Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16- Eceli İle Karşı Karşıya Gelmek

@poncikss1234

“Hiçbir yağmurda sensiz ıslanmaya cesaret edemedim ben. İşte bundan pencereden öteye geçmedi hayallerim.”

Güne sağanak yağmur ile gözlerimi aralarken hâlâ konuşmanın etkisindeydim. Kendimi hiç olmadığım kadar daha iyi hissederken sadece onunla kavuşmanın zamanını bekliyordum. Hayat yokuşu gösterirken aslında sonundaki güzelliği de bize sunuyordu. Pes etmediğim sürece o güzelliklerin hepsine sahip olacaktım.

Pencereme vuran damla sesleriyle, şarkımı söylerken odama geçtim. Formam ıslanmasın diye ayarladığım siyah boru paça kotumu, ona eşlik edecek siyah uzun kollu düz bir body giyindim. Saçlarım, yağmurda fazla ıslanmasın diye sıkı bir at kuyruğu yapıp çantamı da aldım.

Yerimde zıplaya zıplaya evden çıkarken damlalar yüzüme vurup dansıma eşlik ediyorlardı. Telefonumu cebimden çıkartıp çantama koydum ve hızlıca hastaneye yol aldım. Etraf beklediğimden daha kalabalık ve her an olay çıkacakmışçasına gergindi. Ne olduğunu anlayamadan Mehtap ve Melisa’yı gördüm.

Onlar da beni beklemiyormuş gibi adımlarını yavaşlatıp ağızlarını araladılar. “Senin ne işin var burada Mihre? Seni de mi aradılar yoksa?” Beni neden arayacaklardı ki? Onlara kısa bir açıklama yaptıktan sonra ben de aynı soruyu onlara sordum. “Mehmet hoca, ikinci gruptan memnun olmadığı için izinli olan tüm birinci grubu hastaneye çağırdı. Biz de hemen geldik.”

Melisa’nın durgun cevabından sonra Mehtap’ı acilden çağırdılar. İkinci grubun olmaması sebebiyle acile sadece kendisi bakıyordu. Ona Ayşe’yi yollayacağımı belirttiğimde, gözleri parladı ve koşarak gözden kayboldu. Vakit kaybetmeden dinlenme odasına geçip Ayşe’yi acile yolladım.

Üstüm sivil olduğundan dolayı hızlıca soyunma odasına girdim ve üstümü değiştirerek mesaime başladım. Hastanenin her bölümü o kadar kalabalıktı ki hiç yetkim olmadığı alanlara girip bana verilen görevleri yapmaya çalışmıştım. Ne oluyordu, neden birden gelmişlerdi hiçbir fikrim yoktu.

Eldivenleri çöpe atarken, kapı tıklatıldı. Hasta olduğunu düşündüğümden dolayı gelmesini beklerken hasta kabul görevlisi Derya içeriye girdi. Normalde fazla yüz yüze gelmediğimizden dolayı şaşkınlıkla ona bakıyordum. Önemli bir durum olmuş ki benim olduğum odayı bulmuştu.

“Mihre, kusura bakma seni rahatsız ettim. Çok fazla hasta var ve sistem artık bloke ediyor. Kayıt yapmasam da içim rahat etmiyor. Acaba kapının önündeki aileye bakar mısın? Kimlikleri olmadığı için girişlerini alamıyorum. Kabul edeceğini düşünmüyorum fakat başka çarem kalmadı.”

Üzüntülü çıkan sesinden dolayı onu kırmak istemedim. Bana boş bir dosya getirmesini rica ettiğimde, kapıyı sertçe kapatıp odadan ayrıldı. İki dakika sonra aile ile giren Derya, dosyayı bana uzatıp teşekkür ederek işinin başına döndü. İlk önce muayeneye çocuktan başlayacağımdan, ön cebimdeki mavi tükenmez kalemimi alıp adını soyadını sordum. Gerekli bilgileri dosyaya ekledikten sonra şikayetlerini dinledim.

Boğazlarının şiştiği, geceleri soğuk soğuk terlediğini ve yemeği yedikten sonra istifra ettiğini dile getirdiğinde, onu hemen acil polikliniğine sevk ettim. Diğer aile üyelerinde bir sorun olduğunu görmediğimden dosyayı kapatıp annesine uzattım.

Sadece ameliyathanede sorumlu olarak çalışma yetkim varken personel eksikliğinden kaynaklı teşhisi ben koyuyordum. Yanlış yaptığım her konuda sorumlusu ben oluyordum. Bunu ben de dahil kimse istemezdi. Bunun için en kısa zamanda başhekimle görüşmem gerekiyordu. Odadan çıktıktan sonra acile yönelip durumlara göz attım. Acil pansuman, acil dikiş atılması gereken hastalar, serum takılacak hasta ve daha fazlası Mehtap ve Ayşe’ye düşüyordu.

