@poncikss1234
|
“Hayat korkunun bittiği yerden başlar.” Korkum, dizlerimdeki bağı çözerken karşımdakinin yüzüne gözlerimi çevirdim. Açık kahverengi gözleri, yüzü kırışık dolu ve en önemlisi dudağının yanındaki siyah benle gerçekten de ayırt edici adamdı. Beni sürüklemeye başlayınca, ağzımı açıp bağıracaktım ki sol eliyle saçlarımdan tuttu. Saç derim, yanmaya başlarken ağlamam şiddetlendi. Yukarıya doğru çıkmaya başlarken hastanenin kullanılmayan deposunun girişine beni bıraktı ve kendisi de cebinden çıkarttığı metal uzun bir aletle kapının kilidini açmaya çalıştı. Kilit kendiliğinden açılınca hemen beni içeriye itekledi. Karanlık olan odada göz gözü görmüyorken, arkamdaki nesneleri dokunarak anlamaya çalıştım. Uzun, sivri olduğunu tahmin ettiğim metal aleti hemen arkama saklayıp ayak seslerinin yanıma gelmesini bekledim. Kotun aşındırma sesleri kulağıma geldiğinde, iki saniye sonra cep telefonundan flaşı yakmıştı. Gözleri, ışıktan dolayı daha açık bir renge bürünürken korkunç gözüküyordu. Yanımda bulunan koliye göz değdirip ayağımla boş olup olmadığını kontrol ettim. Dolu olduğunu anladığımda, bana yaklaşmasını bekledim. Sinsi gülüşüyle yanıma doğru geldiğinde, arkamda sakladığım metal makası karnına doğru hızlıca sapladım. Acıdan dolayı yere yattığında, elimdeki makası bırakıp koliyi kucağıma aldım ve ona fırlattım. Yarım açık kapıdan dışarıya çıkıp hızlıca güvenliğe gidip olayı ağlayarak anlattım. Güvenlikler depo alanına geldiğinde, attığım kolinin yanında yatan adamı görüp hızlıca acile indirdiler. Tedavisi yapıldıktan sonra beni dinlenme odasına alıp ifademi istediler. Gereken neyse onu yapacaklarını söylediklerinde, açıkçası üstünü örteceklermiş gibi görünmüştü. Hastane yönetiminden izin alıp üstümü değiştirmeden hızlıca karargâha gittim. Kapıdaki askerin beni tanımasıyla kapıyı açıp beni içeriye aldı ve ben de hızlıca albayın odasına geldim. Kapıyı tıklattığımda, “Gel” sesini duydum. İçeriye girdiğimde, beni gören albayın kaşları çatıldı ve ayağa kalktı. Şu anki hâlimin nasıl olduğunu bilmediğimden utanmış, gözlerimi koltuğa çevirmiştim. Beni oturttuktan sonra şikayet etmek için buraya geldiğimi, adamı tanımadığımı fakat genel dış görünüşünü söyleyebileceğimi belirttiğimde, beni dinlemeye hazırdı. -Açık kahverengi gözlü, yüzünde yaşlanmanın etkisiyle oluşan kırışıklık ve dudağının yan tarafındaki siyah belirgin beni vardı. Boyu benden beş santimetre daha uzundu. Üstünde mavi çizgili gömlek altında da koyu mavi renkte kot pantolon vardı. Şu an hastanede tedavisi görülüyor. Ondan şikayetçiyim. “Sana herhangi bir söz ya da davranışta bulundu mu?” -Bana “Sevgilin kardeşimi gözlerimin önünde öldürdü, ben de seni onun gözleri önünde öldüreceğim.” Dedi. Aklıma yatmayan şeyler var. Bintuğ yüzbaşı, kimi öldürdü de bu kadar peşine düştüler? Hadi onu geçtim, Bintuğ yüzbaşı ile benim aramızdaki ilişkiyi nereden bilebilirler ki? Telefonu bir kavrayışta alıp kulağına dayadı ve bir tuşa basıp “Samet, odaya.” Dediğinde, gözüm kapıya kaymıştı. Samet içeriye geçtiğinde tam önünde durmuş, tekmil vermişti. Albay ona “Samet bundan sonra Mihre’nin güvenliğinden sen sorumlu olacaksın. Eski mevzular yeniden açılmış görünüyor. Gözünü dört aç, Bintuğ Yüzbaşına da hiçbir şey bahsetme, anladın mı?” Sert ve olanlara sinirlenmiş sesi yerimde kıpırdanmaya sebep olmuştu. Ona teşekkür ettikten sonra Samet ile koridorda yürüyüp çıkışa geldik. Ona eve gideceğimi, onun ne yapacağını sorduğumda ise bana “Aydemir’in evi boş. Orada