@rabiasofi
|
BÖLÜM 10 Yemekte çekilen fotoğraflar bir haftanın sonunda gelmişti. Akşam salonda gelen fotoğraflara bakan Elife Hanım, Neslihan ve Leyla çaylarını içerken bir yandan da sohbet ediyorlardı. “bak yenge burada çok güzel çıkmışsınız” dedi Neslihan. Leyla gülümseyip elindeki fotoğrafı uzattı ve “bu resim ne güzel.” Dedi. Bir aile fotoğrafıydı bu. “hepiniz çok güzel çıkmışsınız.” O sırada evin erkekleri keskin bir dikkatle maç seyrediyorlardı. Leyla ise hem şaşkın hem de mutluydu. Çünkü kendini bu ailenin bir parçası gibi hissediyordu. Geçici bir süreliğine de olsa bunun tadını çıkaracaktı. Çektiği vidan azabının sesini bastıramasa da elinden geleni yapıyordu. Elife Hanım resme bakıp “bunu güzel bir yere koyalım o zaman” dedi. “madem beğendin.” Leyla itiraz etmek istese bile sesini çıkaramadı. İçinden bir ses bu evde beklediğinden daha uzun bir süre kalacağını söylüyordu. “şimdi bir aylığına izne çıktın öyle mi?” Leyla başını salladı. İlyas ile konuşup bir süre ortalıkta gözükmemesinin daha iyi olacağına karar vermişlerdi. Böylece araya iyice mesafe girecek Serhan ve Aygül de ilişkilerini daha sağlam temeller üzerine inşa edebileceklerdi. “damdan düşer gibi giriverdim hayatınıza, birbirimize alışmak için böyle bir karar aldık.” “iyi yapmışsınız kızım” dedi Elife Hanım. “hem bu sırada sizin evi de ayarlarız.” Leyla rahatsız bir tavırla “İlyas evin tamirinin uzun süreceğini söyledi” dedi gözlerini kaçırarak. “ben de acelemiz yok zaten dedim. Hem ben burada sizinle beraber yaşamayı çok sevdim.” Nesli gülüp “biz de seni sevdik yenge” dedi. “evin işlerinin bitmesi ne kadar uzun sürerse benim de o kadar işime gelir valla. Dört tane erkek kardeşten sonra sen ilaç gibi geldin.” Leyla gülüp “sen de bana ilaç gibi geldin Nesli” dedi. Kendi kardeşinden gülmeyen yüzü Nesli’den gülmüştü. Ona olan hasreti içinde çığ gibi büyümüşken, onu görmeyi bırak sesini duymayalı hayli vakit olmuşken nasıl oluyordu da onu aramıyordu kendine şaşıyordu. Bazen bütün gururunu, bütün kırgınlığını bir kenara bırakıp onun aramak istiyordu. Ama yapamıyordu. Çünkü artık kardeşini tanımıyordu. Nasıl bir insan olmuştu? Neleri severdi? Hayata nasıl bakardı? Bilmiyordu. Tek bildiği onu özlediğiydi. Hem de çok! “yavrum sen İlyas’a münasip bir dille söyle evin işlerini olabildiğince çabuk halletsin ki eşyalarını alalım” Leyla ve İlyas bu ev konusu ilk açıldığı vakit şöyle bir karar almışlardı. Bitecek bir evlilik için boşu boşuna ev açıp gereksiz masrafa girmek yerine, evin banyosu yapılıyor, tesisatta sıkıntı varmış, elektrik bağlantısı için adamlar gelecekmiş gibi bahanelerle taşınma işini olabildiğince erteleyip aslında hiç gerçekleşmemesini sağlamaktı. “tamam anne söylerim” dedi Leyla konuyu kapatmak için. Çayları tazelemek için kalktığında İlyas ile göz göze geldiler. Yüzündeki sıkıntıyı gören İlyas sorar gibi baktı. Leyla ise yok bir şey der gibi başını sallayıp mutfağa gitti. Tezgahta çayları doldururken telefonu çalmaya başlayınca telaşla çaydanlığı ocağa geri koyup telefona baktı. Arayan kişiyi