Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@rabiasofi

 

GİRİŞ

Sonunda her şey olacağına varır. Bir anlık karar değildir hiçbir şey. Sadece ağzımızdan öyleymiş gibi çıkar. Ama sebepler de neticeler de çok önceden yazılmıştır kaderimize…

BÖLÜM BİR

Trafikte geçirdiği çile dolu bir saat sonunda istediği yere varabilmişti. Koşar adımlarla işe yetişmeye çalışırken çoktan geç kaldığının farkındaydı zaten. Saatine bakıp “hay ben böyle işin!” diye söylendi. Şirketten içeri girdiğinde hemen peşinden patronlarından birinin de içeri girdiğini gördü. Göz göze geldiklerinde İlyas ona bakıp “sen de mi geç kaldın?” diye sordu gülerek.

“trafik” dedi Leyla nefes nefese kalmıştı. “ayrıca otobüste kavga çıktı.”

“hadi ya” birlikte asansörlere doğru yürürken herkes patrona selam veriyordu. “neden?”

Leyla gözlerini devirip “adamın biri engelli kısmına oturmuş eh haliyle engelli biri otobüse binip de kimse yerinden kıpırdamayınca olanlar oldu.” Diye kısaca olayı özetledi.

“vay öküz vay”

“eh her gün otobüste bir tartışma çıkmadan eve dönersem kendimi bir garip hissediyorum artık.”

İlyas gülümseyip, “sen bu azim ve yetenekle çok kısa sürede çalışıp kendi arabanı da alırsın,” dedi. Leyla bu övgü karşısında utanıp tebessüm etmekle yetindi.

Asansörün kapısı açıldığında İlyas eliyle “hanımlar önden,” diyerek yer verdi. Leyla teşekkür edip asansöre bindi. Beşinci kata basarken kapı kapandı.

“çalışmalar nasıl gidiyor?” diye sordu İlyas.

“iki ay dolmak üzere biliyorsunuz. Aygül Hanım çok disiplinli bir şef. Başlangıçta planladığımız ne ise program o şekilde ilerliyor.”

“güzel, zaten bugün bir toplantı yapacağız. Serhan da gelecek ortak şirketi temsilen.”

“biliyorum konuştuk.”

“siz çok eskiden beri tanışıyordunuz değil mi?”

“evet” dedi Leyla “sağ olsun bu şirkete girmeme yardımcı olan da oydu zaten. Ali Kemal Bey’e beni tavsiye etmesini Hakkı Bey’den rica etmişti.”

“Ali Kemal abi sende bir ışık görmese seni hayatta işe almazdı.”

Leyla yine mahcup bir tavırla tebessüm edip “ne mutlu bana o zaman,” dedi. İlyas Kaya bu şirketin üç patronundan biriydi. Şirketin maliye işlerinden sorumluydu. Ondan habersiz ne bir kuruş harcanırdı ne de bir kuruş girerdi bu şirkete. Henüz otuz bir yaşında genç bir patrondu.

Ali Kemal Ender, Leyla’nın esas patronu sayılırdı. Çünkü işin Ar-Ge kısmında yer alan Leyla makine mühendisiydi ve burada da dünya çapında üretimleri yapılan beyaz eşyalar tasarlanıyordu. Ali Kemal Ender ise literatüre geçmiş efsane mühendislerden biriydi.

Son patron ise işin yurtdışı ayağını kontrol eden Sevcan Sele idi. Leyla onun adını çok duyuyordu ancak hiç tanışmamıştı.

Ortak şirket ise Serhan’ın çalıştığı şirketti. Serhan işin inovasyon ve reklam- pazarlama kısmı ile ilgileniyordu. İkisi de aynı üniversiteden mezun olmuşlardı. Ancak Serhan ondan iki sene önce mezun olduğu için ve hali hazırda çalıştığı şirket babasının çok yakın bir arkadaşının olduğu için hızla yükselmişti. Leyla ise Serhan’ın çalıştığı şirkette altı aylık bir stajdan sonra esas patron Hakkı Bey’e bu şirkete girmesi için aracı olmasını istemişti.

Leyla, masasına geçerken “nerede kaldın kız?” Diyen yan masasında duran Zehra’ya bakıp “trafik beni bitirdi,” diye cevap verdi.

“ay sorma ya o hepimizin çilesi,” Zehra sandalyesini yaklaştırıp “hazırladın mı dosyanı?” diye sordu.

Leyla başını sallayıp “hazırladım,” dedi. “Sen?”

“yaptık işte bir şeyler. Şu iş bir bitsin sırtımız yere gelmez artık.”

“inşallah” dedi Leyla iç çekip “Aygül Hanım’ı gördün mü?”

“yok daha gelmedi.” Zehra gözlerinde parıltıyla etrafına bakıp sandalyesini biraz daha yaklaştırdı. Leyla dedikodunun geldiğini anlamıştı ancak mani olamadan Zehra konuşmaya başladı. “kesin yeni sevgili yaptı,” dedi fısıltıyla. “Zaten güzel kadın inkar edemem ama bu aralar daha bir süslü püslü. Hiç geç kalmayan kadın işe yetişemez oldu. Telefonda sürekli kıkırdamalar falan”

Leyla gülümsemeye çalışıp “hayırlısı olsun” dedi. “Mutlu olmayı hak eden bir insan Aygül Hanım”

“öyle tabi,” Zehra geri çekilip senle de hiç sohbet edilmiyor der gibi bakıp işine geri döndü. Leyla da sessizce toplantıdan önce son kez hazırladığı dosyasının üzerinden geçti. Kafasını kaldırıp “ben toplantı odasına geçiyorum,” dedi. “Geliyor musun?”

