@poncikss1234
|
"Bazen hissedersin, bu bilmekten daha öte bir şeydir." Sabah dış kapıdan gelen yüksek sesle uyanmıştım. Yatağımda gerindikten sonra, elimi dudaklarıma götürüp esnedim ve banyoya girip rutin işlerimi hallettim. Sesler gittikçe yükselirken, benim bir şey söylemem haddime değildi. Birkaç dakika yerimden dinlediğimde, dayanılacak gibi değildi. Üstüme başıma bakmadan hiddetle kapıyı açıp bağıran ikiliye baktım. Tanıdığım kişilerden değillerdi o yüzden rahatlıkla uyarımı yapabilirdim. -Ne bağırıyorsunuz sabahın köründe, deli mi tepti sizi? Susarlar diye bekledim ama siz daha yüksek sesle bağırıp çağırdınız. Konunuz neyse dışarıda halledin, burası yeri değil. “Öncelikle, bağırdığımız için özür dilerim. Bu ev yaklaşık on aydır boştu diye biliyorduk. Herkes bu kata geldiğinde, seslerini yükseltirler. Sizin taşındığınızı yemin ederim ki bilmiyorduk, kusura bakmayın.” Gözleri yere sabitlenmiş, açıklama yaparken derin bir nefes alıp daha sakin ses tonumla konuşmaya başladım. -Olabilir böyle şeyler. Ben yaklaşık beş aydır burada kalıyorum. Hiç mi sesimi, balkondaki asılı kıyafetleri ya da süpürgenin sesini duymadınız? “Evin içindeki duvarlar ses yalıtımlı olduğundan kimse kimseyi duymaz. Kısacası parti versen burada ruhumuz duymaz. O yüzden dediğin hiçbir sesi duymadık. Balkonlara da bakacak zamanımız zaten yok.” Aydemir’in inmesiyle önce bana baş selamı verip karşımdaki kişilere göz gezdirdi. Aydemir’i gören ikili sanki hazır ol komutunu almış gibi sabitçe duruyorlardı. “Ne oluyor burada!” onun sert çıkan sesi yüzünden karşımda sinen ikileye bakıp dudaklarımı kemirdim. Benim yüzümden onların ceza almasını istemiyordum. -Aydemir, sana da günaydın. Bu ikili bir şey düşürmüş de benden yardım istediler, sorun yok yani. “Bunların bir şey düşürebilmesi için önce bu lojmanda kalması gerekiyor Mihre. Gelmişler beş ötedeki lojmandan arkadaşı ile buluşup karargâha geçiyorlar.” -Diğer arkadaşınız madem bu lojmandaysa o zaman o, neden sizinle değil? “Şimdi şöyle Mihre hanım; Biz sabah dördüncü kata geldiğimizde kimse yoktu. Yedek anahtarlar ben de olduğundan içeriye geçip kahvaltı yaptık ve karargâha gitme saatimiz gelince de evden ayrıldık. Evin sahibinin nöbeti olduğunu unutmuş olduğumdan, arkadaşımla o yüzden tartışıyorduk.” -Tamam açıklama yapmak zorunda değilsin. Ketum gibi göründüm bunun için üzgünüm. Benim hazırlanmam lazım malum uykumdan uyandırdınız, ben de hastanede dinlenirim. Aydemir ile ayaküstü sohbetimizden sonra o da aşağıya inmişti. Eve geçip hazırlıklarımı yaptım ve fişleri her zamanki gibi kontrol edip evden çıktım. Yaz ayı olduğundan dolayı burası çok sıcaktı ve yürüyüş yapmak ölüm gibi geliyordu. Etrafı inceleye inceleye hastaneye geldiğimde, kantinin yolunu tuttum. Biraz önceki olaylardan dolayı kahvaltı yapamamıştım. Tost ve çay istedikten sonra hastanenin vermiş olduğu kartla ödeme yaptım ve boş bir masaya oturup tostumu yemeğe başladım. Çay ve tostu bitirdikten sonra Halit amca ile vedalaşıp soyunma odasına geçtim. İşlerimi hızlıca tamamlayıp hemşire odasına geçtim. Herkesle selamlaştıktan sonra Ayşe’nin “Abla, yeni stajyerler bugün gelecekmiş, Başhekim öyle