22. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / 19. Bölüm

19. Bölüm

RabiaSofi
rabiasofi

evet... final bölümü ile buradayım.

yorumlarınızı çok merak ediyorum.

iyi okumalar :)

 

BÖLÜM ON DOKUZ

Aşk mıdır sinem içre gelip de câ eyleyen?

Leyla’nın hayatı kendi mutlu sonuna kavuştuğunu düşünen herkes gibi son sürat akıp gitmeye devam ediyordu. Ancak hayat akıp giderken, mutlak mutluluk veya mutsuzluk diye bir şeyin olması imkânsızdı.

Şubat ayının başlarında İstanbul beyaz bir kar örtüsüne bürünmüştü. Leyla kimsesiz çocuklar adına çalışan bir yardım kuruluşuna başvuru yapmış, koruyucu aile olmakla ilgili derin bir araştırma yapıyordu.

İşten çıkalı çok olmuştu ancak çok sevdiği mesleğini üniversitede devam ettirmek istiyordu. Bu yüzden yüksek lisans için sınavlara çalışmaya başlamıştı aynı zamanda. Hayatının her anı dolu dolu geçiyordu. Elife annelere haftada üç dört kez gidiyorlardı. Bazen de onlar geliyordu. İlk defa onları akşam yemeğine davet ettiğinde nedense çok heyecanlanmıştı. Sofrayı özenle hazırlamış, yemekleri internetten tariflerini üç dört kez izledikten sonra yapmıştı.

Yusuf babası tüm yaptıklarını afiyetle yiyince de çok sevinmişti. Söz verdiği gibi evinin ilk yatılı misafiri ise Neslihan olmuştu.

Leyla’nın okula geri dönme kararına en çok sevinen de Neslihan’dı. “sana akademisyen olmak çok yakışır yenge”

“dur canım daha sınava bile girmedim.”

“sen bu zekayla her şeyi yaparsın Allah’ın izniyle”

Leyla da kendini amfide ders verirken hayal edivermişti bir anda. Yolu uzundu ama Leyla çok zeki bir insandı. O yolu zorlanmadan gidebilirdi.

 

Bir sabah Leyla ders çalışırken Serhan’dan gelen çağrı bütün tadını kaçırdı. Yutkunup telefonu açtı

“efendim”

“Leyla Altun ile mi görüşüyorum?”

Tanımadığı bir ses aniden böyle bir soru sorunca, en son böyle bir arama geldiğinde aldığı haberi hatırlayan Leyla’nın kalbi sıkıştı.

“ben kimle görüşüyorum?”

“ben Serhan Demir için aradım. Kendisi kaza yapmış hastanemize yaralı olarak getirildi. Telefonunun acil arama kısmında sizin numaranız kayıtlı bir tek.”

Gözünün önü kararır gibi oldu. “n-ne? O iyi mi?”

“durumu stabil ama ağır yaralanmış.”

Leyla ayağa kalkıp kendine hakim olmaya çalışarak “ben hemen geliyorum” dedi. “hangi hastane?”

“Özel Yaşam Hastanesi”

“bana konum atar mısınız?”

“elbette”

Giyinip koşar adımlarla dışarı çıktı. Bir taksi çevirip adresi verdi. Yarım saat sonra hastaneye vardığında elleri titriyordu. Bankoda görevli kıza “Serhan Demir” dedi nefes nefese. “k-kaza olmuş. Yaralıymış.”

“hemen bakıyorum.”

“lütfen”

Kalbi sancıyordu sanki. Serhan iyi miydi? Nasıl olmuştu bu kaza?

“odaya almışlar” dedi görevli sonunda. “302 numaralı odada. Dördüncü kat”

“teşekkürler”

Leyla asansöre binip dördüncü kata çıktı. Koridoru neredeyse koşup 302 numaralı odanın önünde geldiğinde hiç düşünmeden kapıyı açıp içeri girdi. Serhan yatakta yatıyordu. Boynunda boyunluk vardı. Sağ gözü morarmıştı. Sağ kolu askıdaydı. Ama gözleri açıktı. Leyla onu böyle perişan görünce kendini tutamayıp ağlamaya başladı.

“ne oldu sana böyle?” dedi. Yatağın başına gelip üstüne başına baktı. Pantolonu çamur içindeydi. Kazağının kolunu komple kesmişlerdi. Saçları dağılmıştı. Zayıflamıştı. Serhan çökmüştü.

“kaza” dedi Serhan. Dudağı da patlamıştı.

Leyla oradaki koltuğa çöküp “seni bu hale ben mi getirdim?” diye sordu.

“ben getirdim” Serhan başını çeviremediği için sanki tavana konuşuyor gibiydi. “bir anda direksiyon hâkimiyetimi kaybettim. Bu aralar aklım başımda değil. Kocaman bir ağaca çarptım. Sağ tarafım kötü incindi. Kaburgalarım incinmiş, kolum da çatlak var. Yüzüm feci dağıldı.”

Leyla gözlerini silip burnunu çekti. Kendini toplamaya çalışıp tekrar ayağa kalktı. Serhan’ın başına gidip “beni çok korkuttun” dedi azarlar gibi çıkıyordu sesi.

“üzgünüm”

Leyla onun gözlerinde ki acıyı görebiliyordu. İçi giderek “ben de üzgünüm” dedi. Panik hali geçmişti. Nişandan beri ilk defa yan yana gelmişlerdi. Aralarında konuşulmayan her şeyin sessizliği vardı.

“Leyla” dedi Serhan hasretle “nasılsın?”

“iyiyim”

“hayatımda ilk defa seni bu kadar uzun zamandır görmüyorum. Aylar, yıllar gibi geçti sanki.”

Leyla gözlerini kaçırıp “bensizliğe alış artık Serhan” dedi acımasızca. “çünkü beni kaybetmeyi göze aldın sen”

Serhan başını sallamak istedi ama yapamadı “ben seni kaybetmemek için her şeyi yaptım.”

“asıl ben seni kaybetmemek için-“ Leyla öfke ile başladığı cümlesini yarıda kesti. Çok ileri gitmişti. Sakinleşmeye çalışıp “gerçekten yaşananlardan sonra seninle birlikte olabileceğimi düşündün mü?” diye sordu.

“umut ettim” dedi Serhan çaresizce. “olsun istedim.”

Leyla gözünden akan bir damla yaşı silip “Serhan sen benim babamı-“ Leyla gözlerini kapatıp geçmişi aklından uzaklaştırmaya çalıştı. “Onca olup bitenden sonra seninle olamam ben. Bunu yapamam”

“bilmiyordum.” Serhan yalvarır gibi konuşuyordu. “Bilseydim yapar mıydım?”

