@poncikss1234
|
“Sayılı günler çabuk geçermiş, derler. Sen kışlada ben sılada şafak sayarım, sayalım ki sayılı günler bir an evvel gelip geçsin diye. Askerim bir an önce yanımıza gelsin ve bu bekleyiş son bulsun.” Bir insan, bir insanı sevdiğinde hiçbir kusuru görmez. Gözlerindeki perde sadece karşısındaki adamın ya da kadının iyiliklerini gösterir. Aşkta kusur yok muydu, tabii ki de vardı fakat onu görebilmek için de hatalar yapılması gerekirdi. Ben, onca hatalara rağmen ondan hoşlanmaya başlamıştım. Bilmiyorum, beni onda çeken neydi? Bugün onların göreve gitme günüydü. Dünden sonra yazdığı hiçbir mesaja geri dönmemiştim. Oflayarak çıktığım yatağımdan gerginliğim yüzüme yansımıştı. Aynama bakmadan banyoya girip rutinlerimi hallettim ve mutfağa geçip atıştırmalık çıkardım. Hiçbir şey yapasım yok gibiydi. Benden önce de böyle zorlu göreve gidiyorlardı kabul ediyordum fakat ben işin içine girdiğimde, onu kabullenemiyordum. Sanki hep odasına evrak imzalayan, akşamları evinde duran adam mevkiinde görüyordum. Hayatın gerçekleri yüzüme su gibi çarptığında, sendelemeye bile vakit bulamamıştım. Balkona çıktığımda, bir umut daha gitmediklerini görmek istedim. Birkaç erin nöbet yerinde olmasıyla, anladım ki çoktan gitmişlerdi. Elimde sımsıkı tuttuğum telefondan sayısızca yazdığı mesajları okurken şimdiden gönlümü saran keskin acıyla kaldım. Çevremde ne kadar “Ben alıştım.” deseler de onların gözlerinde de çaresiz bakışları görmüştüm. Önce abartıyorlar mı diye düşünürken, benim de başıma gelmişti. Neyi kınarsak o başımıza kesinlikle geliyordu. Sakinleşmek için mutfağa geçip dolaptan papatya çayını çıkarttım. Suyun ısınmasını beklerken gözüm herhangi bir yere dalıyordu. Suyun olduğunu anladığımda, kupaya döktüm ve salona geçerek televizyonu açtım. Direkt haberlerin olduğu kanalı açtım ve gözümü kırpmadan izlemeye başladım. Öğlen haberleri bittiğinde, akşamı dört gözle beklerken Mehtap’ın aradığını gördüm. İzinli olduğundan dolayı şaşırsam da aramasını cevapladım. Çağdaş hoca hakkında hastanedeki konuşulanları, başhekimin onun lisansının elinden almasıyla bir daha göreve devam edemeyeceğini anlattığında, en azından bugün için en iyi haber olduğunu düşündüm. Bir saat konuştuktan sonra telefonu kapatıp ani bir kararla hazırlanmaya geçtim. Gündelik, sade bir hazırlanmamın sonunda hastaneye gitmeye karar verdim. Başhekim Mehmet hocanın yanına gidip iznimin iptal olmasını isteyecektim. Eğer evde dört gün daha kalırsam, benim için çöküşün tam zamanıydı. İçeriye girdiğimde, beni gören hemşireler önemli bir durumumun olduğunu sorduğunda, onları geçiştirip Mehmet hocanın yanına çıktım. Beni görünce şaşırsa da daha sonra yarım bıraktığı işini tamamlayıp vaktini bana ayırdı. Ona iznimin iptal olmasını istediğimde, yüz ifademden anladıysa hemen onay verdi ve yarın sabah iş başına çağırdı. Ona teşekkür ettikten sonra eve gitmek istemedim. Bintuğ ile gittiğimiz esnaf lokantasına yürümeye başladığımda, her yolu onunla yürüdüğüm aklıma geldi. İç çektiğimde, kapıdan içeriye girdim ve onunla oturduğumuz masanın dolu olup olmadığına baktım. Boş olduğunu görünce, eski yerime geçtim