Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm

@rabiasofi

BÖLÜM 12

Evleneli bir ay olmuştu artık. Günlerden pazartesiydi. Cumartesi günü ise Serhan’la Aygül’ün sözü kesilecekti. Evin içinde kahvaltı hazırlama telaşı vardı.

“hadi geçin sofraya artık” dedi Elife Teyze. Leyla mutfaktan ekmekle beraber gelirken Selvi abla da çayları dolduruyordu.

Sonunda oturup yemek yemeye başladıklarında Neslihan “çok acıktım ya” dedi. Sinan ise nefes almadan tostunu yiyordu. Leyla ona bakıp “yavaş oğlum” dedi. “Boğazına kaçacak. Al şundan iç”

“gören evde yemek vermiyoruz zannedecek,” diye söylendi Elife Teyze.

“anne ben ergenlik çağındayım farkındaysan,” dedi Sinan bilmiş bir tavırla. Yusuf Amca yan bir sırıtışla “şimdiki nesil de ayrı bir âlem” dedi.

“sizin nesil nasıldı ki baba?” Diye sordu Oğuzhan. Gözlerinde muzip parıltılar yanıp sönüyordu. Leyla hemen araya girip “kibar” diye cevap verdi.

“saygılı” diye devam etti Neslihan.

“oturmasını kalkmasını bilen” dedi İlyas onlara katılıp.

“aklı bir karış havada olmayan,” sonuncusu da Oğuzhan’dan gelmişti.

Yusuf Amca, Leyla’ya bakıp “seni de kendilerine benzettiler sonunda kızım” dedi. Yüzü gibi gözleri de gülüyordu.

“bence yengem bize bir ay çok bile direndi.” Dedi Oğuzhan. Neslihan başını sallayıp “bizden daha çılgın olduğuna eminim ama kanıtlayamam.” Diye ekledi.

Leyla ağzı kulaklarında “aşk olsun baba” dedi. “Görümcemle, kayınbiraderim benimle dalga geçiyorlar gördün mü?”

Elife teyze gülerek “Leyla’nın hakkı var Yusuf Bey,” dedi.

“Elife Hanım sen de gaz verme çoluk çocuğa” deyince herkes gülmeye başladı.

Kahvaltı devam ederken Leyla’nın cep telefonu çalmaya başladı. “efendim” dedi Leyla. Arayan tanımadığı bir numaraydı.

“Leyla Altun ile mi görüşüyorum?”

“ben kimle görüşüyorum?”

“kusura bakmayın,” dedi telefondaki ses. Genç birine benziyordu. “Ben Balıkesir’den arıyorum. Kayıp vakaları bulmak için kurulan Umut Vakfı’ndan.”

“evet” dedi Leyla. Balıkesir annesinin memleketiydi. Leyla vaktiyle oraya gidip annesinin kimlik bilgilerini vermişti. Belki bir şey çıkar ümidiyle. Yıllar olmuştu tabi. Leyla’nın kalbi sıkışmıştı. “Sizi dinliyorum. Leyla Altun benim,” derken masadan kalkmıştı. Leyla’nın yüzündeki ifadeyi fark eden Elife Hanım, Leyla’nın yanına gidip kolundan tuttu. Çünkü Leyla bayılacak gibi duruyordu.

“Habibe Altun sizin anneniz oluyor değil mi?”

“evet” dedi Leyla tekrar. “Annem oluyor. Bir haber mi var?”

“hayırlı haber inşallah” diye fısıldadı Elife Hanım. İlyas da ayağa kalkmış direk Leyla’nın yüzüne bakıyordu. Leyla buz gibi olmuş elleriyle Elife Hanım’ın elinden tutup ondan destek aldı.

“Leyla Hanım, Balıkesir Emniyeti dün gece bir sokak arasında annenizin cesedini bulmuş. Gelip teşhis ederseniz cenazeyi size teslim edelim. Çok üzgünüm. Allah sabırlar versin.”

Leyla’nın başı zonkluyordu. Gözlerini kapatıp açtı. “Tamam” dedi. “Ben geleceğim inşallah.”

“bekliyoruz.”

