Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12-Yeraltı Hazinesi

@poncikss1234


"Aklına koyduğun ne varsa yapacak mısın?"
-Mahlas Miraç

"Benim kurduğum planlar her şeydir. Planlarım olmasaydı sen de olmazdın."
-Mihlas Miraç

Günümüz, Mihlas Miraç'ın anlatımıyla;


Aniden ayağa kalmamla, telefona dalmış olan Mahlas'ın ödü kopmuştu. Bu haline kahkaha attıktan sonra elimi kaldırarak özrümü dilemiş oldum. Mahlas'ın bana şaşkın bakışları sonucunda ona bir açıklama borcumun olduğunu hissettim ve karşısına geçip "Bu eve ilk yerleştiğimiz zamandan itibaren bir şeyler fark ettim, bunu sana söylersem dalga geçeceğinden emin olduğumdan dolayı sana daha önce söylemedim." dediğimde, Mahlas kaşlarını çatmış, bana anlamsızca bakıyordu. Sorular üzerinden gitmeye karar verdiğimde, ilk sorumu ona sordum.

-Evi bize veren adam, neden evi tadilat ettirmemiş?

Mahlas birkaç saniye düşündükten sonra cevabını verdiğinde, ona mantıklı olmadığını söyledim. Mantıklı olmamasının sebebi ise şuydu; Madem adam zengin değil, o zaman bizden kira alırdı ve parasını da kazanmış olurdu. Sorunun cevabı kesinlikle bu değildi.

-Ben de şöyle düşünüyorum. Bu evin altında bizim bilmediğimiz bir şeyler mi saklı? Ne dersin abi?

"Ne saklı olabilir ki? Sonuçta ev eski. Bir deprem olsa bu evlerin hepsi tuzla buz olur. O yüzden saklanacak bir şey varsa da bu evlere saklamazlar." dediğinde, cıkladım ve bu evin içinde bir şeylerin olduğunu direterek Mahlas'ın aklını çelmeye çalıştım.

-Abi, aklını kullansana. Hadi depremde yıkıldı diyelim, yıkıldığı an zaten saklanılan ne varsa dışarıya çıkacak. Şöyle düşün; yerden gelen titreşim ile birlikte çatlama olacağı için ilk önce yer çatlar. Daha sonra basınç da olacağı için saklanılan eşyalar da yüzeye doğru çıkar. Mantığını kullansana abi, Hep ben mi düşüneceğim bunları? Zengin olmak için düşünmek gerekiyor, düşünmek için de akıl gerekiyor. Aa! Doğru sen de akıl ne gezer?

Sakince açıklamamı yaptıktan sonra Mahlas'ı sinir etmek için kurduğum son cümleyi ithafen kullandıktan sonra, Mahlas yanında bulunan yastığı eline alıp yüzüme fırlattı. İsabet ettiremediği için ona dil çıkartıp yerdeki yastığı elime aldım ve ben de ona attım. Tam yüzüne isabet etti ve ben de zafer sırıtışı yaparak kazandığımı ona gösterdim. Abi kardeş birkaç dakika oynadıktan sonra sıkılıp dışarıya çıkma kararı aldık.

Hazırlanmaya gerek olmadığı için direkt kapıdan dışarıya çıktık ve sokağın başına yürüyerek, evden uzaklaşmış olduk. Kendi aramızda konuştuğumuz konulara gülüp etrafı da incelemeyi ihmal etmiyorduk.

"Mehmet'in yanına mı gitsek? Onu en son bizim eve yaralı olarak geldiğinde görmüştüm." diyen Mahlas'a hak verip "Gidelim. Ben de sen söyleyince merak ettim." dedim ve sakin adımlarla marketin oraya doğru yürümeye başladık.

Birkaç dakika içinde markete vardığımızda, otomatik kapıdan içeriye geçip kasaya doğru baktım. Kasada bulunan adama kolay gelsin dedikten sonra Mehmet'i sordum. Mehmet, buradan taşınmış, marketi de devrettiğini söylediğinde açıkçası üzülmüştüm. Çünkü Mehmet bize yardım eden neredeyse ilk insandı. Onu kaybetmek istemezdim.

