Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Ölüm Ayırır

@rabiaikta9


"Ne dedin sen?"


Kazım kazandığı bir çok şey ile birlikte en büyük var oluşlarının da kaybettiğinin farkına varmıştı. Bu pavyon onun için büyük paralar ile başlangıç demekti ama artık kaybedişti. Bir an iki günde bu kadar büyük şeylerin nedenini düşündü. Düşününce bir tanıya varmıştı. Sebebi tek kendisiydi ve bunu düzeltmek için geç kalmıştı. Karısının telefonda;


"Ben boşanmak istiyorum." Demesi ile net bir şekilde anlamıştı. Dilinin ucuna bir çok kelimeler ve cümleler dizildi ama tek bir şey söylebildi;


"Birazdan geliyorum."


O an da fark ettiği şey, karşısında onu tedirginlikle izleyen güzel bir kadın olduğuydu. Neriman'ı baştan aşağı süzdü, üzerine giyindiği koyu renkler ile Kazım'ın içinde ki mesken tutmuş karalığa eş değerdi. Tek bir fark vardı, Neriman'a fazlasıyla yakışıyordu ama kendisini sadece kötü hissettiriyordu. Boğazına oturan yumru, beyninde yayılan uğultu ve bedeninde eriyen kurşun gibi gevşeklik hepsi bir araya dizilmişti...


"Kazım bey iyi misiniz?" Dedi Neriman. Karşısında bir anda değişen adam ile fazlasıyla şaşırıp tedirginlik gün yüzüne çıkmıştı. 'Acaba ben mi bir şey yaptım' diye düşündü ama burada olan kısa vakit içerisinde kahve sohbeti hariç bakışmalar mevcuttu ve bu ona bu tedirginliği veremez diye düşündü. Kesin bir şey olmuştu tanısına kendisini inandırmış ve bu cümle ile odağı bedeni üzerinde olan gözleri, kendi gözlerine yöneltmişti.


Bunun üzerine iç dünyasında olan düşünceleri savururcasına başını sallayıp kalktı yerinden Kazım. Sandelyesinde olan kahve ceketini alıp kapıya yaklaştı. Bu süre zarfında Neriman pür dikkat Kazım'a bakıyordu cevap için.


"Önemli bir şey yok Neriman, kahve için teşekkür ederim ellerine sağlık." Deyip zorda olsa tebessüm edip cevap beklemeden çıktı. Arkasında bıraktığı kadın kaşlarını çatıp anlamazcasına geniş omuzlarının arkasından kehribar gözleri ile baka kalmıştı.


Hâlâ kaldığı yerde beklerken Kezban Neriman'ın yanına gelmişti. Cengiz ile işleri halletikten sonra mutfakta Neriman'ı göremeyince ilk olarak aklına burası gelmişti. Gelincede aklının ayaklarına verdiği zafer ile anlamıştı. İlk odaya göz gezdirdi istemsizce. Etrafta olan cansız eşyalar hariç tek canlı kendisi ile Neriman olunca,


"Ne işin var burada?" Dedi. Neriman derin nefes alıp yutkundu.


"Kahve istedi Kazım bey, bende kahveyi getirdim ama sanırım bir şey oldu çünkü kahvesini bitirmeden çıkıp gitti."


Gözlerini devirmeden edememişti Kezban.


"Ee sen niye hâlâ bekliyorsun burada o zaman?" Bunun üzerine afalayan Neriman,


"Şaşırdım ya, zaten daha yeni gitti bende çıkıyordum sen geldin." Kezban daha fazla dinlemeden masanın üzerinde olan kahveyi alıp,


"Hadi Neriman çıkalım buradan, Vallahi gına geldi bana artık." Dedi. Kendini savunmak istese bile dahi savunamayacağını anlayan Neriman, Hızla başını sallayarak Kezban ile birlikte çıktılar odadan...


-------------


Pavyondan çıkan adımları ile duraksamıştı Kazım. 'Ben boşanmak istiyorum' cümlesini düşündü. Karısı Hilal ile bu zamana kadar iyi ve kötü olan anıları gözünün önünde canlandı. Lise son sınıfında birbirlerine verdiği söz ile üniversiteyi bitirdikleri gibi birbirlerine verdiği sözle mühür ile kenetlediler. Ama şuan ki durum o mühürü yıkıp kırmaktı.


"Hayır." Dedi ve hızla arabasına atlayıp evine doğru sürmek için debriyaja verdiği hüküm ile gazı kökledi. Kısa bir süre sonra evin önünde durdurdu arabasını. Beyazın griye döndüğü, eskimeye yüz tutmuş boyalı iki katlı evinin önünde olan bahçenin kapısını açıp girdi içeriye.


