Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm

@rabiasofi

UZUN bir bölüm oldu. İşler yakında daha da karışacak. Şimdiden iyi okumalar

BÖLÜM

“nişan ne zaman?” diye sordu Elife Teyze Leyla’ya. Leyla doğrama tahtasında biber kesiyordu. “aralık sonu anne” dedi.

“cumartesi mi? Pazar mı?”

“Pazar olacakmış. Aygül öyle söyledi.”

“eh iyi bari” Dedi Elife Teyze o da hamur işi yapıyordu. Bugün Selvi abla izinliydi. Mutfak onlardaydı. “yaza da düğün yaparlar olur biter.”

“bakalım” Leyla biberleri tencereye atıp karıştırırken “bir hafta kaldı nişana zaten.”

“hey gidi” Elife Hanım geçip giden zamana hayret etmekten alamadı kendini. “yine bir sene daha yitip gitti ha” dedi kendi kendine.

“zaman uçuyor sahiden.”

“ah bir de torun görebilsem şu hayatta” Elife Teyze aniden darbeyi vurunca Leyla ne yöne bakacağını şaşırdı. Ağzını açamamıştı bile. Sadece tencereyi karıştırmaya devam etti. Elife Hanım ise bir tepki vermeyen gelinine bakıp “yoksa çocuk istemiyor musunuz?” diye sordu.

Leyla yutkunup “bilmem” dedi. “hiç konuşmadık.”

“e yavrum siz daha kendi evinize bile çıkmadınız. Bak evleneli ne kadar oldu? Ne bitmez tadilatmış bu böyle”

“aşk olsun anne” dedi Leyla olayı başka bir yere çekmek için “yoksa beni istemiyor musun?”

“bak şimdi” dedi Elife Teyze kızarak “seni oklavayla kovalarım ha!”

Leyla gülüp “tamam tamam kızma” diye geri çekildi.

“söyle bakayım sen anne olmak istiyor musun?” Elife Hanımın meseleyi kapatmaya niyeti yok gibiydi.

“ben” dedi Leyla. Bunu hiç düşünmemişti bile. Annelik çok zordu. Annesinin ne kadar yorulduğunu, ne kadar bıktığını hatırlıyordu Leyla. Hatıralar dün gibi aklındaydı. “bilmiyorum” dedi yine. “anne olmayı hiç düşünmedim ki!”

“neden?”

Leyla kavrulan soğan ve bibere salça ekledi. Elife Teyze’den bayağı bir şey öğrenmişti.

“çünkü-“

“yoksa yarana mı bastım?” diye sordu Elife Teyze telaşlanarak. “ay aman sen benim kusuruma bakma kızım öyle düşünmeden konuşuyorum işte.”

“yok anne” Leyla bu kadına asla kızamıyordu. Şimdi olduğu gibi…“öyle çok annesiz kaldım ki, öyle kimsesiz kaldım ki şu hayatta; bilmem annelik nasıl olur? Nasıl yapılır? Evlat nedir? Anne kimdir? O yüzden işte bilmiyorum.”

Elife Hanım başını sallayıp “benim temiz yürekli kızım” dedi. Gözlerinde sevgi vardı. “sen öyle güzel anne olursun ki! Öyle sarıp sarmalarsın ki yavrunu, sen bile şaşıp kalırsın haline.”

Leyla gülümsemeye çalışıp “hayırlısı” dedi. Elife Hanım da daha fazla kurcalamamaya karar verip işine döndü. Yarım saat sonra el yapımı kıymalı börek fırına girerken kayınvalidesi “ben namaz kılmaya gidiyorum kızım” dedi. “buralar sana emanet”

“tamam anne.” Leyla çorbanın altını kısıp “Allah kabul etsin” dedi.

“amin yavrum. Rabbim size de nasip etsin.”

“amin” dedi Leyla canı gönülden.

Annesi, ona inanmayı öğretmişti. Sonra da bütün inandıklarını yıkıp, terk edip gitmişti herkesi, her şeyi.

Telefonu çalmaya başladığında fırını kontrol ediyordu. Telaşla koşup masanın üzerinde duran telefona baktı.

“Seher’im” dedi cevap verirken.

“Abla’m” dedi Seher sıcacık sesiyle. “nasılsın?”

“iyiyim çok şükür gülüm” Leyla küçükken hep böyle derdi ona. “sen nasılsın?”

“çok iyiyim” Leyla kardeşinin sesinde bir farklılık sezmişti.

“senin dilinin altında bir şey var” dedi hemen. Seher’in kıkırdamasını duyabiliyordu.

“nasıl anladın hemen?”

“bilmem ablalık radarı galiba.”

Seher gülüp “doğrudur” diye onayladı. “sana bir haberim var.”

“hayırdır inşallah?” istemsizce elini kalbine götürmüştü Leyla.

“hayır hayır” dedi Seher ve ekledi. “ben hamileyim abla. Teyze oluyorsun”

Leyla bu haber karşısında sandalyeye oturup “ne?” dedi şaşkınlıkla “ciddi misin sen?”

“evet”

Gözlerinden sevinç gözyaşları akarken burnunu çekip “sen anne mi olacaksın şimdi?” dedi inanamayarak.

“abla ağlıyor musun sen?” dedi Seher onun da sesi çatlamıştı.

“sevinçten ağlıyorum karışma”

“tamam”

“kaç aylık?”

“bir buçuk”

“ah canım benim” dedi Leyla. İnsan görmediği, daha nokta kadar olan şeyi duyar duymaz bu kadar sevebilir miydi? “teyzesi onu yer”

“şey abla” dedi Seher bu kez sesinde muzip bir tını vardı. “onları dersen daha doğru olur.”

“ne?!” bu kez sesi yüksek çıkmış olacaktı ki Elife Teyze geldi “ne oldu kızım?”

“Seher hamileymiş anne” dedi Leyla sevinçle. “hem de ikiz!”

“hay maşallah” dedi Elife Teyze “rabbim hayırla kucağına almayı nasip etsin.”

“amin” dedi iki kardeş aynı anda.

“e hadi siz konuşun” Elife Teyze mutfaktan çıkarken Leyla “ikiz demek ha” dedi inanamayarak. “ay ben ne yapayım şimdi? Yeğenlerim mi olacak benim?”

Seher kahkaha atıp “sakin ol daha çok var” dedi. “ama doğuma burada olursun değil mi abla?” diye sordu.

“elbette” dedi Leyla hemen. “seni yalnız bırakmam. Gelirim inşallah.”

“söz mü?” Seher’in sesi titrekti.

“abla sözü” dedi Leyla. O vakte kadar Serhan ve Aygül evlenmiş olurlardı bile. Belki o da İlyas’tan ayrılmış olurdu. Bu da bahanesi olurdu. Belki tamamen yerleşirdi Antalya’ya. Orada bir iş bulurdu kendine. Yeni bir düzen kurardı. Hem de bu kez kardeşi yanında olurdu. Kimsesiz olmazdı. Hem de buradan ardında bırakacağı onca hayal kırıklığından kaçmış olurdu.

