@pusu_13
|
Hastanenin çıkışına doğru ilerliyordu hızlı adımlarla, başarısını göremeyecek kadar çok vakit kaybetmişti. Müdür efendi üstünü başını beğenmediği için bağış yapılacak paranın çalıntı olduğunu düşünmüş ve sanki bir suçluyu suçüstü yakalayan bir polis edasıyla defalarca yüzüne karşı birbirinden saçma cümleler savurmuştu. Sinirliydi. Kime neydi giyiminden? Parası var diye normal yaşıtları gibi takılamaz mıydı? Donuna kadar marka takılsa, bileğinde paha biçilemez saatler taşısa müdür kimlik bile sormayacaktı belli ki! Öğlen olmuştu! Alttarafı en yüksek meblağayı nakit ödeyecekti, her işi zorlaştıran tiplerden nefret ediyordu. Sakinleşebilmek için geldiği kapıdan dışarıya adımladan önce durup biraz soluklandı. Dışarısı çiseliyordu, şemsiye almamıştı. Arabası da kapının önünde değildi. Ne gündü ama! Kapıdan dışarı attı kendini. Henüz bir iki adım atmıştı ki şimdiye kadar çiseleyen gökyüzü kendisi hastaneden çıkınca sanki içini dökmek için onu bekliyormuşçasına bütün yükünü bir anda yeryüzüne bırakmıştı. Başından aşağı boşalan soğuk su sakinleşmesine yardımcı olduğunda kendi kendine gülümsedi, acaba dışarıdan nasıl gözüküyordu? Başını delecekmiş gibi yağan yağmurdan kaçmak zorunda kaldı, damlalar omzuna inmiyor adeta buz oluyor, büyüyor, sertleşiyor ve fırsatını bulmuşken bir tane geçiriyordu. Daha demin etrafta gördüğü bir iki insan da aniden yok olmuştu. Sokağın bomboş görüntüsünü idrak edebildiğinde yüzünde belirli belirsiz bir tebessüm oluştu, uzun zaman sonra ilk defa içten, ilk defa gerçek... "Ortada kalan bir ben varım." "Arabayla gelmedim, toplu taşımayı da bekleyemem bu yağmurda." "Bir dükkan... Yağmur geçene kadar. Eczane, evet kesinlikle. Yakında mutlaka olması lazım." "Koşarken geride mi bıraktım acaba?" Dönüp arkaya bakabilecek vakti bile kendisine veremeyince mecburen ilerlemek zorunda bırakmıştı kendini. Kısa bir süre daha böyle geçti. Koşmaya başladığından beri boş olan yolda bir motor sesi kulağına ilişmişti. İster istemez durdu, dolmuş olabilir miydi? Olmasa ne çıkardı ki? Arabasına alabilecek kadar yüce gönüllü biri ise süren kişi, mutlaka binecekti. O nereye gidiyorsa bir süre onunla gider yağmur hafifler gibi olursa hemencecik iner kimseye yük olmazdı. Beklemeden yola doğru elini uzattı. Yanından hızlıca geçen siyah spor araba çok ilerlemeden frenleyince şoför kapısı tarafından arabaya yaklaştı Burak. Duran arabayı gerçekten göremeyecek kadar aceleci bir eda ile hareket etmişti. Kendisini neyin beklediğinden habersiz açılması için eli ile cama vurdu. Cam aşağıya doğru kayarken bir çift bal sarısı gözle karşılaşmıştı genç çocuk, tanıdıktı. Hem de ne tanıdık... "Emir?.." dedi hayretle. "Atla." Arkadaşının sözünü ikiletmeden arabanın etrafından dolanıp yolcu koltuğuna attı kendini. Sürücü koltuğunun yanına ruhu çekilmiş bir ceset gibi yığılınca Emir'in "Sana her şey müstehak." sözünü işitmişti. "Ne işin vardı bu havada dışarıda?" Yavaşça tekrar harekete geçen araba