Yeni Üyelik
30.
Bölüm

30-Karşılaşılan İnsanların Yüzsüzlüğü

@poncikss1234

"Güzel bir başlangıç ile devam edeceğim."
"Mahlas Miraç"

"Güzel bir güne uyandım. Umuyorum ki bir aksilik çıkmaz."
"Mihlas Miraç"

Mahlas Miraç'ın anlatımıyla;

Konuşulan her şeyi duyup da tepki vermemek çok kötüydü. Bir şeyler söylemek, yanımda kim varsa ona doya doya bakmak istiyordum. Sanki birisi beni bağlamış, sürgün odasına tıkmışlar gibi hissediyordum. Özellikle kapkaranlık kısıtlı görüş açımın olması, sessizlikten bıkkınlık geçirdiğim ufak bilinçaltımla birlikte ne zamandır vakit geçiriyordum bilmiyorum.

Sürekli yan tarafımda yatan insanları ziyarete gelen insanlar, konuşurken gözyaşları akan ve konuşurken hep umutla konuşmaya çalışan insanları duymak bana bir zaman sonra bıkkınlık vermişti. Evet bilinçaltım yerli yerinde, her şeyi duyup algılayabiliyorum fakat karanlığımı bir türlü aydınlatamıyordum.

En son uyandığımda, elimi tutup beni çok özlediğini, sevgisini tazelemek için yolumu gözlediğini söyleyen kardeşimi hatırlıyordum. Birkaç gündür yanıma gelmemesinin önemli bir durum olduğunu bana düşündürtse de evde onca çocuğa bakmanın daha zor olduğunu biliyordum.

Normal odaya alındıktan iki gün sonra her şeyin netleşmesi üzerine hastaneden tek başıma çıkıyordum. Ona ulaşabileceğim telefonum, otobüse verecek param yoktu. Onca yolu bu hâldeyken yürümek gözümde büyüse de evdekilere sürpriz yapacak olmam beni heyecanlandırıyordu.

Evin yakınlarına en az yirmi dakika sonra geldiğimde, arka bahçede ağlayan çocukları duymuştum. Beni görmemeleri için hemen yanlarına gitmedim ve onları dinlemeye başladım. Mihlas'ın çocuklara benim durumum hakkında konuşmaları, Levan'ın, Berk Çetin'in korku ile bakışmaları...

Bu duruma bir son vermek için yavaş ve sessizce yürümeye başlarken kardeşimin adım seslerini duyup kaskatı kesildiğini gördüm. İncecik seslere karşı bu kadar duyarlı olması benim suçum değildi. Uçarak da yanlarına gitsem yine duyardı. Geldiğimi duyduğunda, ellerini dudaklarına götürüp ağlamasını gizlemek istermişçesine bastırmak bana göre yeterli olmamıştı.

-Mihlas abinizi sıkıştırmayın, ben geldim. Beni istediğiniz gibi sıkıştırın.

Onun seslice ağlayıp bağırarak sorular sorması, çocukların şok içinde bakakalması çok tuhaf ve bir o kadar da güzel bir duyguydu. Onun bana koşarak gelip sarılmasıyla birlikte yaramın acıdığını hissedip yüzümü buruştursam da belli etmemek için ona şaka yoluyla konuşmaya başladım.

-Beni onlar öldüremedi, sen sıkarak öldüreceksin.

Yüz yüze baktığımızda ise ellerimi yanaklarında gezdirip gözyaşlarını sildim ve çocuklarla dikkatli olmak şartıyla eğilip sarıldım. Ne kadar özledikleri sarılmalarının uzun sürmesinden anlamıştım. Birisi sizi özlediğinde ya da sizin birisini özlediğinizde oluşan boşluk, kavuşmadan sonra siz istemeseniz de doluyordu. En güzel his kavuşmaktı.

