@poncikss1234
|
"Labor omnia vincit." (Emek her şeyi yener.) "Georgica" "Souls don't meet by accident." (Ruhlar tesadüfen buluşmazlar.) Renkli hayatımın, karanlık kısmına ister istemez girmiştim. Hâlâ ne olduğu belirsiz bir döngüde baş etmeye çalışırken şimdi de çıkmaza doğru hızlıca kendimi sürüklemiştim. Bu süreç nasıl ilerleyecekti gerçekten de hiçbir fikrim yoktu. Ya sapasağlam oradan çıkıp yeniden devam edecektim ya da hiç bilmediğim o çıkmazdan çıkmak için yardım isteyecektim. Başka çaremin olmadığını bilsem de çareleri üretmek de benim elimde olduğunu biliyordum. Sabah eşyaları almak için gelen çalışanlara kapıyı açtıktan sonra hepsinin kullanış yerlerini ve zamanlarını açıkladım. Kır saçlı, kısa boylu olan Hayati amca, beğendiğini söyleyip çırağı ile birlikte eşyaları aşağıdaki küçük kamyonete doldurdular. Parayı bana uzattıklarında, şaşırmış gibi onlara baktım. Hayati amca, benim burada yeni olduğumu anladığında açıklama gereği duydu. “Evladım, bu eşyaları senden satın alıyoruz. O yüzden lütfen bu parayı al.” demesi üzerine ben de güler yüzle konuşmaya başladım. -Ben bunları satmıyorum ki bağışlıyorum. Hem şöyle yapalım; Ben bu parayı almayayım siz de ihtiyacı olan birisine bunlar bedavadan verin. Anlaştık mı? Hayati amcanın tebessüm edip onay verdikten sonra onları uğurladım ve ben de hazırlanmak için yola koyuldum. Hazırlanmam bittikten sonra kapının önündeki tıkırtıları duyup ister istemez endişelendim. Sakinliğimi korumaya çalışarak kapıya kulağımı dayadım. Sadece ayak seslerini duyduğumda, çantamı elimde sıkı sıkı tutup kapıyı birden açtım. Karşımdakine bakmadan çantayı refleks üzerine kaldırıp vurduğumda, inilti seslerini duydum. Çantamın yere düşmesi umurumda değilken karşımdaki kişiye baktım. Yüzbaşıydı. Dilim tutulmuştu. Hasta hâliyle nasıl merdivenlerden inebilirdi? Ona kızgın bakışlarımla içeriye geçirip oturttum. Vurduğum yerlere baktığımda, yüzündeki ufak tefek kabuk tutmuş yaraların kanadığını gördüm. Dudağımı ısırıp hemen mutfak dolabına gittim ve ilk yardım çantasını alıp onun yanına eğildim. Acıtmamaya çalışarak hemen pansuman yaptım ve saate baktım. Geç kaldığımı gördüğümde, Mehtap’ı arayarak beni idare etmesini söyledim. Önemli bir durum olduğunu anladığında, kabul edip telefonu kapattı. -Ya sen kendini iyileşmiş mi zannediyorsun? Niye sessizce merdivenlerden iniyorsun ki? Bak nasıl da çantayı suratına yedin. “Ya ben evde sıkılıyorum, anlıyor musunuz? Ben çok iyiyim, yürüyüp konuşabiliyorum. Hem kızım sen niye önce gelene bakmıyorsun ki? Kafamı yardın, haberin var mı? Neye uğradığımı şaşırdım senin sayende. Ya bana bir şey olsaydı, o zaman ne yapacaktın?” Kısık bir kahkaha atıp ona baktım. O da anlamsızca bana baktığında, ciddileşip yüzüne doğru eğildim. -Sen iyileştiğini düşünüyor olabilirsin fakat hâlâ iyileşmedin. Bunu önce o aklına bir yaz. Daha sonra pişman değilim vurduğuma, sana da bir şey olmadı. Bak sapasağlamsın maşallah. Kısa sessizliğin ardından gözlerini kıyafetime dikip “İşe geç kalmışsındır. Bizim Caner’i arayayım da seni bıraksın.” Telefonunu çıkartmaya çalıştığında, acıdan yüzünü buruştururken elimle onu durdurup kabul etmedim. Onu kendine evine bırakmak için ayağa kalktım ve onu da kaldırarak yürütmeye başladım. Yürürken bazı sorular sordum ve cevabını aldıktan sonra merdivenlerden çıkmaya başladık. Onu evine bıraktıktan sonra ben de daha fazla vakit kaybetmeden direkt hastaneye yürümeye