102. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / 15. BÖLÜM

15. BÖLÜM

RabiaSofi
rabiasofi

hepinize merhabalar

ve çoook iyi okumalar :)

 

BÖLÜM

Kurşun gibi

Neva hazırlıklarını bitirmiş, özenle giyinmiş misafirlerini karşılamak için salonda bekliyordu. Üstüne yeşil bir elbise giyip bej rengi bir şal bağlamış, Ömer’in üstünü de giydirip serbest bırakmıştı.

Bir an sonra salonun girişinde kucağında Ömer’le birlikte gözüken Sinan “annesi bak kimi kaçak geçiş yapmaya çalışırken yakaladım,” diyerek içeri girmişti.

“nasıl?” diye sordu Neva hayretle

Ömer suçunu bilir gibi sırıtıp ikisine bakarken Sinan “merdivenlerde yakaladım beyefendiyi,” dedi tekrar yere bırakırken.

“ay Allah korusun,” Neva elini kalbine koyup Ömer’e baktı “ya merdivenlerden düşseydi.”

Anne yüreği böyle bir ihtimal karşısında sıkışırken Sinan yanına gelip “bence merdivenler için bir önlem almamız gerekiyor,” dedi onu yatıştırmak ister gibi “İsmail abim de yaptırmış, Hasan düşmesin diye.”

“doğru,” diye onayladı Neva “korkuluk taktırmak gerekiyor.”

“İsmail abime sorarız bu akşam, kime yaptırdıysa ona yaptırırız biz de.”

“tamam,”

Neva onun üstünü kontrol edip “kardeşlerin geliyor diye mi bu şıklık,” diye takıldı kocasına. Sinan tebessüm edip “hayır,” dedi ve ekledi “yanına yakışabilmek için.”

Toz mavi bir gömlek ve acı kahve bir pantolon giyip siyah deri bir kemer takmıştı. Gayet iyi gözüküyordu. Neva’ya bakarken kapının çalmasıyla birlikte karısı “geldiler!” dedi antreye gidip kapıyı açtı.

Neslihan elinde kocaman bir tatlı poşetiyle içeri girdiğinde “selamün aleyküm,” dedi gözleriyle ikisini de hızlıca tararken. Arkasından içeri giren Alparslan kızının elini bırakıp üstündeki kabanı çıkarttı.

“selamün aleyküm,” diye tekrarladı o da tebessümle.

“aleyküm selam,” diye karşılık verdi Neva “hoş geldiniz.”

Neslihan ona poşeti verirken sarılıp öpüştüler. Alparslan ve Sinan da tokalaşırken İlay “Ömer nerede?” diye sordu meraklı gözlerle ilk defa geldiği evi incelerken.

“salonda güzelim,” dedi Sinan onun saçlarından öpüp “hoş geldin.”

İlay ona utangaç bir tebessümle karşılık verdi. Dayısının yanağından öptü, “hoş buldum dayı.”

Neva da onun yanaklarından öpüp “hoş geldin İlay,” dedi içtenlikle.

“hoş buldum yenge,”

Hep birlikte salona geçerken kapı tekrar çaldı. Neva hiç oturmadan tekrar kapıyı açmaya gitti. Nergis ve Leyla “biz geldik!” dedi aynı anda. Neva kocaman bir gülümseme ile onları içeri alıp “hoş geldiniz!” diye karşıladı.

Onlar da elleri boş gelmemişti elbette. Neva hızlıca onları da mutfağa bırakıp bir an sonra arabaları park ettikleri için arkadan gelen beyleri karşıladı. O sırada Sinan da yanına gelmişti. Abilerini kapıda karşılayıp sarılan genç adam yeğenlerinin onu topluca kucaklamasından sonra keyfi iyice yerine gelmiş halde misafirleriyle ilgilenmeye devam etti. En son gelenler en yakında oturan İsmail ve Ayşe idi.

Hasan en önde eve girip “Ömer nerede?” diye sesli bir şekilde sorunca onu duyup gelen Ömer “Hadan!” diye koşarak gelip ona sarıldı.

Sanki yıllardır görüşmemiş gibi hasretle kucaklaşan iki çocuğu izleyen diğerleri gülerken Ayşe “sabahtan beri Ömer’e göstermek için sakladığı oyuncağı bulamadığımız için en son biz geldik,” diye açıkladı sona kalmalarının sebebini.

Hasan cebinden çıkarttığı minyatür dinozoru gösterip “bak!” dedi hevesle “en sevdik-imiz.”