------


"Kazım buraya da sarı gül ile papatlayaları ekelim. Her baharın gelişinde rengârenk olsun buralar." Dedi Hilal ve beş aylık hamile olan karnını tuttu.


"Bebeğimiz dünyaya gelince o papatyalar ile taç yapsın, sarı güllerlede hayatın ihtişamlı olmasına rağmen zorluğunu da görsün dikenlerinden." Diye de ekledi. Kazım tebessüm edip karısının dudağının kenarına küçük buse bıraktı ve hamile olan karısının karnını dokunmaya kıyamayacak şekilde narince okşadı.


"Eminim ki senin gibi bir annesi olduğu sürece hayatın zorluğunu görmesine gerek kalmayacak." Dedi Kazım. Hilal gülüp Kazım'ın burnunu çekti.


"Deli oğlan, beni böyle şımartmayı bırak. Vallahi bu gidişle çok pişman olursun." Kahkaha ile karşılık vermişti Kazım.


"Varsın pişman olayım, yeter ki senden olsun pişmanlığım." Dedi...


-------


Gözlerinin önüne gelen güzel geçmiş ile kurumuş sarı güllere baktı Kazım. Acıyla gülümsedi, gözlerini rugan ayakkabısının altında ezilmiş etrafı çamurla sarılmış küçük papatyayı gördü. Unuttuğu bir şey vardı, o da her iki çiçeğinde bahar çiçeği olduğuydu...


Başını kaldırıp yeşil gözlerini evin kapısına diktikten sonra, bir kaç daha adım atıp çaldı kapıyı. Saniyeler sonra kapı açıldı ve karşısında kız kardeşi Serpil'i gördü. Serpil'de abisini görmesi ile anlık afalamış olsa da Hilal ile telefonda olan konuşmalarına kulak misafiri olmuştu. Ama abisinde fark ettiği şey ise, ona bir düşmanmış gibi bakmasıydı ve bu onun içine keskin bir bıçak saplanmış gibi nefes alışını zorlanmasına sebep olmuştu. Kazım'ın başını eğmesi gerekirken tam aksine dik tutup,


"Hilal nerede?" Dedi Kazım. Serpil abisinin onu görmezden gelmesine karşı gözlerini yumup güldü. Düşman bakışlarını diline döktüğü kısa cümle ile kesinleştirmişti Kazım.


"Hoş buldum ağabey, sende hoş geldin."


"Serpil inan hiç acı sözlerini duyacak takâtim yok, Hilal nerede?" Dedi Kazım. Serpil derin nefes alıp kapıyı biraz daha açıp kendini geri çekti.


"Çok merak ediyorsan git bak ağabey." Dedi ve başını dik tutup gözlerini genç yaşta olmasına rağmen çöken abisini izledi. Kazım Serpil'e çevirdiği bakışlarını bir süre üstünde gezdirdi. O da fark etmişti, artık eski kız kardeşi yoktu ve bu onun için affedilmeyecek bir durumdu.


Çünkü bu pavyon için fazlasıyla tartışılmış ve son kavga da Serpil'e vurduğu tokat ile geri dönüşü olmayacak bir yol çizilmişti. Ama unuttuğu bir şey vardı ki, Serpil onun güzel bir sözü ile boynuna atılıp, 'abim' diyebilirdi ama Kazım güzel söz değil, sadece soğuk yeşil hareleri ile baktı ve içeriye yönelip hızla girdi içeriye.


"Hilal!" Diye bağırdı. Hilal mutfakta mama için ısıttığı suyu biberona boşaltıyordu ki, duyduğu sesle o suyun elinden dökülmesine sebep olmuştu. Kalbinin sıkıştığını hissetti o an Hilal. Nefesini kesik kesik alıyordu ve bu onun, o an hareketlerinin yavaşlamasına sebep oluyordu. Fark etmeden yumduğu gözlerini yine adını işittiğinde açıp derin nefes alıp çıktı mutfaktan.


Adımlarını salona yönlendirdi ve kalbinin paramparça, hayatının bölünmesine, gözlerinin dolmasına sebep olan kişiyle göz göze geldi. Kazım da hararetle girdiği evde karısını görünce yarım kaldığını iliklerine kadar hissetmişti. Bu bakışlar artık aşk ile bakmıyordu, bu bakışların üzerini örten tuzlu gözyaşının akmaya yüz tuttuğunu görmüş olsa bile, sevgiden akmayacağını kendisinin ona sunduğu ihanetten dolayı firar edeceğini biliyordu.