başladım. Odaya girdiğimde, Mehtap’ın endişeli yüzüyle karşılaştığımda, onu kenara çekip gereken açıklamayı yaptım. İki ameliyatımı kaçırdığımdan dolayı Başhekim beni odasında bekliyordu. “Ben konuşmak istediğimde, senden dinlemek istedi. Çok kızacağını zannetmiyorum çünkü ilk defa geç kalıyorsun.” Onun açıklamasını dinledikten sonra asansöre binip Başhekimin yanına çıktım. Kapıyı tıklatıp içeriye girdiğimde, beni görünce hemen işlerini yarıda bırakıp masanın yanındaki siyah deri koltuğu işaret etti. “Mihre, ne oldu kızım? Sen normalde geç kalmazdın, hayırdır?” diyen Mehmet hocaya bakıp aklımdaki düşünceleri toparlamaya çalıştım. -Öncelikle lütfen kusuruma bakmayın. Çevremde bulunan hastaya yardım etmem gerekiyordu. Onun için geç kaldım, bir daha olmaz. Anladığını belirtip işimin başına dönmemi söyledi. Ben de bir şey demeden odadan çıkıp Duru’nun yanına uğradım. Evrakları ile cebelleşirken çok komik görünüyordu. Ona gülüp yarım açık kapıyı tıklattım ve içeriye girdim. Beni görünce kocaman gülümseyip hemen telefonu eline aldı. Bir şeyler sipariş edeceğini düşündüğümden hemen reddettim ve oturmadan sohbet ettim. Abisinin olayını da gülerek anlattığımda kahkaha atmış, nasıl olduğunu sormuştu. Ona bilgileri aktardıktan sonra Duru ile vedalaşıp dinlenme odasına geldim. Herkes kendi hâlinde takılırken Hazal, yanıma gelmişti. Onunla da belgeleri hakkında konuştuktan sonra Melisa, elinde tuttuğu saklama kabını bana uzattı. İçinde sarma olduğunu gördüğümde, teşekkür ederek bir tane aldım. O da kabı direkt yanıma koyduğunda, kaşlarımı çattım. Açıklama gereği duyduğunda “Mihre, bu tamamen senin. Biz sen gelmeden yedik. Sana bıraktım.” Hazal ile birlikte sarmaları yerken, acil vakanın olduğu bildire geldi. Hızlıca Hazal’ı da yanıma alıp ameliyathane on ikiye geçtim ve beraber steril olduktan sonra personelden yeni bohçam istedim. Gereken malzemeleri hazırladıktan sonra masayı stajyerim hazırladı. Dosyayı okumasını istediğimde tek tek okumaya başladı. Hasta adı: Taner Geliş Hastanın yaşı; Yirmi iki Hatanın kullandığı ilaçlar; Divator* Coumadin* Disopramid* Hastanın ameliyat nedeni; Kalp damarlarında yüzde doksan sekiz daralma ve ani kalp krizi Gerekli bilgileri okuduktan sonra anestezi uzmanı kullandığı ilaçlara göre narkozu ayarladı. Yavaş yavaş etkisini gösterdiğinde, Kardiyoloji uzmanı ve Kalp damar cerrahi uzmanı ameliyata başladılar. Bacaklarını batikon ile temizledikten sonra daha önceden tespit ettikleri damarları çıkartıp küvete koydum. Kalp damar cerrahi uzmanı Deniz hoca da kalbe girişini yapmıştı. Yağlanan damarları önce temizleyip daha sonra da onu koter yardımıyla yerinden çıkarttık. Küvette bulunan damarları da kalbe diktikten sonra anestezi uzmanının gerekli açıklamalarını dinledik. Göğüs bölümü de diktikten sonra bacak kısmını da dikmeye koyuldum. Kaçırdığım o iki ameliyatın ceremesini şimdi çekiyordum. Ameliyat bittikten sonra herkes hiç konuşmadan oradan ayrılmış, ben de işimin bitmesi için sayımımı yapıyordum. Hazal’ın devir almasıyla beraber derin bir nefes alıp direkt tuvalete adımladım. İşimi bitirdikten sonra elimi yüzümü yıkayıp odaya geçtim. Herkes, kendi hâlinde takılırken, yeni bir vaka olduğunu duydum. Melisa'nın kalkmasıyla beraber masasında bıraktığı dosyaları elime aldım. Stajyer defteri olduğundan dolayı başına bir şey gelmemesi adına yerine koydum ve dinlenmeye geçtim. Mesaimin bitmesine üç buçuk saat vardı. Geç kaldığımdan