Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5-Kırılmış Fayans

@poncikss1234

"Kırılan sadece fayans fakat parçalanan ne?"

Güray'ı mutfakta yalnız bırakıp odama doğru giderken, derin bir nefes almayı aklıma yeni getirebilmiştim. O, benim yanımdayken yaşadığım stresten dolayı tırnaklarımı avucuma bastırmıştım.
Avucumdaki tırnak izlerinin acıları yeni yeni kendini belli ediyordu. Neden benimle bu denli uğraşıyordu?

Odama geçip direkt banyoya girdiğimde, kendime aynadan baktım. Saçlarım hemen yağlanan tiplerden olduğu için direkt küvetin suyunu açıp dolmasına bekledim. kıyafetlerimi hazırlamadığım için banyodan tekrar odama seri adımlarla ilerledim, kıyafetlerimi hazırladım ve yatağın üstüne koydum. Kapıyı da kilitleyip küvete kendimi bıraktım.

Suyun verdiği rahatlıkla vücudum gevşerken her zamanki kullandığım şampuanımı saçlarıma bir güzel yedirerek kokusunu içime çektim. Güray Kaya, benim için kader miydi, yoksa sadece şanstan mı ibaretti? Beni benden alan,yangına körükle gelen, hayatıma zehirlerini bir bir salan, simsiyah hayatı olan adamın evindeydim.

Küvette birçok düşüncelerim ile boğuşurken fayanslardan çat çat diye sesler gelmeye başlamıştı. Banyonun üst fayansı aniden kırılmış, ne olduğunu anlamadığım şekilde kendimi korumaya çalışırken yukarıdan kırılan fayans elime doğru gelmiş, derin kesmişti. Hemen elimin kanlı olmasını umursamadan bornozumu giyinip banyodan çıktım. Beriz diye çığlık atıp odama gelmesini bekledim. Elim gerçekten çok acıyordu.

Beriz,Kağan ve Ateş seslerden dolayı endişeli bir şekilde odama geldiğinde, gördükleri manzara ile şaşkına uğradılar. Ateş seri ve bir o kadar da dikkatle beni kucağına aldığında, yere doğru akan kanları umursamadan salona doğru hızlı adımlarla geldik. Ateş koltuğa beni dikkatli bir şekilde bıraktı. Bornozla durmam utanç verici olsa da onu bu durumdayken düşünmemeye çalıştım.

Etrafa yayılmış taze oluk oluk kanlar, parkede parıl parıl parlıyordu. Kan izlerimin kokusu bütün evi sarmalamış, burnuma doğru ağır ağır geliyordu. Beriz bir yere doğru koşuşturarak gittiğinde, Kağan Ateş'ten acil durum çantasını istedi. Beriz benim için örtü getirdiğinde ona minnetle bakıp gülümsedim. Üstümü örttüğünde Kağan sakince acil durum çantasını açmış, benden onay almadan bir şey yapmamıştı.

Kağan'a onay verdiğimde sakin olmaya özen göstererek koluma elinden geldiğince müdahale etmiş, yara derin olduğu için dikiş atılması gerektiğini söylemişti. Güray seslerden dolayı odasından çıkıp salona geldiğinde, anlamsız bakışları ile bana ve diğerlerine bakıyordu. Güray yüzüme doğru baktığında bakışlarımı koluma doğru indirdim. Güray koluma baktığında kaşlarını çatmış olayı anlamaya çalışıyordu. Ne olduğunu sorduğunda ben de ona cevap verdim.

-Banyo yaparken sağ üst fayans galiba buhardan dolayı fazla dayanamayıp birden patladı ve resmen havada kırıldı. Güray galiba buna fazla para vermedin, öyle düşünüyorum.

"Yanlış düşünüyorsun Elmas, o fayanslar on iki milyar Dolar."

Sessizce "Oha anasını."diyen Beriz'e acı ile kahkaha attım.

Güray telefonundan birisini aradığını gördüm ve kaşlarımı çattım. Doktoru çağırıyorsa eğer, ben o salondan direkt kaçardım. İğneden ve doktorlardan kesinlikle çok korkardım. Beş dakika sonra kapı çaldığında Beriz kapıyı açmıştı. Griye dönen beyaz saçlı, hafiften belli olan kırışmış yüzü ile birlikte gülümseyerek salona doğru gelen adam doktordu. Ben hemen gerek yok desem de Güray bana ters bakışlarını atmış, benim susmamı sağlamıştı.
Doktor dikiş malzemelerini ayarlarken yanda duran iğneye korku ile bakıyordum.

