@poncikss1234
|
“Gizlilik büyük bir güçtür. İnsanlar bilmedikleri şeyi mahvedemez.” “Gözlerin parlayan yıldızlarla dolu.” İlk doğduğumuz andan itibaren bir kaosun içine düşmüş gibi hissederiz. Bu kaosu belki kendi çabamızla belki de başkalarının yardımı sayesinde az da olsa dağıtmayı başarırız. Seçtiğimiz meslek, hayatımıza layık gördüğümüz ya da layıkmış gibi davranan insanları almak aslında bu olayın başlangıcıdır. Doğduğumuz ev kaderimizse, seçtiğimiz her şey de kendi kaderimizdir. Bugün nedense mutlu güne başlarken aynama son kez bakıp evden çıkmayı kendime hatırlattım. Yüzüme hafif renkli bir makyajla bugünü taçlandırırken hastane zamanlarımı da en iyi şekilde geçirmek istedim. Yaşadığım o unutulmayacak olayı unutmak istedim. Arka kapıdan girdiğimden, çantamdan çıkarttığım kartı güvenliğe gösterdim. Kapıyı açıp baş selamı verdikten sonra ona teşekkür edip hemen dinlenme odasına geçtim. Mehtap ve Ayşe koltukta telefonlarıyla uğraşırken, gözüm Melisa’ya kaydı. Onu göremediğimden içimdeki kurdu durdurmak için Ayşe’ye sordum. O da bugün izinli olduğunu, yarın akşam nöbete geleceğini ifade ederek sorumun cevabını aldım. Öğleden sonraya kadar boş olduğumdan, Duru’ya mesaj atarak müsaitlik durumunu öğrendim. Odasına gitmek için önce Mehtap’ı sonra da Ayşe’yi uyardım. Koridorda gördüğüm her meslektaşıma gülümseyip selam verirken onların yüzlerindeki şaşkın ifadeyi görmek beni sevindirmişti. Bazen olur olmadık yerde böyle davranmak en iyisiydi. Odaya girip sanki hiç görüşmemişçesine sarılıp hasret giderirken, hemen telefondan iki kahve söyledi ve dosyalarını alfabetik sıraya dizerek dolabına yerleştirdi. Masanın daha boş bir görünümü sayesinde yüzünü daha net görmemi sağladı. “Bugün abimler dönüyormuş, haberin var mı? Mutlu mutlu ilk sorduğu soru beni daha da mutlu etmişti. -Hayır, haberi senden aldım. Demek ki bugün ki mutluluğumun temel sebebi buymuş. İkimiz de aynı anda gülüştükten sonra kapı açıldı ve Duru’nun istediği kahveler geldi. Masaya koyduktan sonra beklemeden çıktı ve biz de kaldığımız yerden konuşmaya devam ettik. “Vallahi ne yalan söyleyeyim; evde kaldığı sürece boyunca hep göreve gitmesi için dua ederken şimdi görevden sağ salim dönmesi için dua ediyorum. Umarım hepsinin sağlıkları yerindedir.” İçli içli konuştuğundan, ben de gözlerimi masaya daldırdım. -Dönsünler de gerisi önemli değil. Melisa’yı sormak için kendime zemin hazırlarken tam da Duru bu konuyu açmıştı. Ağzımdan aldığı lafı sayesinde istemsizce gülmüştüm. -Ya Duru, ben de o yüzden gelmiştim de bakıyorum sen benim aklımı direkt okudun. Benim sormama gerek kalmadı. “O kızda bir şeyler var. Çağdaş gibi o da buradan sürgün edilecek gibime geliyor. Umarım yanılırım da kızın hakkına girmemiş olayım. Yoksa bütün çalışanlar Çağdaş hocanın yüzüne tüküremediği için onun yüzüne tükürürler.” Dedikleri karşısında sessiz kalma hakkımı kullanırken, Ayşe’nin aramasıyla kahvemin son damlasını da dikerek ondan izin istedim. Sarılarak ayrıldıktan sonra hızlıca mesaj attığı ameliyathane odasına girdim. Yarım saat sürecek ameliyata tek kişi kalacağından, onu yollayarak hazırlıkları ben devraldım. Hızlıca hazırlıklar tamamlandıktan sonra ameliyat süreci başlamış oldu. Anemilik şüphesi olduğundan yedek kan ünitelerini personel bana uzattığında, Belgin hocaya lazım olup olmadığını sorgularken, monitörden gelen ses üzerine hızlıca kan takviyesini başlattım. Yüz ifadesiyle devam etmemizi sağlayan onayı yaptıktan sonra dikme işini hızlıca tamamladım. Personele emanet ettiğim telefonum çaldığında, hâlâ sterilliğim devam ettiğinden onun açmasını istedim. Bana yakınlaştırdığında ekrana baktım. Kayıtlı