Zehra başını salladı. “Ama önce tuvalete gitmem lazım. Sana zahmet benim dosyayı da götürür müsün?”

“tabi” Leyla uzattığı dosyayı alıp toplantı odasına gittiğinde Ali Kemal Bey İle İlyas Bey’i gördü.

“merhabalar,” dedi gülümsemeye çalışıp. Neredeyse bir senedir bu şirkette çalışıyordu. Patronları iyi insanlardı. Ama toplantının başlamasına daha varken burada ne işleri vardı? “Eğer erken geldiysem çıkabilirim,” dedi hemen.

Ali Kemal Bey başını sallayıp “saçmalama kız” dedi. Onun her zaman babacan bir tavrı vardı. Leyla gülüp yerine geçti. İlyas Bey ise ona bakıp “Serhan geldi mi?” Diye sordu. Kahverengi gözlerinde Leyla’nın ilgisini çeken bir merak vardı.

“henüz gelmedi” dedi, “ama yetişir merak etmeyin.”

“Aygül de gelmedi,” dedi kendi kendine İlyas. Leyla ise bunu duymamış gibi yapıp önüne döndü.

O sırada Ali Kemal Bey’in telefonu çalmaya başlayınca ekrana bakıp “geliyorum şimdi” dedi ve odadan çıkıp gözden kayboldu. İlyas ise sıkıntılı bir halde pencereye bakıyordu. Üzerinde her zamanki janti takımlarından biri vardı. Hafif kirli sakalı düzgün ve temizdi. Esmer tenli kahve saçlı kahve gözlü bir adamdı İlyas Kaya. Uzun boyu ve karizmasıyla burada çalışan kızların hayranlıkla süzdüğü tek patrondu. Çünkü Ali Kemal Bey elli yaşında evli ve çocuklu bir adamdı. İlyas Kaya ise bekardı. Dahası hayatında kimse yoktu. Yani herkesin bildiği kadarıyla yoktu. Leyla ise bunun tam tersini düşünüyordu. Bu adamın aklında birisi vardı. Bir senedir tanıyordu İlyas Bey’i ve bakışlarında tanıdık bir hayal kırıklığı görüyordu.

Kendi düşüncelerine dalıp gitmişken telefonuna bir mesaj gelince telaşla telefonu alıp “Hay Allah sesini kısmayı unutmuşum,” dedi. Sanki ayıp bir şey yaparken yakalanmış gibi hissediyordu. İlyas ise bıyık altı bir gülümseme ile Leyla’ya bakıp “önemli değil toplantı daha başlamadı.” Dedi.

Leyla telefonun sesini kısarken gelen mesaja baktı. Serhan’dan gelmişti.

“biraz geç kalacağım güzellik beni idare et” yazıyordu. Leyla biraz öfkelenerek telefonu bırakınca İlyas “Hayırdır?” Diye sordu hemen.

“Serhan trafiğe takılmışta onu haber vermemi istedi.”

“öyle mi?” dedi İlyas hafif alaylı bir ses tonuyla, “sen Serhan’ın kişisel asistanı mısın?”

“anlamadım” Leyla biraz şaşırmıştı şimdi.

“yani diyorum ki geç kalacağını daha etik ve resmi bir yoldan bildireceğine neden senin iletmeni istiyor?”

“ben,” dedi Leyla siyah kıvırcık saçlarını dağınık bir şekilde topuz yapıp turuncu bir kurdele bağlamıştı bugün. Bu yüzden elini saçlarına attığında boşluğu tutunca iyice bocaladı. İlyas ise onu bir avcı gibi dikkatle izliyordu. İri kahverengi gözlerinin parıltısı kıvrık siyah kirpikleri arasında gölgeleniyordu. “tabi haklısınız,” diyebildi sonunda.

“hangi konuda haklıyım?”

Leyla hafifçe iç çekip sabırla “ben Serhan’ın kişisel asistanı değilim,” dedi. “O konuda haklısınız. Ancak kendisi bir şekilde geç kalacağını haber vermek nezaketinde bulunduğu halde neden kızdığınızı anlayamadım.”

İlyas yan bir sırıtışla “yakında anlarsın” dedi. Leyla kafası karışmış gibi ona bakıp “neyi anlarım?” Diye sordu. Ancak tam o sırada kapı açıldı ve içeri insanlar girmeye başladı. Böylece konuşmaları da yarıda kesildi.

Toplantı saati geldiğinde masada iki eksik vardı. Biri Serhan diğeri ise Aygül Hanımdı. Leyla çaktırmadan İlyas Bey’e baktı. Sinirle kalemini kapalı duran dosyanın teline vuruyordu. Sonunda toparlanıp “evet” dedi, “başlayalım.”

“başlayalım” diye onayladı Ali Kemal Bey. “Biliyorsunuz ki bu toplantı bizim yeni serimizi görücüye çıkartmadan evvel ki son toplantımız. Hayırlısıyla bu süreç, Aygül ve ekibinin son eksikleri tamamlayıp projeyi üretici fabrikaya göndermesiyle sona erecek inşallah.”

İlyas başını sallayarak dinledikten sonra “tabi Aygül Hanım ve Serhan Bey vaktinde gelmiş olsalardı daha verimli bir açılış olurdu,” dedi. Neden bu kadar sinirlendiğini anlayamıyordu Leyla. Sanki aynı anda birden fazla şey düşünüyor bir karar vermeye çalışıyor ancak bir türlü yaşadığı ikilemi aşamıyordu.

