50. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / 5&6. BÖLÜM

5&6. BÖLÜM

RabiaSofi
rabiasofi

herkese merhaba

iyi okumalar dilerim

BÖLÜM

Güzel Söz

Derin bir nefes alıp zihninin içindeki bütün sesleri susturdu. Çoğu ses de annesine aitti zaten. Ona çocukluğundan beri aşıladığı özgüven eksikliği bir yetişkin olmasına rağmen hala sırtında bir kamburdu.

“çok güzelsin,” dedi Nergis bir kere daha. Kendine hep bunu söyler dururdu. Ardından hep içinde annesinin sesi çınlardı. Çirkinsin sen!

Heyecandan eli ayağına karışmaya başlamıştı. Üstüne basit bir kot pantolon ve internette görüp ayıla bayıla aldığı kar tanesi işlemeleri olan bej rengi yuvarlak yaka balon kollu kazağını giymişti. Saçları hala topuzdu. Aynadaki yansımasına baktı. Biraz makyaj yapmıştı. Gözleri heyecanla parlıyordu. Yanakları kızarmıştı. Eli saçlarına gitti. Tereddütle aynadaki yansımasına baktı. Bugün annesini dinlemeyecekti. Saçlarını tutan tokayı açıp onları serbest bıraktı. Kum sarısı parlak saçları omuzlarından aşağı dökülürken çantasından küçük fırçasını çıkarıp saçlarını taradı. Uçları hafifçe dalgalanmıştı. Siyah kabanını giyip atkısını boynuna doladıktan sonra kimseye yakalanmadan çıktı ve sözleştiği kişiyi onu beklerken görmenin sevincini yaşadı bir an. Oğuzhan onu bekliyordu. Yüzüne belli belirsiz bir tebessüm yayıldı. Yanına yaklaşıp “çok bekletmedim değil mi?” diye sordu.

Oğuzhan elleri ceplerinde beş saniye boyunca donup kalmış gibi kıza baktı sadece. Sonunda ne dediğini ancak anlamış gibi başını sallayıp “yok,” dedi ve ekledi “hem seni beklemek de güzel.”

Nergis bu iltifat karşısında bakışlarını kaçırıp ne yapacağını bilemez halde sağa sola bakınırken Oğuz da kendini toplamıştı.

“e nereye gidiyoruz?” diye sordu.

“yürüme mesafesinde güzel bir kafeye,” dedi Nergis. Yan yana yürümeye başladıklarında birkaç tanıdık yüzün meraklı ifadelerini gördü ama aldırmadı.

“seni üşütmek istemem,” dedi Oğuz “arabayla gidebiliriz.”

“ben böyle havalara bayılırım aslında,” Nergis soğuk havayı içine çekip tadını çıkarttı, “ama sen üşüyorsan-“

“hayır,” dedi Oğuz hemen. Elleri duman grisi kabanının ceplerindeydi. Üşümeyi pek sevmezdi ama bu akşamlık ses çıkartmamaya karar verdi.

Hastaneden çıktıklarında caddeye inen sokağa girip ağır ağır yürümeye devam ettiler. Oğuz aralarındaki sessizliğin büyümesini istemediği için sorular sormaya karar verdi.

“burası çalıştığın ilk hastane mi?” diye sorarken arkalarında kalan hastane binasını işaret etti.

“hayır,” dedi Nergis “fakültedeyken farklı bir hastanedeydim. Mezun olduktan sonra buraya geçtim.”

“bu hastaneye kabul edildiğine göre epey başarılı bir öğrenciydin o zaman.”

Nergis gülümsedi, “evet ben gece gündüz çalışanlardandım. Gerçi tıp fakültesinden mezun olmak istiyorsan başka bir seçimin olmuyor.”

“doğru ama ben öğrencilik yıllarımı özlüyorum,” dedi Oğuz “o zamanlar daha pervasız oluyor insan. Mezun olalı beş yıl oldu. Zaman çabuk geçiyor.”

“beş yıl mı?” dedi Nergis biraz şaşırarak “kaç yaşındasın sen?”

