@poncikss1234
|
Dik duran bedenim, bir cümle de eğiliyorsa o zaman o cümleyi yakarım." Uykumun arasında bir şeyler mırıldanırken gözlerimi açmaya çalışıyordum. Dünkü kabul edilen anlaşmayı hâlâ aklım almıyor, sabaha kadar bu durumu düşünüp uykumu ziyan bile etmiştim. Gözlerimi tamamen açtığımda, gözlerim yanmaya başlıyor, tekrar kapatmak zorunda kalıyordum. Bizi bu hale getiren kimdi? O kadındı... O kadın, beni ve abimi birden yerle bir etmişti. Nereden gelmişti? Neden bizim hayatımıza dahil olmuştu? İkimiz birbirimize yetebiliyor iken neden birden yetememeye başlamıştık, onu da bilmiyordum. Mahlas'a sorduğum son sorumun cevabını aldığımda, dünyamın tersine döndüğünü hatta dünyamın başıma yıkıldığını da düşünmüştüm. Abimin bu kadar düşüncesiz olması, beni gerçekten çok sinirlendiriyordu. Yatağımdan yavaşça kalktığımda, ayaklarım kırık parkeler üzerinde birkaç dakika durdu. Gücümü kendimde bulduğumda, tamamen kalktım ve kollarımı iki yana açıp gerindim. Belim bu yatak yüzünden tutulmuş, bir o kadar da ağrıyordu. Bu eve ilk girdiğimizde hiçbir sağlam eşyası yoktu. Dümdüz kırık parkeler, kırılmış sifonu olan tuvaleti, içi boş olan mutfak dolapları, banyonun çeşmesinin ikiye doğru ayrılmış kabloları, kapılarının da kırık olması... Kısacası hiçbir elle tutulur eşyası yoktu. Biraz kendimizi toparladığımızda ise televizyon, televizyonun karşısına iki tane koltuk, çamaşırlar için çamaşır makinesi, bir kadının evine girip tabaklar, çatallar, tavalar ve birkaç bardaklarını da çalmıştım. Çala çala bu gecekonduyu düzenlemiş, tamamen Mahlas ile birlikte bu gecekondu da yaşamaya başlamıştık. Daha çok eksiğimizin olduğunu biliyordum. Bunun içinde de daha çok insanla tanışmam gerekiyordu. Bunları neden düşünüyordum, hiçbir fikrim yoktu. Banyoya girdim ve kapıyı sertçe kapattım. Bu kapıları sertçe kapatmadığımızda kendi kendine açılıyordu. Kapandığından emin olduğumda işlerimi hallettim ve musluğu açtım. Soğuk suyun verdiği hazzı yüzümde hissederken, uykum tamamen açılmıştı. Eskimeye yüz tutmuş, dantellerinin yarısı sökülmüş olan koyu pembe renkli havluyu elime aldığımda yüzüme götürdüm. Güzelce yüzümü kuruladığımda banyodan çıktım. Kapıyı açık bıraktığımdan ötürü Mahlas bana laf söyleyecekti. Umrumda mıydı? Değildi... Mutfağa doğru yürümeye başladığımda, sehpayı göremeden ayağımı çarpmıştım. Ani olduğundan dolayı inlemiş, yere oturmuştum. Sesleri duyan Mahlas endişeli bir şekilde yanıma geldiğinde, elini omzuma atıp o da benim yanıma doğru eğilmişti. Ayağıma baktığında, mutfağa geçtiğini gördüm. Buzdolabının açılış sesini duyduğumda, buz getireceğini anlamıştım. Yarım uzattığım bacağımı tamamen parkeye uzattım. Ayağım kızarmış, morarmaya doğru yol almıştı. Mahlas inlemelerimin seslerini duyduğunda hızla salona gelmiş, endişeyle bana bakmıştı. Elindeki buzu bana doğru uzattığında. ikiletmeden aldım ve ayağımın üstüne koydum. Üzerimde dolaşan kara bulutları dağıtmak için bir şeyler yapmam gerektiğini düşünüyordum. Bu ayağımla dışarıya çıkamayacağımdan