Toplantı ilerlerken kapı tıklandı ve içeri aynı anda Serhan ve Aygül girdi. Yüzlerinde garip bir ifade vardı. Sanki suçüstü yakalanmış çocuklardı ikisi de ancak kahkaha atmamak için kendilerini zor tutuyorlarmış gibiydiler. O an Leyla’nın zihninde sabah Zehra’nın dedikleri çınladı. Böyle bir şey olabilir miydi? Serhan ve Aygül? Tüm kanının donduğunu hissetti. Olabilir miydi? Zehra haklı mıydı? Aygül Hanım’ın yeni sevgilisi Serhan mıydı?

Çocukluktan beri tek arkadaşı olan Serhan’da son zamanlarda bir değişiklik olduğunu fark etmişti ancak aklına hiç bu ihtimal gelmemişti. Kulakları uğuldamaya başlamıştı, dikkatini toparlamaya çalışırken İlyas Bey’in “geç kaldınız,” diyen sesini duydu. Ağır ağır başını çevirip ona baktığında onun da kendisine baktığını gördü. Az önce büyük bir ikilem yaşıyormuş gibi görünen patronu şimdi çelik gibi kararlı bakışlarını ona dikmişti. Leyla kendini az öncekinden de garip hissederek bakışlarını kaçırdı.

Bu sırada Aygül Hanım mahcup bir ifade ile “çok özür dileriz” dedi. İkisi de aceleyle yerlerine geçerken tam yanına oturan Serhan, Leyla’nın kulağına “fena batırdık değil mi?” diye fısıldadı. Leyla başını sallayıp “öyle oldu” diye onayladı. Konuşabilmesi bir mucizeymiş gibi hissetti o an.

Bir daha da toplantı boyunca Serhan’a bakmadı. Sanki taş kesilmişti de kıpırdayamıyor ancak zihni sürekli acaba Serhan ve Aygül bir arada mı diye sorgulayıp duruyordu. Sürekli geçmiş ayları, haftaları zihninde evirip çeviriyor ve bir açık ya da bir ipucu bulmaya çalışıyordu. Serhan ve Aygül Hanım’ın yan yana geldiklerinde birbirlerine olan kaçak bakışmalarını yakaladığını hatırladı sonra. Üzerinde fazla durmamıştı bu bakışmaların çünkü Serhan- Serhan neydi? Sadece arkadaşı değil miydi işte! Neden bu kadar paniklemişti? Bu kafa karışıklığı içinde gayet düz bir şekilde kendi payına düşen kısmı sunduktan sonra yerine geçti. Anlatırken ne Serhan’a ne Aygül Hanım’a ne de İlyas Bey’e bakmamıştı. Sanki üçünün de varlığının ağırlığı kalbinin ve ruhunun üzerine binmişti.

Toplantı bittiğinde kapanış konuşmasını Ali Kemal Bey yaptı. Dosyalar kapanırken herkes birer ikişer dağılıyordu. Leyla da yerinden kalkmak için kıpırdadı ancak Serhan kolundan tutup “kal” diye fısıldadı.

Leyla önce Serhan’ın kolundan tutan eline baktı sonra istemsizce İlyas Bey’e kaydı bakışları. Bariz bir şekilde onları izliyordu. Son zamanlarda onun bakışlarını çok fazla üzerinde hissediyordu. Daha fazla karşılaşır daha fazla sohbet eder olmuşlardı.

Leyla yutkunup tehlikeli bir sessizlikle onları izleyen İlyas Bey’den bakışlarını tekrar kaçırıp Serhan’a baktı. Küçük bir kız çocuğuyken karşısına çıkan bu adamın yüzünün her bir santimini ezbere biliyordu. Usulca başını sallayıp kolunu çekti. O sırada İlyas da hızla odadan çıktı arkasında öfkeli bir rüzgâr bırakmıştı.

Sonunda toplantı odasında üç kişi kalmıştı. Aygül Hanım, Serhan ve Leyla. Bir anlık sessizlikten sonra Aygül güzel ela rengi gözleriyle Leyla’ya bakıp “sana söylemek istediğimiz bir şey var Leyla’cığım,” dedi samimi bir gülüşle. Leyla yutkunup “öyle mi?” Dedi. “nedir?”

Serhan ve Aygül birbirlerine bakıp sırıtırken Leyla aslında ne olduğunu çoktan anlamıştı. Çocukluğundan beri tek dostu olan Serhan ellerinin arasından kayıp gitmişti.

“biz birlikteyiz Leyla,” dedi Serhan gözlerinin içine bakarak. Bu çocuğun kendisine hiç mi acıması kalmamıştı!

Leyla, başını hafifçe sallayıp tebessüm etmeye çalıştı. Ancak ağzını açamamıştı. Sessizliğinin söylediği o kadar çok şey vardı ki…

“bir şey söylemeyecek misin?” Diye soran Serhan’a bakıp şaşırdı. Leyla’nın nasıl bir girdabın içinde kaldığını görmüyor muydu? Leyla’nın kalbinin sesini artık duymuyor muydu?