Telefonu kapattıktan sonra mutfaktaki işlerine devam etti Leyla. Akşam olduğunda masayı hazırladı. Bütün gün aklı Elife Teyze ile yaptığı konuşmadaydı. Hem Seher’in anne olacağına inanamıyor, hem de içinde garip bir sızı hissediyordu. Yaklaşan ayrılığın sızısı mıydı bu? Kendisi anne olmaya ne kadar da uzaktı.

O değil miydi hayatta ki tek aşkından vazgeçen? Ama Serhan’dan vazgeçmesinin sebebi onu kaybetmemek değil miydi? Onun aşkını istemiyordu Leyla. Onun varlığını istiyordu. Bu hayatta yalnız olmadığını bilmek istiyordu. Ama artık yalnız değildi ki! Seher vardı. Yeğenleri olacaktı. Bir şekilde İlyas ve ailesi vardı hayatında artık. İçten içe biliyordu ki ne zaman dara düşse hepsi koşarak yanına gelirdi. O zaman Serhan’ın kendisinden de vazgeçebilir miydi? Aşkından vazgeçtiği gibi… Ondan vazgeçmek artık daha kolaydı. Çünkü yalnız değildi.

Eğer ona evet deseydi, eğer onun aşkını kabul etseydi, önünde sonunda bir gün Leyla, onu kaybedecekti. Çünkü- Leyla bu hakikati düşünmek istemiyordu. Başını iki yana salladı. Serhan’ı reddetmesinin asıl sebebini düşünmeyi bile yasaklamıştı kendine.

“sakin ol” diye mırıldandı böreği dilimlerken. “geçmişi kurcalamanın bir anlamı yok.” Düşüncelerine o kadar dalıp gitmişti ki kapının çalmasıyla korkup elini kesti. Kanayan yere bastırıp peçeteye sardı hemen. Sonra da işine devam etti. Büyük ihtimalle İlyas işten gelmişti. Neden geçmişe gitmişti ki zaten? Leyla o gece orada kapatmamış mıydı meseleyi? Hiç yaşanmamış gibi yapmak daha kolay değil miydi? Leyla’nın öldüğü geceydi o gece!

“bırak artık” dedi kendine. İyice gerilmişti. Peçete kanlar içinde kalınca onu çöpe atıp yeni peçete sardı. Neden paniklemişti? Bu sırrı düşünmek bile ona kötü geliyordu. Hatırlamak yasaktı. Peki ya Seher? Ona ne söyleyecekti? Hiç söyleyebilecek miydi ya da? Gerçeği öğrenirse ne olurdu? Seher, anne olacaktı. Artık daha dikkatli olmalıydı Leyla. Kardeşine de geçmişin yükünü yükleyemezdi. Hem ne olduysa Leyla’ya olmuştu. Seher’in de aynı acıyla yanmasına gerek yoktu.

Peki ya Leyla? Ona ne olacaktı? Serhan’ı arkasında bırakmaya karar vermişti. Bu kararından emindi. Serhan’a iyi gelecek tek kişiydi Aygül. Belki ona geçmişin acısını unutturabilirdi bile. Serhan’ın olanlar yüzünden kendini suçladığını biliyordu. Leyla da onu suçlamıyor muydu? Her ne kadar bunun gerçek olmadığını bilse de Serhan’a sırtını dönmesinin sebebi bu değil miydi? Halbuki tek bir suçlu vardı. Leyla’nın en karanlık gecesinin tek bir suçlusu vardı.

geçip gitti” dedi içinden. “ama beni de bitirdi. Benim de içimden geçip gitti.”

Yukarı kattan İlyas’ın, Sinan’la birlikte attığı kahkahaları duyunca tebessüm etti. İlyas iyi bir adamdı. Boşandıktan sonra ona ne olacaktı peki? Aygül onu reddetmişti. İlyas ise yıllarca bunun ona verdiği acıyla mücadele etmiş sevilmediğini kabullenmişti. Yine de Leyla ile evlenmek istemesi Aygül’e karşı hala bir şeyler hissettiğini göstermez miydi?

“kalbinde ne olduğunu nasıl bilebilirim ki?” Salatayı servis tabağına alıyordu şimdi. Kesik parmağı ise daha iyiydi. Kanaması azalmıştı. Yine de yara derindi ve canı acıyordu. Peki ya kalbi? Leyla’nın kalbinde ne vardı? Ne istiyordu?

“durmak istiyorum!”

O kadar yorulmuştu ki! Durmak istiyordu artık. Mevsimlerin tadını çıkartmak istiyordu. Doğan güneşin tadını çıkarmak istiyordu. Bir deniz kenarında saatlerce oturup dalga seslerini dinlemek, yürümek, koşmak kısacası hissetmek istiyordu. Ama beklemeliydi. Aygül ve Serhan evlenene kadar beklemeliydi. Yoksa Serhan ona gelirdi. Bunu biliyordu. Hala daha vazgeçmemişti Serhan. Asla da vazgeçmeyecekti. Leyla bunu içten içe biliyordu. Ama o Serhan’dan vazgeçmişti. Hem de-

“yeter!” dedi ekmek bıçağını sertçe kesme tahtasının üzerine bırakırken. “yeter!”

Tezgaha dizdiği tabakları tek tek masaya taşımaya başladı. O sırada Elife Teyze akşam namazını kılıp gelmişti.

“e sen hazır etmişsin her şeyi” dedi memnuniyetle, masaya bakıp “maşallah” diye ekledi. “pek de güzel yapmışsın.”

“sofra kurmayı seviyorum” dedi Leyla. O sırada Elife Hanım, Leyla’nın kanayan parmağını görünce “ay kızım ne oldu?” diye sordu.

“böreği dilimlerken oldu anne” dedi Leyla parmağını saklamaya çalışıp “bende yara bandı sarmaya gidiyordum.”

“çabuk ol çabuk.” Dedi Elife Teyze telaşla “çok kanıyor.”

“tamam.”

Leyla odaya çıkıp kapıyı tıkladı. İlyas “gel” deyince içeri girdi. İlyas üstünü değiştirmiş ev kıyafetlerine geçiş yapmıştı bile. Leyla’nın parmağını görünce “ne oldu?” diye sordu.

“mutfak kazası”

Leyla, dolapta duran ilkyardım çantasını alıp yatağın kenarına oturdu. İlyas da yanına gelip kan içinde kalmış peçeteyi kaldırdı ve “çok derin kesmişsin Leyla” dedi yaraya bakarken içi gitmişti.

“akacak kan damarda durmaz demişler” dedi Leyla gülerek. İlyas ona bakıp “sen kıyım yapmışsın” diye kızdı. Kaşları çatılmıştı. İlk yardım çantasını alıp açtı. İçinden gazlı bezle pomat çıkarıp Leyla’nın parmağına sürdü dikkatlice. Leyla ise yaramazlık yaparken yakalanan küçük bir kız çocuğu gibi sesini çıkartmadan bekliyordu. İlyas yanmasın diye parmağına hafifçe üflerken Leyla onu izliyordu. Böyle bir adam neden reddedilirdi ki? Aygül onu neden istememişti. Kibardı. Saygılıydı. Sevmeyi biliyordu. Leyla onun mutlu olmasını istiyordu. Bunları düşünürken İlyas, parmağını güzelce sarıp “çok derin kesmişsin, geç iyileşir” diye söyleniyordu. “neden dikkat etmezsin ki! Senin canına hiç acıman yok zaten.”