Ömer’in küçücük oyuncak karşısında gözleri parlamıştı resmen. Yerinde zıplayıp “dino, dino!” diye tekrarlarken İsmail “neyse en azından tüm ailemle birlikte seferber olup arayıp bulduğumuza değdi,” deyince herkes yine gülmeye başladı. İsmail Kaya’yı kocaman evin içinde küçücük bir oyuncak dinozoru ararken hayal etmek ise hepsinden komikti.

Salonda toplanan ailesine bakıp gülümseyen Sinan yanı başında biten Gökalp’in hin sırıtışına bakıp “ne oldu lan?” diye sordu.

“amca,” dedi Gökalp sırıtışı genişlerken “duyduğuma göre sen eskiden, yani bekârken abilerinle hanım köylü olmak konusunda çok dalga geçmişsin.”

Sinan boğazını temizleyip “hepsini anlattılar değil mi?” dedi abilerine kaçamak bir bakış atıp.

“heeeepsini,” dedi Gökalp lafı uzatarak “babam dedi ki; adı Sinan olan amcanla bulduğun her fırsatta dalga geçeceksin.”

“senin baban olacak o güzel sesli adama söyle ben kendisi gibi hanım köylü değilim. İstesem de olamam.”

Gökalp kahkaha atıp “söylerim bak!” diye tehdit edip gitmeye yeltenince Sinan onu kolunun altına alıp “nereye gidiyorsun lan?” dedi onu durdurup.

“baba!” diye bağırdı Gökalp. İlyas dönüp onlara baktığında Sinan “yeğenimle hasbihal ediyoruz abi bir şey yok!” dedi. Konuşurken Gökalp’in boynunu saran kolunu biraz daha sıkmayı ihmal etmemişti.

“daha çok oğlumu tehdit ediyormuşsun gibi gözüküyor buradan,” dedi Leyla keyifli bir ifadeyle.

“aşk olsun yengeciğim,” dedi Sinan “ne tehdidi?”

“imdat!” diyen Gökalp’in yardım çağrısıyla İlyas “ben anladım,” dedi hemen, “oğlumu rahat bırak ulan. Ben yıllarca onu bu kutlu vazife için yetiştirdim.”

Olayı bilen beyler gülmeye başladığında Oğuzhan, Yusuf Ali’yi gösterip “benim ki de peşinde koçum sen hiç merak etme,” dedi Sinan’a.

“ya ama benim ağzım sizden daha iyi laf yapıyor diye nedir bu intikam arzusu?”

Sinan, Gökalp’i bırakırken Alparslan “ben vaktiyle seni çok uyardım Sinan’ım,” dedi ve ekledi “şimdi çek bakalım sıra sende!”

Tam o sırada Yusuf Ali sapsarı saçlarıyla Neva’ya doğru koşarak gelip elinde tuttuğu kırmızı renkli çiçeği avucunun içinde ona uzattı.

“bu çiçeği sana getirdim yenge,” dedi masum bir bakışla “çünkü sana benzettim.”

Neva elbette bu cümleler karşısında eriyip bitmişti. Çiçeği özenle alıp “ay ben seni yerim,” dedi ve Yusuf Ali’nin iki yanağından öpüp “özenle saklayacağım çiçeğini,” diye eklemeyi unutmadı.

Leyla “ha işte Neva da zehrin tadına baktı,” deyince gülüşmeler çoğaldı. Nergis “oğlum en küçük amcasına mı benzemiş ne!” dedi Sinan’ın yüz ifadesine bakıp daha çok gülerken.

Sinan “eyvah!” diye feryat etti gayet doğal bir tavırla “bittim ben!”

“geçmiş olsun!” Neslihan küçük kardeşinin saçlarını karıştırıp tepesine bir öpücük kondurdu. Sinan, ablasına yaslanıp “resmen intikam için geri dönmüşler,” diye yakındı. Neslihan içindeki sevinci nasıl ifade edeceğini bilemese de kardeşinin yüzünü sevip “daha çok senin insanın gönlünü ferahlatan şu gülümsemeni görmek için geri döndük,” diye fısıldadı bir tek kardeşinin duyabileceği şekilde. Sinan başını onun başına yaslayıp “rabbime şükürler olsun,” dedi içtenlikle.

“ya gelir gelmez duygusala mı bağladık hemen?” diye laf attı onlara Leyla. Yanlarına gelip Sinan ve Neslihan’a arkadan sarılırken “beni de alın,” diye ekledi. Nergis de Leyla’nın yanına gelip “ben de ben de!” deyince İlyas “ne yaparsam yapayım olmuyor,” dedi Oğuzhan’a.

