@poncikss1234
|
"Bak görüyor musun? Bizi büyüten şey cesaretimiz." Bu sokağa ilk taşındığımdan itibaren başım beladan çıkmıyordu. Sahi bu sokağı nasıl buldum? Hiç bir fikrim yoktu. Kaç yıldır buradayım, ilk defa böyle bir durumla karşılaşıyordum. İnsanlar çığrından çıkmış, sokaklar cinayet işleme alanları haline gelmişti. Öldürülen insanlar bir yerlere atılıyor, polisler bile artık bu duruma alışmış, hiçbir şey yapmıyorlardı. Akşam üstü bulunduğum mekandan çıkıp evimin olduğu sokağa giriş yaptığımda gözüm iki adamın üstünde durmuştu. Onların beni fark etmemesi için görmezden geldiğimde, yürümeye devam ettim. Sokağın ortasına geldiğimde yaşlı bir adamın yerde yatmış olan bedenini gördüğümde, sakin olmaya özen göstererek onun yanına vardım. Yanına doğru eğilip nabzına baktım. Yaşıyordu. Cebimden telefonumu çıkartıp ambulansı aramak için numarayı tuşladım. Arayamadan önümde bir gölge düştüğünde sakince kafamı yukarıya doğru kaldırdım. Biraz önce gördüğüm adam tam karşımda duruyordu. Bu adamı ilk kez bu sokakta görmemin şaşkınlığını içimde yaşasamda dışa yansıtmadım. Duygularımı dışa yansıtmayı bilmediğimden dolayı bu benim işime gelmişti. Üzerine takımmış gibi duran kıyafetleri, uzun boyu, koyu kahve kıvırcık saçları, loş ışıkta bile parlayan koyu ela gözleri, gölgesinden bile belli olan düzgün fındık burnu... Sanki burada değil de lüks bir yerde yaşıyormuş gibiydi. "Burada ne arıyorsun? Evine gitsene." İlk defa sesini duyduğumda gözlerim gözlerine kitlenmiş, ne söyleyeceğimi bilememiştim. Bir şeyler söylemek zorunda kaldığımdan konuşmaya başladım. -Evime gidiyordum, bu adamı gördüm ve bakmak istedim. Size ne? Karşımda duran adamın yüz ifadesine baktığımda, siniri karanlıkta bile belli olurken, gözlerimi gözlerinden çekip yan tarafıma koyduğum çantamı aldım. Yüzüne daha fazla bakmadan "İyi günler dilerim." dediğimde arkamı dönmeden oradan uzaklaştım. Evime vardığımda çantamdan anahtarımı çıkartıp eskimiş kapımın deliğine geçirdim. Birkaç dakika zorlamamın ardından kapım açıldı ve ben de içeriye girmeden önce ayakkabılarımı çıkarttım. Çıplak ayakla bastığım zeminin soğuğu ayaklarım hissederken, yürümeye devam ettim. Odama geldiğimde, çantamı yatağımın üstüne koydum ve fermuarını açtım. Çantamın içindekileri yatağımın üstüne döktüğümde küçük not kağıtlarını numarasına göre sıraladım. Birinci not; "Mihlas - Mahlas Miraç kardeşlerini araştır". İkinci Not; "Mihlas ve Mahlas kardeşlerinin nerede oturduğunu araştır." Üçüncü not; "Faruk Miraç'ın, Sevil Bozyurt ile ilgisi tam olarak ne? Onu araştır." Bu görevleri yapmam için ilk başta Miraç kardeşleri bulmam gerekiyordu. Miraç kardeşleri bulabilmem için bütün sokakları tek tek gezmem, yoldan geçen insanlara da sormam gerekiyordu. Notları okuduktan sonra not kağıtlarını aldım. Sağ tarafımda duran çekmecemin yanına gelip kağıtları bulabileceğim şekilde koydum. Çantamı yatağımın üstünden aldım. Kapının önüne geldiğimde, kulpu aşağıya doğru çevirdiğimde ise elimde kaldı. Buna istemsizce güldüm ve kulpu komodinimin üstüne koydum. Ev o kadar eskiydi ki, "Nasıl yaşıyordum?" Hiçbir zaman bunun cevabını veremiyordum. Anahtarımı astığım askıdan alıp, yarım açık olan fermuarlı çantamın içine attım. Kapıyı sertçe kapattım ve kapandığını kontrol ettim. Hızlı adımlar ile ilerliyor, etrafıma bakınıyordum. Genç bir grup yanıma doğru geldiklerinde, çantamı iyice kavradım. Yanıma doğru gelen gençler, bu sokağın kapkaçılarıydı. Yanıma tam anlamıyla