48. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / 2&3. BÖLÜM

2&3. BÖLÜM

RabiaSofi
rabiasofi

herkese merhaba ve iyi okumalar

Nergis ile tanışma vakti geldi

BÖLÜM

Aydınlık

Güne bir bardak su ile başlamak onun için bir rutindi. Nöbetleri olduğu zamanlarda da su içmeyi ihmal etmezdi. (bu yüzden sık sık tuvalete gitmesi gerekse bile) Su içmek onun için hayati bir meseleydi. Saçlarını sıkıca topuz yapıp üzerine taba renkli trençkotunu giydikten sonra güneşli bir sonbahar sabahına güneş gözlüklerini takarak meydan okudu ve kendini dışarı attı. Hastaneye gitmeye hazırdı. Sırt çantasını yan koltuğa bırakıp el çantasından dudak koruyucusunu çıkardı. Bu mevsimde dudakları çatlamakla kalmaz soyulurdu. Bu yüzden bu konuda da çok dikkatliydi.

Dikiz aynasından kendini kontrol edip “yakıyorsun bugün güzellik,” dedi ve gözlüklerini düzeltip yola çıktı. Yol boyu yüksek sesle müzik dinleyip, eşlik ederek kendini uzun geçecek nöbete hazırlarken epeyce enerji dolu hissediyordu. Hastanenin çalışan otoparkına arabasını park edip içeri girdi.

“ooo hoş geldiniz Nergis Hanım,” dedi Ülkü. Nergis ona başıyla selam verip “merhaba canım,” dedi sadece. Ülkü onun hiç haz etmediği meslektaşıydı ve maalesef ki aynı bölüme düşmüşlerdi.

“geçici bir süreliğine” diye mırıldandı kendi kendine. Belli bir süre Ülkü’ye tahammül edecekti ardından başka bir bölüme geçecekti. Asistan doktorun hayatı böyle olurdu. Acı dolu, gaddar ve muhteşem

Uzman doktor jinekolog İrem Taş (evet taş) onların hocasıydı. Vizit zamanı gelmek üzereydi. Nergis eşyalarını dört kişiyle paylaştığı dolaba tıkıştırıp üstünü değiştirdi ve koşar adımlarla yatan hasta servisinin olduğu yere doğru gitti. Ülkü elbette çoktan oradaydı. Yerini aldığında Ülkü “geç kaldın,” dedi önüne bakarken. Önlüğü ütülüydü. Kahverengi saçları dümdüz ve küt kesilmişti. Siyah çerçeveli yuvarlak gözlüğünün camı bile parlıyordu sanki.

“tam vaktinde geldim,” diye karşılık verdi Nergis. O da konuşurken karşıya bakmayı tercih etmişti.

Ülkü bir şey diyecekken İrem Hoca geldi. Ne sıcak ne de soğuktu bu kadın. Yapılması gerekeni yapan, gerektiği kadar konuşan, işinin ehli bir doktordu. Oyalanmadan vizite başladılar. Yatan hasta servisinde yedi hasta vardı. İrem Hoca peşinde iki asistanı ve iki hemşireyle hızlı bir vizit yaptıktan sonra polikliniklere geçtiler.

“Ülkü, dün gelen pre-eklampsi hastayla sen ilgileneceksin,” dedi tabletten dosyaları incelerken, “ayrıca bugün H blok poliklinik işi de sende.”

H Blok bu hastaneye bağlı uzak bir ilçede bulunan diğer servisti ve maalesef piyango düzenli olarak ikisinden birine vururdu.

“ama hocam-“ diye itiraz edecekti ki İrem Hocanın bakışıyla sustu. Nergis sırıtmamak için kendini zor tutarken “sen de…” dedi kadın lafın sonunu bir dosyayı incelerken uzatmıştı.

“ha!” dedi aradığını bulmanın zaferiyle “Nergis sen de yüksek tansiyonla gelen hasta ile ilgileneceksin. Ben gelene kadar genel muayenesini yap ve bekle.”

“Perinatolog ile ben iletişime geçmiştim,” dedi Ülkü adeta aç bir köpek gibi, “hastayla ben ilgilensem-“

“kararlarımı sorgulama Ülkü!” dedi İrem Hoca sert bir şekilde “sana verilen görevi yerine getir.”

“peki hocam,” derken Nergis’e öldürücü bakışlar atmayı ihmal etmedi Ülkü. Nergis ise kocaman bir gülümseme ile ona karşılık verdi.

“hadi!” diye bağırınca ikisi de yerlerinden fırlayıp koşar adımlarla koridorun iki ayrı uç noktasına doğru ilerlediler.

Nergis yüzünde gülümseme elinde tableti içeri girdi. Odada gergin bir şekilde bekleyen çift tahmin ettiğinden daha genç çıkmıştı.

“günaydın,” dedi ikisine de. Masaya geçip otururken genç kadın “size de günaydın,” diye karşılık verdi ve ekledi “İrem Hanım yok mu?”

“ben genel muayeneyi yaptıktan sonra İrem Hocam gelecek. Bugün yoğun bir gün.”

“anladım.”

“test sonuçları çıktı mı?” diye sordu adam lafı uzatmadan. Kehribar rengi gözlerinde endişe parıltıları gören Nergis anlayışla tebessüm etmeye çalışıp “hocam gelince sizi bilgilendirecek,” demekle yetindi. Karısı sakinleştirmek ister gibi kocasının elini tutup “Alparslan,” dedi usulca “ne konuşmuştuk seninle?”

Adamın karısına bakan gözlerinde saf bir aşk vardı. Nergis biraz da imrenerek ikisini izlemekten kendini alıkoyamadı. Alparslan, karısının elini sımsıkı tutup öptü.

Nergis dosyadan isme bakıp “Neslihan Hanım,” dedi içtenlikle “isterseniz muayeneye başlayalım.”

“tamam.”

Neslihan yerinden kalkıp ultrasona geçerken kocası da yanına geçip gözlerini ekrana kilitledi. Nergis şeffaf jeli döküp görüntülüme cihazını karnına yerleştirdikten sonra ekranı inceledi. Birkaç görüntü alıp “gebelik 9. haftada seyrinde devam ediyor,” dedi, “fetüsün şekli olması gerektiği gibi, rahim duvarı normal. Kalp atışlarını duymak ister misiniz?”

“evet,” dedi Neslihan heyecanla. Nergis sesi açıp güçlü kalp atışlarını dinletirken evli çift el ele tutuşuyorlardı.

“Alparslan,” dedi Neslihan “bu bir mucize.”

“öyle sevgilim,” diye karşılık verdi adam “bizim mucizemiz.”

Nergis görüntülemeyi kapatırken Neslihan’ın toparlanması için yardım etti. Masaya geri döndüklerinde İrem Hoca da gelmişti.

“hoş geldiniz,” dedi İrem Hoca yerine yerleşirken.

“hoş bulduk hocam,” diye karşılık verdi Alparslan “hayırlı haberler var inşallah.”

Nergis hocasının yanında ayakta duruyordu.

“yapılan tetkik ve muayene sonuncunda bir noktaya varabildik,” dedi İrem Hoca “gebelik başlangıcında yaşadığınız bu problemlerin sebebi sende yüksek tansiyon olması Neslihan. Ayrıca kan değerlerin de şu süreçte hoşumuza gitmeyen sıkıntılar var.”

“ne kadar kötü?” diye sordu Alparslan. Neslihan ise “bebeğimize zarar verir mi?” diye sormuştu.

“ eğer tedbir alınmazsa elbette hem anne hem de bebek için riskli bir durum,” diye cevap verdi kadın ikisine birden. Nergis az önce bebeklerinin kalp atışlarını dinlerken gözleri parlayan çiftin sönüşünü izledi.

“Ancak” diye devam etti hocası “çok dikkatli bir tedavi ve sıkı bir diyetle bu süreci olabildiğince rahat atlatman için elimizden geleni yapacağız Neslihan.

“riskler neler?” diye sordu Alparslan.

“bebek, anne karnında ölebilir, Neslihan gebelik ilerledikçe süreç senin için çok daha zorlaşacak. Trimester’in üçüncü dönemine girdikten sonra neredeyse sürekli yatman gerekecek. Kanama riski var. Açık konuşacağım kolay olmayacak ancak imkansız da değil. Karar sizin.”

“ne kararı?” diye sordu Neslihan

“elbette böyle riskli bir durumda gebeliği sonlandırmak gibi bir-“

“hayır!” Neslihan’ın ses tonu keskindi, “ne gerekirse onu yapalım ben evladımı sağlıkla kucağıma almak istiyorum.”

Nergis yüzünde buruk bir tebessümle karşısında oturan genç kadına baktı. Bir anneydi ve güçlü, savaşçı bir kadındı.

“o zaman ilerleyen dönemlerde nasıl bir yol izleyeceğimizi konuşalım,” dedi İrem Hoca ikisine hitaben. Alparslan sessizleşmişti. Neslihan kocasına bakıp bir karşılık bekledi ama alamadı.

“evet konuşalım,” dedi sonunda.

“asistanım Nergis bu süreçte sizinle ilgilenecek olan doktor. Kendisi oldukça başarılıdır. Ona güvenebilirsiniz.”

Beklenmedik övgü karşısında göğsü kabaran Nergis, Neslihan’a güven veren bir tebessümle başını salladı.

“merak etmeyin Neslihan Hanım bu süreçte ben elimden gelen desteği sizlere vereceğim.”

“o zaman tanıştığımıza memnun oldum doktor Nergis, ben de Neslihan Kaya”

Alparslan boğazını temizleyip karısına bakınca ondan bir tepki almanın neşesiyle kıkırdayan genç kadın “Neslihan Kaya Akman,” diye düzeltti.

 

BÖLÜM

Öfke

 

Neslihan’ın yüzüne baktığı anda bir terslik olduğunu anlamıştı. Kaşları çatılmış halde yanına gidip kolundan tuttu. Kardeşinin yüzü solgun, gözleri buğuluydu. Neslihan, onu görünce sarılıp ağlamaya başladı. Oğuz hemen korumacı bir tavırla ona sarılıp “ne oldu?” diye sordu. Aklına Alparslan ile kavga ettikleri ve onun kardeşini üzdüğü ihtimali gelmişti. Bu bile öfkelenmesine yetmişti.

“abi,” dedi Neslihan titreyen sesiyle “bebeğim-“

İşte bu ihtimal aklına hiç gelmemişti. Korkuyla kendini çekip Neslihan’ın yüzüne baktı. Kollarından tutup “ne oldu bacım?” diye sordu bir kere daha.

Neslihan cebinden çıkarttığı mendille burnunu silip yutkunurken Oğuz sandalyeyi çekip “otur,” dedi.

Karşına geçip “anlat artık,” diye rica etti. Neslihan kendini toparlamaya çalışıp “geçen hafta birkaç şikayetle doktoruma gittim. Bana birkaç test yaptı,” diye anlatmaya başladı.

“ne testi, niye bize söylemedin?”

“kimseyi korkutmak istemedim,” dedi Neslihan “ama şimdi kendim çok korkuyorum.”

Oğuzhan sorar gibi bakınca “hipertansiyonum var ve kan değerlerim sıkıntılı,” dedi Nesli ve ekledi “yani bu gebeliğin çok riskli olduğu anlamına geliyor. Eğer bir şeyler ters giderse her an bebeğimi kaybedebilirim.”

“Nesli,” Oğuz ne diyeceğini bilememişti. Kardeşi o kadar üzgün gözüküyordu ki nasıl teselli edeceği hakkında bir fikri yoktu.

“biz de çok dikkat ederiz o zaman,” dedi Oğuz sonunda “yeğenimi sağlıkla kucağımıza almak için ne gerekiyorsa yaparız.”

“ben de öyle dedim ama Alparslan-“ Neslihan yine ağlamaklı olunca Oğuz uzanıp elini tuttu.

“Alparslan ciddi ciddi kürtaj seçeneğini düşünmemi istedi.”

“neden?” diye sordu Oğuz anlamaya çalışarak “yoksa sende mi tehlikedesin? Bu bilmem ne şeyi yüzünden.”

Neslihan bakışlarını kaçırınca Oğuz hemen anladı. Kardeşinin elini sıkıp “Neslihan,” dedi “bana açıkça anlat artık şunu.”

“sürecin son kısmında kanama riski var,” dedi Neslihan bakışlarını kaçırıp “gebelik ilerledikçe risk de artıyor. Alparslan da bu yüzden gebeliği sonlandıralım dedi. Ama ben istemiyorum.”

“Nesli belki de bunu düşünmelisin.”

“hayır,” dedi Neslihan inatla. Elini çekip kollarında birleştirdi “ben bebeğimden vazgeçemem. Onun kalp atışlarını duydum abi. Olmaz.”

“ama bacım-“

“Alparslan’la kavga ettim, seninle de kavga ederim abi,” dedi Neslihan tehditkar bir tonla “lütfen.”

“tamam sustum,” Oğuz susmuştu ama içi içini yiyordu. Gelen çayları yudumlarken ikisi de sessizdi.

“annemlere söyledin mi?”

“hayır.”

“yengem biliyor mu?”

“hayır.”

“neden kimseye bir şey söylemiyorsun?”

Neslihan omuz silkti. Oğuz ona ısrarla bakmaya devam edince “çünkü bana Alparslan’ın verdiği tepkinin aynısını verecekler,” parmağını ona doğrultup suçlarcasına “Hatta senin de!” diye ekledi.

“senin için endişelenmemiz normal değil mi?” diye sordu Oğuz bir cevap beklemeden devam etti, “ortada çok riskli bir durum varsa eğer bunu iyice düşündün mü Neslihan?”

“düşünmedim mi sanıyorsun?”

“bebeğin için hangisi daha iyi olur bunu düşündün mü? Sağlıkla bu dünyaya gelmek ve tamamen sağlıklı bir anneye sahip olmak onun da hakkı değil mi?”

Neslihan gözünden akan bir damla yaşı silip burnunu çekti.

“bu hemen vazgeçebileceğin bir şey değil,” dedi Neslihan “o benim evladım.”

Cümlesinin sonunu sesi titremeden getirememişti. Oğuz içi acıyarak kardeşine baktı.

“ikiniz de bizim için çok kıymetlisiniz. Kendini bu denklemden çıkartarak en büyük haksızlığı bebeğine yapmış olursun bunu sakın unutma.”

Neslihan tam bir şey diyecekti ki elini karnına götürüp acıyla inledi. Oğuz hemen kalkıp yanına gitti.

“ağrın mı var?” diye sordu. Neslihan başını salladı ve bir kere daha şiddetle kasıldı. Sanki çığlık atmamak için kendini zor tutuyormuş gibiydi.

“hastaneye gidiyoruz,” dedi Oğuz telaşla. Kardeşini neredeyse kucaklar gibi kaldırıp arabaya bindirdi. Emniyet kemerini takarken Neslihan ter içinde kalan alnını tutup “kendi doktorumu istiyorum,” diyebildi.

“tamam,”

Oğuz telaşla kardeşinin hastanesine sürüp bol korna çalıp önüne çıkan ve ona engel olan herkese küfrederek hastaneye vardığında acilden giriş yaptılar.

….

Nergis, çağrı cihazı ötmeye başladığında yemeğinin yarısına anca gelebilmişti. Ayla hemşire “koş!” deyince her şeyi bırakıp acile doğru depara kalktı. Toz pembe asistan doktor üniformasıyla acile daldığında “Neslihan Akman,” diye onu karşılayan hemşire “sarı odada,” diye devam etti.

Nergis ilerleyip sarı odaya girdi. Neslihan’ı sancı içinde kıvranırken gördü ve doktor refleksiyle ilerleyip ilk müdahaleyi yaptı.

“kanama var mı?” diye sordu.

“hayır,” dedi hemşire.

“neler oluyor?” diye soran adama başını kaldırıp baktığında onun kocası olmadığını gördü. Ancak yüzündeki panikten ve Neslihan’ın elini sımsıkı tutmasından bir şeyi olduğunu anlamıştı.

“beyefendi siz dışarıda bekleyin lütfen, gereken bilgilendirme sonra yapılacak,” dedi Nergis sadece ve hemşirenin yönlendirmesiyle hasta yakını dışarı çıkarıldı.

….

Dışarıda beklemek acı vericiydi. Acilin koridorunda volta atarken içi içini yiyordu. Kalbi öyle atıyordu ki yine panik atak krizi geçirmekten korktu. Neyse ki tam o anda Alparslan yıldırım gibi acile giriş yaptı.

“nerede?” diye sordu nefes nefese

“müdahale ediyorlar,” diye karşılık verdi Oğuz. Karşısında duran adamın beti benzi atmıştı. Sandalyelerden birine adeta çöktü. Oğuz yanına gidip “su ister misin?” diye sordu. Adam başını salladı sadece.

“sana olanları anlattı mı?” diye sordu.

“evet, çok üzüldüm.”

“bu bebeği doğurmak çok riskli,” dedi Alparslan aniden parlayarak “neden bunu anlayamıyor eğer ona bir şey olursa ben-“ cümlesinin bu noktasında durdu. Sanki bu ihtimal bile aklını kaybetmesine yetiyordu.

Oğuzhan usulca yanına çöküp oturdu. İkisinin de gözü kapıdaydı.

“iyi olacak,” dedi Oğuz inançla “Neslihan benim hayatımda tanıdığım en inatçı insanlardan biridir. İkisi de iyi olacak.”

“olacak mı?” dedi Alparslan. Oğuz onun titrediğini fark ettiğinde içinde garip bir his uyandı. Bu adam kardeşini gerçekten seviyordu.

“olacak,” dedi kendinden emin durmaya çalışarak.

“haberi öğrendiğimden beri durumla ilgili her şeyi okuyorum. Bebeğini kucağına alanlar da var ama diğer ihtimaller de göz ardı edilmeyecek kadar çok.”

Alparslan ellerini şakaklarına dayayıp ofladı. Öyle bir kuyunun içine düşmüştü ki kurtulsa bile kurtulmamış olacaktı.

Uzun bir bekleyişin ardından nihayet onunla ilgilenen doktor yanlarına geldiğinde iki adam şimşek gibi kalkıp yanına gitti.

Nergis tebessüm edip “şimdilik endişelenecek bir şey yok,” dedi sakinleştirmek ister gibi. Sanki o anda Alparslan’ın yüzü gözle görülür şekilde aydınlandı. Oğuz da sinesinde tıkalı kalan nefesi rahatlayarak verdi.

“sanırım stres kaynaklı bir durum ancak daha önce de konuştuğumuz gibi bu zorlu bir süreç olacak Alparslan Bey. Neslihan Hanım’ın en çok sizin desteğinize ihtiyacı var.

Alparslan yutkunup “böyle bir riski göze alıyor oluşunu kabullenemiyorum,” diye itiraf etti sonunda.

“evet, çok büyük bir risk var doğru- kabul ediyorum,” dedi Nergis. Koyu mavi gözleri daha da irileşmişti sanki “ancak doğru şekilde tedavi ve moral destekle Neslihan Hanım ve siz bebeğinizi sağlıkla kucağınıza alabilirsiniz.”

“Nergis Hanım-“

“bakın bu Neslihan Hanım’ın tek başına üstesinden gelebileceği bir durum değil. Size ve sizin onayınıza ihtiyacı var.”

Oğuz, karşılarında dikilen bu genç doktorun sözlerini dikkatle dinliyordu. Alparslan ise durumu hala kabullenememiş gibiydi.

“bir kadın olarak onu anlıyorum ama siz de anlamalısınız. Neslihan Hanım bu bebeği doğurmaya karar verdi. Çok zor bir durum ama siz yanında olmazsanız bu onu kötü etkilemekten başka bir işe yaramayacak.”

Alparslan çökmüş omuzlarla kafasını sallayıp “onu görebilir miyim?” diye sordu.

“tabi, tedbir amaçlı bu geceyi burada geçirmenizi öneriyorum.”

“elbette,” Alparslan, Oğuz’a bakıp “ben evden onun için birkaç parça eşya getirene kadar yanında kalır mısın?”

Oğuz hemen başını salladı. Nergis adama ilk kez dikkatle baktı o anda. Kumral bir adamdı. Uzun boylu sayılırdı. Dalgalı saçlarını kısa bir model kestirmiş ve inatla yana doğru taramıştı. Serbest bıraksa daha iyi olur diye düşündü o an. Sıcak kahve gözleri o an üzüntü ve endişeyle parlıyordu. Üzerinde kot bir pantolon ve siyah bir kapüşonlu vardı. Sakalları biraz fazla uzamıştı. Nergis, ona bakarken hafifçe kaşlarını çattığını fark edince duruşunu düzeltip “siz hastanın nesi oluyorsunuz?” diye sordu.

“abisiyim,” dedi Oğuz.

“adınız nedir?”

“Oğuzhan.”

“Oğuzhan Bey, ben kardeşinizin doktorunun asistanıyım. Alparslan Bey gelene kadar kardeşinize siz refakat edecekseniz eğer serumu bittiğinde görevli hemşireye haber verin lütfen.”

“peki,” dedi adam. Alparslan’a dönüp “sen git gel, ben buradayım.” Diye ekledi. Alparslan “bir saate gelirim,” diyerek ortadan kaybolurken Oğuz da doktora bakıp “size bir şey sorabilir miyim?” dedi kibarca.

“elbette.”

“en kötü senaryo,” dedi Oğuz yutkunup “ona ne kadar yakınız?”

Nergis derin bir nefes alıp gülümsemeye çalıştı. “Oğuzhan Bey en iyisine de en kötüsüne de eşit mesafedeyiz. Süreç zor olacak ama ben umutluyum. Lütfen siz de Neslihan Hanım’a destek olun.”

Oğuz sesini çıkartmadan başıyla onay verip kardeşinin yanına giderken Nergis de arkasından baktı. Hatta biraz fazla dikkatli bakınca ikinci kez kendini toparlamak için başını sallayıp bakışlarını kaçırdı.

İşine geri döndüğünde aklı nedense Neslihan’a takılı kalmıştı. Doktorluk yaptığı süre boyunca karşılaştığı en cesur hastalar evlatları için mücadele eden anneler olmuştu hep. Neslihan için üzülüyor ve onunla empati kuruyordu. O böyle bir durumla karşı karşıya kalsa ne yapacağını düşünmeden edemiyordu.

….

Oğuzhan, kardeşini aldıkları odaya gidip yavaşça kapıyı açtı. Neslihan gözleri kapalı bir eli karnında yatıyordu. Birinin geldiğini duyunca gözlerini açıp kapıya baktı.

“benim,” dedi Oğuz gülmeye çalışıp. Kardeşinin başını okşayıp “nasıl oldun?” diye sordu. Neslihan ‘bilmem’ dercesine alt dudağını sarkıttı sadece.

“yanlış cevap,” dedi Oğuz “çok iyiyiz abiciğim diyecektin.”

Neslihan titreyen çenesini zapt etmeye çalışıp sessizliği korumaya devam edince Oğuz, “Alparslan gece için birkaç parça eşya almaya eve gitti,” diye açıklama yaptı.

“niye yanıma gelmedi?” diye sordu Neslihan sonunda

“o kadar telaşlıydı ki umarım şu anda ev diye şehir dışına gitmiyordur.”

Küçük kardeşi sonunda küçük bir tebessümle ona karşılık verdiğinde Oğuz işaret parmağıyla acıtmadan omzunu dürtüp “adamı mum etmişsin mum,” diye dalga geçti.

Neslihan kıkırdamaya başladığında Oğuz da rahatlayarak ona eşlik etti.

“sanırım hamileliğimin son dönemlerinde hastaneye yatacağım,” dedi Neslihan “böylesi daha sağlıklı olacak.”

“hele bir o zamanlara gelelim,” diye cevap verdi Oğuz temkinli bir şekilde “Allah’ın izniyle her şey halledilir.”

“öyle,” Neslihan iç çekip dalıp gitti, “her şey O’nun kudreti ve hükmü altında.”

“babam bize küçükken hep ne derdi?” diye hatırlattı Oğuz kısık bir sesle “her canlının rızkına Allah kefildir. Bizim küçük meleğimiz de bu dünyadan nasibi ne ise onu almadan gitmeyecek Nesli’m.”

Neslihan, ilk defa korkusunu saklamadan abisine yaşlarla parlayan gözlerle bakıp “Rabbi’m hakkımızda hayırlısını nasip etsin,” diye dua etti. Oğuz, kardeşinin elini tutup sıktı.

“amin bacım, amin.”

Tam o sırada içeri hemşire girdi. Güler yüzle “nasılız bakalım?” diye sordu. Bitmiş serumu çıkartıp Neslihan’ın tansiyonunu ölçtü.

“biraz düşük,” dedi hafif tatlı ama azarlar tonda “dengeyi bir türlü kuramıyoruz Neslihan Hanım. Doktorunuzu bilgilendireceğim,” sonra Oğuzhan’a hitap ederek “siz de Neslihan Hanım’a tuzlu bir ayran içirin lütfen.” Diye devam etti.

“tamam,” dedi Oğuz hemen. Oturduğu yerden kalkarken içeri nefes nefese halde Alparslan girdi. Elinde sırt çantası vardı. Karı koca göz göze geldikleri anda Oğuz kendini fazlalık hissederek “ben tuzlu bir şeyler almaya gidiyorum,” dedi ve aceleyle odadan dışarı çıkıp ikisini baş başa bıraktı.

Hastane büyük bir yer olduğu için kafeteryayı bulması on dakikasını aldı. Sonunda cam kapıdan içeri girip bir şişe ayran, ekstra tuz ve su alıp geri döndüğünde kapının aralık olduğunu fark etti ve istemsizce adımları yavaşladı. Mahrem bir tartışmanın ortasına dalmak istemiyordu. Nitekim Alparslan’ın “korkuyorum anlamıyor musun?” diye sitem ettiğini duydu.

“ben de korkuyorum,” dedi Neslihan “ama bebeğimden vazgeçmemi isteme benden. Kalbi atan bir canlıyı öldürmek cinayetten başka bir şey değil.”

“annenin hayatı önceliklidir.”

“Alparslan lütfen anla-“

“seni kaybedersem,” dedi adam “ışığımı, yolumu, sevincimi her şeyi kaybederim Neslihan.”

“kaybetmeyeceksin,” dedi Nesli umutla ve inatla “ne beni ne de evladımızı.”

Bir anlık sessizlikten sonra Alparslan’ın “peki,” demesini işitti.

“peki ne?”

“ah Karadeniz kızı ah!” diyen Alparslan’ın sesinde tebessüm vardı, “peki sen nasıl istiyorsan öyle olsun.”

“çok mutlu olalım istiyorum canım,” dedi Neslihan yumuşak bir tonda “bebeğimiz ve kalabalık ailelerimizle çok mutlu olmak istiyorum.”

“amin,” dedi Alparslan derin bir iç çekerek. Oğuz bu noktada bir an daha bekleyip sesli bir şekilde boğazını temizledi ve kapıyı tıklayıp “müsaade var mı?” diye seslendi.

“gel Oğuz,” diyen Alparslan onu ayakta karşıladı. Oğuz içeri girip Neslihan’ın aydınlanmış yüzüne baktı. Elindekileri adama uzattı, “tansiyonu düşük çıktı. Hemşire tuzlu ayran içirin dedi.”

“tamamdır,” diyen Alparslan “her şey için sağ ol Oğuz,” diye ekledi samimiyetle. Oğuz bakışlarına karşılık verip “Neslihan benim kıymetlim,” dedi, “evladınızı sağlıkla kucağınıza alacaksınız inşallah.”

“inşallah,” dedi Alparslan. Neslihan tebessümle ikisini izliyordu. Bu noktaya gelebilmek için çok fazla kırılma noktası yaşamak zorunda kalmışlardı.

“neyse ben kaçıyorum artık, birbirinize mukayyet olun.”

“tamam,” dedi Nesli ve ekledi “annemlere bir şey çaktırma abi, daha durumu bilmiyorlar.”

“aklımda,” Oğuz gülüp göz kırptı ve el sallayıp “haberleşiriz,” diyerek odadan çıktı. Kapıyı kapatıp koridorda ilerledi ve asansörlerin oraya geldiğinde yüzüne taktığı o sahte maskeyi çekip attı. Endişenin aklına yerleşmesine izin verdi.

Bir yanı gitmek istese de az önceki kafeteryaya gidip kendine kahve aldı. Masalardan birine geçip camdan dışarısını seyretmeye dalıp gitti. Kahvesini yudumlarken dışarıdan bağırma sesleri gelmeye başladığında görevliler ve diğer hasta yakınları ile birlikte kalkıp dışarı çıktı. Bir tartışma vardı. Oğuz bir hasta yakınının tehditler savurarak Neslihan ile ilgilenen doktorun üzerine yürüdüğünü gördü. Koridorun diğer ucundan koşarak gelen güvenlik görevlisinin yetişemeyeceğini düşündüğü bir anda öfkeli hasta yakını ile doktor arasına girip adamın elini havada yakaladı ve “sakin ol be adam, hastanedeyiz,” dedi makul olmaya çalışan bir sesle.

“bırak ulan bırak, karımla ilgileneceksiniz önce!” diye bağırdı yine.

“beyefendi kırk kez söyledim karınızın bir şeyi yok, öncelikli değil.”

Nergis, araya birisi girmeseydi az kalsın şiddete maruz kalacağı düşüncesiyle öyle öfkelenmişti ki gözünün önü kararmıştı sanki.

“sizin bir halttan anladığınız yok!”

Tam o anda hem güvenlik görevlisi hem de nöbetçi polis memuru gelip adamı etkisiz hale getirdiler.

“şikayetçiyim,” diye debeleniyordu adam “bu karı-“

“eh yeter be!” diye patladı sonunda Nergis “kes sesini artık ümüğünü sıkarım senin!” saldırıya geçen taraf Nergis olunca Oğuzhan bu sefer de kadına dönüp iki kolundan tutarak “aman doktor hanım,” dedi uzlaşmacı bir tavırla “kötüyle kötü olmaya gerek yok.”

“bırakın beni Allah aşkına,” dedi Nergis ve o anda kollarını sıkıca saran ellerin sahibinin kim olduğunu fark etti.

“Oğuzhan Bey!” dedi şaşkınlıkla “siz hala burada mısınız?”

“evet,” dedi Oğuz, genç kadının samimi şaşkınlığına istemsizce tebessüm etmişti. Parlak parlak bakan iri mavi gözlerinde öfkenin sönmeye başladığını görebiliyordu.

“size bir kahve alalım,” dedi Oğuz “iyi gelir.”

Nergis bir an tereddüt etse de polis memuru “siz kahvenizi için ben gereken evrakları hazırladıktan sonra imzanızı almaya gelirim,” deyince kabul etti.

“peki,” Adam onu tartışmanın daha doğrusu saldırının gerçekleştiği yerden uzaklaştırıp kafeteryaya götürürken öfkesi sönüp gitmişti.

Nergis dumanı tüten kahvenin kokusunu içine çekip bir yudum aldı. Karşısında oturan adam da tazelediği kahvesini sıkıca tutuyordu.

“iyi geldi mi?” diye sordu tebessümle. Nergis başını sallayıp “kesinlikle geldi,” diye karşılık verdi. İçindeki sıkıntı biraz biraz dağılmaya başlamıştı.

“aslında biz bu tür durumlarla sık sık karşılaşıyoruz ama bugün ilk kez direkt şahsıma bir saldırı yaşadım.”

“çok üzgünüm,” dedi Oğuzhan içtenlikle “günümüzde hala böyle olayların yaşanıyor olması kabul edilemez.“

“şiddet bu ülkenin görmezden gelinen en büyük problemi,” dedi Nergis “hem fiziksel hem de psikolojik olarak şiddete uğrayan o kadar çok insan daha doğrusu mağdur var ki.”

Oğuz, elinde olmadan kendisinin yaptığı şeyi hatırladı. İzel’e vurmaya çok yaklaşmıştı. Eğer Neslihan araya girmeseydi bunu yapacaktı. Başını eğip ona kalkan eline baktı. Yumruğunu sıkıp bakışlarını karşısında oturan kadına çevirdi. Göz göze geldiklerinde Nergis tebessüm edip “iyi misin?” diye sordu. Doktor içgüdüleri ona bu adamın yaralı olduğunu söylüyordu.

“evet,” dedi Oğuz hemen. Artık birisi ona hal hatır sorduğunda tepki olarak hemen bu cevabı veriyordu.

“zannetmiyorum,” diyen Nergis iri mavi gözleriyle öyle bir bakıyordu ki Oğuz sanki özel alanı işgal edilmiş gibi hissetti.