“adam etrafına çekiyor bir şekilde,” diye onayladı onu Oğuz.

Zeynep, Neva’nın yanında oturuyordu. Onu hafifçe dürtüp “amcam ezelden beri hep böyleymiş,” diye fısıldadı, “yengelerine, ablasına iltifat edip gönüllerini almasını bilirmiş bu yüzden büyük amcalarım ona bu konuda çok veryansın ediyorlarmış.”

Neva, Sinan’ın hissettiklerini söylemekten çekinmeyen bir insan olduğunu anlamıştı zaten. İnsanın gözlerinin içine haritasını okuyacak gibi bakabildiğinin de farkındaydı. Gün geçtikçe Sinan ona, o da Sinan’a daha çok yaklaştıkça Neva onun duygu dünyasının çok zengin olduğunu ve keşfedilecek çok fazla şey olduğunu anlıyordu. Sinan’ı tanımadan sevmişti, tanıdıkça daha çok sevmeye başlamıştı.

Karısının ona olan bakışlarını yakalayan Sinan ise ona tebessüm etti. Zeynep onların sözsüz iletişimini izlerken “ay maşallah,” dedi muzip bir tavırla “siz de çok yakıştınız birbirinize.”

Neva ona geri dönüp “sen beni utandırmak için bilerek yapıyorsun bunları,” diye karşılık verdi aynı muziplikle “ama bak gün gelir devran döner. Abileri Sinan’la nasıl uğraşıyorsa ben de vakti gelince seninle uğraşırım haberin olsun.”

“sen yeter ki benimle uğraş yengem,” dedi Zeynep. Neva kanının kaynadığı bu genç kıza göz kırpıp “uğraşacağım zaten,” diye cevap verdi.

Hep birlikte geniş masaya geçip oturduklarında Sinan “annemleri bir türlü ikna edemedim onlar da gelseydi keşke,” dedi. Neva da kendi anne babasını çağırmıştı ama Mehlika Hanım “siz gençler kendi aranızda eğlenin,” diyerek reddetmişti.

“babamın huyunu biliyorsun oğlum,” dedi Oğuz “ ev ev dolaşmayı sevmez o. Herkes onun etrafında toplanınca memnun oluyor.”

“bir gün de onlara baskın veririz,” dedi Neslihan. El birliği ile hazırladıkları sofra pek güzel gözüküyordu. Gökçe “baskın verme fikri hoşuma gitti hala,” dedi başıyla onaylayarak. Leyla ona “nerede asi, aykırı bir fikir var hepsi hoşuna gitsin zaten kızım,” dedi. Gökçe ona gözlerini devirip bakarken “ne alakası var anne?” dedi. Ergenliğe girmek üzere olduğu çok belliydi.

Ayşe yanında oturan Leyla’yı teselli etmek ister gibi “neyse ki çok hızlı büyüyorlar,” diye mırıldandı. Leyla kıkırdayıp “tecrübelerinle aydınlat beni abla,” diye karşılık verdi.

“ben sıramı savdığımı düşünüyordum Leyla’cığım,” dedi Ayşe sonra İlyas amcasının kucağında oturan Hasan’a bakıp “yanılmışım,” diye ekledi.

“annelik ömür boyu abla,” dedi Leyla. İki elti omuz omuza yaslanıp birbirlerini teselli ettiler.

“iş nasıl gidiyor Sinan’ım?” diye sordu Alparslan.

“sandığımdan daha çabuk alıştım enişte,” diye cevap verdi Sinan. Aslında başlamadan önce çekindiği çok şey vardı ama ilk dersine girip çıktıktan sonra bütün endişeleri uçup gitmişti. Öğrencileri dikkatliydi, parlak ve zekiydi. İşin aslı Sinan çok sevdiği mesleğine geri dönmekten memnundu.

O sırada Ömer yanına gelip kucağına çıkmak isteyince onu tutup kucağına oturttu. Başından öpüp “geçici bir iş olarak başladım aslında ama sevdim de,” diye devam etti.

“sevdii,” dedi Ömer onu onaylar gibi. İsmail onlara gülümserken “sen de sevdin mi Ömer’im?” diye sordu.

“sevdii,” diye tekrar etti Ömer yine. Sinan’a bakıp “mama,” diye rica edince Sinan, Neva’ya bakıp “annesi bunları yemesine izin var mı?” diye sordu. Neva masanın diğer ucundan bakıp “tadına bakabilir,” dedi.

“aferin koçum,” dedi İlyas. O da sürekli Hasan’ın ağzına bir şeyler tıkıştırıp duruyordu, “karından izin almadan tuvalete bile gidemeyeceğini erkenden öğrenmişsin.”

