@poncikss1234
|
"Derya Miraç'ın öldürüldüğü zaman." Kocası Faruk Miraç ile severek evlenmişlerdi. İkisinin de ailesi iyi anlaşıyor, günlerini hep beraber geçiriyorlardı. Ta ki Faruk Miraç'ın annesi ölene kadar. Faruk'un annesi öldükten sonra, bir daha ilişkileri eskisi gibi olmamıştı. Derya da şunu düşünmüştü; bu evliliği tutan kesinlike kayınvalidesi Esra Hanım'dı. Esra Hanım, oğlu Faruk Bey'e nasihatlar veriyor, evlilik hakkında oğluna hep uyarılar yapıyordu. Evlilikleri gıcırdamaya başladığını hisseden Derya, boşanma kararı almıştı. Bunu nasıl söyleyeceğini, nasıl kocasına sakince bu durumu anlatacağını her gece yatmadan önce düşünüyordu. Faruk'un bir şeyler karıştırdığını ön sezen Derya, uyumadan önce Faruk'un telefonunu eline alıp karıştırmaya başladığında, her şey rayına oturmuştu. Derya, Sevil adıyla bilinen bir kadınla aldatılıyordu. Derya bunu sindiremese de Faruk'tan ayrılacağı için kabul etmek zorundaydı. Sabah uyandıklarında, Derya Miraç banyoya girdiğinde, kocası Faruk Miraç'ın telefon ile konuştuğunu duydu. Sevil ile konuştuğunu tahmin ettiği için tebessüm etti ve kapıyı kapatıp aynanın karşısına geçti. Sarı saçları, birbirine girmiş, koyu mavi gözlerinin çevresi de kızarmıştı. Kendisini tanıyamamıştı. Yüzünü yıkadığında biraz da olsa uykusu açılmış, kahvaltı hazırlamak için de enerjisi gelmişti. Hiçbir şey çaktırmamak için de boş koridora bile gülümsüyor, kendi kendine mırıltılar çıkararak sanki şarkı söylüyormuş gibi izlenim veriyordu. Mahlas ve Mihlas'ın odasının önüne geldiğinde, ilk önce Mihlas'ın odasının kapısını sessizce açtı, yarım açılmış kapıya kafasını uzatarak çocuğunu kontrol etmişti. Mihlas'ın uyuduğunu gören Derya, sessizce kapıyı çekti ve Mahlas'ın odasına doğru yol aldı. Onun da kapısını açıp içeriye baktığında, Mahlas'ın uyanmış, çalışma masasında oturup bir şeyler ile uğraştığını gördüğünde, tebessümünü ayarlayıp odanın içine girdi. Mahlas sesi duyduğu an uğraştığı kağıttan kafasını kaldırıp kapıya doğru baktı. Annesini gören Mahlas, yüzünde kocaman gülümseme ile oturduğu sandalyeden aşağıya heyecanla indi ve annesinin kucağına yerleşerek ona sarıldı. Bu sarılmayla birlikte Derya'nın günü daha da aydınlanırken içindeki huzursuzluğunu bir kenara bırakmak için de içten içe savaşlar veriyordu. "Günaydın, güzel oğlum. Diyen Derya, Mahlas'ın ince sesini duyduğunda şen bir kahkaha atmış, yanaklarını da öpmeyi ihmal etmemişti. Mahlas'ın elinden tutup mutfağa doğru yürüdüklerinde, yan kapının açılma sesi duyulmuştu. İkisi de o tarafa baktığında, Faruk Miraç'ın dışarıya çıktığını gördüler. Mahlas, annesinin elini bırakıp babasının yanına koştuğunda, Faruk oğlunun ona sarılması için boyuna doğru eğilmişti. Baba oğulun sarılması bittiğinde, Faruk Derya'ya bakıp tebessüm etti ve günaydın diyerek sohbeti başlatmış oldu. Derya, bu günaydını aldıktan sonra karşılık vermiş, hep beraber mutfağa gitmişlerdi. Kahvaltı hazır olduğunda, Mahlas Mihlas'ı uyandırmak istediğini annesine söyledi. Annesi başıyla onay verdiğinde, Mahlas mutlulukla mutfaktan ayrıldı. Mihlas'ın odasına vardığında kapıyı açtı, içeriye girdi. Kardeşi, her zamanki gibi düz bir şekilde yatıyordu. "Mihlas, kal artık. Kahvaltı hazır." Diyen Mahlas, Mihlas'ı dürtüklemeye devam ediyordu. Mihlas, mırıltılar