Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14-Yolun Sonu

@poncikss1234

"Yolun sonuna geldiysem eğer sevinirim, o benim için yolun başıdır."
-Mihlas Miraç

"Yolun uçsuz bucaksız olduğu bir yerde, ben neredeydim?"
Mahlas Miraç

"Yürüdüğüm yolda, son diye bir şey yoktur. Her zaman ilkler vardır."
-Mahfer Rauf

Not; AĞIR KÜFÜR İÇERİR.

Günümüz, Mahfer Rauf'un Anlatımıyla;

Sabahın erken saatlerinde uyandığımda gözlerimi ovuşturup etrafın daha net olmasını sağladım. Salonda yattığım için sessiz olmam gerekiyordu. Çünkü ses direkt diğer odalara gidiyordu. Koltuktan kalktığım gibi banyoya adımladım. Banyonun parkelerine baktığımda, yenilenmiş olduğunu gördüm. Aldırış etmeden elimi yüzümü yıkayıp kuruladım ve mutfağa geçtim. Dolapları açtığımda, sadece iki tane kupanın olduğunu gördüm. Orayı kapatıp diğer dolabı açtığımda ise tabakların olduğunu gördüm. Mecburen diğer dolaptan bir kupa aldım ve suyu doldurarak içmeye başladım.

Mutfağa girişini yapan Mihlas'a baktım ve bardağı tezgaha koyarak "Günaydın." dedim. Mihlas, sesimi duymayıp tezgahtaki kupaya baktığında "Senin miydi? Üzgünüm kullanmak zorunda kaldım." dedim. O da başını eğdi ve yanımdan geçip en solumda kalan dolabın yanına vardı. Orayı açtıktan sonra, birkaç tane daha kupa ve bardağın olduğunu gördüğümde, şaşırmıştım.

"Buradan istediğini seç, seçtiğin kupayı da kullan." dediğinde, teşekkür edip tezgahta duran kupayı yıkadım.

"Yıkamana gerek yok, direkt kupayı çöpe atacağım. Ben, abim hariç başkalarının kullandığı hiçbir eşyayı kullanmam." dediğinde, üzgün olduğumu belirtmek için kafamı eğdim. "Kafanı eğmene gerek yok, bilmiyordun." dediğinde ise kafamı kaldırdım ve "Kahvaltı?" diye sordum. Mihlas düşünürken, Mahlas'ın da sesini duydum. Mahlas da mutfağa girişini yaptığında, "Herkese günaydın." dedi ve Mihlas'a dönüp "Kahve içtin mi?" diye sordu.

Mihlas da "Hayır." dedikten sonra "İsterseniz siz salona geçin, ben kahveleri yaparım." dedim ve onay bekledim. Mihlas bir şey demeden salona geçtiğinde, Mahlas da onay verip bana malzemelerin yerini gösterdi. Ben de kahveyi yapmaya başladım.

Hep beraber kahvelerimizi içtiğimizde, kapının çaldığını duyduk. Elimdeki kahve bardağı titremeye başladığında, Mihlas ayağa kalkıp elimdeki bardağı alıp masanın üstüne koydu. Kulağıma eğilerek "Hemen koridorun sonunda sağ taraftaki odaya geç." dediğinde, dediğini yapıp odaya gittim.

Kapının açıldığını duyduğumda, nefes alışverişlerim duyulmasın diye ellerimi dudaklarımın üstüne koydum ve kapının yanına çömeldim. Seslerin net olduğunu, babamın konuştuğu zaman anlamıştım. Babam beni sorduğunda, Mihlas'ın cevabı direkt kulağıma gelmişti.

"Bizim tipimize bir baksana? Sence eve kız atacak kadar şerefsiz miyiz? Senin dediğin kızı biz nereden tanıyalım?"

Babamın buna inanması için içeriye geçip her yeri didik didik araması gerekiyordu. Onlar da buna izin vermeyeceği için ortam daha çok gerilecek, belki de kavga çıkacaktı. Babamın sesi bir süre kesildiğinde, odadan çıkmak istedim. Odadan çıkarsam ne olacaktı, ya yakalanırsam? Bu fikri bir kenara bırakıp biraz daha olduğum konumda kaldım.