Konuşamadı Kazım, konuşmadı Hilal... İki çift gözün onları izlediklerinin hiç farkında bile değillerdi. Ahmet ile Serpil'in gözleri ikisinin arasında mekik dokurken Hilal zorlada olsa dudağını ıslatıp;


"Gelmene gerek yoktu, gereken evrakları halledip dilekçeyle yollardım sana." Dedi. Bu cümle ile beyninden vurulmuşa dönen Kazım,


"Saçmalama Hilal! Ne dediğinin farkında mısın, boşanmak istiyorum da ne demek?" Dedi. Hilal gözlerini kapatıp başını salladı. Gülümsemesine engel olamamıştı.


"Cidden saçmalıyor gibi mi görünüyorum?"


"Evet, hemde fazlasıyla Hilal!"


"Doğru olan ne o zaman Kazım!" Diye haykırdı Hilal. Sabrının son raddesine gelmişti. Apaçık gördüğü ve bunu kocasının bir hiçe sayması, onu yıkacak kadar sarsıntı vermesi yetmezmiş gibi inkâr edişi onu, içinde olan öfke kontrolünü sağlamasına izin vermiyordu.


"Bu değil, söz vermiştik ölüm ayırana dek demiştik..." Dedi Kazım. Sanki bunları Hilal'e değilde kendine söylüyor gibiydi. Gözlerini Hilal'den çekmişti ve evin içinde gezdiriyordu. Her iki elini evin içinde olan bir çok objenin üzerinde gezdirip,


"Burası bile şahittir." Dedi. Hilal kaşlarını çatıp acıyla gülümsedi.


"Sen kendin öldürdün Kazım." Dedi ve dış kapıya yaklaşıp kapıyı açtı Hilal. Bu kadarı yeterdi onun için çünkü ömrünü verdiği ve kalbinin tek sahibi olan adamla daha fazla böyle konuşursa mağlup olacaktı. Bu onun için geri dönüşü olmayacak bir durum iken, sevgisi için boyun bükmesi onu gün geçtikçe daha çok kederler labirentin de dolaşıp çıkmaza sürüklerdi. Kendini bu düşünceleri ile birlikte düzeltip, hiç bir duygu barındırmayacak şekilde ela harelerini dikti Kazım'a kapı eşiğinde.


"Bu evde şahit artık, öldürdüğün aile için geri dönüş yok. En yakın zaman da boşanma dilekçesi gelir, rica ediyorum anlaşmalı olacak şekilde boşanalım zorlamamıza gerek yok." Dedi. Onu hayretle izleyen Kazım'ı görünce yutkundu.


"Şimdi git buradan, burada işin yok artık." Dedi sakin gibi görünsede, içinde volkan misali patlamaya hazır olan bir kıvılcım vardı. Kazım bu cümleden sonra kahkaha atıp dış kapıya yöneldi. Karşısında bu kadar net olan kadın onu fazlasıyla dumura uğratıyordu. Anlamak istiyordu ama bir türlü anlamıyordu.


Anlayamıyordu ya da anlamak istemiyordu. Her ne olursa olsun bu eve gelmeden önce, karşısında olan kadından kızı olmasına rağmen, kızı için değil kendisi için kaybetmek istemiyordu ve bunun için gelmişti. Önceden yapması gereken yüzleşmeyi, geç kalınmış yüzleşme ile son kez denemek istedi. Şimdi ise Hilal'in böyle netliği, boşanma davası için kesin hükümlülüğü öfkelenmesine sebep oluyordu. Öfkeli yeşil gözlerini Hilal'in duygusuz gibi görünen gözlerine dikti.


"Allah şahidim olsun ki, seni benden ayıracak tek şey ölüm olur Hilal."


"Sadece ölüm ayırır!' Diye de haykırdı Kazım ve daha fazla beklemeden, Hilal'in tuttuğu kapıyı hızla kendi tutup kapıyı çarparak çıktı evden. Heybetli bedeni ile sergilediği güzel yürüyüşün, en büyük enkâzın ta kendisiydi. Yüzünde olan gülümseme silinmemiş, yerini yeni kahkahalara bırakıyordu. Bu kaybetmek değildi artık onun için kazanmaktı. Kazandığını da kararmaya yüz tutmuş gönlü gibi gözlerini de kara etmişti. Herşey yeni başlıyordu artık ve asla da ondan ayrılarak ona, onsuz yeni hayata izin vermeyecekti...