söyledi.” Açıklamasından sonra onu gülümseyerek onaylayıp Melisa’ya döndüm ve onunla sohbet etmeye başladım. Sohbet eğlenceli bir noktaya geldiğinde, diğer oturan. arkadaşlarımızda dahil olmuştu. Kısık kahkahalı, neşeli sohbetin ardından Ayşe’nin “Kahve içeceğim, siz de içer misiniz?” demesi üzerine herkes onay verdi. Kahve kokusu odaya yayıldığında, ister istemez kokusunu içime çektim. Bu koku beni çok rahatlatıyordu. Ayşe, herkese dağıttıktan sonra yerine oturdu ve bilgisayardan birkaç belgeyi düzenledi. Melisa ise sıkıldığından, odadaki dolapları silmeye başladı. Onun bu komik görüntüsüne gülüp başımı iki yana salladım. Telefonumu çıkartıp sosyal medyada gezinirken komik olan videolara gülüyordum. Bugün benim için iyi geçecek gibiydi. Birkaç favorilediğim kıyafet ve ev eşyasına da baktıktan sonra onları satın aldım ve telefonu kapatıp cebime attım. Ayaklarımın uyuşmaya başladığını hissederken, odadan çıkıp koridorda yürümeye başladım. Yeni asılmış nöbet listesini panoda gördüğümde, onun inceleyip resmini çektim. Melisa'nın nefes nefese yanıma gelip “Acil hasta var.” demesi üzerine koşarak ameliyathaneye girdim. O, ben ve Ayşe steril olduktan sonra uzun bir ameliyat olduğunu öğrendim. Önce Melisa ve Ayşe doktora yardım ederken, Melisa'nın “Mihre lavaboya gitmem gerekiyor.” demesi üzerine ben devralmıştım. Gözüm karşıda duran saate baktığında, yaklaşık yirmi beş dakikadır buradaydık. Anestezi uzmanının “Hızlı hareket etmeniz gerekiyor. Bünyesi çok zayıf her an kaybedebiliriz.” demesi üzerine Kardiyoloji uzmanı Mehmet Çalışkan’ın “Bu ameliyat yaklaşık beş buçuk saat sürecek. Bu hasta beş buçuk saate kadar dayanabilir mi?” hepimiz sessizce olup biteni dinlerken anestezi uzmanı tedirgince kaşlarını kaldırdı. Mehmet Hoca’nın ameliyatı hızlandırmasıyla, hiçbir sorun yaşamamıştık. Değerleri kontrol ettiğimizde, göze çarpan sorun yoktu. Kalbinde bulunan yaklaşık on sekiz senedir değiştirilmeyen pil sonucunda aniden bayılan bu hastayı hayata geri kazandırmak üzereydik. Eski pili değiştirdikten sonra pilin etrafında oluşan iltihaplı sıvıları aspiratör sayesinde temizlemiş, Mehmet Hoca titizlikle pili yerine dikmişti. Son dikişleri attığımızda, beş saattir buradaydık ve benim ayaklarıma kara sular inmişti. Hocanın “Hepinizin eline sağlık çocuklar. Bir kişi hariç hepiniz çıkabilirsiniz.” Ben ve Ayşe steril eldivenlerimizi attıktan sonra Melisa'ya yerimi vermiştim. “Oy oy çok yorucu değil miydi?” Ayşe’nin yakınması ile gülüp onay verdim ve beraber uzanmak için odamıza geçtik. Odada kimsenin olmaması şanslı olduğumuzu gösteriyordu. Direkt mavi uzun koltuğa uzandığımda gözlerimi kapattım. Birinin beni dürtmesiyle aniden ayağa kalktım. Gözlerim kararırken beni dürtükleyen kişinin kolundan tutundum. O da beni koltuğa oturttuktan sonra su verip endişeyle sorular sormaya başladı. Tamamen kendime geldiğimde, Mehtap’ın beni uyandırdığını gördüm. -Bir sorun mu var, Aniden neden uyandırdın? Stajyerler mi geldi? “Mihre, nöbetçi kişiler birazdan gelir. Senin de mesai saatin bitti. O yüzden uyandırdım. Stajyerler yarın mesaiye başlıyorlar o yüzden bugün sadece hastaneyi gezdiler.” Ona teşekkür ettikten sonra toparlanıp