“Leyla?” Dedi Serhan sorarcasına. Her zaman ki gibi altın sarısı uzun saçlarını ensesinde topuz yapmıştı. Mavi gözleri engin bir derya gibiydi. Kemikli yüzü, iki üç günlük sakalı, uzun boyu, her şeyi ama her şeyi ile Leyla için o kadar aşina o kadar tanıdık bir yüzdü ki ona bakmak bile iyi geliyordu bazen. Masaya yaslanıp kollarını birleştirmişti şimdi sanki Leyla sorgudaydı. Hayır, hayır! Bu Serhan’ın Leyla’ya kestiği cezaydı. Belki de hak ettiği bir ceza…

“kızı şoka soktuk sabah sabah” dedi Aygül. Beline kadar inen at yelesi gibi kumral saçları herkesin dikkatini çekerdi. Çok güzel bir kadındı Aygül. “Biliyorum canım bizim için de beklenmedik bir gelişmeydi.” Serhan’ın yanına gelip çenesini omzuna yasladı ve “ama neylersin oldu işte” diye tamamladı lafını.

Leyla sonunda çenesini kilitleyen tutukluğu bozup “evet” dedi, “çok şaşırdım. Gerçekten bu zamana kadar hiç belli etmediniz. Serhan da bir şey söylemedi hiç”

“evet söylemedim,” diye kabul etti Serhan ve ekledi “Kızdın mı?”

Leyla başını sallayıp “yo hayır” dedi gülümsemesi gittikçe büyüyordu. “Aksine çok sevindim. İkiniz de çok iyi insanlarsınız. Birbirinize çok yakışmışsınız”

“gerçekten böyle mi düşünüyorsun?” diye sordu Aygül umutla. Leyla ona bakıp başını salladı. “elbette böyle düşünüyorum. Yani Serhan zaten benim için çok kıymetli ve sizle de neredeyse bir yıldır birlikte çalışıyoruz. Yani ikinizi de tanıyorum ve gerçekten çok sevindim. Çok mutlu olun.”

Leyla ayağa kalkıp dosyasını eline alırken yüreğinin titremesini zapt etmeye çalışıyordu. Serhan’a bakıp “bir ara yanına uğrarım. Ayrıntılı konuşuruz artık,” dedi gülerek. Serhan ise başını sallayıp kolunu sevgilisine dolarken “evet ya yapalım gerçekten,” dedi.

“benim dedikodum yapılacakmış gibi hissettim,” dedi Aygül.

Leyla gülüp “eh biraz” diye karşılık verdi. “Ben sizi yalnız bırakayım.”

“senin tepkin bizim için çok önemliydi Leyla,” dedi Serhan Leyla çıkmadan.

Leyla ise eli kapı kolunda dönüp ona baktı. Gözlerinde yanlış olan bir şey vardı. Leyla’yı rahatsız eden, zihninde şüpheler uyandıran bir samimiyetsizlik vardı.

“ikiniz adına da gerçekten çok sevindim,” dedi bir kere daha. “Şimdi gitmem lazım. Yapılacak çok fazla iş var.”

Kapıdan çıkıp dosyasını masanın üzerine bıraktıktan sonra bir yudum su içti. Zehra ona bakıp “ne konuştunuz içeride fısır fısır?” Diye sordu. Leyla ona ters bir bakış atıp “bir şey konuşmadık” dedi. “Ben tuvalete gidiyorum.”

Leyla uzaklaşırken Zehra arkasından bakıp kimseyle fazla muhabbet etmeyen kendi halinde takılan ve her zaman mesafeli olan çalışma arkadaşına “soğuk şey” diye söylendi. Leyla ise kendini tuvalete atıp kapıyı kilitledi. Sonunda kendiyle kalabilmişti. Elleri çok fena titriyordu. Ne yapacaktı şimdi? Serhan’ı kaybederse neyi kalırdı ki? Elleriyle yüzünü ovuşturup hızla inip kalkan göğsünü kontrol etmeye çalıştı. Solukları sıklaştıkça kulakları uğulduyordu.

Serhan onun bu hayattaki ilk ve tek aşkıydı. Ellerinin arasından kayıp gitmişti işte.

“benim yüzümden” diye fısıldadı Leyla acı içinde. “Benim yüzümden gitti.” Gözlerinden akan sıcak yaşları silip kendini toplamaya çalıştı. Tuvaletten çıkıp yüzünü yıkadı. Peçetelerle elini yüzünü kurulayıp saçını düzeltti. Makyaj yapmayı becermediği için uğraşmazdı. Ama yanında taşıdığı dudak kremini sürüp dudaklarını parlattı. Kullandığı tek ürün olan sürmeleri akmıştı. Onları temizleyip tekrar sürdü.

Hafiften kızarmış burnu için yapabileceği bir şey yoktu. Son kez kendine bakıp masasına geri döndü. O geri geldiğinde Aygül ve Serhan ortadan kaybolmuşlardı bile. Kafasını toparlayıp tekrar işe dönmeyi başardı. Tam odaklanmış elinde ki dosyayı bitirmek üzereydi ki öğle arası girdi. Ofiste büyük bir uğultu başlayınca o da mecburen her şeyi kapatıp araya çıktı. Yemekhaneye gitmek istemediği için kendine bir tost ve çay alıp açık havaya çıktığında yüzüne çarpan temiz havayı doyasıya içine çekti. Üşenmeyip beş dakikalık mesafede olan parka yürüyüp kendine boş bir bank buldu. Tostu yerken yanına biri oturuverince aksi bir şekilde ona baktı ve hemen kim olduğunu anladı.

“İlyas Bey,” dedi şaşkınlıkla ağzındaki lokmayı zorlukla yutmuştu.