“28” Oğuz tereddütlü bir tebessümle “sen?” diye sordu.

“26” dedi Nergis ve ekledi “seni benimle yaşıt sanmıştım.”

“ah!” Oğuz elini kalbine koyup şakayla “bunu bir iltifat olarak kabul ediyorum,” dedi. Nergis başını sallayıp onaylayarak “yaşını göstermiyorsun,” dedi ve ekledi “geldik.”

“gerçekten de yakınmış,”

“söylemiştim.”

Nergis bilmiş bir tavırla Oğuz’un önüne düşüp oturacakları mekana girdi ve kapıyı açıp onu karşılayan sıcak havaya şükretti. Kafe sahibi tüm ısıtıcıları açmıştı.

“hoş geldiniz,” dedi tezgahın arkasındaki adam “geçin oturun, üşümüşsünüz.”

“hoş bulduk,” köşede kalan iki kişilik küçük masayı işaret edip “geçelim mi?” diye sordu. Birlikte masaya geçip otururken Nergis üstündeki paltoyu ve atkıyı çıkarıp sandalyenin arkasına astı. Oğuz da kabanın düğmelerini açmıştı. Az önceki adam yanlarına gelip “ne alırdınız?” diye sordu. Kafe küçüktü ve fazla bir seçenek yoktu. Bütün hepsi tezgahın yanındaki yeşil tahtada yazılıydı. Nergis bakıp “sade filtre kahve ve havuçlu tarçınlı kek,” dedi ve Oğuz’a döndü.

“aynısından,” dedi Oğuz. Nergis tebessüm edip başını öne eğdi. Nedense onunla aynı siparişi vermesi çok hoşuna gitmişti. Tekrar başını kaldırdığında Oğuz’un ona bakan gözleri ile karşılaştığında kalbinde yine aynı panik ve heyecanı hissetti. Yutkunup elini saçlarına götürüp kulağının arkasına itti. Nereye bakacağını şaşırmıştı.

“sen-“ dedi bu anı dağıtmak için “siz- yani Neslihan dün akşam ailene durumunu açıkladı mı?”

Oğuz’un değişen yüz ifadesi meselenin dün akşam açığa çıktığını gösteriyordu. Nergis başını yana eğip “nasıl geçti?” diye sordu.

“herkes çok üzüldü,” dedi Oğuz “belli etmemeye çalıştılar ama annemle babamın gözlerine çöken korkuyu biliyorum. Çünkü ben de her an bu korkuyla yaşıyorum.”

“her şey yolunda gidecek,” dedi Nergis yumuşak bir tavırla “Allah’ın izniyle ikisi de bu süreci atlatacak.”

“inşallah,” Oğuz gülümsemeye çalıştı ama başarılı olamadı. Nergis içinden keşke konuyu açmasaydım diye geçirdi o an. Siparişleri geldiğinde Nergis adama teşekkür etti.

Tekrar baş başa kaldıklarında “bana ailenin diğer üyelerinden bahsetsene,” dedi konuyu kapatmak için.

Oğuz kahvesinden bir yudum alıp “dediğim gibi kalabalık bir aileyiz. Annemle babam emeklilik hayatının tadını çıkarıyorlar. En büyüğümüz yani İsmail abim yurt dışındaydı. Daha yeni kesin dönüş yaptı. Şimdi işlerine İstanbul’dan devam edecek.”

“ailesi için zor olmuştur,” dedi Nergis evli olduğunu zannederek. Oğuz başını sallayıp “İsmail abim hiç evlenmedi,” diye karşılık verdi.

“öyle mi, neden?” soru ağzından çıkar çıkmaz pişman olan Nergis elini kaldırıp “kusura bakma,” dedi ve ekledi “haddi aşan bir soru oldu.”

“hiç de değil,” dedi Oğuz “açıkçası neden evlenmediğini ben de bilmiyorum ama Nesli ile tahminimiz geçmişte kalan bir gönül yarası olduğu şeklinde.”

“ya,” dedi Nergis üzüntüyle “kavuşamamışlar mı?” bunu sorarken sesi titremişti ve öyle sevimli gözüküyordu ki Oğuz tam o anı hafızasına kaydetti.

