@rabiasofi
|
Ertesi sabah Leyla uyandığında, İlyas çoktan işe gitmişti. Leyla bir ton dayak yemiş gibiydi. Kendine gelmesi epey vakit aldı. Banyo yaptı, temiz kıyafetler giydi. Salona indiğinde vakit öğle olmuştu. Elife Teyze koltukta oturmuş el işi yaparken, bir yandan da ekrana bakıp duruyordu. Leyla’yı görünce “gel kızım” dedi. Leyla yanına geçip oturduğundaysa “daha iyi misin?” diye sordu. Leyla ona sorar gibi bakınca “İlyas söyledi, dün gece biraz rahatsızlanmışsın.” “ha evet” Leyla başını sallayıp “geçti ama iyiyim” diye ekledi. Dün gece olanları anlatmamıştı demek. “çok şükür.” Elife Hanım görmüş geçirmiş kadındı. Elbette Leyla’nın yüzüne bakınca hastalığının sebebini anlamıştı. “Yoruldun tabi bu aralar çok. Acı insanı yıpratır kızım. Belli sen benim gibisin. Yaşar, kimseye belli etmez, sonra da böyle yataklara düşersin. Kan içip kızılcık şerbeti içtim demek güçlü durmak değildir ama bilesin.” Leyla tebessüm edip “geçip gitti” dedi sadece. Elife Teyze de üstüne bir şey eklemedi. “hadi git karnını doyur.” “tamam” Leyla mutfağa gittiğinde Selvi Abla akşam yemeği ile uğraşıyordu. “kolay gelsin Selvi abla” dedi. Dolabı açıp kendine kahvaltılık çıkardı. “sağ ol kızım” dedi Selvi Abla. Bir şey demeden fırından börek çıkarıp önüne koydu. Leyla yemek yerken bir yandan da İlyas’ı düşünüyordu. Ona teşekkür etmek için bir şey yapmalıydı. Öyle kuru kuruya olmazdı. Dün gece o gelmeseydi ne halde olurdu kim bilir. Aklında sarıldıkları an vardı. İlk defa ona böyle sıkıca sarılmıştı. Kendini güvende hissetmişti. O gelip kollarından tutmasaydı- başını sallayıp “ne yapabilirim?” diye düşündü. Ona bir hediye alsa nasıl olurdu? “ne alabilirim?” diye mırıldandı kendi kendine. İlyas kitapları seviyordu. Ona kitap alabilirdi. Kitaplığında bir şiir köşesi vardı. Şiir okumayı da seviyordu. Ona hiç okumamıştı gerçi. Kim bilir kaç kıza okumuştu? Aygül’e okumuş muydu peki? Leyla bir anda dağılan düşüncelerini toplamaya çalışıp “tamam tamam” dedi içinden. “kitap alacağım inşallah.” Hızlıca yedikten sonra dağınıklığını toplayıp mutfaktan çıktı. Salona geri dönüp “anne” dedi. “ben dışarı çıkacağım. Sen de gelmek ister misin?” “hayırdır kızım? Bir şey mi oldu?” “yok hayır. Şey-“ “ne?” “ben” dedi biraz utanarak “İlyas için bir şeyler bakacaktım da” Elife Teyze gülüp “öyle mi?” dedi. “e sen git o zaman kızım. Hem benim bacaklarım çok ağrıyor bu aralar. Sen yürürsün epeyce.” “eh yürürüm.” “madem dışarı çıkacaksın, o zaman alacağını al sonra İlyas’ın yanına git. Karı koca azıcık beraber gezin dolaşın. Yeni evli çiftsiniz sonuçta.” Leyla itiraz edecek gibi oldu ama Elife Teyze elini kaldırıp “hadi git, giyin, süslen. Kocanla gez dolaş biraz kızım. Ne biçim yeni evlisiniz siz?” deyince başını sallayıp odasına çıktı. Kot pantolonunun üstüne şık bir kazak giyip, kaşe, krem rengi paltosunu giydi. Başına aynı renkten ressam beresini taktı. Evden çıkıp yürüyerek aşağı caddeye indi. Burada güzel bir