Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Kül Kanıtlar

@rabiaikta9

Ellerinin arasında olan kartların, siyah masaya dizilen pokerlerin gövde gösterisi sıcak çikolatayı andıran gözlerini titretiyordu genç adamın. Masaya açık olarak sunulacak kartlar zaferin işaretini verirken doyumsuz gözleri bedenini ele geçirmiş, bir kere daha zafere yürümek istemişti genç adam. Ama unuttuğu bir şey vardı; Bu oyunda asla kazanmak yoktu. Daima kaybetmek vardı. Ve kayıp vermek için dost kazığı olacak şekilde masada olan kağıtlara hüsran içinde bakıyordu.


Derince yutkunup gözlerini kapattı. 'Her zafer yenilgiye muhtaçtır...' aklına uzunca yol alan cümle ile gözlerini açıp karşısında olan ihtiyar adamı süzmeye başladı. Bu yaşında olmasına rağmen zenginliğin verdiği lüksü bedeninde ziyafet çektiriyordu. İhtiyar adamın yüzüne yayılan keyfi, buruşmuş yüzünü daha çok sergilemesi ile bu dost kazığını yediğini anlamıştı genç adam. Masa da sırasıyla dizilmiş kartlara göz gezdirip elinde masada ki kartlara dair hiç biri olmamasıyla korkuyla elleri titredi.


Karşısında olan adam daha çok gülümsemişti genç adamın bu haline. Küllükte yanan sigaraya uzanıp aldı parmaklarının arasına. Dudaklarına doğru yol alan sigarayı keyifle çekip, gri dumanı ince bir çizgi halinde yüzünün etrafına yaydı ihtiyar adam. Tek kaşını, dudağını yana kıvırdığı gibi kaldırdı.


"Toy biri için güzel başlangıçtı!"


Sıcak çikolata olan gözleri koyulaşmıştı Eren'in. Karşısında olan ihtiyar adam onun bu halinden epey keyif aldığını diline de vurmuştu.


"Neden kartları saymadın? Kimse bilmezdi!" Dedi ihtiyar adam.


Bu kumar masasına oturunca kartları saymayı düşünsede başına bela alacağını bildiği için sadece oluruna bırakıp acemi şansıyla yenmişti. Bir kez daha şansını denemek için ikinci kez kartların dizilmesin de kalkmamış, devam etmişti. Ve bu onun için en büyük kayıp vermişti. İlk oyunu sevdiği kızın küçük isteği için yapmış, ikinci oynayışını kendi için. Ama kartların ihaneti şansını yenmişti.


"Eğlencesine geldim, böyle bir şeyi yapmayı düşünmedim bile!"


Dudaklarını büzüştüren ihtiyarın yüzü anında ciddiyete bürünmüştü.


"Ama saydın."


Eren'in gözleri hızla açılmıştı. Yapmadığı bir şeyle suçlandığı için başını itiraz edercesine salladı.


"Asla!"


Eren dediği net kelime ile ayaklanmıştı ki omuzuna baskı yapılıp yine yerine oturması aynı salisede olmuştu. Başını kaldırıp bakınca, koruma olan takım elbiseli adamın sert yüzüyle karşılaşmıştı. Korkusunu gizlemeye çalışsa da engel olamamıştı Eren.


"Ne yapıyorsunuz? Bırakın beni!"


"Bu masa hileye kapalı, bu yüzden gerekeni yapıyoruz!"


Kulaklarını dolduran sesle ihtiyara dönmüştü. 'Ne diyordu bu ihtiyar' diye kendine vurgulamış dilinin bağını çözmüştü.


"Ben hile yapmadım." Diye dişlerinin arasından tısladı Eren ani gelen cesaretle. Ama itiraz gecikmemiş ve yine yüzüne vurmuştu.


"Yaptın."


Sinirle boynunu oynatan Eren'in bedeni kasılmış elleri yine titremeye başlamıştı. Masa da olan bütün gözler de ikilinin arasında mekik dokuyordu adeta. Hızla nefes alan Eren,


"Sana yapmadım diyo..." Diye konuşacaktı ki, lafını kesen gür ses kulaklarını doldurmuş, bütün bakışların oraya yönelmesi bir olmuştu. Eren aniden gelen ses yüzünden korkulu gözlerini çevirdi az ötelerinde onlara daha çok yaklaşan heybetli adama.


"Çok yazık Serçe, bir çocukla oynaman yetmiyormuş gibi yapmadığı bir şeyle suçluyorsun!"


Üzerine giyindiği siyah takımın çizgileri küçük dağların efendisi gibi esmer teninde uyum içindeydi. İri bedenine yayılmış karabiber ile misk kokusunu genzde sert tat bırakarak dimdik durmuştu genç adam Serçe'nin karşısında.