“önemi yok”

“var.” Serhan inatçıydı. “Önemi var! Affetmeyi seçebilirdin. Unutmayı deneyebilirdin.”

“bilerek yaptın,” dedi Leyla aniden. Artık bunu içinde tutamıyordu. “O arabanın geldiğini ikimiz de gördük. Bilerek onu yola ittin.”

“Leyla-“

“bu gerçek bizim peşimizi asla bırakmayacak” dedi Leyla kesin bir sesle. Her bir kelimesini tek tek vurgulamıştı.

“affet” dedi Serhan bir kez daha.

“denemedim mi sanıyorsun?” diye çıkıştı Leyla. “İkimizi de affetmeyi denedim! Gözlerimi her kapattığımda beni içine çeken o karanlıktan kurtulmayı istedim. Ama senin yanında olmadı. Aksine daha çok çekildim o karanlığa.”

“kendimden nefret ediyorum” dedi Serhan.

“yapma” Leyla da bitkindi. Bu sırrı taşımaktan yorulmuştu. “bak, ben seni ailem yerine koydum. Sen benim dostumdun, yoldaşımdın. Ama olan onca şeyden sonra seninle birlikte olamazdım.”

“ben sadece acını dindirmek istedim. Babanı bulmamın sebebi buydu.”

Leyla’nın rengi solmuştu artık. Tekrardan koltuğa oturup “keşke bulmasaydın” dedi. Omuzları çökmüş, sesi kısılmıştı.

“keşke” diye kabul etti Serhan.

“sen o adamı benim hayatıma tekrardan sokmasaydın eğer-“

“Allah beni nasıl biliyorsa öyle yapsın” dedi Serhan pişmanlıkla. “o herifi bulup karşına çıkarttığım güne-“

“tamam” diye araya girdi Leyla. “olan oldu artık.”

Leyla, on sekiz yaşına geldiğinde Serhan, babasını bulup getirmişti. Leyla onu karşısında gördüğü ilk anı hala daha çok net hatırlıyordu. Bütün yakışıklılığı uçup gitmişti. Yıllar ona da acımasız davranmıştı. Ama gözleri bir deli bakıyordu. O vakitler yüzündeki sahteliği anlayamamıştı, hele ki koşup ona sarıldığı vakit aklı başından gitmişti.

“kızım” demişti. “nasıl da büyümüşsün.”

Leyla başını sallayıp hayatının en karanlık dönemlerini hafızasından uzaklaştırmaya çalıştı.

“Leyla” dedi Serhan “ne yaptıysam, sen mutlu ol diye yaptım. Ben nereden bileyim o şerefsizin bunları yapacağını”

“Serhan ben artık seni suçlamıyorum.” Leyla ona baktı. “Olan biten her şeyi geride bırakmak istiyorum sadece. Ama sana her baktığımda o gecenin hatıraları doluyor kafamın içine. Yapamıyorum.”

“beni hiç mi sevmedin Leyla?” diye sordu Serhan. Küçük bir çocuk gibiydi hali.

Gülümsedi. “Eğer duymak istediğin şey buysa, ben seni çok sevdim. Hep seveceğim. Belki de en çok seni sevdim bu hayatta. Ama olmaz. Ben sana baktıkça o karanlık geçmişi hatırlıyorum.”

“yaralarımızı beraber sarabilirdik” dedi Serhan. “Çok mutlu olabilirdik.”

“sen benim içimdeki karanlıkla mücadele edemezsin Serhan. Çünkü onu oraya sen koydun.” Leyla şimdi fısıldayarak konuşuyordu. “Babamı öldürdün Serhan. İkimizin arasına bu karanlık sır girdi bir kere. Herkesi kandırdık. Arabanın önüne kendisi atladı dedik ama ikimiz de gerçekte ne olduğunu biliyoruz.”

“Leyla” dedi Serhan. Sanki sevdiği kalbini deşip duruyordu. Gözünden bir damla yaş süzüldü. “Böyle olsun istemedim.”

“Biliyorum.” Leyla’nın da içi yanıyordu. “Mutlu olmam için yaptın.”

“ama aksine daha da beter ettim her şeyi.”

“kaderimizde bir arada olmak yokmuş diyelim”

“ben seni çok seviyorum” Serhan hakikati kabullenemiyordu. “Bu hayatta sensiz nasıl yaşanır bilmiyorum. Sen de beni kör bırakıyorsun be Leyla’m”

“benim sana ışık olacak halim kalmadı Serhan” dedi Leyla ve kendi penceresinden anlatmaya başladı. “Sana âşık olduğumu fark ettiğim o ilk anda öyle korktum ki senden kaçtım. Senin aşkını gördüğümde ise daha çok korktum. Seni kaybetmekten korktum. Çünkü sen benim sahip olduğum tek şeydin.”

“Biliyorum. Senin aşkın benim en kıymetlim.”

Leyla acı bir tebessümle “senden, senin aşkından kaçmaya çalışmaktan yorulmuştum artık” diye devam etti. Serhan’a bunları anlatması gerekiyordu.

“bunu hissediyordum” dedi Serhan. “sabret, kavuşmamız yakın diyordum kendi kendime”

Leyla burnunu çekip tebessüm etti. “Sana teslim olmak üzereydim. Ama sonra sen bir gün karşıma babamı çıkarttın.”

“onu çok aradım. Sonunda bulduğumda hiç düşünmeden onu sana getirdim. Tek istediğim seni kimsesizlikten kurtarmaktı.”

“sana onlardan hiç bahsetmemiştim. Babamın nasıl karanlık bir tarafı olduğundan kimseye bahsetmedim. Kendime bile, bir gölge o dedim. Hayatında hiç olmamış, asla da olmayacak zavallı bir hayalet.”

“eğer bilseydim-“

“sana anlatmalıydım,” diye kabul etti Leyla. “Ama yapamadım. Hala daha dilim varmaz. Sesli söyleyemem”

“çok üzgünüm. Beni affet”

“esas sen beni affet” dedi Leyla. “Benim yüzümden sen k-ka-“

“hiç pişman değilim. Asla da olmam.” Serhan şimdi ateş gibiydi. “Yine olsa, yine yaparım.”

“ama bu sır bizi mahvetti.”

“Leyla” dedi Serhan son bir umut, “gerçekten benden vazgeçtin mi? Bitti mi?”

Leyla gözyaşları içinde başını salladı. “Bitti.”

“o adamı seviyor musun?”

“evet”

Serhan gözlerini kapayıp gelen darbeyi sindirmeye çalıştı. “Mutlu musun sevdiğim?”

