@queenprqxzb
|
Bir saat... Tam bir saattir, stresli bir bekleyiş içerisindeydik. Arkadaşlarım Deren ve Hakan ile birlikte. Ben, masama oturmuş önümdeki bir türlü kapanmamış olan davaların, dosyalarını inceliyordum. Deren tam karşımdaki koltuğa oturmuştu. Karton bardaktaki, sade kahvesini yudumluyordu. Pek göstermiyordu ama o da gergindi. Hakan odanın içinde değildi. Kapının önünde bekliyordu. Kollarını göğsünde bağlamış ve sadece bir noktaya bakıyordu. Artık aynı yazıları okumaktan sıkılmıştım. Hakan'a bakma başladım. Hâlâ beklediğimiz kişi gelmemişti. Hakan duruşunu değiştirerek, hafifçe kafasını çevirdi ve omzunun üstünden bana baktı. Kafasını aşağı doğru indirdi. Sonunda gelmişti. Yeni Baş Savcı Poyraz Eroğlu. Oturduğum yerden kalkıp, dosyaları aldım. Çıkmak için kapıya yeltendim. Deren de kalkmıştı ve benim arkamdan geliyordu. Kahvesini yine her zaman ki gibi önündeki masaya bırakmıştı. Bundan nefret ederdim.
Eski Baş Savcı, Çözülemeyen cinayet dosyalarını bana verirdi. İşimizi her ne kadar itinayla yapsak da katili bulamamıştık. Katilin hiç bir delil bırakmaması da cabasıydı.
Ofisimden çıkarak Baş Savcı'nın odasına doğru ilerledim. Bir elimde cinayet dosyalarıyla kapının önündeydim. Sağ elimle hafifçe kapıya vurdum ve içeri girdim. "Baş Savcım." Adam okuduğu dosyadan kafasını kalkdırarak alttan alttan baktı ve beni baştan aşağı süzdü. Gözündeki gözlüğü çıkartıp masanın üstüne koydu. "Buyrun Gaye Savcım." Diyerek koltuğu gösterdi.
Bu adam beni nereden tanıyordu?
İçeri girerek, Baş Savcının masasının önündeki sandalyeye oturdu. Dosyaları da önümdeki masaya koydum. "Zehra Savcı bana senden bahsetti. Sana güvenebileceğimi söyledi." Tebessüm ettim. Gözleri dosyalara kayınca alıp önüne koydum.
"Savcım bu davalar çözülememiş cinayetler. Önünüzde üç tane cinayet dosyası duruyor. Bu cinayetleri işleyenin aynı kişi olduğuna eminiz. Çünkü her zaman ölünün üstüne bıçaklar ile 'x' işareti yapıyor." Diyerek kısaca açıklama yaptım. Savcı dikkatle dosyaları incelerken ekleme yaptım. "Hiç bir delil bırakmadan, ustaca yapıyor bunları. Ne kamera görüntüsü ne de bir iz, hiç bir şey bırakmıyor."
Telefonuma gelen bildirim sesi ile konuşmam bölümdü. Baş savcıdan özür dileyerek telefonu elime aldım. Bilinmeyen bir numaraydı. Açıp okumaya başlamamla gözlerimin şaşkınlıkla açılması bir oldu.
Bilinmeyen numara: Merhabalar Sayın Savcım. Size bir sürprizim olduğunu söylemekten büyük onur duyuyorum. Umarım en kısa zamanda görüşebiliriz.
Bu, aynı kişi olabilir miydi? Hiç beklemeden mesaj yazmaya başladım.
Siz: Kimsin!
Hiç beklemeden mesaj geldi. İster istemen kaşlarım çatıldı.
Bilinmeyen numara: Affedersiniz kendimi size tanıtmayı unuttum. Bana Y.K. demeniz yeterli.
İşte şimdi o flaşların içinde ne olduğunu çok fazla merak etmiştim. Telefonu kapatıp baş savcıya döndüm. "Bu işi sana bırakıyorum Gaye savcı." Herkes neden bana bu kadar çok güveniyor ben anlamıyorum ki. Tabi ki bunu soramazdım.
"Bana güvenebilirsiniz baş savcım." Tam ayaklanacağım sırada kapı çaldı. Baş savcı gel dedikten sonra içeri Hakan girdi.