Burak'ın cevapsız kalmasıyla hızlanmaya başladı. Arkadaşı cevap alamayışının verdiği duygularla içinde tuttuğu soluğu dışarıya verirken Burak yüzünde yarım kalmış bir gülümsemeyle yola bakıyordu. "Hastaneleri geziyordum." dedi usulca. "Neden aramadın?" "Fatsa'dan Ordu'ya gel diye mi? Yüzsüz bir insana mı benziyorum kardeşim?" "Geri zekalı, Gel beni al bile diyemiyorsan böyle bir havada, ne diye buradayız o zaman? Sen kırk yılın yabancısı belledin heralde bizi." Emir'in sözleri son bulduğunda Burak derin bir nefes almış ve başını pencereden tarafa çevirmişti. "Sen neden buradaydın?" dedi konuyu değiştirmek için. Arkadaşı da yola bakarak cevap vermişti, sesi son cümlesine nazaran daha sakin çıkıyordu. "Seninle önemli bir konu konuşmam gerekiyordu, evine uğrayacaktım." dedi. "Ama şimdi seni sokaklardan topladığıma göre, bize gidiyoruz." Sessizliklerini hızlanan arabanın motor sesi örtmüştü. Yağmur ön cama çarparken adeta arabanın sesine eşlik ediyor, ritim tutuyordu. İçeridekilere bir şey anlatmak istiyor gibiydi. Belki de görsünler istiyordu, bu kadar şiddetli yağarken altında neler sakladığını. Bir şeyler vardı çünkü, karşılaşılması gereken bazı insanlar, görülmesi gereken olaylar, öğrenilmesi gereken gerçekler... Her zaman gök kubbenin altında ilk defa karşılaşacak bir çift insan bulunurdu. Araç aniden durdu. Emir pür dikkat yolun kenarındaki hareket eden o karaltıya bakıyordu. Cama ince şeritler çizen su damlaları görüntüyü anlaşılamayacak derecede bozduğu için bir şey görünmüyordu ama içeriye dolan sesler hiç hoş değildi. "YAPMA!" diye bağırıyordu bir genç kız, "Dokunma." "Abi!" "BIRAK!" Peşi sıra gelen canhıraş çığlıklar ortamı oldukça gererken Burak'ın kapısını açıp kendisini dışarı atması Emir'i kendine getirmiş O da arabadan çıkmıştı. Yağmurun altında asfaltın kenarında siyahlara bürünmüş bir genç kız elleriyle yüzünü kapatmış başını sağa sola çeviriyor önündeki erkek ise ısrarla ellerini bileklerinden tutup yüzünden uzaklaştırıyor kızı kucağına doğru çekiyordu. Bu yol günün bu saatlerinde oldukça ıssız olduğundan belki, civarda kimse yoktu. Bu olaya tek şahit olan Emir ve Burak'tı. "Yolun kenarında bir de," diye düşündü Emir, "Başımıza taş yağsa yeridir." Burak ise hâlâ ne olduğunu tam anlayamamıştı. Başına ilk defa böyle bir şey geliyordu, ne yapmalıydı? Aralarına mı girmeliydi? Çocuğun arkasından mı gelmeliydi? Elinde silah var mıydı acaba, kıza zarar verir miydi? Yutkundu. Alnında sorumluluğun ağırlığından biriken boncuk boncuk ter taneleri hızla yağan yağmur damlalarından daha soğuktu. "Sakin ol." dedi Emir yanından geçerken. "Eleman bizi fark etti ama tınlamıyor." "Belki biraz korkutmak lazımdır?" Arkadaşı haklıydı. Çocuğun olduğu yerde sadece oturmasına ve kızla ilgilenmesine rağmen öyle bir duruşu vardı ki her şeyden haberdar olduğunu adeta haykırıyordu. Emir'in arkadan yaklaştığını da pekâlâ biliyordu. Aralarında iki üç adım kalana kadar yaklaştı genç çocuk, birden yakasından