çıkartarak uyandığını belli ettiğinde, Mahlas sanki büyük bir iş yapmışçasına ellerini birbirine çarpmış, kahkaha atmıştı. Mihlas, uyku mahrumluğu ile abisine baktığında, "Neden alkış yapıyorsun abi?" demişti. Mahlas, ellerini serbest bıraktıktan sonra Mihlas'ı banyoya yolladı. Kardeşini beklediği için sıkılmaya başlayan Mahlas, çalışma masasının üstünde bulunan kağıdı gördü. Adımlarını oraya atarken, Mihlas banyodan dışarıya çıktı. Kahvaltı güzel geçtikten sonra, Mahlas ve Mihlas beraber boyama yapmaya karar verdiler ve Mahlas'ın odasına doğru koşmaya başladılar. Babaları, koşmamaları gerektiğini sesli bir şekilde ifade ettiğinde, gülerek kafasını sallıyordu. Derya, "Bu fırsat elime bir kere geçti boşanmak istediğimi ona söyleyeyim de kurtulayım." düşüncesi ile elindeki çatalı masaya koyup kocasının yüzüne baktı. "Faruk, seninle bir konu hakkında konuşmak istiyorum. Sözümü kesmeden beni dinle." diyen Derya, kocasının dikkatini çekmeyi başarmıştı. "Hayatında başka bir kadın olduğunu biliyorum. Lafı fazla uzatmadan direkt söylüyorum, boşanalım." dediği andan itibaren Faruk'un yüzü kaskatı kesilmişti. Bunu kesinlikle beklemiyor, yakalanmadığını düşünüyordu. Planları suya mı düşmüştü? Faruk Miraç'ın "Sana açık olamadım, seni daha fazla sevemiyorum. O yüzden sevdiğim birisi ile olmak istiyorum. Boşanma olayı da olmayacak. Mahlas ve Mihlas ne olacak?" dediğinde, Derya'ya bakıyordu. Derya gülmemek için kendini zor tutarken, başarılı olamamıştı. Kahkaha atmıştı. "Hem boşanmak istemiyorsun hem de başka bir kadınla beraber olacaksın, ben böyle bir şeyi kabul eder miyim?" diye sesler yükselmeye başlarken, kapıda anne ve babasını dinleyen Mihlas'ı görmemişlerdi. Mihlas, duyduklarını hemen abisine anlatmak için odaya geri döndü, abisinin karşısına geçti. Abisi merakla ona baktığında, Mihlas, Mahlas'ın kulağına doğru eğildi. Durumu bir bir anlattığında, Mahlas şaşkınlıkla kardeşini dinliyordu. "Bu konuşulan konuyu bizim bildiğimizden haberleri olmasın." diyen Mahlas, düşünmeye başlarken "Abi, gerçekten annem ile babam ayrılacak mı?" diye sorduğunda, Mahlas üzüntüyle kardeşine baktı. Bir şey diyemiyordu. Ne yani, sorumluluğu mu artacaktı? Babası ona zaten çok fazla sorumluluk vermişti. Kardeşine iyi bak, kardeşini her zaman kolla, kardeşine her zaman yardım et... Bunların hepsi sorumluluk değil miydi? Uyku saatleri geçtiğini babalarından duyan kardeşler, birbirlerine iyi geceler dileyerek odalarına çekilmişlerdi. Karanlık odayı her zaman seven Mihlas, derin bir uyku içerisine girmişken, Mahlas bu konuda başarılı değildi. Yatakta dönüp dururken, masasında bulunan ışığı açmak istedi. Işığı açtığında, kapının alt kısmına gözü takıldı. Gölge görmüştü. Babası olacağını düşündü ve hızla ışığı kapattı. Derin nefesler alırken bile sessiz olmaya çalışıyordu. Kapıyı açmak istese de açamadı, kapıya kulağını dayayarak bir şeyler duymak için uğraşlar verdi. Yatak odasından sesler geldiğinde, anne ve babasının konuştuğunu sandı ve içten içe aldığı nefesi kuvvetle dışarıya verdi. Yatağına tekrar uzandı ve uyuyakaldı. Faruk Miraç'ın yakın dostu olan Yalçın Rauf, son kez planı tekrar ettikten sonra arkadaşının verdiği anahtar ile içeriye girdi. Bulacağı yatak odasını ararken, ilk önce Mahlas'ın sonra Mihlas'ın