Serçe'nin lacivert takımının boynunda duran kırmızı saten fuları, gömleğinin iki düğmesi açık olan yanlarında süzülmüş ensesine kadar hafif uzanan akların hüküm sürdüğü saçına karışmıştı. Yılların verdiği ihtiyarlık epey değiştirmişti Serçe'yi ama rolünü asla değiştirmemiş, tam aksine namına nam katmıştı. Koyu kahve gözlerini kısıp genç adamı süzüp gülümsedi Serçe.


"Yapmadığına dair kanıtın var mı Yarkın?"


Yarkın'ın sert yüzü yumuşamış gülümsemişti.


"Ben kanıtım olmadan konuşmam Serçe, bunu çok iyi bilirsin!"


Gürkan'ın sırtı oturduğu sandelyesine daha çok yayılmasıyla o da gülmeye başladı. Kanıtlar diye sürdürdüğü boş gibi gelen cümle, sadece onun elinden olan kanıtlardan başka olmadığı için kendine güven veriyordu.


"Elinde olduğuna dair dediğin kanıtlarını görmedim de neyse..." Dedi bu sefer rahat bir şekilde Serçe.


Yarkın'ın yüz hatları gerilmişti ve Eren karşısında ki adamın gerilmiş olan yüzüyle daha çok oturduğu yere sinmişti. İçinden 'ben ne yapacağım?' diye düşünürken Yarkın hızla Eren'e yaklaşmış omuzuna hafif vurarak kalkmasını bildirmişti. Eren aldığı komutla hemen kalkmış Yarkın'a yer vermişti. Hızla oturan Yarkın, Eren'in elinde olan kartları alıp masaya fırlattı.


"Yeni oyun dost kazığı, seversin sen Serçe!" Demişti ve hayretle izleyen Serçe başını onaylarcasına sallamıştı.


"Bu oyunda kazanmak yok, biliyorsun değil mi Yarkın?"


Dirseklerini masaya yerleştiren Yarkın bir elini sakalını sıvazlayarak düşünür gibi tavır takındı. Belki henüz kanıtlara ulaşamamıştı, belki eline gelen kanıtlar dost bildiği adam sayesinde yok olmuştu ama bu sefer kanıtı kendi bildiği yöntemle sunmaktan geri kalmayacaktı. Başını bir iki kez iç hesaplaşması varmış gibi yapıp salladı Yarkın.


"Kaybetmekte benim lügatım da yok Serçe!"


"İyi o zaman, herkes kendi dünyasıyla başlasın!"


Yarkın başını onaylarcasına eğmiş ve masaya dağıtılan kartların arasında siyah örtünün gizlediği sert tahta olan masayı hafif vurarak, bakışları kendi üzerine yine çekmişti.


"Ama mağlup olan, galibiyete istediğini verir!"


Serçe tek kaşını kaldırmış anlamazcasına bakmaya başlamıştı.


"Neymiş peki istediği?"


Yarkın başını sallayarak kahkaha atmıştı. Koskoca mafya babasına verdiği kaybetme hissini iliklerine kadar hissettirmişti ve bu ona keyif verse de, henüz bu başlangıçtı Serçe'ye yapacakları için...


"Mağlup olacağından bu kadar eminsin yani Serçe?"


Yarkın'ın söyledikleriyle yüzünde olan çizgiler gerilmiş olmasına rağmen, önüne bırakılan kartları almış ve gülümsemişti Serçe. Çünkü elinde ki kartlar galip olması için nedenler sunmuştu.


"Yok, senin mağlup olmandan korkuyorum!"


Yarkın Serçe'ye sessizlik cevabı verince, dolgun dudaklarını büzüştürüp önünde simetrik bir şekilde dizili olan dört tane kartı aldı eline. Kara gözlerini şaşkınlıkla açıp dudağını ısırmıştı. Yerde dizili olan vale sembölü eline dizilmişti. Oyun başlamış sırayla kartlar elden ele dolaşıp yücelirken, bir çoğu da yoksulluğu ile yığılıyordu. Masa da olan bir kadın ve olgun bir adamın kartları masaya açması ile Serçe'de elindeki dört kartın biri vale olacak şekilde sermişti masaya. Yarkın'ın tek kaşı kalkarken kemikli elinde olan iki vale ve as'ın masayla buluşması olgun adamın yüzünü buruştup gözlerini kapatmasıyla bir olmuştu.


Kaybedenler kendini göstermişti...