“çok”

“güzel o zaman”

Leyla gülümsemeye çalışıp “ne olur anla” dedi. “Eğer seninle olursam her gün, her an o adamı hatırlamakla geçecek ömrümüz. Ben ikimizi de korumaya çalışıyorum. İkimiz de kendi yalnızlığımızda kaybolup gitmeyelim diye yaptım ne yaptıysam. ”

Serhan sessizce dinliyor hakikati hazmetmeye çalışıyordu. Derin bir nefes alıp acıyla yüzünü buruşturdu.

“sana son bir soru soracağım, bana doğruyu söyleyeceksin.”

Leyla ne soracağını bilse de sessizce başını sallayıp bekledi.

“İlyas’la neden evlendin?”

Bu anın geleceğini içten içe biliyordu sanki. Büyük bir ikilemde kalmıştı şimdi. Bir yanı kocası ile olan mahremini paylaşmaması gerektiğini söylüyor öteki yanı ise Serhan’ın gerçekleri bilmeyi hak ettiğini fısıldıyordu.

“benden tamamen vazgeçmen için,” dedi sonunda. “Ama senin duymak istediğin cevap bu değil, değil mi?”

“doğru.”

“anlaşmalı evlenip evlenmediğimizi soruyorsun. Bir oyun olup olmadığını merak ediyorsun.”

“öyle mi?”

“değil.” Leyla başını iki yana salladı. “Kesinlikle değil.

“o adam- İlyas demişti ki; kimseye söylemesek bile uzun zamandır devam eden bir ilişkimiz vardı, doğru mu? Benden ne zaman vazgeçtin Leyla?”

“Serhan dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz.” Leyla hem üzgündü hem de yorgun. Uzanıp dostça elinden tuttu yatakta yatan kalbi kırık yoldaşının.

“lütfen söyle,” diye yalvardı adeta Serhan. “Bilmem lazım, anlamam lazım.” Sesindeki bir tını Leyla’yı gerçekleri söylemeye itmişti.

“başlangıçta bir anlaşmaydı. Bilmiyorum haberin var mı ama Aygül ve İlyas seneler önce, yani aralarında bir şeyler yaşanmış. Sonra İlyas bunun tek taraflı olduğunu anlayınca geri çekilmiş ama Aygül’ü korumaya da devam etmiş. İlişkiniz başladığında da bunun farkındaymış. Senle beni yan yana görür görmez aramızda bir şey olduğunu düşünmüş.”

“gerçekten mi?”

“evet”

“sonra?”

“sonrasında sen ve Aygül ilişkinizi ayan edince de benimle konuştu. Bana neden bir araya gelmediğimizi sordu.”

“sen ne dedin?” diye sordu Serhan merakla. Leyla çok iyi biliyordu ki bu konuştukları ikisi arasında kalacaktı. Onlar birbirlerinin sırlarını tutmayı iyi bilirlerdi.

“hiçbir şey, geveleyip durdum işte. Ama o akıllı bir adam sen de anlamışsındır.”

Serhan karşılık olarak ağzının içinde homurdanmakla yetinince Leyla tebessüm etti ve anlatmaya devam etti.

“neler olduğunu az buçuk çözdü. Senin Aygül’le neden birlikte olduğunu.” Bu noktada sesi öfkeli çıkmış olacaktı ki Serhan ona gözleriyle bir bakış atıp “bana kızgın mısın?” diye sordu hemen.

“evet!” diye patladı Leyla. “Böyle bir şeyi nasıl yapabildin Serhan. Aygül’ün hakkına nasıl girdin? Onu ne hale soktuğunun farkında mısın?”

“cezamı çekiyorum işte,” dedi Serhan sağlam uzuvlarıyla kendini göstermeye çalışarak. “Üstelik gerçekten denedim.” Diye itiraf etti dürüstçe. “Ona hayran kaldım, hoşlandım ama olmadı. Bütün dünyam sen olmuşken kalbimde ona yer yoktu.”

Leyla daha fazla bu konu hakkında konuşmak istemiyordu. Aygül aklına geldikçe kalbi vicdan azabından patlayacak gibi oluyordu.

“olan oldu artık,”

“peki ya sen? Ne zaman sevmeye başladın İlyas’ı?”

“bilmiyorum,” Leyla bunu gerçekten düşündü. Ne zaman olmuştu bu? Başını iki yana sallayıp gülümsedi belli belirsiz. “Tek bildiğim; gözümü kapattığımda artık onu görmeye başlamıştım.”

Serhan çektiği acıyı belli etmemek için bir duvar gibi karşıya bakıyordu sadece. Leyla ise anlatmaya devam etti. Serhan’ın bilmesi, kabul etmesi gerekiyordu.

“onsuz olmak istemediğimi, hayatımı bir örümcek ağı gibi kaplayan o kapkara yalnızlığa geri dönmek istemediğimi fark ettim. Çünkü Serhan, ben bir ömre yetecek kadar yalnız kaldım şu hayatta.” Diye devam etti Leyla. “Artık yalnız olmak istemiyorum. Kalabalık olmak istiyorum. Anne, baba istiyorum. Kardeşler, yeğenler istiyorum. Gözlerimin içine en karanlık sırrımı bilmeden bakan bir eş istiyorum.”

“tamam, yeter” dedi Serhan. Daha fazla dayanamıyordu sanki. “Hadi git o zaman. Git.”

“beni affet”

“Leyla’m,” dedi Serhan sanki kalbi dile gelmişti. “Ben seni o kadar çok seviyorum ki kalbimde ne sana küsecek ne de sana kızgın kalacak ufacık bir yer bile kalmıyor.

Leyla titriyordu artık. Başını sallayıp yutkundu. “Senin sevgini hak etmiyorum ben,” dedi fısıltıyla.

“yo” diye itiraz etti. “Sen sevilmeyi hak ediyorsun Leyla’m. Seni seven kalp daha da güzelleşiyor.”

“yapma” dedi Leyla için için ağlıyordu. Kalbinin en ince yeri sızlıyordu. İçi yanıyordu.

“hadi git artık.”

“sen ne olacaksın?”

“doktor bu gece burada kalacağımı söyledi.”

“tek başına olmaz ama”

“Ozan’ı çağırırım o gelir”

Leyla başını salladı. Ozan, Serhan’ın kuzeniydi. “Tamam o zaman. Kendine çok dikkat et. Geçmiş olsun”

“sağ ol”

Leyla odadan çıkmadan son kez titreyen elini uzatıp Serhan’ın başını okşadı. Serhan gözlerini kapatıp “Leyla’m” dedi. “Bu senin vedan mı?”

“elimden geleni yaptım,” diye fısıldadı Leyla. “Ama olmadı.”