yaklaştıklarında, burnuma dolan alkol kokusundan rahatsız olup yüzümü buruşturdum. Hızlı hareket ediyorlardı lakin o kadar içmişler ki hareketleri bir sağa bir sola doğru savruluyor, birbirlerinden destekle ayakta durmaya çalışıyorlardı. Ben de onların bu hareketlerinden dolayı fırsat bilip hemen çantamda bulunan biber gazını çıkarttım ve yüzlerine doğru sıkmaya başladım. İkisi aynı anda bağırmış, birbirlerine tutunmak için de elleri ile etrafı kontrol ediyorlardı. Yanıma hızlı adımlar ile gelen adamları gördüğümde kafamı kaldırdım. Bu adamların bir tanesi çok tanıdık gelse de bu düşüncemi bir kenara bırakıp yanlarına gittim. Konuşmaya başladığında, onun ses tonundan anlamıştım. Dün akşam, ölüm sokağında bana "Evine git." diyen adamdı. Bana soru sorduğunda, buradan uzaklaşmak adına parka gideceğimizi söyledim. Onay verdiklerinde yürümeye başladık. Parkta boş bank bulduklarında, oraya yerleştik ve ilk başta ela gözlü, elmacık kemiğinde hafif morluk olan adam konuşmaya başladı. Onlara cevap verdiğimde ben de onlara isimlerini sordum. Mihlas Miraç ve Mahlas Miraç... Tam karşımda oturan adamlar, benim araştıracağım adamların olması beni içten içe sevindirmişti. Gökte ararken yerde bulmam benim için mucizeydi. Tanışma faslımız bittikten sonra hızla işimin olduğunu söyledim ve oturduğum banktan kalkarak Mihlas'a elimi uzattım. O da aynı şekilde elini uzattığında, sıkıştık ve Mahlas'a döndüm. Mahlas ile de aynı şekilde el sıkıştıktan sonra arkamı onlara dönmeden oradan uzaklaştım. On dakika kadar yürüdükten sonra çantamda bulunan telefonumu çıkardım ve Ahmet abiyi aradım. Ahmet abi polis memuruydu. İlk çalışta açtığında konuşmaya başladım. -Ahmet abi müsait misin? Senin dediğin adamları buldum. Evet evet ölüm sokağında yaşıyorlar. Ev adresini tam bilmiyorum, öğrenirim. Hadi sana da kolay gelsin. Ahmet abinin Miraç kardeşleri neden aradığını bilmesem de , Ahmet abinin bana olan yardımlarına karşılık, ben de ona yardım etmek istemiştim. Küçükken beni babamın elinden kurtarmış, tanıdığı olan bir aileye kendi elleri ile teslim etmişti. Kendi ailemin sevgisinden çok, yaşadığım ailemin sevgisini almıştım. O sevginin büyüklüğü benim için çok değerliydi. Birkaç ay önce ikisi de vefat etmişlerdi. Vefatları sonucunda, o evde daha fazla kalmak istemediğimi fark edip bu sokağa yolum düşmüştü. Bu sokaktaki yaşanan olayları internet sitelerine haber olarak koysalardı, asla buraya adımımı atmazdım. Ahmet abi bu sokağa taşındığımı duyduğunda, çok şaşırmıştı. Bu sokak normalde asla kullanılmıyor, kullanan insanlar da hiç normal bir şekilde kullanmıyorlardı. Kesinlikle burada yaşayan insanlar normal değillerdi. Evin oraya geldiğimde anahtarımı çantamdan çıkartıp kapının deliğine yerleştirdim. Zorla açıldıktan sonra evin içersine girdiğimde telefonuma mesaj geldi. Ayakkabılarımı çıkartmadan salona geçip koltuğa oturdum. Telefonumun kilidini açtıktan sonra mesajın kimden geldiğini görmüş oldum. Ahmet abi müsaitsem evime uğrayacağını bana haber verdiğinde, ben de ona müsait olduğumu yazdım ve gönderdim. On dakika sonra; Kapı çalmaya başladığında kalkıp kapıyı açtığımda, karşımda Ahmet abiyi gördüğüm. Derin bir nefes alıp içeriye buyur ettim. Beraber salonda geçip koltuğa oturduk. Konuşma başlamadan önce bir şey isteyip istemediğini sordum. Bir şey istemediğini söylediğinde kafamla onay verdim ve konuşmasını bekledim. Ahmet abi konuşmaya başladığında pür dikkat onu dinledim. "Mahfer, sana bu görevi vermemin sebebi