Kadının gözleri şokla açılmış ve Serçe'nin yüzü gerilmişti. Eren'in bu olanları izlemesi ile ağzı şaşkınlıkla açılmıştı. Birebir çıkan kartlar ile dumura uğramış hayranlıkla Yarkın'ı süzmüştü. 'Bunun imkânı olamaz' diye düşünmeden de alıkoyamıyordu kendini. Yarkın başını kaldırıp Eren'e baktı. Eliyle pokerleri gösterirken,


"Bunlar mıydı sana ihanet eden?" Dedi cevap beklercesine. Eren anlık afalamış olsa da hızla başını sallayıp,


"Evet ağabey!" Dedi. Gülümseyip bakışlarını Gürkan'a çevirdi Yarkın.


"Kazanılan hak edenindir! Eğer oyunbozanlık yapsaydı bunlar olmazdı ve kaybederdim. Demek ki hile yapmayan kişiye karşı kanıtım varmış Serçe!"


Gürkan daha fazla dayanamamış hızla ayağa kalkarak masaya buruşmuş ellerini dayayıp sertçe Yarkın'a bakmaya başlamıştı. Sol elinde deri eldivenle gizlenen parmağını açığa çıkarmıştı. Nefret bakışlarını Yarkın'ın yüzünden çekmeyip daha çok kinde eklemişti.


"Aynı baban gibisin Yarkın!"


Bıyık altından gülen Yarkın duydukları ile daha çok keyiflenmişti. O da ayağa kalkıp bir elini dayamıştı masaya ve yüzünü biraz daha Gürkan'a yaklaştırmıştı. Bakışları eldivene değince, yapmacık bir şekilde üzüntüyle dudaklarını büzüştürmüş ve hızla keyifle gerilip gülümsedi Yarkın.


"Biliyorum, bu yüzden babamın istediği gibi adalet yerini bulacak Serçe!"


Gürkan sertçe aldığı soluğu gergin ortama sunup, başını hızla çevirmiş ve ardına bile bakmadan yürümeye başlamıştı. Parlak siyah ayakkabısıyla attığı adımları nefretiyle savaş açar gibi titretiyordu. Ardından giden korumalar koşuştururken Yarkın bakışlarını tekrardan Eren'e çevirdi. Karşısında korkuyla bakan Eren'i görünce yüzüne yaklaşmıştı yavaşça Yarkın.


"Burada olan oyunlar, kahvede okey oynamaya benzemez. Al şimdi bu parayı bir daha da görmeyeyim seni burada!" Dedi Yarkın ve o da cevap beklemeden hızla adımlarına yol verip kalabalığın arasından büyük adımlarıyla kaybolmuştu. Arkasında bıraktığı Eren'in hayran bakışları artmış ve şaşkınlığı kaybettiği oyunu bilmeden kazanmasıyla heyecanı ortaya çıkarmıştı...


____________


Aklına aniden gelen tanıdık yüzün gerçekliği yüzüne tokat vurmuş gibi kendine getirmişti Eren'i. 'İşte şimdi sıçtın oğlum!' içinde kendine okuduğu belalarda bu düşüncesine eklenince hızla atılıp Yarkın'ın yüzünü tutmuş okşamaya başlamıştı. Kendi çapında nazik davranır gibi yaklaşması, Yarkın'ın kaşlarını çatıp ne yaptığına dair hiç bir fikri olmamasından ötürü izlemeye başladı Eren'i.


"Ağabeyim, kurban iyi olduğunu söyle? Bacıma sarkıntılık yaptın diye düşünüp vurdum sana, yoksa vurmazdım ben asla sana!"


Diline dökülenlerin onu çıkmaza sürüklediğinden haberi yoktu Eren'in. Çünkü dediği 'bacım' kelimesi Sâra, Yarkın ve en çok da olanları görüp izleyen Duru'yu şoka sokmuş anlamazcasına kaşlarını çatarak,


"Bacım mı?" Diye fısıldamasına sebep olmuştu. Belki Sâra için önemli bir konu değilken, Duru için büyük bir baş kaldırmaya sebepti. Eren, Sâra'yı 'bacım' diye tanıtmıştı... Yarkın'ın duydukları ile bakışları hemen Sâra'yı bulmuş ve gözleri parlamıştı. 'Demek ki abi kardeş olduğu için o kadar yakınlardı!' diye düşünmeden edememiş hızla bakışlarını vurduğu yeri ufalayan Eren'e çevirmiş ve bir hışımla elini tutup indirmişti.


"Önce sıçıyorsun, sonra sıvazlıyorsun! Elâlem deliye hasret ben ise akıllıya."


