Yeni Üyelik
3.
Bölüm

GEÇMİŞİN GÖLGESİ

@qwygriu

 

Afyon'dan Bergama'ya doğru yola çıktığında, Saren'in içinde derin bir boşluk vardı. Yol boyunca dışarıyı izliyordu, ancak manzaranın değişimi onun içindeki durgunluğu bozamıyordu. Ağaçlar, yollar ve ufuktaki dağlar sanki birbirine karışıyordu. Zaman, akışını yitirmiş gibiydi. Birkaç saat geçmişti ama o, sadece sessizliği hissediyordu. İçindeki boşluğu. Hayatındaki en karanlık dönemlerden birine geri dönüyordu; çocukken her şeyini kaybettiği o ev… şimdi ona tamamen yabancıydı.

 

 

 

Otobüs, dağ yollarından kıvrılarak ilerlerken Saren, zaman zaman çevredeki köyleri ve uzaklardaki kasabaları fark etti. Fakat gözleri bir noktaya sabitlenmiş gibiydi; düşünceleri sürekli geçmişe dönüyor, durgun bir deniz gibi dalgalanmıyordu. İçinde bir umut kırıntısı aramaya çalışsa da bulamıyordu. O evde bulacağı hiçbir şeyin hayatına bir anlam katmayacağını çok iyi biliyordu. Ancak yine de gitmesi gerekiyordu. Orası onun büyüdüğü yerdi. Bir şeyler… belki de cevapsız kalmış sorular hâlâ orada bir yerdeydi belki.

 

 

 

Afyon’un serin sabah havası yerini Bergama’nın nemli ve tuhaf bir şekilde bunaltıcı havasına kendini bırakırken, otobüs kasabanın toprak yollarına girdi. Yolda karşılaştığı birkaç kişi ona boş gözlerle baktı. İnsanlar yıllar içinde değişmişti, Saren’in anıları ise donmuş gibiydi. Kasabaya varır varmaz babasından kalan evi gözünde canlandırdı. Hiç unutamadığı o evi. Kapısı, geniş avlusu… Her şey sanki zihninin derinliklerinden ona sesleniyordu. İçindeki keder, bir yük gibi ağırlaşıyordu.

Sonunda, otobüs kasabanın merkezine vardı. Saren, çantasını sırtına alıp ayaklarını sürükleyerek yavaşça yola koyuldu. Bir zamanlar çocukken koşup oynadığı sokaklar şimdi ona sonsuz bir labirent gibi görünüyordu. Her adımında eski hatıralar gözlerinin önüne geliyordu. Babasının sert ama sevgi dolu bakışları, annesinin yumuşak sesi… Hepsi, hatıraların sis perdesinin arkasında birer gölge gibi kalmıştı. Hepsi eskide kalmıştı. Ama o kabullenemiyordu.

Ailesinin evi büyük , beyaz renkli ve ahşap çatıya sahipti. Evin önüne geldiğinde aniden durdu. Kalbi hızlandı. Elleri ve ayakları titriyordu. Yıllar sonra gine aynı evdeydi. Eskiler bu sefer yoktu... Hepsi gölgelere saklanmıştı.

 

Eve doğru her adımda çocukluğunda yaptığı her şeyin izini bulmaya çalıştı. Sağ köşede duran ağaç, sol tarafında zamanında ailesinin oturduğu ahşap masa ve sandalyeler… Her şey hâlâ yerindeydi, ama bir zamanlar canlı olan bu yer şimdi boş ve soğuktu. Kimsesizdi. Sanki burada zaman durmuştu. Tek değişen Saren' di. Gözlerinde eski anılar canlandı. Annesinin tatlıları ve babasının askerlik anıları. Sonunda kapıya yaklaşıyordu. Cebinden anahtarını çıkardı. Her adımında tahtalar gıcırdıyordu. Kapıya yaklaşınca eli titremeye başladı. Anahtarı kapının deliğine soktu. Kapı açılmıştı. Evin içi, tozla kaplanmıştı ve kapalı pencerelerden süzülen loş ışık, mekâna hayaletimsi bir hava katıyordu.

Saren, eski odasına yöneldi. Odanın kapısını açtığında, yıllardır kapalı kalmış olan havanın ağır kokusu yüzüne çarptı. Duvarlar, bir zamanlar çocukça resimlerle doluydu; şimdi ise solgun, çatlak ve zamandan nasibini almışlardı. Yatak, örtüleriyle hâlâ aynı şekilde duruyordu. Raflarda eski kitaplar ve oyuncaklar vardı. Ama hiçbir şey ona tanıdık gelmiyordu. Artık o küçük kız değildi.

