@queenprqxzb
|
Ailemi severdim, kedileri severdim, kitapları severdim, abimi severdim, özellikle de yaşamayı severdim. Aslına bakarsanız ben bu hayatın tadını çıkarabiliyordum. Durumumuz çok iyidi. Çoğu abi, kardeş ilişkisi gibi değildik abim ile ben. Ben onu severdim, o da beni. Ailemizi de severdim. Her ne kadar çok fazla görüşemesekte o harika aile sofrasına birlikte otururduk. Bence yemeklerin tadı zengin olduğumuz için değil, ailemiz olduğu zaman güzel olurdu. Aile ile yenen yemeğin tadını başka hiç bir yerde bulamazdınız. Ne kadar çok "severim" dedim değil mi. Çünkü sevmek benim yaşam amacımdı. Ben severek ve sevilerek büyüdüm. Öyle bazı kızlar gibi ağır başlı değildim. Ancak çok korkan veya cesaretsiz biri de değildim. Her kızın olması gereken gibiydim. Güçlü ama bir o kadar da çekingendim. Ben buydum. Büge Koral buydu. * Biz hiç değişmezdik. Sabah aynı saatte kalkmamız, birlikte kahvaltı yapmamız, anne ve babamızın işe gittikten sonra bizim abim ile birlikte vakit geçirmemiz, anne ve babamız geldiğinde onlara hoş geldiniz dememiz. Yemek hazır olduğunda birlikte sofraya oturup güzel kokan ve tadının da aynı şekilde olduğu yemekleri yememiz, yemekten sonra abim ile bilgisayar oyunu oynamamız ve sürekli beni yenmesi, o sırada da anne ve babamızın holding için bazı sorunları gidermeleri, ve son olarak aynı saatte birbirimize iyi geceler dileklerini dileyip uyumamız. Bu kadar normal bir hayatımızı vardı. Okulumu ve arkadaşlarımı da severdim. Derslerim her zaman ki gibi iyiydi. Bizim hayatımız da buydu. Tabii ki bazı küçük değişiklikler olurdu. Ailemizin işten geç gelmesi veya bizim okula gitmemiz gibi. Şimdi ise abim ile yine oyun oynuyorduk. Sessiz sakin bir odaydı bu. Tabii ki her zaman değil. İki tane pufu olan, bir duvarın yarısını kaplayan kitap rafları, abim ile ikimiz için alınan yan yana bilgisayar masaları, film izlemek için kullandığımız büyük bir monitör. Genelde abim ile oyun oynamak için kullanırdık burayı. Şimdi de aynen bunu yapıyorduk. Abim tekrar beni yenmişti. Onun beni yenme sevinci ve her zaman yaptığı hareketler aynıydı. Ben yine kollarımı göğsümde bağlamış somurtuyordum. Bu ilk kaybedişim değildi ama her zaman kaybediyordum. Elli üçüncüden sonra saymayı bırakmıştım. Abim yine üzümle bir daha ki sefere yenersin deyip benim gönlümü alması da aynıydı. Tek fark ise şuanda duyduğumuz silah sesiydi. Mimiklerimizin bir anda donması, yerini şaşırmış ve korkmuş yüz ifadeleri alması da bu değişikliklerden biriydi. Nereden gelmişti bu ses? Neden bir silah patlamıştı? Bu soruları soruyorduk kendimize. En sonunda abim yerinde kalktı. "Beni burada bekle Büge ve sakın ses çıkarma." Diyerek beni uyardı. Bense hâlâ korkuyordum. "Tamam abi." Dedim. Abim yavaş ve ses çıkarmadan attığı adımlarla kapıya vardı. Kapının kolunu tutup aşağı indirdi ve kapıyı açtı. Ellerim titriyordu. Kendime içte içe kızıyordum. korkma Büge, kötü düşünme. Belki annen ve baban film izliyorlardır. Diyerek kendimi cesaretledirmeye çalışıyordum ama olmuyordu. İzlediğim hiç bir filmde silah sesi bu kadar gerçekçi olmamıştı. İşte yine kötü düşünüyordum. Benim sorunum neydi? Abim odadan çıkarken beni bırakıp bırakmamakta tereddütlü gibiydi. Yüz ifadesi çok değişikti. Daha önce abimden görmediğim bir yüz ifadesiydi bu. 20 yıldır normal giden hayatıma şimdi ise bir silah sesiyle anormalliğe doğru gidiyordu. Çok fazla meraklıydım ancak şuan bu merakımı kullanamazdım. Tehlikeli olabilirdi. Oturduğum yerden kalktım ve her türlü tehlikeye karşı gizlenmeye karar verdim. Anneme, babama ve abime birşey olmaması için dua etmekten başka elimden bir şey gelmiyordu. Soğuk parkenin üstüne oturdum. Dizlerimi karnıma doğru çekip kollarımı da bacaklarıma doladım. Güçlü olmalıydım, güzel şeyler düşünmeliydim. Ancak böyle kendimde kalabilirdim.