Benim yaptığım masada oturup teker teker hepsine göz gezdirdim. Yaşanan onca felaketten sonra bile birlik içinde olmamız ve en önemlisi de sevgi ile bir arada olmamız bana unutulmayacak kadar güzel hediyelerden birisiydi.

Mihlas'ın " Hayatınızdaki en güzel anlardan hangisi daha güzel diye sorsalar bugünü tarif ederdim." dedi ve elini dizime koyarak tebessüm etti. Ben de ona gülümseyerek baktıktan sonra devam etti. " Sahi sen hastaneden nasıl çıktın? Kaçtığını söyle de seni sürükleye sürükleye geri götüreyim." dedi.

-Sen beni on günde bir ziyaret edersen, iyileştiğimi de göremezsin sevgili kardeşim. Hem fena mı oldu size sürpriz yaptım. Anlatın bakalım ben yokken neler yaptınız? Kötü bir şey olmadı değil mi, olduysa çabuk anlatın.

Ahzan'ın " Mahlas abi, seni görmek isteyen birisi gelmişti. Küt saçlı, uzun boylu. İsmi Mahfer miydi neydi? Seni çok merak etmiş o yüzden de yurt dışından buraya gelmiş." demesiyle kardeşime dönüp doğruluğunu test etmek istedim. Bir şey demeden kafasıyla onay verdi ve bana bakmayı kesti.

- Vay! Hanımefendi dönmüş demek. Ne kadar da sevindirici bir haber. Kesin yanıma kadar girip bir şeyler de söylemiştir, değil mi sevgili kardeşim?

"Şu an öğrendiklerin seni sinirlendirdi. Diğer öğreneceklerin Allah bilir sen de ne gibi bir tepki yaratır onu merak ediyorum. Onun dönmesi keyfi değil abi. O, eski tozlanmış olan kutuyu silip yalanlarla dolu olan sözleri, gerçeklerle değiştirip bize teklifsiz bir şekilde geri sundu. Sen duyacaklarınla birlikte sana sıkmaları ile değil kalpten gidersin. Bunu da şimdiden söyleyeyim." dedi ve ciddi bir ifadeyle cebinden çıkarttığı flaş belleği önüme koydu.

- Bunu sana Mahfer mi verdi? İçindekileri izledin mi, ne varmış?

İzlemediğini söyledi ve artık eve geçmemizin daha iyi olacağını da belirtti. Hepsi onay verdiğinde, ben de dikkatlice yerimden kalkıp onlarla birlikte eve geçtim. Odama girdiğimde, etrafa göz gezdirirken ferahlanmış bir odanın olduğunu sanki yeni temizlenmiş gibi bir havası olduğunu düşündüm. Arkamda beni izleyen kardeşimin kendince egolu gülümsemesinden anlayacağım bu işe kendisi girmişti. Heyecanlı bir şekilde nasıl yaptığını anlattığında, boş konuşmalarını bile özlediğimi anlamıştım.

Üzerimi değiştirmek üzere dolabı açtım ve gördüğüm manzarayla baş başa kaldım. Kokusundan belli olan yıkanmış kıyafetlerim, renklerine göre dizilmiş tişörtlerim beni karşılamıştı. Askılıkta asılı olan Mihlas'ın bana verdiği tişört dikkatimi çekmişti. Elime alıp burnuma yaklaştırdığımda, yumuşatıcının değil de kendi parfümümün kokusunu almıştım.

-Bu tişörtün diğerlerinden ne farkı var? Keşke bunu da yıkasaydın.

Sessizce yatağıma oturan Mihlas sorularıma cevap vermemişti. Duygusal biçimde düşünmeye çalıştığımda, Onun bu tişörte sarılıp ağlayacağını kendimce düşünemiyordum. Onu daha fazla sıkıştırmadan ben de yatağın diğer ucuna oturdum ve Mahfer'in neden geldiğini, onunla ne konuştuklarını sordum. O da hayretle bana bakıp bu sorularımın gerçek olup olmadığını anlamak için kaşlarını çattı.