"Geç içeriye bir bak, kız var mı yok mu? Eğer etrafta kız bulamazsan, hayalet olan kızı değil, gerçek olan seni sikerim. Şimdiden haberin olsun." diyen Mihlas, babamı içeriye almıştı. Nereye saklanabilirim düşüncesi ile yanıp tutuşurken, babamın adım sesleri her geçen saniye daha da yakınıma geliyordu. Yarım açık olan gardropu gördüğümde, kızacaklarını bildiğim hâlde onun içine girdim ve iki büklüm orada durdum. Odaların kapı açılma sesi tek tek kulağıma geldiğinde son bir kapı kalmıştı, bu odanın kapısı. Banyonun kapısı da açıldığı an dolabın kapağını tamamen kapattım ki banyo kapısının gıcırtılı sesi ile gardropun kapağının sesi aynı zamanda geldiğini düşünsün.

Bu odanın kapısı açıldığında, Mahlas'ın sesini duydum. "Bu benim odam. Odaya girdiniz, gördünüz ve buradan çıkın." dedi. Babam, tatmin olmamışçasına odanın ortasında dururken, gardropun yanına doğru gelmeye başladı. Mahlas sakin bir ses tonu ile "Dolabı açmak gibi bir niyetiniz olmasın. benim özel eşyalarıma dokunacak hiç bir Allah'ın kulu yok. Şimdi bu odadan çıkın ve evimden defolun gidin." dediğinde, Mihlas, Mahlas'ı durdurup "Abi, ben beyefendiye ne demiştim? Etrafta kız bulamazsa ben onu sikecektim." dediğinde, gülmemek için kendimi zor tutmuştum. Böyle bir ortamda, böyle bir cümle kullanmak gerçekten kimsenin harcı değildi. Babam, kendi kendine mırıltılar çıkardıktan sonra, odadan çıkma hazırlığı içinde olduğunu gördüm. On dakika sonra her şey yoluna gireceğinden, sadece dakika saymaya başladım.

Odanın kapısı tamamen kapandıktan beş dakika içinde, dış kapının açılıp kapandığını duydum. Emin olmak içinde Mahlas'ın ya da Mihlas'ın odaya girip haber vermesi gerekiyordu. Fazla zaman geçmeden, kapının açılma sesini duydum ve ardından gardrop kapağının açıldığını gördüm. Mahlas, bana "Çıkabilirsin." dediğinde, kendimi kaydırıp gardropun içinden çıktım. Salona hep beraber geçtiğimizde, Mihlas'a ve Mahlas'a teşekkür ettim. Mihlas, bana bakıp tebessüm etti ve "Babana söylediklerim için özür falan dilemem, haberin olsun." dediğinde, ona bakıp güldüm. "Bu arada babanın adı neydi?" dediğinde söylemek istemesemde "Yalçın Rauf." dedim. O da kendi kendine tekrar ettikten sonra dudaklarını büküp kafasını aşağı yukarı salladı.

-Babamın adı sizin için bu kadar önemli mi? Daha önce bu ismi benden duyduğunuzu biliyorum. Kendi aranızda konuştuğunuzu zannediyordum. Yanlış mı düşünüyorum?

Mihlas bu sorumu yanıtsız bıraktıktan sonra ciddiye dönüp Mahlas ile kendi aralarında konuşmaya başladılar. Dinlemek istemesemde seslerinin yoğunluğundan her şey duyuluyordu. Mahlas, Mihlas'ı susturduktan sonra bana döndü ve "Yalçın Rauf, bu evi kafasının en köşesine yazdı. Her gün, belki de her saat buraya uğrayacak. Sen de dün bizi araştırdığını söyledin. O yüzden senin daha güvenli bir yere gitmen gerekiyor. Ahmet Yıldırım'a mesaj at, sana daha iyi bir yer bulsun." dediğinde, daha fazla burada kalmak bana göre de güvenli olmadığından dediğini yaptım.