insanlar ile iletişiminin güzel olması. Şimdi içinden soruyorsundur "neden bu görevi kendisi değil de ben yapıyorum?" Çünkü bu kardeşlerin küçükken anneleri öldüğünde onları ben evime aldım. Tabii evime aldım ama uyandığımda bu kardeşler evde yoklardı. İkisi de kaçmışlardı. Bu kardeşlerin işleri var mı, nerede yaşıyorlar, son durumları ne, babaları Sevil ile evlendi mi? Bunların hepsini öğrenmek istiyorum. Tek yapabilecek olan kişi sensin. Sevil'i tanıdığına da eminim." Ahmet abiyi dinledikten sonra ona onay verip biraz daha sohbet ettikten sonra Ahmet abi kapıya doğru ilerledi. Ben de ayağa kalkarak onu kapıdan uğurladım ve kapıyı kapatarak derin bir nefes verdim. Nasıl bir işe bulaşmıştım? Mahlas ve Mihlas kardeşler bu olayı duyduklarında, bana nasıl bir tepki vereceklerdi? En önemlisi, Ahmet abi ile iş birliği yaptığımı öğrenirlerse o zaman durum nasıl bir yola girecekti? Bunları düşünmek istemediğimden mutfağa gelip dolabı açtım ve büyük olan kupa bardağımı elime aldım. Kupamı tezgaha koyduktan sonra Kettleye suyu doldurup kaynamasını bekledim. Kaynamasına dair tik sesi kulaklarıma dolduğunda, hemen toz kahvemi alt çekmecemden çıkardım. İçindeki kaşık ile hemen kupama kahveyi döktüm. Kettlenin içindeki suyu hemen kupama doldurduktan sonra fişini çektim. Salona tekrar döndüm ve televizyonun kumandasını aldım. Sehpayı kendime doğru çektim ve kupamı üstüne koydum. Televizyonu açtıktan sonra filmlerin olduğu bölüme geldim ve birkaç kanal değiştirdim. İlgimi çeken bir film bulduğumda dikkatimi ona verdim. Birkaç dakika izledikten sonra telefonum çaldı. Uzandığım yerden yarım kalkıp yastığın yanında bulunan telefonumu aldım. Arayan kişinin Sevil olduğunu gördüğümde açtım. -Alo Sevil, uzun zaman oldu. Nasılsın? Ben de iyiyim. Bir şeyler öğrenebildin mi? Kimden olacak, Faruk Miraç'tan. Seni boşuna mı onun peşine sürüklettik? Cevabını aldığımda telefonu kapattım. Olaylar biraz biraz kafamda oturuyordu. Sevil, Ahmet abi ile önceden tanışıyorlardı. Ahmet abi, Miraç soyadı olan herkesi araştırıyor, onlar hakkında bilgi almak istiyordu. Sevil'i Faruk Miraç'a yöneltmiş olması işimize gelirken, beni de Mahlaslara vermesi, biraz sıkıntılı olmuştu. İşin içinden nasıl çıkacağımı düşünüp duruyordum. Onların bana olan yaklaşımları şu anlık iyiydi. Daha sonra ne olacak? Onu kestiremiyordum. Yolumun onlarla güzel kesişmesini isterdim. Sevil, Faruk Miraç'ın katil olmadığını söylediğinde şok olsam da bu konu hakkında yalan söyleyeceğini düşünmemiştim. O zaman Derya Miraç'ı Faruk Miraç değil de kim öldürmüştü? Öldüren kişiyi Mahlas ve Mihlas kardeşler bulduğunda, o adama neler yapacaklardı? Bunlar kafamda deli gibi dolanırken soğumaya yakın olan kahvemi bir dikişte bitirdim. Ani bir kararla ayağa kalkıp televizyonun açık olmasını umursamadan astığım anahtarlarımı elime aldım. Hemen altında bulunan dolaptan da ayakkabılarımı alıp dış kapıdan dışarıya çıktım. Ayakkabılarımı hemen kapının önünde giyindim. Hızlı adımlarla yürürken etrafıma bakınıyordum. Mihlas ve Mahlas'ı görürsem onların yanına gidip babalarının katil olmadığını bildiğimi, boşuna babalarını aramamalarını söyleyecektim. Bunu neden yapıyordum? Hiçbir fikrim yoktu. Benim ailemde böyle bir durum olsaydı, Miraç ailesi de bu durumu bilselerdi, o zaman Mahlas ve Mihlas kardeşler bana söyler miydi? Ölüm sokağının dışına geldiğimde gecekondunun kapısı açıldı ve Mihlas'ın dışarıya çıktığını gördüm. Ona yetişmek için koşmaya başladım. Nefes nefese