- Sorularım bana göre gayet açık. Sen nasıl sormamı istersin?

Mihlas'ın "Onca gün senin "Acaba yaşıyor mu?" düşüncesiyle bekledik. Bekleme salonunda otururken, aklımdan bin bir türlü kötü senaryolar geçti. Uykusuz kaldığımız zamanlarda seni hayal ederek uykuya daldık fakat senin bunları bilmek istemeyip de o kızın neden buraya geldiğini mi bilmek istiyorsun? Yarın onu arar buraya davet ederim. Seni de görmüş olur ve sana da kendisi daha detaylı anlatır. Sonuçta konuşulacak konunuz bizden daha değerli ya." dedi ve yataktan kalkıp bana bakmadan odadan çıktı. Onu şimdiden kırdığıma pişman olsam da ne kadar erken öğrenebilirsem o kadar gardımı da alabilirdim.

Karşımda duran aynadan kendime baktığımda gözlerimdeki yorgunluk belli oluyordu. Tişörtümü göğsüme kadar kaldırıp yarama baktığımda, spancın daha kirlenmemiş olduğunu gördüm. Yatağıma uzandıktan sonra şu an her şeyin başlangıç olduğunu, sonunun ne zaman gelebileceğini düşünüp kendimce istişarede bulundum ve uykumun kendisini belli etmesiyle gözlerimi kapatıp karanlık dünyaya kendimi bıraktım.

Sabahın olduğunu, çocukların neşeyle televizyondaki çizgi filmin şarkısını söylemeleriyle anlamıştım. Gerinerek kendime geldiğimde, yaram sızlasa da bunu önemsememiştim. Onların yanına gittiğimde, yerde uzanmış şarkıya eşlik ediyorlardı. Ben gören Melisa'nın "Günaydın Mahlas abi! Bak şarkı söylüyoruz sen de bize katıl ne olur?" dedikten sonra bilmediğimi, en kısa sürede öğreneceğime söz vermiştim.

Mutfağa geçtiğimde, Mihlas'ın burada olmadığını gördüm. Kendime gelmek için sade Türk kahvesi yaptım ve masaya oturdum. Kahvenin kokusu bile beni ayıltacak düzeydeyken kapının çalmasıyla kahveye bir- iki saniye bakıp ayağa kalktım. Kapıyı açtığımda karşımda duran kişiyle istemsizce geçmişe dönmüş, sinirlerim gerilmişti.

İkimizde konuşmayı düşünmemiş, bakışlarımızla anlaştığımızı düşünmüştüm. Ürkekçe içeriye geçtiğinde çocuklara bakıp kısaca gülümsedi ve mutfağa geçti. Kahvenin dumanı tüterken ona da içip içmeyeceğini sordum. Kibarca reddedip oturdu. Benim de oturmamı beklediğinde, sürgülü kapının açılış sesini duydum. Kısa bir dikkat dağınıklığı yaşasam da hemen toparlanıp eski yerime geçtim. Mihlas da tam ortadaki sandalyede oturdu ve "Mahfer'i ben çağırdım." dedi. Ona bakmadan Mahfer'e odaklandım ve konuşmaya başladım.

-Beni karşında görünce hiç şaşırmadın. Ne o yoksa Mihlas hastaneden çıktığımı sana söyledi mi?

"Hastaneden çıktığını bilmiyordum. Umarım bir daha böyle tatsız bir olay gerçekleşmez. Sana büyük geçmiş olsun Mahlas." dedi ve ona dönüp hâl hatır sormaya yönelik sorular sordu.

Ben yokken aralarının düzeleceğini düşünüp şaşırsam da onun kincilik besleme konusunda en yüksek seviyesinde olduğunu bildiğimden hemen bu düşünceyi kafamdan attım. Mihlas "Evet konumuza dönelim. Abime, bana ne anlattıysan eksiksiz anlat da başımın etini daha fazla yemesin." dedi ve konuşmanın geri kalanını Mahfer üstlendi.