İç sesim; " Kaybetmek istemediğin için mi adamın kasasından para çaldın?" dediğinde, nedenini bilemesem de vicdan azabı çektiğimi hissettim. Mehmet'i bulup ona bunu söylemem gerektiğini düşündüm.

Marketten çıktıktan sonra tamamen Ölüm sokağını arkamıza bıraktık. Birkaç dakika sonra Çelkenek Mahallesi tabelasını gördüm ve Mahlas'a dönmeden "Oraya girelim, bu sokağı merak ediyorum." dedim. O da merak etmiş olacak ki ikiletmeden sağa dönüp yürümeye devam ettik. Çelkenek mahallesi, bizim mahalleye göre daha yeni ve daha canlıydı. Bu canlılığı veren de insanların parklarda oturup sohbet edişi, hayvanlarını gezdirip, arkadaşları ile birlikte keyif kahvesi içtiği, çocukların parkta güle oynaya oynadığı geniş bir yerdi. Çelkenek Mahallesi, Ölüm Sokağı'na göre daha büyük, daha geniş ve ev sayısı olarak daha fazlaydı.

"Burada yaşasaydık nasıl olurdu?" diye düşünmeden edememiştim ki Mahlas'ta aynı şeyi düşünmüş olacak ki bana dönüp "Bu mahallede yaşasaydık, sence nasıl olurdu?" dediğinde, ona dönüp "Ben de aynı şeyi düşündüm, belki de gerçekten daha düzenli bir yaşantımız olurdu. Ha bu arada abi sence de çok canlı değil mi? Canlılıktan içim boğuldu." dedim.

Etrafı incelemeye devam ettiğinden sessiz kalmıştı. O da benim tam tersim, canlı ortamları daha çok seviyordu. Onun sevdiği ortamlar kesinlikle bana göre değildi. Bu konuda her zaman ortak bir karar alıyor, aldığımız kararları da uygulamaya çalışıyorduk.

"Burada daha fazla kalmayalım, çok canlı bir yer. Biliyorsun ki ben canlı yerlerde fazla kalamıyorum." dedim ve Mahlas'la birlikte Çelkenek Mahallesi'nden ayrılmaya karar verdik.

-Abi daha fazla içimde tutamayacağım ve sana bir olaydan bahsedeceğim. İleride banklar var ya oraya birkaç dakikalığına oturalım mı? Gerçekten önemli bir konu.

Mahlas, yoldan gözlerini çekip bana baktığında, yere bakmaya devam ediyordum. Bankların olduğu yere geldiğimizde, sokak lambasının altında duran bankı tercih ettim ve oraya doğru yürümeye başladım. Banka oturduğumda, Mahlas'ın da oturduğunu gördüm ve konuşmaya başladım.

-Hatırlıyor musun, Mehmet bizim eve geldiğinde bana bir anahtar vermişti. O anahtar aslında marketin kapısının ve aynı zamanda kasanında anahtarıydı. Marketi açtıktan sonra o anahtarın gerçekten kasayı açıp açmayacağını merak ettim ve kasanın yanına gidip anahtarı denedim. Kasa açıldı ve içindeki paraları gördüm. O an gerçekten kameraların çalışıp çalışmadığını unuttum. Birkaç tane iki yüzlük aldım abi.

Mahlas, duydukları karşısında şok olurken, daha fazla konuşmamaya karar vermiştim. Derin bir nefes sesi duyduğumda ise gözlerimi birkaç saniyeliğine kapattım ve söylenecek sözlere kendimi hazırladım.

"Mihlas, ben seni uyarmıştım. Mehmet'in bize olan iyiliğine karşı sen böyle mi yaptın? Gerçekten akıl alır gibi değil. Mehmet'in nereye gittiğini biliyor muyuz, bilmiyoruz. Nasıl bu durumu düzelteceğiz? Bana açıklar mısın?" dediğinde yüz de yüz haklı olduğunu söyledim. Haklı olduğunu söylediğimde "Haklı olsam ne olur? Senin bu hatalarından uzaklaştırmadıktan sonra." dediğinde, susmuştum.