Beylerin oturduğu yerde kaba kahkahalar yükselirken Neslihan onlara bakıp kaşlarını çatarak “uğraşmayın birbirinizle,” dedi annesine benzeyen bir tavırla.

“küçük Elife,” diye söylenen kişi Oğuz’du. Neslihan ona dil çıkarınca Oğuz da aynı şekilde karşılık verdi. Gökalp, Zeynep ve Yusuf Ali aynı anda kahkahayı basınca “çoluk çocuğa rezil olduk senin yüzünden,” dedi Oğuz.

“ama ben gülmedim dayıcığım,” dedi İlay her zamanki prenses tavrıyla. Neslihan “tabi benim kızım öyle her şeye gülmez,” diye ona da takıldı “yoksa tacı düşer.”

“onu kızın adını İlay koymadan önce düşünecektiniz,” dedi Nergis. Neva da “gerçekten isimlerin karakterimiz üzerinde bir etkisi oluyor,” diye katıldı ona.

“Neva ne demek?” diye sordu Gökçe hemen.

“Neva; ses, seda, ahenk demek,” diye açıkladı genç kadın isminin anlamını “aynı zamanda Türk Sanat müziğinde bir makam adı.”

“Tamay ismini de kullanıyor musun?”

“yok,” dedi Neva “dolunayın ilk gecesinde doğmuşum o yüzden babam Neva’nın yanına Tamay da ekletmiş.”

“aslında Tamay ismi de güzel,” dedi Leyla “ama sana Neva yakışıyor.”

“kesinlikle,” diye katıldı ona Ayşe.

Neslihan “ne çok özenmişsin Neva,” dedi “her şey çok güzel olmuş. Eline sağlık. Sinan da yardım etti mi sana?”

“elinden geldiğince,” dedi Neva “iş yaparken Ömer’e bakması bile benim için yetiyor.”

“çok iyi anlaşıyorlar,” dedi Nergis “Allah’ım daim etsin.”

“amin,”

“sen nasılsın?” diye sordu Leyla. Öylesine sorulmuş bir soru değildi. Hepsi yüzüne vereceği cevabı merak ederek, hala içlerinde belli etmemeye çalıştıkları küçücük bir endişe taşıyarak bakıyordu. Neva o son küçük endişe parçasını da yok etmek adına içtenlikle gülümseyip “biz iyiyiz,” dedi bilerek çoğul konuşmuştu. “Sinan da, ben de, Ömer de… bizim için el birliğiyle kurduğunuz bu yuvanın içinde kendimize ait bir yer bulabildik çok şükür.”

“çok şükür,” dedi Neslihan aldığı cevaptan memnun “hep iyi olun.”

“hep birlikte iyi olalım abla,” dedi Neva “birlikte güzel, mutlu günler görelim inşallah.”

“amin,” dedi tüm hanımlar içtenlikle.

Neva ilk defa kendini bu ailenin bir parçası gibi hissetti o an. Hayatında bir şeyler rayına oturmaya başlamıştı artık. Sinan’la birlikte onun kalabalık ailesi de gönlündeki yerlerini almaya başlamıştı. Hepsi iyi insanlardı, hepsini çocukluğundan beri tanıyordu zaten. Ancak şimdi durum farklıydı. Şimdi bir aile olmuşlardı. Kalabalık, gürültülü ama mutlu bir aile. Gerçi tek çocuk olarak büyüdüğü sessiz sakin evinden sonra bu ailenin kalabalık ortamına alışması biraz zaman alacaktı ama Neva halinden memnundu.

Yemekten sonra hanımlar kendini mutfakta bulduğunda Zeynep “hep böyle oluyor,” dedi biraz sitemle “beyler niye salonda biz niye mutfakta sandalye tepesindeyiz.”

“oturma odasına geçelim mi?” dedi Neva hemen.

“ay yok,” dedi Neslihan “mutfakta sohbetin tadı bir farklı oluyor, oturalım şurada geçeriz biraz sonra salona. Geçmezsek tepemizde biterler zaten.”

“gerçekten mi?” dedi Neva biraz şaşırarak.

“evet,” dedi Leyla “en önce de senin kocan geliverir yanımıza.”

“demek ki belli bir süre sonra beylerin sohbeti birbirlerini de sarmıyor,” dedi Gökçe annesinin dizinin dibinde yere oturup bağdaş kurmuştu. Zeynep de Ayşe’nin dizinin dibinde aynı şekilde oturuyordu. Bir tek İlay annesinin yanında başka bir sandalyede oturuyordu.