Leyla’nın ona olan bakışlarını görünce İlyas bir an durdu. Sanki hiç beklemediği müjdeli bir haber almış gibiydi. Sonra başını eğip işine devam etti.

“Seher hamile” dedi Leyla birden. “hem de ikiz”

“ya” İlyas tebessüm edip “demek ikiz teyzesi oluyorsun ha” dedi.

Leyla başını salladı. “bir buçuk aylık”

“Allah vatanına, milletine, ümmete hayırlı evlatlar eylesin” dedi İlyas.

“amin” dedi Leyla. “haberi duyunca kalbimden öyle bir sevgi fışkırdı ki İlyas” diye devam etti. “hiç bilmediğim, hiç tatmadığım türden bir sevgi.”

Kocası ilkyardım çantasını toparlarken “öyle olur zaten” dedi. “genişledikçe, çoğaldıkça bin bir türlü sevgi yeşerir kalbinde, ana sevgisi, baba sevgisi, kardeş sevgisi, derken yârin sevgisi girer gönlüne” nedense hiç gözlerini kaçırmadan konuşuyordu şimdi. Leyla da bakışlarını kaçırmıyordu. İlyas’ın kara gözlerine bakmak istiyordu. Başını sallayıp “ne güzel söyledin” diye katıldı ona. “evlat sevgisi, yeğen sevgisi, dost sevgisi ne çok sevgi var aslında.”

“hepsinin ortak noktası tek bir şey aslında”

“ne?”

“insanın Rabbine duyduğu sevgiden türüyor hepsi. İnsan, onu yaratanı sevmezse başka kimseyi de sevmeyi beceremiyor aslına bakarsan.”

Leyla tebessüm edip “sevmek bu kadar güzelse, kim bilir sevmeyi yaratan ne kadar güzeldir demiş Şemsi Tebrizi” dedi usulca.

“ne güzel demiş”

“bence de”

İlyas kalkıp çantayı dolaba koydu. “lütfen iş yaparken çok dikkat et” diye uyardı Leyla’yı kibarca. “sen bizim için kıymetlisin.”

Leyla utanıp gülmeye çalıştı. “tamam” dedi sadece.

İlyas yanına gelip “hadi aşağı inelim” diye elini uzattı. Leyla kocasının uzattığı eli tutunca İlyas onu çekip ayağa kaldırdı. Sonra da elini çekti. Bir an bakışları birbirine kenetlendi. Bir şeyler değişmişti aralarında. Bunu ikisi de biliyordu. Ancak Leyla kalbine şiddetli bir sancı saplandığında, bunun sebebinin, İlyas’ın elini bırakması olduğunu fark etti. Boşluktaymış gibi hissetti. İşte böyle olacak dedi içinden. Elini tutmayı bırakacak. İşimiz bitti diyecek.

Dudaklarından istemsizce “Serhan’la Aygül yazın evlenirler” cümlesi döküldü.

“ben de öyle düşünüyorum” dedi İlyas.

“Seher, doğuma gelir misin diye sordu bana bugün. Ben de gelirim dedim.” Leyla bu noktadan sonra bakışlarını kaçıran taraf oldu. Karnında birleştirdiği parmaklarına bakarak konuşmaya devam etti.

“İlyas, ben Antalya’ya temelli yerleşmeyi düşünüyorum aslında. Serhan ve Aygül evlendikten sonra boşanma işlemelerini başlatır mıyız?”

Bu soru ikisinin ortasına bomba gibi düşmüştü. İlyas karşısında duran kadına bakarken bir süre hiç konuşmadı. Leyla, Antalya’ya yerleşmeyi mi düşünüyordu? Ne- nereden çıkmıştı bu?

“önce bir evlensinler sonra konuşuruz bunları” dedi. Sesi ne kadar durgun çıkmıştı. Leyla başını sallayıp “haklısın” diye onayladı. “Benim aklım da durmuyor, böyle sürekli ilerisini düşünüyorum Ne olacak? Ne yapayım? Diye. O yüzden bir anda ağzımdan çıkıverdi. Dediğin gibi önce bir nikah tarihi alsınlar da sonra konuşuruz bunları. Seher’in doğumundan önce kendime Antalya’da kalacak bir yer ayarlasam fena olmaz diye düşünmüştüm hepsi bu”

“sen kesin kararlı mısın bu konuda?”

Leyla gülümsemeye çalışıp “benim için en iyisi bu” dedi. “hem Serhan’dan uzak dururum. Hem de kardeşimle bir arada olurum. Sen de Aygül için daha fazla endişelenmezsin.”

“peki ya iş?”

“istersen hemen istifamı veririm ama pek hoş olmaz. O yüzden boşanma davası açtıktan sonra istifa ederim diye düşünmüştüm.”

“Antalya’da istediğin gibi bir iş bulabilecek misin?” İlyas kafasını toplamaya çalışıyordu ama fena dağılmıştı. “yani sen orada ne yapacaksın? İş bulana kadar geçimini nasıl sağlayacaksın?”

“birikimim var çok şükür” dedi Leyla. “dedim ya üniversitedeyken çalıştım diye. Kazandığımı harcayacak pek vaktim olmadığı için güzel para biriktirdim. Sonra çalışırken de maaşımdan epey artıyordu her ay. Yani bir ev bulup yerleşecek ve bir süre idare edecek kadar param var. İş bulana kadar yani.”

“sen bayağı ayrıntılı düşünmüşsün” dedi İlyas. Hayal kırıklığı içindeydi.

“dedim ya kafam durmuyor sanki sürekli düşünüp duruyorum.”

İlyas gülümsemeye çalışıp beceremedi. “dediğim gibi bunları sonra konuşuruz. Daha kış bitmedi bile. Yaza çok var.”

“doğru” konu kapandığı için rahatlamıştı. “hadi aşağı inelim artık”

“tamam”

Leyla hevesle “yemekleri annenle birlikte yaptık. Sen seviyorsun diye de karnıyarık yaptım” diye anlatmaya başladı. İlyas ise panik içindeydi. Onu dinliyordu ama duymuyordu. Tek düşünebildiği Leyla’nın bu şehirden temelli gitme planları yaptığıydı. “madem gideceksin niye benim sevdiğim yemekleri yapıyorsun?” diye geçirdi içinden. “madem gideceksin neden bana demin baktığın gibi bakıyorsun?”

Sofraya oturduklarında İlyas bayağı kötü gözüküyordu. “oğlum” dedi Elife Teyze çatalıyla yemeğini karıştırırken “Leyla senin için yaptı bu yemeği. Çokta güzel yapmış değil mi?” son kelimesindeki bariz vurgu İlyas’ı kendine getirmişti.

“evet” dedi dalgın dalgın. “çok güzel olmuş.” Leyla’ya bakmadan “eline sağlık” dedi düz bir sesle.

“afiyet olsun” İlyas’ın durgunluğu Leyla’nın da keyfini kaçırmıştı. Zar zor bir şeyler yedi. Masadaki muhabbeti Neslihan ve Oğuzhan çeviriyordu.

“yarıyıl tatilinde bizim grup Bolu Abant yapalım diyor” dedi Nesli. “aslında ben de görmek istiyorum orayı. Abi seninle beraber gidelim mi?”