"Bunu düzeltmek için bir yol illaki vardır. Belki de herhangi bir zaman diliminde onunla karşılaşırız, ne dersin?" dediğimde ise bana baktı ve kafasını iki yana sallayıp onaylamadığını belirtti. Konuyu kapattıktan sonra oturduğumuz banktan kalktık ve eve doğru yürümeye başladık. Yavaşça yürüdüğümüzden dolayı, konunun verdiği soğukluğu tamamen dağıtmak adına kendi kendime ürettiğim teorilerimi Mahlas'a sunmaya karar verdim. Abimin ne tepki vereceğini de kafamda tartıp ona göre cümlelerimi seçmeye karar verdim.

-Abi, bizim banyo neden diğer odalara göre daha büyük?

Mahlas ani sorum karşısında affalasa da "Tuvalet ve banyo birlikte olduğu için olabilir mi?" diye sordu. Kafamı iki yana sallayıp "Bence yanlış cevap." dedim ve ikinci sorumu sormaya devam ettim.

"Evin tamamı tahta parkeden yapılmış, sence de tahta parke ses çıkarmaz mı? Hele ki ıslandığı zaman o parke bir zaman sonra şişiyor ve biz o kısıma doğru basıyoruz." dediğinde, kafamın içinde yanan ampüllerin sayısının haddi hesabı yoktu.

-Buldum lan vallahi de buldum. Tahta parke madem biz her duş aldığımızda şişiyorsa o zaman seslerin de daha yüksek çıkacağı anlamına geliyor. Ama ben de bu tezi çürütüyorum, çünkü ben her banyoya girdiğimde, parkedeki çıkan sesler bastığım yerlere göre sesin şiddeti az ya da çok olarak değişiyor. Şöyle düşün, mutfaktaki parkelere her bastığımızda eşit olarak ses geliyor, banyodaki parkelerden ise bir tarafa bastığımda, ses çok fazla geliyor diğer tarafa bastığımda ise ses parke şişmiş olmasına rağmen neredeyse sesi hiç gelmiyor. Normalde gelmesi gerekiyor değil mi? Peki abiciğim bunun nedeni ne?

Nedeni çok basitti. Kesinlikle ev sahibi yani Fazıl amca, buranın altına biz yokken bir şeyler saklamıştı. Mahlas bu teklifimi kabul etmese bile ben banyoyu kesinlikle elime alacaktım.

Daha önce zehirleyip evlerine girdiğim Mehmet amcanın altın kasası, benim işime yarayacaktı.

Eve girişimizden sonra, odama girip bazanın önüne geldim. Bazanın altına sakladığım kasayı kucağıma alıp bazayı kapattım ve elimdeki kasayı yatağımın üstüne koydum.

Kasayı açtıktan sonra cebimden çıkardığım telefonumla internete giriş yapıp ne kadar altın bozdurmam gerektiğini araştırdım. Daha sonra banyoyu yapacak olan ustayı da araştırdıktan numarasını telefonuma kaydettim. Fazla zamanım olmadığından hızla odamdan çıkıp Mahlas'a bir şey demeden evden çıktım. Arkamdan baktığı bakışını kesinlikle görüyor, homurdanmalarını kesinlikle duyuyordum.

Merkeze inmek için otobüs kullanmam gerektiğini bildiğimden, otobüs kartı dolum noktasına gidip oradaki işimi hallettim. Daha sonra otobüs durağına vardığımda, istediğim otobüsün geldiğini gördüm. Önümde durduğunda bindim ve kartımı okutup boş yere oturdum.

Telefonumu tekrar elime alıp kuyumcunun yerine baktığımda, az bir yolun kaldığını gördüm. On dakika içinde oraya vardığımda, düğmeye basıp otobüsün durmasını bekledim. İndiğimde, kuyumcunun önüne doğru yürüdüm ve telefondan kontrol edip içeriye girdim. İçerisinde kimse yoktu. Seslendiğimde ise genç bir adam, içeride bulunan kapıdan benim olduğum tarafa doğru hızla yürüyüp vitrinlerin arkasına geçti.