Barçın Koral... Yaşadığım çoğu aksiliğe bir çözüm yolu bulmuşumdur. Tek başıma yapamazsam aile yardımcı olur, biz birbirimize kol kanat gererdik. Şimdi ise bu silah sesi belki de bizim hayatımızı değiştirecekti. Veya biz fazla oyun oynamakta bu silah sesini uydurmuştuk. İkimizin de aynanda duyması tesadüf olabilirdi belki. Odadan çıkarken içimdeki endişe körüklenmeye başlamıştı. Kardeşimi bırakmak istemiyordum, ama neler olduğunu kontrol etmeli ve annemle babamın iyi olduğunu görüp odaya sessiz sakin dönecek son olarak da kardeşime sorun olmadığını söyleyecektim. Ama bunların bir hayalden farksız olduğunu fark ettim. Salona giren kapının önünde çivi gibi çakılmıştım. Şoktaydım ne yapacağımı bilmiyordum. Babamın karnından yere doğru damlayan kanını ve annemin onun başında ağlağını izlemekten başka hiç bir şey yapamıyordum. Hani insanlar ölmeden önce bu zamana kadar yaşadıkları bütün güzel anıları bir film şeridi gibi gözünün önünden geçermiş ya. Benim ölmeden yaşanmıştı bunlar, bütün anılarım gözümde canlanıyordu. Ya da ölmüştüm ve ben bunu hissedemiyordum. Şaşkın gözlerle onları hâlâ izliyordum. Ne yapacaktım? Öylece durmaya devam mı edecektim? Neden hareket edemiyordum? Bu tür milyon sorular aklımda dolaşırken bir silah sesi daha patladı. Beklemediğim bir anda olduğu için gözlerimi sıkıca kapatmıştım. O kadar uyuşmuştu ki beynim yumruğumu sıktığımı bile hissetmemiştim. Gözlerimi geri açtığımda bir damla yaş aktı gözümden. Yeri izliyor ve içimden ona kadar sayıyordum. Babamın ölmeden önce öğrettiği gibi. 1, 2, 3 nefes al, 4, 5, 6 geri ver, 7, 8, 9 ve 10 her şey yolunda. Peki gerçekten her şey yolunda mıydı? Duygularım karma karışık olmuştu. Şimdi ise içimde büyük bir öfke vardı. Kaşlarımı çattım ve kafamı kaldırdım. Annemin ağlama sesleri kesilmişti ve yerde yatıyordu. Görmeliydim. O şeref yoksunu varlığı görmeliydim. Ve işte o an gördüm onu. Belki de bir daha görmem istemeyeceğim o kişiyi. Yüzünde hiç bir duygu yoktu. Gözlerinin içinde kocaman bir karanlık vardı. Bunu herkes ilk bakışta anlayabilirdi. Benden küçük gibi görünmesine rağmen neden çok fazla acısı varmış gibi hissediyordum? Her neyse. O benim ailemi öldürmüştü. Kimsesiz kalmamıza sebep olmuştu. Belki de bizi de öldürecekti. Düşüncelerimden kurtulamıyordum. Hâlâ ona bakıyordum. Gözü beni buldu ve kaşları çatıldı. Bu bir uyarı mıydı? Elini kaldırdı ve işaret parmağı ile beni gösterdi. "Yakalayın onu, canlı istiyorum!" İçimdemi kaç uyarısını dinleyerek üst kata koşmaya başladım. Büge'yi bıraktığım odaya girdim ve arkamdan kapatıp kilitledim. Bizi bulmaları an meselesiydi. Arkamı döndüm ancak Büge ortalıkra görünmüyordu. "Büge!" Sessiz