
Yalın-ki sen
***
Aytaç...
Abim...
Adını bile düşünmek boğazımı düğümlüyor.
Arabada gözüm camda, ama hiçbir şey görmüyorum. Egemen direksiyonda, Eda arkada… Sessizlik var ama kafamın içinde onlarca ses çığlık atıyor. Kalbim yerinden fırlayacak gibi.
“Kazaymış…” dediler. Sadece o kelimeyle bile hayatım darmadağın oldu.
Hastanenin önüne geldiğimizde sanki zaman dondu. Egemen kapıyı açmam için bana baktı ama elim ayağım tutmadı. O anda Eda arabadan fırladı. Gözleri deli gibi. Kalbim bir daha kırıldı o an — çünkü onun gözlerinde sadece korku değil, sevda da vardı.
İçeri girdiğimizde annem ve anneannem çoktan gelmişti. Annemin ağlamaktan yüzü kıpkırmızıydı.
“Ayça!” diye boynuma sarıldı.
“Anne…” dedim ama devamı gelmedi. Sadece sarıldık. Titreyen elleri saçlarımdaydı.
Anneannem oturuyordu. Ellerini dizlerinin üstüne koymuş, başı öne eğik. Dualar fısıldıyordu. Teyzem, dayım ve yengem de buradaydı. Hatta üç kuzenim… Hepsi bir köşede sus pus olmuştu. Normalde birbirlerine takılan, şakalaşan o çocuklar bile şimdi gözlerini yere dikmişti.
Birden içimden geçirdim:
"Ne zaman büyüdük de ölümün kıyısında oturur olduk biz?"
Herkes Aytaç için, abim için buradaydı.
Ama hiçbirimiz bir şey yapamıyorduk.
Doktorun çıkmasını beklerken saate baktım. Her saniye canımı biraz daha yakan bir kurşun gibiydi. Egemen sessizdi. Omzumda eli vardı ama bir şey söylemiyordu. Onun sessizliği bile destekti bana.
Eda karşımda ayakta dikiliyordu. Bir an göz göze geldik. Gözleri doluydu, belli ki ne kadar uğraşsa da ağlamamak için direniyordu. O an her şey çok açıktı: Eda abimi çok seviyordu.
Ama şimdi aşk, bir hayatta kalma mücadelesinin gölgesindeydi.
***
Bekleme salonunda zaman durmuş gibiydi. Kalbim sanki karnımın içinde değil, boğazımdaydı. Her nefeste içim acıyordu. Annem sessizce oturuyordu yanımda, ama gözyaşları durmuyordu. Elimi tuttuğu elleri buz gibiydi.
Tam o sırada, hastanenin o ağır kapısı açıldı.
Doktor.
Yeşil önlüğü, alnındaki ter, yorgun ama kontrol altındaki yüz ifadesi… O an herkes sustu. Ayakta olanlar bir adım öne çıktı. Oturanlar, refleksle doğruldu.
“Hasta yakını kim?” dedi doktor, gözleri hepimizi tararken.
Ayağa fırladım. “Kardeşiyim… Ayça, ben.”
Bir saniye sustu. O saniye, bütün ömrüm kadar sürdü sanki.
“Ameliyatı başarılı bir şekilde tamamladık. Kafatasında çatlak vardı ama müdahale ettik. Kaburgalarında kırıklar var, bir akciğer sönmesi yaşandı ama müdahale zamanında yapıldığı için şu an kontrol altında.”
O an bir ses duydum, içimde. Cam kırıkları gibi döküldü yere:
Şimdilik yaşıyor.
Doktor devam etti:
“Yoğun bakımda. İlk 24 saat çok önemli. Şu anda bilinci kapalı ama gelişmeler olumlu olursa birkaç gün içinde uyanabilir.”
Dudaklarım titredi. Gözyaşlarım boğazımdan çıkamadı önce. Annem yanımda yere çöktü, “Şükürler olsun Rabbime…” diye hıçkırdı.
Anneannem, parmaklarıyla dualar sayıyordu. Teyzem ağlıyordu. Dayım doktorun peşinden gidip detay öğrenmeye çalışırken, kuzenlerim sessizce başlarını eğdi.
Ve Eda.
Sessizce arkamdaydı. Döndüm, göz göze geldik. Ağlamıyordu, ama o gözlerde öyle bir yıkım vardı ki… Sadece başını eğdi. O an, hiçbir şey dememize gerek kalmadı.
Ben onun Aytaç’a olan sevgisini ilk kez gerçekten gördüm.
Egemen kolumu tuttu. “İyi haber Ayça. Çok şükür…” dedi fısıltıyla.
Ben sadece başımı sallayabildim.
İyi habermiş gibi hissettirmese de… Yaşaması bile bir mucizeydi şu an.