“iyi misin?” Diye sordu İlyas ve çayı uzatıp, “al bir yudum iç iyi gelir,” diye ekledi. Leyla çayı içip boğazını yumuşatırken İlyas da karşıya bakıyordu.

“siz,” dedi Leyla tereddütle “burada ne-“

“seni takip ettim,” dedi İlyas açıkça. Leyla kaşlarını kaldırıp “neden?” Diye sordu şüpheyle. Bunun üzerine İlyas gülüp “şaka yapıyorum Leyla,” dedi. Parkın karşısında ki lokantayı gösterip “yemekleri acayip iyidir, sıklıkla gelirim buraya, çıktığımda seni görünce yanına geldim çünkü iyi gözükmüyordun,” diye açıkladı. Leyla biraz rahatlayarak gülümsemeye çalışıp başını salladı. Şimdi iyiden iyiye utanmaya başlamıştı.

“kusura bakmayın lütfen, gerçekten iyi değilim, galiba tansiyonum düştü.”

İlyas ona dikkatle bakıp “hadi evine git,” dedi. Leyla “ama-“ diyerek itiraz edecek oldu ama İlyas elini kaldırıp “patronun olduğumu hatırlıyorsun değil mi?” diye onu susturdu.

“teşekkür ederim İlyas Bey,” diye fısıldadı Leyla. Kendini tutmasa bir kere daha ağlamaya başlayacaktı.

“önemli değil Leyla,” dedi İlyas içtenlikle. “Git biraz dinlen, herkesten daha fazla çalışıyorsun.”

“çalışmayı seviyorum.”

“ben de,” diye katıldı ona İlyas ve ekledi “ama insan olduğumu da unutmuyorum, bazen dinlenmemiz gerekir Leyla. Hadi git artık.”

Leyla başını sallayıp elindeki tostu çantasına koyarken ayağa kalktı. İlyas Bey’e bakıp “iyi günler,” dedi.

“sana da, iyi hafta sonları.”

“size de.”

Leyla parktan çıkarken İlyas da arkasından bakıp onu izledi. Leyla ise kendi emekleriyle kurduğu tek oda evine dönmeden önce uzunca bir süre sahilde yürüdü. Akıp giden trafik ve insanların çıkarttığı gürültü arasında kaybolup gitmek istiyordu. Yüreğinde öyle büyük bir boşluk vardı ki tarif edemiyordu. Şu anda bir arada olduklarını tahmin ettiği Serhan ve Aygül canlanıyordu aklında. Canı daha çok yanıyordu. Ancak bir kere daha ağlamayacaktı. Leyla gibi insanların ağlama lüksü olmazdı pek. Onlar bu hayatla mücadele etmeyi bıraktıkları an yıkılırlardı.

Sonunda durumu sindirmeyi biraz daha başarmıştı. Önünde sonunda olacağı buydu zaten. Serhan’ı kendisinden kopartan kişi Leyla idi. Böyle olmasını o istemişti. Sadece her şey çok ani olmuştu. Bu kadar çabuk olmasını beklemiyordu.

Eve geri döndüğünde içinden “onu kaybetmedim,” diye tekrarlayıp durdu. “onu kaybetmedim. Sadece onu paylaşmayı öğrenmem gerek. Onu Aygül’le paylaşmayı öğrenmeliyim.” Bu söylediklerini üstünü değiştirirken, yemek yerken, bilgisayarda saçma sapan şeyler izlerken, kitap okumaya çalışırken sürekli tekrarladı.

Akşam on gibi kapısı çaldığında yerinden sıçrayıp kapıya gitti. Gelen kişinin kim olduğunu bilse de “kim o?” diye sordu.

“benim güzellik” dedi Serhan. Leyla kalbi sıkışarak kapıyı açtı hemen. Karşısında duruyordu. Üstünde sabahki kot pantolonu ve kareli gömleği vardı. Yüzünde hala daha ilk tanıştıkları gün gördüğü merhametli sarışın çocuğun izlerini taşıyordu.

“hoş geldin.” Dedi Leyla. “seni beklemiyordum.” Halbuki bekliyordu.

“haber vermeden geldim kusura bakma” dedi Serhan. “Girebilir miyim?”

“saçmalama” dedi Leyla, “gel tabi.”

İçeri geçtiklerinde “ne içersin?” Diye sordu. “Aç mısın?”

“yok değilim yedik bir şeyler” dedi Serhan. Leyla içinden “Aygül’le birlikte mi yediniz?” Diye geçirse de dışından “ o zaman kahve” dedi. Mutfağa gidip iki kahve hazırladı. İçinden tekrarlamaya devam ediyordu, “onu kaybetmedim, sadece onu paylaşmayı öğrenmeliyim.” Serhan iyice kanepeye yerleşmişti. Elinde Leyla’nın okumakta olduğu kitap vardı.

“sağlam kurgusu var.” Dedi Leyla tepsiyi kanepenin ortasına bırakırken.

“okurum bir ara” Serhan kitabı aldığı yere koyarken Leyla kahvesini uzattı. Leyla’nın iki kişilik yeşil kanepesinde karşılıklı oturuyorlardı şimdi.

“ee” dedi Leyla, “hadi anlat nasıl oldu bu iş, ne ara oldu?”

Serhan rahatsız bir tavırla “gerçekten dinlemek istiyor musun?” Diye sordu. Gözlerinde Leyla’nın çözemediği bir ifade vardı. Neydi bu his? Bu bilinmezlik ilişkilerini hangi noktaya taşıyacaktı? Serhan’ın niyeti neydi?