Mesaj attıktan beş dakika sonra aradığını gördüğümde, telefonu yanıtladım ve olanları anlattım. Ahmet abi, şaşırdığını ve aynı zamanda da Mahlaslar'a teşekkür ettiğini ilettiğinde, ona onay verdim ve ondan tekrar bir arama gelmesini bekledim.

Bir saat sonra;

İkisi ile vedalaştıktan sonra, Ahmet abi beni alıp kendi evine getirmiş, Ferhat komiserin yardımı ile de bana yeni bir ev bulmuşlardı. Buldukları bu ev, merkezde kalıyordu. Gece yarısı kendi evime geçip eşyalarımı toparlamam gerektiğini Ahmet abiye söylediğimde, o da ilk başta hayır dese de daha sonra kabul etmişti. O, babamın kaldığı yeri bulmak için herkesi seferber etmiş olsa da ellerinde bir sonuç yoktu.

-Ahmet abi, babam benim yüzümden Mihlasgile bir şey yaparsa ne olacak?

Ahmet abi, sessizliğini korurken ben de susmuştum. Sorularımın yanıtını almadığım zaman sinirlensem de buna alışmam gerektiğini kendime söyledim. Bazen bir cevap beni günlerce düşündürürken, bazen de aldığım o cevap, saniyesinde hayatımı değiştiriyordu. O yüzden cevapsız kalması benim için daha iyi olacaktı. Ne de olsa cevapsız sorular üzerinden ilerliyorduk.

Ahmet abi oturduğu masadan kalktıktan sonra dosyalarını toparlayıp çekmesine koydu. Bana dönüp "Çıkalım mı?" dediğinde, "Çıkalım." dedim ve yanımda duran çantamı da alarak kapının önüne geldim. Ahmet abi, eliyle bana bir dakika işareti yaptıktan sonra kendi odasına girdi. Kapının önünde ritim tuttuğumda, Ahmet abinin çıktığını gördüm ve kapıyı açarak kendimi dışarıya attım. Arkamdaki adım sesini yanımda duymak için yerimde durdum ve arkamı döndüm.

O, birkaç saniye yerinde durduğunda, ne olduğunu merak etmiştim. "Ferhat'ı bekliyorum. O bizi gelip alacak." dediğinde, hızla onun yanına varmıştım. Beyaz araba önümüzde durduğunda, vakit kaybetmeden arabaya bindik ve yol boyunca sessizliğimizi koruyarak evime vardım. Ferhat komiser "Elini çabuk tut, aşağıda seni bekliyoruz." dediğinde Ahmet abi "Öyle şey mi olur? Ben de seninle eve kadar geleceğim." dedi ve beraber arabadan indik.

Eve girdiğimizde hızla odama girdim ve kendime yetecek olan orta boy valizimi dolabın üstünden alarak yatağımın üstüne koydum. Dolaptaki kıyafetlerimin hepsini aldım, çekmecemde bana ihtiyaç olacağı ne varsa hepsini valize koydum ve fermuarını kapattım. Son kez odama göz gezdirdikten sonra, çalışma masamdaki çekmeceyi açtım, gerekli olabilecek dosyaları da büyük omuz çantamın içine koydum. Işığı kapattıktan sonra, dışarıya çıktım ve kapıyı tamamen kapatıp onun yanına geçtim. Valizi arabaya yerleştirdikten sonra hızla evin önünden ayrıldık ve merkeze doğru yola koyulduk.

Yeni ev;

Ferhat abi beni bıraktıktan sonra, Ahmet abi yukarıya kadar gelmiş, benim yerleşmeme yardım etmişti. Bu ev, kaldığım eve göre daha yeni olduğundan, elektriğini ve suyunu nasıl açmam gerektiğini araştırmadan, sağolsun o her şeyi halletmişti. Evde yalnız kaldıktan sonra, odaya geçip ışığı açmadan yatağın üstüne oturdum ve telefonumu elime alarak Mahlas'ın telefon numarasını buldum. Mesaj kısmına girdiğimde, ne yazsam diye düşünmeden edemedim.