Duvardaki eski çerçeveli fotoğrafa bakarken, bir an gözleri doldu. Annesi ve babasıyla çekildiği son fotoğraf… Babasının üniforması, annesinin yüzündeki o sıcak gülümseme… Hepsi birer hatıra olmuştu. Bir süre sessizce durdu, hatıraları zihninde canlandırmaya çalıştı ama her şey silikleşiyordu. Bir zamanlar ne kadar mutlu olduklarını hatırlayamıyordu bile.

Yavaşça salona doğru yöneldi. Salon hala aynıydı. Fakat annesinin çiçekleri solmuştu. Eskiden cıvıl cıvıl olan evde bir renk bile yoktu. Saren burayı geri yaşatacaktı. Ama ailesi olmadan bunu nasıl yapacağını bilmiyordu.

 

 

 

Evin tozlarını alıp atılacakları atmıştı. Sıra anne ve babasının odasındaydı. Kapıyı yavaşça açtı. Gözüne ilk çarpan duvardaki fotoğraflardı. Fotoğraflardan birini eline aldı. Bu babası ve Aslan komutanın bir fotoğrafıydı. Aslında buraya gelmesinin ilk nedeni ailesinin ölümüydü. Babannesi ve dedesi onu ikna edememişti. Saren' de babasının arkadaşı Aslan' a sormaya karar vermişti çünkü o gün ailesinin kimin öldürdüğünü merak ediyordu.

 

 

 

Saren, babasının asker arkadaşına gitmek için hazırlıklarını tamamladığında, içinde hafif bir tedirginlik vardı. Ailesinin evinden çıkıp askeriye binasına gitmek sadece 15 dakikasını alacaktı, ama bu kısa yolculuk bile ona derin bir boşluk hissettiriyordu. Yıllar boyunca babasının ölümü hakkında doğru düzgün bir bilgi edinmemiş, ne olup bittiğini anlamadan yaşamıştı. Şimdi, bu soruların cevabını alabileceği tek kişi olan komutan Aslan’la yüzleşmek üzereydi.

 

 

 

Evin bahçesinden çıkıp ana yola doğru ilerlerken, içini bir kasvet kapladı. Güneş parlak olmasına rağmen ona hiç ışık vermiyormuş gibi hissediyordu. Sokaklar ona çocukluğunu hatırlatsa da, bu anılar artık içindeki umutları körüklemiyordu. Yolun sonunda, askeriye binasının gri ve sert hatları belirmeye başladığında, kalbi hızlandı.

 

 

 

Binanın önüne geldiğinde, eski taş duvarlara bakarak durakladı. Burada geçirdiği her saniye onu geçmişe bir adım daha yaklaştırıyordu. İçeriden bir asker açtı ve ona komutan Aslan’ın kendisini beklediğini söyledi. Sessiz adımlarla içeri girdi, soğuk mermer zemin altında yankılanan ayak sesleriyle geniş koridorda ilerledi. Koridorlarda askerler yürüyordu. O sırada bir askerle göz göze geldi. Yeşil gözler. O yeşil gözler Saren' i kendine hapsediyordu.

Komutan Aslan, küçük, sade bir ofiste onu bekliyordu. Oda, yılların izini taşıyan, askerî hatıralarla dolu bir yerdi. Duvarda eski bir Türkiye haritası asılıydı, yanında ise çeşitli madalyalar ve fotoğraflar vardı. Saren’in babasının da olduğu bir grup fotoğraf, onun dikkatini çekti. Babası, yanında komutan Aslan ve birkaç başka askerle gururla poz vermişti.

 

"Saren," dedi komutan Aslan, sert ama sıcak bir sesle. "Seni görmek güzel, buyur otur."

Saren, hafifçe başını sallayarak eski deri koltuğa oturdu. İkisi de bir süre sessiz kaldı. Oda, babasının anılarıyla doluydu, ama bunlar Saren’e bir şey açıklamıyordu.

 

 

 

"Babamın ölümünü daha iyi anlamak için buradayım," dedi Saren, sesindeki titremeyi bastırmaya çalışarak. "Yıllarca ne olup bittiğini kimse söylemedi. Ama siz biliyorsunuz, değil mi? Gerçeği anlatmanızı istiyorum."

 

 

 

Komutan Aslan, derin bir nefes alarak oturduğu yerden hafifçe öne eğildi. "Saren," dedi. "Baban iyi bir askerdi, onu hepimiz severdik. Ama olaylar düşündüğünden daha karmaşıktı."

 

 

 

Saren’in kalbi hızla çarpmaya başladı. "Nasıl yani? Babam ve annem evde öldü diye biliyorum." Nefesi kesilmişti. "Bende oradaydım... Hatta maskeli adamlar vardı..."