olmayan numara olduğundan tedirgin olsam da sesten anladığım kadarıyla karargahtan arıyorlardı. Eldivenlerimi çıkartıp telefonu ondan aldım ve kulağıma götürdüm. Beni darp eden adamın suç kaydı benden önce de çok olduğundan, tekrar ifademi almak için çağırıyorlardı. Onun da karşımda olması, beni tedirgin etse de askerlerin arasında da bana bir şey yapamayacağını kendime hatırlattım. Haber için Duru’yu arayarak durumu bildirdim. Hemen izin kağıdını hazırlayıp başhekime ileteceğini duyurdu. Üstümdekileri çıkartmadan hızlıca hastaneden çıktım ve on dakika içinde karargaha vardım. Nöbetteki askere numarayı gösterdiğimde, teyit için hemen telefonundan kontrol etti. Albayın yardımcısının benimle iletişime geçtiğini söylediğinde, ona teşekkür edip kapıyı açmasını bekledim. Kapının kilidini açtıktan sonra benimle beraber o da içeriye girdi ve uzun koridorda sessizce yürüdük. O sol taraftaki odaya geçerken eliyle beni sağ taraftaki kapıya yöneltti. Yollarımız burada ayrıldıktan sonra kapıyı tıklatıp sesi beklemeden içeriye girdim. Albayın başı benim tarafıma dönerken onaylar bir şekilde kafasını salladı ve oturmam için sağ koltuğu gösterdi. Oturduğumda, sessizce bana bir evrak verdi ve okumam için sessiz kaldı. Okuduğumda, adamın ifadesi olduğunu gördüm. Hiçbir kelimesini kaçırmamak adına yavaşça okurken, onun beni tanımadığını; beni darp etmediğini ve hastaneye gelmediğini söyleyen ifadesini okuyup istemsizce tebessüm ettim ve evrakı masaya tekrar koydum. -Ne diyeceğimi inan ki bilmiyorum. Her şey ortadayken yalan beyan vermesi, beni çok şaşırttı. Umarım en ağır cezayı alır ve ben de bu adamdan kurtulurum. “Onun tek çalışmadığını hepimiz eminiz. Senin hastane de ya da gittiğin yerlerde sana tuhaf gelen olaylar, telefon görüşmeleri ya da davranışlar gördün mü? Gördüysen eğer bu senin için delil ifade eder. Biz de söylediğin her ismi buraya davet eder, ifadesini alırız.” Melisa’nın ismini söyleyip söylememek arasında kalırken etrafımızı saran derin sessiz sessizlik sayesinde konuşmaya başladım. -Bizim hastanede çalışan bir kız var. İsmi Melisa. Onu, o adamla samimi bir şekilde gördüm. Hatta hastanedeki diğer arkadaşlarım da ikisini telefonla konuşup hastanenin bahçesinde buluştuklarını görmüş. Biz kısacası o kızdan şüpheleniyoruz. “Kimler görmüş? Onları da ifadeye almam gerekiyor.” -Duru Liva. Kaşları çatsa da daha sonra Bintuğ’un kız kardeşi olduğunu hatırladı. Tebessümle bana bakıp “Bugün akşamüstü iki timde aranızda olacak. Gözünüz aydın.” O kadar sevinmiştim ki belli etmemeye özen gösterdim. Sadece başımı eğip gözlerimi kapattım ve başka bir şey olup olmadığını sordum. Odadaki şahit askerin dışarıya eşlik etmesiyle burada işim bitmişti. Eşyalarımın hastanede olması yüzünden beklemeden direkt hastaneye geçip soyunma odasına girdim. Siyah çantamı aldıktan sonra arka kapıdan çıktım. Eve geçtiğimde, çantamdaki eşyaları kirli sepetine atıp formamı da üstümden çıkartarak rahat kıyafetlerimi giyindim. Odamdaki işlerim bittikten sonra mutfağa geçip filtre kahve yaptım ve balkonumdaki yerimi aldım. Havanın bozuk olmasıyla üşümeye başlarken, rahatımı da bozmamak için aklıma farklı farklı düşünceler getirip üşümemi unuttum. Saate baktığımda, üçü üç geçerken akşama hazırlık yapmam gerektiğini düşündüm. Önce ne yapmam gerektiğini kafamda tartarken en son Bintuğ’un sevdiği sade keki yapmaya karar verdim. Yerimden kalktıktan sonra tutulmuş bedenimi esnettim ve sarma yapraklarını buzluktan çıkartıp çözünmesini bekledim. Harcını da hazırladıktan sonra onu kenara koydum ve havaların soğumasıyla beraber çorba da yapmam gerektiğini düşündüm. Yayla çorbasına karar