Eren Yarkın'dan işittikleri yüzünden mahcubiyetle başını eğmiş ve ellerini pantolonun cebine yerleştirmişti. Sâra da şaşkınlık içinde az evvel yaşanılan olayın daha kötüye gitmesini beklerken birden böyle olması ile şaşkınlıkla karşısında ki ikiliyi dikizliyordu. Eren'in bakışları Sâra'yı bulmasıyla korkuyla Yarkın'a yönelmiş ve hızla Yarkın'ın çenesini tutup sıvazlayan kolunu çekiştirmişti. Sâra'dan dört beş adım uzaklaştıktan sonra kulağına yaklaşıp,


"Ağabey sakın bahsetme." Diye fısıldamıştı Eren. Yarkın'ın vücudu Eren'in manevraları ile şekilden şekle girmesiyle duyduklarını idrak etmeye çalışıyordu eğilmiş vaziyette.


"Ailem var benim, ne olur düşün ağabey beni. Vicdanına kurban olayım."


Yarkın Eren'in son cümlesi ile tek kaşını hayretle kaldırmıştı. Arkalarında onları izleyen Sâra fısıltıyla ne konuştuğunu çözmeye çalışıyordu. Koskoca adamı çocuk gibi köşeye doğru çekiştirip konuşturan Eren yüzünden utana sıkıla yanlarına gitme konusunda çelişkiler yaşıyordu Sâra.


"Sen düşündün mü ben düşüneyim?" Yarkın'ın tok sesi kalbini delip paramparça etmişti Eren'i. İşte şimdi sevdiği kızın gözünde bir hiç olacaktı. Bu korku onu oracıkta bitirmeye bile yeterdi ama yine beklentiyle koyu gözlerini dikmişti Yarkın'ın kara gözlerine.


"Elin ayağın ö..." Lafını kesen kadın sesinin yankılanmasıyla ellerinin arasında olan Yarkın'ın sert kolu hızla çekilmiş, bakışları da onun gibi aynı yeri bulmuştu.


"Ne oluyor burada?" Suzan'ın elinde Yarkın'ın Sâra için aldığı paket ile onlara yaklaşarak dediği soruyla, Yarkın dikkatini elinde olan pakete götürmüştü. Sâra'nın bakışları Suzan'ın merak ettiği soruyu dillendirmesiyle içi rahatlamış ve cevap için ikiliye dönmüştü. Yarkın Suzan'ın sorusuna cevap vermeden adımlarını atıp Suzan'ın elinde olan paketi aldı hızla.


"Bunun sende ne işi var?"


Suzan cevap beklerken soru aldığı için kaşlarını çatıp bakışlarını beyaz pakete yönlendirmişti. Bir buçuk ay önce olan doğum günü hediyesini aldığını düşündüğü için sevinmişti Suzan. Ama onun adına alınmayan paket olması hüzünün bedenini sarmasına izin vermişti.


"Ben, bana hediye almışsındır diye düşünmüştüm. Bana ait olmadığını bilmiyordum Yarkın."


Omuzları çökmüştü Suzan'ın. Tıpkı onları şaşkınlıkla izleyen Sâra gibi. 'Bu kadar da olmaz ya, her ne olursa olsun karşısında ki bir kadın ve asla böyle davranamaz!' diye düşünmüş ve bedenine yayılan sinirle yeşil harelerini karşısında ukala gibi görünen Yarkın'a dikmişti.


"Senin hediyen o değil Suzan. Araba da hediyen, buradan çıkınca verecektim sana."


Hüzünle çöken ela gözleri başıyla eğilmiş, siyah saçlarının yüzünü örtmesine sebep olmuştu. Yarkın'ın bakışları gördüğü manzara karşısında içi burkulmuştu. 'Bu hikâye de yanan sen olduğun için özür dilerim Suzan.' diye içinden geçirmiş ve onun düşen modunu yükseltmek adına bunları diline dökmüştü. Suzan başını kaldırıp parlayan gözlerini Yarkın'a dikmesiyle,


"Yaa cidden mi?" Dedi keyifle. Yarkın işte Suzan'ın bu halini sevdiğine daha çok emin olup gülümsemişti.


"Evet!" Dedi bu sefer Yarkın. Sâra karşısında olan ikilinin arasında ki hiç bir şeyi anlamamıştı. Sevgili denilmeyecek kadar mesafeli, ama kardeş olamayacak şekilde yakındılar. Özellikle de Suzan'ın bakışları bunu kesinleştiriyordu. Yarkın'a dair bakışları tamamen sevgiden bile üstün olduğuna emindi. Ama Yarkın; İşte o meçhul idi.


"Hadi gidelim, pastanı dilek tutarak üflemen gerek artık."


Daldığı düşüncelerden Yarkın'ın sesiyle sıyrılmıştı. Suzan da başıyla onaylamış ve aralarında olan mesafeyi koruyan Yarkın'ın adımlarıyla Adar, Botan ve İrem'in yanına gitmişlerdi. Eren'in de adımları Sâra'ya doğru yaklaşmış sıcak gülümsemeyi sunmuştu. Sâra'nın sert gözlerini gören Eren,


"Tövbe Bismillah! Ne diye öyle melun bakıyorsun sarışın?"


