Yeni Üyelik
34.
Bölüm

34-Ölüm ve Haykırışlar

@poncikss1234

"Hiç başkası için ölmeyi istediniz mi? Ben istedim. O, sessizce öldü ben, haykırarak öldüm..."

-Mihlas Miraç

"Cehennem miydi sonumuz yoksa ölüm müydü başımız? Ortamız haykırmak mı yoksa yaşarken ölmek miydi? hangisinde olduğumu bilmiyorum. Ben, benliğimi tamamen kaybetmiş birisiyim. Ben ölümü yaşayamadan yaşamış birisiyim."

-Mahlas Miraç

Mahlas Miraç'ın Anlatımıyla;

Şiddetli gök gürültüsü evin içini aydınlatırken elektriklerin gelmesini bekliyorduk. Çocukların korktuğunu bildiğimizden Mihlas ile onların yanından ayrılmıyorduk. Dünkü yaşanan olaydan sonra kardeşimle hiç konuşmamıştık. Uygun bir zamanın gelmesini beklerken, başka konular üzerinden konuşuyorduk. Arada gözüm çocuklara takıldığında, koltukta uyukladıklarını gördüm. Mihlas'a başımla işaret edip ayağa kalktım ve odamdaki battaniyeyi getirip üzerlerini örttüm.

Kardeşimin beni mutfağa çağırmasıyla telefonumu Ahzan'ın yanındaki sehpaya koyup flaşı açtım. En azından bir ihtiyaçları olduğunda önlerini az da olsa görebilirlerdi. Mutfağa geçip her zamanki dert masamıza oturduğumuzda, kardeşimden önce ben konuşmaya başladım.

-Dünkü yaşananları merak ediyorsun biliyorum. Sabaha karşı saat beş kırk beşte bana bir fotoğraf geldi. Çok eski olduğunu fark ettim. Depoda yaşarlarken habersiz çekilmiş bir fotoğraftı. Daha sonra altına aynen şunu yazmıştı: "Çocukların bu eğlenceli anlarını görmemişsindir. Ben de o kadar çok var ki gelirsen görebilirsin. Kavaklı Mahallesi, iki bin yedi yüz ikinci sokakta seni bekliyor olacağım. Gelmezsen çok şey kaçırırsın." Bu mesajdan sonra adresi kontrol ettiğimde gerçekten de öyle bir yerin olduğunu gördüm. Kimseye de bir şey demeden de evden çıktım. Kavaklı'ya bir şekilde ulaşırken daha sonrasını hatırlamıyorum çünkü kafama vudular. Sonrada çocuklar hakkında birkaç bilgi istediler ben de vermedim. Bu kadar.

"Ne olursa olsun beni uyandırıp haber verebilirdin. Ahzan ve Levan odama girmeseydi kesinlikle öğrenemeyecektim. O Fikret ve yanındaki puşt yaptığımız resimlere kanlı elleriyle dokunmuş. Sinirim tepeme çıktı zaten. Keşke onları da halledebilseydim. Ha yine de bana teşekkür et çünkü sana dokunanlara dellenip onları diğer tahtalı köye uğurladım."

Kısık bir kahkaha attıktan sonra Mihlas "Oğlum sen de her şeye gülüyorsun. Senin asıl psikolojin iyi değil. Sana güzelinden bir kadın psikolog tutalım bak bakalım nasıl da bozulmaktan küflenmiş olan psikolojini eski hâline getirir."

-Kes! Saçma sapan konuşup benim sinirlerimi zıplatma. Önce bir kendimize bakalım daha sonra karıyı kızı düşünürüz.

Mihlas tabii tabii gibisinden yüzü şekilden şekile girerken şimşek çakmıştı. Aniden ayağa kalkıp salonun kapısının önüne geldiğimde, çocukların uyuduğunu gördüm. Demek ki o kadar derin uyuyorlardı ki o şiddetli sesi bile duymamışlardı. Odama geldiğimde, üstümü değiştirip banyoya geçtim. Yüzüme baktığımda, hafiften morarmalar ve çiziklerin olduğunu fark ettim. Dolaptan çıkardığım ilk yardım çantasıyla yüzüme güzel bir pansuman yaptıktan sonra banyodan çıktım ve odama tekrar girerek yatağa uzandım.

