@poncikss1234
|
Anlamamak bazen, anlamaktan bile daha güçlüdür." -Mahlas Miraç "Anlamak bazen çözmeye yetmez." -Mihlas Miraç Günümüz, Mahlas Miraç'ın anlatımıyla; Mihlas başını varla yok arasında salladığında duymadığını anlayıp bir daha sorumu tekrar ettim. O kadar dalmıştı ki sanki denizde boğulmuş da nefes alamıyor gibiydi. "Abi ayağım iyi. Seninle konuşmak istediğim bir konu var." Çok tedirgindi. Mihlas'ın bu durumu beni çok arada bırakıyordu. Teklifi kabul ettiğimden beri evin içersinde iki yabancı gibi yaşıyorduk. Ona "Tabii konuşalım. Başlamak ister misin?" diye sorduğumda yattığı koltuktan kendisini dikleştirip bana bakmaya başladı. "Şimdi sana diyeceklerimi iyi dinle. Yoksa gerçekten sinirlerimi kontrol edemem, sen de bunu çok iyi biliyorsun. Dün Mahfer bizim eve geldiğinde yatağım yan tarafında düşürdüğü notu buldum. Notta da şu yazıyordu; "Mahlas ve Mihlas kardeşleri bu plan için ikna et." yazıyordu. Bunu sana ilk başta söylemem gerekiyordu, durumu biliyorsun. Hastaneye gittik." Bunu duyduğumda şaşırmıştım. Bilerek mi bırakmıştı? Onu düşünüyordum. "Ben onunla konuşurum." dediğimde ise Mihlas'ın histerik kahkahalarıyla tüm odayı doldurmuştu. Ona ters bakışlarım hiçbir şey ifade etmemiş, daha çok kahkaha atmasına neden olmuştu. -Neden güldüğünü anlamıyorum. Eğer onunla konuştuğumu söylemem sana komik geldiyse, birkaç şey diyeceğim. O plana ayak uydurmam için senin de yardımın gerekiyor. O not kağıtlarını bilerek bıraktıysa eğer, bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor olabilir. Bunu sen hiç oturup bir düşündün mü? "Ya ne düşüneceğim, hayatımızın içine sıçtı." diye aniden bağırdığında ben de ona baktım. "Kesecek misin sesini? Yoksa ben mi keseyim?" diye bağırdığımda Mihlas susmuştu. Oturduğum yerden ne zaman kalkmıştım? Hiçbir fikrim yoktu. Ayakta durmaya çalıştım, başarılı olamayıp geri yerime oturdum. Zihnimde kurduğum Mahfer, hayatımıza yeniden giren Ahmet abi, kafamdaki düşünceler, karşımda duran sinirli Mihlas hep bana ters bir şekilde işliyor, bu beni daha da zorluyordu. Doğrusunu söylemek gerekiyorsa eğer, bu planı ben de kabul etmek istemezdim. Ahmet abinin ya da Mahfer'in teşkilat adı altında çalıştığı, bizi de not kağıtları ile ikna etmeye çalışması beni açıkçası strese sokuyordu. Başarabilirdim, başaracaktım. Kim benim yoluma engel olmaya çalışacaksa eğer onu yolumdan kendi ellerim ile çekecektim. Mihlas'ın bana yavru bakışlarını yakaladığımda "Ne bakıyorsun?" dedim. Bakışları bana komik gelse de gülmedim. "Bir şey sorabilir miyim?" dediğinde elimle sor gibisinden salladım. "Mahfer'e aşık olmuş olabilir misin?" Mahfer'e aşık olmak mı? İşte bu sefer ben de histerik bir kahkaha atmıştım. Oda da yankıyan gür kahkahalarım Mihlas'ı dehşete düşürmüştü. -Ne aşkından bahsediyorsun? Sen aklını peynir ekmekle mi yedin? Ne bu saçma sapan sorular? "Öyle görünü-" -Öyle görünmek mi? Öyle bir şey yok. Biz bu durumda nasıl aşkı düşünebiliriz? Mihlas'ın "Seninle konuşmak o kadar sıkıcı ki, dışarıya çıkacağım." dediğinde "Siktir git." demiştim. Sinirlerimi bozuyordu. Sinirlerimi bozacak kişinin Mihlas olmaması gerekiyordu. Onun bana destek olması, fikirlerini benimle paylaşması gerekiyordu. Ellerim titremeye başlamıştı. Saçlarıma ellerimi götürdüğümde yere doğru bakmaya başladım. Mihlas'ın kapıdan çıktığına dair ses geldiğinde ben de oturduğum yerden kalkıp kapıya doğru ilerledim. Onu takip edecektim. Mihlas da şöyle bir huy vardı; çok