tuttuğu varlığı kendine çekip boğazına çakıyı dayamıştı. "Kızın çığlıklarını duymuyor musun?" diye sordu kulağına doğru. Çocuğun elinden kurtulan genç kız ise şok içinde başını kaldırmış ve gördüklerini idrak etmeye çalışmıştı. Hayret içinde aralanan dudakları sadece "Abi?.." diyebildi. Anında dolan gözleri korkuyla Emir'e doğru kaymış aynı korkuyla kendini geriye doğru atarken "Abim," diyebilmişti, "O benim abim." Neden sonra aniden başına tekrardan o şiddetli sancı saplandı? Yüzünden çektiği elleri yine hızla başına gitmiş kendi kafasından kurtulmak istiyor gibi büyük bir güçle başının iki yanından bastırarak bağırmaya başlamıştı. Emir şok içinde bıraktı önündeki çocuğu, sandıkları gibi bir durum söz konusu değildi. Kocaman bir yanlış anlamayla bu aşırı rahat tacizcinin boğazına bıçağı dayamış sonra ise aslında onun tacizci olmadığının farkına varmıştı. Çocuk en başından beri o yüzden o kadar rahattı. Kardeşi tekrardan iç acıtan bir sesle bağırmaya başlayınca Emir'den kendini silkeleyerek kurtulmuş ve kardeşinin yanına gidip ellerini başından çekmeye çalışmıştı. "Kendine zarar vereceksin." dedi "Yapma Betül, geçecek. Geçecek abiciğim." Burak da bir anlık dumura uğramıştı. Şok içinde yaklaştı olay mahaline, genç kızın kendini parçalarcasına yaptığı şeyleri ve bağırtılarını abisinin büyük bir sabırla onunla ilgilenmesini izledi. Az önce gördükleri sahne de aynıydı. Halbuki beş dakika öncesine kadar bu iğrenilecek bir sahne iken aniden imrenilecek bir olaya dönüşmüştü gözlerinde. "Gidelim." dedi Emir, sesindeki mahcubiyetle. Aslında Burak'a hitaben konuşmuştu ama o pek üstüne alınmış gibi durmuyordu. Artık hafifleyen yağmuru da pek umursadığı yok gibiydi. Ağır ağır bu abi kardeşe yaklaşıp abisinin yanına çöktü. "Özür dileriz." diyebilmişti. "Yardım edebileceğimiz bir şey var mı?" Başını iki yana salladı çocuk, bir yandan da hâlâ kardeşiyle konuşuyordu. Nihayet kızın solukları durulmaya başlayınca ellerini kendi isteğiyle çekti yüzünden. Karşısında abisini görmeyi bekleyerek açtığı gözleri ona ilk Burak'ın yeşillerini gösterince başını hızlıca başka tarafa çevirip Burak'a sertçe "Bakma." demişti. Beklemediği bu ikaz karşısında gözlerini kaçırıp ayağa kalktı genç çocuk. Kızın neden bu kadar sert çıkıştığını anlamamıştı. Tamam örtülüydü ama kıza doğru davranmamıştı bile! Sadece bakmıştı, bu kadar ciddi bir uyarı almak moralini bozmuştu. Gitmeye niyetlenip Emir'den tarafa dönünce kendisiyle aynı anda kızın abisi de ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve "Dua et sabırlı anıma denk geldin." demişti. "Yoksa ben sana gösterirdim kızın çığlıklarını." Emir zaten yaptığı hareketin altında ezilirken peşine duygularını perçimleyen bu cümle pek de iyi olmamıştı. Mahcup bir halde başını farklı bir tarafa çevirdi. "Ben çok yanlış anlamıştım." "Tahmin ettim." diye karşılık vermişti çocuk. "Duyarlı biriymişsin." Başka bir şey daha söylemeden kardeşine döndü. "Yürüyebilecek misin?" diye