 

"Doğru," dedi komutan, gözlerini ona dikerek. "Ama o sıradan bir ölüm değildi. Babanın peşinde olduğu şeyler vardı. Devlete karşı çalışan karanlık bir grup… ve o gün yaşananlar, planlı bir suikasttı."

 

 

Saren’in nefesi kesildi. "Suikast mı? Ama neden? Babam neyle karşı karşıyaydı?"

Komutan Aslan, eski bir masa çekmecesinden sararmış bir zarf çıkardı. "Bu, babanın bana emanet ettiği son şeydi. Eğer ona bir şey olursa, bunu okumam gerektiğini söylemişti. Mektubunda neler yazdığını anlamak için hazır olman gerekiyor."

 

Saren, zarfı eline aldığında, babasının el yazısıyla yazılmış son kelimeler ellerindeydi. Titreyen elleriyle zarfı açtı ve gözleri babasının yazdığı satırlarla doldu. Mektubun ağırlığı, içindeki sorulara ışık tutacak gibiydi, ama aynı zamanda onu bambaşka bir karanlığa sürükleyebilirdi.

 

"Sevgili Komutan Aslan,

 

 

 

Eğer bu mektubu okuyorsan, büyük ihtimalle benim için endişeleniyorsun demektir. Bir süre önce, üzerimde hissettiğim korkular ve şüpheler beni derin düşüncelere sevk etti.

Son zamanlarda, görevimin bir parçası olarak takip ettiğim bazı olayların yalnızca bir askeri operasyon olmadığını fark ettim. Birçok askerin, bu toprakların özgürlüğü için hayatlarını riske attığını biliyorum, ama ne yazık ki, bazıları bu savaşı içten sabote etmek için haince planlar yapıyor.

Kendimi tehlikede hissediyorum ve bu durumu sana yazmanın en doğru yol olduğunu düşündüm. Eğer başıma bir şey gelirse, lütfen Saren'e söyle. Ona her zaman sahip çıkmanı ve ona benim adımı unutturmamanı istiyorum. O benim en değerli varlığım ve onu korumak için hayatımı vermekten bile çekinmem.

Eğer bir gün bu mektubu okursan, içindeki gerçeği bilmeni isterim: Beni takip edenler var. Onlar, benim araştırmalarımdan haberdar ve beni durdurmak için her şeyi yapacaklar. Saren’e her zaman dürüst ol; ona yaşadığı gerçekleri anlat.

Onu çok seviyorum ve umarım bu dünyada onun için en iyisini sağlarsın. Gerçekleri öğrenmeden geçmemesi gereken bir yolculuğa çıkmış olacağım. Umarım bir gün bu mektubun içindeki sırların ne kadar tehlikeli olduğunu anlayabilir.

Sonsuz sevgi ve saygılarımla,

 

Sevgili dostum İsmet"

 

 

 

Komutan, Saren’in mektubu açıp okumasına izin verdi ve ardından, "Baban bu grubun izini sürerken her şeyi kaybetti," dedi. "Onun öldüğü gün sadece bir suikast yaşanmadı. Daha büyük bir oyun oynanıyordu." Saren daha fazla dayanamadı. "Benim gitmem lazım..." Ne diyeceğini bilemiyordu. "Çok önemli bir işim var." Komutan Aslan anlayışla karşılayıp Saren' i uğurladı. Saren eve kadar sessiz kaldı, ağlamadı.

 

Saren, bahçedeki oturağa oturduğunda, gözleri evin pencerelerine kaydı. Bir an, ailesinin sıcak gülüşleri ve sesleri aklında yankılandı. Özellikle yaz akşamları, babasıyla birlikte bahçede oturup yıldızları izledikleri anı düşündü. Babası, yıldızların arkasındaki efsaneleri anlatırken, Saren hayranlıkla onu dinlerdi. O zamanlar, dünyada hiçbir şeyin korkutucu olmadığını düşünmüştü.

Ama şimdi, o anıların üzerine kara bir gölge düşmüştü. Gözleri dolarken, zihninde babasının son sözleri yankılandı: "Gerçekleri öğrenmeden geçmemesi gereken bir yolculuğa çıkmış olacağım." Saren, bu yolculuğun ne kadar tehlikeli olduğunu henüz tam anlamamıştı, ama bir şey kesindi: Onun için savaşmak zorundaydı.

 

 

 

---

 

 

 

Saren, bahçede otururken içindeki boşluk hissi bir türlü geçmek bilmiyordu. Gözlerini kapatıp geçmişte kaybolmuş anıların peşine düşmeyi denedi ama tüm çabaları boşa gidiyordu. O sırada bahçenin kapısından yaşlı bir kadın girdi. Saçları gri, yüzü ise derin kırışıklıklarla doluydu.

