Yeni Üyelik
31.
Bölüm

31-İki Seçenek Arasında Kalmak

@poncikss1234

"Gerçek kimliğimi herkes unutmuş olabilir. Bunu hatırlatmak da benim görevimdir."
"Mihlas Miraç"

"Benim ölü hâlim bile bunlardan daha diridir."
"Mahlas Miraç"

Mahlas Miraç'ın anlatımıyla;

Bir insanın geçmişi, geleceğinden daha iyi olabilir miydi? Bana deselerdi ki geçmişi, geleceğinden daha çok özleyeceksin, inanmazdım. Bazen hayat bizi istediğimiz konuma getirmiyor olabilirdi fakat biz, o konuma gelebilmek için daha fazla çaba sarf etmemiz gerekiyordu. Bir işi yaptığımızda onu beğenip beğenmemek bizim elimizdeyken, hayatın bize gevşek gülüşüyle anlıyorduk ki hiçbir şey bizim elimizde değildi.

Evdekileri kovduktan sonra Mihlas'ı ve çocukları salona toplayıp kısa bir konuşma yapmayı düşündüm. Çocukları bu olaylara fazla karıştırmak istemesem de ucu kesinlikle onlara da dokunacaktı. Şimdiden önlemimi aldığımda sonuç düşündüğümden daha iyi olabilirdi. Ahmet Yıldırım'ın, Uygar'a benim durumumu kesinlikle anlatacağını bildiğimden dolayı acil bir plan oluşturmam gerekiyordu.

-Mihlas! Neredesin? Herkesi topla ve salona gelin, çabuk!

Gıcırtılı parkenin sesinden anladığım kadarıyla çocukların duyup salona yöneldiklerini gördüm. Ahzan'a Mihlas'ın nerede olduğunu sorduğumda ise odasında yanıtını almıştım. Onlara oturmalarını, ben de birazdan geleceğimi söylediğimde ise beni ikiletmeden dinlemiş, sırayla yerlerini almışlardı. Kardeşimin odasının önüne geldiğimde kapının kapalı olduğunu gördüm. Birkaç kez tıkladıktan sonra ses gelmediğini anlayınca içeriye girdim. Işığın kapalı, perdenin de sonuna kadar açık olduğunu gördüm. Yatağa baktığımda, onun uyuduğunu görünce kapıya yöneldim. Mihlas'ın "Uyumuyorum, bir şey mi oldu? Salondan da bağırdın ama üşendiğimden gelmek istemedim." deyip ve kıkırdadı.

Beraber salona geçtiğimizde, çocukların kendi aralarında konuşup gülüştüklerini gördüğümde kardeşime bakıp güldüm ve biraz izleyerek onların mutluluğunu kendime geçirmek istedim.

- Evet çocuklar şimdi sizinle bir konuda konuşmam gerekiyor. Ben konuşurken sözümü kesmeyin, bittiğinde ise istediğiniz soruları sorabilirsiniz. Anlaştık mı?

Ben konuşmaya başladıktan sonra hiçbirinde çıt çıkmamıştı. Bu hâlleri gerçekten çok güzeldi. Kardeşimin bana bakıp kaş göz yapmasıyla birlikte onunda meraklandığını, bana mı bir şey olduğuna dair sıra sıra sorular sormuştu. Ona da koltuğu gösterip elimse sus işareti yaptım ve bana yer kalmadığından mutfaktaki sandalyeyi getirerek tam onların görebileceği konuma oturdum.

-Şimdi yaşadıklarımızı hepimiz çok iyi biliyoruz. Her an her şey olabilir düşüncesiyle bu saatten sonra yaşamamız gerekiyor. Eğer arkanda kendinizden başka güvenebileceğiniz kimse yoksa hep planlar içinde yaşamanız gerekiyor. Bizim bizden başka kimsemiz yok. Dün eve gelen adam hiç güvenilir biri değil çocuklar aklınızda bulunsun. Eğer biz evde yoksak kesinlikle kimse o adama kapıyı açmıyor anlaştık mı?

Mihlas'ın " Konu nereye gidiyor abi? Aklında neler var senin, dolandırmadan anlatsana." dediğinde, Ahzan'ın " Mahlas abi madem bu adam güvenilir değil o zaman yanındaki kızı da eve almayalım. O kızda da bir şeyler var gibi. Doğru değil mi Mihlas abi?" dediğinde, kardeşimin gülüp "Ulan çocuk bile ilk tanışmasına rağmen anladı." dediğinde, elimde olmadan gülmüştüm.