“dediğim gibi bu bizim tahminimiz.”

“peki ya diğer abin?”

“İlyas abim,” dedi Oğuz sanki ondan bahsederken canlanmıştı. “İlyas abim ailemizin en karizmatik üyesidir. Leyla yengemle evlendikten sonra da en mutlu üyesi oldu diyebilirim. İki tane dünyalar güzeli çocukları var- ki ailemizin neşesi oldular.”

“adları ne?”

“Gökalp ve Gökçe”

“ne güzel isimler,” dedi Nergis “onlardan bahsederken gözlerinin içi parlıyor sanki.”

Oğuz başını sallayıp “onlar bizim ailemizin favori çiftidir,” dedi bir sır verir gibi.

“ama böyle söyleyince ben çok merak ediyorum.”

“İlyas abim kimseye haber vermeden yengemle evlenip şak diye eve getirdi onu.”

“ne?”

“ailemizde büyük çapta bir krize sebep oldular diyebilirim.”

“kızı kaçırdı yani”

“sayılır.”

“hmmm,” diye mırıldandı Nergis “ailenizde çok kız kaçırma var mı bari?”

“biz Trabzonluyuz Doktor Hanım, kız kaçırma biz de tarihi bir gerçeklik.”

“ben de Samsunluyum işler nasıl yürür bilirim.”

“anlaşıldı,” dedi Oğuz keyifle ve anlatmaya devam etti, “bir de en küçüğümüz Sinan var. Sınavlara hazırlanıyor.”

Nergis hemen Neslihan’la Oğuz’un fotoğrafının altına kızgın surat emojisi koyan kişinin Sinan olduğunu hatırladı.

“böyle kalabalık bir ailede en küçük olmak biraz zordur sanırım.”

“bilmem,” dedi Oğuz omuz silkip “ben ortanca olmanın zorluklarıyla mücadele etmekle meşguldüm.”

Nergis, konuşurken adamın sesinde duyduğu belli belirsiz bir tınıdan Oğuz’un Sinan’a karşı kırgın ya da kızgın olduğunu düşünürken Oğuz çok geçmeden bunun sebebini açıkladı.

“hem Sinan, Alparslan eniştesiyle çok mutlu bu aralar. Yaşadığı bir zorluk yok.”

Nergis, karşısında oturan bu adamın çocukça kıskançlığına gülmemek için yanağının içini ısırıp kahvesinden bir yudum aldı.

“neyse,” dedi Oğuz hemen “biraz da sen anlat.”

“biz nispeten sessiz bir aileyiz,” dedi Nergis yüzündeki ifadeyi sabit tutmaya çalışarak “babam emekli, balığa çıkmayı sever. Annem de ev hanımı ama el işi yapıp satıyor. Bayağı sağlam bir müşteri portföyü vardır. Kardeşim de on iki yaşında ergenliğe yeni başlamış her isyankar gibi günlerini sisteme dil uzatarak geçiriyor.”

Oğuz bu yorum karşısında bir kahkaha atıp “kardeşinin adı ne?” diye sordu.

“Efe,” dedi Nergis ve açıkladı, “babamın en yakın arkadaşı Aydın amcanın adı memleketi ile aynı. Bir gün saçma bir iddiaya mı girmişler ne. Aydın amca iddiayı kazanınca kardeşimin adı da Efe oldu.”

“anladım,” dedi Oğuz başka yorum yapmadan.

“annem hala bu konuda babama çok kızgın.”

“haklı olabilir.”

“inan bana o her zaman haklıdır,” dedi Nergis alayla. Oğuz bu yorumdan ne çıkarması gerektiğini bilemediğinden sessiz kalmaya karar verdi.

“peki ya sen?” diye sordu Oğuz.

“ben ne?” dedi Nergis

“kendinden bahset işte,” Oğuz’un tebessümü Nergis’e bakarken büyüyordu. Nergis omuz silkip “bende ne görüyorsan o,” diye karşılık verdi, “günlerimin çoğu hastanede geçiyor. Nöbet tutmaktan nefret ediyorum. Cerrah olmak istiyorum ve-“

“ve?”