bağırışımın duyulmaması için dua ediyordum. "Buradayım abi." Diyerek çıktı saklandığı yerden Büge. Gözleri kıpkırmızıydı ve dolu doluydu. Bu benim gözümden bir damla yaş akmasına sebep oldu. "Neler oluyor?" Diyerek bir soru atmıştı ortaya. Bense dizlerimin üstüne çökmüş içli içli ağlıyordum. Gücüm neden beni yarı yolda bırakmıştı? "Annem ve babam..." Ağlamış sesimle ancak bunlar çıkmıştı dudaklarımın arasından. Büge anlamıştı o herşeyi anlardı. Kapı zorlanmaya başladığında belki de çok geç olacaktı. Şaşkınlıkla döndüm kapıya. Buradan hemen çıkmalıydık! Diz çöktüğüm yerden kalktım. Nereden kaçabilirdik, veya kaçabilecek mıydık? Asıl soru buydu. Büge ise ne olduğunu anlamamış gibiydi. "Neler oluyor abi. Kim kapıyı zorluyor." "Buradan hemen gitmeliyiz Büge. Sonra anlatacağım sana olanları." Tabii kaçabilirsek. Pencereyi buldu gözlerim. Oradan kaçabilirdik ve öyle de yapacaktık. Koştum pencereye. "Kahretsin!" Diye bağırdım. Pencere açılmıyordu ve zaten bozuk olduğu o an aklıma geldi. Belki de pes etmeliydik. Buradan asla kaçamayacaktık. Hayır Barçın! Başarabilirsin bunu, kendini düşünmüyorsun madem kardeşini düşün! İçimdeki ses haklıydı. Barçın Koral asla pes etmezdi. Son çare sıktım yumruğumu ve kaldırdım. Geçirdim cama yumruğumu, bir kez daha ve bir kez daha. Kırılmıştım, başarmıştım. Elim kanıyordu ancak bu şuanda benim için hiç önemli değildi. Kapıya vurmaya başlamışlardı ve bu bizim son şansımızdı belki de. Önce ben atladım ki kardeşimi tutabileyim. İkici kattan atlaması ona zarar verebilirdi. Geri döndüm pencereye ve kollarımı iki yandan açtım. Büge korardı yüksekten hem de fazlasıyla. "Hadi kardeşim tutacağım seni." Başka şansı yokmuşti gibi kafasını salladı olumluca. Ve hiç tereddüt etmeden atladı. Birlikte yere kapaklanmıştık ancak hemen kalkıp toparlandı. Artık buradan kaçma vaktiydi. Tuttum elimden kardeşimin koşmaya başladık. Nefesimi tutmuş öylece koşuyordum. Büge nasıldı hiç bakamıyordum. "Hey siz! Olduğunuz yerde kalın!" Hayır biz durmayacaktık. Bu sefer olmazdı. Bir el silah sesi geldi. Elimden eli kaydı Büge'nin. Korktuğum şey başıma gelmesin diye içimden dua ediyordum. Ellerimiz ayrıldığında bir el daha silah sesi geldi. Omzumdaki sızıyla kaldım olduğum yerde. Hareket edemiyordum, çivi gibi çakılmıştım yere. Yer sanki ayaklarımın altından kayıp gitti ve kendimi yerde buldum. Her yer bulanıktı. Kimse mi bizi görmüyordu? Neden bize yardım etmiyorlardı? Gözlerim kararmaya ve göz kapaklarım düşmeye başlamıştı. Kafamı çevirdim kardeşimin benim elimi bıraktığı yere doğru. Görmüştüm onu son kez. Yerdeydi ve yatıyordu öylece. Belki de bu onu son görüşüm olacaktı.
|
0% |