Onlara yardım etmek için önce hazırlanan masadan eldivenleri giyinip ilk önce acil dikişe ihtiyaçları olan hastaları aldım. Özenle dikişleri attıktan sonra tebessüm edip onları yolladım ve serum takılacak hastalara geçtim. On ikiye yakın hastaya serum taktıktan sonra ayaklarımın altında su topladığını hissetmeye başladım. Boş olan sandalyeye oturduğumda, acil karmakarışıktı. Kış ayına girdiğimizden dolayı mı böyle olmuştu yoksa daha farklı nedenleri mi vardı?

Ambulansın sesini duyduğumuzda, Mehtap benden rica ederek bakmamı istedi. Paramedik ekibi acile giriş yaptığında, hemşirelik vasfı ile Ayşe dosyayı aldı ve seslice okumaya başladı. Trafik kazası olduğu için önce MR’YE daha sonra da tomografiye götürülmesini rica etti. Hastayı, hasta taşıma ekipleri alıp gereken yerlere götürdüğünde, sonuçları bekliyorduk.

Sonuçlar geldiğinde, sadece bel bölgesinde ezilme olduğu ve kafasını direksiyona çarptığından ufak bir sarsıntı geçireceğini söylediklerinde, onu yatırıp gözetim altına aldım. Her on beş dakikada bir ilaçlarını kontrol edip uyandırmaya çalıştım. Başından aldığı darbe yüzünden uyanmasında güçlük çektiğinden, onu fazla zorlamak istemedim.

Melisa’yı sensörlü kapının önünde birisi ile konuştuğunu gördüğümde, bize yardım etmesi için ona seslendim. Benim çağırdığımı duyduğunda, karşısındakinin omzuna dokunup yanıma geldi. Yapılması gerektiğini anlattığımda, bana “Ya Mihre, biz hemşire değiliz ki ameliyathane teknikeriyiz. Nerede bu acil hemşireleri? Ya yanlış bir teşhis koyarsak ya da yanlış ilaç tedavisi uygularsak, hem bizim başımız yanar hem de hasta kötü etkilenir. Bunu hiç mi düşünmüyor yönetim?”

Dedikleri o kadar doğruydu ki ağzımı açıp tek kelime etmedim. Ona destek amaçlı omuzlarından tutup yüzüne baktım ve gözlerimi yumdum. O da anlayacağını anladığını belirterek bahsettiğim hastaları kontrol etmeye başladı. Her beş dakika da bir boşluk buldukça oturuyor, ayaklarımızın ağrılarını dindirmekle uğraşıyorduk.

Fikret hoca nefes nefese geldiğinde, hepimiz yaptığımız işi bir kenara bıraktık. O “Nerede ameliyathane teknikerleri! Siz neden buradasınız? Acil doğum geldi ve ben ameliyata girecek adam gibi tekniker bulamıyorum!”

Hemen kızlara dönüp ameliyata benim gireceğimi söyledim ve Fikret hocayı takip ettim. Ameliyathane on bire giriş yaptığımızda, hocayla beraber hızlıca masayı hazırladık ve genç kadını sedyeye aldık. Belgin hoca hastanın bel bölgesine lokal anestezi yaptığında, normal doğum olmadığını anladım.

Uyuşmasını beklerlerken ben de yedek cerrahi malzemeleri ayarlayıp içimden saydım ve personele seslice aktardım. O da dosyaya geçirdikten sonra Belgin hocanın “Fikret hocam başlayabilirsiniz.” Demesi üzerine doğum başladı. Bir türlü kanalı tam açılmadığından bebek orada sıkışmıştı. Ekartörü kasık bölgesine sıkıştırıp alan yaratırken, bebeğin başını görebiliyordum.

Fikret hoca “Mihre, ellerinle karın bölgesini açmayı dene. Belki kanal genişler. O kadar dar ki bir tur daha kesmek zorunda kalacağım.” Endişeyle söylediği an hemen ekartörü masaya bırakıp karnının yanlarına elimi soktum. Kanal genişlemeye başladığında, hoca neşter ile yanları biraz daha kesip bebeğin tamamen başını alt karından kurtardı. Onu boynundan yakalayıp nazikçe çekerken, omuzlarının da dışarıya çıktığını gördüm. Hemen sağ elimle omuzunu tutup destek verdim ve dikleşmesini sağladım. Hocanın yardımıyla sol elimi baş bölgesinden çekip iki omzuna yerleştirdim ve doğum başarıyla sonuç verdi.

Annenin derin bir nefes verişiyle hemen yeşil örtüye sarmalayıp annenin kucağına yerleştirdim. Gözyaşları bebeğin yanaklarına değerken, bebek de hissedermişçesine ellerini annesini yanağında gezdiriyordu. İstemsizce tebessüm edip anı izlerken bebeğin giydirilmesi için istemeye istemeye onları ayırdım. Kız bebek olduğundan, annesi yeni doğan kıyafetlerini renkli renkli almıştı.