Kağan'a ve Ateş'e kurtar beni bakışlarımı atarken, Ateş ve Kağan sanki ben onlara bakmıyormuşum gibi birbirleri ile konuşuyorlardı. Her şey hazır olduğunda elimi adamın rahatça işlem yapabileceği konuma getirmeye çalıştım. Korkudan elimi geri çekmeye çalışıyordum fakat doktor elimi daha çok sıkarak geri çekmemi engelliyordu. Bu iş olmayacaktı.

-Güray bey ben iğnedir, dikiştir istemiyorum.

Güray'a bunu dedikten sonra doktora dönüp konuşmaya başladım;

-Dikiş attırmayacağım doktor bey, kendi kendine iyileşir zaten.

Doktor birkaç saniye bana baktığında, kaşlarını aşağı yukarı doğru hareket ettirmiş, Güray'a bakarak "Başlıyorum." demişti. Korkudan ecel terleri dökerken, Güray ile göz göze geldik. Alaylı bakışları üzerimde gezindiğinde konuşmaya başladı;

"Elmas, korktuğunu bu kadar belli etmesen mi?"

-Size ne? korkan benim, siz misiniz?

Kağan gülmemek için zor tutarken Ateş kahkaha atmıştı. İçimden "Kimin kardeşi bu." diyerek tebessüm ettim.

Derime hızla giren iğne ile çığlık atmış, aniden ağlamaya başlamıştım. Duygularımın değiştini gören Güray beni ciddiye almış, boşta kalan elimi tutarak bana destek vermişti. Elindeki elektriğin bana çarpması gerekirken, içimdeki kıvılcımları canlandırıp beni yakıyordu. Sonunda dikiş işlemleri bittiğinde doktor birkaç merhem, ağrı kesici yazdı ve "Geçmiş olsun." dedikten sonra evden ayrıldı.

Beriz ile ben koltukta otururken, Ateş oturduğu yerden kalkıp mutfağa ilerledi. Elinde eskimiş bez ile beraber kurumaya yakın kanları silmeye başladı. Beriz'e dönüp baktığımda o da bana baktı. Konuşmaya başladım;

-Üzgünüm, artık yemeği sen yapacaksın Beriz.

"Tamam da benim yanımdan ayrılmayacaksın anlaştık mı? Çünkü elimin ayarı yok zehirlene bilirler."

Güldükten sonra elimi kaldırdım ve acıdan yüzümü buruşturdum.
Madem zenginsin git trilyonluk yaptır! İç sesim; "Sanki trilyonluk yapsaydı da senin elinde böyle sorun olmayacaktı öyle mi? Ne saçma konuşuyorsun ya! Baydın gerçekten. Her insanın başına gelebilecek bir durum, artık bunu anlar mısın?"

İç sesimin bu dediklerini bir kenara defnettikten sonra ayağa kalktım. Yukarı çıktığımda benim odamın yanındaki odanın kapısı yarım aralıklıydı ve birisi telefonla konuşuyordu. Merakıma yenik düştüğümde kapının yan tarafında durdum ve beni görmemesini sağladım. Telefonla konuşan kişi Güray'dı. Biraz daha dinlediğimde "Tamam Tanrus kızın elinde sorun var en az bir hafta sonra yanında olur." dediğinde gözlerim kendiliğinden dolmuştu.

Zaten ne sanıyordum ki?

Bana yardım edeceklerini,beni sevme umudu ile buraya kabul ettiklerini düşünmüştüm.
Aklıma geldikçe Güray'dan nefret ediyordum. Odama girip kapıyı kapattım. Sarılmış elimi umursamadan bavulumu dolabımın üstünden çıkardım. Yere koyduğum bavulun fermuarını açtım ve yatağımın üzerine koydum. Dolabımın kapağı açık olduğu için ilk kendi elbiselerimi ardından buraya ait olan beğendiğim birkaç bluz ve elbiseleri bavula bıraktıktan sonra çekmecemde bulunan günlüğümü de bavula ekledim ve son kez eşyaları kontrol ettim. Bavulumu kapattığımda saat gecenin yarısını geçmiş, herkes odalarındaydı.