-Buyurun beyefendi, hoş geldiniz. Beğendiğiniz bir model varsa yardımcı olayım.

Vakit kaybetmeden hemen cebimden çıkartıp elimde sıktığım dört altını bozdurmak istediğimi söyledim ve bunun mümkün olup olmadığını sordum. Adam mümkün olacağını söylediğinde ona tebessüm ettim ve hesaplaması için bir süre bekledim. Telefondan hesaplamam ve adamın hesaplaması neredeyse aynı olduğunu emin olduktan sonra altınları vitrinin üzerine koydum.

Altınların gerçek olup olmadığını kontrol etti ve bana başıyla onay verip gerçek olduğunu söyledi. Rahatlamamın ardından kasayı açtı, eline bir miktar para alıp saymaya başladı. Sayma işlemi bittikten sonra elime uzattı ve teşekkür edip parayı elinden aldım. Kuyumcuda işim bittikten sonra cüzdana paraları özenle koydum. Otobüse bindiğimde telefonumu çıkartıp ustanın numarasını kişilerimde bulup aradım. Birkaç dakika bekledikten sonra kapattım ve bana dönmesini bekledim.

Evin önüne geldiğimde kapıyı çaldım ve Mahlas'ın açmasını bekledim. Mahlas değil de Mahfer'in açtığını görünce, kaşlarımı çattım ve onunla konuşmadan içeriye geçip Mahlas'a bakındım. Onu salonda göremediğimden, daha fazla Mahfer ile muhatap olmak istemediğimden de direkt odama doğru yürümeye başladım.

Odama girdiğimde kapıyı kapattım ve kapıyı kontrol ettikten sonra arka cebimdeki cüzdanımı çıkartıp yastığın altında koydum. Telefonumun zil sesi odanın içinde yükseldiğinde, hızla ekrana baktım ve ustanın aradığını gördüm. Usta ile anlaşmamızı yaptığımızda bir iki saatte geleceğini söyledi. Ona onay verip telefonu kapattığımda kendi kendime "Bu kadının burada ne bok işi var? Sanki kendi evi." dediğimde, güldüm ve odadan çıkıp salona doğru yürümeye başladım. Koltuğa oturduğumda, Mahfer'in ve Mahlas'ın sesi mutfaktan geldiğinde onları merak edip yerimden kalktım ve kapıya yaslanıp onları dinlemeye başladım.

Mahlas'ın "Ahmet abi ile ne gibi bağlantın olduğunu bilmiyorum, bilmekte istemiyorum. O yüzden bizi bu durumlar için hele ki senin bu planların için bizi buraya gelip de rahatsız etme." dediğini duydum.

Mahfer'in "Bana yardım edebilecek kişiler yalnızca sizlersiniz. Normalde asla Mihlas varken bu eve gelmem bunu sen de biliyorsun. Dayanamadım, dayanamıyorum. Sizin bilmediğiniz bir sürü şey var. Açıklama yapamam, yaparsam hem benim başım yanar hem de sizin başınız yanar." dediğinde sinirlenip mutfağa giriş yaptım.

-Sen, abime gene ne anlatıyorsun? Abimin aklını çelmek için buraya geldiysen, maalesef başarılı olamayacaksın. Onun aklı da fikri de benim. Ben kabul edersem, o da kabul eder. Ben kabul etmediğim için bu konuları konuşmaya bile gerek yok. Bizim başımızın yanacağını düşünüyorsan eğer çok yanlış düşünüyorsun. Sen ilk önce kendine dikkat et daha sonra bizi düşünürsün. Şimdi ben seni kovmadan bu evden çıkıp git. Bir daha da seni bu evin yakınında ya da içinde görmeyeyim.