dolayı da belki de bu süre daha da uzayacaktı. Şimdiden kendimi hazırlamam gerektiğinden, koltuğa kıvrıldım ve tamamen yatış pozisyonuna geçtim. Kendimi uykuya teslim etmek üzereyken yine vakanın olduğunu duydum. Ayşe’nin ayağa kalktığını gördüğümde, istifimi bozmadım. Herkes sıra sıra girdiğinden, diğer vakaya ben girecektim. İnşallah da o vaka gelmeden evime gidebilirdim. Acıktığımı hissettiğimde oflayıp rahat ettiğim pozisyonumu bozdum. Hazal’ı da yanıma alarak beraber kantine indik ve ona ne canı istiyorsa almasını söyledim. Ben sucuk ekmek ve çay alırken o da karışık tost ve meyve suyu almıştı. Boş masaya oturduktan sonra kısa bir sohbetle yemeği tamamladık. Doyduğumu iliklerime kadar hissederken neşem yerine gelmişti. Kantinden çıktıktan sonra koridorda yürürken yoğun bakım ünitesinin önünden geçtik. Zihnim direkt Bintuğ’u hedef aldığında, onun yattığı yatağa istemsizce göz gezdirdim. Onun yerinde şimdi kalp hastası olan Taner yatıyordu. Hayat da böyleydi. Birisi gelir diğeri giderdi. “Vaka bir daha gelmeyecek herhalde. Rahat olabiliriz.” Hazal bana bakmadan konuştuğunda, ona dönmeden ben de konuşmaya başladım. -Belli olmaz. Acil vaka geldiğinde tekrar sıra bizde olacak. O zamana kadar senin saatin dolar mı bilemem. Dudaklarını büzüp bilmediğini belirtti ve benden izin alarak bahçeye çıkmak istedi. Ona onay verip ben de odaya döndüm ve eski yerime oturup açık olan televizyonu izlemeye başladım. Saat hızla akıp giderken acil vaka henüz gelmemişti. İçten içe sevinirken gerilip telefonuma baktım. Duru’nun kısmına girip akşam ne yapacağını sordum ve ekrandan çıktım. Sosyal medyada vakit geçirdikten sonra Duru’dan mesaj gelmişti. “Abimin yanına gideceğim. Birkaç gün onda kalabilirim.” Bu güzel bir haberdi. Yarın nöbetimin olduğundan geç uyanacaktım ve onları ben de ağırlayabilirdim. Sonunda mesaim bitmişti. Eşyalarımı alıp bahçeye indiğimde, oturup arkadaşımı bekledim. Onun geldiğini gördüğümde, bir şey demeden yürümeye başladık. Lojmanın önüne geldiğimizde sezdiğim ufak çaplı korku yüzünden Duru’ya dönmüştüm. O da benim gibi etrafa bakıp ne olduğunu çözmeye çalışırken kulübeye vardım. Penceresine baktığımda, kimse yoktu. Karargâha baktığımda ise ürkütücü bir sessizlik hakimdi. Duru’nun ellerinin titremeye başlamasıyla onu sakinleştirip Caner’i aramasını istedim. Caner’in telefonu ulaşılmadığından abisini aradı. "Çalıyor." ibaresini gördüğümde, açmasını bekledim. Onunda açmadığını görünce koşarak evin içine girdik. Merdivenleri nasıl çıktığımızı anlamazken çantadan anahtarları çıkartıp açtı. Evde kimsenin olmadığını gördüğümüzde, ne yapacağımızı bilemez hâlde koltukta oturduk. “Albayın yanına mı gitsek?” Bu öneri aklıma yatmıştı. Eşyaları bırakıp karargâha geçtik ve albayın odasını bulduk. Duru’nun kapıyı almasıyla sesin gelmesini bekledik. Ses gelmediğinden dolayı koridora çıkıp askerlerle karşılaşacağımızı umduk. Her taraf sanki baskına uğramış gibi sessizdi. “Arkada eğitim yaptıkları alan var. Belki de hepsi oradadır, endişelenmeyelim.” Onun dedikleriyle hareket ettiğimizden, yönümüz eğitim alanıydı. Oraya vardığımızda birkaç askerin oturup birbirleri ile konuştuğunu gördüm. Duru’nun yanlarına hızlıca gitmesiyle ben arkada kalmıştım. El kol hareketlerinden anladığım kadarıyla Bintuğ ve Caner’i soruyordu. Ben de Duru’nun yanında yer aldığımda, konuşulanları dinledim. “Duru, senin haberin yok mu? İleri de bulunan köye baskın