sakin gözüken ama aslında içteki öfkesini kontrol edemeyen birisiydi. Evden çıkmasını anlamıştım. Birisine çatacaktı. Kavga, dövüş, havada yayılan sayısız küfürler, hepsi Mihlas için çok eğlenceli gelen durumlardı. Karanlık ve sisli bir gökyüzü ile karşı karşıya kaldım. Gökyüzüne baktığımda havanın yağmuru üstüme salacak olduğunu anladım. Yağmur benim için çok özeldi. Kirlenmiş ruhumu, kirlenmiş ellerimi onun sayesinde temizleyebiliyordum. Mihlas'ı gördüğümde ise hemen en yakın duvara kendimi sakladım. Konuşmaları duyamıyordum. Birkaç dakika Mihlas'ı izlediğimde ise Mahfer ve Ahmet abinin, Mihlas'ın yanına geldiğini gördüm. Kaşlarım istemsizce çatılmış, çok merak etmiştim. Mihlas'ın serseri gülüşünü gördüğümde bir şeyler yapacağını anlayıp bir adım öne kendimi attım. Beni daha görmemişlerdi. Mihlas cebinden çıkardığı not kağıdını Mahfer'e uzattığında, yüzünde hiç bir ifade olmayarak aldı ve çantasına attı. Eğer onların tarafındaki ağacın gövdesinde saklanabilirsem her şeyi duyabilirdim. Karanlık olması bir tık işime gelirken, yan taraftaki sokak lambası bu işimi bozuyordu. Ben de diğer ağaca giderim diye düşündüm. Diğer ağacın yanına varmak için adımlarımı oraya doğru adımladım. Birkaç saniye içinde hemen hemen Mihlas'ın arkasında kalmış, sesler kulağıma gelmeye başlamıştı. "Bu not kağıtları ile bizimle dalga mı geçiyorsunuz? Yoksa bizimle eğleniyor musunuz?" Mihlas sakinliğini koruyordu. Ufak bir kıvılcım da Mihlas ikisini de öldürebilirdi. Peki öldürmesini istiyor muydum? Orası meçhuldu. Mahfer'in sesi kulaklarıma geldiğinde hemen dikkatimi oraya verdim. "Yanlışlıkla cebimden düşen bir kağıt. Neden bu kadar abarttın? Anlamış değilim." "Sen benimle dalga mı geçiyorsun kadın? Kendini çok mu zeki zannediyorsun?" Mihlas... Kendi çözmek istediği gibi davranıyor, ona göre davranışlar sergiliyordu. "Dalga geçtiğim falan yok! Kendini ne zannediyorsun? Adam gibi konuş, alırım ayağımın altına seni." dediğinde Mahfer'e olan bakışlarım değişmeye başlamıştı. Mihlas'a çevirdiğim bakışlarım meraklıydı. Mihlas ellerini yumruk yapmış, sinirlenmeye yakın olan titremeleri başlamıştı. "Ulan sen abimle beni araştırmıyor musun? Ne bu hareketler? Araştırılan biziz, susacak olan da biziz, öyle mi?" Mahfer kaşlarını çatmış Mihlas'a bakarken bir adım ona doğru atmıştı. İşaret parmağını Mihlas'ın göğsüne bastırdığında Mihlas sadece göğüsündeki parmağa bakıyordu. "Benimle böyle konuşmaya devam edersen, seni etkisiz hale getiririm. Bir daha da konuşma gibi bir lüksün olmaz. Anladın mı beni, Mihlas Miraç?" Mihlas, Mahfer'in elini alıp yere indirdiğinde bir şey demeden bizim evin oraya doğru yürümeye başladı. Merak ettiğim bir şey vardı. Mihlas ile Mahfer nasıl karşılaşmışlardı? Mihlas beni evde göremediğinde tekrar dışarıya çıkacak mıydı? İç sesim devreye girdi; "Düşünmen gereken onlar değil. Mihlas bu gördüğün olayları sana eve geldiğinde oturup sana anlatacak mı?" onu düşünmen lazım. İç sesime hak verdiğimde ağacın altından çıkıp sağ tarafa doğru yürümeye başladım. Hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi davranacaktım. Bir saat sonra ; Gecekondunun önüne geldiğimde kapıyı tıklattım. Anahtarlarımı almadığım için kendime kızsam da daha sonra bu durumu önemsemedim. Kapı açıldığında Mihlas'ın elindeki telefonu gördüğümde merakla telefona baktım. Mihlas bana bir şey demeden koltuğa kendini bıraktığında, ben de ayakkabılarımı kenara atıp banyoya doğru yürümeye