Telefonu kapandığında eli aşağıya düştü. Elife Hanım çoktan anlamıştı. Leyla ona baktı. Gözlerinden bir damla yaş aktı. “Ö-öl-“

“tamam yavrum,” dedi Elife Hanım. “Geç otur şöyle.” Koltuğa çöktüğünde İlyas, “ne oldu?” Diye sordu. Karşısına geçip diz çöktü. “Leyla bir şey söyle.”

Şimdi herkes ayaklanmıştı. Sinan bir şey anlamadan etrafına bakarken Selvi abla onu alıp okul servisine iade etmişti alelacele.

Leyla ise kocasına boş gözlerle bakıyordu. Anlayamıyordu. Niye bu kadar çok acımıştı canı? Öfkelenmesi gerekmiyor muydu? Neden böyle hissetmişti. Sanki kalbini söküp ellerinin arasında eziyordu birisi. Omuzunda bir baba eli vardı şimdi. O da anlamıştı elbette. Yusuf amca “söyle kızım” dedi şefkatle. “Söyle ki içine yük olmasın.”

“annem.”

Neslihan bir koşu su getirmişti o sırada.

“iç hadi” dedi. Leyla zorlukla bir iki yudum içti. Elleri titriyordu.

“annem ölmüş,” diyebildi sonunda. Artık kafası çalışmaya başlamıştı. “Benim Balıkesir’e gitmem lazım.”

“tamam” dedi İlyas. “Hadi çıkalım.”

Leyla ayağa kalkarken Elife Hanım, “yavrum kardeşine de haber vermek lazım.” Dedi. Leyla başını salladı. “Haklısın anne,” dedi. Anne derken yüreği yandı. Telefon hala elindeydi. Seher’i ararken elinin titrediğini fark etti. İkinci çalışta telefon açıldı.

“efendim.” Seher’in sesini duyduğunda Leyla üç dört saniye konuşamadı.

“Abla?” Dedi Seher emin olmak ister gibi.

“benim,” dedi Leyla. Kalbi sıkışıyordu.

“hayırdır?” Diye sordu Seher hemen. Öyle ya onlar gerekmedikçe konuşmazlardı. Hem de daha yeni konuşmuşlardı.

“annem ölmüş,” dedi Leyla bir kerede. Karşı taraftan ses çıkmadı. “Ben teşhis için Balıkesir’e gidiyorum. İster gel istersen her zaman yaptığın gibi biricik ailenin yanına sığınıp bütün işi bana bırak. Sen bilirsin.”

Salonda bulunan herkes bu kısacık telefon konuşmasından dolayı buz kesmişti. Leyla’nın zor bir hayatı olduğunu hepsi biliyordu ama onlar ilk defa onun acımasız tarafını görmüşlerdi.

“Balıkesir’e kaç saatte gidilir?” Diye sordu İlyas’a telefonu kapattıktan sonra.

“iki üç saatte varırız.”

“tamam o zaman, şey cenazeyi ikindiye yetiştirir miyiz?”

“yani” İlyas şimdi çok dikkatli olmalıydı. “Olabilir tabi. Önce bir oraya varalım da.”

Leyla kafasını salladı. Ömründe ilk defa tek başına olmak istemiyordu. O yüzden salondan çıkmadan evvel Elife teyzeye dönüp “sen de gelir misin anne?” Diye sordu. Kendini o yokuş başında annesi tarafından terk edilmiş çocuk gibi hissediyordu. Farkında olmadan elini uzatmıştı. Kendi annesine uzatmıştı elini. Gitmemesi için. Ama o gitmişti.

“tabi kızım,” dedi Elife teyze uzattığı elini tutarken, “elbette gelirim seni yalnız bırakacak değiliz ya.”

Üçü alelacele evden çıkıp arabaya bindiklerinde İlyas dikkatli ama epey hızlı bir şekilde gitti. İkide birde arka koltukta oturan Leyla’ya bakıp duruyordu. Gözlerine daha önce görmediği bir karanlık çökmüştü bir anda. Onlar yolu yarıladıklarında Leyla’nın telefonu çaldı. Arayan Seher’di.

“efendim” dedi Leyla.

“yola çıktık geliyoruz.”