“deliye bak” dedi işi şakaya vurarak “sen benim tek dostumsun. E hadi kabul edelim ben de senin tek dostunum çünkü diğerlerini arkadaş kategorisine koyuyorum. O yüzden hadi dökül nasıl oldu bu iş?”

Serhan gülümsemekle homurdanmak arasında bir ses çıkarıp “ben de bilmiyorum ki” dedi. “İşte biliyorsun bu ortak proje yüzünden sık sık sizin şirkete gidip geliyordum. Eh tabi Aygül de öyle. Gidip gelirken, gidip gelirken bir bakmışım bayağı samimi olmuşuz.”

Leyla, kalbinin acısını yutkunarak dindirmeye çalışsa da geçmiyordu. Ancak o yüzüne maskesini güzel takardı. Eğlenceli bir sırıtışla “vay çakal vay” dedi. “Kaşla göz arasında aşık etmişsin Aygül Hanım’ı kendine.”

Serhan başını sallayıp “yani öyle aşk meşk yok henüz ama-“ Leyla’ya baktı. “Ondan cidden hoşlanıyorum. Çok güzel, çok akıllı ve çok komik biri”

“tam sana göre biri o” dedi Leyla. İşte bunu içinden gelerek söylemişti. “Karakteri, duruşu, samimiyeti ile beni kendine hayran bırakmıştı zaten demek ki senin de aklını başından almış.”

Serhan hafif bir iç çekip “aklım başımda değil sahiden,” dedi. Ancak Leyla bunu neyi kastederek söylediğini anlayamamıştı.

“o zaman hakkınızda hayırlısı olsun diyelim,” diyerek konuyu kapattı Leyla çünkü daha fazla bu mesele hakkında konuşacak gücü kalmamıştı. Serhan da meselenin kapanmasını istermiş gibi “bu hafta sonu bizim film vizyona giriyor, gidiyoruz değil mi?” Dedi.

Leyla tam ağzını açıp evet diyecekti ki “saçmalama” dedi son anda. “Hafta sonu geldi ve sen yeni başladığın ilişkine vakit ayıracağına benimle sinemaya gideceğini mi düşünüyorsun?”

“canım her dakika birlikte takılacak değiliz ya!”

“takılmak nasıl bir kelimedir ya” dedi Leyla hafif atarlı bir şekilde. “Koskoca adamın dediği lafa bak!”

“aman Leyla-“

“Bak Serhan’cığım ben yarın filme gideceğim sen de kız arkadaşınla takılacaksın.” Dedi Leyla son kelimesini imalı bir şekilde vurgulamıştı.

“öyle olsun,” dedi Serhan ama alındığı belliydi. Leyla ise onun gitmesini istiyordu. Acısıyla baş başa kalmak istiyordu.

Bilerek esnemeye başlayınca Serhan ona bakıp “tamam anladım kahvemi içip gideceğim,” dedi. Leyla gülmeye başlayınca Serhan da ona katıldı. Hemen barışmışlardı işte. Onlar küsemezlerdi ki birbirlerine. Leyla ona kıyamazdı. O bir tek kendine acımazdı.

On dakika sonra Serhan kapıdan çıkarken Leyla ona el salladı. Arabasına binmeden evvel son kez dönüp Leyla’ya baktı. Leyla kalbinde olanı saklamaya karar vermişti yıllar önce. İkisi arasında dile dökülmemiş bu aşkın sırrı Leyla’nın sessizliğiyle iyice ağırlaşıyordu.

Göz göze geldiklerinde “güle güle” dedi Leyla dudakları kıpırdamıştı. Serhan başıyla selam verip arabasına binip gözden kaybolurken Leyla da kapıyı kapatıp yatağına sığındı.

Ertesi sabah uyandığında yıllardır yaptığı gibi büyük bir azimle kalktı yataktan. Kimsenin onu yıkmasına izin veremezdi. Onun yenilmek gibi bir seçeneği, sevdiği için savaşmak gibi bir lüksü yoktu. O hayatta kalmalıydı sadece. Bütün hayatını bu savaş üzerine kurmuştu. Mücadeleden bir an bile vazgeçmemiş hep savaşmıştı. Hayatta kalmak için ne gerekirse onu yapardı.

Aynada kendine bakarken kimsenin görmediği yorgunluğunu görüyordu. Yalnızlığı onun bir uzvuymuş gibi sarıp sarmalıyordu bedenini. Bir tek Leyla görebiliyordu bunu. Bakışlarını kendinden kaçırıp çantasını son bir kez kontrol etti. Her şey yerli yerindeydi. Açık mavi kot pantolonunun üstüne beyaz bir tişört giymişti. Sinemaya gitmeye hazırdı. Tam evden çıkacakken telefonu çalmaya başladı. Aygül’ün aradığını görünce kalbi sıkışır gibi oldu.

“efendim”

“Leyla bana bir iyilik yapman lazım,” diyen Aygül’ün sesi neredeyse yalvarır gibiydi.

“ne iyiliği?” diye sordu Leyla şüpheyle.

“sana verdiğim flash belleği ofise getirmen lazım.”

“ama-“ diyecek oldu Leyla ama Aygül telaşla araya girip “biliyorum hafta sonunu mahvettim ama belleğin sende olduğunu unutmuşum ve aklım başımda değil özür dilerim.”

“peki tamam.”

“çok sağ ol Leyla!” dedi Aygül sesinden rahatladığı belliydi. “Serhan’ın sana selamı var. Pazartesi görüşürüz.”