başladım. Banyoya girdiğimde ise elimi yıkadım. Elimi kurulayıp içeriye girdim. Mihlas telefonu ile uğraştığında, kendisini dış dünyadan soyutluyordu. "Telefonunu bırak da bugün neler yaptığını bana anlat." dediğimde Mihlas birkaç saniye yüzüme bakıp tebessüm etti. Anlatacak mıydı? Çok merak ediyordum. "Bir şey yapmadım. Gezdim dolaştım. Sonra eve geldim ve senin de evde olmadığını gördüm. Üstümü değiştirdim ve direkt telefonumu alıp koltuğa uzandım. Sen ne yaptın?" Anlatmamıştı... Anlatmasını isterken kestirip atması hoş değildi. Sonuçta ikimizde aynı evde yaşıyor, birbirimizle ilgili her şeyimizi biliyorduk. Bu kadar gizli saklı olmasını açıkçası ben düşünmüyordum. "Ben de gezip dolaştım, senin gibi." dediğimde ayağa kalktım. Mutfağa doğru ilerlerken, "Ne yemek var?" diye Mihlas'a doğru bağırdım. "Bir şey yok." diye seslendiğinde, dolabı açtım. Dolaptaki malzemelerden gördüğüm kadarıyla tek yapacağım şey makarnaydı. Biberleri, domatesleri çıkardım. Onları bir kaba koyup güzelce yıkadım. Kaptaki olan malzemeleri küçük küçük doğrayıp bir kenara bırakarak ısıtıcıya su koydum. Suyun kaynamasını beklerken, makarnayı çekmeceden çıkardım. Birkaç dakika içinde su hazır olduğunda büyük tencereye döktüm ve makarnayı da döktüm. Kaynayan suya biraz yağ döküp küçük tavaya da doğradıklarımı koydum. Ben sosu yaparken Mihlas mutfağa gelip masaya oturmuştu. "Abiye yardım etmek yok mu?" dediğimde Mihlas tebessüm edip "Abartma, aramızda bir yaş var." dedi ve ayağa kalktı. Su bardaklarını ve çatalı çekmeceden çıkartıp masaya dizdi. Makarnaya da sosunu döküp biraz karıştırdım ve ocağın altını kapattım. Tabak çıkartmasını söylediğimde bir şey demeden dolaba yöneldi ve tabakları çıkardı. Makarnayı doldurduğumda kapı çalmaya başladı. Mihlas'a baktığımda tedirgin olmuş, hemen kapıya doğru yürütmeye başlamıştı. Kapıyı açtığında bana bakmıştı. Elimi havluda kuruladığımda ben de vakit kaybetmeyip onun yanında durdum. Mahfer'i gördüğümde "Hoş geldin, kapıda kaldın." dedim ve Mihlas'ı kenara çekerek, yol açtım. Onun öldürücü bakışları üstümde olsa da buna aldırmadım ve salona doğru geçtik. Mahfer ona bakıp sırıttığında, Mihlas da ona sırıttı. Mahfer, Mihlas'ın bu davranışını beklemiyor olacak ki bakışlarını bana çevirdi. -Mahfer, tekrar hoş geldin. Seni hangi rüzgar attı? "Buraya gelme amacım, Mihlas ile aramda ufak bir sürtüşme oldu. Onunla sorunumuzu çözmek istiyorum. Sen de biliyorsundur ki biz onunla akşam üstü karşılaştık." Mihlas'a olan bakışlarım gittikçe koyulaşırken, bana bakamayan kardeşime bir kez daha baktım. Bu bakışım ona inşallah son bakışım olmaz diye düşünürken, Mahfer konuşmaya başladı. "Dün, Mihlas'ı ziyaret ettiğimde odasında küçük bir kağıt bulmuş. Onu, Mihlas'tan aldım. Haberinin olduğunu düşünerek bunları söylüyorum. Yoksa haberin yok mu?" Mihlas'ın benim üstümde olan bakışlarını hissederken "Haberim var, Mihlas benden hiçbir şey saklamaz." diye konuştum. Mihlas'ın yüzündeki pişmanlığı hissedebiliyordum. Mahfer kalkıp kapıya doğru yürümeye başlarken, omzunun üstünden bize bakıp konuşmaya başladı. "Yarın saat 21.00'da sokağın başında buluşalım. Detayları konuşmamızın zamanı geldi ve geçiyor. Mihlas sen de davetlisin, haberin olsun." Bir şey demeden kapıdan dışarıya çıktığında kapıyı sertçe kapattım. Hızla Mihlas'a döndüm ve konuşmaya başladım. -Sana söyledim, bu olaylardan dolayı sana sabrım yok dedim. Hele ki saklanan olaylara karşı hiç sabrım yok! Anlıyor musun? Ya