“biliyorum.”

Leyla elini çekip çantasını aldı ve odadan çıktı. Ağlamasına engel olamıyordu. Koridorda yanından geçip gidenler ona acıyarak bakıyordu. Burası hastaneydi sonuçta. Ağlayanı eksik olmazdı.

Sonunda dışarı çıkıp temiz havayı içine çekti. Gözlerini kurulayıp bir taksi buldu ve eve geri döndü. İlyas henüz gelmemişti.

Hemen üstünü değiştirip elini yüzünü yıkadı. Ağladığı belli olurdu hemen. Mutfağa gidip dünden kalan yemekleri ısıttı. İlyas geldiğinde masayı kuruyordu.

“ben geldim” dedi İlyas

“hoş geldin hayatım” diye seslendi mutfaktan. Aksi gibi sesi de çatallaşmıştı. Nitekim İlyas hemen mutfağa gelmişti. Yüzüne baktığında “ne oldu sana?” diye sordu telaşla.

“yok bir şey”

“Leyla” dedi İlyas biraz kızarak. Leyla ise yenilgiyi kabul etmişti. “bugün Serhan bir kaza geçirmiş. Hastaneden beni aradılar. Hemen gittim ben de”

Leyla sandalyeye oturup ağrıyan başını tuttu. İlyas karşısına geçip “iyi mi şimdi?” Diye sordu.

“İyi. Birkaç çatlak kemikle atlatmış çok şükür.”

“geçmiş olsun”

“sağ ol”

İlyas, karısının solmuş benzine baktı. Ne kadar yorgun gözüktüğünün farkında mıydı? Aklında Serhan’ın “ne zaman çağırsam gelecek” sözleri çınlıyordu şimdi. İlyas korkuyordu. Karısının kalbinde olandan çok korkuyordu.

“hadi üstünü değiştir gel. Soğumadan yiyelim,” dedi Leyla gülümsemeye çalışıp. İlyas başını sallayıp gözden kaybolduğunda, Leyla hızla bir ağrı kesici içip tabaklara yemekleri koydu. Bu akşam yemeğinde ikisi de sessizdi.

Leyla kendi düşüncelerinde kaybolup gitmişti ama İlyas karısının haline takılmıştı. Çok kötü gözüküyordu. Serhan’a bir şey olacak diye bu kadar çok endişelenmesi onu rahatsız etmişti. Düpedüz kıskanıyordu.

“eline sağlık” dedi sessizliğe daha doğrusu karısının dalgınlığına daha fazla tahammül edemediğinden iki lokma anca yemişti.

Leyla onun ne söylediğini saniyeler sonra idrak etti. “afiyet olsun”

“benim çalışmam gerekiyor.” İlyas kendi tabağını bulaşık makinesine koyup “odadayım,” dedi.

Leyla başını salladı. “Çay ister misin?”

“zahmet etme canım.”

İlyas çalışma odasına geçerken Leyla da bir süre daha mutfak penceresinden gökyüzüne baktı. Dolunay karanlığı parlatıyordu.

Mutfağı toplarken kapı çaldığında Leyla “hayırdır inşallah” diyerek diyafona baktı. Ekranda Aygül’ü görünce hemen otomatiğe bastı.

“kim geldi?” diye sordu İlyas. Odadan çıkıp gelmişti.

“Aygül”

“Allah Allah”

Leyla kapıyı açıp Aygül’ün gelmesini bekledi. Asansörden çıkıp gelen Aygül ise çekingendi. “Aygül” dedi Leyla “gel lütfen. Hoş geldin.”

“hoş buldum.”

İçeri girerken İlyas’a bakıp “kusura bakma lütfen” dedi. Sonra Leyla’ya döndü. “habersiz geldim.”

“önemi yok” dedi İlyas. “hoş geldin. Salona geçelim. Ayakta kaldık”

Aygül başını salladı. Üstünü bile çıkarmamıştı. Leyla onu iyi görünce sevindi. Yaşananlardan sonra toparlamışa benziyordu.

Salona geçip oturduklarında üçü de bir an konuşmadı. Sonra Leyla “ne içersin?” diye sordu.

“hiçbir şey” dedi Aygül. Çantasını kucağına koymuş sıkıca tutuyordu. İlyas’a bakıp “bize biraz müsaade eder misin?” diye sordu kibarca. İlyas başını sallayıp ayağa kalktı.

“ben çalışma odamdayım”

“tamam canım.”

İlyas salondan çıkıp gözden kaybolurken Leyla karşı koltuktan kalkıp Aygül’ün yanına oturdu.

“ne oldu Aygül?” diye sordu.

“ben Serhan’ın kaza yaptığını duydum.” Aygül de en az Leyla kadar kötü gözüküyordu. “istersen bana gurursuz de ama umurumda değil. Biliyorum sen onun yanındaydın. Durumu nasıl? İyi mi?”

Leyla anlayışla gülümsedi. Şu dünya karşılıksız aşklarla doluydu. “İyi,” dedi. “Yanında Ozan kalacak. Yarın da taburcu edecekler”

Aygül tuttuğu nefesini verip “çok şükür” dedi. Leyla’nın gözleri dolmuştu bu sevinç karşısında. Bakışlarını kaçırıp kendini toplamaya çalıştı.

“biliyor musun Serhan’la ilişkimiz ilk başladığı andan itibaren seni hep çok kıskandım Leyla” dedi Aygül aniden. Leyla sessiz kaldı. Ellerine bakıyordu. Ne diyebilirdi ki!

“içimde bir yerde aslında seni sevdiğini biliyordum. Yine de umut ettim belki beni de sever diye.”

Leyla’nın avcuna gözyaşları düşünce Aygül uzanıp ellerini tuttu. “Bunları sen kötü hisset diye söylemiyorum.”

“ben onun seni sevmesini çok istedim” dedi Leyla. “İkinizin mutlu olmasını çok istedim.”

Aygül tebessüm etmeye çalışıp “hatta aradan çekilmek için İlyas’la evlendin,” diye fısıldadı usulca. Leyla ona sorar gibi bakınca “buradan uzaklaşıp bütün olanları düşününce meseleyi toplamak çok da zor olmadı,” diye açıkladı Aygül.

“üzgünüm” dedi Leyla.

“ama emin olmadığım tek bir şey var.”

“ne?”

“sen de onu seviyor musun Leyla?”

Leyla gözlerini kapatıp açtı. Böyle bir anı yaşamayı hiç istemezdi. Başını salladı sadece. Aygül anlamış gibi gülümsedi. Ne çok acı vardı yüreğinde.

“peki neden?”

“neden bir araya gelmedik mi?”