odadan çıktım ve Melisa ve Ayşe ile vedalaşıp hastaneden ayrıldım. Saatte baktığımda, altıyı beş geçiyordu. Normalde beşi gördüğüm an hastaneden tüyüyordum. Evin eksiklerini kendi kafamda kurgulayıp karargâhın yanında bulunan büyük markete doğru yol aldım. Reyonları gezerken sepeti doldurdum ve kasaya geldim. Güler yüzle aldıklarımı poşetleyip parasını ödedim ve oradan ayrıldım. Evime geldiğimde, koridora poşetleri bırakıp ışıkları açtım. Poşetteki eşyaları yerlerine dizip üstümdekilerden kurtuldum. Pijama takımımı üzerime geçirdiğimde, derin bir oh çektim. Balkona geçtiğimde, aklıma o adam gelmişti. Bu aralar onu hiç görmüyordum. Göreve mi gitmişlerdi? Bu sorumun cevabı aslında Duru’da gizliydi. Sonuçta abisi olduğundan haber veriyordu. Karargâhtaki hareketlilik dikkatimi çektiğinde, kapıdan çıkan askerleri süzdüm. Normalde huyum değildi ama niye bakma ihtiyacı duyduğumu bilemiyordum. Aralarında konuşup gülüşen bir grup, kendi hâlinde çıkışa yürüyen askerler gözüme çarpıyordu. Yaklaştıkça Aydemir ve sabah ki kavga ettiğim ikiliyi gördüğümde, tebessüm ettim. O ikili ile güzel tanışıklık olmasa da en azından saygı çerçevesinde konuşmuşluğumuz vardı. Aydemir’e gelince de o kardeşime çok benziyordu. Aynı çehre, boy, konuşma tarzı ve saygınlığı kardeşimi hatırlatıyordu. Onun sayesinde kanım ısınmıştı. Kardeşimi özlediğimi fark ettiğimde, ister istemez gözlerim dolmuştu. Onu neredeyse on yaşından beri görmüyordum. Onun annemde kalmak istemesi sonucu yollarımız ayrılmıştı. Telefonunu aradığımda ise hattının değiştiğini öğrenmiştim. Bir daha da haber alamamıştım. İç sesim; Askerlerden birinden yardım istesene!” diye beni uyardığında, bana yardım ederler mi diye düşünmeden edememiştim. Bu konuyu kimseyle paylaşmak istemiyordum. Daldığım yerden beni ayıran Bintuğ’un sesi olmuştu. Karşı kaldırımda oynayan çocuklara tebessüm ederek konuşuyordu. Şimdiki görüntüsü gerçekten de çok iyi duruyordu. Sanki o, çocukların gözdesi, timinin en sevileni gibiydi. Çocuklardan bir tanesi “Bintuğ abi, nerelerdeydin birkaç gündür? Seni göremeyince endişelendim.” Ben de bu sorunun cevabını merak ettiğimden onu dinlemeye başladım. “Kısa bir görev vardı, ona gidip geldim. Endişelenecek bir sorun yok çünkü Bintuğ abin herkesi tek parmağı ile çevirir.” Çocukların gülüşü ile ben de kısık olmaya özen gösterdiğim kıkırtımla kendimi belli etmiştim. Hepsi bana dönerken utancımdan saçlarımı yüzüme getirmiştim. Şimdi adam, benim hakkımda ne düşünecekti kim bilir? Bintuğ’un bana bakışları yüzünden sandalyeden kalkıp içeriye geçtim. Bu kadar rezillik yeterdi. Evin durumuna bakıp birkaç yeri sildim ve mutfağa geçip kendime salata ve köfte yaptım. Sofrayı kurduktan sonra büyük bir iştahla yiyip bulaşığımı kaldırdım ve salona geçerek televizyonu açtım. Yarım bıraktığım dizime devam ederken kısıtladığım kahkahalarımı seslice dışarıya vurdum. Birkaç dakikalık gülme işlemim tamamlandığında, kapı çalmaya başladı. Bu saatte kim gelebilirdi ki? Tedirgince kapıyı açtığımda, karşımda Bintuğ Yüzbaşı vardı. Tamamen kapıyı açıp görüş alanımızı ayarladım ve tebessüm ederek içeriye buyurdum. O da kabul etmeyip bana “Ne izliyorsan çok komik