Ve mucizelere ihtiyacımız vardı...
***
Hastane kalabalıktı, ama Egemen elimi tuttuğunda dünya sessizleşti. “Gel,” dedi sadece. Başımı salladım. Hiçbir şey sormadan beni hastanenin biraz daha tenha bir köşesine götürdü. Uzun bir koridorda iki sandalyeye oturduk. Karşımızda sadece soluk duvarlar, üstümüzde çırpınan bir floresan lamba vardı.
Ama o an bana en huzurlu yer gibi geldi. Yanımda Egemen vardı.
Bir süre sessiz oturduk. Sadece kalp atışlarımız ve arada geçen doktor anonsları vardı. Ellerim hala titriyordu.
Egemen sessizce, avucumun içine parmaklarıyla çizgiler çizmeye başladı.
“Sen böyle titreyince, ben nefes alamıyorum Ayça,” dedi.
Sesi öyle yumuşaktı ki, gözyaşlarım yeniden birikti.
Başımı omzuna yasladım.
“Korktum… Egemen ben çok korktum. Aytaç ölseydi… ben bir daha asla toparlanamazdım.”
Elini saçlarıma götürdü, usulca okşadı.
“Korkmakta haklısın. Ama güçlüydün. Hâlâ güçlüsün.”
Başımı salladım. “Değilim… Güçlüymüşüm gibi yapıyorum sadece. O an ameliyatı kaybetsek… ben her şeyimi kaybetmiş gibi hissedecektim.”
Egemen birden durdu. Omzundan başımı indirip yüzüme baktı.
“Ayça, ben senin her şeyini kaybetmeni izleyemem. Sana söz veriyorum, ne olursa olsun yanında olacağım. Sen güçlü olmak zorunda değilsin. Sadece dürüst ol bana. Ağla, sus, bağır… ama kendini benden saklama.”
Gözlerine baktım. İlk defa bu kadar net gördüm: O sadece sevgilim değildi. O benim sığınağımdı.
Usulca fısıldadım:
“Sana yaslanmaktan başka bir şey bilmiyorum artık.”
Egemen gülümsedi.
“Yaslan o zaman bana güzelim. Gerekirse yıllarca. Ben buradayım.”
Başımı yeniden omzuna koydum. O an kalbimde bir yer, ilk kez o gün sıcakladı. Aytaç’ın yaşadığını öğrenmekle başlayan hafiflik, Egemen’in omzunda tam bir huzura döndü.
Kafamın içinde hâlâ karmaşa vardı. Ama içimde bir yer artık biliyordu:
Yalnız değildim. Asla da olmayacaktım.
***
Geceden sabaha
Egemen’in omzunda ne kadar kaldım, bilmiyorum. Zaman hastanede akmayı unutmuş gibiydi. Ama gözlerimi açtığımda koridorun lambaları artık daha soluk yanıyordu. Geceyi geride bırakırken, yeni günün gölgesi yavaşça üzerimize düşüyordu.
Derin bir nefes aldım.
“Hadi,” dedim Egemen’e. “Annemlerin yanına dönelim.”
Elimi tuttu, birlikte yürüdük. Bekleme salonuna vardığımızda herkesin yorgunluğu yüzlerine yansımıştı. Annem sandalyeye kıvrılmış, teyzem üzerine hırkasını örtmüştü. Anneannem başını duvara yaslamış hâlâ dua ediyordu. Yengem ve Ayşe teyze yan yana sandalyelere oturmuş sohbet ediyordu. Dayım ve kuzenlerim ise sessizce köşede oturuyorlardı.
Eda ise ayakta, cam kenarındaydı. Bütün gece oradan bir adım bile ayrılmamış gibiydi.
Ben içeri girince döndü, göz göze geldik. Hiç konuşmadık. Ama bakışlarımızda bir şey vardı.
Birbirimize aynı duygularla dokunmuyorduk ama aynı yerden yaralıydık.
Sadece başımı eğdim.
O da başını eğdi.
Sessizlik, en güzel teşekkür gibiydi o an.
Egemen beni annemin yanına götürdü. Oturdum. Başımı annemin dizine koydum.
O da saçlarımı okşadı.
“İyi olacak kızım… İnşallah iyi olacak,” dedi fısıltıyla.
Gözlerimi kapattım. Yorgundum. Bitmiştim. Ama ilk defa içimde bir umut vardı.
Aytaç yaşıyordu.
Ve sabah oluyordu.
***
Eveett uzun zamandır bölüm gelmediğini biliyorum, ne yapayım hem ilham yoktu hem de sınavlar okul flan işte
Bu bölümün kısa olduğunu biliyorum ama saydığım sebeplerden yavaş yavaş yazdım
Umarım beğenirsiniz.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı noğğlarr unutmayıınn!!
Hepinizi öptüümmm
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |