@rabiasofi
|
BÖLÜM5 İşe giderken kendini hastalıklı bir deney kurbanı gibi hissediyordu. Ayaklarında demir ökçeler vardı sanki. Onu aşağı doğru çektikçe çekiyordu. Yüzünün rengi umut vadetmeyen bir sarıya dönmüştü. Her zaman parıldayan saçları bile sönmüş bukleleri ona küsmüştü. Açık kahve gözlerinin akı kızarmaya yüz tutmuştu. Sürdüğü kapatıcı bile isyan etmiş bir işe yaramamıştı. Asansörden inip masasına doğru giderken İlyas ve Aygül’ü karşılıklı konuşurken görünce neredeyse bayılacaktı. “sakın bunu yapmış olma seni pislik üstüne pislik konmuş şerefsiz çakal,” ağzından çıkan kelimelere kendi de şaşırmıştı. Ne ara İlyas’a karşı bu kadar öfke biriktirmişti içinde? Onu içine soktuğu bu durum yüzünden olmalıydı. Çok kıymetli Aygül’ünü korumaya çalışırken Leyla’yı nasıl bir çıkmazın içine soktuğunun farkında bile değildi. “seninle evlenip donuna kadar almadan boşamayacağım plaza kütüğü, kasıntı takım elbise meraklısı, iğrenç hödük!” Kısılmış gözleriyle tiksinerek İlyas’a bakmaya devam ederken kararını vermişti. Aygül’e hiçbir şey anlatmasına müsaade edemezdi. Aygül, Serhan için mükemmel bir adaydı. Leyla tamamen aralarından çekilince Serhan ona gerçekten bakacak ve onun güzelliğini görecek onu fark edecekti. Birlikte mutlu olabilme şansları vardı. Serhan’ın böyle bir şansı vardı ve Leyla’nın onun mutluluğu için yapamayacağı şey yoktu. Ne yapıp edip Serhan’ın Aygül’ü sevmesini sağlayacaktı. Omuzlarını kaldırıp duruşunu dikleştirdi. Yüzüne samimi olduğunu umduğu bir gülücük yerleştirip kendinden emin adımlarla yanlarına gidip “günaydın,” dedi sıcacık bir sesle. “günaydın,” diye karşılık verdi Aygül hemen. “biz de toplantı ile ilgili konuşuyorduk,” diye açıklama yapması onun da İlyas ve Leyla arasında bir şeyler olduğuna inandığını gösteriyordu. “varsa yoksa iş değil mi?” diyerek İlyas’a baktı bu kez. İlyas üzerinden şaşkınlığını atıp o eski flörtöz havasına geri dönerek “beni bilirsin,” diye cevap verdi. “peki bana ayırabileceğin vaktin var mı biraz?” Leyla’nın sesindeki tını Aygül’ün gülümsemesine sebep olmuştu. “ben de gidiyordum zaten,” diyerek ortadan kayboldu. Leyla ise çalışanların meraklı bakışları arasında çantasını masasına bırakıp İlyas’ın yanına döndü, “konuşalım,” dedi sadece. İlyas başını sallayıp odasını gösterdi. Birlikte odaya girdiklerinde Leyla oturmadan ayakta dikilmeye devam etti. İlyas ise masasının kenarına yaslanıp ona baktı. “seni dinliyorum.” “sen dün akşam dediklerinde ciddi miydin?” diye sordu Leyla. Her an sinir krizi geçirecekmiş gibi duruyordu. İlyas sadece başını salladı. “nasıl peki yani- s-sen,” durup aklını toplamaya çalıştı. Kekelememeliydi. Kendinden emin gözükmeliydi. “yıldırım nikahı diye düşündüm.” Diye karşılık verdi İlyas, kollarını göğsünde birleştirmiş buz gibi tonla konuşuyordu. “Birbirine deli gibi âşık çiftin yaptığı bu ani çılgınlığın yeterince etkili bir darbe olacağı kanaatindeyim.” “kanaatindeymiş!” diye tekrarladı içinden Leyla onu. Küstah herif sanki ekonomi piyasalarının hafta sonu değerlendirmesini yapıyordu. “peki ya ailen?” İlyas’ın yüz ifadesi ilk defa değişmişti. A-ha! demek aile hassas noktasıydı. Bu da Leyla’nın ondan nefret etmesi için bir sebebinin daha olması demekti. “kırılacaklar” dedi İlyas açık yüreklilikle “ama halledemeyeceğim bir şey değil. Peki ya senin ailen?” “sıkıntı olmaz,” diye cevapladı Leyla anında. İlyas bu cevaptan ne anlaması gerektiğini kestiremese de yaslandığı masaya ellerini dayayıp “seni ikna eden şey ne oldu?” diye sordu. “haklı olduğun kanaatine vardım.” Dedi onu taklit ederek. İlyas gülünce şaşırdı. Kendisi bu haldeyken nasıl gülüp eğleniyordu. Avuç içleri terleyip duruyordu. Başında dayanılmaz bir ağrı vardı. “o zaman evleniyoruz.” Dedi İlyas sanki çok uzun süren çetrefilli bir iş toplantısının ardından istediğini almış gibi bir hali vardı. Leyla başını salladı. Öyle bir işin içine girmişti ki ya çıkacaktı ya da batacaktı. İkisinin ortası yoktu. “Hakkımızda hayırlısı olsun.” Odanın içinde bir ileri bir geri gidip gelirken onu izleyen İlyas, “yarın saat on gibi hazırlan gelip seni alırım sağlık raporu işini hallederiz.” “tamam” işte bu ringde yediği son yumruktu. Nakavt etmişti. Kendini deri koltuğa bırakıp midesini tuttu. Rengi kaçan kıza endişeyle bakan İlyas aklından geçenleri söylememek için büyük bir çaba harcıyordu. “bir de nikâh dairesine gitmemiz lazım,” dedi onun yerine “başvuru için.” “Geri kalanını sen mi halledeceksin?” İlyas başını salladı. “Ha bu arada bana evinin adresinin konumunu atmayı unutma.” “bu kadar kısa sürede bu işi halledeceğine emin misin?” “merak etme. Ben hallederim.” “tekrar soruyorum böyle ani bir karar ailenle bir sıkıntıya girmene sebep olacaksa-“ İlyas ona bakıp “sıkıntı olmayacak.” Dedi kati bir sesle. Leyla başını salladı. Hiç iyi gözükmüyordu. “ben gidiyorum.” “iyi çalışmalar” Leyla odadan çıkıp masasına geri döndüğünde Zehra avını bekleyen bir avcı gibi üzerine atladı hemen. “hayrola bu aralar İlyas Bey’in odasından çıkmaz oldun.” Leyla bütün öfkesini ondan çıkarmak istedi bir an. Ama buna hali yoktu. Bilgisayarını açıp karşılık vermeden çalışmaya başladı sadece. Zehra ise ona soğuk bir bakış atıp işine devam etti. Öğle arasında zar zor bir kase çorba içip bir dilim ekmek yemeyi başardığında daha iyi hissetmeye başlamıştı. Ne yapacağını düşünmemeye çalışıyordu. İlyas’ı ve Serhan’ı da. Şu anda ikisi de hayatını mahveden iki canavar gibiydi içinde. İkisine de kızgındı. Onu yapmaya mecbur bıraktıkları şey yüzünden kızgındı. Kimse Leyla’yı anlamaya çalışmadığı için kızgındı. Bu kadar yalnız olduğu için kızgındı. Çıkışa yakın yine Serhan’ı gördü girişte. O da Leyla kadar kötü gözüküyordu. Göz göze geldiklerinde Serhan ona başıyla selam verdi sadece. Leyla yutkunup başını salladı. Serhan yanına bile uğramadan direk Aygül’ün odasına girmişti. Ardından bakarken gözlerinin dolduğunu hissetti. Onu kaybetmeye başlamıştı işte. Buna nasıl dayanacaktı? Kalkıp tuvalete gitti. Şansına tuvalet boştu. Yüzünü yıkayıp peçeteyle sildi. Kendini toparlamalıydı. Saçlarını düzeltip renk gelmesi için yanaklarını sıktı. “yapacaksın!” dedi aynada kendine, “sen busun sen yalnızsın, buna alışacaksın.” Tuvaletten çıkıp geldiğinde şirketin boşalmış olduğunu gördü. Şaşırmıştı. Zaman mefhumunu da kaybetmeye başlamıştı galiba. Çantasını toparlayıp bilgisayarı kapattı. İlyas’ın odasına baktığında onun da ortadan kaybolduğunu gördü. Ne mükemmel bir çift olmuşlardı böyle. Flört dönemleri böyle geçiyorsa kim bilir cicim ayları nasıl geçip gidecekti değil mi? Leyla kendi kendine soğuk bir kahkaha attı. Hayatı böyle geçip gidecekti işte, kendi kendine… Şirketten çıkıp durağa giden yolda ağır ağır yürürken yanına yaklaşan mavi arabayı tanımıştı. Cam açılıp Serhan’ı görünce “ne işin var burada?” diye sordu. Serhan düz ama itiraz kabul etmeyen bir sesle “Hadi atla seni eve bırakacağım.” Dedi. “ben