yaptılar. Albay da dahil olmak üzere herkes orada. Bintuğ Yüzbaşım da gelmek isteyince kimse bir şey diyemedi. Birkaç güne dönerler. Hem Aydemirler de birkaç güne dönecekmiş. Beklediğimizden daha erken geldikleri için nöbetleşe köye gidecekler.” Açıklamaları dinledikten sonra içten içe Bintuğ’a kızmıştım. Büyük bir ameliyattan çıkmıştı ve yerinde durmamak için kırk takla atıyordu. İç sesim “Aydemir gelecek diyorlar sen Hâlâ Bintuğ’u düşünüyorsun.” Bir nevi haklıydı. Onun geleceğini duyduğumda, heyecanlanmıştım. Bu heyecan kavuşma heyecanıydı. Duru’nun kızgın şekilde volta atıp abisine saydırırken daha fazla burada olmanın bir anlamı olmayacağından onu bizim eve davet ettim. O da kabul ettiğinde, beraber karargâhtan ayrıldık. Önce ikinci kata çıkıp eşyalarımızı aldık ve kapıyı Duru kilitledikten sonra bana geçtik. Onun kafası dağılsın diye odamın yeni düzenini gösterdim ve beraber inceledik. Biraz da olsa kafası dağıldığında, ben üstümü değiştirmek için izin aldım ve onun salona geçmesini bekledim. Formayı çıkartıp sepete attım ve eşofman takımımı dolaptan çıkartıp onu giyindim. Hazır olduğumda, mutfağa geçip aç olup olmadığını sordum. Yardıma geleceğini söylediğinde, kabul ettim ve beraber güzel bir yemek hazırladık. Masayı kurduktan sonra yemek yerken onun serzenişlerini dinliyordum. Kesinlikle kah veriyordum. İyileşmeden yaptığı bu hareket sonucu daha da kötü sebepleri doğururdu. “Ne yapacağım bu baş belası abimle? Bak sen de duydun, bu yaralı hâliyle kendisini direkt göreve atmış. Ben onu o kadar uyardım ki beni dinlemedi. Belki de sen konuşup ikna etmeye çalışsan, olmaz mı?” kardeşini dinlemeyen adam beni nasıl dinleyecekti? -Seni dinlemiyorsa beni hiç dinlemez. Hem bırak ne yaparsa yapsın. Allah korusun daha kötü bir durumla karşılaştığı zaman bak bakalım yanından ayrılıyor mu? Bana hak verip doyduğunu söyledi ve bulaşığı alıp makineye yerleştirdi. İştahının kalmamasını anlayabiliyordum. Ben de daha fazla devam etmedim ve çayı demleyerek eski düzenimize geçtik. -Daha fazla endişelenme, ona hiçbir şey olmayacak. “Ona orada bir şey olmayacak ama evde ben onu nelere tâbi tutacağım, bir bilsen!” kızgınca söylediği şeye gülüp onu destekledim. -Çay koymuştum, onu doldurayım sen de televizyonu aç. Onun bir şey demesini beklemeden mutfağa geçip çayı koydum. Gözüm balkona kaydığında, iki tankın karargâhta durduğunu gördüm. Duru’ya seslenip haber verdim. İnen kişilere baktığımda, Bintuğ’u görememiştim. Balkonun kapısını sürükleyip olan biteni izlemeye koyulduk. Görevden dönenler tek tek komutanlarına bildiride bulunuyordu. En azından onların geldiğini gördüğümde, güvenliğimizin biraz da olsa arttığını düşündüm. Duru ile içeriye geçip açtığı diziyi izlerken ikimiz de aynı karakterden gıcık olmuştuk. Onun hakkında dedikodu yaparken telefon çaldı. O, masanın üstünde duran telefonu alıp ekranı bana döndürdü. “Abim.” Yazısını okuduğumda, güldüm. Yanımda açıp konuştuğunda, Duru’nun söylemleri yüzünden ufak bir tartışma yaşandı. Telefonu kapattığında, gözleri dolmuş ve yerinde duramıyordu. Endişelendiğim için hemen ayağa kalkıp omuzlarından tuttum ve kendime çevirdim. -Ne oldu? Ona bir şey mi oldu! Endişelendiğimden sesim yüksek çıkmıştı. Bana olumsuz yönde kafa salladığında, içim rahatlamıştı. “Buraya Caner ile gelecekmiş, sana da uyar mı? Bu soruyu es geçip onları beklemeye başladık. Zilin çalmasıyla beraber Duru hızlıca kapıyı açtı ve abisine