@poncikss1234
|
“Bir Eylül akşamı sev beni. Yıldızlar gökyüzüne yakışsın, sen yanıma.” (Turgut Uyar) Bintuğ’un bana gelmesiyle elim ayağım birbirine girmişti. Hep böyle mi olacaktı? Randevumun olduğunu duyduğunda, hızlıca kendi aleyhine döndürmek için beni yemeğe davet ederken içten içe kahkaha atıyordum. Karşımda, beklentiyle bana bakan bir yüzbaşı varken biraz dalga geçmek içimden gelmişti. Onu süründürmek benim için farz olurken saate bakıp yerimden kalktım. Aydemir ile konuştuğumda, göreve gideceğini duydum. Onu görmek adına arayıp karargâha uğrayacağımı söyledim. O da seve seve kabul etti. Odama geçip hazırlanmaya başladım. Beyaz, balon kollu kısa elbisemi giyinip saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaptım. Dudaklarıma kırmızı ruj sürdükten sonra ona uygun çantamı da elime alıp siyah kısa topuklu ayakkabımı giyindim. Karargâha giriş yaptığımda, nöbetçi asker beni durdurup kime baktığımı sordu. Ona kardeşim, Aydemir’i dediğimde ise şaşkınlıktan iki saniye konuşamadı. Tebessüm edip özür niyetiyle başını eğdi ve kapıyı açtı. Uzun koridorda yürürken dışarıdan bile belli olan sesler kulağıma geldi. Kapı dinlemek huyum olmasa da etrafıma bakınıp sağımda kalan kapıya yaklaştım. Bintuğ ve bir kadının sesi geldiğinde, başımdan aşağıya kaynar sular indi. Daha fazla duymak istemediğimden direkt kardeşimin odasına geçtim. Aydemir benim geldiğimi gördüğünde, yerinden kalkıp sarıldı ve dosyaları kaldırıp dolaba yerleştirdi. “Ablam benim ziyaretime de gelirmiş.” Diye kocaman gülümsediğinde, duyduklarımı unutup ben de ona güldüm. -Göreve gideceğini daha önce neden bana bildirmedin? “Abla, biz de anlık haber alıyoruz. Sana haber verdiğimde dua et.” Sıkıntılı bir nefes verdiğinde, yüzümü ona yakınlaştırdım. “Büyük bir kıyamet kopacak. Bintuğ Yüzbaşım, deliye döndü. Herkese ağzına geleni söylüyor.” Ne olduğunu merak etmiştim. -Ne hakla böyle bir şey yapabiliyor? Bana ciddi misin bakışları atarken rütbesini son anda aklıma getirdim. Önemli bir durum olmasa sakinliği her zaman öncelikliydi. “Eskiden onunla çalışan kadın bir yüzbaşı vardı. İsmi Melek Karacı. Onu, yüzbaşı şikayet üzerine dilekçe verdi ve buradan anlayacağın sürgün etti. O da allem etti kallem etti bugün de buraya tayinini çıkarttı. Onun da gitmediği ne albay kaldı ne de yarbay. İstifa edeceğim diye tutturdu, zor sakinleştirdiler.” Hayretle anlatılanları sindirmeye çalışıyordum. Bu kadar nefret ediyorsa neden buluşuyordu? -Aralarındaki mazi derin mi? Aydemir, kısık bir kahkaha atıp “Saçmalama abla. Ne mazileri olabilir? Kadın, yapıştı adama. Tanımasam bile Bintuğ Yüzbaşını yine aynısını söylerim. Sana bir sır vereyim mi, Bintuğ yüzbaşı sana aşık oldu.” Kendi iç dünyamdaki saçma yönlendirilmemden dolayı ona karşı büyük bir mesafe koymuştum. Duyduklarımdan sonra içimdeki pişmanlık gün yüzüne çıkmıştı. Ne yapabilirim diye düşünürken aklıma bir fikir gelmişti. -Sana