken bizim oturduğumuz yere baktı. Yanımıza geldiğinde, önce bana daha sonra kardeşime selam verdi ve boş sandalyeyi izin alarak alıp oturdu. Birkaç dosyanın eksik olduğunu dile getirdiğinde, Aydemir “İsterseniz dosyaları buraya getirin masada hep beraber inceleyelim.” Bunu duyduğu zaman Duru’nun gözleri parladı ve eliyle bir dakika yapıp çadırına koşar adımlarla gitti.

Mavi dosyalardan onu göremediğimde, gülüp ayağa kalkıp yardım etim. Kardeşimi de masaya çağırıp tek tek dosyaları okuduk. Eksikleri Aydemir, notları ben; imzayı da Duru atıyordu. Yaklaşık on beş dakikam buna gittiğinden, Selvi beyin bana seslenmesiyle geç kaldığımı anladım. Onlardan özür dileyip hemen hocanın yanına gidip gereken özrümü diledim.

Anlayışla karşılayıp hazırlığımın yapılması için beş dakika süre verdi. Hazır olduğunu seslenip çadıra girdik ve Kader’e haber verdim. Bacağında ve kaburgasında düşmeyle oluşan travmatik kırık olan yetmişli yaşlardaki kadına ortopedi uzmanı gerekiyordu. Nasıl yapacağımızı düşünürken Selvi hoca “Ortopediniz yok değil mi? Ben bu ameliyatı kabul edemem. Benim alanım olmadığı için riske gireriz. Sen buradaki herhangi birisine söyle de bu hastayı normal hastaneye götürsünler.”

Aydemir’e seslenip durumu anlattığımda telefonla birisini arayacağını söyledi. Beş dakika içinde yanıma gelip kadını timindeki dört asker yardımıyla dışarıya çıkarttılar ve kendilerinin kullandığı tanka bindirdiler. Hocanın bana seslenmesiyle daldığım yerden kafamı çekip ona baktığımda “Sterilliğini bozma, ben dışarıya bakıp acil vaka seçeceğim.” Benim bir şey dememe gerek kalmadan çadırdan çıkıp birilerine seslendi.

Duyduğuma göre acil vakanın olmadığını duyduğumda, sterilliğimi bozdum ve çadırdan çıktım. Selvi hocaya açıklamamı yaptıktan sonra Tuğrul, Fatih ve Aydemir’in konuştuklarını gördüm. Onların yanındaki boş sandalyeye oturup sohbete dahil oldum. Yemek molasına yirmi dakika kaldığında, Tuğrul’un kulağına eğilip Bintuğ’u sordum. Çadırda olduğunu belirttiğinde sırıtıyordu. Omzuna vurup imasının bitirmesini bekledim.

Tüm ciddiyetle bahçenin ortasına yürüyen Bintuğ’u gördüğümde, açıklama yapacağını anladım.

“Arkadaşlar, yemek molası. Herkes boş bulduğu yerlere yerleşsin. Ona göre sayım alacağım.” Sert ve her zamanki gibi itiraz istenmeyen bir tonla konuştuğunda, herkes toplanmıştı. Beni saymadan diğerlerini not alıp yanındaki devresine iletti ve o da beyaz büyük araçtan yemekleri getireceğini iletti. Birkaç asker de ayağa kalkıp yardıma giderken o benim olduğum yere yürümeye başladı. Yanımdaki sandalyeyi çekip oturduğunda, “Seni saymadım çünkü senin yemeğin benim çadırımda.” Onu onaylayıp etrafı inceledim ve herkesin yemeğinin dağıtıldığına emin olduktan sonra ikimiz onun çadırına doğru yol aldık.

İlk önce beni geçirip ardından kendisi girdi ve fermuarı yarım kapatarak yerini aldı. Karşı karşıya oturduğumuzdan dolayı her milimini seyredebiliyordum. Poşetten döner ve ayranı çıkartıp bana uzattı ve aynı işlemi kendisi için de yaptı. Yemeğe başladıktan sonra hiç konuşmadan yedik ve çöpleri de poşete attık. Ondan izin alarak kullandığı yastığı alıp boynumun oraya yerleştirdim ve ona bakmaya başladım.

Bakışlarımız, en büyük ses olduğunu düşünüp hiç konuşmadım. Bu sessizliği bozan kendisi oldu. “Bugün hiç birlikte olmadık. Günün nasıl geçti?” Bu soruyu ciddi olarak sormuştu. Önceki yaşadığım o olumsuz durumlardan sonra kendisini suçlu hissedip hep üzerime titremişti.