“olabilir” dedi Oğuzhan. Leyla’ya bakıp “yenge sen hiç gittin mi Abant’a?” diye sordu. Leyla “okul götürmüştü” diye cevap verdi. “hem de kar yağarken gitmiştik.”

“ya” dedi Nesli hevesle “inşallah bizde de kar yağar”

“dur kızım” dedi Yusuf amca araya girip “hem benden izin aldın mı bakayım?”

“ama babacım” dedi Nesli nazlı nazlı “sen hep demez misin çok gören çok bilir diye.”

Yusuf Amca gülüp “avukat hanım ağzın iyi laf yapıyor” diye onayladı kendi lafını. Elife Teyzenin bakışları ise İlyas ve Leyla’nın üzerindeydi. Hemen bir şeyler olduğunu anlamıştı.

“Leyla kızım bugün çok müjdeli bir haber aldı kardeşinden” dedi gülerek.

“ne?” diye sordu Nesli hemen.

Leyla “teyze oluyorum” dedi gülmeye çalışıp “hem de ikiz”

“vay anasını” Oğuzhan başını iki yana sallayıp “kral hareket”

“oğlum” dedi Elife Teyze “bir kere de adam gibi bir şey söylesen ne olur ki?”

“tebrik ederim yenge” dedi Nesli “Allah hayırla kucaklarına almayı nasip etsin”

“amin Nesli’cim” Leyla Sinan’a bakıp “ne o?” dedi “pek bir sessiz kaldın?”

“yeğenlerini benden çok sevemezsin” dedi Sinan bir anda. “baştan anlaşalım”

Masadaki herkesi güldürmeyi başarmıştı Sinan’ın tepkisi. Leyla başını sallayıp “anlaştık” dedi sevgiyle.

“doğuma gidersiniz artık değil mi?” diye sordu Nesli. Bu sorusu İlyas ile Leyla’yı birbirlerine bakmaya zorladı. Sonra Leyla bakışlarını kaçırıp “nasipse inşallah” dedi.

“abi” dedi Oğuzhan “beni de götürsenize Antalya’ya. Mezuniyet sonrası tatil gibi”

İlyas boğazını temizleyip “önce bir mezun ol da bakarız” dedi.

Yemek öyle ya da böyle bir şekilde bitince Leyla, Nesli ve Oğuzhan ile beraber sofrayı topladı. Nesli bulaşıkları üstlenip “yemekler sizden bulaşık benden” dedi gülerek. Leyla “tamam o zaman” dedi. O da kendi haline kalmak istiyordu. Sessizce odaya çıkıp kapıyı ardından kapattığında ışıkları yakmadan kendini yatağa attı. Neden açmıştı ki bu konuyu? Neden boşanma davası diye tutturmuştu?

Çünkü İlyas onu bırakmadan, o İlyas’ı bırakmak istiyordu. Kendini bundan korumaya çalışıyordu. Yıllar önce Serhan’dan nasıl vazgeçtiyse şimdi de hiç acımadan, bağrından söküp atarcasına İlyas’ı da çıkaracaktı hayatından. Çünkü onun adı Leyla’ydı. Leyla Altun’du o. Babasının kızıydı. O böyle yapardı. Giderdi. Kaçardı. Savaşmazdı kimse için. O tek tabancaydı. Bunu çok iyi öğrenmişti. Yaşamanın bu yolunu biliyordu bir tek. Başka yolu var mıydı? İçinden bir ses var diyordu. Var! Başka yolu var. Hayatı yaşamanın bin bir türlü yolu var! Yeter ki iste! Yeter ki mücadele et!

“etmedim mi?” diye sordu karanlıkta kendi kendine. “dik durmak için, yıkılmamak için, o enkaz gibi gecekonduda, sonra da çatısı akan, küf kokan o yetimhanede mücadele etmedim mi? Ömrüm bununla geçmedi mi? Ne çocuk oldum ne de genç!” konuşurken sesi titriyor gözyaşları akıp duruyordu. “çok yorgunum” dedi. Bir feryat mıydı bu?

“kimse tutmadı benim elimden.” Diye devam etti. Aklında İlyas’ın elini bıraktığı an vardı şimdi. Bir tek o tutmuştu elini. Ama o da bırakacaktı. Sancıyan kalbinin üstüne elini koyup sarsılarak ağlamaya devam etti. Ruhu acıyordu. Kalbi acıyordu. Onun kaderinde yalnızlık mı vardı? Ömrünün sonuna kadar bu hisle mi yaşayacaktı?

“Allah’ım” dedi hıçkırıklarını zapt etmeye çalışırken “kimsesizlerin kimsesi sensin.” Öyle öğretirlerdi yetimhanede. “beni bırakma Allah’ım” diye yalvardı. “çok korkuyorum hayattan.”

Ağlayarak uykuya dalmıştı Leyla. İlyas gecenin bir vakti çalışmayı bırakıp odaya çıktığında kendi başında ki lambaderi yaktı. Leyla, bebek gibi kıvrılmış üstü başıyla uyuya kalmıştı. Usulca yanına yaklaştığında ağladığını fark etti karısının. Gözleri, burnu kızarmış, şişmişti.

“bunu neden yapıyorsun Leyla?” diye fısıldadı dizlerinin üzerine çöküp onu seyrederken. Nasıl da içi titreye titreye uyuyordu. Yavaşça elini kaldırıp saçlarına dokundu.

“neden?”

Kendi yatağına geçip yatarken içindeki sıkıntı gittikçe büyüyordu. Zaten çok uyuyabilen bir insan değildi. Az uyur, çok çalışır ve sürekli okurdu. Kendi zihninde sayılar ve harfler her zaman uyum içinde yaşardı. Sayıları geçinmek için, harfleri gelişmek için kullanırdı. Küçük bir çocukken abisi ile beraber bir kitap fuarına gitmişlerdi. Orada abisi ona ilk kitabını alıp hediye etmişti. Muzaffer İzgü’nün ‘Korkak Kahraman’ adlı kitabıydı. Orada aşık olmuştu okumaya. Yıllar geçmiş, abisi ile anlaşmazlıklar yaşamış, hayat zorlaşmış, Aygül’e olan aşkı içinde bir yaraya dönmüş, gittikçe içine çekilmiş bir haldeyken Leyla girmişti hayatına. İlk başta bu evliliği Aygül’ün iyiliği için istediğine ikna etmişti kendini. Bu yüzden yapmıştı her şeyi.

Ama sonra kabul etmek zorunda kalmıştı gerçeği. Leyla şirkete ilk adım attığı gün, göz göze geldikleri o ilk anda İlyas, Leyla’ya çarpılmıştı sanki. Gece gibi şelale saçları, kirpiklerinin gölgelediği ahu gözleri, parlak teni ve herkese bahşetmediği o güzel gülüşüyle İlyas’ın aklına girivermişti. Ne var ki İlyas bunu anlamamış, daha doğrusu anlamayı reddetmişti. Çünkü öncesinde yaşadığı acı tecrübe onu bu işlerden soğutmuştu.

Bir de Serhan vardı. İlyas ikisini yan yana gördüğü ilk anda anlamıştı birbirlerini sevdiklerini. Hatta ikisini sevgili zannetmişti. Ne zaman ki Aygül’ün Serhan’la birlikte olduğunu fark etmiş, işte o zaman tekrar bakmıştı Leyla’ya.