“ve kardeşimin okuyup adam olmasını istiyorum sanırım.”

“arada yaş farkı olunca ablalar ikinci anne gibi oluyor. Neslihan da Sinan’ın üzerine titrer.”

Nergis başını sallayarak usulca “öyle oluyor,” dedi sadece. İçinde ki hüzün annesinin var ama yok olmasınaydı. Nergis’i varlığıyla Efe’yi ise yokluğuyla büyütmüştü annesi. Tüm sorumluluğu Nergis’in üzerine atmış, Nergis hem kardeşini büyütmüş hem de okula devam etmişti. Sanki annesi başaramaması için elinden geleni yapmıştı.

“sıra sende,” dedi Nergis kendini toplayıp.

“adım Oğuzhan Kaya aslen Trabzonlu ’yum ama yarışmaya İstanbul’dan katılıyorum,” deyince Nergis gülmeye başladı.

“yakınlarım bana Oğuz derler. İstersen sen de Oğuz diyebilirsin,” diye devam etti. Nergis utangaç bir gülümsemeyle başını salladı.

“makine mühendisiyim.”

“gerçekten mi?” dedi Nergis “niye daha önce söylemedin?”

“çünkü şimdi sordun.”

“neyse devam et,”

Oğuz çalıştığı şirketi söyleyince Nergis’in şaşkınlığı daha da arttı. Oğuz önemsiz bir şeymiş gibi bahsedip geçmişti sadece.

“bu aralar evden çalışıyorum. Şirkete gerektiği kadar uğruyorum. Geçen senelerde-“ deyip durakladığında Nergis bir şey demeden devam etmesini bekledi.

“çok sık seyahate çıktığım için iş tanımım biraz değişti sanırım. Artık sekiz beş işe gidip gelme fikri ruhumu sıkıyor. Hem ben kendimi tasarımcı olarak düşünüyorum. Bir makineyi bir araya getiren parçaların ruhunu söküp takıyorum diyebilirim.”

“güzel benzetme,” dedi Nergis “ben de ruhu içeride tutmaya çalışıyorum.”

Oğuz muzip bir tavırla hafifçe öne doğru eğilip “iyi bir ikili olduk desene,” deyince Nergis yine içinde o panik ve heyecanı hissetti. Bu adama kapılıyordu ve kendini engelleyemiyordu.

“göreceğiz bakalım,” dedi etkilendiğini belli etmemek için ama Oğuz hemen bu fırsatı değerlendirerek “bu benimle işinin bitmediği anlamına mı geliyor?” diye sordu.

Nergis bir an donup kaldı. Panik içinde “yani ben öyle söylerken- şey demek istediğimden değil- bir daha görüşelim demek istemedim- yani-“

Oğuz gülmeye başladığında susup utancını kızgınlığının arkasına gizleyerek sırtını sandalyeye yaslayıp kollarını göğsünde birleştirdi. Oğuz kendini toparlayıp başını karşı konulamaz bir sevimlilikle yana eğip ona bakmaya başladı.

Nergis onu görmezlikten gelmeye çalışsa da sonunda dayanamayıp ona baktı.

“kaçak dövüşüyorsun Oğuzhan Kaya,” dedi.

“üzgünüm,” dedi Oğuz içtenlikle ve masanın üzerinden eğilip “o zaman daha açık olmalıyım sanırım,” diye ekledi.

“nasıl yani?”

“senden etkilendim Doktor Hanım,” diye fısıldadı Oğuz. Nergis’in bu itiraf karşısında kolları çözülüp kucağına inerken bakışları adamın gözlerine kilitlenmişti.

“seninle görüşmeye, konuşmaya, güldüğünü görmeye devam etmek istiyorum.”

“gerçekten mi?” dedi Nergis emin olmak için. Sanki birinin onunla ilgileniyor oluşu imkansız bir şeymiş gibi geliyordu. Annesi ona böyle bir şeyi hiç yakıştırmazdı mesela. Altında başka bir sebep arardı.