Her şey için teşekkür ederim. Siz olmasaydınız belki de ben burada olmayacaktım. Şu an merkezdeyim, yeni bir ev buldum. Ne kadar süreliğine burada kalacağımı bilmiyorum. Eğer babam burayı bulursa o zaman hiç görüşemeyeceğiz. Belki de yollarımız tamamen ayrılacak. Her bir yolun sonu, benim için yeni bir başlangıçtır. Sizin içinde öyle olsun. Kendinize iyi bakın. Hoşça kalın.

Bu kadar duygu dolu bir mesaj yazıp yollamak aslında hiç yapmayacağım bir şeydi. Bunu yapmamın sebebi, gerçekten de yolun sonuna geldiğimi düşünmemdi. Telefonumu tekrar kökten kapatıp yatağın üstüne koydum ve ayağa kalkıp dış kapıya geldim ve kapıyı kilitledikten sonra pencelereleri de kontrol edip mutfağa giriş yaptım. Buzdolabını açtığımda, yeni alışveriş yapıldığını gördüm ve açıkçası bu duruma sevindim. Kendime bir şeyler hazırladıktan sonra küçük beyaz masaya oturdum ve yavaş yavaş, düşüne düşüne yemeğe başladım. Ne kadar düşündüğümü, yemeğimin daha çeyreğine geldiğimde anlamıştım.

Düşünmek, bir duruma kafa yormak gerçekten isteyeceğim en son şeydi. Hayatın bana sunduğu şartlardan dolayı böyle bir yol haritası çiziyordum. Aslında, haritayı kendi ellerimle yırtıp yeni bir harita oluştursam, o zaman neler değişirdi? Gerçekten değişim ister miydim?

Sabah;

Üstüme rahat bir şeyler geçirdikten sonra, valizimdeki birkaç eşyayı da yerleştirdim. Her şey düzenli gözüktüğünden emin olduktan sonra, birkaç dosyayı elime alıp salondaki büyük masaya geçtim. İlk dosyayı açıp okumaya başladığımda, Mihlas'ın parmak izi dosyası olduğunu gördüm. Şikayet ederken hata mı etmiştim? Orasını hâlâ düşünüyordum.

Dosyayı okumadan kapattıktan sonra ikinci dosyayı açtım ve imzalanması gereken her yeri imzaladım. İmza işi bittikten sonra, dosyaları sırasına göre dizdim ve sandalyeden kalkarak televizyonun karşısına geçtim. Televizyonu açtıktan sonra, kanallarda gezinirken çizgi film buldum. O kanalda durduktan sonra izlemeye başladım. Kafamın içindeki sorunlar az da olsa uyumuşken, tamamen uyutmam gerekiyordu.

Çizgi film bittikten sonra, ne yapabilirim düşüncesi ile savaşırken, aniden aklıma kek yapabileceğimi düşündüm. Mutfağa geçip tek tek malzemeleri kontrol ettiğimde, her şey hazırdı. Keki yapmaya başladım. Keki fırına verdikten sonra, kapı çaldı. Tek olduğum için ne yapacağımı düşünürken, yanımda duran bıçak düzinesini gördüm ve elime bir tane aldım.

Kapının deliğine baktığımda, korktuğum başıma gelmişti. Babam, buradaydı. Korkunun ecele faydası yoktur diyerekten kapının kilidini açtım ve kapıyı tamamen açarak babamla göz göze geldik. Sol elimdeki bıçağı arkama saklayarak onun görmemesini sağladım. Babamın bana olan tebessümünü gördüğümde, kusasım gelmişti. "Beni içeriye davet etmeyecek misin?" diye sorduğunda, bir şey demeden kenara çekildim. Ağır ağır yürüdü, oturdu ve benim de oturmamı bekledi. Tam karşısındaki tekli koltuğa oturdum ve buz gibi bir sesle konuşmaya başladım.

-Neden geldin?