görünce kalbi sıkıştı. Çünkü kız kardeşi arıyordu. “efendim” dedi Leyla heyecanına hakim olmaya çalışarak. “abla benim” “biliyorum” Leyla yutkunup “nasılsın?” diye sordu. “iyiyim sen?” “ben de iyiyim.” Aralarında ki sohbet bu kadarda bitiyordu işte. Leyla bu yüzden onu arayamıyordu. Çünkü konuşacak bir şeyleri kalmamış gibiydi. “güzel” diyebildi sonunda Leyla saniyeler süren sessizliğin ardından. O sırada mutfağa elinde boş bardaklarla İlyas girdi. Adı gibi biliyordu ki telefonunun çaldığını duyduğu için gelmişti. Bardakları tezgaha bırakıp yavaş yavaş çayları doldururken kulağı Leyla’da idi. “sana bir şey söylemek için aradım aslında” dedi kardeşi. Sesi o kadar düzdü ki Leyla ne düşündüğünü ne istediğini anlayamıyordu. “seni dinliyorum.” “ben evlendim abla” dedi kardeşi. “aslında seni davet etmek için aradım ama sen açmadın.” Leyla hangisine şaşıracağını bilememişti o anda. “ben” dedi. “bilmiyordum. Aradığını görmedim. Gözümden kaçmış olmalı. Gerçekten görseydim sana geri dönerdim Seher” İlyas bu ismi duyunca kaşlarını çatıp kim olduğunu çözmeye çalıştı. Sonra birden bire aklına geldi. Bu kardeşi olmalıydı. “neyse geçti gitti zaten. Sadece evlendiğimi bil istedim.” “tebrik ederim.” dedi Leyla. “Sana ve Demir’e bir ömür boyu mutluluklar dilerim.” “teşekkür ederim.” Leyla şimdi kararsızdı. Evlendiğini ona söylemeli miydi? Yoksa sessiz mi kalmalıydı. Tam o anda İlyas ikilemini anlamış gibi “sen de söyle” diye fısıldadı. Artık tezgaha yaslanmış bariz bir şekilde karısını dinliyordu. “benim de sana söylemek istediğim bir şey var aslında” “öyle mi?” dedi Seher. “nedir?” “Seher ben de evlendim” dedi Leyla. “iki hafta önce” Karşı taraftan ses gelmeyince Leyla “Seher?” diye sordu. “tebrik ederim” Seher’in sesi kırgındı. “Serhan’la mı?” diye sordu telaffuz ettiği isimden nefret ediyordu sanki. “hayır” Leyla bakışlarını İlyas’tan kaçırıp “çalıştığım şirkette ki patronumla evlendim.” Dedi. “Adı İlyas. İlyas Kaya” İlyas elini kaldırıp el sallayınca Leyla istemsizce güldü. “bak sen” dedi Seher. Belli ki şaşırmıştı. “tebrik ederim. Düğün de oldu mu?” “hayır hayır” dedi Leyla hemen. “düğün falan olmadı. Sessiz sakin gidip evlendik. Zaten kimsenin haberi yoktu.” Seher’in güldüğünü duydu Leyla “zaten oldum olası düğün müğün sevmezdin sen. Her şey gönlüne göre olmuş anlaşılan.” “öyle oldu” dedi Leyla. “peki ya sen?” içinde ablalığının getirdiği bir şefkat vardı. Küçük kardeşini gelinlikle görme fırsatını kaçırmıştı demek! “her şey gönlünce oldu mu?” “oldu” diye cevap verdi Seher. Ancak Leyla sesinin ne kadar boğuk çıktığını duymuştu. Dolan gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. “sevindim” dedi. Her yanı kırık döküktü sanki. “mutluluklar dilerim tekrardan. Hep mutlu ol” “sen de abla” dedi Seher ve ekledi. “iyi akşamlar.” “sana da” Telefonu kapattığında İlyas “iyi değilsin” dedi. Leyla başın salladı. “beni düğününe davet etmek için aramış ama ben görmedim. Büyük ihtimalle Serhan’ın aramalarının arasına kaynayıp gitti.” Leyla pişmanlıkla alnına vurup “aptal kafam!” diye