-Günüm çok yoğundu. Erken uyandığım için uykumu tam alamadım. Ameliyatlar da üst üste geldi, Duru’nun eksik dosyalarını tamamladık. Öyle geçti, senin?

“Benim merkezde işim vardı. Onu halledip senin hastayı sevgilisine bıraktım. Ergün Albay da karargâha çağırdı. Oraya uğrayıp rapor yazdım ve buraya geldim.”

-Ne zaman döneceğiz? En son seninle telefonda konuşurken bir hafta demiştin, ne oldu uzadı mı?

“Aslında bizim timin görevi bitti. Sizin görevinizden dolayı hâlâ buradayız. İşime de geldi ne yalan söyleyeyim, sizi daha yakından takip edebiliyorum artık. Ne de olsa uzaktayken sözümü dinlemiyordunuz.” Ona gülüp onay verdim ve sohbetin geri kalanını dışarıda yapmak için çadırdan çıktık.

İki timi de toplayıp Mete’nin ateş yakmasıyla etrafına oturduk. Fatih izin alarak şarkı söylemeye başlarken biz de sessizce onu dinliyorduk. Sesi o kadar yanıktı ki hiçbir derdi olmayan birisini bile dert babası yapabilirdi.

Bugün ben bir güzel gördüm
Bugün ben bir güzel gördüm
Bakar cennet sarayından

Kamaştı gözümün nuru
Onun hüsn-ü cemâlinden

Kamaştı gözümün nuru
Onun hüsn-ü cemâlinden

Bahçanın kapısın açtım
Bahçanın kapısını açtım
Sanırsın cennete düştüm
Sevdim, coştum helallaştım
Buse aldım yanağından

Fatih, ellerini kaldırıp herkese eşlik etmesi için uyarırken, bilenlerin hepsi bağırarak söylemeye başladı. Senkronize olmuş şekilde türküye devam ettiler. Duru, ben Ayşe ellerimizi kenetleyip bir oraya bir buraya sallanırken bütün yorgunluğum geçmişti.

Sevdim, coştum helallaştım
Buse aldım yanağından

Salındı bahçaya girdi
Salındı bahçaya girdi
Çiçekler selâma durdu

Mor menekşe boyun eğdi
Gül kızardı hicâbından

Mor menekşe boyun eğdi
Gül kızardı hicâbından

Bahçanın kapısı güldür
Bahçanın kapısı güldür
Dalında öten bülbüldür

Emrah da bir edna kuldur
Bağışla geç günahından

Fatih’in bitirmesiyle alkış tufanı koparken herkesin tezahüratları sonucu birkaç tane daha türkü söyledi. Zaman hızlı akıp giderken saate bakıp hasta kontrolü yaptım ve çadırıma gitmek üzere ayağa kalktım. Aydemir’in “Abla nereye gidiyorsun ya? Ne güzel çay demlemiştim. Beni kırma da oturmaya devam et.” İkilemde kalmıştım fakat o masum ricası üzerine tekrar eski yerime oturdum.

Er, sıra sıra önce kendi kademlilerine dağıtırken en son bize vermişti. Ona gülümseyip elinden aldım ve parmaklarımı bardağa sardım. Hava bu aralar gerçekten ayaz çöküyormuş gibi soğuktu. Duru “Bu beraberlik şerefi üzerine herkese öncelikte teşekkürlerimi letiyorum. Bizi elinizden geldiğince koruyup kolladınız, yardımlarınızı eksik etmediniz. Hiçbirinizin ayağına taş değmesin.” Herkes onu dinlerken alkışlayıp teşekkürlerini iletti ve bu günü de böyle noktaladık.

Herkes çadırına dağılırken, Bintuğ ile ben baş başa kaldık. Bana bakmadan türkünün başını söylediğinde, çaktırmadan ona baktım. Sesi, türküye oturmuş kendisini dinlettirirken bana dönüp gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı.

“Bugün ben bir güzel gördüm, yanımda oturup beni seyreden. Bugün ben bir güzel gördüm, konuşurken gözleri parlayan. Ben bir güzel gördüm, kalbimi yeniden yeşerten.”

Merhaba arkadaşlar, nasılsınız? Ben çok iyiyim. Umarım bu bölümü beğenirsiniz. Voye ve yorumlarınızı bekliyorum. İyi okumalar diliyorum. Hepiniz sağlıcakla kalın, görüşmek dileğiyle.

NOT; Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu'nun “BUGÜN BEN BİR GÜZEL GÖRDÜM.” TÜRKÜSÜDÜR.

Loading...
0%