@rabiasofi
|
Tekrar gözlerini açtığında kendini yatakta bulunca şaşırdı. Eve ne zaman dönmüşlerdi? Üzerindeki geceliği ona kim giydirmişti? Yatakta doğrulup kafasını toplamaya çalışırken sırtını yastıklara dayadı. Sanki çok uzun zamandır uyuyor gibiydi. Susamıştı. Komodinin üzerinde duran sudan kana kana içti. O sırada kapı açılıp içeri İlyas girdiğinde Leyla’yı uyanık görünce yüzü aydınlandı. “sonunda uyanmışsın” dedi gülerek. Yanına gelip oturdu “kendini nasıl hissediyorsun?” “ben en son arabaya bindiğimizi hatırlıyorum.” Dedi. “Sonrası yok. Ne oldu ki kaç saattir uyuyorum?” “gün desek daha doğru olur.” “gün mü?” Dedi Leyla şok içinde. “Nasıl?” “arabada annemin kucağında uyuya kaldığından beri üç gündür hiç uyanmadın. Bugün günlerden Perşembe, tabi biz ilk günün sonunda sen uyanmayınca doktor çağırdık. Olanları anlatınca senin şoka girdiğini ve uyuyarak tepki verdiğini söyledi. Kendini hazır hissedince uyanırmışsın- ki bu da tam olarak üçüncü gecenin sonunda gerçekleşti.” Leyla başını sallayıp “vay anasını” diye tepki verdi. “ne dandik bir şekilde şoka girmişim” Böyle söyleyince İlyas güldü. O da uyandığı için acayip rahatlamış görünüyordu. “neyse ki geçti.” Leyla uyanır uyanmaz içini yakan ateşin varlığını da hissetmişti. Ancak onun acısını yaşamak gibi bir lüksü yoktu. Bu insanları yeterince üzmüştü. “İlyas başınıza dert oldum” dedi kendini tutamayıp “özür dilerim.” “saçmalama” dedi İlyas “hiçbir şey değilsek bile arkadaşız. Böyle şeyler söyleme.” “sağ ol” Leyla’nın sesi çatlamıştı. Başını eğince İlyas “aç olmalısın” dedi. “Sana bir şeyler getireyim.” “yok gerek yok,” dedi Leyla hemen. Kolunda ki banttan serum yediğini anlamıştı. “Mutfağa inmeme yardım etsen yeter. Hem bu yataktan çıkmak istiyorum.” İlyas başını salladı. Leyla’nın yataktan kalkması için nazikçe ellerinden tuttu. Leyla ondan güç alarak iki ayağının üstünde durduğunda bir an gözünün önü karardı. İlyas’ın ellerini sıktı. “başın döndü değil mi?” Dedi İlyas. Leyla’nın uyandığını gördüğü andan itibaren tekrardan nefes almaya başlamış gibi hissediyordu. Leyla gözlerini kapatıp açtı sadece. Ayakta el ele bir süre beklediler. Leyla’nın görüşü netlik kazanınca “gidebiliriz” dedi. “tamam” İlyas onun koluna girdi. Ufak adımlarla ilerlerken Leyla “aslında önce bir tuvalete gitsem fena olmayacak” dedi. “o zaman annemi çağırayım,” dedi İlyas. “Tek başına gitme.” “olmaz” Leyla paniklemişti şimdi. “Ben hallederim. İyiyim hem gerçekten. Sadece fazla uyumuşum gibi hissediyorum.” “emin misin?” “fazla uyuduğum konusunda mı? Evet.” Böyle karşılık verince İlyas sonunda dayanamayıp Leyla’ya sarıldı. Günlerin gerginliği nihayete ermişti. Neye uğradığını şaşıran Leyla ise beceriksizce ona karşılık vermeye çalıştı. İlyas onu bırakıp “hadi git işini hallet,” dedi. Leyla tuvalete girip işini halletti. Sonra soğuk suyla yüzüne defalarca su çarpıp ensesini de ıslattı. Saçları sönmüştü sanki. Gözleri daha da kararmıştı. Yüzü beyazdı. Acısı öyle tazeydi ki Leyla henüz yanına bile yaklaşamıyordu. Çıktığında İlyas elinde sabahlık onu bekliyordu. Hemen sabahlığı Leyla’ya giydirdi. Leyla onun koluna girerken kendini güvende hissettiğini