ve karşımdaki boş sandalyeye baktım. Garsona, önceden yediğim yemeğin siparişini verdikten sonra dışarıyı izlemeye başladım. Havanın kara bulutlu olması içimi daha da sıkarken, bu aydan sonra bu havaya daha da aşina olacağımı kendimi hazırladım. Tabak önüme koyulduktan sonra gözlerimi gökyüzünden çekip çatalı elime aldım. Yavaş yavaş yediğimden, sanki o konuşuyormuş gibi kafamda canlandırıyordum. Dışarıdan birisi beni böyle görse, şizofren olduğumu zannederdi. Kendi kendime gülüp tabağı bitirdim ve hesabı ödeyip eve geçtim. Odama geçip kıyafet hazırladım ve beklemeden duşa girdim. Ilık su biraz da rahatlattıktan sonra hızlıca üstümü giyindim. Dolan sepete bakıp göz devirdim ve hepsini kucaklayıp makineye koydum. Oradan ayrılıp ütüyü hazırladım ve yarın ki giyineceğim formamı ütülemeye başladım. Askılığına özenle koyduktan sonra çantamı da şimdiden hazırladım ve akşam haberleri için saatte baktım. Yeni başladığından dolayı hızlıca odadan çıkıp koltuğa oturdum ve televizyonu açtım. Üstüne kapattığım kanal tekrar açılınca, onu izlemeye devam ettim. Ekonomi ve gündelik haberlerin olduğunu gördüğümde, bir sonraki kanala geçtim. Operasyon dediğinde, direkt yayıldığım koltuktan dikleştim ve can kulağıyla muhabiri dinledim. Ölü ya da yaralı olmadığını söylediğinde, ne zaman sıktığım dişlerimi serbest bıraktım. Çenemin uyuşukluğunu görmezden gelip haberin bitimine kadar dört gözle izledim. Verilen haberlerle içim biraz da olsa rahatlarken hâlâ bilgiler yeterli değildi. Sabah koltukta kendimi bulduğumda, karşımdaki duvardan saate baktım. Bir saat öncesinde uyanmışken hemen kalkıp üstümü giyindim ve çantamı da holün girişine bıraktım. Dolapta her zaman bulundurduğum şişe suyumu da alıp evi kilitledim. Hastaneye vardığımda, ikinci grubun burada olduğunu gördüm. Beni gördüklerinde, şaşırıp hemen meraklarını gidermek adına ayaküstü soru yağmuruna tuttular. Onlara gereken cevabı verdikten sonra sıra kimdeyse bana devretmesini rica ettim. Yeni tanıdığım Tanem’in işine gelirken ameliyatın genel durumunu sordum. On beş yaşında kız çocuğunun araba çarpması sonucunda oluşan kırık vakası olduğunu duyduğumda, ona tebessüm edip ameliyathane on yediye geçtim. Ameliyathane on yedi genellikle ortopedi vakaları için hazırlanmış özel bir odaydı. İkinci grup sanki buraya sadece sohbete gelmiş gibi hiçbir hazırlıkta bulunmamışlardı. İş başa düştü diye kendi kendime mırıldanıp gereken her şeyi hazırladım. Ameliyat başladıktan sonra gözüm ara ara daldığından, yanlış yapma korkum beni içine çekti. Beş dakika durup stresimi atmaya çalıştığımda, Ahmet hocanın bakışları üstümdeydi. Ona ne açıklama yapacağımı düşünürken o hiçbir şey demeyip ameliyata devam etti. Ameliyat bittikten sonra kendimi hızlıca dışarıya çıkıp ellerimi boğazıma sardım. Dışarıda bulunan en ufacık toz bile üstüme üstüme gelirken yere çöktüm. Ondan ufacık bir haberin olmaması beni öldürmeye yetiyordu. Belki zamanla daha az tepki verecektim, bilmiyorum. Kendime geldikten sonra Ahmet hocanın odasının yolunu tuttum. Özür borcumun olduğunu kendime hatırlattıktan sonra boğazımı temizleyip kapıyı çaldım. Sesi duyduktan