olmalı ki kahkaha atabiliyorsun. Buradaki bütün sesler dışarıya gidiyor, haberin olsun.” şok olmuştum. -Nasıl ya? Hani burası ses yalıtımlıydı, sizin askerler bana yalan mı söyledi? “Ne yalıtımı? Hiçbir yer de yalıtım yok ki. Seni kandırmış veletler. Olağanüstü durumlar burada çok olur diye hiçbir lojmana yalıtım yapmazlar, aklında bulunsun.” Ona teşekkür edip kapıyı kapattım ve bir kez daha rezil oluşumu alkışlamaya başladım. O iki askerin söylemleri yüzünden bu kadar rahat olabilmiştim. Onları gördüğüm yerde boğacaktım. Elimden kimse kurtaramayacaktı. Televizyon izleme hevesim aniden gittiğinde, oflayıp kapattım. Hemen önümdeki yarım kalmış kitabı elime alıp okumaya başladım. İlk satırında şu yazıyordu: “Aynı kişiyi bir daha asla ikinci kez bulamayacaksın, aynı kişide bile.” Bulduğunu zannedeceksin, zannettiklerinde kalacak. Canın yanacak, yanan yeri söndürmeye bile mecalin kalmayacak. O zaman kıvrılacak, kıvrıldığın yerden kül olup toparlanmaya çalışacaksın. Toparlanmaya çalıştıkça ruhun acı çekecek, ölmek isteyeceksin. Yapamam diyecek, her şeyi kabulleneceksin. Bu satırlar beni derinden etkilemişti. Diğerine geçtiğimde okurken düşüncelere dalmıştım. Daha fazla kendimi yormamak için kitabı bıraktım ve odama geçtim. Sabah kimsenin ses yapmadığını bilerek uyandığımda, güne pozitif başlamıştım. İzin günüm olduğundan kendime güzel bir kahvaltı hazırlamış, keyifle yemiştim. Kargolarımın da gelmesiyle yeni aldığım dört parça kıyafetleri de aynanın karşısında denemiştim. Sonuncusu gerçekten harikaydı. Siyah diz kapaklarımın bir karış üstünde, göğüs kısmında kalp şeklinde kesilmiş detayı gerçekten elbiseye farklı bir hava katmıştı. Bunun üzerine makyaj masama oturup elbiseye uygun bir makyaj yaptım ve çantamı da alarak ayakkabılığa geldim. Siyah nasır sandaletimi de giyindikten sonra dışarıya çıktım. Havanın yandıracak kadar sıcak olmaması işime gelirken, etrafı dolandım. Çarşısı olduğunu buraya gelmeden önce öğrendiğimden oraya doğru yol aldım. Büyük bir çarşısı vardı. İnsanlar alışverişlerini yapıyor, yanlarında bulunan kafelerde arkadaşları ile sohbet edip içeceğini yudumluyordu. Birkaç halka açık takı satan yer gördüğümde, önce merhabalaşıp daha sonra beğendiğim birkaç takıyı satın aldım. Oradan ayrıldıktan sonra terlik bölümüne geçip biri hastane biri de dışarısı olmak üzere iki çift terlik aldıktan sonra susadığımı fark ettim. Yandaki kafelerden birine geçtim ve tekli masaya oturarak menüye baktım. Limonata ve Cheesecake siparişimi verip dışarıyı süzmeye başladım. Beş dakika içinde garsonun istediklerimi getirmesi üzerine ona teşekkür edip tatlımdan bir çatal aldım. Kendilerinin yaptığını öğrendiğimde, şaşırmıştım. Sanki dışarıdan getirmişler gibi lezzetliydi. Hesabı ödedikten sonra ani bir kararla karargâha gitmeye karar verdim. Kardeşimin özlemiyle yanıp tutuştuğumdan bütün olumsuzlukları kabul ederek oraya gidecektim. Belki ölmüştür belki de yurt dışına çıkıp kendisine yeni bir hayat kurmuştur, bilemiyordum. Uzun kahverengi kapının önüne geldiğimde, nöbetçi asker bana baş selamı vererek neden geldiğimi sordu. Ona Aydemir’i ziyaret edeceğimi söylediğimde ise bir dakika işareti yapıp