“Antalya’dan gelmenizi-“

“İstanbul’daydık,” diye lafını kesti Seher. “Beni bekle! Hızlı geliyoruz.”

“ikindiye yetiş,” dedi Leyla.

“abla,” Seher’in sesi titremişti ilk defa. “Nasıl ölmüş?”

Leyla yutkundu. Sormamıştı hiç. “Bilmiyorum. Sormadım.”

“tamam.”

“bir sokak arasında bulmuşlar,” Bu kez onun sesi de titremişti.

“evsiz miymiş?”

Leyla kendini toplamaya çalışarak “bilmiyorum,” dedi çaresizce. “Gidince öğrenirim.”

“beni bekle.”

“tamam beklerim. Dikkatli olun.”

Balıkesir’e vardıklarında Leyla onu arayan adamı geri arayıp unuttuğu adresi aldı. Navigasyondan yeri bulduklarında adam onları kapıda karşıladı.

İlyas’la el sıkışırken adam Leyla’ya bakıp, “tekrardan Allah sabırlar versin. Kötü bir tanışma oldu ama ben Arif.” Dedi.

Leyla başını sallayıp “şimdi ne yapmam lazım Arif Bey?” Diye sordu.

“İsterseniz içeri geçelim. Size anlatayım. Sonra adli tıbba geçeriz.”

Adamı dinlerken gözlerinin önü kararır gibi olunca İlyas onu tutup koluna girdi.

“içeri geçelim,” dedi adam. Dördü bir odaya girdiklerinde adam dört çay ve su söyledi. Çaylar hemen geldiğinde gelinini bir an yalnız bırakmayan Elife Hanım suyu açıp zorla Leyla’ya içirdi.

“Habibe Hanım dün gece devriye sırasında bulunmuş. Otopsi için adli tıbba götürülmüş. Herhangi bir darp ya da gasp izine rastlanılmamış. Üzerinden çıkan eşyalardan kimliği tespit edilmiş. Oradan ben de size ulaştım. Yaklaşık altı yıl önce başvuruda bulunmuşsunuz.”

“o civarlarda.” Dedi Leyla sırf bir şey söylemiş olmak için.

“maalesef kaç zamandır buradaydı. Yoksa hep burada mıydı orayı biz de bilmiyoruz. Ancak-“

“ne?”

“bakın sizi üzmek istemem o yüzden-“

“söyleyin lütfen Arif Bey. Beni etkilemez.”

“oldukça bakımsız bir haldeymiş. Büyük ihtimalle evsizlerden biriymiş.”

Leyla yutkunamadı bile. Onun evi vardı. Nohut oda bakla sofaydı ama bir çatısı vardı. Çalışıp alnının akıyla kazandığı para ile kendine bir hayat kurabilmişti. O evinde iken ya da yurttayken annesi dışarıdaydı öyle mi?

“Evsiz!” dedi idrak edebilmek için. “Evsiz mi?”

“ah benim güzel kızım,” dedi Elife Hanım. “Yapma kendine bunu.”

Leyla ona baktı. Gözleri parlıyordu yaşlarla. Sonra İlyas’a baktı. Yüzünde daha önce hiç görmediği kadar ciddi bir ifade vardı. Bu ciddiyetin Leyla’nın yüzündeki kederle bir alakası olmalıydı.

“dediğim gibi çok bakımsız bir haldeymiş bu yüzden bu sonuca vardık. Ölüm sebebi otopsi raporu çıkınca belli olur.”

Leyla daha fazla dayanmayarak ayağa kalktı. “Adli tıbba geçelim artık,” dedi. Kimse itiraz etmedi. Çıkarken kardeşine adli tıbba gelin diye mesaj attı.

İki araba adli tıbba aynı anda girdiğinde vakit öğleyi bulmuştu. Leyla arabadan inerken Seher yanına geldi. En son gördüğünde nasılsa öyleydi. Daha da güzelleşmişti yalnızca. Yüzü şimdi kireç gibiydi ancak. Her zaman etrafına ışık saçan kardeşinden eser yoktu. Altın sarısı dalgalı saçları sönmüş, mavi gözlerinin akı kızarmıştı. Yanında kocası vardı. İlyas ve Demir bu gergin ortamda sessizce el sıkıştılar sadece.