sonra kapıyı yarım açıp girmem için izin bekledim. “Gel Mihre.” Ahmet hoca elindeki kalemi bırakıp benim girişimi izledi ve masanın yanındaki siyah koltuğu gösterdi. -Hocam, bugünkü ameliyat hakkında konuşmaya geldim. Beni onaylar bir şekilde devam etmemi istedi ve ben de düşüncelerimden sıyrılıp mahcup sesimle konuşmaya devam ettim. -Normalde asla böyle bir durum olmaz, özür dilerim. Bu birkaç gündür kendimde değilim, en kısa zamanda toparlanacağıma eminim. Tekrar kusura bakmayın. Beni dikkatle dinliyordu. Kafasında oturmayan yerleri ben çok iyi sezmiştim. “Mihre, bazen bizler gününde olamayabiliriz, bu çok doğal bir durum. Seninki çok farklı. Sen, başkaları tarafından böyle acı çekermiş gibi görünüyorsun. Gözlerin sabit bir noktada bir şeyler düşünüyorsun. Anlatmak ister misin?” Bana net cevap vermesi, utanmama sebep olmuştu. Nasıl açıklayabilirdim ki sevdiğim adamın görevden dönmesini bekliyorum diye. Bana olan tavrının değişmeyeceği ne malumdu? -Hocam, beklediğim birisi var. Ondan haber alamıyorum. Çok detaya inemeyeceğim, kusura bakmayın ama bulunduğum ruh hâlimden dolayı bu kadar bilseniz yeterli. Şimdi anlaşıldı gibisinden beden dilini kullanıp iç çekti. Onunda mı beklediği birileri vardı? Kısa bir sohbetin ardından sekreterin gelmesiyle bölünüp ben de o odadan çıktım. Dinlenme odasına geçtiğimde, birkaç kişi hariç kalabalık yoktu. Birinci grubun izinleri bittiğinde, ikinci grup tamamıyla dağılacaktı. Mavi kadife koltuğa oturup gözlerimi kapattığımda, telefonum çalmaya başladı. Bu saatte kimin arayacağını düşünürken ekrana baktım. Arayanın Bintuğ olduğunu görünce yerimden hızla kalkıp dışarıya çıktım. Cevapladığımda, o güzel sesini duydum. “Mihrem, güzelim. Nasılsın?” O kadar naif bir soruydu ki gözlerim hemencecik dolmuştu. -Bintuğ, seni o kadar merak ediyorum ki sanki zaman durmuş gibi. “EE! Beklemek o kadar kolay değil, canımın canı. Maalesef böyle sorunlar olabiliyor. Ben çok iyiyim, Aydemir de çok iyi. Bizi merak etme. Sen nasılsın, evde misin? -Hayır, hastanedeyim. İznimi sen gittikten hemen sonra bozdurdum. Evde durursam kafayı yerim. Hemen gel olur mu? Seni beklemek, ölümü bekler gibi. “Sesini duydum ya gam yemem artık. Ben geldiğimde, kendini harap etmiş olarak görürsem o zaman bozuşuruz. Kendini toparla ve işinin en iyisini yap. Geldiğimde sana bir sürprizim olacak. Şimdi kapatmam gerekiyor, Allah’a emanet ol. Güneş doğmadan yeni bir gün olmaz. Kendine iyi bak olur mu? Gözüm arkada kalmasın.” -Sen de kendine dikkat et, görüşürüz. O kadar mutluydum ki yüzümde istemsizce güller açıyordu. Beklemek şimdi daha kolay olmuştu. Uzaktayken bile nasıl yakınımda olabiliyordu? Ruhu, ruhuma kilitlenmiş ayrılmaya izin yok gibiydi. Senden ayrı kaldığım bu zamanlarda, aslında ayrı değiliz. Bak, gökyüzü yukarımızda. Aynı yıldızlara bakıyorsak, neden mesafeler sorunmuşçasına anlatılır durur. Seninle birlikte ben de şafak sayıyorum, sana kavuşabilmek için. Merhaba arkadaşlar, nasılsınız? Ben çok iyiyim. Kısa ve öz bir bölüm olsun istedim. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum. Sizi seviyorum, görüşmek dileğiyle, hoşça kalın. |
0% |