"Sana bir uçarım görürsün melunu! Bana ne olduğunu eninde sonun da anlatacaksın Eren. Bundan kaçışın yok!"


Yanlarından ayrılan Yarkın ile Suzan'dan sonra konuyu atmak istercesine,


"Senin için adam vuruyorum, suçlu yine ben miyim sarışın?" Dedi Eren. Sâra gözlerini devirip hızla Eren'in tişörtünün yakasını tutmuş ve hızla kendine sertçe yaklaştırmıştı.


"Ben mi vur dedim sana Eren, ben mi başını belaya sokacak bir şey yap dedim?"


Eren'in korkuyla açılan gözleri omuzları çökmesiyle hüzünlenmişti. Sanki anlıyor ve biliyordu Sâra yaptıklarını. Ama onun için yaptğını anlamadığı için gönlü dayanmıyordu. Bu onun için kederdi, bu yüzden hüzün saran bedenini es geçip Sâra'nın kendi yakasında olan elini indirdi Eren yavaşça.


"Beni anlaman için elimden gelen herşeyi yapmaya hazırdım Sâra. Ama sen beni anlasan bile anlamamazlıktan gelirsin. Bu yüzden rica ediyorum, bana bitmiş gitmiş bir geçmişi anlatma!"


Dediklerinden sonra hızla yanından uzaklaşmıştı Eren. Geniş olan omuzları çöken genç adamın kederini Sâra da hissetmişti ama son sözü o söylemişti ve artık kırılan kalbin onarılması, çıkmaz sokakta çıkış aramak kadar imkânsızdı. Avucunu sinirle sıkıp bırakan Sâra da bir süre sonra Eren'in iz bırakarak gittiği koridora adım atarak arkasından gitmişti.


Eren düşen morali yüzünden sinirle bardakları tepsiye diziyordu. Duru da konuşmalara şahit olduğu için sessizce içecekleri dolduruyordu. Eren'in hızlı hareketlerinden dolayı Duru'nun açıkta bıraktığı saçları rüzgâr esintisinden dolayı savruluyordu. Savrulan saçları Eren'in giydiği tişörtünün açık bıraktığı kollarına değince dayanamamış ve bir hışımla Duru'nun saçlarını toplayıp sağ omuzuna salmıştı.


"Duru Allah rızası için bu kuru saçlarına bir bakım yap, ya da kes artık cidden çok rahatsız ediyor saçların!"


Rahatsız bakışlarını çekmezken diline döktükleri yüzünden Duru'nun kalbine hançer saplanmış gibi nefesi kesilmişti. Sevdiği adamdan duydukları onu derinden etkilemiş ve açık kahve gözlerinin dolmasına sebep olmuştu. O esna da Eren cevap beklemeden tepsiyi elinden almıştı. Müşterilerin yanına giderken Duru kızarmış gözleriyle arkasından baka kalmıştı. Eren'in dediklerinden pişman olmadan attığı adımları onu daha çok yaralarken, boğazına acı bir şekilde oturan yumruyu yutkunarak atmaya çalıştı.


Ama geçmeyen yumru daha çok boğazını ağrıtırken omuzunda süzülen kahve saçlarına değdi gözleri. Elleriyle tutup baktı saçlarına. 'Sizi beğenmedi' diye üzgün bir şekilde içinden geçirip sol gözünden firar eden damlayı özgürlüğe bıraktı. 'Kötü ve rahatsız edici saçlar mışsınız...' aklını bile kullanamadığı o anlarda dedikleri uğultu yapıyordu zihninde. Ama fark etmeden onu izleyen biri vardı. Botan pasta için gelmiş ve kızarmış gözleriyle saçlarına bakan genç kızı görünce şaşırmıştı.


Uzun ve dalgalı saçların ışıltısı mavi gözlerini şenlendirirken, ne diye üzüntüyle saçlarına baktığını anlamıyordu genç adam. Kavizli kaşlarına o kadar yakışan badem şeklinde açık kahve gözler o anda bile etkilemişti Botan'ı. Etkileyici buğday teni bile zarif bedeninde olan siyah bluza o kadar güzel gelmişti ki bakışlarını çekmiş ve yanlış anlaşılmaması için derin nefes alıp,


"Bence daha fazla saçlarına bakmayı bırak çünkü pasta acileyetimiz var!" Dedi. Duru hızla irkilip gelen kalın sese odaklandı. Karşısında ki adamın bile saçlarına garezi varmış gibi bakması daha çok modunu düşürürken, yanlarına yaklaşan Sâra da yeşil gözlerini dikmişti Botan'a. Duru ilk Botan'a bakıp daha sonrasında göz hapsine Sâra girmişti. Sâra da bir şey olduğunun anın da farkına vardığı için, hızla dolaptan pastayı çıkarıp Botan'a uzattı.