“aman sürekli futboldan bahsedersen sıkılırsın tabi,” dedi Neslihan. Nergis mutfak masasına dirseğini dayamış halde çayından içerken “a niye öyle diyorsun bazen de siyasetten konuşuyorlar,” dedi muzip bir tavırla.

“hepsi neredeyse aynı fikirde,” dedi Zeynep “siyaset tartışacaksan şöyle sağlı sollu girişeceksin.”

“ay yesinler senin laf oyunlarını,” dedi Ayşe kızının yanağından bir makas alıp.

“Neva’cığım,” dedi Leyla elindeki tabağı masanın üstüne bırakıp “bir dilim daha alabilir miyim acaba? Çok güzel olmuş.”

“varsa bir dilim de ben alırım,” diye atladı Nesli.

“elbette,” dedi Neva. Yaptığı beğenilen herkes gibi sevinerek.

“bunun tarifini bana at,” dedi Leyla “gerçekten bayıldım.”

“atarım tabi abla,”

Neslihan saçlarını arkaya doğru atıp “şöyle bir gün de kadın kadına toplanıp rahat rahat oturalım,” dedi.

“aslında gün yapacak kadar kalabalık sayılırız,” dedi Ayşe “ne yapsak bilemedim.”

“yapalım yenge,” dedi Nesli hemen “hem buluşmak için de bahanemiz olur.”

“o zaman ilk sırayı ben alırım hanım kızlarım,” dedi Nergis “önümüzdeki ay başlayalım mı?”

“bana uyar,” dedi Leyla “bir konseptimiz de olsun ama!”

“çeyrek altın?” dedi Neslihan sorar gibi.

“Trabzon set olsun mu?” dedi Zeynep hin bir sırıtışla. Ayşe “ya da herkes kendi kuyumcusunu getirsin kızım o nasıl olur,” diye karşılık verince herkes gülmeye başladı.

Neslihan “düşünsenize adamı yaka paça alıp gün sofrasına oturtuyormuşuz,” deyince daha çok gülmeye başladılar. Şaşkınlık içinde kısır yiyen bir kuyumcu hayali herkesin sinirini bozmuştu. Toparlayana kadar epey süre geçti. Leyla gülmekten yaşaran gözlerini silip “ay nefesim kesildi Allah iyiliğinizi versin,” dedi.

“bunlar insanı yaşlandırmaz,” dedi Ayşe de. Nergis elleriyle yüzüne yelpaze yapıp “o zaman Trabzon sette anlaştık mı?” diye sorunca tekrar gülmeye başladılar.

“bence,” dedi Neva o da çok gülmüştü “çeyrek altın iyi bir fikirdi.”

“bence de,” dedi Zeynep “ama ben sizi güldürmeyi seçtim.”

“abla sen bizi her zaman çok güldürüyorsun zaten,” dedi Gökçe. Zeynep onu kendine çekip “çünkü sizi çok seviyorum,” dedi kıvırcık saçlarını karıştırıp.

“ya abla!” diye çemkirdi Gökçe “kabarıyorlar.”

“sen her halinle güzelsin kıvırcığım,” dedi Zeynep. Neslihan “eh Sinan bizim kıvırcığımızdı,” dedi biraz hüzünle “sizin kuşağın kıvırcığı da sensin.”

Neva onlara gülümseyip içinden “Sinan artık benim kıvırcığım,” diye geçirince kendine şaştı. Tam o anda elinde iki boş çay bardağı ile mutfağa giren kocasını görünce sanki az önce içinden geçenleri sesli dile getirmiş de herkes duymuş gibi utandı.

Sinan “çay doldurup gidiyorum,” dedi hemen “maşallah kahkahalarınız içeri kadar geliyor.”

“sizin de böğürmeleriniz buraya kadar geliyor hayatım,” dedi Neslihan “farkındayım Trabzonspor geçen sene şampiyonluğu kıl payı kaçırdığı için hala çok üzgünsünüz ama önünüze bakın artık.”

“geçen sene şampiyonluk kutlayan tek kişi Alparslan eniştemdi,” dedi Sinan. Arada geçip giden zaman diliminde aslında kimsenin bir şey kutlayacak hali yoktu. Elbette herkes kendi hayatına devam etmişti ancak Sinan’ın ayağa kalkmasıyla birlikte tekrar bu tarz meseleler gündeme gelir olmuştu.

“ne yapayım?” dedi Neslihan “kocam üç büyüklerin tarafında.”

“o dört olmadı mı ya?”

“beş de olabilir.”