"Baş savcım böldüysem kusura bakmayın." Bana döndü Hakan. "Bir kayıp ihbarı daha var Gaye Savcım." Bir haftada bu ikinci kayıp ihbarıydı. Size normal gelebilir ancak kaybolan kişiler pek de tekin kişiler değil.
Baş savcıdan izin isteyerek odadan çıktım. Odama girdim arkamdan da Hakan girip kapıyı kapattı. "Gaye bu normal değil. Bu kişi her kimse bu olaylar büyümeden onu bulmalıyız." Ben öyle düşünmüyordum. Sonuçta kaybolan kişiler zaten ölmesi gereken kişilerdi. Ama Hakan haklıydı ne de olsa bu da bir suçtu. Nedensizce aklım flaşlara takıldı. Onların içinde ne olduğunu delisiye merak ediyordum. Bu olaylardan şuan kimseye bahsedemezdim. Çantamı alıp çıkarken Hakan arkamdan bağırıyordu. "Nereye!" "İşim var. Yakında dönerim." Diyerek çıkışa yöneldim. Arabama binip çalıştırdım. Kafam çok dalgındı. Teorilerimin hepsi bir çıkmaza gidiyordu. Şüpheli dahi yoktu bir kişi haricinde. Y.K... Bu adam kim olabilirdi ve benden ne istiyordu.
Sarsılmamla kafamı hafif direksiyona çarpmam bir oldu. Dudağımdan bir inleme çıktı. Neler olduğunu anlamadım. Kafamı çarptığım için gözüm kararmıştı. Bir süre sonra görüşüm düzeldi. Kapım açıldığında irkildim. "İyi misiniz?" Kafamı çevirdiğimde bir adamla karşılaştım. Esmer, uzun boyluydu ve gözlük takıyordu. Şaşkın gözlerle ona bakarken kendime geldim. "E-evet ben iyiyim." Bir arabaya çarptığımı fark ettim. "İsterseniz bir hastaneye gidelim." Kafamı sağa sola salladım. "Teşekkür ederim. Ben gidebilirim."
Arabadan inmem ile başım döndü. O adam kolumdan tuttu. "İyi görünmüyorsunuz. Alnınız da şişmiş. Rica ediyorum bir hastaneye gidelim." Ayakta duramadığımı anlayınca kabul etmekten başka çarem kalmadı. Telefonunu çıkarıp birisini aradı. "Şöyle oturun." Deyip beni kaldırıma oturttu. "Su ister misiniz." Kafamı salladım. O arabaya giderken nasıl çarptığımı anlamaya çalışıyordum. Geldiğini fark etmemiştim. Suyu uzattığında korktum. "Sakin olun. Şokta olmalısınız. Birazdan hastaneye gideceğiz." Suyu elinden alıp hızlı hızlı içtim. Birine haber vermeliydim. Suskunluğumu bozdum. "Telefonum arabanın içinde. Onu getirebilir misiniz?" Cevap vermeden arabaya doğru ilerledi.
Telefonu alıp geldiğinde ekranının kırık olduğunu gördüm. "Kırılmış. Birisini arayacaksanız size telefonumu verebilirim." Cevap vermemi beklemeden telefonunu uzattı. Şifresini zaten açıp verdiği için aldım. Olayın şokundan herkesin telefon numarasını unutmuştum. En sonunda Hakan'ın numarasını hatırlayıp aradım. Bir kaç kez çaldıktan sonra açtı.
"Efendim?" Ne diyeceğimi şaşırdım. En sonunda "Hakan." Diyebildim. "Gaye? Neden buradan aradın? Bir şey mi oldu?" "Hakan sakın panik yapma. Ben kaza yaptım. Birazdan hastaneye geçeceğiz." "Ne demek kaza yaptım?! Hem kiminle gidiyorsun sen hastaneye? Çıldırtma insanı Gaye!" Fazla bağırdığı için yüzümü buruşturdum. "Sakin ol." O adama dönüp "Hangi hastaneye gideceğiz?" Diye sordum. "Karaca hastanesi." Diye cevap verdiğinde Hakan'a geri döndüm. "Karaca Hastanesi'ne gel." "Tamam Gaye birazdan geliyorum." Diyerek telefonu kapattı. Telefonu ona uzattım. "Teşekkür ederim." Telefonu alıp cebine attı. Başım ağrıyordu. Siyah bir araba önümüzde durdu. "Hadi gelin." Diyerek elini uzattı. Ona şaşkınca bakarken elini tuttum. Arabaya binmeme yardım etti. "Murat sen arabalarla ilgilen." "Tamam abi." Diye karşılık verdi şoför. O şoför koltuğuna oturduğunda sürmeye başladı. Sessizdim. Ne diyeceğimi bilmiyordum. "Özür dilerim." Dedim en sonunda. "Ne için?" Diye sordu. Gerçekten mi? Ben bu adamın arabasına çarptım ve bana neden diye mi soruyor? "Arabanıza çarptım. Kafam çok dalgındı tekrardan sizden özür dilerim."