Duyduklarım karşısında ne diyeceğimi bilemiyordum. Hayatta doğru zannettiğimiz ne varsa başkasından öğreniyorduk. Doğru zannettiğimiz yalanlar kum taneleri gibi dağılıyor, onları öğrenmek için de avuçlamak zorunda kalıyorduk. Parmaklarımızdan akan ince tanelerin bize yardım ettiğini düşünüyorduk.

-Biz var ya bu yaşımıza kadar iyi yaşamışız. Duyduklarıma mı üzüleyim yoksa güvendiğim kişilere mi?

Mahfer " Bazen ben de öğrendiklerim karşısında böyle düşünüyorum. Sonra bu düşündüklerime daha yenileri ekleniyor ve ben düşünmeyi bırakıyorum. Umursamaz olmaya başlıyorum. Sizdeki en büyük hata ne biliyor musunuz? Düşündükçe düşünüp onu karmakarışık hâle getiriyor ve çözmek için de kendinize zaman tanımadan direkt karışıklılığa dalıyorsunuz." dediğinde, konuşmaya devam edecekken kinayeli gülüşümden dolayı susmak zorunda kalmıştı.

-Karmaşıklığa neden olan insanları, o insanların başımıza neler getirdiğini ve o kişinin planımızı bir hareketiyle yerle bir etmesine ne diyorsun? Ben sana söyleyeyim hiçbir şey diyemiyorsun çünkü yaptığın her şey bizim hayatımızın içine etti. Ama sen kaçarak en doğrusunu yaptın. Sonuçta Miraç kardeşler her şeyi canı pahasına çözebilir mantığı ile baktığından rahat rahat hayatına baktın.

İkisi sessizliğini korurken bardağımı elime alıp dudaklarıma götürdüm. Ilımış kahvemden bir yudum alıp ikisinin tepkisine baktım. İkisi de söylediklerimi tartıp doğruluk payını mantık süzgeçlerinden geçiriyorlardı.

Mihlas " Dediklerine sonuna kadar katılıyorum ama bu kız buraya kadar da gelip bunları söylemeseydi sen de doğru bildiğin yanlışlarla yaşayacaktın. Belki Mahfer'den değil bir başkasından öğrendiğinde inanmayacaktın. Bir de bu yönden baksak olmaz mı? Evet ben Mahfer'e hiçbir zaman güvenip de onu hayatıma almadım fakat dedikleri yüzünden şu an hep beraber oturuyoruz." dedi ve bana bakmaya devam etti. Ben de sessizce olan biteni sindirmeye çalışırken Ahzan'ın koşarak mutfağa gelip " Kapının çaldığını duymadınız mı? Ben açmak istemedim, biriniz baksın." dediğinde, Mihlas'ın hemen yerinden kalkıp kapıya gittiğin gördüm.

Mahfer'in bana şaşırmış bir şekilde bakmasıyla anlamıştım ki beklenmedik misafirimiz vardı. Mihlas'ın beni çağırması üzerine ona dönüp sakin olmasını söyledim ve kapıdaki kişiye baktım. Kapıda duran Ahmet Yıldırım ile gözlerimiz kesiştiğinde Mihlas'ın " Ne bu zaman makinesini mi buldunuz? Geçmişimdeki bütün insanlar evimde toplanıyor." dedi ve Ahmet abiyi içeriye davet etti. Sesleri duyan Mahfer de kapının önünde ona baktığında, tek kelime etmemişti.

Temiz hava almak istediğimi söyleyip onları bahçeye götürdüm ve Ahmet abinin onca ay sonra neden geldiğini sordum. Ahmet abinin "Yaşadıklarınızı bir arkadaşımdan öğrendim. Onu zaten siz de tanıyorsunuz. Açıkçası habersiz gelmek istemiyordum fakat haber verecek zamanım yoktu. Nasılsınız? Mahlas sen nasıl oldun?" dedi ve hepimizin yüzüne bakıp tebessüm etti.