“üç büyük ne?” diye sordu İlay.

“futbolda beş kere şampiyonluk elde edersen bir yıldız sahibi oluyorsun yıldız alan takım da herkesten daha fazla kupa kazandığı için büyükler ligine girmiş oluyor,” dedi açıkladı Sinan ona. İlay “çok saçma,” demekle yetindi.

“futbolun bu kadar çok abartılıyor olması saçma bir kere,” diye katıldı ona Gökçe. Sinan bardakları alıp “oldu,” dedi “ben kaçtım.”

Gitmeden Neva’ya bakıp “bu arada her şey çok lezzetli olmuştu eline sağlık,” dedi ve hızla gitti. Neva ona bir karşılık bile verememişti.

Hanımlar birbirlerine manidar bakışlar atarken Neslihan “bunca yıllık kardeşimi ilk defa mahcup tazeler gibi gördüm az önce,” diye mırıldandı Leyla’nın kulağına. Leyla “Neva da ondan aşağı kalır değil,” dedi aynı tonda. Neva o sırada çayları tazelemek bahanesiyle tezgaha kaçmıştı.

“olmuş bunlar,” dedi Nergis ağzının içinden.

“bana da öyle geliyor,” dedi Ayşe de.

Neva döndüğünde kaldıkları yerden sohbete devam ettiler. Bir süre sonra “hadi salona geçelim,” dedi Ayşe “futbol konuşmaktan sıkılmışlardır.”

Böylece ayaklanıp ellerinde çaylarla salona geri döndüler. Beyler o sırada her zamanki gibi hararetli bir muhabbetin ortasındalardı.

“o fışkı yiyenin uşağı da imzalamasaymış o sözleşmeyi,” diyordu İsmail. Her zaman ki gibi sinirlendiği zaman Karadenizli genleri baskın gelmişti.

“ya abi öyle bir şey değil,” dedi Alparslan “adamı kandırmışlar.”

“okuma yazması da mı yok yahu!” dedi İlyas “böyle iş nasıl olur anlamadım.”

“insanları nasıl dolandırıyorlar bir bilseniz,” dedi Alparslan. Sinan “sonra ne oldu enişte?” diye sordu merakla.

“ne olacak Sinan’ım,” dedi Alparslan “adamın onca yıllık birikimi gitti. E arsasından da oldu.”

“yazık olmuş,” diyen Oğuz’du. “çok dikkatli olmak lazım.”

“öyle,” dedi İsmail. Erkeklerin muhabbetinde bir konu kapandığı zaman anlık bir sessizlik olurdu. İşte tam da öyle bir sessizlik çöktüğünde Neslihan “biz altın gününe başlamaya karar verdik!” diye atıldı hemen.

“hayırlı olsun,” dedi Oğuz ve ekledi “ama şu iş bana hiç mantıklı gelmiyor.”

“bana da,” dedi Alparslan.

“birikim yapmak için değil bir araya gelmek için yapıyoruz zaten,” diye açıkladı Nergis.

“yani hayatım,” dedi Oğuz karısına hitaben “bunu altın getirmeden de yapabilirsiniz.”

“of abi,” dedi Nesli “altın bahane ama hepimize bir görev bilinci yüklüyor. Bunu anlamak niye bu kadar zor?”

“yoksa bir süre sonra üstümüze bir rehavet çöküyor,” diye destekledi onu Leyla.

“ama altın gibi bir sorumluluğun altına girince herkes görevini yerine getirmeye devam ediyor,” diye tamamladı Ayşe de.

“haklısınız gülüm,” dedi İsmail hemen “siz en iyisini bilirsiniz.”

“görünüşe göre,” dedi Sinan “İsmail abim de mutluluğun sırrını çözmüş.”

“neymiş mutluluğun sırrı?” diye sordu Neva kendini tutamayıp. Herkes salonun farklı yerlerinde toplanmıştı. Ortada Hasan ve Ömer kendini oyuncaklara kaptırmış, Yusuf Ali de onlara abilik yapıyordu.

Sinan karısının direkt sorusuna maruz kalınca boğazını temizleyip “lafın gelişi söyledim canım,” dedi. Sinan’ın ilk defa bir kadın karşısında kekelediğini gören diğerleri gülmeye başladı. İsmail “ne oldu Sinan efendi?” dedi keyiften dört köşe olarak “cevap versene Neva bacıma?”

“ya abi-“ dedi Sinan. Neva karşısında tutulan dili herkesin içinde iyice çalışmaz olmuştu.