-Bizim öncelikli olarak o flaş belleği izlememiz gerekiyor. Eğer gerçekten dedikleri doğruysa önce Uygar'ı daha sonra da Atilla'yı bulmamız gerekiyor. Tek sıkıntımız çocukları kime emanet edeceğimiz. O konuyu da hâlledersek o zaman planımızın birinci aşaması güzelce oturur.

Ciddi bir şekilde beni dinlediklerini gördüğümde, gerçekten benim gibi düşündüklerini gözlerindeki o sinirli bakışlarından anlamıştım. Levan'ın "Bizim eski depoda kalmaya devam edersek bizi bulurlar mı? Sonuçta o adam bizi ilk defa gördü." dediğinde, Melisa'nın Levan'a dönüp "Beni gördüler. O yüzden senin dediğin yer olmaz." dedi ve bana tekrar bakmaya başladı.

- Kimse o depoya dönmeyecek. Gerekirse sokaktan birilerini bulur evin önüne dikerim. Bu konu burada kapanmıştır. Gelelim ikinci plana; Bu planda ise ben Mihlas ile birlikte flaş belleği izledikten sonra Uygarların çalıştığı mekana gidip orada olup olmadığına bakacağız. Eğer oradaysa işte o zaman hayatı bitmiştir demektir.

Berk Çetin'in " Mahlas abi biz burada tek başımıza da kalırız. Sonuçta tek kalmaya alışkınız. Eğer bizden birisine bir şey olursa zaman sizden birine ulaşabileceğimiz ev telefonuna ihtiyacımız var. Eğer onu sizin odanızdan birisine koyarsak yakalanma gibi bir durumumuz da olmaz." dediğinde, Mihlas'ın ayağa kalkıp Berk'i alkışlamasıyla birlikte bana dönüp "Bu çocuk geleceğin Dünya kurtarıcısı. Sen de onca planlar yap bu ayrıntıyı çocuktan öğren. Olacak iş mi abisi?" dediğinde ona dönüp konuşmaya başladım.

-Gevezeliği bırak da telefon işini en kısa zamanda ayarla. Ben telefon numaramı yazıp masanın üstüne bırakacağım. Berk Çetin'i de daha sonra tebrik edeceğim.

Son konuşmaları da yaptıktan sonra hep beraber keyifli bir akşam yemeği yedik. Herkes önündeki tabağa odaklanmış, sessizce yemeklerini yemişlerdi. Arada kardeşimin bana dönüp mimik yapması, Berk Çetin'in tam yemeğini ağzına koyarken onu görüp kahkaha atması ve boğulma tehlikesi geçirmesi, gerçekten keyifli bir akşam yemeğinin kanıtıydı.

Herkes kendi yerlerine geçerken ben de Mihlas'ı odama çağırıp konuşmak istediğimi söyledim O da anladığına dair vücut diliyle cevap verdiğinde, odama geçmiştim.

-Yaptığımız en ufak bir hatada çocukları tehlikeye atmış olacağız. Bu durumu da göz ardı etmemek gerekiyor. Yarın ilk işimiz merkeze inip internet kafeye gideceğiz. Umarım orada istediğimiz kanıtlar vardır.

"Ne yalan söyleyeyim ben de içindekileri merak ediyorum. Bu kadar mesafeden sırf bunun için gelmesi benim kafamda binbir çeşit soru şekilleniyor. Hadi diyelim sadece bunun için gelmedi, o zaman bu olayları bizden daha çok nasıl bilebiliyor? Sence de bu işin arkasında başka kişiler var mıdır?" dediğinde, bir- iki saniye düşünüp ona baygın bakışlarımı attım.

-Ahmet Yıldırım gibi önemli faktörü unutmuş olamazsın. O, bizi bizden güya daha iyi tanıyormuş ya! Onda da kesin bir bit yeniği vardır. Hatırlamıyor musun, en son Mahfer istifa ettiğinde kendisini asacaktı. Sence de o ikisinin arasındaki bağlantı kopmuş gibi mi gözüküyor?

Mihlas dediklerimi onayladıktan sonra "Hiçbir şey umrumda değil ya. Ben kendi hâlinde takılmaya alışmış bir adamım. Bu işler bana çok ters." diye gülerek cevap verdiğinde işi gerçekten ciddiye alıyor demekti.

Normalde bu konularda ilk parlayan kendisi olacakken benim bu konuda aniden çıkış yapmam belki de onu şaşırtmıştı. Sonuçta plan diyince akla ilk gelen kişi Mihlas Miraç'tı.

-Berk Çetin'in dediği gibi birimizden birinin odasına telefonu bağlamamız gerekiyor. En ufak bir terslikte çocuklar zaten ne yapması gerektiğini iyi biliyorlar. Telefon numarasını da yattıkları yere koydum. Bir sorun çıkacağını sanmıyorum.