-Her zamanki gibi iyiyim. Biliyorsun ki bana bir şey olmaz. Yaşadıklarımızı hangi arkadaşın sana yetiştirdi?

Mihlas'ın "Dur tahmin edeyim; Uygar, Atilla, Semih... Hangisi?" dediğinde, gülmüştüm. O da duydukları karşısında kısık bir kahkaha atıp "Uygar'dan duydum." demişti.

- Uygar ve Atilla pezevenklerinin adını dahi duymak istemiyorum. Onlar ile arkadaşlık kuranları da evimde istemiyorum.

Ahmet abi şaşkınlığından dolayı ufak bir öksürme krizine girmiş, duyduklarını tekrarlayıp onayını istemişti. Ben de ona onay verdiğimde neler olduğunu sormuştu. Ona ufak bir özet geçtiğimde de inanmamıştı. İnanmasını zaten beklemiyordum. Balığın solungaçlarıyla uçması kadar inanması zor geliyordu. Doğruluğunu istese hemen teyit ettirecekken sadece durup arkadaşlarını savunması da ilginçti.

-Doğruluğunu iki saniye de öğrenebilecek kadar gücün var. Neden burada inkar ediyorsun? Yoksa sen de mi bu pisliklerin işlerine karıştın?

Mahfer'in " Saçmalama Mahlas. Ahmet abi böyle işlere girmez sen de biliyorsun." dediğinde, gülüp Mihlas'a baktım. Sinirlendiğimi hissettiğinden olayı hafifletmeye çalışsa da bir işe yaramamıştı.

-Sizi uyarıyorum. Bir daha onları benim karşımda savunursanız işte o zaman sizi bu evin yakınlarında dolandırmam. Ulan Melisa kaçırıldığında neredeydiniz? Biz canımız pahasına onu kurtarmak için saçma sapan oyunlarla mücadele ederken sen ne yapıyordun? O iki şerefsizin yanında çay - kahve mi içiyordun? Bana abuk sabuk konuşup da canımı sıkma!

Güzel başlayan günün sonunda böyle can sıkıcı diyalogların yaşanması beni çok sıkmıştı. İkisini evden resmen kovduğumda, Mihlas'ın sessizce gülmesi beni nedense daha da germişti. Bu olaylar o iki gereksizin ölmesiyle bile kapanmayacaktı. Biraz daha zamana ihtiyacım vardı. Toparlandıktan sonra işte o zaman onların yaşaması mucizevi olacaktı.

Şu an istedikleri hayatı yaşadıklarını zannetsinler, ben sahaya çıktığımda o hayatlarının yaşanmadığını onlara gösterecektim. Elini kolunu rahatça sallayarak gezenlerin hepsi şu anda mezarlarında rahatça uyuyorlardı. Geri dönmüştüm. Bu geri dönüşüm bazıları için korkutucu olacaktı. İlk önce beni vuranlardan hesabımı sorup daha sonra da katilin sonunu getirecektim.

Yüzsüzlüğe kesinlikle tahammülüm yoktu. Kaypakça kendilerini savunanlara karşı onların anlayacağı dilden konuşmanın da zamanı gelecekti. Hiçbir haksızlık yaşanmadan anlatılmazdı. Anlatılsaydı eğer işte o zaman sorun vardı.

Merhaba Ölüm sokağı ailesi nasılsınız? Ben çok iyiyim. Doğum günü hediyesi olarak kendime yazdığım bu bölümü size de armağan ediyorum. Umarım bu bölümü beğenmişsinizdir. Yazım hataları, noktalama hatalarım olduysa affola.

Sizi çok seviyorum, iyi okumalar diliyorum 🫶🏻

Sol yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen ✨🤍


Loading...
0%