“Sinan kuzum” dedi Leyla o da gülmemek için kendini zor tutuyordu “mutluluğun sırrı hanımının sözünü dinlemekten geçer desene,”

“sözümü dinleseydi derdi Leyla abla,” dedi Neva. Beylerden “ooo” sesi yükselirken Sinan karısına bakıp “dinlemiyor muyum zaten?” diye sitem edince hepsi gülmeye başladı.

“demek ki,” dedi İlyas “Sinan’ım da mutluluğun sırrını çözmüş,”

Sinan iyice mahcup olurken Neva da tebessüm edip onun renkten renge giren yüzünü izliyordu. Sonunda Sinan “düştük dilinize bir kere,” dedi “hepiniz vurun.” Sonra Neva’ya bakıp “sana da aşk olsun,” diye ekledi.

“e olmuş zaten,” diye mırıldandı Neslihan sadece yanında oturan Zeynep’in duyabileceği şekilde. Zeynep kıkırdayıp “bana da öyle geliyor,” diye onayladı.

Bu kez utanan taraf Neva olunca Ayşe “tamam tamam,” diyerek ortalığı yatıştırdı, “herkes karısının sözünü dinlerse mutlu olur zaten. Abartmaya gerek yok.”

“öyle tabi,” dedi Neslihan da “ayrıca altın günü de çok mantıklı tamam mı?”

“sen öyle diyorsan öyledir hayatım,” dedi Alparslan. Sonra da Sinan’a göz kırptı.

Konu burada kapanırken Sinan ve Neva birbirlerine baktılar. Neva acaba onu kırdım mı diye endişelenmişti ama kocasının hin bir ifadeyle ona gülümsediğini görünce rahatladı.

Akşam samimi bir muhabbetle akıp giderken bir ara konu şiirlerden açıldı. Zeynep “amca,” dedi İlyas’a “madem bir araya geldik bize bir şiir oku lütfen,” dedi yalvarır gibi. İlyas “yaşlandım artık bana şiir okutmayın,” deyince itiraz sesleri yükseldi.

“ne demek yaşlandın?”

“hala taş gibisin be amca!”

“kendini naza çekme ulan!” diyen İsmail’di. Neva meraklı bir yüz ifadesiyle “sen de mi edebiyattan hoşlanıyorsun abi?” diye sordu.

“hem de nasıl!” dedi Leyla “kocam tam bir kitap kurdudur.”

“kendime has bir okuma zevkim var diyelim,” dedi İlyas “tabi sen işin okulunu okuduğun için yetkili kişi oluyorsun.”

“Neva sadece okumakla ilgilenmiyor,” dedi Sinan “ayrıca yazıyor da,”

Neva, kocasına bir anlık gözlerini kısarak baktı. Demek ağzından laf almak için bunu da yapacaktı. Sinan onun bakışlarına meydan okur gibi karşılık verince “evet,” diye onayladı gayet rahat bir tavırla “aynı zamanda yazıyorum da.”

“merak ettim şimdi,” dedi Neslihan “ne üzerine yazıyorsun?”

“başlangıçta şiir denemeleri yazıyordum abla,” dedi Neva “sonra bir roman yazdım ve internette yayınladım. Vaktiyle çok beğenilmişti ancak üstüne düşecek vaktim olmadı.”

“bir tane şiir okusana yenge,” dedi Zeynep “kendi yazdıklarından.”

Neva şimdi utanmıştı. Başını iki yana sallayıp “bu akşamlık beni mazur görün,” dedi “başka zaman inşallah,”

“mahlasını söyle,” dedi Sinan gayet rahat bir tavırla “internetten bulup okur yeğenim.”

Neva ona ben bu numaraları yemem der gibi bakıp “ben Zeynep’e sonra söylerim,” dedi. Sinan tam ağzını açacaktı ki karısı “İlyas abi madem şiir okuyacaksın ben bir istekte bulunabilir miyim?” diye ondan önce davrandı.

“olur tabi,” dedi İlyas hemen

“Sezai Karakoç’un ‘Kara Yılan’ şiirinin meşhur beşliğini okur musun?”

İlyas manidar bir gülümseme ile başını salladı, “ben de çok severim o beşliği,” dedi hemen. Sinan karısı hakkında bir ipucu alacak olmanın heyecanıyla abisinin okuyacağı beşliği dinlemeye başladı.

“Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı

Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum

Gelmiş dayanmış demir kapısına sevdanın

Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum

Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum.”

İlyas Kaya’nın güzel sesiyle okuduğu bu beşlikten sonra bir anlık sessizlik oldu salonda. Sinan karısına dalıp gitmişti. Böylesine acı kokan bir şiiri neden severdi ki bir insan. Cevap basitti aslında. Neva şiiri değil ona hatırlattığı kişiyi seviyordu. Bu kişi ona acı veriyor olsa bile.