kıldıktan sonra onunda malzemelerini hazırlayıp çorbayı yaptım. Sarmayı da fazla fazla sardıktan sonra tekrar saate baktım. Altıyı on beş geçtiğini gördüğümde, keki de hazırlarken Duru’nun aradığını gördüm. Hoparlöre açıp konuşurken onların geldiklerini belirtti. Bana gelmeleri için teklif sunarken o da onay verip haber edeceğini söyledi. Fırını ayarlayıp son hazırlıklarımı da tamamladıktan sonra hızlıca pencereleri açıp evi havalandırdım ve kısa bir duşa girdim. Dolabımın karşısına geçtiğimde, ne giyeceğimi sorgularken gözüme çarpan kısa, siyah, uzun kollu elbisemi yatağın üstüne koyup son kez göz gezdirdim. Makyajımı da yaptıktan sonra onların gelmesini bekledim. Hızlı nefes alışverişlerim belki de dışarıdan bile duyulurken, sakinleşmek için evde kısa bir volta attım. Kavuşmak bu kadar yakınken biz daha önce neden kavuşamadık? Kapının tıklatılmasıyla, gözlerimi kapatıp birkaç saniye nefesimi düzenledim. Benim duymamış olma ihtimalimden bir daha çaldıklarında, hızlıca kapıyı açtım. Özlediğim adamın en önde, yeni kavuştuğum kardeşim hemen onun yanında yerini almıştı. Önce kardeşime sarılıp hasret giderdikten sonra o içeriye geçti. Duru ile de kısa bir sarılmamız olduktan sonra o da izin isteyerek içeriye geçti ve onunla baş başa kaldık. Kollarını açıp sarılmamı beklerken ben de dayanamayarak sarıldığımda, kalbinin atış sesini dinlemeye başladım. Canlı canlı karşımda olması, onunla temasa geçmemiz sanki sadece kitaplarda yazılmış da imkansız gibiydi. İkimiz de uzun sarılışımızın ardından içeriye geçip önce salona oturduk. Aydemir’e bakıp gülümserken durumunu sordum. O da kocaman gülümsemesi ile cevap verirken, gözlerim arada karşımda yayılmış beni izleyen yüzbaşıya kaydı. Duru’nun mutfaktan çıkıp abisine sarmayı gösterdiğinde, Aydemir ile birlikte kalkıp mutfağa geçtiler. Beraber masayı hazırladıktan sonra keyifle yemeği yedik. Yaşanan komik bir durumu Aydemir anlattığında, Bintuğ’un yüz ifadesi değişmişti. “Abla, yüzbaşının gözleri aşktan kör oldu herhalde. Önündeki adamı göremeyip bana kızdı. Neymiş, sen görmediysen ben nasıl göreyim diyor. Sevgiline söyler misin daha dikkatli olsun.” Gülerek didişmelerini izlediğimde, iyi ki hayatımda olduklarını düşündüm. Sıkıcı hayatıma renk katan insanların olduğunu bilmek, beni her zaman zirveye götürecekti. -EE! Bintuğ, kardeşimin anlattıklarına sen ne cevap vereceksin? Koskoca yüzbaşı, nasıl düşmanı göremez? Kısık bir kahkaha attıktan sonra “Kardeşin bir yerlerinden sallıyor. Kaç kilim var onu da söylesin. Kil yarışına girdik, ben kazandım. Ondan trip atıyor.” “Onu bunu boş verin de abla, yemekler o kadar güzel olmuş ki parmaklarımı da yiyeceğim birazdan. Arada bir karargâhada getirsene? Herkes ziyafet çeksin.” Elimi onun elinin üstüne koyup onaylarcasına mırıldandığımda, Duru’nun “Mihre, Melek’i görse başından aşağıya döker. Bence sus Aydemir. Dediğinde, direkt Bintuğ’a bakmıştım. Bintuğ, sarmaları midesine gönderirken bizi hiç de dinlemiyordu. -Bintuğ, kız kardeşin bak neler söylüyor? Melek senin yanına gelmiş, doğru mu bu? Ona göz kırpıp boşluğundan yararlanmaya çalışırken, yüzünü bana çevirmeden konuşmaya başladı. “Melek anca cennete olur, yanımda barınamaz. Onun adını ağzınıza almayın.” Keyfimiz kaçmasın diye başka konu açarken, Duru masayı toplamamızın için işaret verdi. Onlar salona geçerken biz de masayı toplayıp bulaşıkları koyduk. Duru’dan izin alıp odama geçerken, kapıyı yarım açık şekilde bıraktım. iki dakika sonra kapının açılmasıyla Bintuğ’un geldiğini gördüm. “Yeni doğan Güneş’im, müsait miydin?” Bana böyle seslenmesinden sonra dolabımı kapatıp onu içeriye çağırdım. Kapıyı kapattıktan