İki kardeş karşı karşıya geldiklerinde söyleyecek söz bulamadılar birbirlerine. Ortam gittikçe tuhaf bir hal alırken İlyas, “Seher Hanım diğer kızı olur.” Diyerek Arif Bey’le tanıştırdı onları.

“öyle mi?” Dedi Arif Bey onlara bakarken, “kayıp başvurusunu Leyla Hanım yaptığı için biz sadece ona haber verdik.”

“ablam beni yok saymayı sever,” dedi Seher. Leyla karşılık vermedi.

“içeri geçelim,” dedi Arif Bey. Seher kocasının elini sımsıkı tutuyordu. Leyla onların bir araya gelmiş ellerine kısacık bir an baktı sadece ancak İlyas bunu gördü. Önüne dönüp yürümeye devam etti.

Morga inerken garip bir sessizlik vardı. Ölüm sessizliğiydi bu. İki kardeş buz tutmuştu. Görevli “Habibe Altun’un kızları?” Diye sordu

“biziz,” dedi Leyla. Sesi kısılmış gibiydi.

“kimlik alayım.”

İkisi de çantalarından kimliklerini çıkarıp uzattı. Adam kimlikleri bankodaki görevliye verdi.

“annenizin kızlık soyadını biliyor musunuz?”

Seher hemen ablasına baktı. “Gayretli” dedi Leyla.

Görevli başıyla onayladıktan sonra soğuk kapıyı açıp “buyurun” dedi. İkisi morga girdi. Adam soğuk metal kapaklardan birini açıp annesinin kefenlenmiş naaşını çekip başını açtı. İkisi de taş kesmişti sanki. Baktıkları kadın yabancıydı. Ancak Leyla onu tanımıştı. Sağ gözünün altındaki beni orada duruyordu.

“tamam o” dedi bakışlarını kaçırıp. Görevli hemen naaşı kaldırırken önce Seher sonra da Leyla dışarı çıktı. Leyla’nın midesi bulanıyordu. İlyas onu tutup “hadi çıkalım buradan” dedi. Onu korumak istercesine kolunu dolayıp kendine çekti.

Bundan sonrasını İlyas ve Demir halletti. İlçe mezarlığında bir yer ayarlandı. Cenaze teslim alındı ve ikindi namazına yetiştirdiler. Her şey bittiğinde Leyla’nın içi bomboş kalmıştı sanki.

Bir kafeye geçip bir şeyler yerken herkes sessizdi. Leyla artık gitmek istiyordu. Elife Hanım üzülmesin diye zorla bir iki parça yemişti.

“otopsi sonucu ne zaman çıkarmış?” Diye sordu Seher. Mavi gözlerinin akı kızarmıştı.

“bilmiyorum.”

“seni ararlar” dedi Seher. “Bana da haber ver.”

“tamam.”

“neden bana kayıp başvurusu yaptığını söylemedin?”

Leyla kardeşine bakıp “önemi kaldı mı artık?” Diye sordu.

“benim için önemliydi.”

Leyla sabrının sonuna gelmiş gibi “o zaman benden önce gidip sen yapsaydın!” diye çıkıştı. “Senin daha fazla imkanın vardı üstelik!”

Seher de öfkelenmişti. “Siz dururken bana ne hacet Leyla Hanım. Sen her zaman hayırlı olan evlattın. Annesini toplayan, babasını üzmeyen! Benim öz anne babamla ne işim olur. Hele ki sen dururken!”

“hayatım biraz sakinleş istersen,” diye uyardı Demir onu.

“lütfen Demir,” dedi Seher sonra yine ablasına döndü. “Hem sen söylesene neden bana böyle bakıyorsun?”

“nasıl bakıyormuşum sana?”

Leyla da öfkelenmişti oturduğu yerde sırtını dikleştirip “söylesene ne görüyorsun bende? Öfke mi? Nefret mi?”

“küçümseme!” diye patladı sonunda Seher. Elini masaya vurup “bana küçümseyerek bakıyorsun. Tiksinerek bakıyorsun! Sanki hayatının en büyük pisliğiymişim de benden bir türlü kurtulamıyormuşsun gibi bakıyorsun!”