kalacağım. İstediğiniz zaman diliminde bana ulaşabilirsiniz.” Deyip yollarımız girişte ayrılmıştı. Eşyalarımı hole atıp hızlıca banyoya girip göründüğüm duruma baktım. Saçım çekildiğinden dolayı birbirine girmiş, ağladığım için gözlerimin kenarları damarlanmıştı. Hızlıca üstümdekilerden kurtulup sıcak suyun altına girdim ve en az bir saat çıkmadım. Telefonumun kenardan çalmasıyla, Duru’nun aradığını gördüm. Suyu kapatıp hemen asılı olan bornozumu giyindim ve telefonu cevapladım. “Mihre, seni çok merak ettik. Nasılsın? Hemen yanına geleceğim. Bana anlat olanları. Sana bir şey yaptı mı? Hemen kalk hazırlan, karargaha gideceğiz.” Gibi nefes almadan beni merak eden sorular sorması, beni sevindirmişti. Ona evde olduğumu, duştan çıkıp giyinmem gerektiğini söylediğimde ise yarım saat sonraya oradayım deyip benim konuşmama izin vermeden telefonu kapatmıştı. . Dolaptan siyah gündelik örme kazağım, altına siyah kalın pamuklu eşofmanımı giyinip saçlarımı kuruttum. Kabaran saçlarım ile uğraşmak istemediğimden sıkmadan bir topuz yapıp Duru’yu bekledim. Yirmi dakika geçtiğinde bana mesaj atmış, kapıyı açmamı istemişti. Giriş kapının otomatiğine basıp bekledim. Sansör yandığını, kapının altından gördüğümde kapıyı açtım. Ellerini yanaklarıma koyup kontrol etti ve daha sonra omzuma indirip beni etrafımda döndürdü. Ona gülümseyip salona geçtik ve baştan sona olayları anlattım. O da aklında yatmayan bir durum gördüğünü, göz yanılması olup olmadığını bilmediğinden açıklayamadığını söyledi. Ben de merak edip sorduğumda konuşmaya başladı. “Ya ben o adamı kiminle gördüm biliyor musun, Melisa ile. Öğlen Melisa’ya telefon geldi, konuşurken de bahçeye çıktı. Ben de pencerem bahçeye baktığından, merak ettim mesai saatlerinde neden dışarıdalar diye. Daha sonra ikisi görüştü ve beraber hastaneye girdiler.” -Duru, koridorda yürürken ben de bir adamla çarpıştım. Telefonla uğraştığımdan arkama bile bakmadım. Acile geldiğimde ise Melisa’yı yoğunluktan dolayı çağırdığımda, birisinin omzuna dokunup yanından ayrıldı, bizim yanımıza geldi. Günahını almayayım ama Melisa ile bir iş birliği içinde olmasın bunlar? “Abime haber verecek misin? Başkalarından duyarsa yine sizin aranız bozulur benden söylemesi.” -Albay, Bintuğ’a söylememem gerektiğini söyledi. Hatta şu an Aydemir’in evinde benim güvenliğimden sorumlu olan Samet kalıyor. Eğer benim Bintuğ’a söylediğimi duyarsa, albaya uçurur. Riske giremem. Anladığını belirten yüz ifadesinden sonra onu mutfağa çekip beraber pratik bir yemek hazırladık. Masayı kurduktan sonra aklıma Samet’in tek kaldığı geldi ve kapının ağzına çıkıp Duru’ya haber verdim. O da onayladıktan sonra yukarıya çıkıp zile bastım. Beş dakika içinde kapı açıldığında, Samet’i yemeğe davet ettim. Önce kabul etmese de daha sonra çenemden dolayı daha fazla katlanamadı ve pes edip kabul etti. Beraber aşağıya indiğimizde, Duru, onu tanıdığını belirterek sohbete başladılar. Ben de masayı kontrol edip onları buyurdum ve beraber sohbet eşliğinde yemeğimizi yedik. Ona Bintuğ ve timinin ne zaman döneceğine dair bir bilginin gelip gelmediğini laf arasında sorduğumda, bana “ Aydemir’in timi ile Yüzbaşımın timi beraber göreve çıktılar. O yüzden dönüşleri beraber ayarlarlar. Bir timin görevi eğer diğer timden daha önce bitmişse, görevi bitmeyen timi beklerler. Biz de böyle bir kural vardır, albay böyle uygun gördü.” -Peki sen ikisinden birisini arasan, olmaz mı? Gerçekten de merak ediyoruz. Bu iyiliği bize yapmaz mısın? Önce tereddütle bir bana bir de Duru’ya