odasına girdi. Mahlas ve Mihlas'ın duymamaları için yavaşça kapıyı yarım kapattı ve karşısında bulunan beyaz kapıya bakarak oraya yürüdü. Kapıyı sessizce açtı, karanlık odaya girdi. Yatağa yaklaştıkça, yandaki komodinin ışığı, Derya Miraç'ın yüzüne vuruyordu. Planları şuydu; Derya'nın her sabah kullandığı ilaçları vardı. Bu ilaçlar, su ile karışması gerekiyor, bir taneden fazla içilmiyordu. Yan etkileri çok fazlaydı. Faruk Miraç, bunu arkadaşı Yalçın Rauf'a teker teker anlattığında, ilaç kutusunun yedeğini ona vermişti. Komodinin üstüne gördüğü büyük su bardağı şansına ağzına kadar doluydu. Paketi cebinden çıkardı, tırnağı ile ilaç ambalajını yırttı ve son olarak açtığı hapların hepsini sağ avucuna doldurdu. Avucundaki ilaçları sıktığında toz halde olduğunu gördü, tebessüm ederek bardağın içine attı. Bardağı eline alıp birkaç tur döndürdüğünde, toz halindeki haplar gözden kayboldu. Burada fazla durmaması gerektiğini düşünen Yalçın, hızla evden çıktı ve apartmanın karşısındaki arabasına bindi. Arkadaşının planını başarıyla tamamlamıştı. Sıra Faruk Miraç'taydı. Faruk, telefonuna gelen bildirim sesi ile uyandığında, yarı açılmış gözleri ile arkadaşından gelen mesajı okurken derin bir nefes aldı. Birinci planı tamamlanmıştı. Sıra kendisinin kurduğu o plandaydı. O plan da işe yararsa, o zaman Derya Miraç diye birisi ona karışmayacaktı. İstediğini elde etmiş olacaktı. Faruk, Derya'yı uyandırarak rüya gördüğünü, sayıkladığını ve oradan oraya döndüğünü söylediğinde, Derya şaşırmıştı. Uyku sersemliğinden dolayı kocasını anlamadı, komodinin üstündeki su bardağını eline alarak içmeye başladı. Su bittiğinde, komodine tekrar koydu ve uyumaya devam etti. Faruk, beş dakikada bir karısının nabzını kontrol ediyordu. On dakika sonra nabzını tekrar kontrol ettiğinde, düzenli nefes aldığını fark etti ve sinirlenerek arkadaşına mesaj attı. Telefonu komodinin üstüne koydu, yataktan kalktı. Aşağıya indi, dış kapıdan dışarıya çıkıp siyah arabanın yanına vardı. Yalçın Rauf, torpidodan çıkardığı siyah kılıfı eline verdiğinde, Faruk anlamsızca ona baktı. "Bu işi tamamla." diyen Yalçın, Faruk'un eve geri gitmesi gerektiğini söyledi. Eve giren Faruk Miraç, kapıyı kapattığı an siyah kılıfı açtı ve içerisine baktı. İçinde silah vardı. Faruk, şok olmuştu. Silahı eline aldıktan sonra bir de içinde susturucusu da çıkmıştı. Bu fırsat kaçmaz diye düşünen Miraç, hızla yatak odasına gitti, karısının son kez nabzına baktı. Nabzı, eskisine göre az atarken, gözlerini kapatıp açtı ve susturucuyu silahın ucuna taktı. Beyaz çarşafı yarıya kadar indirdi, silahı göğüsüne hedef aldı. Bastırdığında, Derya hareket etmiyordu. Bu onun için iyi bir şeydi. Cesareti geldiğinde onu kaybetmemek adına bir el ateş etti. Ses çıkmamıştı. Derya'nın göğüsünden akan kanlar her yere yayılmıştı. Faruk'un yüzündeki tebessüm, başarısından dolayıydı. Ondan boşanacak bir karısı artık olmayacaktı. Yalçın'ı telefonla arayıp haber verdiğinde, silahı getirmesi gerektiğini söyledi. Silahın ucundaki susturuyucu çıkarttı, etrafına bakınarak kolonya aramaya başladı. Karısının oturduğu makyaj masasının önüne geldi ve çekmeceleri karıştırmaya başladı. Küçük şişeler bulduğunda, arkasındaki yazıları okudu. Kolonya olduğunu gördüğünde, kısık bir sesle güldü ve