"Onu ben hâlledeceğim, sen kafanı bunlarla yorma. Yaranı temizleyip güzelce dinlen. Yarın ilk işimiz merkeze gidip bu iki sorunu da çözmek olacak. Yarın ola hayrola." diyip ayağa kalktı. Bana döndükten sonra eliyle öpücük attı ve kalçasını sallayarak dışarıya çıktı. Kahkaha atmamak için kendimi zor tutsam da aradan kaçan sesli gülüşlerim onunda kulağına gitmişti.

Merkez;

İnternet kafenin içine girdikten sonra masa açtırıp ikimizde yan yana oturduk. Cebinden çıkardığı flaşı bilgisayara taktıktan sonra iki tane dosyanın direkt olarak sıralandığını gördük. İlkini açtığımızda, amatörce çekilmiş ormanlık alanda koşan nefes nefese kalan bir kadının sesi kulaklarıma geldiğinde, o anların aklıma geldiğini söyledim. Onun sessiz sakin izlemesine şaşırsam da kalabalık bir ortamda delireceğini açıkçası düşünmüyordum.

Kadının, diğer kadınlar hakkında da konuştuğunu duyunca çok şaşırmıştım. Sonuçta hiçbirinin birbirini tanımıyorken bu kadar ayrıntılı anlatması da ilginç gelmişti.

Beyaz-gri evlerin oraya geldiğinde, Uygar'ın elinde tuttuğu mavi dosya direkt gözüme çarpmıştı. Sağ çaprazdaki ağaçtan çekim yapan kadın birden sola döndüğünde, Atilla'nın da orada olduğunu gördüm. Orayı başa sardırıp telefonla kayıt ettiğimde, iş tamamlanmıştı.

İkinci videoya geçtiğimizde ise Melisa'nın kırık bir sandalyede bağlı olarak çekilmesi, Tahsin ve Cevdet'in birbirleriyle olan diyalogları ve Cevdet'in telefonunu çıkartıp birisini araması önemli detaylardı. Sesi biraz daha açtığımızda, onun kiminle konuştuğunu anlamaya çalıştık. İsim vermeden konuştuğundan onu da bizim bulmamız gerektiğini kardeşime söyledim.

İleriye sarmaya başladığımızda, Tahsin'in Melisa'yı çözüp saklandıkları yerden birlikte çıktıklarında pür dikkat onları izliyordum. Uygar ve Atilla'nın yanına geldiklerini gördüğümde, gözlerimden ateş çıkıyordu. O kadar sinirlenmiştim ki elimde olsa şimdi onları bulup bu hayattan yolcu ederdim.

İleriye sarmaya devam ettikçe gecekondu gibi bir yere ulaştıklarını, kapıyı çaldıktan sonra açan kişiye baktığımda ise Ahmet Yıldırım'ın olduğunu gördüm. Mihlas'a baktığımda, ellerini yumruk yapmış, sıkmaktan boğumları bembeyaz olmuştu. Ona baktığımı fark etmemişti. Omzuna dokunduğumda, gözlerini hâlâ ekrandan ayırmamıştı.

Melisa'nın bulunmasından sonra bu olayın üstünü kapatmamız gerçekten de en pişman olduğum durumdu. Kendi hâlimden çok onun hâline üzülüyordum.

Videolar tamamen bittiğinde vakit kaybetmeden bir mağazaya girip ev için telefon seçtik ve onu eve servis etmelerinin uygun olup olmadığını konuştuk. Uygun olduğunu belirttiklerinde ise parasını ödeyip ev adresini verdim.

Mihlas'a Berk Çetin'e hediye almak istediğimi belirttikten sonra o da bunu kabul etmiş ve mağaza mağaza gezip ona en uygun olanını almıştım. Umarım beğenirdi.

Birkaç saat dışarıda vakit geçirdikten sonra telefonumun çaldığını duydum. Kayıtlı olmadığı için açmak istemesem de saatten dolayı çocuklardan birisinin arayacağını düşünüp açtım. Ahzan'ın sesi geldiğinde ise endişelensem de telefonun çalışıp çalışmadığını kontrol etmek için aradığını söyledi.

Telefonu kapattıktan sonra ise bizim de eve geçmemiz gerektiğini ona söylediğimde, o da onay verip durağa doğru yürümeye başladı. Arkasından yürürken etrafıma da bakmaya özen gösteriyordum. Sonuçta herkesin kendisine göre çıkarları, kafasında kurduğu planları vardı.

