@qwygriu
|
Saren, sabahın ilk ışıklarıyla uyandı. Bergama’daki eski ev, huzur verirken yüreğinde derin bir boşluk bırakıyordu. Odanın köşesinde, kendi yazdığı iki kitabının kopyası duruyordu; her biri, duygularını, hayallerini ve geçmişini yansıtıyordu. Yayımlandıklarından beri, bu eserler onun için yalnızca başarı değil, aynı zamanda ailesinin anılarının bir parçasıydı.
Bugün, evi temizlemeye karar vermişti. Temizlik yaparken, ilk olarak oturma odasına girdi. İçerideki eski halı, uzun zamandır elden geçmemiş gibi görünüyordu. Halının üstündeki tozları silkelemek için bir süpürge aldı ve odanın dört bir yanını dikkatlice süpürmeye başladı. Her bir hareketi, evin geçmişine dair hatıraları canlandırıyordu. O sırada, koltukların arkasına düşmüş eski bir fotoğraf albümü buldu. Annesinin gençliğindeki resimlerine bakarken, duygularının kabardığını hissetti.
Rafları düzenlerken, eski raflardan düşen tozlu bir defter ona anılarını hatırlattı. Bu defter annesinin ona yazma ve okumayı öğrettiği defterdi. Yazma sürecinin ne kadar önemli olduğunu biliyordu; her kelime, onu hayatta tutan bir bağ gibiydi. Temizliğini sürdürdü, eski eşyaları yerleştirdi ve pencereleri açarak odayı havalandırdı. Dışarıdan gelen güneş ışığı, içeriye sıcak bir hava katıyordu.
Alışveriş için merkeze inmeye karar verdi. Yolda yürürken, askeri alanın yakınında askerlerin hareket ettiğini gördü. Babasıyla birlikte o alana gidip askeri araçları izlediklerini hatırladı. O zamanlar, babası ona "Her yazarın bir hikayesi vardır," derken gözlerinde parlayan gururu hatırladı.
Merkeze vardığında, eskiden en sevdiği kitapçıya girdi. İçerideki sıcak hava, ona annesinin ona kitap okuduğu günleri hatırlatıyordu. Kitap raflarında dolaşırken, yeni eserler aradı. O sırada, bir ses onu irkitti. “Saren! Senin kitaplarını çok beğendim!” dedi heyecanla. Saren, bu karşılamadan hoşnut oldu ama tanışmadıkları için ne diyeceğini bilemedi. Onun yazdığı kitapları okuyan biri. Çok garipti.
“Teşekkür ederim! Yazmaya devam ediyorum,” diye yanıtladı Saren, biraz mahcup bir şekilde. Kitapçı Hanım, onun yazarlık serüvenine olan ilgisini dile getirerek, yazma sürecinin nasıl gittiğini sordu.
“Yeni bir şeyler denemek istiyorum ama ilham bulmakta zorlanıyorum,” dedi Saren.
Leyla Hanım, “Bazen ilham, en beklenmedik yerlerden gelir. Yeni kitapları incelemek istersen, birlikte bakabiliriz,” dedi.
Saren, Leyla Hanım’ın nazik teklifini kabul etti. Kitap raflarının arasında gezindiklerinde, Leyla Hanım’ın önerileri ona yeni bir perspektif sundu. Kitapların arasında kaybolmuşken, Saren annesinin ona okuduğu hikayeleri hatırladı. Leyla Hanım, tanınmış yazarların ilham kaynakları ve yazma teknikleri hakkında sohbet etti; bu bilgiler, Saren’in zihninde yeni bir kıvılcım yarattı.
Saren kitapçıdan sonra ev için yiyecek bir şeyler ve temizlik malzemeleri almak için markete girdi. Fakat alacağı eşyalar fazla olduğu için ve eve taşıyamayacağı için evin yakınındaki bakkaldan alması gerekti.