kitapçı dükkânı vardı. Bir süre dükkânda ne aradığını bilmeden dolandı durdu. Sonunda ‘Han Duvarları’ çarptı gözüne. Kitaplığında bu yoktu galiba. İyice düşündü. “hayır hayır yok” dedi. Kasaya geldiğinde renk renk satılan ayraçlar çarptı gözünde. Birinin üstünde “dünyanın dert babası ben olmuşum” yazıyordu. Görünce dayanamayıp onu da ekledi. Hediye paketi yaptırdıktan sonra dükkândan çıkıp iş yerinin yolunu tuttu. Şimdi içini bir heyecan kaplamıştı. Evleneli neredeyse üç ay olacaktı ve Leyla ilk defa şirkete gidecekti. İçinden bir ses artık burada çalışamayacağını söylüyordu. Kendine yeni bir iş bulma vakti geldiğinde düşünecekti bütün bunları. Çünkü kafasında başka planları da vardı. Ancak içinde başka bir heyecan da vardı. Ya İlyas onu görmekten memnun olmazsa diye çekiniyordu. Ya terslerse, ya gitmesini isterse diye düşündükçe cesareti kırılıyordu. “aman canım öyle olursa da beni, Elife teyze gönderdi derim,” diye mırıldandı. “Adamın içinden canavar çıkacak hali yok ya.” Kararlı bir adım attı ama sonra sırtını dönüp “ya işi çoksa” dedi. “ya toplantı varsa, ya çok yoğunsa. Ya benimle ilgilenmezse, ya yeter be kadın, gündüz sen gece sen bıktım artık derse!” Leyla’nın paranoyası gittikçe yükselirken derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Yüzünü tekrar şirkete döndüğünde, onu bilimsel bir deneyi izler gibi izleyen kocasını gördü. Fena yakalanmıştı. “Leyla?” dedi İlyas şüpheyle. Sanki her an çıldırabilirmiş gibi bakıyordu karısına. Leyla gülümsemeye çalışıp “İlyas” dedi. “ben geldim.” “görüyorum.” “evet” Leyla, rezilliğinin ayyuka çıktığını düşündüğü sırada İlyas yanına gelip “bir şey mi oldu?” diye sordu. Leyla kafasını hayır anlamında sallayıp, kendini nasıl burada bulduğuyla ilgili söyleyecek tek bir kelime bulamamasına sövüyordu içinden. “sen iyi misin?” “hıhı” “Leyla beni korkutuyorsun.” Sonunda susmanın da içinden sövmenin de fayda vermeyeceğini anlamıştı. Yutkunup “ben, sana teşekkür etmek istedim” dedi. “öyle kuru kuru da teşekkür etmek olmazdı. O yüzden sana bir yemek ısmarlamak istiyorum. Ama yani müsait değilsen anlarım. Sonuçta haber vermeden geldim ve-“ ”Çok iyi yapmışsın” dedi İlyas hemen. Karısının neden bu kadar paniklediğini anlayınca endişeli yüz ifadesi yumuşadı. Yüzüne sıcak ve alaylı bir gülümseme yayıldı. “gerçekten mi?” İlyas başını salladı. “Öyle, ama teşekkür edilecek bir şey yapmadım.” “ne demek yapmadın,” dedi Leyla hayretle. “Dün gece sen yetişmeseydin ben, o karanlıktan nasıl çıkardım bilmiyorum İlyas.” İlyas, Leyla konuşurken onun yüzünü inceliyordu. Gözleri, kaşları, kirpikleri, dudakları… tek tek hafızasına işliyordu. Karısına şapkanın ne kadar çok yakıştığını düşünmeden edemedi. “dün gece senin için çok endişelendim,” dedi samimi bir ses tonuyla. “Senin iyi olmanı istiyorum Leyla” “biliyorum.” Leyla gülümsemeye çalıştı. “Senin desteğin benim için çok kıymetli.” “sen de kıymetlisin” İlyas’ın ses tonundaki bir şey