sordu içtenlikle. Emir ve Burak'ın gitmeden önce duydukları son cümle bu oldu. Arabaya bindiklerinde Emir çoktan yaşanılan her şeyin üstünü örtmüş Burak ise araba oradan ayrılana kadar arkasına bakmıştı. "Abisi kucağına aldı." dedi gözden kaybetmeden görebildiği son şeyleri zikrederek, "Yürüyemiyor mu?" "Ne bu merak?, diye tersledi Emir, Bıraksam abisiyle oturup kızın sağlık durumunu tartışacaksın." "Neden olmasın?" Dedi Burak da, "Hastaneleri dolaşmamı mantıklı bulmuyor musun? Ha içerde ha dışarıda, ne fark eder?" Sakince bir nefes alıp önüne döndü Emir, gözleri yola baksa da içlerindeki kararsızlığı görebilmişti Burak. Her neyi düşünüyorsa anlatmasını istiyordu. Omzuna uzanınca Emir kısa bir süre kendisinden tarafa dönmüştü. "Bu daha farklı." dedi sakince. "Sen bizim adımıza özür dilerken bir araç az ileride durdu, içindeki şahıs her kimse bizi gördüğüne pek mutlu olmamıştı." "O abi kardeşi görünce bir tepki vermedi ama bizi görünce telefonuna sarıldı, birini aradı telaşla" "Bahse varım iki üç fotoğrafımızı da çekmiştir, ben başıma bela almak istemiyorum." Derin bir nefes aldı Burak. İnsanlardan uzak, tehlikeden uzak yaşamak arkadaşının hayat felsefesiydi adeta. Uzak durmak istediği için onu suçlayamazdı. "Belki de sana öyle gelmiştir." dedi. "Kız abisini çaresiz bırakacak kadar hastaydı, numaraya benzemiyordu." "Hem kim bize neden oyun oynasın? Hayatımızın bir önemi var mı?" Emir "Ciddi misin?" der gibi baktı arkadaşına, "Bir milyarderin oğlusun, umarım bunun farkındasındır?" "Türkiye sınırları içinde ailenin serveti ile yarışabilecek kimse yok mesela?" "Üstelik sen onların tek çocuğusun?" Burak anlasın diye kinayeli konuşuyordu, göz ucuyla arkadaşına baktığında sırıttığını gördü Emir. Burak öfkeden kızarmaya başlayan gözleri ile kendisine bakıyordu şimdi. "Babam varlığımın üzerini örtüyor mesela?" diye tersledi kendisini. "Hani evlatlık bile gözükmüyorum ya? Hani ünlülerin donuna kadar yayınlayan magazin sitelerinin hiçbirinin benden haberi yok ya Emir?" dedi. "Kim benimle babamı tehdit edebilir? Ellerine bir şey geçer mi sence?" Emir istemeden bu konun açılmasına sebebiyet verdiği her seferde vicdan azabı çekiyordu, aslında başta kastettiği şey bu bile değildi. Neden yine bu konuya sürüklemişti ki muhabbeti? Kendisinden iğrendi bir an. Burak'ın yüzüne bakmadan konuşmaya başladı. "Sana defalarca yanıldığını söyledim Burak." "Fakat tekrar aynı sözleri sarf etmeyeceğim. En başından beri farklı bir şeyden bahsediyordum, sen beni yanlış anladın. Hayatımızın bir önemi var mı, deyince ben konunun kaymasına sebebiyet verdim. İsteyerek olmadı, affedersin." Arkadaşının bir şey demesine izin vermeden devam etti. "Demek istediğim şu, kızın numara yapmasına gerek yok. Yâni orada gördüğümüz her şey gerçek olabilir ama belki de görmememiz gerekiyordur? Gördüklerimizin gerçek olması, görmememiz gerektiği gerçeğini değiştirmez. Aksi hâlde böyle bir tepkiyle karşılaşmazdık. Hiç böyle düşündün mü?" Bir