dolayı, sadece eskimiş olan yatağımda uyumak, bana daha cazip geliyordu. -Mahlas, beni yerden kaldırır mısın? Yatağıma geçmek istiyorum. Mahlas ikiletmeden beni kaldırdığında ayağımın üstüne basmaya başladım. Bastıkça canım acıyordu. Sol ayağımın üstüne basa basa odamın önüne geldik. Mahlas, elini omzuma koydu ve beni dikkatlice yatağa yatırdı. Bir şeye ihtiyacımın olup olmadığını sorduğunda "Merhem lazım, nereden bulabiliriz?" dedim. Mahlas, birkaç dakika düşündükten sonra aklına bir fikir gelmişçesine parmağını şıklattı. "Ahmet abiye diyeceğim, eczaneden sana merhem alsın." Kafamı iki yana sallayıp "Hayır." dedim. Kaşlarını çatmış bana bakan Mahlas'a kapıyı gösterdim. Ahmet abinin getireceği merhemle iyileşeceğime, kendi kendime iyileşirdim daha iyiydi. Kimsenin bana yardım etmesine gerek yoktu. Kendi kendimi tedavi eder, kendime yardım ederdim. Yatağıma yayıldığımda başımdaki yastığı elime alıp ayağımın altına koydum. Dış kapının sesi kulaklarıma geldiğinde Mahlas'ın dışarıya çıktığını anladım. Ahmet abinin yanına gidip merhem alacaksa kabul etmeyecektim. Ahmet abiye ısınamamıştım. Bilerek arkamızdan iş çeviriyor, daha sonra da karşımıza çıkıyor ve "Beni hatırladınız mı?" diye soruyordu. Ahmet abiyi düşünmeyi bırakıp ayağıma baktım. Buz koyduğum için şişmemişti. Ayağımı yukarıya doğru kaldırdığımda aniden giren acıyla yüzümü buruşturdum. Acaba kırılmış mıydı? İç sesim hemen konuşmaya başladı; "Mihlas, seni zeki sanardım. Kırılsa yerinde durabilir misin?" İç sesime hak verip oradan uzaklaştırdım. Kapı gürültülü bir şekilde açıldığında gözlerimi devirdim. Bu kapıyı acilen tamir etmemiz gerekiyordu. Mahfer ve Mahlas odama geldiklerinde kaşlarımı olabildiğince çatıp onlara baktım. Bu kadının odamda ne işi vardı? -Senin ne işin var? Odamdan hatta hayatımızdan çıkıp gitsene. Senin yüzünden hayatımızı yaşayamıyoruz. Mahfer gülümsediğinde gözlerimi bir kez daha devirdim. Mahlas'ın elindeki poşete baktığımda o da poşete bakıp bana uzattı. İçini açıp baktığımda mahrem, ağrı kesici vardı. -Nereden buldun? Mahfer'den mi rica ettin? Mahlas kafasını iki yana sallayıp konuşmaya başladı. "Hayır, eczaneye gitmiştim. Mahfer de oradaymış. Senin için endişelendi ve seni görmek için rica etti. Ben de kırmadım ve buraya getirdim." Mahlas'ın açıklaması beni gerçekten geriyordu. Bu kadın hayatımıza girdiğinden beri aramız açılıyordu. Daha doğrusu ben aramızı açıyordum, kendisi bu durumu asla anlamıyordu. -İyi yapmışsınız. Mahfer beni gördün, şimdi evden çıkabilirsin. Mahlas bana gözlerini belertip bakarken, ben de Mahfer'e gözlerimi dikmiş bakıyordum. Mahfer beni anlamış olacak ki Mahlas'a dönüp "Ben gidiyorum." dedi. Mahlas "Seni kapıdan geçireyim." dedi ve ikisi de odamdan çıktılar. Merhemi elime alıp kapağı açtım. Parmağıma bir miktar sıktım ve çarptığım yere sürmeye başladım. Birkaç saniye sürdüğüm yer yansa da aldırış etmedim. Uyuşmaya başlayan ayağımın ağrısı bir miktar da olsa geçmeye başlamıştı. Yatağımdan kalkıp yere bastığımda, yanlış zamanda bastığımı anladım. Galiba, hemen iyileşeceğini sanmıştım. Gözlerimi kısıp yatağıma tekrar oturdum. Sinirlenip yastığımı elime alıp başımın altına koydum. Gözlerimi kapattığımda uyuya kalmıştım. Sabah; 5.45'ten itibaren. Terlemiştim. Nedenini kesinlikle bilmiyordum. Rüya ya da kabusta görmemiştim. Uykumun tamamen gittiğini hissettiğimde yatağımdan kalktım. Sağ ayağıma basmamaya özen gösterdim ve kapının önüne seke seke geldi. Banyonun olduğu tarafa geldiğimde, yan tarafta bulunan Mahlas'ın odasına doğru baktım. Odasının kapısı tam kapalı değildi. Banyoya girip elimi yüzümü yıkadım ve yüzümü kurutmadan banyodan çıktım. Mahlas'ın odasının kapısını sessizce iteklediğimde, penceresinden yansıyan ışığın sayesinde uyuyan abime baktım. Pikenin yarısı aşağıda, yastık başının altından çıkmış, kolunu aşağıya sarkıtmış öyle uyuyordu. Yanına doğru sessizce yürümeye başladım. Parkelerin kırık yerleri cızırtı sesleri çıkartsa da Mahlas bu sese uyanacak birisi değildi. Yerde sürünen pikeyi elime alıp Mahlas'ın belini örttüm. Yastığı da başına yerleştirdiğimde birkaç dakika abimi inceledim. Her inceleyişimdeki sinir hücrelerim kendisini açığa çıkartıyordu. Biraz da olsa sinirimin geçmesi için konuşmaya başladım. -Bu anlaşmayı kabul ettiğinde eline ne geçti? Bir bilsem, ben de kabul ederim de elimize geçecek olan şey ne? Para, ev, araba, kurulu düzen... Hangisi elimize geçecek? Hata yaptın. Hatanı anlayıp da bana gelirsen, hatanı ben düzeltmem. Şimdi beni duymuyorsun biliyorum. Uykun çok ağır onu da biliyorum. O kadın senin hayatında olduğu sürece ben senden hep bir adım daha uzaklaşıyorum. Sen bunu görmüyorsun ya da görmek istemiyorsun. İçimi döktüğümde yatağın yanından ayrılıp kapıya doğru ilerledim. Kapıdan dışarı çıkacağımda Mahlas'ın sesini duydum. "Mihlas, yanıma gel." "Uyandı mı?" diye baktığımda, uyanmamıştı. Dediklerimin hepsini rüya mı zannetmişti? Ya da rüya mı görüyordu? -Buradayım abi, ne oldu? Mahlas ile uyurken konuşmak, kahkaha atılacak bir durumdu. Mahlas benim olduğum tarafa döndüğünde, ellerini saçlarına daldırdı ve gözlerini açmaya başladı. Gözleri odayı tararken benim olduğum yere doğru baktı. Uykusu tamamen dağılmasa da yerinden doğruldu ve kaşlarını çatarak benimle konuşmaya başladı. "Bir sorun mu var? Neden bu saatte ayaktasın, sahi saat kaç? Ayağın nasıl oldu, yoksa ayağın için mi odama geldin? Sorun ne?" Ona karşı biraz acıtasyon yapsam hiç fena olmazdı. -Ayağım o kadar çok acıyor ki, anlatamam. Hastaneye mi gitsek? Sırf evden çıkmak için hastane yalanını söylemiştim. Bu saatte dışarı çıktığımızda en azından birisine çatar, cebimize para girerdi. Parayı bulduğumuz anda da gider kapıları yenilerdik. Mahlas ciddi olduğumu zannediyor, dolabın karşına geçmiş kıyafet ayarlıyordu. Sinsi gülüşlerimi görmesin diye de ona bakmıyordum. Ben buydum. Evde duramayan, birilerine çatmak isteyen, söz dinlemeyen birisiydim. Halimden de çok memnundum. Ayağımın üstüne bastığımda biraz daha iyi olduğunu gördüm. Bu benim için iyi bir haberdi. Mahlas "Hadi çıkalım." dediğinde ona onay verdim. Beraber dış kapıya doğru ilerledik. Ayakkabılıktan ayakkabılarımızı alıp dış kapıdan dışarıya çıktık. Paspasın üzerinde giyinirken, ayakkabı ayağımı sıksa da belli etmedim. Sokağın yollarını yavaş yavaş yürüyorduk. Güneş, doğmaya başlıyor, etrafı yavaş yavaş aydınlatıyordu. Güneş'in doğuşunu izlemek bana göre çok keyifliydi. Okul zamanlarımda hep böyle erken kalkar, penceremden Güneş'e bakardım. Doğduğuna sevinir, hazırlanmaya başlardım. Güneş benim için aydınlık olsa da bazıları için yangındı. Aydınlığımı yangına çevirmek istemiyordum. Hastaneye vardığımızda acil bölümünden giriş yaptık. Cüzdanımdan kimliğimi çıkartıp bana bakan kadına uzattım. Kadın bilgisayardan birkaç şey onaylayıp beni içeriye aldı. Ayakkabımı çıkarttım. Sedyeye uzandığımda ayağımı ona gösterdim. Kadın, yüzüme alık alık bakıyor, beni inceleye inceleye işini doğru düzgün yapamıyordu. -Ne o, aşık mı oldun? Sorduğum soru yüzünden kadın utanmış, bir daha bana bakmayarak işini yaptı. Merhem ve ağrı kesicimin olduğunu söylediğimde kafası ile onayladı. Sargı bezinin uçlarını kestiğinde "Geçmiş olsun." dedi. Ona baktığımda bana bakmıyordu. Ben de omuz silktim ve yattığım sedyeden kalktım. Dışarıda duran Mahlas'ın yanına vardığımda, beni gördü ve oturduğu banktan kalktı. Yanına vardığımda "İyi misin?" diye sordu. Ben de evet anlamında kafamı sallayıp "Hadi buradan çıkalım. Herkes bana aşık oldu." dedim. Mahlas'ın gür kahkahası yankılandığında ben de tebessüm ettim. Biz böyleydik. Hastane çıkışından sonra eve doğru yolumuzu aldığımızda orta yaşlı adamın yanından geçtim. Bu adamın telefon ile konuştuğunu duydum. Bir teşkilat tarafından aranıyor, kaçmak için de telefondaki kişiden yardım istiyordu. Telefondaki kişinin onay vermediğini adamın yüz ifadesinden anladığımda tebessüm etmiştim. Madem onay vermiyordu, biz de onay verdirttirirdik. Adamın elinden telefonu alıp konuşmaya başladım. -Hangi teşkilatın patronu bu adamı arıyorsa onun ben çıktığı yere sokarım. Adamın şaşkın bakışları arasında ona elimle "Sorun yok." gibisinden sallayıp karşı taraftaki adamı dinledim. -Siz kimsiniz? Bu adamı nereden tanıyorsunuz? -İstediğim yerden tanırım, sanane lan. Sana hesap mı vereceğim? Bu adamı bir daha rahatsız etmeyin, beni duydun mu? Cevap versene lan. Telefondan gelen hışırtı seslerinden anlayacağım şey şuydu; adam ya benden korkmuştu ya da benimle muhattap olmak istemiyordu. Telefonu suratına kapattığımda Mahlas bana bakıyordu. Bir planımın olduğunu anladığından dolayı sessiz kalmayı tercih etmişti. Adamın yanına vardığımda elimdeki telefonu ona uzattım. Adam mahcup olmuş bir şekilde bakarken, ben de ona baktım. Adam bir şey demeden kapısının kilidini açtı. Bagajı da açtıktan sonra eline siyah bir çanta aldı. Bu siyah çantanın temsili anlamı paraydı. Bana para verecekti. İç sesim hemen devreye girdi; -Bak Mihlas Miraç, adam öldürmeden de para alabilirsin. Biraz kendine çekidüzen ver. İç sesimi buradan uzaklaştırıp adama dikkatimi verdim. Adam