Leyla’nın kalp atışlarını hızlandırmıştı. Mahcup bir halde ne tarafa bakacağını bilemezken, İlyas, şakacı bir tavırla “demek bana yemek ısmarlayacaksın.” Diye konuyu değiştirdi. Leyla da rahatlamıştı şimdi. “Evet, hem de nerede istersen. Lüks restoranlar hariç ama” İlyas gülüp “merak etme canım. Ben hiç öyle bir şey yapar mıyım?” dedi muzır bir ifadeyle. “o zaman gidelim mi?” “halletmem gereken çok ufak bir iş var” İlyas şirketi gösterdi. “yarım saat bile sürmez. Ondan sonra hemen çıkarız.” “tamam” Leyla şirkete kocasıyla beraber girerken herkesin gözünü, üzerinde hissediyordu. Sonunda onların kata çıktıklarında eski mesai arkadaşları onu görünce yanına gelip onu kıskaca aldılar. “ben işimi halledip geliyorum hemen” dedi İlyas kulağına fısıldayarak. Leyla ona tamam der gibi baktı. Herkes onları dikkatle izliyordu. İlyas gidince Zehra “aşk olsun Leyla” dedi hemen, “onca zaman beraber çalıştık hiç birimize söylemedin İlyas Bey’le olan ilişkini.” “öyle olması gerekti.” Anlaşılan Leyla gittikten sonra arkasından epeyce konuşulmuş ve ilişkileri hakkında herkes bir şeyler söylemişti. “E siz neler yapıyorsunuz? Var mı yeni bir proje?” diye sordu konuyu kapatarak. “aman işte nasıl olsun” dedi adını hatırlayamadığı bir başka kız. “bıraktığın gibiyiz. Yüksek tempo devam ediyoruz.” “ben de çok özledim çalışmayı” “masan olduğu gibi duruyor şekerim” dedi bir başkası. Leyla gülüp “sizi daha fazla tutmayayım” dedi. “kolay gelsin.” Tam İlyas’ın odasına gidecekti ki son anda Ali Kemal Bey’in yanına uğramadan gitmek olmaz diye geçirdi içinden ve eski patronunun kapısını tıklatıp içeri girdi. “oo Leyla kızım hoş geldin” dedi Ali Kemal Bey babacan bir tavırla. “hoş buldum” “geç otur bir kahve söyleyeyim.” “yok Ali Kemal Bey.” Dedi Leyla otururken “ben hazır gelmişken sizi görmeden gitmek istemedim. Fazla vaktinizi almayacağım zaten.” “ne demek olur mu öyle şey?” Ali Kemal Bey Leyla’ya bakıp “nasıl gidiyor günler?” diye sordu. “güzel” dedi Leyla. “alışmaya çalışıyorum işte.” “alışırsın, alışırsın” Ali Kemal Bey göbeğini hoplatarak gülüp “başından beri siz ikinizden şüphelenmiştim zaten” dedi. “ama ne yalan söyleyeyim beni bile şaşırttınız.” Leyla adamın söylediği karşısında biraz afallasa da tebessüm edip “aman Ali Kemal Bey, siz ne diyorsunuz o kadar bariz miydi halimiz?” diye sordu bilerek. “bariz değildi canım” dedi Ali Kemal Bey. “ama bu gözlerde sevdaya dair çok şey gördü geçirdi be güzel kızım. Birbirine akan iki gönül gördü mü, seziyor işte. Sizin İlyas’la haliniz de öyleydi. Belki bize değil kendinize çaktırmıyordunuz gönüllerinizi ama oradaydı işte. Ben gördüm, anladım.” “nasıl anladınız?” “birbirinize olan bakışlarınızdan elbette” Leyla bir anda kağıt yutmuş gibi olmuştu. O Serhan’dan başkasına hiç o gözle bakmamıştı ki! Ya da bakmış mıydı? Burada çalıştığı onca vakti düşündü. Hepsinin içinde İlyas bir şekilde karşısına çıkıyordu. Neden bu şirkette çalıştığı zamanları düşününce