Bu soruyu defalarca kez sorsam da ondan bir cevap alamazdım. Neden geldiğini bana söylemezdi. "Seni buradan alıp, yeni bir hayat sunmak için geldim." dediğinde, kahkaha attım. Bu kahkaham keyif kahkahası değildi.

-Beni alman gibi bir lüksün var mı? Hangi sıfatla beni yanına almak istiyorsun?

Her bir sorum, ona keyif verirken ben sadece cevap bekliyordum. "Baba sıfatıyla seni buradan almak istiyorum kızım." dediğinde, ayağa kalkıp tam karşısına geçtim. Sol elimi onun üstüne doğru sallayarak konuşmaya başladım.

-Ya bu evden çıkıp gidersin, ya da seni tutuğum bu bıçakla öldürürüm. Kimsenin de ruhu duymaz.

Arkamda sakladığım bıçağı onun yüzüne doğru sallarken, o hiç de kale almış gibi durmuyordu. Tekrar kapı çalmaya başladığında, babama baktım ve hızlı adımlarla kapıyı açtım. Kapıyı açmamla Mahlas ile göz göze geldim. Şaşırmamın sırası değildi, onları acilen buradan kovmam gerekiyordu.

-Yanlış geldiniz herhalde beyefendi. Bir üst katta Tuncay amca oturuyor. Burada sadece babamla ben varız.

Mahlas anladığını belirten kafa işareti ile birlikte, Mihlas'ı merdivenlere yöneltti. Arkama baktığımda, babamın telefonu ile oynadığını gördüm ve kapının dışına çıkıp kısık sesle Mihlas'a "Üst kat boş, paspasın altında anahtarlar var. İçeriye girin, bir şey olursa mutfağın balkonuna çıkarım." dediğimde, hızla kabul ettiler.

-Tuncay amcama selam söyleyin.

Kapıyı kapattıktan sonra babama bakmadan mutfağa geçip fırını kapattım ve keki tezgahın üstüne bıraktım. Babam, beni mutfağın girişinden izlediğinde, korktum ve yerimde sıçradım. "Benim güzel kızım kekte yaparmış." dediğinde "Sen beni anlamıyor musun? Senin kızın falan yok. Bunu o kalın kafana soksan iyi edersin." dediğimde, sinirlendiğini gördüm. Kek tepsisini eline alıp fırlattığında, küçük bir çığlık attım. "Benimle böyle konuşmana izin verir miyim zannediyorsun? Kelimelerine dikkat et Mahfer Rauf. Hâlâ benim soyadımla yaşıyorsun, hâlâ benim himayem altındasın." dediğinde ağlamak istedim. Bir bakıma doğruydu.

-Sen bizi terk ettikten sonra senin himayen altından çıkalı çok oldu. Ne anlatıyorsun bana? Sen asıl benimle doğru konuş. Karşında çocuk yok senin.

Babamın gür kahkahası bütün evi sardıktan sonra aniden kolumu tuttuğu gibi beni kendine çekti. "Ben burada olduğum süre boyunca, benim yanımdan ayrılmayacaksın." dediğinde gözlerimi kapatıp susmasını bekledim. Beni yanından itekledikten sonra salona tekrar geçti ve yerine oturdu.

Mutfağın balkonuna kendimi attığımda, yukarıya doğru bakmaya başladım. Gölgeleri gördüğümde nedense rahatlamıştım. Rahatlamam kısa sürmüştü çünkü babam balkona gelmişti. Yukarıya bakmaması için dualar ederken, kafasını yukarıya doğru kaldırdı. Gözlerimi sımsıkı yumdum, olacakların hiçbirini görmek istemedim.

Sessiz ortamın beni germesi üzerine gözlerimi açtım ve etrafa bakındım. Babam, Mahlas ile göz göze gelmiş, Mihlas da gözlerinden ateş çıkartmış da babamı yakıyormuşçasına bakıyordu.

"Tuncay amcana ziyarete mi geldiler yoksa seni buradan almak için mi buraya geldiler?" diyen babam, cevabı Mihlas'tan almıştı.