elindeki parayı saymaya başladığında Mahlas'a baktım. Mahlas bana onaylar bir bakış attığında ona güldüm. Ayağımın ağrısını, para sayesinde unutmuştum. Demekki neymiş, para bütün acıların merhemiymiş. Adam titrek elleri ile parayı bana uzattığında hiç düşünmeden aldım. Adama baş selamı verip arkamı döndüğümde adam sessiz bir şekilde konuşmaya başladı; "Evlat sana ne kadar teşekkür etsem az. Bu para sana az gelebilir, durumum bu kadar. Umarım yeterli olacaktır. Bu sokakta mı yaşıyorsunuz? Size bir soru sormam gerekiyor. Bu sokaktaki teşkilatın sahibini tanıyor musun?" Kafamı iki yana sallayıp "Hayır." dedim. "Teşkilatın sahipleri Mahfer Rauf ve Ahmet Yıldırım. Beni her gördükleri yerde rahatsız ediyorlar. Göremeseler bile telefondan rahatsız ediyorlar. Duyduğuma göre bu sokakta oturuyorlarmış. Siz tanıyor musunu?" Adam ikimizin yüzünde mekik dokurken Mahlas kafasıyla onay verip "Tanıyoruz." demişti. Adam hızlıca gözlerini açtığında adamın omzuna elimi koydum. -Merak etme, ben de senin gibi onları sevmiyorum. Hatta onlardan tiksiniyorum. Ama Abimi bilemeyeceğim. Mahlas kafasını çevirdikten sonra adam elimi eline koymuş, birkaç kere vurmuştu. Adamın işi olduğundan dolayı bizle vedalaşıp yanımızdan ayrılmıştı. Eve geçince vakit kaybetmeden salona geçtik. Koltuğa oturduğumuzda tam ortada bulunan masaya parayı koydum. Parayı sayabilmem için lastiğini çıkartmam gerekiyordu. Lastiğini özenle çıkartıp kenara koydum. Parayı saymaya başlayınca gözlerim fal taşı gibi açıldı. İnsanlar bu parayı nereden buluyorlardı? Bunları düşünmeyi bırakıp yarısını Mahlas'a uzattım. Mahlas da memnun olmuşçasına ayağa kalkıp ayakkabılığa doğru yürümeye başladı. Çekmeceyi açtığında elinde küçük bir kutu gördüm. Kutunun kapağını açtı ve parayı oraya koydu. Geri döndüğünde koltuğa kendisini bıraktı. Gözlerini kapattığında ben de ayağa kalkıp mutfağa geçtiğimde, buzdolabını açtım. Kahvaltılıkları tezgaha koydum. Masa temiz olduğundan dolayı tezgahtaki kahvaltılıkları masaya dizdim. Mahlas, mutfaktaki sesleri duyup yanıma geldi. Beraber masayı hazırladıktan sonra yerlerimize geçtik. Kahvaltımızı yaptıktan sonra kalkıp masayı topladık. Mutfaktaki işimiz bittiğinde Mahlas'a dönüp konuşmaya başladım. -Ben yatıyorum, beni rahatsız etme. Mahlas derin bir nefes alıp konuşmadan salona geçtiğini gördüm. Odama vardığımda, ışığı açtım ve yatağımı düzelttim. Düzeltilmiş her şeyi bozmak en sevdiğim aktiviteydi. Gözüm yerdeki kağıt parçasına takılı kaldığında, eğilip onu elime aldım. Okumaya başladığımda gözlerimi kıstım. Not kağıdına yazılan cümleye çok şaşırmıştım. Mahlas ve Mihlas kardeşlerini bu plan için ikna et. Mahfer'in buraya geldiğinde düşürmüş olmalıydı. Benim anladığım şey şuydu; Ona verilen not kağıtları vardı. Her not kağıtlarında bizimle alakalı yazılar vardı. Bunu abime nasıl söyleyecektim? Abim ya Mahfer'e gönlünü kaptırmışsa, o zaman nasıl bu durumu düzeltecektim? Aklım karışmıştı. Bu durumu kendi kendime çözmeliydim. Plana biz uyarsak, plan bize uyar mı?" |
0% |