Aygül evet dercesine başını salladı. Hala el ele tutuşuyorlardı. Sanki Aygül ona güç vermek ister gibiydi. Ya da cesaret… belki de kendisi Leyla’dan güç alıyordu. Çünkü bu konuşmayı yapmak çok zordu.

Leyla ise bu kıza karşı dürüst olmak zorundaydı. En azından bu kadarını hak ediyordu. Bilmediği şey ise kocasının onları dinlediğiydi.

“bizim Serhan’la aramızda hiçbir şey olamaz.” Dedi kesin bir sesle. “Biz, aşkımızı hiç yaşayamadan kendi kalplerimizin mezarlığına gömmek zorunda kaldık. Biz, bizi birbirimizden ayıran ağır bir sırrı taşımaya mahkûmuz Aygül. Sana bu kadarını söyleyebilirim sadece. Lütfen gerisini ne bir daha bana, ne de Serhan’a sor.”

Sesindeki bir tını Aygül’ü derinden etkilemişti. “Peki” dedi. “Ama nasıl olacak Leyla? Madem sen de Serhan’ı seviyorsun İlyas’a haksızlık değil mi bu?”

Leyla gözünden akan yaşlara hakim olamıyordu artık. Aygül o yaşları silip “ağlama” dedi. “Üzgünüm. Çok acımasız bir soru oldu bu”

“hayır değil” dedi Leyla sesi boğulmuştu artık.

“seneler evvel onu istemeden de olsa çok kırdım,” diye kendini açıklamaya çalıştı Aygül. “Yine kırılmasını, karşılıksız bir sevginin içinde boğulmasını istemiyorum. Ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın İlyas benim için hep çok kıymetli kalacak.”

“biliyorum.” Dedi Leyla yumuşak bir sesle. “Aranızdaki dostluğa da büyük bir saygım var. Bu yüzden için rahat etsin Aygül. İlyas benim kocam, o benim yuvam.”

“gerçekten hislerin böyle mi?” Aygül emin olmak zorundaydı. Leyla tebessümle başını salladı. “O, bana asla ait olamayacağımı düşündüğüm bir mutluluk verdi. Ve ben, hayatımı o olmadan düşünemiyorum artık.”

“İlyas çok iyi bir insan Leyla” dedi Aygül. “Siz mutlu olmayı hak ediyorsunuz.”

“sen de öyle Aygül.” Leyla güven veren bir şekilde Aygül’e baktı. “Ve ben can-ı gönülden, bir gün senin de hak ettiğin o mutluluğa kavuşacağına inanıyorum.”

“ben o inancı kaybedeli çok oldu.”

“yapma böyle Aygül” Leyla kendi hayatını düşünüp acı bir tebessümle devam etti. “İnsan çok gariptir. Bittim dediği anda daha güçlü bir şekilde devam eder hayatına. Hiçbir zaman aşka, sevgiye olan inancını kaybetme.”

Aygül bir şey demeden ellerini çekti. “Ben gideyim artık.”

“nasıl istersen.”

Ayağa kalkarken ”rahatsız ettiğim için özür dilerim.” Diye ekledi.

“ne zaman istersen kapımız sana açık” dedi Leyla. “Ne yaşanmış olursa olsun, sen de bizim için kıymetlisin ve hep öyle kalacaksın.”

Aygül gülüp “siz de benim için öylesiniz” dedi. “Kendinize iyi bakın. Kim bilir belki bir gün bizi sarsan tüm acılarımızı ardımızda bırakıp iki iyi dost olabiliriz.”

“öyleyiz zaten,” dedi Leyla. Onu uğurladıktan sonra İlyas’ın yanına gitti. Dikkatle bir dosya okuyordu. “Aygül gitti” dedi. İlyas başını salladı. “Duydum.”

“Serhan’ı öğrenmiş. Onun durumunu sormak için gelmiş.”

“tahmin ettim.”

Kocasının kendisini işe kaptırdığını görünce “ben yatmaya gidiyorum.” Dedi ve ekledi. “Sen daha çalışacak mısın?”

“evet canım”

“tamam” Leyla uzanıp İlyas’ın yanağından öptü. “kendini çok yorma”

“iyi geceler”

Leyla odadan çıkıp kapıyı ardından kapattı. İlyas elindeki dosyayı masaya fırlatıp elleriyle saçlarını karıştırıp yüzünü ovuşturdu.

“ne?” dedi kendi kendine “sizin sırrınız ne?”

Bunu öğrenmenin tek bir yolu kalmıştı. Leyla, ona bunu anlatmayacaktı. O zaman bu sırrın diğer sahibiyle konuşma vakti gelmişti. İlyas kararlıydı. Bunu yapmazsa içini kemirip duran şüphe yüzünden Leyla’yı kaybetmekten korkuyordu.

Bu yüzden ertesi sabah uyandığında kahvaltıda “Serhan’dan bir haber var mı?” Diye sordu karısına aniden. Düşünmesine fırsat vermemeliydi. “neydi hastanenin adı?”

“Özel Yaşam Hastanesi”

“ha çıkacak mı bugün oradan”

Leyla ona bakıp “Ozan’la mesajlaştım,” diye cevap verdi. “Bugün hastaneden çıkacaklar.”

“iyi bari”

“İlyas?”

“efendim hayatım?”

Leyla ona delici bakışlarıyla bakıyordu. İlyas ise bu konuda antrenmanlıydı. Bakışlarını bir an olsun kaçırmamıştı.

“sen iyi misin?”

“iyiyim,” saatine bakıp “ama çıkmam lazım yoksa geç kalacağım.” Dedi. Karısını öpüp telaşla evden çıktı ve gaza basıp hastaneye yetişti. Bankodan Serhan’ın kaldığı odayı öğrenip hızla oraya gitti. Kapıyı çalıp içeri girdi. Serhan ve kuzeni çıkmak için hazırlanıyorlardı. Serhan yatakta oturmuş ayakkabılarını giymişti bile. Gelenin İlyas olduğunu görünce hiç şaşırmadı bile. Aksine yüzünde manidar bir tebessümle “hoş geldin” dedi. Sanki gelmesini bekliyordu.

“geçmiş olsun”

“sağ ol” Serhan kuzenine bakıp “bize biraz müsaade et Ozi,” dedi. Kuzeni başını sallayıp “ben kafedeyim aga,” diyerek odadan çıktığında İlyas koltuğa geçip oturdu. Dirseklerini dizlerine yaslayıp Serhan’a baktı. Boyunluk taktığı için dimdik duruyordu.

“anlat” dedi sadece.

“neyi?”

“Leyla ile aranıza giren o sırrı. Leyla’nın korkusunu!”