“en azından kadın doğum polikliniğine gitmemi gerektirecek bir sıkıntım yok,” dedi Oğuz sırıtmaya çalışıp.

Nergis içinden ‘kaçıyorsun ha’ diye geçirse de güldü, “güzel espri,”

“bu konuda yetenekliyimdir,”

“Alparslan Bey gelemedi mi?” diye sordu Nergis meseleyi kapatıp, “sen neden hala buradasın?”

“geldi,” Oğuz omuz silkip “sanırım Nesli’yi bırakmak istemedim.” Diye cevap verdi.

“birbirinize çok bağlısınız,” Nergis tebessüm etti “benim de küçük bir erkek kardeşim var. O da benim kıymetlimdir.”

“kardeşlik bağı çok ilginç bir şey,” Oğuz, genç kadına bakarken onu ilgiyle dinleyen Nergis ise farkında olmadan dış görünüşündeki ayrıntıları keşfetmeye başlamıştı. Saçlarını inatla tarayıp ehlileştirdiğini bir kere daha fark etti. Sanki saçları cezalıydı. Açık kahve gözlerinde eskiden var olduğunu düşündüğü bir şey kayıptı. Işıltı ya da umut diyebilirdi Nergis buna. Yüzü yumuşak hatlı olsa da kaşları çatılmaya müsaitti. Uzun zarif bir duruşu vardı. Ellerinin duruşu da zarifti. Açık tenliydi ama güneşte yanmışa benziyordu. Sakallarının düzeltilmesi gerekiyordu.

“haklısın,” diyebildi sonunda. Boğazına bir şey takılmış gibi kahvesinden bir yudum daha aldı.

“biz tam beş kardeşiz,”

“ne!” dedi Nergis tatlı bir şaşkınlıkla “kalabalık bir ailesiniz demek.”

“öyleyiz, bir araya geldiğimizde epeyce gürültü çıkarıyoruz.”

Oğuzhan’ın gözlerinde gördüğü sevgi ve şefkat Nergis’in de içine aktı o an. Kabul etmeliydi ki karşısındaki adam ilgisini çekmişti. Bir an panik hissetti. Ardından sakinleşmek için kendine birkaç saniye verdi.

“sen en büyükleri misin?” diye sordu Nergis.

“hayır, biz Nesli ile ortancayız.”

Nergis hafif bir kahkaha atıp “siz yokluları fark edilmeyen çocuklarsınız,” dedi. Sosyal medyada sürekli ortanca çocuklar için bu espri yapılırdı. Nergis “bu doğru mu?” diye sordu.

“annem için geçerli sayılmaz,” diye cevap verdi Oğuz “Elife Sultan her bir çocuğunun ne yaptığını, nerede kiminle olduğunu çok iyi bilir. Onun gözünden kaçmak gibi bir şansımız yoktur.”

“ne güzel,” dedi Nergis biraz içi yanarak. “ne güzel bir ailesiniz.”

“Neslihan’ın durumundan henüz kimsenin haberi yok,” dedi Oğuz gülümsemesi kaybolup gitmişti. “annem öğrenince yıkılacak. Hele babam-“ Oğuz başını iki yana sallayıp devam etti, “Nesli onun tek kız çocuğu. Ona bir şey olursa-“

“Oğuzhan Bey,” diye araya girdi Nergis “lütfen aklınıza böyle şeyler getirmeyin.”

“korkuyorum Nergis Hanım.”

“anlıyorum ancak Neslihan’ın size ihtiyacı var.”

Oğuz derin bir iç çekip kahvesinin son yudumunu alıp başını salladı. Nergis telefonuna gelen mesajı okuduğunda “evraklar hazırlanmış,” dedi ve ekledi “benim de gidip imza atmam ve ifade vermem gerekiyor.”

“elbette”

“kahve için teşekkür ederim,” dedi Nergis “size bir kahve borcum var.”

Oğuzhan, kadın kalkarken onunla birlikte kalktı. İkinci kez göz göze geldiklerinde bir an hiç düşünmeden “unutursan hatırlatırım,” dedi. Nergis tebessüm edip kafasını salladı.

“hafızam kuvvetlidir Oğuzhan Bey,” diye meydan okudu, “ne bu geceyi, ne sizin yardımınızı ne de kahve borcumu unutmam merak etmeyin.”

Oğuz başını sallayıp “tekrar görüşmek üzere o zaman,” dedi. Nergis başıyla karşılık verip kafeteryadan çıkarken kalbinin hızla attığını fark etti. Oğuz onun gidişini izlerken Nergis usulca elini kalbinin üstüne koydu.

...

buraya kadar geldiyseniz minik yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen

ve yorumlarınızı da bekliyor olacağım

yeni bölümde görüşmek üzere

Allah'a emanet olun:)

Bölüm : 26.02.2025 17:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / 2&3. BÖLÜM
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.43k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...