Leyla’ya ilk başta “git Serhan’a onu sevdiğini söyle” dediği vakitlerde bunu sadece Aygül’ü korumak için yaptığına ikna etmişti kendini. Ama sonra hakikati idrak edebilmişti. Leyla ile kaldıkça, Leyla’nın gülüşü, Leyla’nın sesi, Leyla’nın kokusu her geçen gün biraz daha kalbine işlerken anlamıştı ki bu evliliği Aygül’ü korumak için değil, Leyla’yı sevdiği, onunla olmak istediği için teklif etmişti. Üstelik bunu, onun tek çaresiymiş gibi önüne koymuş, ona başka şans tanımamıştı. Bu yüzden kendinden nefret ediyordu. Ama kendinden çok nefret ettiği biri varsa o da Serhan’dı. Çünkü o hem Leyla’nın ona olan sevgisinin kıymetini bilmiyor hem de Aygül’ün ona olan sevgisini kullanıyordu. Kalbi güzel iki kadının sevgisini de hak etmiyordu.

“sanki ben hak ediyorum” diye fısıldadı. Kalbindeki sızı gün geçtikçe büyüyordu. Bildiği tek bir şey vardı. Bu kez vazgeçmeyecekti. Leyla onun yanında kalmalıydı.

 

Ertesi sabah uyandıklarında Elife Teyze onları yaka paça dışarı gönderirken ikisi de henüz ayılmamıştı.

“anne neden bizi kovuyorsun gibi hissediyorum?” diye sordu İlyas yürüyüş ayakkabılarını giyerken. Leyla da üzerine montunu giymeye çalışırken esniyordu.

“yok oğlum azıcık çıkıp gezin istedim” diye savunmaya geçti Elife Teyze. Dün akşam ikisi arasında ki gerginlik onu da huzursuz etmişti. Gece başını yastığa koyduğunda uyku tutmamış sonunda onları evden göndermeye karar vermişti. Dışarıda konuşur anlaşırlardı.

“Baş başa kalın. Kahvaltıyı da dışarıda yapın. Biraz yalnız vakit geçirin. Ne bu canım yeni evli misiniz, emekliliği gelmiş memur çifti misiniz?”

“yeni evliyiz” dedi Leyla ciddi ciddi. Çünkü gerçekten henüz ayılamamıştı. Elife Teyze gülmemek için ağzını şapırdatıp “hadi size iyi gezmeler” deyip ikisini de kapı dışarı etti.

Şaşkın bir halde arabaya binip deniz kenarında bir kafeye gidip kahvaltı sipariş ettiler. Leyla kendine gelmişti sonunda. “Annen bizi kovdu” dedi yeni idrak etmiş gibi. İlyas gülmeye başlayıp “günaydın” diye karşılık verince Leyla da kendi haline gülüp “sabah insanı değilim galiba” diye kabul etti.

“sen her halinle güzelsin” deyiverdi İlyas bir anda. Leyla ise nereye bakacağını şaşırmıştı. Yanaklarının kızardığını hissedince içinden “yapma yapma” diye geçirdi. İlyas ise karşısında duran karısının paniğini ve mahcubiyetini zevkle izliyordu. Ondan vazgeçmeye hiç niyeti yoktu. Artık bunu Leyla’nın da anlaması gerekiyordu.

“şey burası ne kadar hoş bir yer böyle” dedi Leyla konuyu değiştirmek için. Denize bakıp “kış mevsiminde yaramaz bir çocuk gibi oluveriyor” dedi.

İlyas bu benzetmeye gülüp “deniz bana her zaman sakinlik verir oysa ki” diye cevap verdi.

“ben arada bir onunla dertleşirim” onu dikkatle dinleyen kocasına bakıp “bu yüzden arada bir özür dilerim ondan” diye devam etti. Yine gözlerine o hüzün çökmüştü.

“neden?”

“bütün yükümü ona da yüklediğim için” Leyla’nın gözlerinde sisli bir perde vardı sanki. İlyas’ın görmediği ama onun her gün zihninde yaşadığı bir hatırayı kim bilir kaçıncı kez izliyordu.

“bana anlat o zaman” dedi İlyas. “benden özür dilemene de gerek yok hem.”

Leyla başını iki yana salladı. “sana o kadar çok şey anlattım ki zaten- kimseye anlatabileceğimi sanmadığım şeyler.”

“ama hepsini değil”

Karşısında oturan kadının dimdik duruşu İlyas’ı etkilemişti. Leyla içindeki onca hüzne, onca kayba, onca kedere öyle kuvvetli bir direnç gösteriyordu ki, hiçbir şey onu yıkamaz zannediyordu insan. Halbuki yıkıldığı için sağlam gözüküyordu.

“hepsini değil” diye kabul etti nitekim.

“senin için hiçbir zaman ‘kolaylıkla’ diye bir şey olmadı değil mi?”

Leyla utanmaz bir neşeyle “neden öyle diyorsun ki” dedi. “bak kolaylıkla ulaşabileceğim kocaman bir dert ortağım var” masanın üzerinden eğilip bir sır verir gibi “üstelik dünyanın her yerinde” diye ekledi.

“Deniz bütün dertlerini alıp götürebilse keşke”

Leyla omuz silkip “ben dertlerimi taşımaktan şikayetçi değilim” dedi. “başka türlüsünü bilmiyorum çünkü. Hayat başka nasıl yaşanır bilmiyorum.”

İlyas her biri ona ayrı acı veren bu cümlelerin üzerine “sen çok cesur bir kadınsın Leyla” dedi. “sana hayran olmamak elde değil.”

Leyla yine utanmıştı. Ancak bu kez bakışlarını kaçırmadı. “bugün bana iltifat etme günü herhalde” dedi.

“iltifat değil. Gerçek.”

“cesur değilim ben” diye itiraz etti Leyla. “öyle olsaydı yaşamaktan korkmazdım. Ama ben hayatta kalmayı biliyorum sadece. Ve inan bana ikisi arasında çok fark var.”

İlyas bir karşılık vermeyip karısını izlemeye devam etti. Leyla bir süre sonra dalıp gittiği denizden kopup kocasına baktı. Onu izlediğini görünce kalbi tekledi sanki.

“ne oldu?” diye sordu çekingen bir sesle.

İlyas o güzel sesiyle aklına gelen ilk dörtlüğü okuyuverdi birden.

Seni bulmaktan önce aramak isterim.
Seni sevmekten önce anlamak isterim.
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
Sana hep, hep yeniden başlamak isterim.”

Leyla kalbinde zapt edemediği bir heyecanla yutkunup “ne güzel okudun” dedi hayranlıkla.

“Özdemir Asaf” dedi İlyas. “nedense aklıma geldi.”

Leyla tebessüm edip “çok güzelmiş” diyebildi. “sonunda sesinden bir şiir dinleyebildim”

“öyle mi?” İlyas muzip bir tavırla “benim sana şiir okumamı mı istiyordun?” diye sordu. Leyla iyice batırmanın verdiği panikle başını sallayıp “yok yani hani senin sesin güzel ya o yüzden dedim”

“ben sana daha çok şiir okurum” dedi İlyas “sen merak etme”

Leyla dudaklarını sıkıp sorar gibi kocasına baktı. Ne demek istemişti? Ancak İlyas çoktan konuyu kapatıp başka bir şeyden bahsetmeye başlamıştı bile.