sonra bana gülümseyerek baktığında, onun beline sarıldım. Ellerini belime kitlerken beş dakika öylece ayakta kaldık. Ayrıldığımda, yatağıma oturup beni de yanında oturmam için elini vurduğunda onu bekletmeden ben de oturdum. Yüzümü incelemeye başlarken ben de onu inceliyordum. “Ben gittikten sonra herhangi bir olay oldu mu? Nasıl geçti günlerin, hastaneye ne zaman başladın?” Başımdan geçen olayları atlayarak normal stabil hayatımı anlattıktan sonra yüz ifadesine bakıldığında onun hiçbir şeyden haberinin olmadığını gördüm. Eğer haberi olsaydı, bana bu soruyu sormaz direkt gereken neyse onu yapardı. “Benden bir şey saklamıyorsun değil mi? Daldığında, altından başka şeyler çıkıyor. Ne anlatmadıysan şu an dinlemek istiyorum.” Çok dikkatli olması köşeye sıkışmamı sağlarken ona tebessüm edip dikkatinin dağılmasını sağladım. Kafamı iki yana sallayıp sohbeti sonlandırırken kafamı göğsüne yaslayıp vakit harcadım. Hâlinden memnunmuşçasına gözlerini kapattığında konuşmaya başladım. -Seni o kadar merak ettim ki anlatamam. Seni aramak isterken arayamamak, sana mesaj atmak isterken atamamak o kadar kötü bir duygu ki o anları düşündükçe moralim bozuluyor. Beni ilk sen aradığında, dünya benimmiş gibi dolaştım etrafta. İletişimsizlik zor, sensizlik daha zormuş bunu anladım. İyi ki girdin hayatıma. “Sen de iyi ki varsın, kavuştuğumuz için çok mutluyum. Nice kavuşmalara.” Yarım saat odada konuştuktan sonra salona geçip onlarla sohbete dahil olduk. Huzurlu evin tadını bu dörtlüden aldığım için çok mutluydum. Hayatıma birden girmiş olmaları beni sarsa da düşmemem için ellerini uzattılar. Başıma en ufak bir olay gelse hep arkamda durdular. Onların var oluşu bile beni rahatlatırken, kavuşmamızın verdiği o sevinç beni bambaşka insana çeviriyor. Bintuğ’un telefonu çaldığında, hepimiz sessizliğe geçerken Aydemir kaş göz yaparak kimin aradığını sorguladı. Telefonun ekranını ona çevirdiğinde, yüz ifadesi değişmeye başladı. Hoparlöre aldığında, Albayın konuştuğunu anladım. Görev hakkında tebriklerini aktarırken, beni darp eden adamı ona anlatmaya başladı. İstemsizce dudaklarımı kemirmeye başlarken onun da aniden ciddileşen yüz ifadesi beni gerdi. İçimden benim ismimi vermemesi için dua ederken Bintuğ “Komutanım, tanıdığım birisini mi darp etti de beni arıyorsunuz?” demesi üzerine, telefondaki ses bir süreliğine kesildi. “Komutanım, orada mısınız?” diye ciddi bir ses tonuyla sorduğu soru karşısında iyice yerimde sinmiştim. “Eğer seni duyuyorlarsa hemen başka bir odaya geç. Bu mesele çok ciddi.” diyen Albayı dinlediğimde, olayın benden çıktığını anlamış oldum. Aydemir ile mutfağa geçtiklerinde, mutfakla salonu bağlayan kolona geçip Bintuğ’u dinlemeye başladım. “Ne diyorsunuz komutanım? Mihre ile ne alakası var bu olayın, hem alakası olsaydı anlatırdı bana.” Adım geçtiğinden dolayı odama kaçmak isterken Bintuğ'un adım sesleri yakınlaşmaya başladı. İkisi benden açıklama beklerken dayanamayarak konuşmaya başladım. -Hastanede çalışırken birisi beni alıkoyup depoya götürdü. Orada beni darp etti fakat ben de kendimi korumak adına onu kullandığımız cerrahi makasla bıçakladım. Oldu mu? Rahatladınız mı? İkisinin siniri güzelim havayı bozarken, bir şey demeden hemen evden çıktılar. Söylemenin verdiği o pişmanlıkla Duru ile evde baş başa kaldık. Umarım başlarını benim anlattıklarım yüzünden belaya sokmazlardı. Onlara kavuştum derken tekrar ayrılamazdım. Merhaba arkadaşlar, nasılsınız? Ben çok iyiyim. Birkaç gündür bölüm atmıyorum. Bu bölümü size emanet edip ben kaçıyorum. Umarım beğenirsiniz, sizi seviyorum. Vote ve yorum yapmayı unutmayalım. İyi geceleriniz olsun, hoşça kalın. |
0% |