Eve adımını atar atmaz kendini yere attı. Daha bakkala gitmesi gerekiyordu. "Hadi Saren sen yaparsın. Sen 500 sayfalık kitap yazmış kızsın." Yerden kalkıp çantasından cüzdanını aldı. Bakkala doğru yürürken aklından liste bile yapmıştı.
Temizlik ve yemek eşyalarından sonra sıra çikolata bölümündeydi. Saren' in en sevdiği şeydi. Rafta en sevdiği çikolatayı arıyordu. Yoktu... Çikolata yoktu. En yukarıda gözüne o sarı paketi göründü. Fakat Saren' in 1.70' lik boyu oraya yetmiyordu. Bakkaldaki çalışanları aradı fakat bir türlü bulamadı. Gözü birden o yeşil gözlere çarptı. O gözleri nerede görse tanırdı. Askeriyede ki o askerdi. "Pardon, şu yukarıdaki çikolatadan bana verebilir misiniz? Boyum yetmiyorda." Yeşil gözler Saren' e döndü. "Tabi ki." Çikolatayı Saren' e uzattı. Kalbi yerinden fırlayacak gibiydi Saren' in. "En sevdiğiniz renk ne?" Bu saçma soru Saren' in ağızından kaçmıştı. Saren' in gözlerine baktı. "Kahverengi... Peki sizin?" Saren hiç düşünmedi. "Yeşil..." Adam çikolataları Saren' in eline bırakıp gitmişti.
Saren kendimi boğazlamadan evine gitti. Kahverengi... Saçma bir renkti fakat seviyordu. -
Kışın soğuk dokunuşları İzmir’in sokaklarında hissedilirken, Saren’in kalbi heyecanla atıyordu. Bugün onun için sıradan bir gün değildi; yeni kitabının ilk imza günü olacaktı. Okuyucularıyla buluşmak, yazdığı hikayelerin onları nasıl etkilediğini görmek ona bambaşka bir mutluluk veriyordu. İmza günü için İzmir'in en sevilen kitap kafelerinden birini seçmişlerdi, bu yüzden sabah erkenden Bergama’dan yola çıkmıştı.
Kitap kafeye vardığında, içerisi insanlarla dolup taşıyordu. Gözlerini parlatan meraklı okurlar, ona uzatılan kitapları imzalamak üzere sıraya girmişlerdi. Saren her biriyle sohbet ediyor, onların hikayelerini dinliyor ve kendi yazarlık yolculuğundan parçalar paylaşıyordu. Yüzlerindeki heyecan ve coşku, onun bütün yorgunluğunu alıp götürüyordu.
Saatler ilerledikçe, imza sırası bitmek bilmiyordu. Saren’in bir yazar olarak en sevdiği anlar işte bu anlardı: Okuyucularının ona olan sevgisini ve ilgisini doğrudan hissetmek, hayatına anlam katan bir şeydi. Tüm imzalar tamamlandığında, güneş çoktan batmış ve İzmir'in caddelerinde gece sessizce hüküm sürmeye başlamıştı.
Saren, Bergama’daki eve dönüş yoluna çıkarken, İzmir’in gece manzarasını arkasında bırakıyor, zihninde o günün tatlı anılarını saklıyordu. Yol boyunca kafasında dolaşan düşünceler, ona yoldaşlık ediyordu. Yorgun ama mutlu hissediyordu. Bergama’ya vardığında, saate baktığında gece yarısını geçtiğini fark etti. Üzerinde imza günü boyunca hissettiği tatlı yorgunluk, şimdi omuzlarına daha da ağırlık bindiriyordu.
Evin kapısına doğru yürürken, ayaklarının altında hafif bir çıtırtı duydu. Kapının önünde yere bırakılmış küçük bir paket vardı. Paketi eline aldığında, yüzüne bir gülümseme yayıldı. Ambalajını açtığında içinden en sevdiği çikolata çıktı. Bu sürpriz hediye yeşil gözlü askerden gelmişti, veya başkasından... bilemiyordu. Ancak bu küçük jest, ona kendini değerli hissettirdi.