ilk onun sesi, onun duruşu geliyordu aklına? Leyla bu soruya bir cevap vermekten kaçarak “onca senelik tecrübenizin radarına takılmışız demek ki” deyip ayağa kalktı “ben sizi daha fazla oyalamayım. Görüşmek üzere kolay gelsin.” “sağ ol kızım. Bir akşam bize yemeğe de bekleriz.” “inşallah” Leyla odadan çıkıp Aygül’ün yanına gitti isteksizce. Çünkü gelip onun yanına uğramadığını öğrenirse ayıp olurdu. Kapısını tıklatıp içeri girdiğinde görmeyi hiç beklemediği birini daha gördü. Serhan da odadaydı. “Leyla” dedi Aygül şaşırarak “bu ne güzel sürpriz böyle.” “ya sorma” Leyla, Serhan’a bakıp “bana da sürpriz oldu” dedi. “ne güzel oldu, ikinizi bir arada yakaladım.” “hayırdır, yoksa işe dönmeye mi karar verdin?” diye sordu Aygül. Leyla başını sallayıp “henüz değil” dedi. “sen çalışmadan duramazdın halbuki” diye imalı bir şekilde konuştu Serhan hemen. “yani benim tanıdığım Leyla” Leyla ona bakıp “ömrüm çalışmakla geçti zaten” dedi. “bırak biraz da dinleneyim.” Aygül hemen Serhan ve Leyla arasındaki gerginliği sezmişti. Ortamı yumuşatmak amacıyla “öyle canım. Hiç acele etme. Ne zaman istersen” dedi ve ekledi. “İlyas’ı mı bekliyorsun?” “evet” Leyla yüzündeki gerginliği toplamaya çalışıp Aygül’e baktı. “bana yirmi dakikalık işim var dedi ama yarım saat oldu bile.” “çok titizdir bilirsin.” “bilmem mi?” dedi Leyla “ama ben seviyorum onun bu hallerini.” Serhan homurdanır gibi bir ses çıkarınca Leyla ona tekrardan baktı. “sen nasılsın?” diye sordu kendini tutup. “Sema Teyzeler döndü mü?” “çoktan” “nişan ne zaman bu arada?” “daha karar vermedik” dedi Aygül. Serhan ise “ama büyük ihtimalle yılbaşında olacak” diye ekledi. Leyla başını sallayıp “ne güzel” dedi. “işin çok Aygül” “biraz yorulacağım sanırım.” “ama beraber halledersiniz” Leyla bu kez Serhan’a döndü. “siz birlikte olduktan sonra her zorluğu aşarsınız.” Serhan başını usulca sallayıp “kesinlikle” diye onayladı. Sonra Aygül’e bakıp “o benim kıymetlim” dedi içtenlikle. Aygül utanıp gülerken Leyla da onlara bakıyordu. İlyas ile yaptığı evlilik işe yaramıştı. Serhan ve Aygül emin adımlarla ilişkilerini ilerletiyorlardı. “ne güzelsiniz” dedi Leyla. “Allah bozmasın.” “amin” Dedi Aygül canı gönülden. Kapı tıklanıp içeri İlyas girdi o sırada. “ben hazırım” dedi direk Leyla’ya bakıp. “o zaman biz gidelim artık” dedi. “size iyi çalışmalar.” “teşekkür ederiz” Aygül her zamanki gibi kibar ve samimiydi. “görüşürüz” dedi İlyas. Elini karısına uzattı. Leyla elini tutarken onu çekip hızla ayağa kaldırınca Leyla bir anda kendini onun kollarında buluverdi. İlyas sanki odada ondan başkası yokmuş gibi bakıyordu. Leyla’nın belini sıkıca kavramıştı. Yüzünde şeytani bir gülüş vardı. “ben çok acıktım,” dedi boğuk bir sesle. Leyla yutkunup aklını toplamaya çalıştı. İlyas elinden tutup onu götürürken son gördüğü şey Serhan’ın öfke dolu bakışlarıydı. Arabaya bindiklerinde Leyla “e nereye gidiyoruz?” diye sordu biraz da olsa aklını toplayabilmişti. “çok