beklerim,” dedi Leyla. Ancak çoktan Serhan’ın arkasında biriken arabalar kornaya basmaya başlamıştı bile. “hadi atla,” dedi tekrardan. Leyla çaresiz yan koltuğa geçip otururken Serhan yola çıkmıştı. Akşam trafiğinde ilerlemeye çalışırlarken Leyla dün gece hakkında düşünüyordu. Ya yine öyle şeyler söylerse? Ya ona- hayır hayır buna fırsat veremezdi. Serhan ise aklının içindeki seslere daha fazla tahammül edemiyormuş gibi bir anda patlamıştı. “İlyas ile aranda ne var Leyla? ” Leyla sanki polis baskını yemiş gibi bir sersemlikle “ne- ne!” dedi. “Nasıl bir soru bu böyle!” “duydun işte,” Serhan direksiyonu sıkıca kavramıştı. Kendini kontrol etmekte zorlanıyordu. “bana cevap ver.” “sana bir şey söylemek zorunda değilim.” “öyle mi?” şimdi de hoşnutsuz şekilde gülümsemişti. “neden, biz dost değil miyiz?” sanki dost kelimesinden tiksiniyor gibi konuşmuştu. “İlyas seni neden bu kadar ilgilendiriyor?” diye sordu Leyla. “İlyas?” Dedi Serhan sesinde alaycı bir öfke vardı. “Bey’e ne oldu?” Leyla iyice batırmış olmanın verdiği panikle patladı. “Her yerde bey, hanım mı diyeceğim herkese sana da Serhan Bey diyeyim istersen!” “lafı çarpıtma! Demek istediğimi anladın.” Leyla derin bir nefes alıp eliyle yüzünü ovuşturup tekrar iç çekince Serhan “özür dilerim,” diye geri çekildi. Leyla’yı böyle görmeye dayanamazdı. “biliyorum saçmalıyorum işte ama-“ “Serhan, Allah aşkına” diye araya girdi Leyla. “Yorgunum. Bütün hafta çok çalıştım. Olan bu. Biraz dinlenmek istiyorum sadece.” “bu hafta sonu ne yapacaksın?” İçinden “çeyiz düzeceğim,” diye geçirse de “pek bir şey değil.” Diye cevap verdi. “emin misin?” diye sordu Serhan şüpheyle “başlama yine!” bu kez Leyla da öfkelenmişti. Serhan ellerini kaldırıp “sustum,” dedi. Evin önüne geldiklerinde Leyla emniyet kemerini çözdü hemen “teşekkür ederim” sesinde bariz bir kırgınlık vardı. “Seni de uğraştırdım.” “kızım bizim birbirimizden başka kimimiz var şu şehirde?” Dedi Serhan. Bir anlığına eskisi gibi oluvermişti yine. Kendini affettirmeye çalıştığı belliydi. “öyle” Leyla tebessüm etmeye çalışıp sevdiği adamın yüzüne baktı. Hatta belki de son kez doya doya baktı. “Allah’a emanet ol” dedi. Sesi titremediği için memnundu. Serhan da ona bakıyordu. İçinde kaybolmaya bayıldığı gözlerine dalıp gitmişti yine. Sanki bütün dünya onun gözlerine sığmıştı. “sen de” “Serhan-“ dedi Leyla kendini tutamayıp. Serhan hiç vazgeçmediği umuduyla “söyle canım,” diye karşılık verdi hemen. “ben,” Leyla bakışlarını önüne çevirip derin bir iç çekti. Yapamazdı. “iyi akşamlar.” Kapıyı açıp dışarı çıktı. “dikkatli sür.” “peki” Serhan devam ederken Leyla bir süre boş yola baktı sadece. Yan komşusu pencereden çıkıp “kız Leyla” dedi. “Ne dikiliyorsun orada öyle?” Leyla hemen toparlanıp “dalıp gitmişim Zeliha abla” dedi. “giriyorum içeri. İyi akşamlar sana” “sana da” Leyla eve girip kapıyı kapattıktan sonra sırtını duvara yaslayıp film sahnelerindeki gibi yavaşça yere çöküp dizlerini kendine çekti ve bir süre boş boş etrafa baktı. Işığı bile yakmamıştı. “sen benim içimdeki karanlıkla başa çıkamazsın Serhan.” Dedi sesindeki acı, yüreğini dağlıyordu. “Sen benim yalnızlığımda boğulursun. Sen benim acımla başa çıkamazsın. Ben sana kıyamam ki” Leyla çatlayan sesinin ardından gelen gözyaşlarını bu kez durdurmaya çalışmadı. Sessizce ağladı. Sonra da ayağa kalkıp İlyas’a evin konumunu attı. Kendine çizdiği yoldan geri dönmeye niyeti yoktu.
|
0% |