Yeni Üyelik
5.
Bölüm

GÖLGELERİN ARASINDAKİ GİZEM

@qwygriu

 

 

Sabahın erken saatleriydi. Güneş, Bergama’nın eski sokaklarını aydınlatmaya başlamış, Saren’in odasına ince ışık huzmeleri sızmıştı. Alarm sesiyle uyanan Saren, hâlâ uykulu gözlerle doğruldu. Yatak başında duran su bardağından bir yudum aldı ve pencereden dışarı baktı. Sessizlik ve huzurla dolu sabah, ona bir an için çocukluğunu hatırlatmıştı.

 

 

Biraz hava almak ve kahvaltı için taze ekmek almak amacıyla üstüne sade bir kot pantolon ve hırka giyip dışarı çıktı. Yürürken bakkalın önünde birkaç yaşlı kadının sohbet ettiğini gördü, başlarını hafifçe selamlayarak içeri girdi.

 

 

“Günaydın, Saren,” dedi bakkal Hüseyin, yüzünde samimi bir gülümsemeyle.

 

“Günaydın,” diye karşılık verdi Saren, elindeki listeye bakarak ekmek ve birkaç ufak ihtiyaç aldı. Hüseyin, genç kadının adını tanımış gibiydi ama ne soracağını bilemeden onu uğurladı.

 

 

Saren, yavaş adımlarla eve dönerken, sokakların dinginliği içinde kendini garip bir şekilde huzursuz hissetti. Kapısına vardığında, yerde duran küçük bir kutu dikkatini çekti. Kutunun üzerinde ne bir isim vardı ne de bir gönderici bilgisi. Bir an için duraksadı. Etrafına bakındı ama sokak bomboştu. Kutuyu dikkatlice aldı ve içeri girdi.

 

Evin salonuna geçtiğinde kutuyu masanın üzerine koydu ve açmaya başladı. İçinden çıkan şeyler onu hem şaşırtmış hem de tedirgin etmişti: bir eski fotoğraf ve bir anahtar. Fotoğraf, ailesine ait eski bir kareydi, ancak köşesi yanmış gibi görünüyordu. Anahtar ise herhangi bir açıklama olmadan kutunun içindeydi.

 

 

Bir süre düşündü, ama bu gizemi hemen çözmek için acele etmemeye karar verdi. Bunun yerine biraz hava almak için dışarı çıkmaya karar verdi.

 

Bergama’nın dar sokaklarında yürürken, sürekli birilerinin bakışlarının sırtında olduğunu hissediyordu. Birkaç kez arkasına dönüp baksa da kimseyi göremedi. Ancak bu huzursuzluk hissi peşini bırakmıyordu. Yürüyüşünü hızlandırdı, fakat bir noktada bir gölgenin ona yaklaştığını fark etti.

 

 

Aniden, bir soğuk metalin ensesine dokunduğunu hissetti. Bir silah tutuluyordu.

 

“Sessiz ol,” dedi bir adamın soğuk sesi.

 

Saren’in kalbi deli gibi çarpmaya başladı. Olduğu yerde donup kalmıştı. Kendini toplamalıydı, ama ne yapacağını bilmiyordu. Arkasındaki adam silahını daha da dayadı.

 

 

Tam o sırada, sessizliği bozan bir ayak sesi duyuldu. Adam bir anlık dikkatini başka yöne çevirdi ve ardından güçlü bir ses yankılandı.

 

“Bırak onu,” dedi bir adam, sert ve otoriter bir tonla.

 

 

Saren başını hafifçe çevirdi ve gelen kişinin gözlerine baktı. O gözler… Onu daha önce görmüştü. Saren' i hapis eden o yeşil gözler... Asker kamuflajı ile karşısındaydı.

 

 

Silahlı adam, bir asker olduğunu anlayınca paniğe kapıldı ve Saren'i kollarının arasında sıkarak silahı kafasına dayadı. "Tek adımında kızı vururum." Etrafta ölüm sessizliği vardı. Zaman giderek kısalıyordu. Eğer kimse Saren' i kurtarmazsa bu adam Saren' i vuracaktı. "Kızı bırak..." Son damlaları olduğu belliydi. "Yoksa birazdan olacaklardan sorumlu olan ben değilim." Adamın sesli bir şekilde güldü. Saren' in tüyleri diken diken olmuştu. "Bana hiçbir şey olm-" Ancak tam o anda diğer üyeler devreye girdi. İki asker, adamı arkadan tuttu ve yere devirdi. Tabi o anın etkisi ile Saren' de yere düştü. Taşlı yolda oldukları için sivri taşlar Saren' e zarar vermişti. Adam silahını zorluyordu. Bir anda silah sesi patladı. Kime zarar gelmişti. Askerlerden ses yoktu... Kanda. Yeşil gözlü asker... Yeşil gözlü asker, Saren' e doğru koşuyordu. Saren' in sağ göğsünden kan geliyordu. Saren' in minik vücudu adamın ellerindeydi. "Seni orospu çocuğu!" Yeşil gözlü asker adama doğru döndü. Saren' i bırakıp adama doğru döndü. Askerler adamı yeni ayağa kaldırmıştı. Adam, yeşil gözlü askerden yediği yumruk ile kendinden geçti.