kendine kızdı. “nasıl görmedim?” “kendini suçlama” dedi İlyas. “sen de çok zor zamanlardan geçiyordun. Kafanın dağınık olması normaldi.” Leyla ikna olmamıştı ama “ben odaya çıksam ayıp olur mu?” diye sordu İlyas’a. İlyas başını sallayıp “çık sen” dedi. “ben hallederim.” “teşekkür ederim” Leyla kendini odaya attığında olduğu gibi yatağa yatıp bir süre hareket etmeden tavanı izledi. Geçmişin acıları, tüm hatıraları olduğu gibi zihnine doluşmuştu yine. Ne kadar süre öyle yattı bilmiyordu ama sonunda kalkıp üstünü değiştirdi. Geceliğini giyip bu kez yorganın altına girdiğinde İlyas usulca kapıyı açıp başını içeri uzattı. “giriyorum” dedi fısıldayarak. Her seferine nazikçe izin almadan hayatta odaya girmezdi. “gel lütfen” dedi Leyla. Vakit geçtikçe ona olan güveni artıyordu. Sonuçta ne olursa olsun onlar karı kocaydı. Yakınlıkları da ona göre şekilleniyordu. Leyla loş ışıkta telefonuna bakarken İlyas da her ihtimale karşı odanın kapısını kilitleyip, banyoya girdi. Geceliğini giydi ve yatak- koltuğunu hazırlayıp- ki bu bir yastık ve ince bir yorgandan ibaretti- eline bir kitap aldı ve ışıkları tamamen kapatıp yerine kuruldu. Bir tek başında ki lambader açıktı. Okumaya başlamadan önce- ki Leyla hayret etse de gerçek bir kitap kurduydu- “sen iyi misin?” diye sordu Leyla’ya. “sanırım” dedi Leyla telefonu bırakıp sırtını yastıklara dayadı. “zihnimde hatırlamak istemediğim anılar canlanıp duruyor.” İlyas kitabı kucağına bırakıp “anlat istersen” dedi. “sadece dinlerim” Leyla başını sallayıp “bilmiyorum” dedi. “dile dökersem altından kalkabilir miyim?” İlyas ona doğru dönüp tıpkı onun gibi yastığa yaslanıp elini boynuna yasladı. “denemeden bilemezsin ki Leyla” dedi. “anlat işte! Mesela şeyi anlat. Şeyi-“ İlyas bunu nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. “nasıl yetimhaneye düştüğümü mü?” diye tamamladı Leyla İlyas’ın sormaya cesaret edemediği sorusunu. Sesinde hafif bir alay tınısı vardı. Ancak gözlerine bakmaya cesaret eden İlyas büyük bir acı gördü bir tek. Usulca başını salladı. Leyla iç çekip, kendini korumak istercesine kollarını göğsünde birleştirdi ve pencereye bakarak anlatmaya başladı. “babamı çok hatırlamıyorum. Bir gün, geri döneceğim deyip çekip gitmiş. Bir daha geri dönmemiş. Annemin pencerenin önünde onun geri dönmesini beklerken ki hali benim içim kafamdaki baba resmidir. Senelerce bekledi annem onu. Ben sekiz yaşındaydım. Kardeşim yedi yaşındaydı. Bir haber geldi babamdan bir gün. Lapa lapa kar yağıyordu. Bizim ev nasıl soğuk. Kardeşimle ben-“ Leyla bu noktada durdu. Başını sallayıp bir görüntüyü zihninden silmek istercesine gözlerini kapatıp açtı. Sonra direk İlyas’a bakıp devam etti. “Neyse işte başka bir kadınla evlenmiş. Mersin’e taşınmışlar. Bir fabrikada işe başlamış. Falan filan… O andan itibaren annem ölmüştü sanki. Hani insan bir umuda tutunur ya! Varlığı ona bağlıymış gibi sıkıca tutunur. İşte benim annemin umudu da babamın geri dönmesi ihtimaliydi. O ihtimal ölünce annem de gitmişti.” Leyla burnunu çekip gözlerini silince İlyas “eğer anlatmak