Tekrar telefon çaldığında, açıp karşı tarafın konuşmasını bekledim. Konuşmadığını anladığımda ise ben konuşmaya başladım.

-Alo, beni duyuyor musunuz?

"Seni duymamak mümkün mü, Mahlas Miraç?" dediğinde, Ahmet Yıldırım'ın sesi olduğunu anlamıştım. Telefonu sessize alıp Mihlas'a döndüm ve konuşmaya başladım.

-Ha siktir! Ahmet Yıldırım telefonda ve çocuklar tehlikede olabilirler.

"Ne diyorsun sen! Yanlış duymuş olmayasın?" dediğinde ona ters ters baktım ve telefonu hoparlöre alarak konuşmaya başladım.

-Biz yokken eve girmek sana yakışıyor mu? Çocuklar nasıl, iyi mi? Çabuk bana onlardan birini ver!

Onun cırtlak kahkahası iyice işlerin aleyhimize gittiğini gösteriyordu. Umuyorum ki Melisa'ya ya da diğerlerine bir şey yapmıyordur.

"Çocuklar gayet yerlerinde oturuyorlar. Yeni gelen telefona baktıklarından ben de merak edip seni aradım. Hayırlı olsun demek de mi yok?" dedi ve Berk Çetin'in arkadan sesleri duyuldu.

Endişeli seslerini buradan bile duyuyordum. Yola baktığımda beş dakikadan az kaldığını anladığımda, otobüsü durdurup Mihlas ile birlikte koşmaya başladık. Hastaneden yeni çıkmama rağmen o adrenalin ile hiçbir şey hissetmemiştim. Evin önüne geldiğimizde ise hemen kapıyı açıp içeriye girdik. Gördüğüm manzara içler acısıydı.

Berk Çetin, Ahzan ve Levan bir koltukta birbirlerine bağlı hâldeyken Melisa da Ahmet Yıldırım'ın elindeydi. Kapının sesini duyduğu an kendisini koruma amaçlı onu kullanmaya başlamıştı.

Melisa'nın kafasına dayadığı silahı gördüğümde ise kan beynime sıçramış, bir adım öne atılmıştım. O, keyifle bu durumu izlerken Melisa'nın göz kırptığını görmüştüm.

Ahmet Yıldırım'ın "Melisa'yı bırakmak için size güzel bir teklifim var. Bunu kabul etmemeniz imkansız. Elinizdeki flaş belleği bana verin, kızı da alın. Bence harika bir alışveriş, sizce de öyle değil mi?" diyip kahkaha attıktan sonra Melisa'da gülüp "Her zaman iki seçenek mi sunuyorsun? Bana sunulan seçenekler hep ikiden fazla olmuştu." dedi ve onun kolunu ısırdı. O an acı içinde kıvranan Ahmet Yıldırım'ı toparlanmasını beklemeden yakasından tutup evden dışarıya çıkarttım.

Yaramın açılıp açılmaması o an umrumda olmamıştı. Mihlasla birlikte onu tanınmayacak hâle getirip haneye tecavüz ettiğinden fotoğrafını çektim. Baygın hâlde öylece dururken biz de eve geçip bütün bu olan biteni tekrar gözden geçirdik. Melisa'yı odama çıkartıp dinlenmesi için yatağıma yatırdım ve ışığı kapatmadan tekrar salona döndüm.

Biraz kafaları dağılsın diye Berk Çetin'e aldığım hediyeyi verdim ve onunla da sarıldık. Her kötü şeyin iyi tarafı da vardı.

Olayın ciddiyetini daha iyi anlamamız gerekiyordu. Sadece konuşmakla değil, buradan da ayrılmak gerektiğini düşünüyordum. Her insan bize kendisini kurtarmak adına seçenekler sunuyorlardı. Bu seçenekler arasında eğer değer verdiğimiz insanlar varsa o zaman diğer değerli gördüğümüz herhangi bir şeyin o anda değeri sıfıra iniyordu.

İki seçenek arasında kalmak mı yoksa o seçenekler arasında savaşıp galip mi gelmek? Aslında tüm mesele buydu.


Merhaba Ölüm sokağı ailesi, nasılsınız? Ben çok iyiyim. Umarım bu bölümü de seversiniz. Uzun olduğunu düşünüyorum. İnşallah size de uzun gelir. Sizi seviyorum, iyi okumalar diliyorum 🤍

Not; Uygar ve Atilla yarınki bölüme kaldılar ;) bakalım onlar için ne gibi sürprizler bekliyor? Hep beraber okuyup görelim.

Sol yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen ✨
Not: Wattpad görseli kaldırıyor.


Loading...
0%