Sakince söylediğim her sözün altındaki iğneleme, Mahfer'e batmış olacak ki elindeki bardağı masanın üstüne bırakıp Mahlas'a son kez yalvarırcasına bakış attı. Mahlas, Mahfer'e değil, bana baktığında gördüğümde, anladım ki abim benim tarafımdaydı. Bir şey demeden evden çıktığında, Mahlas derin bir nefes almıştı.

-Bu kadının bizim evde ne işi var diye sormayacağım, neden bizim eve geldi, onu soracağım.

"Sen neredeydin? Seni aradığımda hattın meşgul çalıyordu. Ne işler çeviriyorsun?" dediğinde ise ona detaylı bilgi verdikten sonra sorumu tekrarladım. Bıkmış bakışlarıyla bana bakan abime ben de gözlerimi pörtleterek baktım. Bu halim ona komik gelmiş olacak ki kahkaha attı ve eliyle salonu işaret etti.

Salona gitmeden önce, çaydanlığa göz gezdirdim ve içinde çayın kalıp kalmadığına baktım. Çay ben gelmeden önce demlenmişti. Hemen dolaptan kupamı çıkartıp çayı doldurdum ve salona geçtim.

"Bana da doldursaydın, hain kardeş." diye bir ses duyduğumda, kupamı Mahlas'ın bulunduğu yerdeki sehpanın üstüne koydum. Tekrar mutfağa geçip onun kupasına çayı doldurup yerime oturdum.

Mahlas'ın bana bilmem kaçıncı kez attığı anlamsız bakışlarından sıkılıp açıklama gereği duydum.

-Kardeşler arasında eşyaların lafı olmaz. O yüzden bana öyle bakma. Sana söylediğim gibi birkaç saate usta gelecek. Ona göre çaylarımızı içtikten sonra biraz evi toparlayalım.

"Sence konumuz ustanın gelip gelmeyeceği mi? Sana anlatacaklarım var. Mahfer'in neden buraya geldiğine dair, o yüzden beni iyi dinle." dediğinde ise oturduğum yerden dikleşir pozisyona geçtim ve Mahlas'ı dinlemeye başladım.

"Mahfer'in babası Türkiye'ye giriş yapmış. Mahfer'de bunun haberini alır almaz buraya geldi. Mahfer'in babası, daha önce bir cinayetten suçlu olarak yargılanmış ve içeride yatmamak için de yurt dışına kaçmış. Oturma izni bittiği için de buraya tekrar dönmüş, yardım istiyor."

Babası ile arasındaki bağın neredeyse hiç olmadığını düşünüp dile getirdiğimde, belki de gerçek babası olup olmadığını da ekledim.

"Gerçek babası mı bilemeyiz, tek bir bildiğimiz var ki eğer gerçekten babası Türkiye'ye giriş yaptıysa o zaman Mahfer'i bulmadan tekrar oraya dönmez. Hatta belki de buradan ev bulup yerleşmiş de olabilir. Bunların hiçbirini bilmiyoruz sadece varsayım. Tek bildiğim şey, bu olaya müdahale etmemek."

-Ahmet Yıldırım, neden Mahfer'e yardım etmiyormuş?

"Ahmet Yıldırım zaten en büyük yardımı Mahfer'e yapmış. Onu babasından kurtarıp başka aileye vermiş. Sence de Ahmet Yıldırım, Mahfer'e bu konuda tekrar yardım eder mi?"

-Yardım edip etmemesi benim umrumda bile değil. Tek umrumda olan şey, Mahfer gibi babası da bizi araştırıp araştırmadığı konusu. Eğer bizi araştırıp da buraya geldiyse, o zaman işler değişir.

"Bizi nereden tanır ki? Sonuçta kaç yıldır yurt dışında. Bu konuda eminim ki bizi tanımıyordur."

-Hatırlatayım abi, babamız da yurt dışında gitmişti, belki de oradan tanıştılar ve arkadaş oldular. Nereden bileceğiz?