Leyla bu çıkış karşısında daha da öfkelenmişti. “Hiçbir şeyin farkında değilsin değil mi?” diye bağırdı o da. Herkes onların masasına bakıyordu. “Çekip giden sendin. Benden uzaklaşan sendin. Şimdi bana hesap sormaya kalkışma.”

“aramıza mesafe koyan da sendin!”

“hanımlar lütfen” dedi İlyas. “Acınızı birbirinizden çıkartmayın.”

“bence de” diye ona katıldı Demir. “Hadi Seher biz kalkalım.”

“hayır” Seher başını salladı. “Bu kez değil, bu kez olmaz. Ben İstanbul’a niye geldim biliyor musun? Seninle görüşmek için.”

“aman ne büyük lütuf” dedi Leyla. “Ailenizden fırsat bulup beni de aklınıza getirebilmeyi başarmışsınız Seher Hanım. Çok teşekkür ederim.”

Leyla hışımla yerinden kalkıp kendini kafenin bahçesinden dışarı attı. Seher de peşinden gelip onu kolundan tuttu ve durdurdu. Bir aralık İlyas ve Demir’in de yerinden kalkmaya yeltendiğini ama bütün tartışma boyunca sessizliğini koruyan Elife teyzenin onları durdurduğunu gördü Leyla.

“bırak kolumu” dedi dişlerinin arasından. İki kardeşin öfke dolu bakışları birbirini buldu.

“nefret ediyorum senden” dedi Seher. “seninle ilgili her şeyden, tüm anılarımızdan nefret ediyorum.”

“ben de sana bayılmıyorum” dedi Leyla ancak bir kez daha incinmişti. Kendini tutamayıp “hem bizim ne anımız var ki seninle? Kırık dökük, içi küf kokan bir evin içinde soğuktan titreyen iki kız çocuğunun ne anısı olabilir ki ya da çocuk evinde kaldığın zamanlarda durmadan ağlayıp yakamdan düşmeyen bir kız çocuğunun ben de nasıl bir anısı olabilir!” Leyla hışımla kolunu çekip “aman ne saadetli günler!” diye bağırdı. “hiçbir zaman güçlü olamadın zaten. Her zaman zayıftın. Her zaman aciz!”

“anneme benzemişim demek ki” dedi Seher. Onun da kırıldığı gözlerinden belli oluyordu. “sen de babama çekmişsin. Ailenden vazgeçmek senin için çok kolay. A tabi senin biricik Serhan’ın vardı her zaman. Benden daha kıymetli, benden daha değerli”

Seher kollarını birleştirip meydan okurcasına baktı ablasına. “söylesene abla” diye fısıldadı. Şimdi onu Leyla’dan başka kimse duymuyordu. “bir köpek gibi sadık olduğun Serhan’dan niye vazgeçtin sen? İlyas’ın parası tatlı mı geldi?”

Bu son cümle Leyla’nın gözlerinin önünü karartmıştı. Ne vakit eli havaya kalktı ne vakit kardeşine öylesine sert bir tokat attı hatırlamıyordu. Ancak kendine geldiğinde Seher’in dağılmış saçlarını gördü. Dudağının kenarında kan vardı. Ellerini ağzına götürüp kendi yaptığından dolayı şok içinde kardeşine bakıyordu.

Demir koşarak karısını tutarken Seher kendini toparlayıp ablasına baktı. Gözlerinde çok garip bir ifade vardı. Leyla ise titriyordu. Ağzından tek kelime çıkmamıştı.

“gidiyoruz buradan” dedi Demir. Leyla’ya sert bir bakış atmayı ihmal etmedi ama o sırada İlyas yetişip şok içinde ki Leyla’nın koluna girip “biz de dönüyoruz.” Dedi.

İki kardeş ise birbirine son kez baktı. Leyla bir şey söylemek istedi ama nutku tutulmuştu. Seher ondan iyi gözüküyordu.

Leyla arabaya binerken Elife Hanım yanına geçip onu bağrına bastı. Leyla gözlerini kapatıp ona annelik eden bu yabancı kadına sığındı.

Loading...
0%