------------ 


Pavyona ait telefonun çalması halinde, iş yerinde çalışan başka bir çalışan ile açıldı. Telefonda olan kişinin Kezban'ı sormasıyla, ahizeli telefonu Kezban yanıtlamıştı. Telefonda aldığı mücizevi haberle kara gözleri geceye saklı yıldız gibi parlamıştı. Telefon görüşmesi bittiği gibi keyifle Neriman'ın yanına gelmişti Kezban.


"Neriman annem aradı, babamın bugün görüşü var, 'gel gidelim' dedi bana."


Gözleri parlayan Neriman içinde yeşeren mutlulukla,


"Hadi o zaman gitsene, ne duruyorsun?" Dedi. Kezban'ın bakışları o an donuklaştı.


"İzin nasıl alacağımı bilmiyorum ki, bana izin vereceklerini zannetmiyorum..."


Pavyona gelen Kazım konuşmalarını duymuştu. İçinde bugünün yaşadığı, adını veremediği mutluluk yayılmıştı Hilal'in yanından ayrıldığından beri. Sinir mi, acı mı, keder mi yada bambaşka bir şey mi kestiremiyordu ama yüzünde ki gülümsemeyi silemiyordu bir türlü.


"İzin veriyorum Kezban, git istediğin yere." Dedi Kazım. Adımlarını Neriman ile Kezban'a doğru yaklaştırdı. Sesini duyan ikili anında bakışlarını çevirdi Kazım'a. Kezban'ın siyah gözleri anına parlamıştı bu cümleden dolayı. Minnettar bakışlarını Kazım'a yöneltti,


"Çok teşekkür ederim Kazım bey, o kadar mutlu oldum ki Allah razı olsun." Dedi. Kazım daha da gülümsedi, yeşil gözleri bu sefer parlamaya başlamıştı.


"Allah razı olacak mı bunu ilerleyen zaman da göreceğiz. Bence sen şimdiden çık çünkü kararımı nedense sorgulamaya başlıyorum." Dedi. Kezban'ın gülümsemesi genişlemişti ama Neriman'ın bakışları Kazım'ın bu halinden dolayı şaşırmıştı.


"Neriman, anneni merak etme komşu Naime abla bakacağını söyledi sen eve gidene kadar." Dedi Kezban sonra arkadaşına yaklaşıp yanağından öptü. Hâlâ da kesin olduğu bir durum vardı ki, asla ve asla Kazım'a güvenmediği. Bu yüzden;


"Ben kaçtım dikkat et kendine." Diye de fısıldadı Neriman'ın kulağına. Kaşları istemsizce çatılan Neriman'ın, bedenine de yayılmış olan tedirginlik gelmişti. Sadece başını olumlu anlamda sallamak ile yetindi Neriman. O sürede hızla paltosunu giyip çıktı Kezban pavyondan mutlulukla. Kazım ile Neriman karşı karşıya kalmıştı. Pavyona, havanın kararmaya başlamasından dolayı müşteriler gelmeye başlamıştı bile...


Etrafta yayılan İbrahim Tatlıses'in 'Ayağında kundura' şarkısını pavyon müzisyeni, lakabıyla 'Güllü' denilen kişi söylemeye başladı zenon lambaların cümbüşü arasında. Kazım şarkıyı duymasıyla daha bir geniş gülümseyip şarkıya eşlik etmeye başladı. Neriman da kaşlarını çattı bu gülümseme ve eşlik karşısında. Çünkü buradan çıkmadan önce ki hali ile şimdiki hali arasında dağlar kadar fark vardı. Tedirginlikle,


"Kazım bey, cidden iyi olduğunuza emin misiniz?" Dedi Neriman. İçinde oluşan merakı soru sormadan asla yatıştıramazdı Neriman, bu yüzden aklına düşen kelimeleri diline döküvermişti.


Tedirginliği, merakına esir olmuştu. Kazım ona yöneltilen soru kaşısında kahkahasınıyenileyip Neriman'ın sivri çenesini tutup kaldırdı. Aralarında olan boy farkından dolayı başını eğmek zorunda kalan Kazım, Neriman'ın duyacağı şekilde, sıcak nefesini yüzünü yalayarak Neriman'ın gönlüne giden yolda iz bırakmış, çiçeklerin açmasına sebep olacak cümle döktü.


"Çok iyiyim emin ol, hatta seninle yakından tanışmak istiyorum." Dedi...


________________ 


Loading...
0%