“evet,”

Nergis yutkunup tebessüm etti. Başını yavaşça sallayıp “ben de senden etkilendim,” diye karşılık verdi. Oğuz’un gülümsemesi büyürken Nergis ise utançtan yerin dibine girmek istiyordu.

“bu görüşmeye devam edeceğiz demek oluyor değil mi?” dedi Oğuz.

Nergis sonunda gülümsemesine karşılık verip başını salladı, “evet öyle demek oluyor.”

“o zaman güzel başlangıçlara diyelim doktor hanım,”

“diyelim mühendis bey,”

Oğuz yeni unvanından hoşnut kahvesini yudumlayıp aslında hiç sevmediği tarçınlı kekten yemeye devam etti. İçinde büyüyen korkuların sesini şimdilik sessize almıştı.

BÖLÜM

Sorgu

Elife Hanım, Neslihan’ın riskli durumunu öğrendikten sonra doğum yapana kadar Neslihan ve Alparslan’ın yanlarına taşınması için ısrar etmişti. Başka türlüsü içine sinmeyecekti çünkü. Bu durum Alparslan’ın da aklına yatmış olacaktı ki kabul etmişti.

Baba evine kocasıyla geçici bir süreliğine geri dönen Neslihan ise akşam yemeğine gelen abilerinin, üstüne titriyor oluşundan memnun annesinin eline tutuşturduğu meyve tabağından yiyordu. Alparslan ise işten yeni dönmüş, akşam yemeğine yetişemediği için şimdi yiyordu. Annesi ile babası İlyas ve Leyla ile birlikte bilmem nereden akrabalık bağı dahi bulunan bir aile dostunun nişanına gitmişlerdi. Annesi, Neslihan’ı gözünün önünden ayırmamak konusunda inatçıydı ama Leyla yengesi ile birlikte ısrar edince Elife Hanım da inadını kırmıştı.

“ee neler yaptın bugün?” diye sordu Alparslan karısına. Neslihan ona bir dilim elma uzatırken “şımardım,” diye cevap verdi. Alparslan yan bir sırıtışla elmayı ağzına atıp “aferin benim karıma,” diye karşılık verince Neslihan daha da sırıttı.

“bu evi yavaş yavaş ele geçireceğiz kocacığım,” diye fısıldadı kimse duymasın diye. Alparslan gülmesini bastırıp “kötü planların var Neslihan Akman,” dedi ve ekledi, “hoşuma gitti.”

Neslihan göz kırpıp sırtını koltuğa geri yaslarken Sinan odasından çıkıp yanlarına geldi. Günler sonra mağaradan çıkıp gün ışığı görmüş ilkel insanlara benziyordu. Saçları ve yeni bitme sakalları birbirine karışmış, teni cam gibi saydamlaşmış, iri kahve gözlerinin altında karaltılar ortaya çıkmıştı.

“ooo,” dedi çatallı bir sesle “herkes buradaymış,”

Salonun diğer tarafında oturan İsmail en küçük kardeşine dehşetle bakıp “ulan oğlum ne bu halin?” diye sordu.

“git bir tıraş ol lan,” dedi Oğuz. İsmail abisinin yanına oturmuş telefona bakıyordu.

“hallederim bir ara,” diyen Sinan kendini her zaman ki gibi ablasının dizinin dibine attı. Neslihan kardeşinin saçlarını okşayıp “hedefini tamamladın mı kıvırcığım?” diye sordu şefkatle. Sinan başını salladı sadece.

“nasıl gidiyor?” diye sordu Alparslan.

“iyi, hızımı kaybetmemek için çok soru çözüyorum zaten. Onun dışında bir sıkıntı yok.” Sinan, eniştesine dönüp “bahsettiğin okula baktım bu arada,” dedi, “Aklıma yattı sanırım oraya da başvuracağım.”

“illa yurt dışında okuyacaksın yani,” dedi Neslihan huysuzlanarak.

“evet,” Sinan bu konuda kendinden emindi, “yurt dışında okuyacağım başka seçenek yok.”