Mutfaktan duyulan parke seslerinden anladığım kadarıyla Mihlas'ta odasına geçmişti. Kapı sesini duyduğumda, gözlerimi kapatıp dinlenmeye geçtim. Gözlerimi açtığımda, duvardaki saatte baktım. Öğlen saat ikiyi beş geçtiğini gördüğümde, kendime şaşırarak yataktan kalktım ve pencerenin önüne gelerek havaya baktım. Dünkü hava durumu nasılsa bugünde böyleydi. Kışın habercisi olan sonbaharda çocukların burada nasıl yaşayacağını kara kara düşünmeye başladım. Biz bir şekilde idare ederken onlar yaz zamanında geldiğinden, evdeki yaşanan kışı bilmiyorlardı.

Rutin işlerimi halledip salona göz attığımda, sessizlik hakimdi. Kardeşimin odasına sessizce girdiğimde, Ahzan, Levan ve Melisa'nın yatakta uyuduklarını, Mihlas'ında evde olmadığını gördüm. Bahçeye geçtiğimde ise çamurdan yürünecek gibi değildi. Birazdan gelir düşüncesi ile mutfağa geçip güzel bir kahvaltı hazırladım. Son eksikleri de koyduktan sonra çocukları tek tek uyandırıp masaya oturttum. Sessiz ve hissettiğim gergin bir ortamda kahvaltı yaparken Ahzan'a dönüp konuşmaya başladım.

-Sabah sabah yüzünüzden düşen bin parça, hayırdır?

Levan ise gözlerini önündeki tabaktan ayırmamış, bizi bile dinlemeye yeltenmemiş gibiydi. Melisa'ya baktığımda, Ahzan'a bakıp işaret verdi. Ahzan "Mahlas abi sana bir şey söyleyeceğim ama kızma. Mihlas abi söz verdirttirdi ama bu da saklanacak bir durum değil. Bizim kaldığımız depodaki mallar vardı hatırlıyor musun? O malları Mihlas abi, Fikret'e vermek için evden çıktı. Hatta bana "Mahlas abine söylediğini duyarsam seni sabaha kadar uyutmam haberin olsun." dedi.

-Demek benden sakladınız ha!? Vay sizi küçük kurnazlar. Ya bana olduğu gibi kardeşime de bir şey olsa? O zaman nasıl avutacaksınız kendinizi?

"Özür dilerim ama kardeşin söylememi istemedi. Ben halleder, eve geri gelirim diyince ben de susmak zorunda kaldım. Kızmadın değil mi?"

-Tamam kızmadım, anlık sinirlendim sadece.

Herkesin doyduğunu düşündüğümden masayı kaldırıp Ahzan'a telefonumu getirmesini istedim. O da bir şey demeden getirdiğinde, Mihlas'ı aradım. Çalıyor ibaresini gördüğümde, açana kadar ekrana baktım. Açtığını düşündüğümden "Alo." diye seslendim fakat ses gelmemişti.

Onu beklerken kafam dağılsın diye çocuklarla oyun oynadım, televizyondan çizgi film izledim. Sonbahar aylarında olduğumuz için hava erken kararıyordu. Bu duruma endişelensem de çocuklara belli etmemeye çalıştım. Levan'ın "Mahlas abi akşam yemeğine mercimek çorbası ve köfte patates yapar mısın?" sorusu üzerine ona kısık bir kahkaha atıp yüzünü sevdim.

-Beni de iyice aşçı bellediniz. Ben ne anlarım kız?

"Köfte ve patatesi ben yaparım. Sen sadece Mercimek çorbasını yap yeter." diyen Ahzan'a bakıp emin misin bakışları attım. O da tebessüm edip Melisa'ya "Depoda yaptığım gibi mi istiyorsun Köfteyi?" dedi.

Melisa ise ellerini çırparak onayladı ve beraber mutfağa geçtik. Kapının anahtar sesini duyduğumda ise seri adımlarla kapının önüne geldim. Mihlas'ı enerjik bir hâldeyken gördüğümde, şaşırmıştım.

-Neden sırıtıyorsun?

"Ağabeyciğim, canım benim, canım benim. Seni çok seviyorum. Beni böyle karşıladığın için sana şarkı söylemek istedim. Yemekte ne var?" dediğinde küfür edecek iken yanımda masumca bizi gülerek izleyen Ahzan'ı hatırladım.