Kahvaltıdan sonra deniz kenarında biraz yürüyüş yapmak isteyen Leyla’nın peşinden gelen İlyas “saçmalama Leyla” dedi. “hasta olacaksın”

“bir şey olmaz”

“hava kaç derece farkında mısın sen?”

Leyla onu duymamış gibi yürümeye devam edince İlyas onu kolundan tutup aniden kucağına aldı. Leyla ufak bir çığlık atıp “indir beni” diye bağırdı.

“gidiyoruz”

“İlyas beni kucağına alamazsın.” Leyla kurtulmaya çalıştı. “ay herkes bize bakıyor rezil olduk.”

“o zaman yaramazlık yapmayacaktın Leyla Kaya.”

Leyla düşmemek için kocasının yakasına yapışmıştı adeta. “sen kötüsün” dedi çocuk gibi. İlyas kahkaha atıp “hem de çok kötüyüm” diye kabul etti.

“ayrıca bu çok kaba bir hareket, taş devrinde mi yaşıyoruz.”

“ne?” İlyas bayağı eğleniyordu. “bana mağara adamı mı diyorsun sen?”

“bence sen direk mağaranın ham maddesisin” dedi Leyla kızgınlıkla.

“taş gibiyim yani.”

Leyla gözlerini kapatıp ne dediğini idrak etti bir an. Sonra toparlanıp “bana bak plaza taşı” dedi. “beni bırak yoksa-“

“yoksa ne?”

“Ya İlyas bırak beni.”

“bırakmam.” Dedi İlyas gözlerinin içine bakıp “bırakamam”

Leyla o gözlerde kaybolup gidecek gibi oldu bir an. “ama bırakman lazım”

“bir şartla” İlyas öyle bakıyor öyle konuşuyordu ki Leyla ne diyeceğini bilmiyordu.

“ne?”

“seni bırakırım ama yanımdan gitmeyeceksin. Söz mü?”

Leyla yutkunup başını salladı. “söz.”

İlyas yavaşça karısını yere bıraktı. Leyla bir an ne diyeceğini bilemedi. Sonra arabaya bakıp “annen, karı koca yeteri kadar kaliteli zaman geçirdiğimize ikna olmuştur artık” dedi ve ekledi “hadi eve dönelim artık. Sen haklıydın hava çok soğuk.”

İlyas’ı beklemeden koşar adımlarla arabaya doğru giderken kocası arkasından bakıp sırıttı. Leyla onu bırakmayacaktı. Ne olursa olsun buna izin veremezdi.

İlyas arabayı çalıştırmadan telefonu çalmaya başladı. “hayırdır inşallah” dedi cebinden telefonu çıkarırken.

“efendim” Arayan kişi Sait idi.

“selamün aleyküm İlyas’ım” dedi Sait coşkuyla.

“ve aleyküm selam kardeşim. Nasılsın?”

“iyi çok şükür sen nasılsın?”

“çok şükür bizde de bir yaramazlık yok. Leyla ile kahvaltı yaptık eve dönüyorduk.”

Leyla arayanın Sait olduğunu anlamıştı. El sallayıp tebessüm etti. “dışarıdasınız yani”

“evet. Hayırdır?”

“sizi bizim Hasır a bekliyoruz bugün. Samira bize ziyafet çekecek.”

“Hasıra gelmeyeli uzun zaman oldu. Demek yengem bize ziyafet hazırladı ha”

İlyas teklifin üstüne atlamadan önce Leyla’ya baktı. Leyla kocasının gözlerindeki hevesi görünce başını salladı. İlyas ondan onay alınca “eh o zaman bekleyin geliyoruz” dedi.

“eyvallah İlyas’ım görüşürüz o zaman.”

“görüşüz. Allah’a emanet.”

Telefonu kapattıktan sonra yola çıktılar.

“hasır ne?” diye merakla sordu Leyla. İlyas otoyola çıkarken “çok güzel bir mekan” dedi. “Sait ve Samira’nın kışlık evleri diyebilirim. Köy gibi bir yer ama şehre yakın. Samira orada kışlık konserveler hazırlayıp satıyor. İnanır mısın yurt dışından bir sipariş geliyor bazen yetişemiyor bile.”

“hadi ya”

“Sait de zaten şehir yaşantısından hiç haz etmez. Samira çalışırken o da köy hayatının tadını çıkarıyor.”

“Sait ne iş yapıyor?”

“onun işi internetle. İnternet üzerinden satış yapıyor. Çokta başarılı. Zaten Samira yengenin kışlık konserveleri de onun sayesinde bu kadar ünlendi.”

“ne güzel” dedi Leyla “karı koca çalışkan insanlar anlaşılan.”

“öyledir.”

Hasır dedikleri yere varmaları bir saat sürdü. Şehirden uzakta bir köydü burası. Sessiz sakin ve çok güzeldi. Kış ayı ile beraber ağaçlar çıplak kalmıştı. Ancak Leyla böyle yerleri severdi. İki katlı köy evi ahşaptan yapılmaydı. Bahçesinde kocaman bir taş fırın vardı. Arka bahçede kışlık sebzeler ekiliydi. Limon ağacından gelen koku çok güzeldi.

Samira ve Sait onları bahçede karşıladı. Samira omuzlarına örttüğü şal ile aynı renkte bir eşarp bağlamıştı. Sait’in kafasında ise lacivert bir bere takılıydı.

“hoş geldiniz” dedi Samira bariz lehçesi ile. Leyla’ya sarılıp iki yanağından öptü. Leyla da samimi bir karşılık vermeye çalıştı.

“hoş bulduk yenge” dedi İlyas. Kolunu Sait’in omzuna atıp “çok yormuyorsun değil mi yengemi?” diye sordu ona.

“asıl o benim canımı çıkartıyor” diye itiraz etti Sait. Ne kadar hüzünlü bir yüzü vardı. Belki de Leyla’ya öyle geliyordu. “odun getir Sait, siparişleri kontrol et Sait, kavanozları yıka Sait, asli vazifeni unutmayasın Sait!” son cümlesinde karısının taklidini yapınca herkes güldü.

“sen nece bir er oldun böyle, herkese beni şikayetlenirsin” dedi Samira biraz kızarak.

İlyas ve Leyla göz göze geldiklerinde gülmemek için bakışlarını kaçırdılar.

“şikayetlenmem sultanım sen merak etme” dedi Sait göz kırpıp “sen benim hayatımsın.” Böyle söyleyince Samira utanıp başını iki yana salladı.

“İlyas siz içeri geçin isterseniz biraz soluklanın. Ben kuzineyi yaktım içerisi sıcacık” dedi konuyu değiştirmek için. İlyas kuzine lafını suyunca gözleri parlayarak “üstünde kestane de var mı?” diye sordu. Leyla onun bu çocuk hallerine şaşırsa da hoşuna gitmişti.

“olmaz olur mu? Seni kestane yemeden gönderir miyim hiç?”