Mahlas hiçbir şey demeden soğumuş çaya baktı. Kupaları eline aldıktan sonra mutfağa doğru yol aldı ve oraları toplayacağını söyledi. Ben de salonu toparladıktan sonra hızla banyoya girip orayı da hallettim ve üstümü değiştirip ustayı aradım. Usta evin konumunu istedikten sonra ona mesaj yoluyla atacağımı söyledim ve telefonu kapattım. Mesaj kısmına girip ustayı buldum ve evin adresini yazdım.

Bir saat sonra;

Kapı çaldığında, hızla oraya vardım ve kapıyı açtım. Kırk beşli yaşlarında olan ustayı gördüğümde, tebessüm edip içeriye davet ettim. Usta, içeriye girdikten sonra banyonun yerini gösterdim ve Mahlas ile birlikte adamı kapının önünde seyretmeye başladık.

İlk önce yerleri kontrol ettikten sonra bize dönüp işlemin ne olacağını sordu. İşlemin ne olacağını düşünmemiştim. Mahlas'a baktığımda, bana bakıp göz kırptı ve ustaya dönüp "Sudan kaynaklı şişen bütün parkeleri değiştirmek istiyoruz. Mümkünse banyoda parke olmasın." dedikten sonra ona gözlerimi açtım ve kısık bir sesle "Abi sen delirdin mi? Parkeleri çıkarttıktan sonra beton döşeyecek, hiç mi düşünmedin?" dediğimde ise Mahlas'ın "Sen o işi bana bırak. Biraz da ben aklımı kullanayım, öyle değil mi abiciğim?" dedi.

Ona güvenmekten başka çarem yoktu. O yüzden ustanın yaptığı her şeyi saliselik izliyordum. Parkeleri kırmaya başladığında, ustadan gözlerimi çekip yere bakmaya başladım. Mahlas'ta benim baktığım yeri gördü ve o da ustayı kontrol etmeye başladı. Göz temaslarımız sayesinde iletişim kurduk ve güvenliği elimize aldık.

Usta elindeki aleti yere bırakıp hem bana hem de Mahlas'a baktığında kaşlarımı çattım. "Bu parkeleri kırdıktan sonra buraya beton yapamam. Sakladığınız bütün eşyaları bir daha buradan çıkaramazsınız." dediğinde gözlerimi kapatıp gülümsedim.

Mahlas'ta bu duruma ayak uydurup "Abi senin bildiğin yoldan devam edelim. O zaman sadece parkeleri yenileyelim." dediğinde, onun da kabul ettiğini anlamış oldum.

Zaferime ulaşıyordum. Zaferden geçen her yol benim için dikenliydi. Bu dikenleri tek tek ayıklamam gerekiyordu. Dikenleri şimdiden ayıkladığımı düşünüyordum. Elimdeki bütün fırsatları iyi değerlendirmem, onları zamanı gelince kullanmam gerekiyordu. Bunu da başarırsam, o zaman gerçekten yeni hayatımı kendi ellerimle yazmış olacaktım. Ben ve abim, güzel bir hayat sürdürmeyi hak ediyorduk.

Merhaba Ölüm sokağı ailesi, nasılsınız? Ben çok iyiyim.

Yeni bölümü size emanet ediyorum, iyi okumalar diliyorum.

Sol yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen 🌟

Mahlas ve Mihlas kardeşler gerçekten de olağanüstü karakterler. Onları yazarken, gerçekten hem zeki olmak gerekiyor hem de onların diyaloglarına ayak uydurmak gerekiyor. Bunu hisseden okuyucu varsa eğer zaten iyi yansıtıldığını düşünüyorum. Umarım Mahlas ve Mihlas kardeşleri benimsemişsinizdir.

Not: Bazen hem geçmiş hem de gelecek olarak yazıyorum. Bunu yazmamın sebebi ise yeni bölümde yaşanacak olayların spoisi aslında geçmiş zamanda oluyor. Geçmiş zamanı iyi anladığınızda, günümüzü iyi anlamış olacaksınız. Dediğim gibi, çözülmesi zor bir kitap. Ben de bu zoru sevdiğimden dolayı böyle bir kitap yazdım. Hatalarım vardır, bunun için de kusura bakmayın🙏


Loading...
0%