 

Saren gözlerini açtığında hastanedeydi. Ne zamandır buradaydı? Gözleri ilk yeşil gözlü askere döndü. Başında bekliyordu... Ona bakıyordu. "Ne zama-"

 

"İki gündür yatıyorsun. Göğsünden vuruldun."

 

Saren duyduğu şey ile şaştı. Göğsünden mi vurulmuştu? "Nasıl yani?"

 

"Birazdan doktor gelir sen uyandığına göre gidiyorum."

 

Uyandığına göre mi? Bu adam kendini aşıyordu. Saatler sonra doktor içeri girdi. Saatlerdir doktoru bekliyordu. "Evet Saren hanım durumunuz iyi."

 

"Yani ne zaman çıkabilirim?"

 

"Üstünüzü değiştirdikten sonra tâbi ki çıkabilir siniz?"

 

Doktor çıktıktan sonra Saren hemşirenin yardımı ile üstünü değiştirip taburcu olmuştu. Odadan çıkınca Saren hala olayın şokundan pek fazla çıkamamıştı.

 

Olayın şoku altında olan Saren, yeşil gözlü askere döndü. “Bu ne demek oluyor? Neden birileri bana silah tutuyor?” diye çıkıştı.

 

 

Yeşil gözlü asker soğukkanlılığını koruyarak, “Sana zarar vermeye çalışan birileri olduğu belli, ama sorularını burada değil, evinde konuşalım,” dedi.

 

 

Saren istemeyerek de olsa onlara eşlik etti. Uzun ve sessiz bir yolculuktan sonra eve varmışlardı. "Peki şimdi bana anlatacak mısınız?" Askerlerden biri yeşil gözlü askere döndü. "Yüzbaşım anlatmalı mıyız?" Yeşil gözlü asker öne çıktı. "Yaşadıkları ile beraber ağır gelir. Daha sonra belki..." Saren, o an hissettiği karmaşık duygularla baş başa kaldı.

 

Aradan bir-iki saat geçmişti. Saren kendini toparlamaya çalışırken kapı zili çaldı. Kapıyı açtığında yerde bir paket ve bir mektup buldu. Paketin içinden sevdiği çikolata çıktı. Mektubu açtığında şu yazıyordu:

 

“Saren, dikkatli ol. Düşmanların sadece geçmişinde değil, bugününde de var. Seni korumak için her zaman burada olacağım. -T.K.K.”

 

Saren mektubu okurken bir anlığına yeşil gözleri hatırladı. Bu işin içine daha fazla çekildiğini hissetti, ama nedenini bilmiyordu.

---

Saren, sabah erken saatlerde güneşin ilk ışıklarıyla uyandı. Geçen gün yaşadığı olayların etkisi hâlâ zihninde tazeydi. Onu kimin izlediğini, neden tehdit edildiğini ve kimlerin onu kurtardığını öğrenmeden rahat edemezdi. Bu yüzden aklında tek bir plan vardı: Babasının eski dostu Aslan Komutan’la konuşmak.

 

Kahvaltısını hızlıca yapıp hazırlandı. Annesinin günlüğünü çantasına koydu. Belki Aslan Komutan, günlüğün eksik sayfalarıyla ilgili de bir şeyler biliyordu. Huzursuz bir halde Bergama’daki askeri tesise doğru yola koyuldu.

 

Tesisin kapısına vardığında nöbet tutan askerler onu tanıdı.

“Saren Hanım, Aslan Komutan sizi bekliyordu. Lütfen içeri buyurun.”

 

Bu cümle, Saren’i şaşkına çevirdi. Onun geleceğini nasıl tahmin etmişlerdi? Endişesi giderek artıyordu, ama aynı zamanda merak duygusu ağır basıyordu.

 

Aslan Komutan, yaşına rağmen hâlâ heybetli bir duruşa sahipti. Gözleri, yılların verdiği deneyimi ve derin bir bilgeliği yansıtıyordu. Saren’i görünce ona sıcak bir gülümsemeyle yaklaştı.

“Hoş geldin, Saren. Seni burada görmek hem güzel hem de biraz beklenmedik.”