o konuşmada seni yüz üstünde bıraksaydım? Ne olacaktı? Senden adam olmaz, gerizekalı herif. Gecekondunun bile titrediği o bağırışımdan sonra kendimi mutfağa attım. Sinirden ellerim titriyordu. Masaya doğru dönüp tabağı önüme çektim. "Gel de yemeğini ye. Buz gibi oldu." dediğimde bir şey demeden o da gelip masaya oturdu ve yemeğe başladı. Önümdeki tabağı bitirip hemen yıkadım ve bir şey demeden odama geçtim. Artık bir şey deme gücüm yoktu. Ona bir şey dersem o, çok şey diyecekti. Bu sefer biz, biz olmaktan çıkacaktık. Yatağıma uzandım ve kendi kendime güldüm. Mantığım, neredesin? Neden şimdi devreye girmiyorsun? Bunu sesli bir şekilde söylerken kapım tıklandı. Onun olduğunu bildiğim için "Gel." dedim. Mihlas içeriye girdiğinde yatışımı bozmadım ve onun yatağa oturmasını izledim. Konuşmaya başladığında, gördüğüm kadarıyla dudağı yana doğru kıvrılmış, sanki gördüğü bir sahneyi tekrar hatırlıyormuş gibiydi. "Sana neden söylemedim biliyor musun? Çünkü sen ağacın altında zaten bizi izliyordun. Beni salak mı zannediyorsun? Her şeyi duyan, gören bir adama gelip de bir daha bu konuyu neden dile getireyim? Aklın yok mu senin?" Uzandığım yerden dikleştiğimde, Mihlas'ın yüzüne baktım. Demek ki bana söylememe sebebi, buydu. Fazla üstüne gittiğimi düşünsem de benzer bir olayda aynı şeyi yapar düşüncesi ile doğru yaptığımı düşündüm. Onun beni gördüğünü açıkçası merak etmiştim. Mihlas'a sormak istesemde dalga geçercesine cevap vereceğinden, bu sorumu bir kenara atmıştım. İçimdeki o merak duygusu yüzünden istemsizce o soruyu sordum. -Gördü mü? Mahfer beni gördü mü? "Saçmalama Mahlas. Senin gölgeni görebilecek ve hissedebilecek olan tek bir kişi var, o da benim." dediğinde ona bakıp gülümsedim. -Üç gözün var herhalde? Cin misin oğlum sen? Mihlas benzetmemden dolayı kahkaha attığında birden ciddileşti. Konuşmadan önce dudaklarını ıslattı ve duvara bakıp gözlerini sabitledi. Birkaç dakika sonra konuşmaya başladı. "Yarın seninle beraber geleceğim. Etrafı çözmem gerekiyor. Yoksa seni parmağında oynatabilirler." Gelmesine sevinmiştim. Onunla beraber olduğum zaman kendimi hep güvende hissediyordum. Aklını ve mantığını o kadar iyi kullanıyordu ki aklıma gelmeyen herhangi bir cümle ya da olayda kendisi çabucak toparlayıp yeni bir olay yaratabiliyordu. -Hadi yatalım da yarın için bir plan yapalım. Mihlas yatağımdan kalkıp iyi geceler dedikten sonra açık olan kapıdan dışarıya çıkıp ellerini kapıya yaslayıp son kez bana baktığında, göz devirip gitmesini istedim. Dil çıkardığında gülüp el salladım ve çıkışını izledim. Odasının kapısının sesinden anladığım kadarıyla içeriye girmişti. Gözlerimi kapattığımda. Bu sefer kapının açılma sesini duydum. Banyoya gireceğini düşünüp yattığım yerden kalkmadım. Dış kapının tahta kısımlarının gıcırtılı sesi geldiğinde, hemen yataktan fırladım ve koşarak ile kapının önüne geldim. Yetişemediğim için kendine kızsamda kötü düşünmek istemedim. Belki de bu olaylardan dolayı benim gibi bunalıp biraz hava almak için kendisine zaman tanımıştı. Nereye gittiğini tahmin edemiyordum. Ani değişen ruh hali sayesinde hiçbir fikrim yoktu. Belki de bir planı vardı. Ya da bu planı benim anlamadığımı düşünmüş, bana hiçbir şey çaktırmadan kendisi bu planı devreye sokmayı tercih etmişti. Onun bu yaptığı davranışları yüzünden kendi kendime konuşmama kararı aldım ve koltuğa uzanıp Mihlas'ın gelmesini bekledim... Planı olan bir insanı bağlasan da yerinde durmaz."
|
0% |