Telefon kapanırken Leyla yutkunup kaynamaya başlayan öfkesini dizginlemeye çalıştı. Demek Serhan, Aygül’le beraberdi. Aygül; Serhan’la olan buluşması mahvolmasın diye Leyla’nın hafta sonunu mahvedebiliyordu.

“görüşürüz.” Dedi Leyla buz gibi bir sesle çoktan kapanmış telefon hala kulağındaydı. Tekrardan hareket edebildiğinde çantasını omzundan geçirip evden çıktı. Ellerinin sinirden titrediğinin farkında değildi. İşte şimdi ihanete uğramış gibi hissediyordu. Demek bundan sonra böyle olacaktı. Serhan’ı bugün için reddetmişti ve Serhan da koşa koşa Aygül’e gidip planlar yapmıştı. İki âşık huzurları bozulmasın diye Leyla’nın huzurunu bozacaklardı yani. Peki ya Serhan! Leyla olmazsa Aygül, Aygül olmazsa Leyla diye mi düşünüyordu. Belki de Leyla Serhan’ı tamamen kaybetmeyi göze almalıydı artık.

“bunu yapacak gücüm yok,” dedi kendi kendine. Bu düşünceler içerisinde karabasan gibi işyerine vardığında İlyas Bey’i onu beklerken buldu. Kendi odasında bile değildi ve en az Leyla kadar sinirli gözüküyordu. Leyla hiçbir şey demeden belleği çıkartıp ona uzattı. İlyas hışımla belleği elinden alıp “böyle rezillik görmedim!” diye çıkıştı.

“eğer bana kızgınsanız-“

“sana niye kızgın olayım ki!” diye parladı hemen İlyas Bey. Üzerinde onu görmeye alışkın olmadığı tarzda bordo renkli spor bir tişört ve koyu lacivert bir pantolon vardı. Anlaşılan onun da planları suya düşmüştü.

“ben de tam onu diyecektim.”

Böyle söyleyince İlyas biraz sakinleşir gibi oldu. “senin de tatilinin mahvettik kusura bakma Leyla”

“suç sizde değil” dedi Leyla. Bu adama karşı gittikçe artan bir sempatisi vardı. İlk karılaştığı andan itibaren ise saygı duymuştu hep.

“Aygül’ün aklı başında değil bu aralar.”

“doğru” diye onayladı Leyla hiç düşünmeden. Sonra kime ne dediğini fark etti ve hemen toparlamak için “yani demek istediğim-“

“sırılsıklam âşık” İlyas o boğuk sesiyle Leyla’nın cümlesini tamamladığında ikisi bir an birbirlerine bakakaldılar. Demek İlyas Bey de her şeyin farkındaydı.

“görünüşe bakılırsa-“ dedi Leyla konuyu kapatmak için çünkü daha fazla Serhan’dan bahsetmek istemiyordu. Kalbi yeterince acıyordu. “sizin de planlarınız mahvolmuş gibi.”

“doğru,” diye onayladı İlyas tatlı bir tebessümle “ailemle birlikte olmam gerekiyordu.”

“tüh” dedi Leyla muzip bir sırıtışla İlyas da ona katılıp “senin de benden aşağı kalır yanın yok” diye ekledi gülümsemesi gittikçe büyüyordu. Kahverengi gözlerinde görmeye alışık olmadığı ama görmekten hoşlandığı bir sıcaklık vardı şimdi.

“filme gidecektim,” diye omuz silkti Leyla sonra saatine bakıp ekledi, “hala gidebilirim.”

“iyi git,” İlyas Bey iç çekip ekledi, “ben de sefilleri oynarım, tek başıma”

Leyla aslında ona acımak niyetinde değildi. Patron kısmının acınacak bir tarafı olmazdı. Ama bir anda dudaklarından “yardım ister misiniz?” cümlesi çıkınca o da kendisine şaşırdı.

“evet” dedi İlyas hiç ikiletmeden. Leyla da başını sallayıp çantasını çıkardı ve toplantı odasına geçip durum raporunun eksik kısımlarını doldurmaya başladılar. Bunlar yürütülen projelerle ilgili en mahrem bilgilerdi ve Leyla çoğunu anlamıyordu bile. Sadece İlyas Bey’e yardım ediyordu. Para ve onunla ilgili kodlar İlyas Bey’in uzmanlık alanıydı.

Leyla sayesinde işleri bir saatte bitince İlyas memnun bir gülümseme ile bilgisayarı kapatıp “işte şimdi bir ödülü hak ettin Leyla’cım” dedi.

“çifte maaş fena olmazdı aslında,” dedi Leyla alayla. İlyas ise gayet ciddi bir şekilde “oldu bil” diye karşılık verdi. Leyla bir an durup “gerçekten mi?” diye sordu inanamayarak.

“gerçekten,” İlyas onun bu şaşkınlığına gülüp “üstelik sinema da benden” diye ekledi. Leyla daha da şaşırarak “nasıl yani?” diye sordu.

“yani sinemaya gidiyoruz çünkü hak ettik.” Dedi İlyas. “üstelik ailem çoktan gitmeyi planladığımız yere varmıştır. Bu saatten sonra istesem de onlara yetişemem.”

“ama-“

“benimle birlikte gitmek istemiyorsan anlarım ama.” Diye ekledi İlyas Bey ciddi bir tonda. Leyla hemen başını sallayıp “hayır öyle değil.” Dedi hemen “sadece yani bana eski kafalı demeyin ama-“

“hakkımızda dedikodu çıkmasından mı korkuyorsun yoksa?” bu soru karşısında Leyla kızarınca İlyas gülmemek için kendini tutup “merak etme kimsenin bizi görmeyeceği bir yere gideriz.” Dedi eğlenerek.