Fırsat ayağıma gelirken hemen merdivenlerin oraya geldim. Sarılmış elimi bir anlığına unutup küçük valizimi kucağıma aldığımda, elimin acısı kendisini belli etmişti,umursamadım. Dış kapıya geldim ve sessizce kulpu çevirdim.

Açıktı!

Bavulumu kucağımdan indirip sessizce sürükledim ve kapıdan dışarıya çıktım. Hava kasvetini gösterirken o anın adrenalini ile ceket almadığımı hatırladım ve kendimi tebrik ettim. Gece yarısı ormanlık alanda kaybolacağımı tahmin ettiğimden dolayı endişeliyken, telefonumun çantamda olmasını diliyordum. Biraz yürüdükten sonra bir ağacın yanında durup küçük siyah çantamın fermuarını açıp telefonuma bakındım. Telefonumu bulduğumda sevindim ve şarjını kontrol ettim. Öğlene doğru telefonumu doldurmuş olmam işime gelirken, hemen flaşımı yaktım.

Ormanın sonuna geldiğimde ana yol gibi bir yol çıkmıştı. Yolun kenarında yürümeye devam ederken, uzaktan benim olduğum yere doğru gelen sarı bir araba görüyordum. Buraya doğru gelirken önümde durdu. Arabadan indiğinde kaçtığımı tahmin etmiş olacakki bir şey demeden bagajı açtı ve yanımda duran küçük valizimi aldı. Hareketleri o kadar yavaştı ki kendim yürüseydim şu an evimde olurdum. "Hadi bin, seni gideceğin yere kadar bırakayım." dedi.

İki saat sonra;

Beni eve bırakan adama defalarca teşekkür ettikten sonra kendi evimin kapısının önünde inmiştim. Beni bırakan kişi sarı arabası ile buradan uzaklaştıktan sonra evime bakıp gülümsedim. Benim gerçek evim, yaşadığım bu evdi.

Demir kapıyı açtıktan sonra bahçe kısmından yürüyüp kendi kapıma doğru yürüdüm. Elimde duran anahtarım ile evimin giriş kısmındaki kapıyı da açtıktan sonra içeriye girdim. Ezbere bildiğim salonum karanlıkta karşımda dururken yan taraftan ışıkları açtım. Gözlerim bir anda kamaşsa da buna aldırış etmedim. Salonun ortasında dikildiğimi fark ettiğimde kıkırdadım. Bu mutluluğumun sebebi evimde olmuş olmaktı. Valizimi sürükleyip yanda duran odama doğru yürüdüm. Kapım açık olduğundan dolayı direkt içeriye girdim.

Işığı açmadım. Valizimi bir kenara koyduktan sonra yatağıma oturdum. Yatağımı çok özlemiştim. Etrafı incelerken salonun ortasından bir silüet geçti. Hayal kurduğumu düşünüp aldırış etmedim. Silüet odama doğru gelmeye başladığında hemen ayağa kalktım. Ne yapacağımı düşünmeye başlarken, karanlık odam birden açılan ışık sayesinde aydınlandı. Kendi evimde rahat nefes alacağım derken karşımda duran Güray ile göz göze geldim.

Gözlerimi ondan çekemezken nasıl buraya geldiğini düşünmeye başlamıştım. Biraz kendimi zorladığımda ormanlık alandan beni alan adamın bu işin içinde olduğunu tahmin ettim. Yanılıyor muydum?

Bilemiyorum.Güray ayakkabısından çıkan tok sesler ile odanın sessizliğini bozuyor, benim de kalp atışım odamın sessizliğini bozuyordu. Güray tam karşımda durup bana bakıp tebessüm ettiğinde, konuşacağını anladım. Öyle de olmuştu, Güray konuşmaya başladı;

"Benden kaçman güzel bir tercih değil. Çünkü kaçabilecek bir yol yok Elmas. Şu an evinde olabilirsin lakin yarın benim evimde olacaksın, öyle değil mi?"

Tebessüm ile sorduğu sorunun alt metini oluşturmuşken nasıl bu olayları bitirecektik?

Sizi seviyorum...

 

Loading...
0%