fark etti. İlyas’ın varlığı ona teselli veriyordu. Bu çok mu garipti? Ağır ağır merdivenlerden indiler. Mutfağa girdiklerinde İlyas, Leyla’yı sandalyeye oturttu. Dolaptan yemekleri çıkarıp ısıtmaya başladı. Üç gündür o da doğru düzgün yememişti ama Leyla uyanınca acıktığını hissetmişti birden. Beş dakika sonra akşamdan kalan yemekleri karşılıklı oturup yemeye başladıklarında Leyla gülümsemeye çalışıp “tekrardan Şile’deymişiz gibi oldu” dedi. İlyas karısının bakmayı özlediği gözlerine dalıp gitmişti bir an. Sonra kendini toplayıp “istersen yine gideriz” dedi. “işe başlamam gerekmiyor mu artık” dedi kendi kendine. “bir ayı çoktan geçti.” “orasını düşünme. Sen kendini hazır hissedene kadar işle ilgili endişelenmene gerek yok.” Leyla başını salladı. Zaten o da kendini çok yorgun hissediyordu. “evdekileri de çok üzdüm değil mi?” “üzüldüler elbette. Ama daha çok endişelendiler. Sabah seni ayakta gördüklerinde çok sevinecekler.” Leyla’nın gülümsemesi büyümüştü. “ben aileni çok sevdim biliyor musun?” dedi aniden. “kendi ailemmiş gibi sevdim. Onlardan hiç ayrılmak istemiyorum.” Öyle savunmasız, öyle yalnız gözüküyordu ki Leyla, İlyas elinden tutup “ayrılmazsın o zaman” dedi. “bize ne olursa olsun ailemden ayrılmak zorunda değilsin.” “gerçekten mi?” diye sordu Leyla. İlyas başını salladı. “gerçekten.” “ben doydum galiba” dedi Leyla. Bir kase çorbayla birkaç sarma yemişti sadece. Tekrardan odaya çıktıklarında Leyla yatağa girerken İlyas ona yardım etti. Üstüne yorganı örterken Leyla “senden bir şey isteyebilir miyim?” Dedi. “elbette” “uykuya dalana kadar elini tutabilir miyim? Yalnız hissetmek istemiyorum da,” bu masum istek İlyas’ın kalbini paramparça etmişti. Usulca yatağın kenarına oturup Leyla’nın elini tuttu. Leyla gözlerini kapadıktan beş dakika sonra tekrar uykuya dalmıştı. Ancak İlyas uzunca bir süre onun elini bırakamadı. Şefkatle saçlarını okşadı. Sonunda elini yavaşça çekip yataktan kalktı ve üç gündür direndiği uykuya o da teslim oldu. Sabah olduğundaysa Leyla daha iyi gözüküyordu. İlyas’tan önce uyanıp duşa girmişti. Üstüne temiz kıyafetler giymiş saçlarını taramış, acısını saklamak için biraz makyaj yapmıştı. Aynaya baktığında solgun yüzünü kapamayı beceremese de yorgunluğunu kapattığını düşünerek banyodan çıktı. İlyas hala daha uyuyordu. Leyla yanına gidip diz çöktü. Onu ilk defa bu kadar derin uyurken görüyordu. Dün gece sersem gibiydi ama İlyas’ın yüzündeki sevinci hatırlıyordu. Şefkatli dokunuşları ona destek olmuştu. Elini uzatıp saçlarına dokunduğunda bekledi. Uyanmayınca saçlarını sevdi bir müddet. Parmaklarının uçlarıyla alnına, yanaklarına dokundu. Dudaklarına geldiğinde tereddüt etti. Yakmış gibi elini çekip omzuna dokundu. “İlyas” diye seslendi. “İlyas uyan artık.” İlyas gözlerini açıp başında dikilen Leyla’nın şampuanının kokusunu aldı ilk. Sonra karısına bakıp “saat kaç?” Diye sordu. Leyla “ona geliyor” deyince kalkıp “hadi ya” dedi. “O kadar olmuş mu?” “benim yüzümden sen de yoruldun.” Dedi Leyla. “Sen bu saate kadar hayatta uyumazdın.” İlyas toplanırken “kendini suçlamak için bahane arama” dedi. “Beni bekle. Beraber aşağıya inelim.” İlyas hızlıca kendini