-Zıkkımın kökü var. Sen çok seversin.

"Oo! Bayılırım. Hani benim hakkım?" onun omzuna vurup içeriye geçtiğimde, Ahzan'ın da peşimden gelip tezgahın başına geçti. Bana baharatların yerini soruyor, malzemelerin yerini soruyor derken ortaya harika bir köfte çıkartmıştı. Onları kısık hâlde pişirmeye bırakırken, patatesleri soyup kızarttı. Mihlas da masayı hazırladıktan sonra Levan ve Melisa'ya seslendi. Melisa koşarak Ahzan'ın yanına gelip ona öpücük verdi ve bana da sarıldı. Yerlerini aldıklarında Ahzan'ı çıkarttığı muazzam köftesi için tebrilk ettim ve yemeğe başladık.

Bu güzel ortamı bozmamak adına komik olduğunu düşündüğüm birkaç anımı anlatırken herkes gülerek beni dinliyorlardı. Aralarında en meraklı olan Levan'ın soruları sayesinde anılarım daha da komik bir hâle gelirken ev huzur yuvası gibiydi. Onca zaman sonra ilk defa bu kadar yüksek sesle gülmemiştik. Yemekten sonra Mihlas benden izin alıp sigarasını içtiğinde, kokusu beni direkt rahatsız etmişti. Düzenli kullandığım ilaçlarım sayesinde o illet aklıma bile gelmiyordu. Onu bıraktıktan sonra biraz da olsa kendime gelebilmiştim.

-Ah Mihlas'ım keşke sen de şu illeti bırakabilsen. Bak bana ne kadar rahatım.

"Senin hastane zamanlarında bırakmak istesem de başaramadım. Sen eve geldikten sonra fark ettiysen ilk defa burada içiyorum. Genelde ya siz uyurken odamın pencere kenarında içiyorum ya da kendimi tutabildiğim kadar tutuyorum."

-Bak sana ne diyeceğim. Yarın öğlen vakti sokağın başındaki çocuk parkına mı gitsek? Hem çocukların kafası da dağılır, ne dersin?

"Senin dediğin parkı biliyorum da o sitenin parkı. Bizi oraya almazlar abi. Bir merkezde var geçen götürmüştük ya bir onu biliyorum. Normal sokakta görmedim ben parkın olduğunu."

-Telefondan baksak çıkar mı ki?

"Ben bakarım abi bekle bir dakika."

Mihlas salona geçip telefonunu aldığında, çocukları da kontrol etmişti. Kısık sesle çizgi film izliyorlardı. Levan, Ahzan'ın bacağına; Melisa da Ahzan'ın göbeğine yatmıştı. Bu hâllerini duyduğumda, tebessüm etmiştim. Mihlas, eski yerine oturup telefonu benim görebileceğim bir şekilde ayarladıktan sonra parkların yerini araştırmaya başladı. Birkaç tane bulduğumuzda, onu not kısmına kaydedip yarın gidip görecektik.

Sabah herkesi neşeyle uyandırdıktan sonra çocukları masaya çağırıp onlara sürprizim olduğunu söylediğimde, hepsinin gözündeki ışıltılara dalmıştım. Keşke, keşke bizim de çocukluğumuz böyle sürprizlerle dolu olsaydı. Hepimiz hazırlandığımızda, evden çıktık ve Mihlas, birkaç not ettiği parkların konumunu haritadan baktı. Kırk beş dakikalık olan parka gitme kararı aldığımızda, heyecanla yürümeye başladık. Kırk beş dakikanın sonunda parkı gördüğümüzde, Mihlas tekele uğrayıp bize bir şeyler aldı ve boş bankı bana göstererek oraya oturdu. Ben de çocukları parka bıraktıktan sonra onları görebileceğim bir şekilde oturdum ve kardeşimin aldıklarını masaya dizdim. Çekirdeği açıp avcuma aldığımda, gülerek Levan ve Ahzan'ın sallandıklarını izledim. Melisa'nın kahkaha eşliğinde kaydıraktan kaydıktan sonra Ahzan'a dönüp dil çıkarması beni kıkırdatmıştı.

-Keşke biz de böyle parklarda oynayabilseydik.