telefondan birkaç yere girdi. Aydemir’i aradığını bildiğimden, etrafa bakmaya devam ettim. Onun odasını bana tarif ettikten sonra teşekkür edip askeri binanın içine girdim. İkinci kata çıktıktan sonra “Aydemir Kandemir.” Yazılan isme baktım. Soyadımız aynıydı. Kendi kendime mırıldanıp kapıyı tıkladım ve müsait olup olmadığını bilmeden kapıyı açtım. Aydemir, birkaç evrakı imzalamaya dalmış olacak ki benim geldiğimi duymamıştı. Boğazımı temizler gibi ses çıkardığımda, irkilerek bana doğru baktı. Ayağa kalkıp elini uzattı ve endişeyle bana baktı. “Bir sorun mu var Mihre?” demesi üzerine nereden başlayacağımı bilemeden sessizce masaya kitlenmiştim. -Ben senden birisini bulmanı istiyorum. Uzun yıllar önce yaklaşık ben beş yaşındayken annem ile babam boşandılar. Kardeşim, annemin yanında kalmak istemesiyle yollarımız ayrıldı. Her hafta sonu beraber vakit geçirirdik ta ki ben on yaşında olana kadar. On yaşımdan sonra bir daha da onunla görüşemedik. Şimdi diyeceksin ki telefon diye bir şey var. Haklısın, telefonuna ulaşmaya çalıştım fakat hattını değiştirmiş. O yüzden son çarem sizdiniz. “Bana eski telefon numarasını ver, ismini soyadını ver. Ben sistemden bakayım, olur mu?” Telefonumu çıkartıp kardeşimin numarasını verdim. O sistemden bakarken onunla konuşmaya devam ettim. -Biliyor musun? Kardeşim aynı sana benziyordu. Aynı yüz yapısı, konuşurken kelimeleri seçme, saygı… Sanki kardeşimden sana geçmiş gibi. Aydemir’in yüz ifadesi değişmeye başladığında, aklıma ölmüş olabileceği gelmişti. Ona sorup sormamak arasında kaldığımda bana dönüp “En son ne zaman görüştüm demiştin?” dedi. Ben de cevap verdikten sonra elleriyle çenesini sıvazlayıp bilgisayara bakmaya devam etti. Bir şey sakladığını düşündüğümden onunla konuşmaya devam ettim. -Bir şey bulduysan lütfen söyle. Daha fazla bu hasreti kaldıracak kadar kendimde güç bulamıyorum. Beni dinlememiş gibi telefonunu eline alıp kulağına götürdü ve kapıya bakmaya başladı. Kapı tıklatıldıktan sonra Aydemir’in yüksek sesi ile asker, içeriye geçti ve selamını vererek “Umut Yıldırım Trabzon, emredin komutanım.” demesi üzerine Aydemir’in beni gösterip “Asker! Mihre Hanım’ı evine bırakın.” Ona şaşkınlıkla baktığımda, bana tebessüm edip eliyle Umut’u göstermişti. Bir şey demeden Umut’u takip ettiğimde, ikimiz de konuşmuyorduk. Eve vardığımızda, ona teşekkür edip gidişini izlerken, ellerimi saçlarımın arasına geçirip dağıttım. Belki de oraya hiç gitmemeliydim. Belki de benim kırılacağım bir bilgi bulmuştur diye diye kendi kafamı bulamıştım. Evin kapısını açıp ayakkabılarımı gelişigüzel soydum ve direkt banyoya girip ılık bir duş aldım. Duşta ağlamak beni rahatlattığından, gözyaşlarımı salıverdim. Onca yılın hasreti ne zaman son bulacaktı? Bir saatin sonunda duştan çıkıp üzerimi giyindim ve rahatlamanın verdiği o hisle yatağıma uzandım. Duru ile görüşmediğimizi fark edip onu aradım ve bize gelmesini istedim. Onun da canı sıkıldığını, gelme teklifinin cazip geldiğini söylediğinde tebessüm edip telefonu kapatmıştım. Evime ikini kez gelmesiyle kendimde güç bulup ayağa kalktım ve mutfağa gittim. Kek malzemelerini tezgaha çıkartıp mor plastik kabıma yumurtaları kırdım. Bütün