topladı. Odadan çıkıp salona indiklerinde onu ilk Sinan gördü. Gözleri parladı hemen. “Yengem uyanmış,” dedi heyecanla. Herkes onlara dönüp baktı. Elife teyze, “şükürler olsun,” diyerek gelip Leyla’ya sıkıca sarıldı. Leyla da ona sarılıp kokusunu içine çekti. “kızım,” dedi Elife Teyze “ah ne çok korktum.” Leyla onu bırakıp “hakkını helal et anne,” dedi. “Hepinizi korkuttum” “olur mu öyle şey,” Yusuf Amca tebessümüyle Leyla’yı sarıp sarmalamıştı. Onun yüzünü sevip “Rabbim sabır versin yavrum” dedi. “Ondan geldik ona döneceğiz.” Leyla yutkunup başını salladı sadece. O sırada Neslihan da gelip ona sarıldı. Onun gözleri dolu doluydu. “Çok üzgünüm yenge.” Dedi titrek bir sesle. Leyla onu kardeşini sararmış gibi sarıp saçlarını okşadı. Oğuzhan’la göz göze geldiklerinde Leyla ona göz kırpınca “geçmiş olsun” dedi Oğuzhan. “Mekanı cennet olsun.” “amin” dedi Leyla. En son Sinan ona sarıldı. Leyla kıvırcık saçlarını okşayıp yanaklarından öptü. “bir daha bu kadar uyuma yenge” dedi Sinan. “Çünkü herkes çok üzüldü.” Leyla başını sallayıp “tamam” dedi boğuk bir sesle. Etrafı böylesine bir sevgiyle donatılmışken kendini hiç hissetmediği kadar güçlü hissediyordu. Acısına rağmen güçlüydü. Kahvaltı sofraları tekrar şenlenmişti şimdi. Leyla’nın acısına saygı duyarak, tebessümle, kısık sesle sohbet ederek kahvaltılarını yaptılar. Sonrasında Selvi abla onlara kahve ikramı yaparken Sinan okula gitmişti. Hemen ardından Neslihan ve Oğuzhan’da evden çıkınca dördü kalmıştı salonda. Leyla, İlyas’ın neden işe gitmediğini düşünüyordu. Yoksa izin mi almıştı? Ama neden? Leyla bunun için de kendini suçlamaya meyilliydi şimdiden. Ama İlyas sanki içindeki ikilemi fark etmiş gibi araya girip “bu arada Seher seni çok merak etti.” dedi. “Sen uyuduktan sonra ısrarla seni aramaya devam ettiği için ben de açmak zorunda kaldım. Durumunu anlattım. Uyandığını da haber verdim. Benden buranın adresini istedi haberin olsun.” Leyla başını sallayıp “iyi yapmışsın” dedi. “Ben ona o şekilde-“ attığı tokat zihninde canlanınca gözlerini kapayıp kendine gelmeye çalıştı. “olan oldu artık kızım,” dedi Elife Teyze hemen. “İkiniz de çok gergindiniz. Üzgündünüz.” Leyla sessiz kaldı. İlyas son bir şey daha söylemeliydi. “Bu arada Serhan da aradı seni. Onu da açtım. Neler olduğunu anlattım. Gelmek istedi ama ben rahatsız olduğunu ve dinlediğini söyledim. İstersen ona da bir dön.” “tamam” dedi Leyla. “onların cumartesi söz vardı değil mi?” Tamamen kafasından çıkmıştı bu. “Evet. Yarın. Ama istersen gitmeyiz.” Leyla kararsızdı. “Bir yarın olsun da bakarız.” Öğle vakti geldiğinde Yusuf Amca ve İlyas Cuma namazına gittiler. Evde baş başa kalan Elife Hanım ise Leyla’ya “hadi kızım bir abdest al. Mübarek vakittir. Rahmetlinin niyetine bir Yasin okuyalım.” Dedi. Leyla başını salladı. “Peki anne” Elife teyze okurken Leyla’da gözlerini kapatıp dinledi. Selvi abla da onlara katılmıştı. Ardından ellerini açıp güzel bir dua etti Elife Hanım. Leyla içi titreyerek hepsine amin dedi. Sonra beş dakikalığına odasına çıkıp Serhan’ı aradı. İlk çalışta hemen cevap geldi. “kuzu!” dedi Serhan şefkatle. “İyi misin? Nasıl oldun? İlyas bana anlattı. Çok