"Vallahi ben de öyle düşünüyordum. Keşkelerle yaşanmaz ama iyikilerle de övünülmez. O yüzden kalk da biz de oynayalım."

-Bu yaştan sonra ne oynaması? Ha sen kendini hâlâ küçük görüyorsan bak park karşında.

Aslında bunları söylerken ben de oynamayı isitoyrdum. Sadece o mutlulukla ve beklentiyle bakan kardeşimi deniyordum.

-Hadi kalk da biz de çocuklardan birkaç şey öğrenelim.

İkimizde neredeyse koşar adımlarla parka girdiğimizde önce salıncaklara binmeye çalıştık. Sığmadığımız için çocuklar bize gülse de daha sonra korumalığın üstüne kalçamı dayayıp öyle sallanmaya çalıştım. Boyumdan kaynaklı da sallanmam maalesef ki kısa süreli olmuştu. Salıncak merasimim bittikten sonra kaydırağa oturup kaydım. İstemsizce kahkaha atıp Mihlas'a baktığımda, o da merdivenlerden çıkıyordu. O da yanımdaki kaydıraktan kaydığında, hızını alamayıp yere düştü. Beşimiz birden gülerken sesimizi bastıran iki kişiyi duydum. Hepsi sessizleşirken seslerin tanıdıklılığını çözmeye çalıştım.

Fikret'i ve yanındaki yaverini gördüğümde hızlıca çocukların yanına geçtim. Mihlas, sakince karşı tarafın hamlesini beklerken Melisa da Fikret'e dil çıkarmıştı. İstemsizce kaşlarımı çatıp Melisa'yı arkama aldım ve yaverle göz göze geldim. Çürümüş dişleriyle hiç utanmadan Melisa'nın yaptığı o harekete gülüyordu.

"Ya abi keşke Melisa büyük olsaydı. Yemin ederim evimin hanımı olurdu." diye gülerek Fikret'e döndüğünde, sabrım taşmak üzereydi. Onu dövmeye kalkışsam Melisa'nın başı belaya girerdi. O yüzden ben de kardeşim gibi sessiz ve sakince onları dinlemeye başladım.

"Abi biliyor musun? Fikret ve yaveri benim karım olsa nasıl olurdu?" Mihlas'ın söylediği bu söz sonrasında kendimi tutamayıp gülmüştüm. Çocuklarda arkamda gülerken ikisinin surat ifadeleri bozulmaya başlamıştı. Fikret'in yüzü şekilden şekile girerken yaveri mosmor olmuştu.

-Ya böyle far görmüş tavşan gibi suratımıza bakarsın yavşak seni.

"Sen kimsin de Melisa'm için böyle bir şey söylersin pezevenk?" Bir adım öne gelmesiyle kardeşimin göğsünden tutup itekledim. Kavga çıkacağı belliydi fakat ne olacağı belli değildi. "Ne biçim konuşuyorsun lan sen ruh hastası?" yaver, sabrımızı denemekten başka hiçbir şeye yaramıyordu. Mihlas buna gülüp geçtiğinde o, affalamıştı. Cevap vereceğini, üstüne atlayacağımızı zannetmesi onu hayal kırıklığına uğratmıştı. Şu an ki hava sanki rüzgarlı değil de kaosluydu. Rüzgar, bizim konuşmamızla sert esiyor, sustuğumuzda ise sanki hiç esmemiş gibi davranıyordu.

"Siz bekar adamlardınız dimi? Bir Mahlas'ın geçmişinde kadın vardı o da zaten onu kazıkladı. Mihlas ise erkeklerden mi hoşlanıyor anlamadım ama hiç bir kızla iletişimi yok. O kadar evinizde iki kız var bölüşüp halletmediniz mi?" Fikret'in yarım ağızla söylediği cümleleri sindirememekle beraber Mihlas ona bir tane çakmıştı. Yaverin gözündeki korku her şeye bedelken ona da bir tane çakmasıyla kendisini yerde bulmuştu.