süre sustu Burak, cevap vermedi. Çok geçmeden gözlerini kapatıp cama yaslamıştı başını, yaşadığı şeyler ağır gelmişti omuzlarına yine. "Hâlâ senin yanlış yorumladığını düşünüyorum." diye mırıldandı. "Fakat sana hak vermem gerekirse, gördüklerini gerçek kabul edersem..." Bir süre ne diyeceğini bilemeden yola baktı. Hemen ardından cümlesini toparlayabilmek adına yutkunmuş yerinde bir miktar doğrulmuştu. "Öyle bile olsa," diyebildi. "Kızın o durumu çok çaresiz geldi gözüme." "Keşke yardım edebilseydim." "Herkese yetişemezsin." dedi Emir, "Doktor değilsin, tıptan anlamazsın." "Hem, kızın abisini gördün. Sence elinden bir şey gelmeyecek bir insana mı benziyordu o? O bile çaresini bulamadıysa en iyisi senin hiç karışmaman." "Dürüst olmak gerekirse ben onları güvenilir bulmadım." "Herneyse." diye kestirip atmak istedi Burak, "Sen benimle ne konuşacaktın?" "Yolda bahsetmek istediğim bir konu değil." "Bir ipucu versen?" "Evi beklesen?" "Yapma be oğlum." Emir'in yarım yamalak gülüşü yayıldı yüzünde, "Erkek olduğun hâlde senden meraklısını görmedim biliyor musun? Senden bir tane daha yok." Dalga geçiyordu. Burak'ın yarıya inmiş bıkkın bakışlarını görünce derin bir nefes aldı. "Sen kaşındın." diye söylenmişti. "Ordu'dan ayrılıyorum, oldu mu?" "Bekle, ne?" "Duydun işte. Detayı evde konuşuruz." Yolun sonuna kadar kimsenin çıtı çıkmadı bu sefer. Burak'ın zaten olmayan morali iyice çökmüştü şimdi. Başını cama yaslayıp uyumak istedi ama bunun için geç kalmıştı. Araba durdu. "Geldik." dedi Emir, "Senâ evde. Bugün olanlardan bahsetme sakın, gerek yok bilmesine. Üstünü kapatalım bitsin." Ses çıkarmadı, arabadan inip evin yolunu tuttu sadece. Kapıyı onlara yengesi açmıştı. "Hoşgeldiniz." Başı ile selam alıp Emir'i bekledi, o girdikten sonra evin içerisine adımını attı. Dikkat etmeye çalıştığı bir şeydi bu, önemli buluyordu. "Çay, kahve?" diye soran sevgilisine baktı Emir ardından dönüp arkadaşına baktı. Ayakta zor duruyordu sanki Burak, burada olmayı hiç istemediğine bahse girebilirdi. "Almayalım Senâ." dedi. "Burak kendinde değil şu an, içmek istemeyecektir." Böylece içeride bir odaya girdiler. Burak yorgun bakışlarını odada gezdirip arkadaşının gözlerine dikti. Bu, ben tek kelime etmeyeceğim sen konuş, demekti. Keşke her şeyi açıklamak "Ordu'dan ayrılıyorum." demek kadar kolay olsaydı. Kem küm etti Emir, neden bir türlü demek istediği şeye başlayamıyordu? Kendini toparladı ve bir kere daha denedi. Kapı çaldı o an. "Emir!" "Siyah bir araba geldi kapının önüne. Bir adam seni soruyor, bir bak istersen." Ve böylece ikisinin de içindeki yorgunluk, korku olarak şahlanmıştı. "Yoksa bu," diyebildi Burak, "Senin gördüğün?.." Devam edemedi. Kapıyı çarpıp çıkan arkadaşının peşinden bakakaldı sadece. Neler oluyordu?
● Nihayet Burak ile Betül karşılaştı.
Ne düşünüyorsunuz, yakışırlar mı sizce? Baştan söyleyeyim bu kitap pek çok çift barındıracak içinde, Favori çiftinizi şimdiden merak ediyorum.
HAYIRLI CUMALAR :)) |
0% |