“peki tamam” diye konuyu kapattı Leyla daha fazla utanmak istemiyordu. Böylece yola çıktıklarında Leyla da ilk defa patronunun arabasına binmiş olmanın verdiği rahatsızlıkla –daha önce Aygül’ün arabasına binmişti ama bu farklıydı- yerinde kıpırdanıp dururken İlyas “e hangi filme gidiyoruz?” diye sordu. Halinden memnun gözüküyordu.

“bilim kurgu sever misiniz?”

“bayılırım” diye cevapladı İlyas ve ekledi “yalnız şu sizli bizli konuşmayı iş yerinde bıraksak nasıl olur. Sen böyle konuştukça kendimi çok yaşlı hissediyorum. Halbuki ofis dışındayız ve sinemaya giden iki arkadaşız o kadar.”

İlyas böyle konuşunca Leyla da biraz olsun rahatlamıştı. Yerinde kıpırdanmaktan vaz geçip “haklısınız- yani haklısın.” Diye karşılık verdi.

“biliyorum,” dedi İlyas çokbilmiş bir edayla. Ancak yüzündeki dost canlısı ifade Leyla’yı gülümsetmişti.

“sinemaya gitmek için çok mütevazi bir arkadaş seçmişim” dedi Leyla tebessümle. İlyas ona baktı, “mütevaziyi bilmem ama çok iyi bir arkadaşımdır.”

“öyle mi?” Leyla gittikçe eğlenmeye başlıyordu. “mesela meziyetlerin nelerdir?”

“çok iyi sır tutarım bir kere,” İlyas ona yan bir bakış atıp “olmazsa olmaz,” diye ekledi.

“öyle tabi, başka?”

“kötü gün dostuyumdur.”

“mükemmel”

“korurum kollarım”

Bu cevap karşısında Leyla istemsizce Serhan’ı düşünmeye başlamıştı hemen. Bütün bu meziyetlerin hepsi onda fazlasıyla vardı. Ancak dostluk Serhan’a yetmemişti. Daha fazlasını istemiş Leyla ise bunu reddetmişti. Kalbi en çok bunun için acıyordu. Bu düşünceleri kafasından uzaklaştırmak için kendini toparlamaya çalıştı ama İlyas her şeyin farkındaydı. Yine de hiçbir şey olmamış gibi “e işe alındım mı bari?” diye sordu.

Leyla yorgun bir tebessümle “alındın. Yarın gel başla” dedi. İlyas ona yine sıcak gözleriyle baktı.

“hayırlı uğurlu olsun diyelim o zaman.” Sesinde hiç olmadığı kadar ciddi bir tını vardı. Leyla gözlerini kaçırıp “aslında sosyal ilişkilerde pekiyi biri değilimdir.” Diye itiraf etti. O sırada İlyas AVM’nin otoparkına girmişti. Hemen bir yer bulunca dışarı çıktılar.

“Serhan’la gayet iyisiniz gördüğüm kadarıyla” dedi İlyas otoparktan çıkıp asansöre binerlerken. Sinema en üst kattaydı.

“o benim tek dostum.” Leyla acısını saklamakta zorlanıyordu. İlyas onu güldürmek için “az önce beni işe aldığını hatırlatırım.” Dedi muzip bir sırıtışla.

“doğru ya!”

“o yüzden tek dostun o değil artık.” Asansör durup kapı açılırken İlyas ekledi “artık ben de varım.”

Nedense bu cümle Leyla’nın ürpermesine sebep oldu. Sessiz bir tebessümle karşılık verebildi sadece. Biletleri alıp koşar adımlarla filme yetiştiklerinde ise bir daha konuşmadılar. Ancak film boyu İlyas’ın “artık ben de varım” cümlesi zihninin içinde dolanıp durdu. Hayatının nasıl olduğunu bilse yine de Leyla ile böylesine dalga geçer miydi acaba?

Film bittiğinde salondan dışarı çıkarlarken “güzel filmdi,” dedi İlyas. Leyla kafasını sallamakla yetindi. Nedense kaçıp gitmek, uzaklaşmak, yalnız kalmak istiyordu.

“sen beğenmedin galiba”

“yo” Leyla adama bakıp sorgulayan bakışlarını görmezden gelerek “ben de çok beğendim,” dedi kendinden emin bir şekilde ve ekledi “bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim.”

“resmiyete geri mi döndük?”

“film bitti” dedi Leyla acımadan ve ekledi “ben gideyim artık.”

“ben seni bırakırım-“

“hiç gerek yok.” Leyla’nın sesindeki bir tını İlyas’ı ısrar etmekten alıkoymuştu. Usulca başını salladı, “ofiste görüşürüz o zaman. Kendine iyi bak”

“görüşürüz.” Dedi Leyla ve arkasına bile bakmadan koşar adımlarla AVM’den çıkıp açık havaya çıktı. Derin nefesler alıp hissettiği bu garipliğin dinmesi için kendine biraz vakit verdi. Ardından yavaşça otobüs durağına yürümeye başladı. Evine vardığında üzerinden kamyon geçmiş gibi hissediyordu. Sanki yanlış bir şey yapmıştı. Ya da hissetmişti. Ne olursa olsun kalbi düğüm düğüm olmuş gibiydi.

 

Loading...
0%