Demek ki bazen acıyı hatırlamak bile yanında olandan daha tatlı geliyordu. Demek ki Neva- hayır, hayır böyle düşünmemeliydi. Neva bir edebiyatçıydı ve bu şiiri seviyordu. Kendine ve ona bunu yapmamalıydı.

Akşamın geri kalan kısmında Sinan biraz durgunlaşsa da muhabbet devam etti. Vakit geceye yaklaşırken Ömer, Hasan ve Yusuf Ali bir köşede uyuya kaldılar. İlk kalkan Oğuzhan ve Nergis oldu.

Yusuf Ali yarı uyuklar halde annesinin elinden tutmuş herkese el sallarken Oğuz da küçük kardeşine sıkıca sarılıp “Allah’a emanet olun,” dedi ve ekledi, “biz de bekliyoruz unutmayın.”

“inşallah abi,” dedi Sinan.

Nergis de Neva’ya sarılırken “her şey çok güzel olmuştu Neva’cığım,” dedi, “ellerine sağlık. En kısa zamanda tekrar görüşmek üzere.”

“sizin de ayağınıza sağlık,” dedi Neva ikisine birden, “her zaman bekleriz.”

“sağ olasın kardeşim,” dedi Oğuz.

Onlar gittikten sonra geri kalan herkes de ayaklandı. Kapının önünde kısa bir kargaşa yaşansa da herkes üstünü giyinip birbiriyle vedalaştıktan sonra ev sahibi genç çifte teşekkür ederek gitti. Herkesin yüzünde Sinan’a bakarken parlak bir gülümseme vardı. Öyle ki Sinan onların bu bakışlarından mahcup olmuştu. Neva kapıyı kapattıktan sonra yüzünde memnun bir tebessümle kocasına dönüp “başardık,” dedi sevinçle.

“sen başardın,” dedi Sinan, “ben sadece destek oldum.”

“sen olmasaydın ben altından kalkamazdım,” dedi Neva. Ömer’i yatağına yatırdığı için etrafa saçılmış oyuncakları toplamaya kalkıştı ama Sinan onun elinden tutup “yarın birlikte toplarız,” dedi, “dinlen artık.”

“ama-“ diyecek oldu Neva ama Sinan “mutlu evliliğin sırrı sadece hanımların sözünü dinlemekten ibaret değil,” dedi manidar bir sesle “bazen de kocaların sözünün dinlenmesi gerekiyor.”

“bazen ama değil mi?” dedi Neva muzip bir tavırla. Sinan kendini tutamayıp gülmeye başladı. Neva da ona eşlik etmekte gecikmeyince Sinan onun gülümseyen gözlerine bakıp iç çekti. Karısı onun bu hali karşısında kendini toplamaya çalışıp “teşekkür ederim,” dedi içtenlikle “hayatıma bu kadar güzel sesler, renkler getirdiğin için.”

Sinan bu zarif sözlere “bana ses, ahenk olan sensin Neva’m” dedi içtenlikle. Genç kadın kulaklarının yanlış duyduğunu düşündü bir an. Ama hayır Sinan ona ‘Neva’m’ demişti. Bu hitap karşısında tebessüm edip “bana kızmadın mı yani?” diye sordu.

“yok kızmadım,” dedi Sinan “aksine hoşuma gitti.”

“gerçekten mi?”

“hem de nasıl,” diyen kocasının ses tonundaki değişimi fark eden Neva gerileyip “o zaman ben yatmaya gidiyorum,” dedi “sen de oyalanmadan yat dinlen.”

“tamam,” diyen Sinan da bir adım gerilemişti. Neva’nın koyduğu sınırın bir adım ötesine geçemiyordu. İçinde bir yerde Neva’nın da ona karşı bir şeyler hissettiğini biliyordu. Hatta karısının duygularının çok şiddetli olduğunu sezinliyordu bazen. Yine de Neva ona gelemiyordu bir türlü.

Karısı yine kaçar gibi giderken Sinan kararını vermişti. O bilgisayarı açacaktı. Neva’nın kendisinden sakladığı bir şey vardı. Bundan emindi artık. Onun ne olduğunu bulacak ve aralarındaki engeli kaldıracaktı.

.

.

.

.

lütfen minik yıldızı parlatmayı unutmayın

Hepiniz Allah'a emanet olun

Bölüm : 20.11.2025 17:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / 15. BÖLÜM
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.44k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...