güzel bir yere” “sürpriz mi?” “evet” “ama yemeği ısmarlayan taraf benim. Bana sürpriz yapamazsın” dedi Leyla sitem eder gibi. İlyas kahkaha atıp “neylersin bu da benim tarzım” diye karşılık verdi. Ne oluyordu bu adama böyle! Sonunda gittikleri yer bu semtin en güzel ocak başı mekânlarından biriydi. Leyla kocasına bakıp “gerçekten mi?” dedi. İlyas hemen “istersen başka yere gidelim” dedi. Acaba ayıp mı etmişti. Leyla kafasını iki yana sallayıp “bayılırım ocak başına” deyince rahatlayıp güldü. “e hadi o zaman.” Beraber köşe kenar bir masaya geçip oturduklarında İlyas “donat masayı koçum” dedi gelen delikanlı garsona. Camdan dışarı baktığında kuvvetli bir yağış başladığını gördü. Zaten sabahtan beri hava kapalıydı. “hemen abim” deyip giden garsonun ardından bakan Leyla kıkırdayıp “hep böyle bir şey yapmak istemişimdir” dedi küçük bir kız çocuğu gibiydi hali. “ne?” “donat masayı koçum” diye kötü bir taklidini yaptı kocasının. “hiç yapmadın mı?” Leyla başını iki yana salladı. “çocukken öyle lükslerimiz yoktu. Sonrası da malum yetimhanede böyle şeyler yapamazsın. Üniversiteye başlayınca da hem çalıştım hem de okula gittim. Değil böyle yerlere gelmeye bir arkadaş edinmeye dahi vaktim olmadı.” “peki ya Serhan?” “o böyle yerlerden hoşlanmaz. Kokusu çok ağır geliyormuş.” “ay aman” dedi İlyas kendini tutamayıp “sanki dük soyu mübarek.” Leyla gülüp “o ne be?” dedi. “ne bileyim ben.” Yemekleri geldiğinde büyük bir iştahla yediler. Leyla uzun zaman sonra ilk defa yediği yemekten lezzet almıştı. Birbirlerine hayatlarını anlatırken hiç çekinmeden, evirmeden, çevirmeden konuşuyorlardı. Sıra tatlıya geldiğinde Leyla başını sallayıp “şu kadarcık yerim kalmadı” dedi. İlyas ise fırın sütlaç ve iki kaşık istedi. “tadına bakarsın canım” dedi sonra da. Leyla ise hediyesini verme vaktinin geldiğini düşünüp çantasını açtı. Poşeti çıkarıp masanın üzerine koydu ve İlyas’ın önüne itip “dün gece için gerçekten teşekkür ederim” dedi. İlyas şaşırmıştı şimdi. Ama memnun bir halde paketi alıp açtı. İçinden çıkan kitaba çok değerli bir hazineymiş gibi bakıp “ömrümün sonuna kadar saklayacağım bunu inşallah” dedi. Sonra ayracın üstündeki yazıyı okuyup güldü. “teşekkür ederim.” Leyla beğendiğine sevinmişti. Gözleri parlayarak “eh bir gün içinden bir şiir okursun bana artık” dedi. İlyas ona bakıp “elbette” dedi o buğulu sesiyle. Leyla kalbinde bir sevinç hissetti o anda. Yemekleri bittiğinde, gelen hesabı ödemek için elini uzattığında İlyas ondan önce davranıp kutuyu kaptı. Leyla karşı çıkıp “Ya İlyas” dedi. “böyle konuşmadık ama” İlyas ise onu duymazlıktan gelip hesabı ödedi. Sonra da kalkıp Leyla’ya paltosunu tuttu. Leyla başını iki yana sallarken sandalyesini itip ayağa kalktı. Paltosunu giyerken garip hissetmişti. Ya da kıymetli… “sağ ol” dedi İlyas’a. Kocasının elleri bir süre omuzlarında oyalandı. “ne demek” dedi ellerini çekerken. Leyla, beresini alıp başına taktı. “yamuk oldu” İlyas beresini