gelmeden önce yüksek sesle konuşmalar duydum. Oraya girme iznim var mı? Beni sorgulamadan sadece onunla girebileceğimi söylediğinde, ona aklımdaki planı anlatmaya başladım. -Seninle sanki orada buluşacakmış gibi gireceğiz. O beni gördüğünde şaşıracak. Bakalım o kadının tepkisi ne olacak? Beni onaylayıp dışarıya çıkarttı ve sağdaki kapıda yazılan toplantı odasını gösterdi. Ben de son kez ona bakıp başımı salladım ve kapıyı tıklatmadan içeriye girdim. Hepsi bana bakarken, Melek denilen kadın da gözleriyle beni süzmüştü. Şaşırmışçasına gözlerimi belertip konuşmaya başladım. -Kusura bakmayın, toplantınızı böldüm sanırım. Ben de Aydemir ile burada buluşacaktım. Kapının açıldığını görünce, yandan bir bakış atıp tekrar konuşmaya devam ettim. -Aydemir de geldiğine göre biz başka bir yer bulalım. Size kolay gelsin. Bintuğ’un ayağa kalkıp “Toplantı da zaten bitmişti.” Demesi üzerine kardeşimle bakıştık. Herkes çil yavrusu gibi dağıldığında, Melek yüzbaşı bana gözlerini devirerek baktı. “Mesai saatleri içerisinde toplantı odasını hareme çevirmek de ne demek?” kızgın bakışları ile bir bana bir de kardeşime baktığında, ben devreye girdim. -Haddinizi aşmayın. Aydemir benim kardeşim. Harem konusunda bilgiliyseniz bana da aktarın, ne de olsa sizden öğreneceğim çok şey var. Kıpkırmızı bir yüzle odadan çıkıp kapıyı sertçe kapattı. Bintuğ’un bana bakışı ile bu atmosfer kesilirken, onun beni görebileceği şekilde oturdum. Aydemir de yanıma gelip ayakta beklerken, izin alacağını düşündüm. Selamıyla iznini aldı ve yanıma geçti. Bacak bacak üstüne atıp dudaklarımı birbirine sürttüm. Direkt bakışları dudaklarıma kayarken, kardeşim yapay bir öksürükle müdahale etti. Ne yaptığını fark edip hemen yüzüme bakışlarını çevirse de iş işten geçmişti. “Yüzbaşım, kusura bakmayın, sizin de toplantınızı böldük. Bilmiyordum buranın dolu olduğunu.” Mahcubiyetle konuşan Aydemir’e karşılık o “Sorun değil aslanım, iyi ki de geldiniz. Yoksa kendimi pencereden aşağıya atacaktım.” Sinirli hâli bütün havayı bozarken bakışlarım ondaydı. -Yüzbaşını bu kadar sinirlendiren kimse onun için şimdiden sela okunması gerekir. Yoksa timine yazık olur. Kısık bir kahkaha attıktan sonra aklına bir şey gelmiş olacak ki “Aydemir, senin görev süren ne kadar?” Aydemir biraz düşündükten sonra “Yüzbaşım ne zaman sona ereceğini bilmiyorum. Konuşulanlara göre iki ya da üç hafta sürecek diyorlar. Kısmet.” O da anladığına dair başıyla onaylayıp benim duyabileceğim şekilde “Ben de iki güne göreve gideceğim. Uzun bir görev olacak, sağ salim gelirsen eğer bütün sorumluluk sen de olacak.” Aydemir bunu beklemiyor gibiydi. Sırtını dikleştirip ne dediğini sindirmeye çalıştı. Onların arasındaki ince köprünün benim olduğumu anlamam uzun sürmedi. Aydemir’e telefon geldikten sonra hızlıca odadan çıkmış, bizi yalnız bırakmıştı. Ne konuşacağımı bilmezken o da ayağa kalkıp benim yanıma oturdu. Ellerini, bacaklarının