Küçük kardeşinin kararlı duruşu karşısında Neslihan hüzünlü bir şekilde iç çekti, “İsmail abimden sonra bir de senin yolunu gözleyeceğiz demek.”

“ne?” dedi adını duyan İsmail.

“Sinan,” dedi Neslihan iki abisinin de duyabileceği şekilde “Avrupa’ya gitmeye kararlı.”

“ne Avrupası?” diye sordu Oğuz dikkat kesilerek. Sinan omuz silkip “üniversiteyi yurt dışında okumak istiyorum,” diye cevap verdi.

“öyle mi?”

Alparslan, Sinan’ın omzunu babacan bir şekilde sıkıp “sen yaparsın abicim,” dedi. Sinan ona sırıtıp “eyvallah enişte,” diye karşılık verdi ve ekledi “sen bana yol göstermeseydin zihnimdeki dağınıklığı toplayamazdım.”

“işe yaradıysam ne mutlu bana,”

Oğuz onları izlerken farkında olmadan çenesini sıkmıştı. Yutkunup bakışlarını başka bir yere çevirdi. Alparslan, Oğuz’un yokluğunda açılan yere yerleşmişti sanki. Neden hala daha onun varlığına alışamamıştı. Neden hala daha ona bakarken içinde yenemediği bir öfke hissediyordu. Alparslan’a değil hatırlattığı şeye öfkeliydi. Ona her baktığında aldatıldığını, kandırıldığını hatırlıyordu.

Yine kulaklarında aynı uğultu çınlamaya başladığında atak gelmek üzere olduğunu anladı. Kalbi deli gibi hızla çarparken yüzündeki ifadeyi sabit tutup “ben geliyorum şimdi,” dedi ve ayağa kalkıp kendini dışarı attı. Evin bahçesine çıkıp soğuk havada kendini toparlamaya çalıştı. Titrememek için kendini sıkıyordu.

Bir müddet sonra evin kapısı açıldı ve dışarı abisi çıktı. Sağa sola bakınıp bir sigara yaktıktan sonra derin bir nefes çekti içine. Sırtını yasladığı duvardan onu izleyen Oğuz “işe yarıyor mu bari?” diye sordu yorgun bir sesle. İsmail sesin geldiği yöne dönüp kardeşine baktı ve cıkladı.

“bir boka yaradığı yok.”

“bırak o zaman ya da ben de başlayayım.”

İsmail sigaradan bir nefes daha çekip üfledikten sonra “başla da kafanı kırayım,” dedi. Sesi her zaman tok ve sert çıkardı abisinin. Yeşil gözlerinde- ki annelerinin göz rengini alan tek kişi İsmail abisiydi- daimi bir öfke parlardı her zaman.

“kır da kurtulayım,” dedi Oğuz. İsmail yanına gelip tıpkı onun gibi sırtını duvara yasladı. Soğuk ve kuru bir hava vardı.

“ne yağmur ne de kar var bu sene,” dedi İsmail “mevsim kurak geçiyor.”

“bizim gibi,”

İsmail homurdanır gibi gülüp bir nefes daha çekti. Dalıp gittiği yeri merak eden Oğuz bir an kendini tutamayıp “adı neydi?” diye sordu. İsmail yerinde sıçrar gibi olunca “boş ver,” dedi hemen “unut gitsin.”

“unutsam keşke,” diye mırıldandı İsmail. Geri döndüğünden beri üstüne çullanan geçmişin hayaletleriyle boğuşuyordu.

“hiç mi geçmiyor be abi?” diye sordu Oğuz umutsuz bir şekilde. İsmail kardeşine bakıp “senle ben aynı acının yoldaşı değiliz koçum,” dedi ve ekledi, “sen ardında bir ihaneti bıraktın. Temizlendin say. Gerçek olmayan bir şeydi seninki. Şimdi Allah’ın izniyle hakiki bir yoldaş bulacaksın kendine.”