üzgünüm, gerçekten ne diyeceğimi bilmiyorum.” “söylenecek bir yok.” “yanında olmayı çok isterdim.” Dedi Serhan samimiyetle. “Gelmemi ister misin?” Leyla bunu düşündü. Şu anda Serhan yanında olsa şimdi hissettiğinden daha iyi hissedebilir miydi acaba? Sonra onu sıkıca sarıp sarmalayan bu aile canlandı aklında. Yusuf amcanın omzundaki elini hissetti. Elife teyzenin ona sevgiyle bakan gözlerini gördü karşısında. Oğuz’un, Nesli’nin ve Sinan’ın etrafında nasıl pervane olduklarını hatırladı. En sonunda İlyas canlandı zihninde. Ona uzattığı elini sıkıca tutmuştu Leyla. Evet, hali iyi değildi. Acı çekiyordu ama yanında olan bu güzel insanlar ona yetiyordu. “hayır,” dedi Leyla keskin bir şekilde. “Ben iyiyim aklın bende kalmasın. Elife anne, Yusuf babam, İlyas, hepsi gözümün içine bakıyor zaten.” “Leyla-“ “Serhan ben iyi olacağım, sadece zamana ihtiyacım var.” “benim de senin yanında-“ Cümlesini tamamlamaya fırsat vermeden hemen araya girdi Leyla yine. “Yapman gereken tek şey Aygül’le ilgilenmek. Kız isteyeceksin unuttun mu? Lütfen işlerinle ilgilen. Aklın bende kalmasın. Sonra yine konuşuruz.” “peki tamam,” dedi Serhan kırık dökük bir sesle. Leyla telefonu kapattıktan sonra Elife teyzenin yanına gitti. Beyler eve geri döndüğünde biraz daha iyiydi. Kayınvalidesinin duaları içini ferahlatmıştı. Hemen ardından kapı çaldığında Leyla garip bir şekilde gelenin Seher olduğunu hissetmişti. Nitekim yanılmadı da. Selvi ablanın peşinden kalkıp hole gitti. Kapıda kocası ile onu gördüğünde yanlarına gidip onları karşıladı. “hoş geldiniz” dedi Leyla. Seher de tıpkı kendisi gibi yorgun ve solgundu. Demir ise biraz mesafeliydi. Sonuçta karşısında karısına tokat atan biri duruyordu. “hoş bulduk” dedi Seher. “çok geçmiş olsun. Nasılsın şimdi?” “daha iyiyim sağ ol” “müsait misiniz?” “tabi tabi” Leyla eliyle içeri gösterip “buyurun lütfen” dedi. Salona geçtiklerinde Elife teyze de Yusuf amca da onları çok sıcak bir şekilde karşıladı. İlyas ise Leyla’yı korumak istercesine yanından ayrılmıyordu. Koltuklara oturup bir süre muhabbet ettiler. Böylece Leyla da Demir’in Antalya’da otel işletmeciliği yaptığını ailesinin Antalya’nın köklü ailelerinden biri olduğunu öğrenmişti. Demir’e şöyle bir baktığında gözlerinde kötü bir şey göremedi Leyla. Ayrıca Seher’e olan bakışları da tertemizdi. Kardeşine dalıp gittiğinde ister istemez gözleri doldu. Yıllar geçip gitmişti ayrılalı. Yüzünü görmeden büyümüştü Seher. Oysa ne zorlukları atlatmışlardı birlikte. Annesine babasına hiç güvenememişti ama Seher onun kıymetlisiydi. Ondan ayrılacağını hiç düşünmemişti. Alışamadığı bir türlü kabul edemediği en zor ayrılıktı Seher’in gidişi. Seher dönüp ablasına baktı o anda. Göz göze geldiklerinde Leyla’nın yüzündeki ifadeyi gördü Seher. Hepsi vardı. Acı, hasret, kırgınlık… “abla” dedi. “Seninle biraz konuşabilir miyiz?” Şimdi bütün gözler Leyla’ya dönmüştü. Başını salladı, “bahçeye çıkalım,” dedi. İkisi de gergindi. Ama bu kez daha sakinlerdi. Bahçeye çıkıp ağır adımlarla yürüdüler biraz. Sonra Leyla masaya gösterip “oturalım mı?” Diye sordu. “olur” Seher’in alt dudağında Leyla’nın attığı tokadın izi duruyordu hala. Leyla