malzemeleri karıştırdıktan sonra kıvamına baktım, tam istediğim gibiydi. Fırını ayarlayıp kek kalıbına biraz yağ döküp onu yaydım ve çay suyunu da koyup hazır olmasını sağladım. Keki fırına koyduktan sonra zil çalmıştı. Hızlı yürüyüşümden sonra holdeki kilime takılıp ayağımı burksam da acısı önemli değildi. Duru’yla sarıldık ve onu içeriye aldım. “Ev harika kokuyor. Kesin benim sevdiğim keki yaptın” diye gülerek konuşması, beni de güldürmüştü. “Abim de bu keki çok sever, aklında bulunsun” deyip göz kırptığında, ne diyeceğimi bilememiştim. -Ona da götürürüz canım, ne var sanki? Fazla fazla yaptım. Salona geçtiğimizde, hastane hakkında birkaç sorunu birbirimizle paylaştık. Kendisinin haz etmediği kişiler hakkında konuşurken, fırından gelen sürenin sesi beni ayağa kaldırmıştı. Keki fırından çıkartıp çayı da demledim. Keki güzelce kesip tabağa yerleştirdim ve diğer kalanı da Duru’ya vermek için poşete koydum. Salona geçtiğimizde Duru “Elindeki ne kız? Çok değil mi bu?” demesiyle dudağımı büzüp sessiz kalmayı tercih ettim. Ona uzatıp vermesi gerektiğini, çayı koyacağımı söyledim. O da itiraz etmeden onay verdi ve terliklerimden birini giyerek kapıdan dışarıya çıktı. Merakımdan dolayı yarım açık kapıdan ben de çıktım ve sesleri dinlemeye başladım. Bintuğ’un “Duru senin ne işin var burada?” kızgın ve tedirgin ses tonuyla sorduğu soru üzerine Duru'nun “Mihre’yi ziyarete geldim daha doğrusu o beni çağırdı. Bak sevdiğim kekten yapmış, sen de çok seversin. Mihre sana da yolladı.” Gülerek söylediği cümleden dolayı göz devirip istemsizce gülümsedim. Bintuğ’un “Ona teşekkür ettiğimi söyle, size de afiyet olsun. Fazla geç kalma, oyarım gözünü.” Duru’nun mızmızlanması sonucu onun kovmasıyla, ben de yakalanmamak için hemen eve girmiştim. Tabakları, büyük tepsime dizip bardaklara da çay doldurduktan sonra salona geçmiştim. Duru’nun koltukta oturmasıyla ona ikram edip tekrar konuşmaya başladık. Birkaç saatin sonunda Duru’nun kalkması gerektiğini söyledi ve vedalaşarak onu uğurladım. Etrafı toparladıktan sonra telefonumun zil sesi salonda yankı yapmaya başladı. Tanımadığım bir numara olduğundan, açıp açmamak arasında kaldım. -Alo, kimsiniz? Ses gelmemişti. Tam kapatırken “Benim Aydemir.” demesi üzerine neredeyse bağırarak onun ismini tekrarlamıştım. -Bir şey mi buldun? Bulduysan hemen söyle, lütfen. Neredeyse ona yalvaracak hâle gelmiştim. Onun “Evet buldum, sana haber vermek için aradım. Diyeceklerimi can kulağı ile dinlemeni istiyorum. Bana o numarayı verdiğinde, açıkçası kardeşinin kim olduğunu direkt anlamıştım fakat söylemeye dilim varmadı. Mihre, senin kardeşin.” demesiyle telefon kendi kendine kapanmıştı. O kadar sinirlendim ki telefonu koltuğun üstüne atıp ağlamaya başladım. Neden bütün engeller beni buluyordu?
Merhabalar, nasılsınız? Ben çok iyiyim. Şimdiden iyi okumlar diliyorum. İyi geceleriniz olsun, hepiniz öpüldünüz. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum. Not; Kalp pilleri normalde otuz beş, kırk dakika da yapılan bir işlemdir. Genellkikle beş- on beş yıl arasında kullanılabilir. Yaş, kilo ve cinsiyetten dolayı ameliyat süreleri uzun olabiliyor, haberiniz olsun. |
0% |