 

Saren, doğrudan konuya girdi.

“Komutanım, geçen bir saldırıya uğradım. Kim olduğunu bilmiyorum ama bir grup asker beni kurtardı. Onlar kimdi? Neden beni takip ediyorlar? Ve... Neden korumaya ihtiyaç duyuyorum?”

 

Aslan Komutan, kısa bir süre düşündükten sonra oturmasını işaret etti.

 

Aslan Komutan ciddi bir yüz ifadesiyle konuşmaya başladı:

“Saren, sana her şeyi anlatmam için henüz erken, ama bilmen gereken birkaç önemli şey var. Geçen gün seni koruyan grup, Alkaran Timi’ydi. Onlar, şu an için en güvendiğim ekibim ve bir süredir seni takip ediyorlar.”

 

Saren şaşkınlıkla sordu:

“Ne zamandır? Ve neden?”

 

“Yaklaşık iki yıldır seni izliyorlar. Bunun nedeni, annenin günlüğünde yazanlar ve babanın geçmişte dahil olduğu operasyonlarla ilgili bazı bilgiler. Bu bilgiler, bugün hâlâ çözülmemiş bazı tehlikeli olayların merkezinde.”

 

Saren’in aklı karışmıştı. Annesinin günlüğünü nereden biliyordu? "Siz annemin günlüğünü nereden biliyorsunuz?"

"Baban annenin günlüklerine bazı ipuçları bıraktı... Bu adamların ölen üst üyelerinin gizli bilgilerini. Fakat annenin günlüklerinden sadece 1 tanesi var oda sende. Sen önemlisin, sen değerlisin."

“Ama ben sıradan bir insanım. Neden bu kadar önemli olabilirim?”

 

“Sen sıradan bir insan değilsin, Saren. Ailen, özellikle de baban, çok büyük bir miras bıraktı. Bu mirası korumak ve aynı zamanda seni güvende tutmak bizim sorumluluğumuz.”

Saren, kendisini takip eden askerler hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyordu.

“Bu Alkaran Timi kimlerden oluşuyor? Dün bana yardım edenler onlarsa, neden gelip kendilerini tanıtmadılar?”

 

Aslan Komutan hafif bir tebessümle cevap verdi:

“Onlar özel bir ekip, Saren. Kendilerini tanıtmamaları işlerinin bir parçası. Ancak seni koruma görevlerini ciddiyetle sürdürüyorlar. Eğer istersen, önümüzdeki hafta burada bir toplantı düzenleyeceğim. O zaman onlarla yüz yüze tanışabilirsin.”

 

Saren, bu bilgiye sevinmiş gibi görünse de zihnindeki sorular hâlâ cevapsızdı.

“Peki, neden bu kadar beklediler? Neden iki yıl boyunca bir şey söylemediler?”

 

“Çünkü henüz buna hazır değildin. Seni bir tehdit altında bırakmadan önce durumun ciddiyetini anlamalarını sağlamak zorundaydık. Şimdi, her şey netleşiyor.”

Saren, konuyu annesinin günlüğüne geri getirdi. Çantasından çıkararak Aslan Komutan’a uzattı.

“Bu günlük annemin. Ama bazı sayfalar eksik. Onları bulmam gerekiyor. Beni tehlikeye atan sırlar, bu eksik sayfalarda olabilir mi?”

 

Aslan Komutan, günlüğü dikkatlice inceledi.

“Olabilir. Ama bu konuda kesin bir şey söyleyemem. Eksik sayfaların nerede olduğunu tahmin etmek zor. Ancak Alkaran Timi, bu konuda sana yardımcı olabilir.”

Saren, konuşmanın ardından tesisten ayrılmaya hazırlanırken Aslan Komutan ona bir kez daha güvence verdi:

“Saren, yalnız değilsin. Sana zarar vermek isteyenler var ama seni korumak isteyenler de var. Alkaran Timi’ne güvenebilirsin. Gelecek hafta her şeyi daha detaylı konuşacağız.”

 

Saren, eve dönerken hem rahatlamış hem de endişeliydi. Bu yeni bilgiler, onu babasının geçmişiyle ilgili daha derin bir yolculuğa sürükleyecekti. Ancak bu yolculuk, beraberinde daha fazla tehlike getirecekti.

 

 

---

 

 

 

Sabahın erken saatlerinde askeri tesisten ayrılan Saren, Bergama'nın dar sokaklarında yürürken hâlâ Aslan Komutan’la yaptığı konuşmayı düşünüyordu. Aklındaki sorular cevap bulmuş gibi görünse de bir o kadar yenileri eklenmişti. “Alkaran Timi… İki yıldır beni izliyorlar,” diye mırıldandı. Kendisini güvende hissetmesi gerekirken bu durum onu daha da huzursuz etmişti.