Serhan gülüp “anlatmadı değil mi?” Dedi. “Ağzını açmadı.”

“Serhan” dedi İlyas sabrı taşmak üzereydi. “Bana sen anlatacaksın.”

“anlatacağım” diye kabul etti Serhan. “Ama bana söz vereceksin. Bildiğini asla öğrenmeyecek. Yoksa kaldıramaz.”

İlyas çıldıracakmış gibi hissediyordu. “tamam,” dedi dişlerinin arasından.

Serhan başını sallayıp “Leyla bana yetimhaneye nasıl düştüğünü, neden oraya terk edildiğini asla anlatmadı. Zaten ne zaman konusu açılsa gözlerine öyle bir hüzün düşerdi ki ben de kıyamazdım ona, konuyu kapatırdım.”

“ee?”

“ben de o hüznü silmek istedim o gözlerden. Bu yüzden gittim babasını buldum. Bulmaz olaydım. Hayatımızı mahvetti şerefsiz.”

“nasıl?”

Serhan şimdi zorlanıyordu. “Ben sandım ki adam pişman. Kızına sahip çıkacak. Ama derdi başkaymış”

“neymiş derdi?”

“boğazına kadar borca batmış. Leyla’nın annesini terk edip gittiği gibi sonrasında evlendiği kadını da bırakıp kaçmış birkaç sene sonra. Ondan da bir çocuğu olmuş. Ben bunları o şerefsizden öğrendim tabi. Kumar batağına saplanmış da saplanmış. Ben de tam o sıralarda buldum onu. Gözleri parladı piçin. Kızım, yağlı kapı bulmuş ben de faydalanayım demiş aklınca. Ama işler planladığı gibi gitmedi tabi.” Serhan anlattıkça öfkeleniyordu.

“sonra ne oldu?” diye sordu İlyas. Hem devamını dinlemek istiyor hem de şimdi bu odadan kaçıp gitmek istiyordu.

“alacaklılar peşinde tabi. Benden de umduğunu bulamayınca bu kez aklına başka bir ödeme şekli gelmiş.” Serhan güçlükle yutkunup devam etti. “Leyla”

Bu noktada İlyas ayağa kalkıp odada volta atmaya başlamıştı çünkü sabit duramayacağını fark etmişti.

“şerefsiz, kızını peşkeş çekmiş. Hatta arkadaşım diye iki tane alacaklı piçle aynı masaya oturtmuş Leyla’yı. O şerefsizler de Leyla’yı beğenince-“

İlyas’ın midesi bulanıyordu artık. Eliyle Serhan’ı durdurup sakinleşmeye çalıştı. Kulakları uğulduyordu. Titreyen elleriyle mini dolabı açıp su aldı ve bir dikişte içip “devam et” dedi Serhan’a bakmadan.

“Leyla’yı beğenince o da tutmuş kızı, seni gezmeye götüreceğim diye İstanbul dışında tekinsiz bir yere götürmüş. Tabi Leyla yolda şüphelenmiş adamın hallerinden, telefondan çaktırmadan bana mesaj yollamış. Bir de konum atmış. Ben arabaya atladığım gibi düştüm peşlerine. Polise de haber verdim. Ne olur olmaz diye”

“yetiştin mi?” diye sordu İlyas.

Serhan başını salladı. “yetiştim” dedi. “o aç köpekler salyaları aka aka beklerken, ben yetiştim. O sırada bir hengame çıktı. Ben-“ Serhan gözlerini kapatıp devam etti. “ben o şerefsize saldırdım direk. Diğerleri de siren seslerini duyunca kaçtılar. Ama ben o kadar öfkelenmiştim ki kendimi durduramadım. Leyla bana durmam için yalvarıyordu ama ben yapamıyordum. O herifi döve döve yolun ortasına savurduğumda o şerefsizlerden biri arabasıyla gazı kökleyip polislerden kaçmaya çalışırken Leyla’nın babasına çarptı. Adam orada geberdi. Leyla da iki hafta hastanede yattı.”

“neden?” diye sordu İlyas hemen.

“ben gelene kadar babasının elinden kaçıp kurtulmaya çalışmış, babası da onu döve döve sürüklemiş o kulübe bozması yere kadar. O sırada yere düşüp kolunu kırmış, tüm vücudu ezik içindeydi.”

Serhan o günleri hatırladıkça kendinden nefret ediyordu. “Dayım çok iyi avukattır. Bütün işleri pürüzsüz bir şekilde halletti. Annemle babamın, olup biteni ruhu bile duymadı. Ama Leyla-“ Serhan acıyla başını salladı. “Leyla öldü sanki. Değişti. Taş kesti. İçine kapandı. Ufacık bir yaşam sevinci vardı o da uçup gitti.”

İlyas koltuğa çöküp kalmıştı. Serhan yumruğunu sıkıp “benim yüzümden” dedi. “kendi ellerimle mahvettim her şeyi. Bitirdim. Leyla bir daha yaşananlar hakkında hiç konuşmadı. Hatta hiç olmamış gibi davrandı. Zamanla düzeldi yine. Çünkü çok güçlüdür o. Mücadeleci ruhu o kadar saf ki! hiçbir kötülük işlemiyor sanki. Ama ben bittim içinde. Ne zaman bana baksa, gözlerinde o gecenin hatırası parlıyordu sanki. Dayanılacak gibi değildi. Ama dayandım. O da dayandı. Birlikte direndik. Yeniden ayağa kalktık. Leyla başarıyla bitirdi okulunu. Stajını başarıyla tamamladı. Sonra da sizin şirkete girip çalışmaya başladı. Tüm bu süreçte onu sakince bekledim. Hep yanında oldum. Ama gün geçtikçe benden uzaklaştı. Ona olan aşkımı reddetti. Hiç söze dökülmeden, hiç yaşanmadan bitti.”

Serhan’ın sözleri bittiğinde İlyas hiç beklemeden ayağa kalktı. Adamın karşısına geçip “helal olsun” dedi sadece. Yüzü solmuştu.

“eyvallah”

İlyas tam odadan çıkacakken Serhan “ona iyi bak” dedi. “Sana emanet.” İlyas arkasına dönmeden yan bir bakışla, bir kere başını sallayıp odadan çıktı. Başı dönüyordu sanki. Şimdi anlamıştı her şeyi. Leyla’nın gözlerine inen o kapkara hüznün sebebini şimdi anlamıştı. Babasından hiç bahsetmemesini, Seher’den uzak durmasını, Serhan’ı reddetmesinin sebebini anlamıştı.