içi acıyarak “sana vurduğum için özür dilerim” dedi. “Ne olursa olsun bunu yapmamalıydım.” Seher gülümseyip “özür dileme” dedi. “Bana çok iyi geldi.” “ne?” “öyle” çekingen bir halde uzanıp ablasının elinden tuttu ve öptü. Leyla küçük bir şok içindeyken devam etti Seher. “yıllar sonra ilk kez bana bir tepki verdin çünkü. Robot gibi halimi hatırımı sorumu telefonu kapatmak dışında bana bir tepki gösterdin.” “Seher” Leyla kardeşinin elini sıkıp diğer eliyle yarasını okşadı. “Senden uzak durmamın sebebini biliyorsun.” “hayır bilmiyorum,” diye itiraz etti Seher. “Neden senelerce sana hasret kaldığımı bilmiyorum abla söyle lütfen bana neden?” soru değil bir çığlıktı bu. Leyla ise şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemiyordu. Yine de elinden geldiğince içini açmaya karar verdi. Geçmişin karanlık noktalarını kurcalamayacaktı elbette. “sen Antalya’ya gittiğin ilk zamanlar bir türlü alışamadın oraya. Beni yanında istedin biliyorum. Ama ailen sadece seni istedi.” Seher ağzını açıp bir şey söyleyecek gibi olunca Leyle hemen “Bunun için onları suçlamıyorum sakın yanlış anlama.” Diye devam etti. “Ben de sen onlara alış diye senden uzak durdum. Sonrasında koleje başladım. Derslerim çok yoğun oldu hep. O sırada ne oldu ben de bilmiyorum. Bana kırgın olduğunu biliyordum ama sen Antalya’ya alış diye senden uzak durdum. Aramızda ki mesafenin bu kadar açılacağını tahmin edemedim. Hep bir gün geri dönersin diye bekledim. Bir türlü seninle sağlıklı bir iletişim kuramadığımı kabul ediyorum. Ama Seher, arkada kalan kişi bendim ablacım. Hayatla baş etmek çok zordu.” “biliyorum” dedi Seher hemen. “Sana yardım edemedim hiç. Yanında olamadım. Ama ben de çekindim işte. Benden vazgeçtin sandım. Bir de o Serhan denen iblis vardı yanında sürekli. Ne zaman seninle görüşsek o da vardı. Nefret ediyorum ondan! Seni öyle sahiplenmişti ki, seni öyle kuşatmıştı ki bana sana yaklaşacak bir alan bırakmamıştı sanki.” Leyla bu çıkış karşısında itiraz etmedi. Seher’in haklı olduğu taraflar vardı. Leyla’nın kendisi sadece Serhan’ın aşkından vazgeçmemiş miydi? Çünkü Serhan sadece bir aşk değildi onun için, her şey demekti. Annesinin, babasının, kardeşinin boşluğunu onunla doldurmamış mıydı? Şimdi Seher’e ne diyebilirdi ki? “zamanla geçmişten kaçtığını düşündüm” dedi Leyla. “sana geçmişini, o acıları hatırlattığımı düşündüm hep.” “geçmişimden hiçbir zaman kaçmadım” Seher başını iki yana sallarken gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü. “ama onlarla sen olmadan başa çıkmak çok zordu. Sen de yoktun. Ben de sensiz onları hatırlamaktan kaçtım. Sonra bir bakmışım geçmişle beraber senden de kaçar olmuşum.” İki kardeş el ele karşılıklı oturmuş birbirlerine içlerini dökerken onları kendi odasında ki pencerenin arkasından izleyen Elife Teyze “barışacaklar inşallah” dedi. Yusuf Bey de oturduğu yerden kalkmadan “inşallah” diye karşılık verdi. İlyas ve Demir’i salonda baş başa bırakmışlardı ki ikisi de konuşup kaynaşsın. Çünkü cenaze günü onlar da çok gerilmişti. Leyla kardeşinin yüzünü sevip “özür dilerim” dedi pişmanlıkla “geçip giden yılları telafi edemem artık.” “abla” Seher’in sesi