"Seni sikmek için geldim, ne de olsa sözün vardı."

Mahlas kahkaha atmaya başladığında, babam şaşkın bakışlarını Mihlas'a kitledi.

"Bu adamların kafasında bir sorun mu var? Ne biçim konuşuyorlar?" dediğinde Mahlas'ın bir dakika işareti yaptığını gördüm.

Kapı çalmaya başladığında, hızlıca kapıya koştum ve kapıyı açtım. Mihlas sinirlerini kontrol edemeyip direkt içeriye daldığında, neler olacakları az çok tahmin ettim. O, babamın sırtına dokunup yüzüne kafayı gömdükten sonra bize bakıp göz kırptı. Babamın acı dolu inlemeleri bütün balkonda yankılanırken, Mihlas babamın yakasını tekrar tutup bu sefer salona doğru sürükledi ve tam ortaya bıraktı. Yüzüne baktığımda, kanlar beyaz fayansla buluşmuş, hızla fayansı kaplıyordu.

Mihlas, bana bakıp "Ahmet Yıldırım'a tekrar beni şikayet edersin değil mi Mahfer Rauf? Ne de olsa cinayetten teşebbüslük yapıyorum." dediğinde, gerçekten yaptığım onca şeyden pişman olmuştum.

Babam ayağa kalkmaya çalışırken, Mihlas tekrar babama dönüp bir kere daha vurduğunda bayıldığını gördüm. Mahlas, telefonunu uzatıp "Ahmet abini ara, buraya gelsin de alsın bu herifi." dediğinde "Ezbere bilmiyorum, kendi telefonumu getirmem gerekiyor." dedim. O da hızla elini salladığında, koşar adımlarla odaya geçip telefonu elime aldım. Kapalı olan telefonu açtım, rehbere girip Ahmet abiyi aradım. İlk çalışta açtığında, olayları anlattım ve gelmesini bekledim.


Mahlas'a aradığımı söylediğimde, onay verip Mihlas'ın omzuna dokunarak durmasını istedi. "Bu adamı dışarıya mı atsak?" dediğinde Mihlas'a dönüp "Ahmet abi gelecek, o halleder." dediğimde kafasını sağa yatırıp bana baktı. "Ahmet abi, benim dövdüğümü öğrenecek. Ben onun gözünde biliyorsun kim mimli bir insanım. Eğer bana ya da abime bir şey yapmaya kalkarsa, o zaman babandan değil, benden kork." diye sözlerini söyledikten iki dakika sonra yarım açık kalmış kapıdan içeriye Ahmet abi girdi. Ortama göz gezdirdikten sonra, yerde yatan babamı gördü ve Mihlaslar'a döndü. Mihlas, omuzunu silkeleyip Mahlas'ın yanına gitti ve buradan çıkmak istediğini söyledi. Ahmet abinin bir şey demesine izin vermeden kapıya kadar eşlik ettim. Dışarıya çıktıktan sonra Mihlas aşağıya indiğinde, Mahlas'ın hâlâ burada olduğunu gördüm. Kapıyı kapatmaya yakın Mahlas bana baktı ve konuşmaya başladı.

"Bana ne demiştin? Her bir yolun sonu benim için yeni bir başlangıçtır. Peki, şimdi ben sana ne diyeceğim? Her yolun sonunu yeni bir başlangıç olarak görürsen, o zaman hep aynı yolda ilerlemiş olursun. Bazen son, gerçekten bir son olmalı ki işte o zaman yeni bir başlangıç olur. Hoşçakal, Mahfer Rauf."

Merhaba Ölüm sokağı ailesi, nasılsınız? Ben çok iyiyim. Yeni bölümü size emanet ediyorum ve ben kaçıyorum.
Sol yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen 🌟

Yeni karakterimize önceden hoş geldin demiştik. O yüzden şaşırtıcı bir durum olmadı. İleriki zamanlarda bakalım Yalçın Rauf neler yapacak? Beklemede kalın, görüşmek dileğiyle 🤍


Loading...
0%