 

 

 

“Merhaba Saren,” dedi, sesi hafif titrek ama sıcak bir tonla.

 

 

 

Saren, tanımadığı bu kadına merakla bakarak “Merhaba,” diye yanıtladı. “Sizi tanımıyorum ama hoş geldiniz.”

 

 

 

Yaşlı kadın, Saren’in bu samimi ama biraz kaygılı yaklaşımına gülümseyerek karşılık verdi. “Ah, zaman ne çabuk geçiyor. Ben Elif teyzen. Hatırlamaman çok normal, aradan yıllar geçti. Senin ailenle çok güzel günler geçirdik.”

 

 

 

Saren, içinde bir şeylerin kıpırdadığını hissetse de Elif teyzenin kim olduğunu bilemiyordu. “Ailem?” dedi. “Ama onları hatırlamıyorum. Onları kaybettiğimden beri her şey çok bulanık.”

 

 

 

Elif teyze, gözlerinde hafif bir hüzünle Saren’e baktı. “Bu çok doğal, sevgili çocuğum. Sen daha küçüktün. Ama ben burada onlarla geçirdiğimiz zamanları anımsıyorum. Annen, bahçeyi çok severdi. Çiçekler hakkında hep bilgi verirdim.”

 

 

 

Saren, merakla Elif teyzenin sözlerini dinlemeye başladı ama hâlâ içindeki boşluk hissi geçmiyordu. “Bahçe…” dedi, gözleri ufka dalarak. “Ama ben bu anıları hatırlayamıyorum. Ne yazık ki onları hiç hatırlamıyorum. Zorluyorum fakat olmuyor.”

 

 

 

“Çok şey kaybettin ama onların kalbindeki yerini kimse alamaz,” dedi Elif teyze. “Seninle birlikte geçirdiğimiz günler hep özel olmuştur. Annenin yüzündeki gülümseme ve babanın sıcak tavrı… Senin küçükken, gülüşün bahçenin çiçekleri gibiydi.”

 

 

 

Saren, Elif’in gözlerinde derin bir özlem gördü. Her şey bulanık olarak aklına geliyordu. Ama tam net değildi. Elif teyzeyi hatırlıyor gibiydi. “Ama ben onları hatırlamıyorum. Sadece bir boşluk var içimde,” dedi, sesi kederle doluydu.

 

 

 

“Bunu hissetmek zor. Ama biliyor musun? Onlar seni asla unutmadı. Senin için her zaman dua ettiler,” diye devam etti Elif teyze. “Bir gün, belki anıların geri döner. Onların seninle birlikte olduğunu hissettiğinde her şey daha anlamlı hale gelecek.”

 

 

 

Saren, Elif teyzenin söylediklerini dinlerken içindeki hislerin karmaşıklaştığını fark etti. “Bana onları anlatın lütfen,” diye yalvardı. “Anılarımın olmaması beni çok üzüyor. Onları bilmek, kaybımın acısını hafifletir mi?”

 

 

 

Elif teyze, derin bir nefes alarak anlatmaya başladı. “Annenin en sevdiği gün, bahçede çiçek açan zamanlardı. O her baharda yeni çiçekler ekmek için sabırsızlanırdı. 'Bahar, her şeyin yeniden doğuşudur,' derdi. Sen de her zaman yanındaydın.”

 

 

 

Saren, bu sözlerin ardında belki de kaybettiği bir şeylerin olduğu umudunu hissetti. “O günlerden bir şey hatırlayamıyorum ama onların mutluluğu içimde bir sıcaklık bırakıyor.”

 

 

 

Elif teyze, Saren’in eline dokunarak, “Unutma ki, onlar hep yanında. Geçmişin izleri asla kaybolmaz,” dedi. “Beni hatırlayamıyorsun ama seni unutmayanlar var.”

 

 

 

Bu cümleler, Saren’in kalbinde derin bir yankı uyandırdı. İçinde saklı kalmış duygular, Elif’in sıcak sesinde yeniden canlanmaya başladı. Daha netleşmişti her şey. Ama hala bulamıktı. “Teşekkür ederim, Elif teyze,” dedi, sesi biraz daha güçlüydü. “Anlatmaya devam edin lütfen.”

 

 

 

Elif teyze, Saren’in gözlerindeki ışığı görünce içi ısındı ve geçmişteki anılarını anlatmaya devam etti. Belki de Elif, Saren’in kaybının acısını biraz olsun hafifletebilir ve ona unutulmaz bir bağ sunabilirdi. Belki kopuk bağları düğümlenirdi. Bir daha hiç açılmamak üzere.

Loading...
0%