Oğuz yutkundu. Hakiki yoldaş deyince aklına Nergis düştü. Tebessüm etti ister istemez. Nergis temizdi, güzeldi, gerçekti. Oğuz onun edası karşısında tutulup kalıyordu bazen. O zaman neydi içindeki bu öfke. Neden hala geçmişe takılı kalmıştı? İçinde büyüyen korkunun adı neydi?

“inşallah,” dedi Oğuz sadece. İsmail ona dikkatle bakıp omuz attı “lan,” dedi hafifçe sırıtıp “yoksa Nesli haklı mı?”

“ne zırvalıyor o yine?” dedi Oğuz savunmaya geçerek. O an Nesli kapıdan fırlayıp “düzgün konuş zırvaladığım falan yok benim,” diye ortaya çıkınca İsmail kahkaha attı. Oğuz gözlerini devirip “bizi mi dinliyorsun sen?” diye söylendi.

“abi,” dedi Nesli, İsmail’e hitaben “geçende benim doktorla Oğuz abim öyle bir bakıştı ki sanırsın Yeşilçam sahnesindeyiz. Sonra da Nesli zırvalıyor. Hadi oradan!”

Nesli dışarı çıkmıyor kapının eşiğinden doğru laf yetiştiriyordu. İsmail kendini toparlayıp “hadi içeri gir abisinin, üşüteceksin,” dedi şefkatle. Tam içeri girecekti ki Oğuz’un telefonu çalmaya başladı. Hiç düşünmeden yanlarına gelip ani bir manevrayla arayan ekrana baktı ve ‘doktor hanım’ yazısını görünce ağzı açık hayret ve sevinç karışımı bir ifadeyle “ben demiştim, ben demiştim!” diye ellerini çırptı.

“Doktor Hanım arıyor,” dedi İsmail abisine.

“Nesli beni çıldırtma,” dedi Oğuz ama yakalanmıştı. İsmail ikinci kez araya girip “hadi biz içeri geçelim,” diyerek kız kardeşini kolunun altına sıkıştırıp ortadan kayboldu. Oğuz çalan telefonu açıp “efendim,” dedi normal bir tonda.

“neredeyse kapatıyordum,” diyen Nergis’in sesini duymak onu gülümsetti.

“kusura bakma, ufak bir pürüzle uğraşıyordum.”

“önemli değil,” dedi Nergis “aslında aramakla mesaj atmak arasında kaldım ben de ama sonra saatin çok da geç olmadığına karar verip aradım.”

Oğuz onun panik içinde kendini açıklamaya çalışmasını dinlerken az önceki atağın yatıştığını hissetti. Onun sesini duymak içinde kopan fırtınayı dindirmişti sanki.

“doktor hanım,” dedi usulca “beni istediğin zaman arayabilirsin.”

Nergis bir an durup bu ses tonu ve cümlenin kalbini heyecandan yerinden çıkarmaması için dua etti.

“Oğuz,” dedi çekinerek “şey diyecektim, yarın beni nöbete yazmışlar planlarımızı ondan sonraki güne göre ayarlasak olur mu?”

“olur tabi,” dedi Oğuz hemen “ama seni yarın göremeyecek miyim şimdi?”

“üzgünüm,” diye karşılık verdi Nergis bu tepkiden memnun.

“neyse ki sabırlı bir insanım doktor hanım.”

“sabırlı olmak zorundasın mühendis bey,” dedi Nergis muzip bir tavırla “doktorluğun olmazsa olmazlarından biri de nöbetleridir.”

“bu bir uyarı mıydı?”

“eh,” dedi Nergis “köprüden önce son çıkış diyebiliriz.”

Oğuz daha da gülüp “ben yolumdan memnunum,” dedi ve ekledi, “geri dönmeye niyetim yok. Peki ya sen?”

“ben-“ dedi Nergis utanarak “daha yola yeni çıktık mühendis bey ama öyle kolay vazgeçen tiplerden değilimdir.”

“güzel,” dedi Oğuz

“Çarşamba günü görüşürüz o zaman. Allah’a emanet ol.”

“sen de Nergis,”

“iyi akşamlar.”