Kafamda kombin yaptıktan sonra bebeğe giydirdim ve Fikre hocanın hastayı normal odaya geçiş sözünü bekledim. Hasta, ameliyattan çıktıktan sonra bebeğin genel kontrolü için Fikret hoca asistanına almasını istedi. Ben de hemen etrafı toplayıp dosyayı elime aldım ve sterilizasyon ünitesine geçtim.

Ameliyat çok yorucu olduğundan, dinlenme odasına girdim ve ayaklarımı boş bir sandalyeye uzattım. Yoğunluktan dolayı Duru’nun burada olup olmadığını bilmediğimden, ceplerimde telefonu aradım. Çantamda olduğu aklıma geldiğinde, sıkıntıyla nefes verip ayağa kalktım.

Uzun koridordan geçtikten sonra soyunma odasına geçip bana ayrılan dolaptan telefonumu aldım ve önüme bakmadan yürümeye başladım. Birisine çarptığımda, yüzüne bakmadan özür dileyip yanından geçtim ve odaya geçip Duru’yu aradım. Duru odasında olduğunu, evrakların hepsinin ona kaldığına isyan ettiğinde gülüp uğrayacağımı dile getirdim.

Vaktimin bu aralar dolu olmadığını düşündüğümden hemen koridorun sonundaki odaya yürüyüp içeriye geçtim ve onunla özlem giderdim. “Mihre bu aralar hiç görüşemedik, nasılsın?” Ona gülümseyip cevap verdim. “ Ya bu Mehmet hoca ne yapmaya çalışıyor? Herkesi kendi alanı dışında çalıştırıp zevkle odasından mı izliyor, anlamadım gitti.”

-Bu durumu sen de dahil herkes sorguluyor merak etme. Yakında çıkar kokusu, sen ne yapıyorsun? Tatilin nasıl geçti ya da geçebildi mi?

“Vallahi abimin gidişinden sonra boşluğa düşmüş gibiydim. Hâlâ beni aramadı. Bir kere sesini duysaydım bana yeterdi.”

Kardeşinden önce beni mi aramıştı? Bunu duyduğumda, şaşırsam da açıkçası sevinmiştim.

-Beni aradı, seni de aramıştır diye düşündüm. Merak etme sesi baya iyi geliyordu. Yakında döneceğiz dedi ama o yakındır dediği Allah bilir ne zaman?

Memnuniyetle gülüp iş hakkındaki serzenişlerini dile getirse de hep aynı döngüden dolayı elinden bir şey gelmiyordu. Onun da sahaya çıkmasını ben de canı gönülden istiyordum. “ya Mihre, böyle oldu. Sen anlat abimle barıştınız mı?” Bu sorunun cevabını kendisi gayet de iyi bilirken benden duymak istiyordu.

-Evet barıştık, tüm sorunlarımızı da çözdük. Umarım birbirimizi bundan sonraki zamanda yargılamadan oturur dinleriz.

“Biliyorsun, ben sizin her zaman iyi olmanız taraftarındayım. Umarım birbirinizi kıracak ya da üzecek herhangi bir davranışınız olmaz. Yoksa ikinizde yaralanırsınız. Hem siz birbiriniz için yaratılmış gibisiniz. Umarım her şey gönlünüzce olur.” Bunu içtenlikle söylediğini çok iyi biliyordum. O yüzden ona içten gelem gülüşümle cevabı verdim ve ayağa kalkıp işimin başına dönmem gerektiğini söyledim.

Beni uğurladıktan sonra koridorda yürürken enjeksiyon odasının yanında duran adamla göz göze geldim. Neden burada beklediğini merak etsem de irdelemedim ve yoluma devam ettim. Aniden ayağa kalkıp kolumu tuttuğunda, endişeyle ona baktım. Hayatımda hiçbir şekilde görmediğim, konuşmadığım adam şu an bana dokunuyordu.

-Siz kimsiniz? Hemen bırakın beni, bırakmazsanız güvenlik çağıracağım.

Adam bu dediğimden dolayı büyük bir kahkaha attı ve kolumdaki eli daha da sıkılaştı. Canım acırken istemsizce gözlerim doldu ve ona bakmayı kestim. Başım eğik bir şekilde ağlamamı görmesin diye uğraşlar verirken o, kulağıma doğru eğilip “Senin ecelin ben olacağım. Sevgilin nasıl kardeşimi gözlerimin önünde öldürdü, ben de seni onun gözlerinin önünde öldüreceğim.”

Neyden bahsediyordu hiçbir fikrim yoktu. Kim, kimi öldürmüştü? Bu adam beni nereden tanıyordu?

Merhaba arkadaşlar, nasılsınız? Ben çok iyiyim. Yeni bölümü size emanet edip ben kaçıyorum. Bu adam hakkındaki düşüncelerinizi de merak ediyorum. Umarım bölümü beğenmişsinizdir, sizi seviyorum. Vote ve bol yorum yapmayı da lütfen unutmayalım. Hoşça kalın, esen kalın.

Loading...
0%