Saren, kapının önünde bir süre durup etrafa bakındı, ama karanlığın içinde kimse görünmüyordu. Çikolatayı avucuna sıkıca bastırdı ve yüzünde beliren tebessümle kapıyı açıp içeri girdi. Gece boyunca aldığı en güzel hediyeydi bu.
Gün doğarken Bergama’daki evinin odaları sakin bir sessizliğe bürünmüş, Saren’in çalışma odasında sadece bilgisayarının hafif uğultusu duyuluyordu. Saren, bilgisayarının karşısında yeni hikayesini yazmaya koyulmuştu. Günlerdir zihnini meşgul eden fikirleri nihayet kelimelere dökmek için sabırsızlanıyordu. Parmakları klavyenin üzerinde gezinirken, kendini yazdığı dünyanın içine tamamen kaptırmıştı.
Dışarıda ağaç dallarının hafif hışırtısı ve kuşların sabah ötüşleri duyuluyordu. Ama Saren, bu doğal seslerin farkında bile değildi. Karakterlerinin iç dünyasına odaklanmış, onların acılarını ve mutluluklarını anlatmakla meşguldü. Saatlerce hiç kalkmadan yazmaya devam etti, bazen kahvesinden bir yudum alarak, bazen ekranı dikkatle inceleyerek sahneler arasında bağlantı kuruyordu. Zamanın nasıl geçtiğini fark etmeden akıp gidiyordu.
O an yazdığı sahne oldukça yoğundu. Karakterinin yaşadığı duygusal çatışmayı en ince ayrıntısına kadar anlatmak istiyordu. Saren, klavyede hızla yazarken kendini karakterin duygularına o kadar kaptırmıştı ki, sanki onunla aynı acıyı yaşıyordu. Tam bir cümleyi tamamlayıp derin bir nefes aldığında, düşünceleri aniden yüksek bir sesle bölündü: Kapı çalınmıştı.
Bu sessiz çalışma gününde beklenmedik bir ziyaretçiye şaşırmıştı. Kimseyi beklemiyordu ve bu kadar uzak bir yerde pek ziyaretçisi de olmazdı. Merakla yerinden kalktı, odasından çıkıp kapıya doğru ilerledi. Kapıyı açtığında, karşısında bir grup genç kız ve erkekten oluşan birkaç okurunu gördü. Gözlerinde heyecanla parlayan bu okurlar, ellerinde onun kitaplarını tutuyorlardı.
“Merhaba Saren,” dedi içlerinden biri utangaç bir gülümsemeyle. “Sizi burada bulmak bizim için büyük bir sürpriz oldu. Aslında bu kadar cesurca kapınızı çalmak istemezdik, ama Bergama’ya kadar gelip sizi gördüğümüzü anlatabilmek için bu fırsatı kaçırmak istemedik.”
Saren, şaşkınlığını üzerinden atmaya çalışırken yüzüne sıcak bir gülümseme yerleşti. “Ne güzel bir sürpriz! Böyle uzak bir yere kadar gelmiş olmanız beni gerçekten çok mutlu etti. Lütfen içeri gelin, size birer kahve ikram edeyim,” diyerek onları içeri davet etti.
Okurları çekinerek içeri adım attılar, Saren’in çalıştığı odaya doğru ilerlediler. Onların gözlerinde, Saren’in yazdığı dünyaya olan bağlılıklarını görebiliyordu. Kahvelerini yudumlarken, onun kitapları hakkında sorular sordular, karakterlerin hikayelerini nasıl oluşturduğunu öğrenmek istediler. Saren, her bir soruya özenle cevap verirken, okurlarının kitaplarıyla ne kadar bağ kurduğunu görmekten büyük bir mutluluk duydu.
Bu beklenmedik ziyaret, Saren için çok özel bir an olmuştu. Okurlarının onun dünyasına olan ilgisini görmek, ona yazdığı her kelimenin değerini yeniden hatırlattı. O an, yazar olarak hayatının en güzel ödüllerinden birini aldığını hissetti. |
0% |