susturucuyu elinde tuttuğu peçete silmeye başladı. Siyah kılıfa onu koyduğunda, sıra silahı silmek vardı. Silahı da silmek için önce eldiven bulması gerekiyordu. Banyoya hızla girdi, dolabın kapağını açtı. Mahlas ve Mihlas boyama yaptıkları için hep elleri kirlendiğinden, Derya birkaç çift eldiveni banyoya koymuştu. Eldiveni buldu, ellerine taktı ve odaya tekrar girip silahı silmeye başladı. Ne bir parmak izi, ne de bir kan damlası vardı. Her şey istediği gibi gitmişti. Yalçın'a silahı teslim ettiğinde ona gereken açıklamayı yaparak teşekkür etti ve onu yolcu etti. Hayatında olduğu kadın ile buluşmaya saatler kala hızla hazırlanmaya başladı. Valizini kontrol etti ve telefonun kilidini açarak Sevil'in numarasını buldu. Sevil'e mesaj attı ve şarjının bitmemesi için de pantolonun cebine koydu. Bu ev, bu oda onun arkasında kalacaktı. Son kez çıkmadan göz gezdirdi, yatakta yatan karısına bakıp tebessüm etti ve yanına giderek alnına bir öpücük kondurup " İyi uykular karıcığım." dedi. Mahlas ve Mihlas'ın odasına da girip çocukları ile vedalaştı, bir daha da dönmemek üzere o evden dışarıya çıktı. Mihlas bu sefer erken uyanmıştı. Kapısını açtı, banyoya girip işlerini hallettikten sonra abisinin kapısına baktı. Kapısı tam kapalı değildi. Mihlas, yarım kapının önüne gelerek içeriye sessizce girdiğinde, Mahlas'ın yatakta olmadığını fark etti. Mutfakta olacağını düşündü, oraya gitti. Mutfağında boş olduğunu gördüğünde korkusu içten içe onu uyarmaya başladı. Yatak odasına girdiğinde, annesinin yatıyor oluşunu gördüğünde rahatlamıştı. Ama bir sorun vardı, beyaz çarşaf kırmızıya dönmüştü. Anlayamadı. Abisi, ağlayarak kapıdan içeriye girdiğinde, şok olmuştu. O an şunu düşündü; Hayatımız, yeniden kuruluyordu. Ambulanslar, polis arabaları, evdeki insanlar hep bir ağızdan konuştuklarında, Mihlas Mahlas'ın dibinde durmayı tercih etmişti. Son kez annelerinin yüzüne baktıklarında, tek başlarına olduklarını anladılar. Mihlas, Mahlas'ın ellerini sarmalamış sanki abisininde annesi ile gideceğini düşünüyordu. Abisi onu bırakır mıydı? Onlarla ilgilenen Ahmet Yıldırım, çocukları kendi evine getirdiğinde, içi rahattı. Ahmet Yıldırım, Miraç kardeşlerin o gece kaçıp da yeni bir hayat kuracağını nereden bilebilirdi ki? O kardeşleri bulmak için kendi kendine yemin etti ve bu olayın burada kapanmadığını kendisine hatırlatıp durdu. O gece herkesin hayatı, yeni başlıyordu. Yeni hayatlar kime iyi gelecekti, kimin yüzüne gülecekti merak ediyordu. Merak duygusu, içten içe Ahmet Yıldırım'ı rahatsız ederken, Miraç kardeşleri yakalamak için de geç kalmıştı. Geç kalınmış durumlar, bir zaman sonra onların önüne gelecek miydi? Zaman her şeyin ilacıysa, onlar da zamanın onları iyileştirmesini mi bekleyecekti? Katil'in dokunmuş olduğu izler, hiç beklenmedik bir anda hiç tanımadıkları kişileri birbirine bağlamıştı. Bağlılık onlar için devam mı edecekti yoksa bir yerden kopup herkes kendi yoluna mı bakacaktı? Bu bağlılık duygusu, Miraç kardeşler için de geçerli miydi? Orasını çözmek istiyordu. Merhabalar Ölüm sokağı ailesi. Nasılsınız? Ben çok iyiyim. Biraz spoi vermiş gibi oldum ama çok beklediniz, ben de gerekeni yaptım. Umarım okurken keyif alırsınız. Ben yazarken açıkçası biraz zorlansam da gerçekten bu bölümden keyif aldım. |
0% |