titrekti. “abla ben seni çok özledim. Kucağında yatmayı, saçlarımı taramanı, bana şarkı söylemeni, sana sarılıp uyumayı, üşüdüğüm zaman gelip beni ısıtmanı çok-“ Boğazına takılan hıçkırık yüzünden cümlesinin sonunu getiremeyen Seher’e sarılan Leyla yıllar sonra ilk defa kardeşini bağrına basıp saçlarını okşadı. O da ağlıyordu. Gözyaşları tebessümleriyle karışırken Seher hıçkırıklarının arasından “annem gibi kokuyorsun.” Deyince daha çok ağlamaya başladılar. Çünkü annelerine hiç ağlayamamışlardı. Sonunda biraz toparladıklarında birbirlerinden ayrıldılar ama ellerini bırakmadılar. Leyla’nın içinde öyle bir ferahlık öyle bir hafiflik vardı ki sanki Seher onun ellerini bıraksa uçup gökyüzüne karışacaktı. “artık ayrılık yok değil mi abla?” dedi Seher emin olmak için. “yok” dedi Leyla. “kardeşime kavuşmuşum artık bırakmam.” “bırakma” dedi Seher. “sen beni hiç bırakma. Söz ver.” “söz.” Leyla kardeşinin gözündeki yaşları sildi. “söz veriyorum. Son nefesime kadar” “ben de söz veriyorum.” İkisi de güldü. Leyla’nın içinde yeniden çiçekler açmıştı sanki. Bütün renkler yeniden anlam kazanmıştı. Aldığı nefesin bir rengi vardı şimdi. Kimsesiz, ıssız, çorak bir çölden ibaret değildi gönlü. Bir kökü vardı. Bir yareni, bir yoldaşı, bir kolu, bir uzvu vardı. Kardeşi vardı. Bitmek bilmeyen uzun gecesi sonunda seher vaktine kavuşmuştu. Salona kol kola geri dönerlerken Demir ve İlyas’ın da muhabbeti ilerlettiğini duydular. Seher “ne oluyordu bunlar şimdi?” diye sordu ablasına. Leyla gülüp “kayınço galiba” diye cevap verdi sonra düzeltti. “Ay yok bacanak bacanak.” “o ne be?” “aman işte bizim kültürde kimseyi es geçemezsin. Herkes birbirinin bir şeyi olacak illa ki” “ama enişte bey de karizma bu arada,” diye fısıldadı Seher. Henüz salona girmemişlerdi. “Hele ses tonu! Alttan alttan geliyor. Derin!” Leyla kıkırdamasını zapt etmeye çalışıp dirseğiyle kardeşini hafifçe dürttü. “sus kız duyacaklar şimdi.” “Demir nasıl peki?” Diye sordu Seher. “iyi” dedi Leyla. “adı gibi biraz sert gözüküyor ama gözleri sana bakarken tertemiz. Hoşuma gitti damadım” “yaa” dedi Seher. Bu cevap çok hoşuna gitmişti. Salona girdiklerinde iki kardeşi kol kola gören İlyas gülümseyip “mesele tatlıya bağlandı sanırım” dedi. Leyla başını sallayıp “öyle” dedi. “çok sevindim” dedi Demir. “bundan sonra daha sık görüşeceğimizi umuyorum Leyla” “evet evet” diye onayladı Seher. “ben haftada üç kez arayacağım ablam da dört kez arayacak.” Herkes gülünce Seher “telefonla konuşmak yetmeyince de atlayıp İstanbul’a geleceğim haberin olsun” diye devam etti. “gel tabi” dedi Leyla. “sen hep gel.” “geleceğim ablam” Seher ablasının omzuna başını yaslayıp “bundan sonra ayrılık yok inşallah” dedi. “inşallah kuzum” Leyla da başını ona yaslamıştı. “ayrıca yazın kesinlikle Antalya’ya geleceksiniz” Seher hevesle İlyas’a döndü. “lütfen enişte lütfen” Aniden enişte hitabına muhatap olan İlyas ise şaşkınlıkla başını sallamakla yetindi. Leyla ise şaşırmamıştı çünkü Seher hep böyleydi işte. Sıcakkanlı, girişken, ağzı ballı, gönül almasını bilen… “evet Antalya’ya bekleriz.” Dedi Demir. “sizi ağırlamak bizi mutlu eder.” Leyla “bak şimdi heveslendim” diye karşılık