"Buyurun efendim."


Botan'ın, 'yanlış bir şey mi dedim' düşüncesi çepeçevre bedenini sarınca Duru'ya yine bakmıştı. Duru'nun bozulan moraline yorgunluk karıştığı için baygın bir şekilde Botan'a anlamazcasına bakmaya başladı.


"Başka bir isteğiniz daha var mı?" Dedi artık Duru. Botan'ın bir anda gerilen yüzü mavi irislerini titretsede hemen düzeltip bronzlaşmış teninde uyum içinde olan kiraz gibi kızarmış dudaklarını araladı.


"Mum."


Sâra ile Duru mahcubiyetle dudaklarını ısırmıştı. Duru hızla atılıp,


"Kusura bakmayın, hemen getiriyorum." Deyip mumu dolaptan çıkarmış Botan'ın elinde olan pastaya gelişi güzel batırmıştı. O esnada havalanan saçı Botan'a o kadar keyif veriyordu ki aldığı şeker kokusu onu ondan alıyor gibi mayıştırmıştı. Hayranlıkla Duru'yu izleyen mavi gözlerini Duru'nun net sesinden dolayı pastaya dikmişti.


"Bitti, götürebilirsiniz!"


Mumları bile yakan Duru Botan'ı epey şaşırtmıştı. Çünkü yaktığı mumlardan birinin eriyip eline döküldüğünü daha yeni fark etmişti. Utanarak başını kaldırmış,


"Daldım kusura bakmayın, teşekkür ederim." Dedi ve kendine içinden küfürler atarak kaçarcasına gitti. Sâra ve Duru da arkasından anlamazcasına bakmaya başlayıp bakışlarını birbirlerine çevirmişti.


Botan masaya doğru adım atınca da herkes kahkalarını durdurmuş, alkış çalmaya başlamışlardı. Hep bir ağızdan,


"İyi ki doğdun Suzan!" Nidaları birbirlerini kovalıyordu artık. Sâra'nın Suzan'a bakan gözleri parlıyordu. Gülmek o kadar çok yakışıyordu ki Suzan'a, siyah saçlarına inat ışıl ışıl parlayan tenine inci dişleri eşlik ediyordu. Keyifle üflediği mumların yüzüne vuran ışıltısı beyaz tenini ve ela gözlerini ortaya çıkarıyordu. Bir an Yarkın'ın boynuna atılıp yanağından öpmesiyle, kaşları olabildiğince çatılmıştı Sâra'nın.


Suzan'ın sevgisine inat, nefretini gizlemeye çalışan adama kesinlikle inanmıştı. Yarkın Suzan'ı sevmiyordu... Ama neden, ne için bu denli yaklaşan kadına karşılık vermiyordu? Cevapları yoktu, ya da bilmediği çok şey vardı. Ama bunun içinde de Sâra yoktu. Hem gönlü, hemde aklı kabul etmişti Sâra'nın. Sadece şuan karşısında olan görüntüyü izliyordu içinde anlam veremediği değişik hislerle...


_________


Doğum günü bitmişti. Geçici vedalar sözcükleri hava da uçuşurken kafeden ayaklanarak kalkmışlardı gençler. Adar, İrem ve Suzan aynı araçla eve gideceklerdi aynı yol üstünde oldukları için. Ama Yarkın ile Botan onlardan ayrı gitmeye karar vermişti. Yarkın'ın sıkkın bakışları etrafında dolanırken arada gözleri Sâra'yı bulduğu için kaçamak bakışları atıyordu tıpkı Sâra gibi. Bir o kadar yabancı ve bir o kadar da yakın...


Adar telefonuna gelen arama yüzünden müsaade istemiş ve görüşmek için dışarı çıkmıştı. İki saat aradan sonra hava kararacağı için Duru ve Sâra da diken üstündeydiler. Yeni bir azara daha hazır değillerdi. Zuhal hanımın sert tavırları bu reşitlik olayından ötürü bir hayli artmıştı. Çünkü Sâra ile Duru şimdiden ev arayışına çıkmıştılar yetimhaneden çıktıkları gibi evlerinde oturmaları için. Bunun için de Eren ve Eren'in annesi Efsun hanım yardımcı oluyordu. Sıkkınlıkla birbirlerine bakıp 'oflayan' ikilinin bakışları Adar adıyla öğrendikleri adamı bulmuştu.


"Yarkın, kızları eve bıraktıktan sonra kursa geçeceğim. Sizde direkt oraya geçin proje için önemli bir mesele çıkmış, haberi yeni geldi."