arasına sıkıştırıp gövdesini bana döndürdü. Boyundan dolayı ben de ona başımı kaldırdım ve göz göze geldik. “Buraya geleceğini neden haber vermedin?” Meraklı ses tonu cevap alamayacağından endişeliydi. -Aydemir’in görevi var diye ziyaret etmek istedim. Sizin de sesiniz dışarıdan duyulunca önemli bir toplantınız olduğunu sandım. Anladığına dair kafasını sallayıp kalktı ve bana baktı. Nereye gideceğimizi bilmeden ben de kalkıp onu takip ettim. Albay’ın odasının önüne geldiğimizde, eliyle bir dakika işareti yapıp kapıyı tıklattı ve sesi duyunca içeriye geçti. Beş dakika bekledikten sonra eliyle yürümem için yol gösterdi ve beraber çıkışa yürüdük. Sessiz sedasız yürürken bahçeli güzel bir esnaf lokantasının önüne geldik. Dışarıdaki masalardan birine oturup siparişleri verdik. Bazı şeylerin rayına oturması için en güzel fırsatlardan bir tanesiydi. İlk önce onun açıklama yapmasını bekliyordum. Garson verdiğimiz siparişleri getirip uzaklaşınca önümdeki tabakla ilgilenmeye başladım. Gerçekten güzel bir tadı vardı ve bir daha buralara gelirsem ilk uğrayacağım yerdi. İstemsizce gözlerimi kapatıp yemeğin tadını hissederken, hissediyordum onun bana baktığını. “Bu kadar beğeneceğini bilseydim, daha önceden getirirdim seni buraya.” Tebessümle söylediği şeye gülüp konuşmaya başladım. -Yarına kısmetmiş. Buluşacağım beyefendiyle gelirim artık. Gülen yüzü solduğunda, artık bu oyunun devam etmesini istemedim. Bana yakınlaştıkça ben onu uzaklaştırıyordum. -Merak etme tamamıyla şakaydı. Randevum falan da yok. Sadece…” Nasıl onu kıskandığımı söyleyebilirdim ki? “Sadece ne Mihre?” diye sorduğunda, derin bir nefes alıp elimdeki çatalı kenara koydum. Elimi boyun girintime koyarak ben de cevapladım. -Sadecesi yok Bintuğ. İkimizde yetişkin insanlarız ve aramızdaki çekimin de farkındayız. Ben biraz olayları dramatize ettim ve pişman oldum. Senin tepkini ölçmek için kurmuş olduğum ufak bir plandı. “Bence senin benden sakladığın bir şeyler var. Yoksa sen anlamadan dinlemeden bana cephe almazsın. İçindekileri dök, dök ki ben de rahatlayayım sen de.” Dedikleri aşırı doğruydu. Nereden başlayacağımı bilmiyordum. Gözlerimi ondan kaçırıp yandaki bardağı aldım ve birkaç yudum su içtim. Daha iyi hissederken bana beklentiyle bakıyordu. -Ya Melek’i kıskandım, oldu mu? Duyduklarınla arşa erdin mi? Bana öyle bir baktı ki sanki onu yeniden hayata getirmişim gibi. Bunu beklediğinin farkındaydım fakat ben cesaret edip de bunu dile getirememiştim. İçim rahatlarken içten içe ben de ondan itiraf bekledim. “Melek sadece alanında başarılı bir kadın. Başka bir cazibeliği yok. Onunla ilgili geçmişte hiçbir şey yaşamadık, yaşayamam da. O, kendi istediklerini elde etmek için herkesi yakacak tiplerden. Onu şikayet ettim fakat beş yılı dolduğundan tekrar eski kurumuna geri döndü. Sana olan çıkışı da benim sana olan bakışımdan kaynaklanıyor.” Duyduklarım içime su serpilmiş gibi