Nergis telefonu kapattıktan sonra Oğuz da derin bir nefes alıp içeride tepesine çökmeyi bekleyen kız kardeşinin sorgulamasına kendini hazırlayarak kapıyı açtı. Beklediği gibi Neslihan hafifçe şişmiş göbeğini eliyle tutarak koridorda dolanıyordu.

“bu akşam değil bacım,” dedi Oğuz. Henüz erkendi ama belki de evine gitmeliydi. İsmail abisi ile beraber kalkmayı düşünüyordu ama Neslihan’dan kaçmak daha iyi bir fikirdi.

“hayır,” dedi Nesli nitekim “hemen anlat, hemen!”

Oğuz ya sabır dercesine iç çekip salona geri döndü. Alparslan ve Sinan her zaman ki gibi güle konuşa muhabbettelerdi. İsmail abisi de aralarına katılmıştı bu kez. Anlaşılan Neslihan olayın ne olduğunu da anlatmıştı. Oğuz yenilgiyi kabul etmiş gibi tekli koltuğa yığılıp ayaklarını uzattı ve koluyla gözlerini kapatıp kardeşinin tepesinde dikildiğini görmezlikten gelmeye çalıştı.

“Oğuzhan Kaya!” diyen Neslihan’ın sesi vazgeçmeyeceğinin kanıtıydı. Oğuz kolunu çekip kendini toparladı ve karşısında ki pufa oturmuş bacısına “bir süredir görüşüyoruz,” diye itiraf etti.

Salonda şimdi temkinli bir sessizlik vardı. Sinan olayın ne olduğunu az önce öğrendiği için “doktor yengem mi oluyor yani?” diye sordu şuursuzca.

“sanırım,” diye fısıldadı Alparslan. İsmail ise akıllı bir adam olduğu için sessizliğini muhafaza etti. Oğuz ise Neslihan’ın tepkisini gözlemlemekle meşguldü.

“yani sen ve Nergis,” dedi Neslihan emin olmak ister gibi. Oğuz usulca başını salladı. Neslihan, abisinin ellerini tutup sıktı. Gözleri dolmuştu. Oğuz yutkunup “iyice sulu göz oldun,” diye mırıldandı.

“Nergis hayatımda tanıdığım en tatlı, en samimi insanlardan biri,” dedi Neslihan açıkça “ve sen de benim kıymetlimsin.”

“sen de benim,” dedi Oğuz. Üstüne çöken duygusallıktan nefret ediyordu.

“bu yüzden soracağım soru için beni affet lütfen,” dedi Neslihan gözlerini kırpmadan. Oğuz ise gerilmişti.

“hazır mısın abi?” Neslihan kendini çekmek isteyen abisinin ellerini daha da sıkıp kaçmasını engelledi.

“ne biçim bir soru bu?”

“senin mutlu olmanı çok istiyorum, hak ettiğin gibi bir yoldaşın olmasını da. Bu yüzden soruyorum. Hayatının eski defterini tamamen kapattın mı, olan biten her şeyle yüzleştin mi?”

“Nesli-“

“aksi halde üzülen sadece sen olmayacaksın, aksi halde Allah’ın karşına çıkarttığı çok güzel bir ihtimali de ıskalamış olacaksın.”

Oğuz, kardeşinin haklı olduğunu biliyordu. İçinde kaçıp durduğu bu hisler, bu korku henüz yüzleşmediği içindi. Geçmişiyle yüzleşmemişti.

“hazırım elbette,” dedi inatla. Gururunun incinmiş her bir parçası onu bu yalanı söylemeye itmişti.

“güzel,” dedi Neslihan ellerini çekip “o zaman başlasın güzel günler.”

“başlasın,” dedi Oğuz. Ağzında acı bir tat vardı şimdi.

.

.

Oğuz'cum kendini kandırmaya devam etmekte

lütfen minik yıldızı parlatmayı unutmayın

yorumlarınızı merak ediyorum

sizce hikaye nasıl gidiyor?

yeni bölümde görüşmek üzere kendinize çok iyi bakın,

Allah'a emanet olun

Bölüm : 07.03.2025 12:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / 5&6. BÖLÜM
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.43k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...