Mihlas, sinirini çıkartırken Levan ve Melisa da onların yanına gidip yüzlerine tükürmüştü. Yarı baygın olan Fikret'in yanına geçip Melisa "Abilerime söylediğin cümlelerin hepsini sana geri verdik. Umarım bir daha da karşımıza çıkmazsın. Eğer çıkarsan da maalesef bu hayattaki son günün olur. Haberin olsun, meymenetsiz." Bizimle yaşaya yaşaya insanlar ile nasıl iletişim kuracaklarını öğrenmişlerdi. Bu cümleye gururla baktığımda, Fikret'in elinin arkaya doğru gittiğini anladığımda hemen çocuklara bağırdım. Bağırmamla Mihlas'ın arkaya dönmesiyle Fikret'in silahı çıkartıp Melisa'yı vurması saniyeler içinde oldu. Melisa, direkt yere yığılırken Mihlas'ta onun elinden silahı alıp ikisinide vurdu. Soğukkanlı olmaya özen gösterip ambulansı aradım ve adresi beklerken üstümdeki hırkayı çıkartıp Melisa'nın göğsüne bastırdım. Kısık kısık nefesler alırken öksürdü ve bize dönüp kekeler vaziyette "Sizi çok sevdim, sevmeye de devam edeceğim. Eğer... ben ölürsem... kardeşlerime iyi bakın. Onlar size emanet." dedikten sonra gözlerini yummuştu.

Ambulansın önümüzde durmasıyla çevik hareketlerle sağlıkçılar Melisa'yı kontrol etmişti. "Nabzı çok düşük, kan kaybediyor." dediklerini duyduğumda, dünyam başıma yıkılmıştı. Ağlamamaya özen gösterip Levan ve Ahzan'ı yanıma alıp ambulansa bindim ve hastanenin yolunu tuttuk.

Ameliyata girdiğinde, doktor "Daha fazla dayanamaz. Bu riski alıyor musunuz?" diyip kağıt imzalattığında anlamıştım bir şeylerin ters gittiğini. Tam iki saat sonra ameliyattan çıkan doktorun neredeyse yakasına yapışıp durumunu öğrenmek istediğimi söylediğimde, bana "Başınız sağ olsun, hastayı maalesef kaybettik." dedi ve yoluna devam etti. Levan ve Ahzan'ın haykırarak ağlaması, Mihlas'ın onlara sarılırken seslice ağlaması ve benim çöküşüm...

Ağlamaktan başıma ağrılar girerken göğsümde de sıkışmalar meydana geliyordu. Kendimi önemsemeden son kez morga girip Melisa'yı gördüm ve onunla konuşmaya başladım. Levan, Ahzan ve kardeşim de sessizce ağlarken onlar da sırasını bekliyorlardı.

-Güzel kardeşim, kızım; göz bebeğim Melisa'm. Senin o güzel yüzünü, gülüşünü ve bakışını hiç unutmayacağım. Dilerim ki gittiğin yerde bizim yanımızdan daha da mutlu olursun. Seni karşılayacak olan arkadaşlarınla ve en önemlisi ailenle birlikte mutlu mesut kavuşur bize de gökyüzünden haber verirsin. Ahzan ve Levan'a da gözüm gibi bakacağıma senin önünde söz veriyorum. Umarım seninle en güzel yerde karşılaşırız bir tanem.

"Gül yüzlüm, Melisa... Ne söyleyeceğimi bilmiyorum. O kadar söyleyecek şeyim var ama dilim sanki kitlenmiş gibi. Yanımızda kaldığın süre boyunca o kadar mutluydun ki seni izlemekten keyif alırdım. Belki kalbini istemesem de kırmışımdır, bana kızma olur mu? Ben sizin sayenizde çocukla çocuk oldum, sizin sayenizde deliler gibi eğlendim. Nur yüzlüm, gittiğin yerde huzurlu ol. Seni hep gökyüzünden seyredeceğiz. Orada kendine dikkat et olur mu? Biz dikkat edemedik ama sen mutlaka et." diyen kardeşimin sesi sonlara doğru çıkmamıştı. Dudakları titremekten morarmaya başlamıştı.

"Kardeşim Melisa... Seninle küçüklükten beri tanışırız. Beraber büyüdük ve sen bizi beklemeden buraya veda ettin. Neden veda ettin? Hani birbirimize söz vermiştik, birimize bir şey olduğunda hepimize olacaktı? Neden sadece sana oldu, açıkla bana... Gittiğin için çok kızgınım. Senin yanına gelmek için elimden geleni yapacağım. Neredeysen seni bulacağım canımın canı. Daha fazla konuşursam kendimi durduramam, affet. Seni çok seviyorum. Huzur içinde uyu..." Ahzan'ın sözlerinden sonra Levan'a baktığımda, yere çömelmiş Melisa'ya bakmadan ağlıyordu.