Adar'ın telaşlı halini gizlemeye çalışması Sâra'nın gözünden kaçmamıştı. Ama onu ilgilendiren bir mesele olmadığı için o da Duru'ya dönmüş,


"Hadi bizde çıkalım Duru, yoksa Zuhal hanım ardımıza verecek." Dedi. Onu başıyla onaylayan Duru hakları olan parayı Eren'in gözünün önünde almıştı çekmeceden.


"Patrona söylersin." Mesafeli bir şekilde konuşan Duru, Sâra'nın koluna girerek çıkışa doğru yön vermişti Eren'i umursamadan. Çıkışa doğru adım atarken Botan'ın kaşları çatık bir şekilde ona anlık bakmasıyla o da bakmıştı.


Ardında kalan Yarkın, Adar'ın konuşmasından ötürü yanından geçen Sâra'ya şaşkınlıkla bakmıştı. Sâra da Yarkın'ın bu haline şaşırmış olsa da bakışlarını çekip çıkmıştı. Adar'ın birden böyle bir şey demesi şüpheye sokmuştu Yarkın'ı. Bu yüzden cevap olarak,


"Tamam." Dedi keskin sesiyle. Adar polisti ve Serçe için onun yardımını alıyordu. Zamanında dost olarak bildiği Sidar'ın en sadık arkadaşıydı ve Adar'ı Sidar sayesinde tanımıştı. Ama en büyük kanıtları bulup davayı sürdürecek iken Sidar Yarkın'ın kanıtlarını bir hışımla toplayıp bahçede yakmasını asla unutamıyordu...


________


"Sidar! Ne yaptın lan sen?"


Sidar'ın elinde olan benzin dolu kırmızı bidon yeri boylamıştı. Çimenleri bile yakıp toprağı karartan ateşe bakıyordu. Ela gözlerine yansıyan ateşin görüntüsü çıkan sese karışmıştı. Yaptığından zerre pişman değildi Sidar. Serçe'ye ait bütün kanıtları yakmış ve Yarkın'ı bu alevde yanmayıp izlemesine sebep olmuştu. Yarkın daha fazla dayanamamış üzerinde olan beyaz atletini çıkarıp yanan ateşi söndürmeye çalıştı. Boş bir çabaya giren Yarkın'ın beyaz atleti de ateşe tutuşmuştu.


"Beni de yaktın Sidar!"


Yarkın'ın acı dolu sesi, dizleri üzerine çökerek kızarmış gözlerinden bir damla akan yaşa sebep olmuştu. Dağılmış siyah saçları havanın kararmaya yüz tutmuş bir şekilde çıplak üstüne gölge düşürüyordu. Sidar sıcak bir şekilde gülümsemişti. Başını olumsuzca salladı.


"Ben seni asla yakmam Yarkın."


Yarkın duyduklarıyla deli olmuş gibi kalktı yerden ve hızla elleriyle yerde yanan kağıtları gösterdi. Arasında olan fotoğrafların birinde babasının gözleri açık bir şekilde yerde yatılmış başında akan kanı gördü. Siyah saçları bile kırmızıyı gizlememişti Ahmet'in. Cansız bedenini bir fotoğraf karesi hapsetmişti. Eğilip yarısı yanan fotoğrafı aldı ve elini yakan ateşi umursamadan eliyle söndürdü.


"Bak!"


Bağırarak söylediğiyle hızla yaklaşıp Sidar'ın kolundan tutmuştu. Elinde olan yanmış fotoğrafı, suratına fırlatırcasına gözlerinin önüne dikmişti Sidar'ın Yarkın.


"İyi bak! Ben babama ne diyeceğim Sidar?" Dedi ve elinde olan fotoğrafı fırlatıp, Sidar'ın yakasından sertçe tutup çekti kendine.


"Sen benim dostumdun Sidar, herşeyi geçtim avukatımdın. Ama sen ne yaptın? Kanıtları yaktın, beni kendine düşman ettin."


Deli gibi bakan gözleri ve kısık sesle söylediği sözler Sidar'ın yakasında olan sert elleri ile keskin hal almıştı. Sidar'ın ela gözleri ilk kez bu denli düşman bakışları görmüştü. Oysa ki dostunun başına bir şey gelmemesi için kanıtları yok etmişti. Hâlâ da bu yaptığına pişmanlık duymuyordu ama bu bakışlar, bu gözler ve bu sözler artık son çizgiyi aştığını kesinleştirmişti. Sakalının çevrelediği dudağını acıyla gerip gülümsedi. Yakasında olan elleri tutup yavaşça indirdi ve kendini geriye doğru çekti Sidar.


"Helal olsun..." Dedi ve arkasını dönerek bahçeyi adımlarıyla labirente düşüre düşüre kara gözlerin hapsinden kayboldu...