Arabasına binip oradan uzaklaşırken kafası karmakarışıktı. Hiç beklemediği bir hakikat çarpmıştı yüzüne. Yol kenarına park edip sahil boyu uzanan banklardan birine oturdu. Karısının yaşadıklarını sindirmeye çalışıyordu. Zordu. Çok zordu. Rüzgar öyle şiddetli esiyordu ki uğultusu kulaklarını tırmalıyordu. Deniz kabarmıştı ve dalgalar sertçe çarpıyordu. Hava kararmıştı. Belki de yağmur yağacaktı. Ama İlyas donup kalmıştı. Etrafında ki her şey hızla akıp gitmeye devam ederken o boş bakışlarla denizi izliyordu.

Gözünden bir damla yaş süzüldüğünü bile fark etmedi. Leyla onca şey yaşamıştı. İlyas bilmeden hayatına dahil olmuştu onun. Zorla araya girmiş, elinden aşkını almıştı. Üstelik bunu yaptığına hiç pişman olmamıştı. Ama şimdi aralarındaki bağın ne kadar kuvvetli olduğunu bir kere daha öğrenmiş ve Serhan’ın, Leyla’yı gerçekten sevdiğine inanmıştı. Leyla’nın da onu sevdiği gibi…

Ne zaman çağırsam bana gelecek, önünde sonunda bana dönecek, çünkü biz birbirimizden kopamayız.

Zihninde Serhan’ın ona söyledikleri dönüp duruyordu. Başını salladı. Haklıydı. Onlar birbirlerinden kopamazlardı. Peki nasıl olacaktı? İlyas buna nasıl dayanacaktı? Leyla’nın kalbinde her zaman Serhan olacaktı. Buna nasıl dayanacaktı?

Bitkin bir halde kalkıp arabaya döndü. Eve gitmek istemiyordu. Leyla’nın gözlerine nasıl bakacaktı? Leyla hemen anlardı.

Ara sokaklarda boş boş dolanıp oyalandı bir süre daha. Sonunda yapacağı bütün şeyler bittiğinde mecburen eve gitti. Leyla onu kapıda karşıladı bu kez.

“hoş geldin” dedi gülerek. İlyas ona bakınca aydınlandı sanki. Yüzüne bir gülümseme yayıldı.

“hoş buldum” içeri girerken Leyla paltosunu alıp “dur kocama biraz hizmet edeyim” diyerek şakalaştı onunla. İlyas bu haline şaşırdı. Nasıl böyle güçlüydü? Nasıl hala daha böylesine dirayetli böylesine neşeliydi? Bir anda onu kendine çekip sıkıca sarıldı. Her şeyden, en çok da kendinden korumak ister gibiydi.

“İlyas” dedi Leyla. Sesi boğuk geliyordu. “Nefes alamıyorum.” İlyas onu bırakırken Leyla gülüyordu, “çok mu özledin beni?” Diye sordu.

“çok” dedi İlyas aşkla. Leyla ona dikkatle baktı. Kocasının gözlerinde gördüğü, aylardır onu rahatsız eden şey, başka bir hale evrilmişti sanki.

“sende bir haller var” diye başladı yine. “Ama bana söylemiyorsun.”

İlyas yorgundu. Başını salladı. “sana söylemediğim hiçbir şey yok,” dedi ve ekledi. “Salona geçelim mi?”

Leyla başını sallayıp önüne düştü. Karşılıklı oturduklarında İlyas “dün akşam Aygül’le konuştuklarını duydum,” diye itiraf etti.

“bunu yapmamalıydın.” Leyla başını iki yana sallayıp “ona söylediğim şeyler bizim konuşup arkamızda bıraktığımız geçmişten başka bir şey değildi.”

“özür dilerim,” İlyas karısının yüzünü sevip “beni affet” diye fısıldadı. Leyla hemen yumuşamıştı.

“İlyas” dedi temkinli bir şekilde “benim geçmişim çok parlak değil.” Böyle söylerken aklında o gecenin hatıraları ve kolunda bıraktığı kalıcı sızı beyninde patlamıştı. “Çok fazla eşikten atladım ben. Çok fazla kırılma yaşadım”

“biliyorum” İlyas onu kendine çekip sarıldı. “Ama hepsini bilmiyorum değil mi?”

Leyla gözlerini kapatıp “evet” diye itiraf etti.

“ve bu bilmediğim şey, seni Serhan’dan ayıran esas gerçek”

Karısının gözyaşlarını hissetmişti. Leyla yutkunup başını salladı sadece. Konuşmak istemiyordu. Bir süre hiç konuşmadan öylece durdular.

İlyas başından öpüp kokusunu içine çekti Leyla’nın. Ne olursa olsun onu bırakamazdı. Bunu biliyordu. Leyla onun eksik kalan parçasıydı. Sanki ona mühürlenmişti.

 

Mart ayı geldiğinde Leyla’nın içinde bir heyecan vardı. İlk defa bir mevsimin gelişini heyecanla beklemişti. Üstelik yaptığı başvuru kabul edilmişti. Yakında vakıfta çalışmaya başlayacaktı.

Yeni ailesinin varlığı olağanca sıcaklığıyla tüm benliğini kaplarken kocasıyla yuvasında huzurlu ve mutluyken, kardeşinin doğumu için artık gün sayarken hayatı artık başka bir pencereden bambaşka bir Leyla olarak yaşarken bahar başlangıcı ona son kez bir ayrılık tattıracaktı. Çünkü Serhan, Amerika’ya yerleşme kararı almıştı. Bu haberi ona mesajla bildirmişti.

Leyla içinde hem bir sevinç hissetmişti hem de burukluk. Onu son kez görme arzusuna dayanamayıp İlyas’a durumu açıklamış “onu uğurlamak istiyorum.” Demişti. İlyas da şaşırtıcı bir şekilde başını sallayıp “seni havaalanına ben götürüp getiririm” diye eklemişti.

O sabah evden çıkarlarken ikisi de gergindi. Arabada neredeyse hiç konuşmadan havaalanına gittiler. Serhan onu bekliyordu. İyileşmişti. Elinde bir valiz üstünde bej renkli spor bir ceket vardı. İçine gözleriyle aynı renkte kot bir gömlek ve siyah bir pantolon giymişti. Saçları açıktı. Yeni tıraş olmuştu. Leyla, onu hatırasında son kez, böyle kaydetti.

Sonra arabadan çıkmayan İlyas’a, açık camdan eğilip “beş dakika” dedi. İlyas başını salladı. Huzursuzluğu yüzünden okunuyordu. İlyas ve Serhan göz göze geldiklerinde başlarıyla selamlaştılar. Leyla bu medeni tavrın nereden çıktığını bilmiyordu ama bunu, Serhan’ın gidiyor olmasına bağladı.