istemiyorsan-“ “bilmem ki” dedi Leyla omuz silkip “ilk defa anlatıyorum.” “nasıl yani?” “ilk defa anlatıyorum tanıdığım birine, hikâyemi yani.” “ö-öyle mi?” İlyas’ın aklına hemen Serhan’ın bunu bilip bilmediği gelmişti. “devam et o zaman. Yükünü paylaşmak her zaman iyidir.” Dedi usulca. Leyla başını salladı. “çok geçmeden annem ikimizin eşyalarını topladı. Bizi yetimhanenin kapısına bıraktı. Sonra da ardına bile bakmadan çekip gitti. Hala daha yetimhanenin sokağından, yokuş aşağı gözden kayboluşunu izleyişim çok net aklımda. Hiç silinmedi o anı. Hiç!” “annen hayatta mı peki?” “bilmiyorum” Leyla ucu buz tutmuş parmaklarını birbirine kenetleyip içinin titremesini zapt etmeye çalıştı. “bilmek istemiyorum” İlyas anlayışla başını sallayıp kalkıp Leyla’nın yanına oturdu. Bir şekilde destek olmak istiyordu yanında duran bu kadına. Ya da çocuğa “kardeşin?” Leyla hüzünlü bir tebessümün ardına saklanıp “yedinci ayında evlat edindiler onu. Şey- benim kardeşim çok sıcakkanlıdır. Bir de güzeldir ki sorma? Ben kara kuru bir şey doğunca adımı Leyla koymuşlar. Ama kardeşim sarı sarı altın gibi parlak doğunca adına Seher demişler. Hani benden sonra gelmiş ya” Gülmeye çalışıp gözlerini kurularken onu izleyen İlyas’ın içi cız etti. Elini uzatıp kuzgun karası saçlarını okşamak istedi bir an. “aman işte onu evlat edindiler. Antalya’ya gitti. Orada büyüdü. Çok iyi bir eğitim aldı. Ara sıra konuşuyoruz işte. Az önce duyduğun gibi. En son konuştuğumuzda ben nişanlandım demişti şimdi de evlendim demek için aramış. Aramız pek- iyi değil, sanırım.” “ama neden? Yani birbirinizden başka kimseniz yokmuş ki?” “benim ondan başka kimsem yoktu” diye düzeltti Leyla onu. “hem ben ona geçmişi hatırlatmaktan başka bir şey yapmıyorum. O ise geçmişi unutmak istiyor.” “öyle olsaydı seni düğününe davet etmek için aramazdı. Belki o da sana nasıl yaklaşacağını bilmediği için uzak duruyordur.” “belki.” “peki ya sen?” dedi İlyas. Sanki bütün bu olanlara itirazı varmış gibiydi. Leyla adamın gözlerine bakıp “benim geçmişten başka hiçbir şeyim yok ki” dedi. O kadar savunmasız, o kadar masum duruyordu ki İlyas içinin eridiğini hissediyordu artık. “ne bir evim var, ne bir yuvam, ne de bir köküm. Öyle tek başıma geldim geçiyorum işte.” İlyas konuşmaya devam etmek istiyordu ancak Leyla öyle yorgun gözüküyordu ki ısrarcı olmamak adına Serhan’ı sormamaya karar verdi. “yat uyu artık” dedi sadece. “dinlenmeye ihtiyacın olmalı.” Leyla buna karşı çıkmadı. İlyas kalkıp kendi yerine geçti tekrardan. Bir süre ikisi de ses çıkarmadan tavanı izlediler. “sen iyi bir insan mısın İlyas?” diye sordu Leyla bir an sonra. İlyas dalıp gittiği düşüncelerinden sıyrılıp karısına döndü. Leyla ona bakıyordu. “bilmem” dedi gülmeye çalışıp “sen söyle. Ben iyi biri miyim?” “iyi biri olmaya çalışıyorsun” diye cevap verdi Leyla dürüstçe. “bence önemli olan bu! Çabalamak. Mesela bana Serhan’ı sormadın. Yat dinlen dedin. Merakını bastırıp benim iyiliğimi düşündün.” “öyle yaptım galiba” dedi İlyas biraz utanarak başını kaşıyıp “anlatmak istersen