Demek İlyas kestaneye bayılıyordu. Leyla bu bilgiyi kafasına not etti. İçeri girdiklerinde Leyla bir an eski evinin kokusunu alır gibi oldu. Ama sadece sobanın kokusuydu burnuna gelen. Bir an o gecekondu bozması evin içinde Seher ile beraberdi. Üşümemek için birbirlerine sokulmuşlardı. Annelerinin hıçkırıklarını duymamak için oyun oynuyorlardı. Kağıt kalem harcamamak için zihinlerinden isim şehir oynarlardı. Leyla gözlerini kapayıp aklında canlanan anıları kovalamaya çalıştı.

“Leyla?” dedi İlyas hemen. Yüzünün değiştiğini görmüştü. Leyla ona bakıp “ben bir elimi yüzümü yıkamak istiyorum. Banyo nerede?” diye sordu kocasına.

“sağdan ikinci kapı” dedi İlyas.

Leyla banyoya gidip ellerini yıkadı. Yüzüne su çarpıp kendine gelmek için içinden “geçmişte kaldı hepsi. O anıların hepsi yok olup gitti” diye tekrar ediyordu. Bir müddet sonra kapısı tıklandı.

“Leyla iyi misin?” diye seslendi İlyas. Onu da tedirgin etmişti. Kendi kendine kızıp dışarı çıktı hemen. İlyas ile yüz yüze geldiğinde gülümseyip “iyiyim iyiyim” dedi. “açık hava çarptı herhalde biraz.”

“istersen geri dönebiliriz.”

“yok canım.” Leyla kuzinenin olduğu tarafı gösterip “biraz ısınalım hadi” dedi. “hem ben de kestane severim.”

“emin misin?”

“İlyas günün tadını çıkartalım lütfen. Benim için endişelenme”

İlyas sesini çıkartmadı. Birlikte kuzinenin üstünde çıtırdayan kestanelerle oynadılar bir müddet. İlyas bu evin bir parçasıydı. Leyla içeri girer girmez bunu anlamıştı. Kendi evindeymiş gibi rahattı burada da.

Sonunda bir tepsinin içine pişen kestaneleri alıp tekrardan bahçeye çıktılar. Sait onları görünce ellerini kavuşturup “geldi geldi” dedi karısına. Masaya geçip oturdular. Kestanelerden yerken çok doğal bir muhabbet dönüyordu aralarında.

“günlerimiz çok hızlı geçiyor” dedi Samira etrafına bakıp “ama biz memnunuz. Çalışmak bize iyi geliyor.”

Leyla başını sallayıp “burası çok güzel” dedi. “İlyas bana neler yaptığınızı anlattı. İkinizi de tebrik ederim.”

Sait gülüp “kendisinin bu iş için verdiği emeklerden de bahsetti mi?” diye sordu. İlyas kestane kabuklarını ayıklarken ters bir bakış atıp “bak şimdi” dedi huysuz bir şekilde. “ne yaptıysanız ikiniz yaptınız. Beni karıştırma.”

Leyla kocasına baktı. Ne iyi adamdı bu böyle! Ona bağlandıkça daha farklı daha güzel bir adam görmeye başlıyordu. Kalbi güzeldi kocasının.

“öyle olsun” dedi Sait. “Leyla bacım, biz İlyas’la askerde tanıştık. İkimiz de aynı yerde acemiliği tamamladık. Sonra kaderimiz bizi doğuya sürükledi. Zor vakitlerdi.”

Samira, kocasının elinden tutup sıktı. Sait ona bakıp tebessüm etti. Leyla ikisinin gözlerine çöken hüznün aynı olduğunu gördü. Demek ki birine kalbini açtığın zaman onu her haliyle alıyordun hayatına. Her acısı, her hüznü, her neşesi biraz da senin oluyordu.

“ve’l hasılı biz orada kardeş olduk. Çok şükür o gün bugündür de hiç kopmadık.”

“sizinki gibi dostluklar çok zor kuruluyor bugünlerde” dedi Leyla

“çok doğru” diye katıldı Samira ona “mesela ben Bakü’den hiçbir arkadaşımla görüşmüyorum artık. Maalesef bana sizinki gibi bir dostluk nasip olmadı.”

“al benden de o kadar” Leyla tebessüm etti. “gerçi yetimhanede herkes birbirinin ailesi gibi oluyor ama ben beceremedim bir türlü.”

Böyle söyleyince Sait ve Samira birbirlerine kısacık bir bakış attı. Leyla onların bunu bilmediklerini anlamıştı. Demek ki İlyas, Sait’e hiçbir şey anlatmamıştı. Bunun için bir kere daha ona minnet duydu.

“Leyla, yetimhanede büyümüş.” Diye kısaca bir açıklama yaptı İlyas masadaki sessizlik büyüyünce.

“öyle mi?” Sait ona daha bir ilgiyle bakmaya başlamıştı şimdi. “sen de hayatı zor olanlardansın yani”

Leyla gülümsemeye çalıştı. “bilmem. Kolayını hiç yaşamadım sanırım.” dedi içtenlikle “hayatımın zor olması beni daha güçlü biri yaptı aslına bakarsan.”

“yük ne kadar ağırsa, taşıyan da o kadar dirayetli olmalıdır” dedi Samira. “yanlış anlamazsan bir şey sorabilir miyim?”

“elbette”

“annenle baban hakkında bir bilgin var mı?” Samira bu soruyu öyle çekinerek sormuştu ki sanki kırmaktan deli gibi korktuğu bir cam tepsi tutuyordu elinde. Leyla onu rahatlatmak için gülümsedi yine. Başını salladı. “ben, belli bir yaşa kadar annem ve babamla kaldım. Sonra babam evi terk edince annem de beni ve kardeşimi yetimhaneye bırakıp gitti.”

“ya” Samira şaşkınlıktan havaya kalkan kaşlarını indirip “kardeşin var demek.”

“evet. O Antalya’da yaşıyor. Onu evlat edindiler.”

Samira hayret içinde “hayatın film gibi Leyla” dedi kendini tutamayıp. “sen de çok güçlü bir kadınsın. Asıl seni tebrik etmek lazım.”

Sait başını sallayıp “kardeşim de sen de en güzelini hak ediyorsunuz. Yani birbirinizi”

Leyla mahcup bir tavırla İlyas’a baktı. İlyas ise yüzünde bir gurur ile bakıyordu ona. Akşam olduğunda Samira mutfak masasını öyle bir donattı ki Leyla “midemde bu akşam şenlik var” diye iltifatta bulundu.

Yedikleri kestaneden sonra epeyce acıkmışlardı. Masada ne var ne yok hepsinin tadına bakan Leyla uzun zamandan beri ilk defa böylesine eğlenceli vakit geçiriyordu. Annesinin ölümünden beri sanki ilk defa bu akşam tekrardan gülüyordu. Ya da yaşadığını hissediyordu. Yemekten sonra Leyla, Samira’ya mutfağı toplamak için yardım ederken beyler de semaverde çay demleme işini üstlenmişti.