Giriş kapısının önünde karşı karşıya geldiklerinde aralarında bir adımlık mesafe kalmıştı. Leyla bavuluna bakıp “beklediğin için teşekkür ederim” dedi. Serhan ona bakıyordu. Sanki son kez ona doya doya bakmak ister gibiydi.

“senin isteğin benim için emirdir.” Dedi yumuşak bir sesle.

Leyla gülümsemeye çalışıp “vedalaşmak istedim,” dedi ama kendini tutamamış, sesi boğulmuştu. Gözyaşlarını silip kendini toplamak için gökyüzüne baktı.

“muhtemelen bu son görüşmemiz,” diye kabul etti Serhan. “İyi ki geldin.”

Leyla başını sallayıp “her şey için teşekkür ederim,” dedi. Tekrardan Serhan’ın gözlerine bakacak cesareti topladığında onun da gözlerinin nemli olduğunu gördü.

“ben de” dedi tebessümle. “Ben de çok teşekkür ederim Leyla. Birini bu kadar çok sevmenin mümkün olmadığını düşünürdüm. Ama senin sevgin, bütün bildiklerimi değiştirdi.”

Leyla titreyen kalbinin üstüne elini koyup “sen hep burada olacaksın,” dedi açıkça. “Yerin hiç değişmeyecek. Benim için hep çok kıymetli olacaksın. Ama yapamam Serhan. Senin elini tutamam. Çok geç.”

“biliyorum.” Serhan ona öyle baktı ki Leyla bakışlarını kaçırdı. “Ah be Leyla’m,” dedi feryat edercesine. “En çok da sana kavuşamadan, ayrılığının acısıyla yanmak bitirdi beni.”

“yapma böyle” diyebildi Leyla sadece. “Mutlu ol. Bir tane hayatımız var Serhan. Onun kıymetini bil. Hiçbir şeye küsme. Bir kız bul. Tekrardan âşık ol. Gözlerinde kaybol.”

Serhan başını iki yana sallayıp “ben senin gözlerinde kaybolup gideli çok oldu Leyla” dedi. “Geçti o tren. Bir daha gelmez.”

“yanılıyorsun”

“hayır” Serhan arabada duran İlyas’a anlık bir bakış atıp tekrar Leyla’ya döndü. “kalbimi biliyorum.”

Leyla akan gözyaşlarını silip “senin için dua edeceğim.” Dedi ve ekledi. “Her şey için teşekkür ederim. En çok da düşüp dizlerini kanatmış, kimsesiz bir kız çocuğunun elinden tutup, ona aile olacak kadar güzel yürekli olduğun için çok teşekkür ederim. Her şey değişse bile o minicik oğlan çocuğunun bana uzattığı o dostluk eli hiç değişmeyecek. Ben o eli hiç bırakmayacağım.”

Serhan gözlerinden akan yaşlarla sevdiğini dinlerken derin bir iç çekip elini kalbinin üstüne koydu. “Ben de Leyla’m. Ben de”

Sonrasında geri geri bir adım attı. “Güle güle Leyla’m” dedi. Ona sırtını dönmeye hazır değildi sanki.

“güle güle Serhan.”

Serhan geriye doğru bir adım daha atarken “biliyor musun ben eskiden türkü dinlemeyi hiç sevmezdim.” Dedi gülmeye çalışıp “ama sen Neşet Ertaş dinlerken ben de alıştım galiba.”

“Sana hep derim; türküler en güzelidir diye.”

İki yoldaş birbirlerine bakıp gülerken Serhan başını yana eğip sevdiğine son kez baktı. “Arada bir açıp ‘yazımı kışa çevirdin’ i dinle” dedi sesi titreyerek. “Beni yâd et. Ben hissederim.”

Leyla gözyaşları içinde başını salladı. “Tamam” dedi fısıltıyla.

“arada bir aya bak. Güzel gözlerin değsin benim gökyüzüme de”

“tamam” dedi Leyla yine. Kalbi son kez ilk aşkının acısıyla sıkışıyordu o an.

Sonra Serhan ona arkasını dönüp içeri girdi. Leyla arkasından el salladı. Gitmişti.

Gözlerini silip kendini toparlamaya çalıştı. Beklediğinden çok daha zor olmuştu bu vedalaşma. Ama kendi kalbinden emindi. Arabaya geri döndüğünde İlyas bir süre onu izledi.

“iyi misin?”

“evet”

“bana öyle gelmiyor ama”

“İlyas” dedi Leyla. “Biliyorum senin için çok zor. Ama inan benim kalbimde zerre şüphe yok.” Uzanıp kocasının elini tuttu. “Seni seviyorum ve senin yanında mutluyum.”

Karısının ağzından ilk defa onu sevdiğini söylediğini duyan İlyas gülümseyip “ben de seni çok seviyorum,” dedi.

Leyla başını salladı. “Biliyorum.” Dedi yumuşak bir sesle. “Görüyorum. Hissediyorum.”

“Gerçekten mi?”

“Sevgi sözcüklerle olmaz ki zaten. Romanlarda olur, şiirlerde olur. Ama gerçek hayatta öyle değildir. Sevmeyi yaşamak gerekir. Benim seni yaşadığım gibi. Elini ilk tuttuğum gün kalbimde yeşeren o tatlı heyecan gibi. Birlikte kahvaltıya gittiğimiz gün beni hiç bırakma dediğinde hissettiğim güven gibi. Kafede benim yüzümden tutup hiç korkmadan gözlerimin içine baktığında hissettiğim telaş gibi. Evliliğimiz gerçek olsun dediğin o sabah hissettiğim mutluluk gibi. Bana geldiğin, benim olduğun, seni yaşadığım her an gibi.”

İlyas karısının elini öpüp yanağına koydu. “seni yaşamak güzel şey sevgilim” diye fısıldadı Leyla’nın o çok sevdiği sesiyle. Leyla ona baktı. Ait olduğu yerdeydi. Bunu biliyordu.

“hadi gidelim” dedi kocasına. Daha yapacak çok işleri, yaşayacak güzel günleri vardı. Bir dakika daha geç kalmak istemiyordu hayata. Çünkü yeterince beklemişti. Artık yaşamak vaktiydi.

 

-ŞİMDİLİK SON-

Kaya kardeşlerden Neslihan'ın hikayesi yine buradan devam edecek. Yeni kitap açmamaya karar verdim. İkinci kitap da buradan devam edecek. SEVMEYİ SINAMAK yakında burada:) O zamana kadar diğer hikayem SALAHDAR'A bir göz atarsanız sevinirim.

 

Bölüm : 03.12.2024 13:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / 19. Bölüm
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.43k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...