bakarken bize albaya söylemememize yönelik ufak bir uyarıda bulundu ve telefonunu çıkartıp önce Aydemir’i aradı. Telefon kapalı olduğundan, Caner’i aradı. Onun da telefonu kapalı olduğu için bana dudak büzüp son çare Bintuğ’u aradı. Hapörlere aldığında önce hiçbir ses gelmedi. Bir şey oldu korkusuyla kalbim çarparken daha sonra çaldığını duydum. İstemsizce ellerimi birbirine kenetleyip sıktım ve direkt telefona kitlendim. Açtığında, yoğun bir rüzgar sesi gelirken onun yürüyüşünü duydum. Daha sakin bir yere gittiğini anladığımda, heyecanımı kontrol etmek için içimden ona kadar saymaya başladım. “Samet, hayırdır aslanım. Beni hangi dağda kurt öldü de arıyorsun? Yoksa bizim dağdaki kurtlar daha çürümedi mi?” Kısık bir kahkaha attığında, ben de gülmemek için dudaklarımı birbirine kenetledim. Görevde bile espri anlayışı muazzamdı. “Yüzbaşım, hayırlı görevler. Kusura bakmayın rahatsız ediyorum fakat bir maruzatım var. Kız kardeşiniz ve kız arkadaşınız ile birlikteyim. Onlar da fırsat bilip sizi aramamı istediler. Şu an sizi duyabiliyorlar, ben telefonu kız kardeşinize vereceğim. Dikkat edin komutanım.” Duru telefonu eline aldığında önce hâl hatır sordu ve özlem giderdiler. Daha sonra bana sıra geldiğinde, titreme engel olamadığım elimle telefonu tuttuğumda gözlerimi kapattım. -Bintuğ, nasılsın? Nasıl olduğunu çok merak ediyordum. O kadar merak ediyordum ki onun yanına ışınlanmayı bulsam, vakit kaybetmeden orada olurdum. “Mihre, iyiyim sen nasılsın? Her şey yolunda mı, sesin ağlayacaklı geliyor. Başına kötü bir şey mi geldi, hemen açıkla. Duru, bir şey olduysa hemen açıkla. Samet, açıkla hemen!” Hemen ikisine bakarak kaşlarımı havaya kaldırdım ve konuşmaya devam ettim. -Yok ben iyiyim. Sadece esini duyduğum için çok heyecanlandım. Başka bir olay olmadı. Ne zaman dönüyorsun? Aydemir nasıl, iyi mi? Telefon arada kesildiğinden dolayı karşıdakinin sesini tam algılayamıyordum. Belirli rotasından da ayrılamayacağı için son konuşmamız böyle geçmişti. Telefonu kapatıp sahibine uzattım. Ona sayısız teşekkürlerimi sunduktan sonra yarın hastaneye gelmeyeceğimi, rapor alacağımı ikisine de bildirdim. Yemekten sonra Samet izin isteyerek evden ayrıldı ve biz de baş başa kaldık. Masayı topladıktan sonra Duru kahve içmek istediğini söyleyip beni balkona çıkarttı. Temiz havanın etkisiyle akciğerlerime havayı saklarken, kafamdaki saklanmış düşüncelerin kilidi açıldı. Masaya konulan tepsinin sesi ile irkilirken ona belli etmeden oturup teşekkür ettim. Memnun olmuşçasına kahve fincanını eline alıp kahvenin kokusu içine çekerken ben de ilk yudumumu almıştım. Rahatlamanın en iyi yoluydu. Yaşadıklarımı dışarıdan bakıldığında kolay sindirmiş gibi gözüksem de aslında öyle değğildi. Yalnız kaldığım an kendimi sık boğaz edecek, var olan huzurumu da bozacaktım. Bir an önce sevdiğim adamla kavuşmak için gün sayıyordum. O yanımda olduğunda, belki de yaşadıklarımın hepsini bir kalemde silecektim. Onun öğrenmemesi için elimden gelenin fazlasını yapacaktım. Eğer o öğrenirse, işte o zaman durum daha da vahim olurdu. Buna hiç gerek yoktu. Eninde sonunda öğrenecekse bile onun açısından iş işten geçmiş olmasını bekleyecektim. Ya da ben iş işten geçmiş olmasını dileyecektim. Merhaba arkadaşlar, nasılsınız? Ben çok iyiyim. Sizi bekletmeden ben kaçayım, iyi okumalar diliyorum. Vote ve yorum yapmayı da unutmayalım. Sizin oylarınız sayesinde yüklesiliyoruz. Sağ olun var olun. Hayalet okuyucularının da canı sağ olsun :) Allah’a emanet olun, hoşça kalın :) |
0% |