“tekrar ellerine sağlık” dedi Leyla bulaşık makinesini dolduruyorlardı. “her şey o kadar güzeldi ki”

“şifa olsun, kan olsun, can olsun” dedi Samira canı gönülden. “ben seni çok sevdim Leyla. Belki biz de bu iki deli oğlan gibi dost oluruz ha”

“inşallah” dedi Leyla gülümseyerek. “ben de seni sevdim. Yemeklerini de çok sevdim”

Samira bir kahkaha atıp “bak burada iş az kaldı.” Dedi. “Sait de odunluktan odun getirip sobayı körükler, siz de o sırada İlyas ile azıcık yürüyüşe çıkın ha. Etraf çok güzeldir. Kimse de yok. Mideniz yatışır.”

Leyla yemeği çok kaçırdığının farkındaydı. Hafif bir yürüyüş iyi olabilirdi. Başını salladı.

“tamam”

“üstünüze bir şey alın. Kapıda bir sürü atkı, bere, şal, ne istersen var.”

Leyla kapıda üstüne bir şal aldı. İlyas’ın başı üşümesin diye bir bere alıp bahçeye çıktı. İlyas ona bakıp “hayırdır?” diye sordu.

“Samira bizi yürüyüşe gönderiyor. Bana etrafı gezdirecekmişsin. Ayrıca yemeği fazla kaçırdım.”

Sait semaverle uğraşıyordu. “hakikaten Leyla etrafı görmeden gitmek olmaz.” diye onayladı. İlyas memnuniyetle başını salladı.

Köy yoluna çıktıklarında etrafta köpek ulumaları yankılanıyordu. Dolunay tüm parlaklığıyla yollarını aydınlatıyordu. Nitekim köy yolu da elektrik direği ile aydınlatılmıştı. Yavaş adımlarla yürürken Leyla elinde tuttuğu bereyi fark edip “dur bir dakika” dedi. Kocasının karşısına geçip bereyi kafasına taktı. İlyas ona bakakalmıştı. Leyla ellerini çekip “üşüme” diye mırıldandı. “sonra başın ağrıyor.”

“sağ ol” İlyas kendini toplamak için “bak şurada bir göl var” dedi. “ama biraz uzak, hava da soğuk, seni oraya götüremem.”

“nasip” dedi Leyla. Kollarını birbirine dolamıştı. Konuşurken ikisinin de ağzından dumanlar çıkıyordu.

“belki baharda yine geliriz. O zaman göle de gideriz” dedi İlyas. Leyla başını salladı. Dile dökmeseler de ikisini de aklında boşanma mevzu vardı. Bahardan sonra ne olacaktı?

“baharda ne güzel olur buralar kim bilir” dedi Leyla zihnindeki düşüncelerden uzaklaşmak için. Yanlarından şişko bir kedi geçip gitti o sırada.

“güzeldir.”

“Sait de Samira da çok iyi insanlar. Çok şanslısın”

“öyleyim” diye kabul etti İlyas. “aşkta kaybettim ama dostlukta kazandım.”

Leyla ona yan bir bakış atıp “bir gün aşkta da kazanacaksın” dedi. O an kalbinde bir kıskançlık duygusu uyanmıştı. İlyas’ı yanında başka bir kızla hayal etmek acı verici bir şeydi.

“evet” diye onayladı İlyas onu. “ben de öyle düşünüyorum.”

Leyla olduğu yerde duraklayınca İlyas dönüp ona baktı. “ne oldu?”

“yok bir şey” Leyla yolu gösterdi “hadi geri dönelim” arkasını dönüp hızlı adımlarla ilerlemeye başlamıştı ki İlyas önünü kesip onu durdurdu.

“ne oldu şimdi?” diye sordu yine.

“yok bir şey dedim” Leyla epeyce sinirlenmişti. Demek ki bu beyefendi, Leyla’dan boşandıktan sonra aşkta kesinlikle kazanacağını düşünüyordu.

“Leyla bana bakar mısın?” İlyas onu kollarından tutup nazikçe sarstı. “lütfen.”

“neden bakacakmışım sana?”

“çünkü gözlerini görmek istiyorum.”

Bu istek karşısında Leyla dayanamayıp kafasını kaldırdı. Göz göze geldiklerinde nefesi kesilir gibi oldu. Ne oluyordu böyle? Neden İlyas’ı başka bir kadınla düşününce bile çıldıracak gibi olmuştu?

“neden sinirlendin şimdi?” diye sordu İlyas o güzel ses tonuyla. Leyla başını iki yana hafifçe sallayıp “sinirlenmedim” dedi. “geri dönmek istedim çünkü yeterince yürüdük.”

“hayır” diye diretti İlyas “bir şey oldu.”

“İlyas lütfen, hiçbir şey olduğu yok”

“sen bana mı bozuldun?”

Leyla yakalanmaktan korkuyordu. Yine bakışlarını kaçırınca İlyas’ın bıyık altı güldüğünü gördü. Kollarını çekmeye çalıştı ama kocasının onu bırakmaya niyeti yoktu.

“beni zorlama” dedi sonunda. İlyas ona bu kadar yakın dururken, nefesini hissederken, kalbi bu kadar karışıkken söyleyecek başka bir şey bulamamıştı. İlyas ise ona bakmaya devam ediyordu. Sonunda dayanamayıp tekrar onun gözlerine baktığında, onun bakışlarına kitlendiğini hissetti.

“seni zorlamıyorum” dedi İlyas kısık bir sesle. Sonra Leyla’nın kalbini son sürat hızlandıracak bir şey yaptı. Aniden onu kendine çekip dudaklarını kulağı ile şakağı arasında gezdirip “ama ne var biliyor musun?” diye fısıldadı. Leyla ise donup kalmıştı. Avuçlarını öyle sıkıyordu ki hissetmiyordu bile. Tek hissettiği şey kalbindeki heyecandı. Gözleri sonuna kadar açılmıştı ve İlyas’ın omzu görebildiği tek şeydi.

“kalbimde çok büyük bir umut var.” diye devam etti İlyas. Nefesinin ısısı Leyla’yı ürpertmişti. Göğsü hızla inip kalkarken İlyas kendini geri çekip Leyla’yı bıraktı.

“eh hadi geri dönelim madem” dedi İlyas canlı bir sesle. Sanki az önce olanlar hiç yaşanmamış gibi ellerini cebine sokup yürümeye başladı. Leyla ise donup kalmıştı. Yutkunup kendini toplamaya çalıştı. Sonra da ağır adımlarla kocasının peşinden gitmeye başladı. Geri döndüklerinde çay çoktan hazırdı.

Gecenin ilerleyen vakitlerine kadar orada kaldılar. Kalktıklarında saat ikiyi geçmişti. Leyla hem çok yorgundu hem de çok sarsılmıştı. İlyas’ın yaptığı şey kafasını allak bullak etmişti. Ancak İlyas şimdiden hiçbir şey olmamış gibi davranmaya başlamıştı bile. Sadece dudaklarının kenarında belli belirsiz bir tebessüm vardı.

Leyla onunla konuşmamak için yol boyunca uyuyormuş gibi yaptı. Eve vardıklarında ise sessiz olmaya özen göstererek odalarına çıktılar. İkisi de çok yorgundu. Yataklarına girdiklerinde İlyas “çok güzeldi her şey” dedi. “çok teşekkür ederim Leyla”

Leyla karanlıktan ona bakıp “ben de teşekkür ederim” diye fısıldadı. “iyi uykular”

“sana da”

Gece böylece biterken ikisi de kendi düşüncelerinde kaybolup gitti.

 

Loading...
0%