"Melisa... Benim kardeşim. Beni kardeşsiz bıraktın. Beni yalnız bıraktın. Bizi unutma olur mu? Çünkü ben seni hiçbir zaman unutmayacağım, unutmayacağız. Şimdi bize kızıyorsundur burada da uykumu bölmeyin diye. Ne yapalım, son kez seninle uzun uzun konuşuyorum. O güldüğünde kızaran yanağını ısırdığımda, belindeki tikinle oynadığımda kahkaha atıyordun. Bak aynısını şimdi yapıyorum. Neden gülmüyorsun Melisa? Yanına geldiğimizde bizi unutmamış ol anlaştık mı? En kısa sürede buluşmak dileğiyle. Huzur ve güzellikle uyu..."

Levan'ın direkt morgtan çıkışıyla birlikte görevli de göz yaşlarını tutamamıştı. Son kez yüzünü sevip arkamı döndüğümde, haykırarak ağlamaya başladım. Mihlas bana destek olmak için yanıma geldiğinde aslında onun da desteğe ihtiyacı vardı. Cenaze işlemlerini hallettikten sonra hepimiz eve geçip sıra sıra duş aldık ve Melisa'nın en sevdiği kıyafetlerimizi giyinip cenazeye gittik. Tabut için yeri kardeşimle beraber kazdık ve daha sonra da onu ikimiz defnettik. Duamızı okuduktan sonra mezar taşına ismini ve ölüm tarihine bakarken gözümden bir damla yaş düştü. Buraya kadardı. Yarın uyandığımda, neşeli ve güler yüzlü Melisa'm olmayacaktı.

Herkes sessizce mezara bakarken onlara dönmeden konuşmaya başladım.

-Bu süreç inanılmaz zor biliyorum. Toparlanmamız gerekiyor fakat nasıl toparlanacağımızı bilmiyorum. Herkes eve gittiğinde yatağa uzanıp son kez içindekileri döksün ve Melisa'nın izleyeceğini belirterek ona göre hareketler sergilemenizi istiyorum. Hiçbir şekilde masa düzenimizi de bozmayacağız. Melisa varken nasıl yaşıyorsak o yokken de öyle yaşayacağız.

Herkes onay verdikten sonra tam dört saat sonra eve gelmiştik. Hiçbirimiz oradan ayrılmak istememiştik. Yapabileceğimiz başka bir şey yoktu. Onu her gün ziyarete gidecek, dertlerimizi anlatacaktık. En büyük günahın adam öldürmek olduğunu düşünürken aslında özlem olduğunu anlamıştım. Birisini kaybettiğimde ona olan özlemim beni hayattan koparıyordu. Onu şimdiden özlemiştim. Eşyalarını özenle dizip benim boş duran komodinime koydum ve bir daha da kullanılmayacak şekilde kapağını kapattım.

Bundan sonra yolumuza dört kişi devam edecektik...

İnsan en sevdiği en değer verdiği kişiyi ya da kişileri kaybettiğinde, düzeninin alt üst olduğunu düşünürler. halbuki eskisi gibi nasıl yaşıyorsa kaybettiği kişiden sonra da aynı şekilde devam etmesi gerekir. Çünkü onun seni izlediğini düşünür, ona göre davranırsın. Her ayrılık sevdaya dahildir değil mi? Bu ayrılığın er ya da geç rafa kaldıracağımızı da unutmamak gerekir. Herkes birbirine eninde sonunda kavuşur. Kavuşamayanlar da kavuşmayı bekler...

Merhaba Ölüm Sokağı ailesi. Nasılsınız? Ben iyiyim. Şimdiden iyi okumalar diliyorum. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum. Yazım yanlışım varsa kusura bakmayın. Klavyeye yeni alışıyorum o yüzden yanlışlıkla yanlış harflere basabiliyorum. İyi geceleriniz olsun. Umarım bu bölümü severek ve en önemlisi de beğenerek okursunuz. Hepiniz Allah'a emanet olun. Görüşmek dileğiyle...

Loading...
0%