dinlerim ama.” Diye ekledi. Leyla başını salladı. Anlatmak iyi gelmişti. “biz yetimhaneye yerleştiğimizde beni bir sınava soktular. Yüksek puan alınca da tam burslu olarak koleje başladım. Serhan da o kolejdeydi. Benden iki sınıf büyüktü. Çok zekiydi. Onu ilk gördüğüm an sevdim. İnsan çocuk kalbiyle nasıl başarır ki sevmeyi?” Kendi kendine gülüp devam etti. “bir gün düşüp dizlerimi kanatmıştım. Nasıl ağlıyorum ama beni bir görsen” “çok mu canın yanmıştı?” diye sordu İlyas. Kalbinde ince bir sızı hissetmişti onu dinlerken. “aslında canımın yandığına değil de kimsesizliğime ağlıyordum. Okuldan yırtık çorapla çıkıp yetimhaneye döndüğümde yaralarımı saracak kimsemin olmamasına ağlıyordum. İşte kalp acısı; her acıdan keskin” Leyla başını sallayıp “neyse ne anlatıyordum? Ha düştüm kaldım yerde tabi. Tam o anda bir elin uzandığını gördüm. Serhan’ın eli. Bana elini uzatıp ayağa kalkmama yardım ettiği o gün tuttum ben o eli. Sonra da hiç bırakmadım. İmkânsızın peşinden gitmek gibi bir şeydi benim için. Sırf o gittiği için kazandım ben liseyi. Beni bırakmasın diye. Üniversiteyi aynı şehirde okuyabilmek için göbeğim çatladı. Yine de bırakmadım onu. Kendi küçük dünyamın tek üyesiydi Serhan. Aile diyebileceğim tek kişi. Bir kere bile kırmadı beni. Tek bir kötü söz söylemedi bana. Biliyorum sevdi beni. Ama olmadı. Devamını getiremedim. Yapamadım işte. Cesaret edemedim. Büsbütün kaybetmekten korktum onu.” Leyla acı bir tebessümle “insanın aşkı sahip olduğu tek şeyse eğer, kaybetmekten deli gibi korkuyor. Eğer ben Serhan’ı kaybedersem; sahip olduğum tek aileyi, tek yuvayı, tek arkadaşı, kısacası her şeyi kaybetmiş olurum. Çünkü benim hayatımda bir anne baba kardeş yok, sadece o var.” Diye bitirdi cümlesini. İlyas şimdi daha net anlıyordu her şeyi. İstemsizce kendini kalbini yoklarken buldu. Onun bir zamanlar Aygül’e duyduğu aşk Leyla’nın ki kadar kuvvetli miydi? Peki ya şimdi? Kalbinde olan, Leyla’nın kalbindeki ile mücadele edebilecek kadar güçlü müydü? Peki ya Leyla? Leyla aile dediği tek kişi olan Serhan’ı kaybetmemek için Serhan’ın aşkını kaybetmeyi göze almıştı. Birbirleriyle olan bağları İlyas’ın sandığından daha kuvvetliydi. İlyas o bağı zayıflatmanın bir yolunu bulmalıydı. “hey” dedi Leyla dalıp gitmiş olan İlyas’a. İlyas ona bakıp “kusura bakma.” Dedi. “Anlattıklarını sindirmek zor.” Leyla tebessüm etti. “Dinlediğin için teşekkür ederim. Sanırım anlatmak bana iyi geldi.” “ne zaman istersen ben seni dinlerim Leyla,” diyebildi İlyas o an. “Yeter ki iyileş.” Bu cümlesi Leyla’nın kalbine dokunmuştu. İyileşmekten bahsediyordu İlyas. Demek ki Leyla’nın ruhu hastaydı. Hiç iyileşememişti. Annesinin o yokuşta gözden kaybolup gittiği günden beri hastaydı Leyla. “ben uyuyorum” dedi Leyla. “İyi geceler” “iyi geceler,” İlyas kitabını okumaya devam ederken Leyla da başını yastıklara gömüp uykuya daldı. Geçmişi anlatmak onu yormuş ama iyi gelmişti. Evlendiğinden beri kendini eskisi gibi yalnız hissetmiyordu. Bunun tam tersinin olacağını düşünürken bu evlilik ona kocaman bir aile vermişti. |
0% |