onun yanına vardığımda eğilip biraz soluklandım. Mihlas şaşkınlıkla beni izlediğinde onu daha fazla bekletmemek adına konuşmaya başladım. -Merhaba Mihlas, ben Mahfer parkta tanışmıştık. Mahlas evde mi? Evdeyse eğer onu da kapının önüne çağırır mısın? Önemli bir konu var. Mihlas bir şey demeden hemen içeriye geri döndü ve Mahlas'a seslendi. Mahlas birkaç dakika sonra kapıda belirdiğinde onu inceledim. Üstünde beyaz sade bir tişört altında ise siyah bir eşofman vardı. Mahlas beni gördüğünde şaşırmış, Mihlas'a bakıyordu. Beni evine davet ettiğinde, hemen kabul ettim ve açık kapıdan içeriye girdim. Mihlas'ın da içeriye girdiğini gördüğümde, yüz ifadesinden anladığım kadarıyla onunda meraklandığını gördüm. Eskimiş olan koltuğa oturdum ve onların da koltuklara oturmasını bekledim. Hepimiz oturduktan sonra konuşmaya başladım. -Buraya gelme amacımı size söyleyeceğim, sizden ricam sakin olmanızı istiyorum. Tamam mıyız? Mahlas ve Mihlas aynı anda meraklı bir şekilde, birbirlerine bakıp onay verdiklerinde konuşmaya başladım; -Sizi biraz araştırdım. Geçmişinizi az da olsa biliyorum. Anneniz siz yedi yaşındayken ölmüş. Babanız Sevil diye bir kadınla beraber yeni bir hayat kurmuş. Doğru muyum? Sadece bunları biliyorum. Şimdi konumuza dönelim. Babanız Faruk Miraç, anneniz Derya Miraç'ın katili değil, boşuna babanızı aramayın. Sizin için zaman kaybı olur. Mihlas hiddetle ayağa kalktığında, etrafta yakınında bulunan bütün eşyaları bir bir devirdi. Mahlas da kalkıp onu sakinleştirmeye çalıştığında, boş boş onlara baktım. Bu durumları daha önce babamdan yaşadığımdan dolayı alışkanlık edinmiştim. Mahlas ayaktayken konuşmaya başlarken sesindeki tınısı, evin havasını buza çevirmişti. "Sen ne dediğinin farkında mısın? Nereden biliyorsun? Bu bilgiler sana nereden geliyor, ya da birisi ile mi çalışıyorsun? Bir daha bizim hakkımızdaki konulara burnunu sokma. Bir daha da bizim çevremizde dolanma, yoksa sen de diğerleri gibi buradan uçup gidersin." Mahlas eliyle kapıdan dışarıyı gösterdiğinde bir şey demeden hemen kalkıp kapıya doğru ilerledim. Ayakkabılarımı giyindim ve dışarıya çıktım. Evinin adresini de öğrendiğimi Ahmet abiye bildirmem gerekiyordu. Birkaç adım attıktan sonra gecekondunun artık gözükmediğini gördüm. Telefonumu hemen elime aldım ve kilidini açtım. Mesaj bölümüne girdim ve Ahmet abiyi buldum. Parmaklarım klavye üzerinde birkaç saniye durduktan sonra yazmaya başladım. -Ahmet abi, Mihlasgilin evinin adresini buldum. Ölüm sokağının son yeri, 1249. Sokakta bulunan gecekondu da oturuyorlar. Haberin olsun. Mesajı yolladıktan sonra evimin önüne geldim ve cebimde bulunan anahtarımı bulmak için elimi cebime soktum. Anahtarım cebimde yoktu. Elimle kafama vurduğumda bir ses duydum. "Bunu mu arıyordun? Mahfer hanım." Arkamı hiddetle döndüğümde, karşımda Mahlas vardı. Mahlas'ın yanına doğru adımladım ve karşısında durdum. O da benim evimi öğrenmişti. Ya bana bir şey yaparsa? O zaman kendimi nasıl toparlayacaktım? "Kilidin kapına uymuyorsa eğer başka bir kapıya git." -Mahfer Rauf "Beni daha tanımayan insanlar, hayatlarıma el uzattılar. Ben de onların hayatlarına el uzatacağım." -Mihlas Miraç "Cesaret, her insanda var olan bir duygu değildir. Cesaret akan kanın renginden bile belli olur." -Mahlas Miraç Merhaba arkadaşlar bugün sizlerle beraber yeni bölüme hoş geldiniz diyorum ve sizi bu bölümle baş başa bırakıyorum. Vote ve yorum yapmayı unutmayınız. Sizi çok seviyorum, iyi okumalar diliyorum. |
0% |