ferahlamıştı. Bu sefer hesabı ben ödeyip ona verdiğim sözü tuttum ve eve yürüyerek vardık. Akşam serinliği başladığından içim titrese de belli etmemeye çalıştım. Eve geçtiğimizde, kendi katıma geldim ve onunla vedalaşmak için arkamı döndüm. Dibimde olduğundan dolayı yer açmak amacıyla kapıya dayandığımda, son yeri kendisi kapmıştı. Bana tamamen yaklaşıp aramızdaki mesafeyi eritti. Bakışları, ben tükeniyormuşum da son kez görüyormuş gibiydi. İç çekip yüzünü saçlarıma gömdü. Bu hâline şaşırsam da bir şey diyemedim. “Kokun, beni içine çekiyor. Ben göreve gitmeden enerjimi depoladım. Şimdi onlar düşünsün.” Geri çekildiğinde, tebessüm ediyordu. İçimden ona sarılmak gelse de ne sıfatla yapacağımı düşündüm. Geri çekildğinde bana “Allah’a emanet ol Güneş’im. Ben yokken başını belaya sokma, bir şey olduğunda karargâh emrinde.” Merdivenlere adımını attığında, adını seslendim. Bana bakarken ilk basamağa gelip ona sarıldım. Huzurun içinde gibiydim. Beklemediğinden dolayı elleri boşta kalsa da daha sonra sımsıkı sarıldı. Gözlerimi kapatıp anın tadını çıkartırken ayrılacağımız gerçeği tüm huzuru bozdu. Ondan ayrıldıktan sonra el sallayıp yukarıya çıkmasını izledim. Yüreğimdeki boşluğu hissederken gözlerimin dolmasına mani olamadım. Dolmuşluğun erdiği o hisle de belki ağlayasım gelmişti. Eve geçtiğimde, mutfağa geçip büyük bardağa su koydum. Suyu içince rahatlamayı beklerken etkisini göstermemişti. Ani bir kararla yukarıya çıkmak için terliklerimi giyindim ve koşarak merdivenlerden çıktım. Kapıyı hiddetle çaldığımda, duyan birileri sanki çok büyük bir olay varmış gibi algılayabilirdi. Endişe ile karşımda duran Bintuğ’a tekrar sarıldım. Bu sarılışım onu sarsarken beni tutmayı başardı. Yaklaşık beş dakikadır aynı yerde sarıldığımızdan, önce ben ayrıldım. Gözlerim ağlayamadığımdan dolayı kıpkırmızı olurken o da bunu fark edip elini yanağıma götürdü. Her bakışı bana kendimi öğretirken, ben de öğrenmeye hazırdım. Ayak ucuma çıktığımda, içimden ne geliyorsa yapmaya karar verdim. Onu öpme isteğim dolup taşarken ben de buna karşı çıkmadım. Ellerimi yanaklarına koyup kendime çektim ve ilk öpücüğü ben başlattım. Bunu beklemedğinden dolayı kaskatı kesilirken, geri çekildim. Yaptığım ne kadar doğruydu bilmiyordum fakat tek bildiğim ondan hoşlandığımdı. Kendisine gelmiş olcak ki bu sefer öpüşmeyi kendisi başlattı. Direkt gözlerim kapanırken sakin ve özlemce öpüyordu. Nefes nefese kaldığımda, ondan ayrıldım. Utanma duygum kendini belli ettiğinde, yüzüne bakmadan direkt aşağıya indim. Kalbimin sesi kulaklarımda çınlarken, kendi kendime gülmeye başladım. Tek bildiğim şey bu adamdan hoşlandığımdı.
Merhaba arkadaşlar, nasılsınız? Ben çok iyiyim. Hemen bu bölümü de aktarayım ve size veda edeyim. Birkaç gün bölüm gelmeyebilir çünkü art arda attığımdan dinlenmek istiyorum. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum, sizi seviyorum esen kalın. |
0% |