"Yamaç." Ne dediğini anlamadım. "Efendim?" Diye sordum. "İsmim Yamaç. Sizin isminiz?" Diye sordu. "Gaye. İsmim Gaye." Kafasını salladı. "Gaye hanım özür dilemenize gerek yok. Alt tarafı bir kaza. Olabilecek bir şey. Önemli olan size bir şey olmaması." Bu adam niye bu kadar iyi? "T-teşekkür ederim." Kafasını sallayıp yola geri döndü. Hastaneye gelene kadar başka bir şey konuşmadık. Arabayı hastanenin önünde durdu. Kapıyı açtığımda Yamaç çoktan inmiş, yanıma gelip elini uzatmıştı. Elini tutup indim. "Kendiniz yürüyebilecek misiniz?"
"Evet. Yürüyebilirim." O kadar da abartmaya gerek yok alt tarafı kafamı çarptım. Beyin kanaması geçirmesem bari. Yavaş adımlar atarken Yamaç bir elini belimin biraz uzağında tutuyordu. Belki başım döner de düşerim diye ama olmayacaktı zaten. O sırada sağ taraftan Hakan'ın koştuğunu gördüm. "Gaye!" Önümde durup iki kolumu da tuttu. "İyi misin? Bir yerin acıyor mu?"
"Ay Hakan bir sakin ol. İyiyim biraz başım ağrıyor sadece." Derin bir nefes verdi. Gözü Yamaç'a kaydı. "Bu kim?" Diye sordu sessizce. "Ben Yamaç Karaca, Hakan bey. Gaye Hanım benim arabama çarptı. İyi olmadığını görünce hastaneye getirmek istedim." "Teşekkür ederiz Yamaç bey." Yamaç elini cebine atıp bir kart çıkardı ve bana uzattı. "Gaye hanım bir şeye ihtiyacınız olursa hiç çekinmeden arayın. Arabanızı yaptırdıktan sonra Hakan beyi ararım." Kartı alırken. "Hiç gerek yok Yamaç bey ben yaptırabilirdim." Kafasını sağa sola salladı. "Hiç sorun değil Gaye hanım siz sağlığınıza dikkat edin yeter." Kafamı salladım. "Geçmiş olsun." Diyerek yanımızdan ayrıldı. "Bu ne ayak?" Diye sordu Hakan. "Sen bir sakin olsana. Adam bana yardım etti sen ne diyorsun." Derken Hakan'ın arabasına doğru ilerlemeye başladım. "Ne dedim ben şimdi?" Diye söyleniyordu. "Nereye? Gel bir bakalım belki bir şeyin vardır."
"Gerek yok. İyiyim ben." Hakan derin bir of çekti. "Ne kadar da inatçısın." Ön koltuğa bindim. Hakan da şoför koltuğuna geçti. Yamaç'ın bana verdiği karta baktım. "Yamaç Karaca" diye geçirdim içimden. Bu isimi nereden anımsatıyordum. Telefonum da kırıldığı için araştıramıyordum. Ne kadar şanssızım ben. Yol boyunca hiç konuşmadım. Hakan da bana bir şey sormadı. Evimin önünde durduğumuzda inmeye yeltendi ama onu durdurdum. "Gelmene gerek yok Hakan. Ben yatıp dinlenirim hiç bir şeyim kalmaz." Ne kadar itiraz etse de kabul etmedim. Arabadan inip eve girdim. Teyzemin odasına girmeden odama girdim. Kapıyı da arkamdan kilitledim. Üstümü değiştirmeden yatağıma yattım. Gözlerimden yaşlar akmaya başladım.
Hayır annem ve babam için ağlamıyordum. Anneme olan sözümü bozmazdım. Ben kendim için ağlıyordum. Yaşananlar yüzünden ağlıyordum. Teyzem tek kalsa ne olurdu diye düşünerek ağlıyordum.
Ben kendi zavallılığıma ağlıyordum.
|
0% |