 

Eve vardığında içeri adımını atar atmaz, yorgunluğu omuzlarına çöktü. Kendi kendine, “Biraz dinlenip sonra her şeyi kafamda toparlarım,” dedi. Üzerindeki montu çıkarıp koltuğa bıraktı ve salondaki kanepeye uzandı.

 

Sessizlik içinde gözlerini tavana dikmiş düşünürken, aklı birden annesinin günlüğüne kaydı. Aslan Komutan’la günlüğü konuşmuş ama eksik sayfalarla ilgili net bir sonuca varamamışlardı. Günlük o anda çantasının içinde değildi, çünkü Aslan Komutan’ın incelemesi için yanında bırakmıştı.

 

Tam o sırada gözleri, salondaki kitaplığın en alt rafına takıldı. Rafın bir köşesinde küçük bir kutu vardı; annesi hayattayken sürekli kullandığı kutuydu bu. Saren, çocukluk yıllarından beri o kutuya dokunmamıştı. Birden içinde bir şeyler olabileceği düşüncesi zihnine düştü.

 

Hızla kutuyu alıp kanepeye geri oturdu. Tozlanmış kapağı kaldırdığında, içinde bir deste sararmış kağıt buldu. Kağıtları dikkatlice eline alıp incelediğinde, bunların annesinin günlüğünden eksik olan sayfalar olduğunu fark etti. Sayfaların köşeleri yıpranmış ama üzerindeki yazılar hâlâ okunabilirdi.

 

Saren’in elleri heyecanla titriyordu. İçgüdüsel bir şekilde fısıldadı:

“Bu sayfalar neden buradaydı? Ve neden bu zamana kadar fark etmedim?”

 

Sayfaları hızlıca okumaya başladı. İlk birkaç sayfa annesinin gündelik yaşamından notlar içeriyordu; babasıyla ilgili sevgi dolu ifadeler ve Saren’e dair tatlı anılar vardı. Ancak ilerleyen sayfalarda cümleler kararmaya başlamıştı.

 

Bir not özellikle dikkatini çekti:

"Aslan' ın , İsmet ile yaptığı son görüşme... İsmet cidden çok çalışıyor. Ancak şimdi kimseye güvenemiyorum.Yeni tim kuruluyor ve yeni askerler geliyor. Sadece bir kişinin isim kısaltmasını duydum T.K.K. hepsi küçücük çocuk ve asker olabilmek için uğraşıyorlar. ”

 

Saren bu ismi okuduğunda irkildi. Daha önce notta yazan aklına geldi. “T.K.K.”Bu isim kısaltması, Saren için artık bir yabancı değildi.

 

Bir başka sayfada, annesinin karalamaları dikkat çekiciydi:

“Güvenilecek kimse yok. Sadece Alkaran Timi bizi koruyabilir. Ama bir gün...”

Cümle yarım bırakılmıştı...

Saren, bu bilgilerle ne yapacağını bilemeden odasında bir süre oturdu. Günlüğün eksik sayfalarının annesinin korkuları ve babasının operasyonlarına dair detaylar içerdiği açıktı. Ancak bu, onun kafasını daha da karıştırmıştı.

 

“Annem, T.K.K. 'yı neden bu kadar önemli bulmuştu? Bu kişi şu an Alkaran Timi’nin bir üyesi mi? Yoksa timi yöneten kişi mi?” diye kendi kendine konuştu.

 

Tam bu sorular zihnini kemirirken, birden kapının sert bir şekilde çaldığını duydu. Hızla ayağa kalktı ve kapıya yöneldi. Kapıyı açtığında, yerde küçük bir kutu buldu. Kutuyu alıp açtığında, içinde yine favori çikolatası ve kısa bir not vardı:

 

“Tehliken yakın. Ama yalnız değilsin. Bekle.”

 

Saren’in zihni karmaşa içindeydi. Bu çikolataları gönderen annesinin günlüğünde çok bahsedilen T.K.K.' ydı

 

Notun son cümlesi Saren’i hem rahatlattı hem de daha büyük bir gerilimin içine soktu. Eğer beklemesi gerekiyorsa, bu, bir sonraki hamlenin onun kontrolünde olmayacağı anlamına geliyordu. Aslan Komutan’ın söylediği gibi, haftaya Alkaran Timi ile tanışacak ve her şeyin daha da karmaşık hale geleceğini hissediyordu.

 

Sayfaları yeniden kutuya koyarken kendi kendine fısıldadı:

“Baba... Ne kadar derin bir sırrın içindeyiz biz?”

Loading...
0%