gösterdi. “dur ben hallederim” parmak uçlarıyla bereyi düzeltti. Onun dokunuşunu hisseden Leyla ise donup kalmış gibiydi. Çok garip bir his sarmıştı dört yanını. Neydi bu? İlyas bir adım geri çekilip “hadi çıkalım” dediğinde kaçar gibi dışarı çıkıp kendini yağmurun altında buluverdi. Fazla ıslanmadan arabaya bindiler. Yağmur iyice şiddetlenmişti şimdi. Göz gözü görmüyordu. “biraz bekleyelim” dedi İlyas. “bence de” Yağmurlu havalardan çok hoşlanmazdı Leyla. Yaz mevsimini severdi. Güneş tenine değsin, ısıtsın, hiç üşümesin isterdi. Arabanın camına sanki tepesinden kovayla döküyorlarmış gibi yağmur yağıyordu. Leyla o yağmur sularını izlerken yine dalıp gitmişti. Daha kötü, daha savunmasız anıları vardı aklında. Yalnız geçirdiği zamanlarda yağmur onun yoldaşı olmuştu aslında. Ama yine de karanlıktı zihni. Çok karanlık. O karanlığa tekrar girmemek için başını çevirip İlyas’a baktığında göz göze geldiler. Onu izliyordu. “nereye daldın gittin yine?” diye sordu İlyas. Karısının gözlerinde gördüğü şeyden hoşlanmıyordu. Leyla omuz silkip “boş ver” dedi. “boş veremem” dedi İlyas. Parlak gözlerinde takılı kaldı bir süre. Orada çok büyük bir keder vardı. “biliyor musun seninle ilgili her şeye alıştım sayılır. Neşene, esprilerine, kahkahana, öfkene, kızgınlığına her şeye! Ama tek bir şeye alışamadım.” “neye?” diye sordu Leyla merakla. “bazen bütün ruhunu, bütün benliğini, kapkara bir duman gibi kaplayan yüreğinde taşıdığın şu kedere hiç alışamadım Leyla” dedi İlyas. Karısının gözlerinin yaşlandığını gördü. Siyah gür kirpiklerini birkaç kez kırpıp pencereye baktı. “bende gördüğün o keder” dedi çatlak bir sesle ve ekledi “beni ben yapan her şey aslında” “buna inanmıyorum” dedi İlyas ama Leyla onu duymamış gibi devam etti. “yağmur bana yalnızlığımı hatırlatır. Evsiz, bağsız, kimsesiz, küçücük bir kız çocuğunun gök gürültüsünden korkması gerekir değil mi? Oysa ben hiç korkmazdım. Aksine sevinirdim. Çünkü gök gürlemeye başlayınca ağladığımı kimse duymazdı yetimhanede.” “hiç arkadaşın yok muydu?” diye sordu İlyas. “yani Serhan’dan başka” Leyla kafasını salladı. “ben, bizim odada koleje giden tek çocuktum. Haliyle pek sevilmezdim. Üstelik demir gibi bir inadım vardı. Ne yaparlarsa yapsınlar kavga etmezdim onlarla. Hiçbir şey yapmazdım. Bu yüzden benden daha çok nefret ederlerdi. Onlar karşısında öğrendim ben ilk defa dimdik durmayı. Ama işte bazen böyle yağmur yağdığında bütün gücüm şeker gibi eriyip giderdi. Ağlardım. Bir de bizim yurdun çatısı öyle çok sağlam değildi. En ufak bir yağmurda bile nasıl ses çıkardı. “ Leyla o sesleri zihninin içinde duyuyordu sanki. Tebessüm edip “eskilere dalıp gittim işte boş ver” deyiverdi. İlyas daha fazla ısrar etmedi. Ama Leyla onunla konuşuyordu. Ona içindekileri söylüyordu. Bu önemliydi. Bu yüzden hızı kesilen yağmura tekrar yakalanmamak için arabayı çalıştırıp yola çıktılar. Birlikte çıktıkları ilk yemek ikisi için de unutulmaz olmuştu. |
0% |