verdi. Çünkü İlyas yanında olur muydu bilemiyordu ama o kesinlikle yazın Antalya’ya gitmeye karar vermişti. “ben de” Demir saatine bakıp “aslında artık kalksak iyi olacak” dedi. “benim yetişmem gereken bir toplantım var. Gece de uçağımız.” “ne?” dedi Leyla “hemen dönüyor musunuz?” “maalesef” Seher de bu durumdan memnun değildi. “ama Antalya’da işler çok birikti.” Leyla üzülse de sesini çıkartmadı. Seher elinden tutup “seni sık sık arayacağım.” Dedi. “hiç endişelenme benden kurtuluş yok artık.” “senden kurtulmak isteyen de yok” Leyla kardeşine sarılıp “sen benim hasretimi vuslata çevirdin.” Diye fısıldadı kulağına. “sen de benim ablam” dedi Seher. Veda vakti geldiğinde Seher ve Demir en önce Elife Teyze ve Yusuf amcanın ellerinden öptüler. Elife Teyze, Seher’in yüzünü sevip “sen benim kızımın yüzünü güldürdün Allah da senin yüzünü güldürsün.” Diye dua edince Seher ona sarılıp “şükürler olsun ki ablamın sizin gibi bir ailesi var” dedi. Leyla burnunu çekip ağlamamak için kendini tutarken İlyas ile beraber ikisine arabalarına kadar eşlik ettiler. Demir, İlyas’ın elini sıkıp “tekrar görüşmek üzere diyelim o zaman” dedi. İlyas de başını sallayıp “en kısa zamanda inşallah” dedi. Sonra Seher’e bakıp “tanıştığımıza memnun oldum Seher’ciğim” dedi. “ablan için de senin için de çok mutlu oldum.” “sağ ol enişte” dedi Seher. Belli ki İlyas’ı bayağı bayağı sevmişti. Leyla da Demir’le el sıkışıp “iyi yolculuklar, birbirinize iyi bakın” dedi. Sonra Seher’e sarılıp “Necmi Bey ve Seren Hanıma selamlarımı ilet lütfen” dedi. “annemle babamın da sana çok selamları var.” “aleykümselam” dedi Leyla hemen. “ama ben Serhan’a selam falan göndermiyorum aklında olsun” dedi Seher. İlyas bıyık altından gülüp “hayırdır?” diye sordu “sen Serhan’dan hoşlanmıyor musun?” Seher, İlyas’a bakıp “elini vicdanına koy, sen söyle enişte” dedi. “sen hoşlanıyor musun o heriften.” İlyas bu kez gülmesini saklamadan “zerre haz etmiyorum kendisinden” diye itiraf etti. Leyla ise ağzı açık hayretle onları dinliyordu. “adamın dibisin enişte” dedi Seher, elini kaldırınca İlyas’la beşlik çaktılar. Leyla’nın ise hayreti gittikçe büyüyordu. Demir yüzünde koca bir sırıtışla onları izliyordu. “ay aşk olsun size” dedi Leyla. “adamın yarın sözü var. Siz arkasından neler diyorsunuz?” “tüh” dedi Seher. “yazık oldu kıza desene” “Seher” dedi Leyla. “lütfen” “ay iyi tamam. Benden ve senden uzak olsun da nerede olursa olsun.” Leyla kardeşinin iki yanağından öpüp “kendine çok dikkat et” dedi. “yarın sabah da beni ara ki sağ salim vardığınızı bileyim. Bir de buraların havasına pek alışkın değilsin sen, dönünce bolca bitki çayı iç hasta olma.” Seher yüzünde gülümseme ablasını dinleyip başını salladı. “sen de kendine çok dikkat et. Sizi birbirinize emanet ediyorum” dedi. Sonra da arabaya binip uzaklaştılar. Arkalarından bakarken Leyla, İlyas’a dirseğiyle hafifçe vurup “adamın dibi ha!” dedi. İlyas kendinden memnun bir ifadeyle omuz silkti. “kardeşin has kızmış” “ben?” İlyas, Leyla’nın sesindeki siteme gülüp “sen de has uşaksın merak etme” diye karşılık verdi. Tekrar evin içine girerlerken Leyla kendini tüy gibi hafif hissediyordu.
|
0% |