___________


Artık kafeden çıkmış ve Botan'la birlikte yeni açtığı kursun kendine ait odasında cirit atıyordu. Botan'ın bakışları oturduğu sandalyede Yarkın'ı izlemekten ötürü şaşı gibi olmuştu. Odayı dolduran duman yüzünden, elinde olan sigarasını daha fazla içmeyi bırakmış, siyah küllüğün içinde söndürmüş ve gözlerini devirerek,


"Yeter be oğlum! Yemin ederim kafamı içmeden sarhoş ettin. Ne bu telaş ya? Belki gerçekten proje için bizi burda topladı Adar..." Demişti Botan.


Yarkın'ın adımları durmuş dişlerinin kemirdiği tırnaklarını çıkarıp tekrardan sakallarını sıvazlamıştı.


"Polis adamın bizim projede ne işi var Botan?"


Dudaklarını büzüştüren Botan yüzünü aklına gelenle buruştumuştu. Haklıydı Yarkın, polis adam İç Mimarlıktan ne anlar ki?


"Kesin bir şey oldu!"


Düşüncesinden yine Yarkın'ın sesinden sıyrılmıştı Botan. Yarkın'ın adımları siyah masasına yaklaşmış, üstünde olan sigara paketinden bir dal sigara çıkarıp çok sevdiği yonca motifli çakmağıyla yaktı. Odayı dolduran dumana yenisi eklenirken, ciğerleri hasret çektiği zehiri acı tadı bırakmasıyla gözleri kapanmış ve kendi sandalyesine oturmuştu Yarkın. Bacaklarını masaya koyup üst üste attı ve masasında olan kalemi alıp içtiği sigaraya eşlik edercesine oynamaya başladı. Tedirginlikle merakı yine artmıştı.


Artık daha fazla dayanamayacak iken odanın beyaz kapısını yankı edecek şekilde açıp kapatan Adar girmişti. Üzerine giyindiği koyu mavi kot pantolunu ve yeşil gömleği buğday tenine işlenmiş bir şekilde ciddiyetle atmıştı adımlarını. Yüzünde olan çocuksu tavırları, sert aurasını karşılayan siyah gür kaşları ve kirli sakallarına nazaran belirgin bıyıklarını ortaya sunuyordu.


"Gelmeyeceksin zannettim Adar!" Dedi Yarkın sabırsızlıkla. Sert yüzünü kahkaha atarak yumuşatan Adar,


"Konu Serçe olunca geç olsun güç olmasın dedim!" Dedi. Mavi ve siyah irisler fal taşı gibi açılınca, elinde olan sigarasını hızla fırlattı Yarkın ve hızla ayağa kalkıp Adar'a doğru yaklaşmaya başladı.


"Ne! Serçe mi?" Dedi Botan. Yarkın'ın merak ettiği soruyu ona gerek kalmadan diyen Botan'a minnetle bakıp tekrar Adar'a döndü. Keyifle karşılarında ki ikiliyi izleyen Adar tek kaşını kaldırdı.


"Evet ama basit bir şey değil söyleyeceklerim!"


Yarkın daha fazla dayanamamış,


"Hadisene oğlum! Sabrımızı sonra sınarsın."


"Yalçın Bağlaç'ı tanıyor musun Yarkın?"


Birden soru soran Adar ile Yarkın neye uğradığı şaşırmış, dediği ismi düşünmüştü. Adı olmasa da soyadı ona çok tanıdık gelmişti. Kaşlarını çatıp Adar'a anlamazcasına bakan Yarkın,


"Hayır, tanımıyorum." Dedi. Gözlerini deviren Adar,


"Tüh be! Adam o kadar gizli ki yer altında bile aranan kişi olmuş." Dedi ve kollarını bağladı.


"Gürkan Bağlaç'ı tanıyor musun peki Yarkın?" Diye Adar yeni soru sorarken, Botan hızla atılmış,


"Oha!" Demişti. 


"Yoksa?" Deyip Yarkın'a bakmaya başlamıştı Botan. Adar da Botan'ın haline gülümseyip Yarkın'ın donmuş bedenine bakmaya başlamıştı. Yarkın'ın beyninin bir oyunu mu bu diye çelişkileri, yok yok bu olamaza karışmıştı. Serçe'nin bir oğlu olamaz diye düşünmüştü. Çünkü adamın soyunu kurutacaklarını yıllar öncesinden kesin olarak bilinmekteydi. Ama bu...


"İmkânsız!" 


Adar'ın kahkahası yenilenirken,


"İmkânsız değil ama kolay da değil." Dedi ve yüzü aniden ciddiyete büründü.


"Çünkü oğlu, Savcı Yalçın Bağlaç!" Dedi Adar ve füze atmış gibi odanın içinde olan ikiliyi sessize sokmuş ve kaskatı kesmişti...

Loading...
0%