sarıldı. Onun yüzüne baktığımda, buruşmuştu. İçeriye geçtiklerinde Caner’e selam verip oturmadan mutfağa geçtim ve onlara da çay servisinde bulundum. Duru ve Bintuğ hararetli tartışmaları yüzünden Caner ve ben bir koltukta sinmiş onları dinliyorduk. Bintuğ “Evde sıkıldığımı daha kaç kişiye söyleyeceğim? Güzelim, benim mesleğim bu anlıyor musun? Ben, herkesin güvenliğinden sorumluyum. O yüzden daha fazla kendini yıpratma.” Duru’nun histerik kahkahası yüzünden susmak zorunda kalmıştı. -Duru doğru söylüyor. Kendine dikkat etmen gerekiyor. Bana sadece bakıp bir şey demedi ve elinde tuttuğu çay bardağını dudaklarına götürdü. Duru’nun “Caner, herhangi bir görev olduğunda abime söylemiyorsunuz. Söylerseniz eğer külahları değişiriz.” Bintuğ dalga geçermişçesine gülüp “Caner’in komutanı sen misin yoksa ben miyim? Daha fazla konuyu budaklandırmayın beni de sinirlendirmeyin. Biliyorsun ki tersim çok pistir.” Caner, bu konu hakkında da sessiz kalırken daha fazla tartışma olmasın diye konuyu değiştirdim. Biraz da olsa eski hâllerine dönerken bu sefer ben sessizleşmiştim. Aklıma yarın kendi kendime planladığım yemek organizasyonunu söylemek için dikkatleri üstüme çektim. Ortam sessizleşince konuşmaya başladım. -Yarın akşam nöbetim var. Duru da galiba bugün sizde kalacak. Ben de diyorum ki saat altı gibi bana gelip yemek mi yesek? Duru dalga geçermiş gibi gülüp “Ben kabul ediyorum da abim malum gece göreve falan kaçar o yüzden kapıyı üstüne kilitlemem gerekiyor.” Buna ister istemez güldüğümde, Bintuğ bana bakıyordu. Ona ne olduğunu belirtircesine omzumu silktiğimde, “Mihre de bakıyorum çok eğleniyor. Biz olmasaydık eğlencesi çıkmazdı.” Söylediği cümleye direkt kaşlarımı çatıp sessiz kalırken Caner yemek olayına onay vermişti. Bintuğ, Caner’in onay vermesine şaşırıp “Sen ne hakla onay veriyorsun asker! Ben onay vermediğim sürece sen de asla veremezsin.” Yerimden sıçradığımda, Caner kafasını eğmiş bize bakmıyordu. -Benim evimdesin, askeriye de değil. Sözlerine dikkat etmen gerekiyor. Hem Caner sana mı bağlı? İster gelir ister gelmez. Sana ne? “Ne zamandır karışır oldun Mihre? Evet Caner bana bağlı ve nereye gidiyorsam o da oraya gelir. Cehenneme de gitsem onu da yanıma alırım. Başka soru?” Onunla daha fazla tartışmak istemediğimden dolayı mutfağa geçip sakinleşmeye çalıştım. Tekrar döndüğümde, onların kalkmış olduklarını gördüm. Sessizce uğurlarken, Duru kulağıma birkaç şey söyledi. Sinirimi atamadığımdan onu dinlemedim ve kapıyı kapattıktan sonra oraya yaslanıp derin nefesler aldım. Doğru söylüyordu, bana neydi ki? Ne hâli varsa görsün. Etrafı toparlayıp yatağıma geçtim ve dinlenmek için gözlerimi kapattım. Bugün ki konuşmaları hafızamdan silip hiç yaşanmamış gibi davranacaktım. Merhaba arkadaşlar, nasılsınız? Ben çok iyiyim. Yeni bölümü size emanet edip ben kaçıyorum. Ölüm Sokağına da birkaç güne yeni bölüm atacağım. Onu da okursanız mutlu olurum. Daha fazla sizi bekletmeden ben gidiyorum, iyi okumalar diliyorum. Vote ve yorumlarınızı da bekliyorum. Not; Divator: Kolesterolün ve trigliseridin düşürülmesinde kullanılır. Not; Coumadin: Kandaki pıhtılaşmayı önlemek amacıyla kullanılır. Kana akışkanlık kazandırır. Not; Disopramid: Kalpte düzensiz kalp atışına neden olabilecek belirli elektrik sinyallerini bloke ederek çalışır. Düzensiz bir kalp atışını tedavi etmek kan pıhtılaşması riskini azaltabilir ve bu etki kalp krizi veya inme riskinizi azaltabilir. |
0% |