@rabiasofi
|
BÖLÜM6 Ertesi sabah tam onda kapının önünde bekleyen İlyas’ın arabasına binerken “günaydın” dedi bir şey demiş olmak için. İlyas başıyla selam verip hemen yola koyuldu. “işlemleri hallettim sayılır. Yalnız nikâh pazartesi değil salıya kaldı haberin olsun.” “fark etmez” dedi Leyla. Sanki evlilik hakkında değil de iş güç hakkında konuşuyorlardı. “ben bugün için işten izin aldım” dedi Leyla. “ne olur ne olmaz diye” “o kadar uzayacağını tahmin etmiyorum ama iyi yapmışsın. Biraz dinlenirsin.” Leyla evlendikten sonra iş yerinde kimsenin ona karşı eskisi gibi olmayacağını biliyordu. Belki de proje bittikten sonra istifa etmeliydi ve kendine başka bir iş bulmalıydı. Sonuçta artık CV’si çok kuvvetliydi. Bir saat içinde tüm işleri halletmişlerdi. En son nikah dairesinden çıkarken İlyas kimliğini ona uzattı. “dört gün sonra evleniyoruz.” Dedi İlyas. Leyla yaptıkları şeyin çılgınlıktan ibaret olduğunu biliyordu. Ama Serhan’ı aralarında herhangi bir ilişki olamayacağına dair ikna etmenin başka yolu yoktu. Başını sallayıp solup giden benzini ve dönüp duran başını daha fazla kontrol edemeyerek “benim bir şeyler içmem lazım” dedi. İlyas ona baktığı zaman kötü durumda olduğunu anlamıştı zaten. Başını sallayıp “şurada bir yer gördüm gel bir kahvaltı yapalım ikimiz de yorulduk” dedi. Leyla itiraz etmedi. Gittikleri kafe oldukça renkli bir mekândı. İki kişilik kahvaltı sipariş ettiler ve hemen gelen çayları içmeye başladılar. “aklından ne geçiyor?” diye sordu İlyas. Leyla camdan kafasını çevirip “hiçbir şey” dedi. “İçim de dışım da bomboş artık.” “bak Leyla” dedi, “sana son kez söylüyorum çok geç olmadan git Serhan’la konuş. Siz birbirinizi seviyorsunuz.” “Bak İlyas” dedi Leyla onu tekrar ederek “ben de sana son kez söylüyorum benimle evlenmek istemiyorsan bunu yapmayalım. Çünkü ben Aygül’ü mutsuz etmek için hiçbir şey yapmayacağım.” “sen yapmayacaksın belki” diye kabul etti İlyas “ama Serhan yapacak. Senin tek başına olduğunu bildiği müddetçe bir gün mutlaka sana gelecek. Hem de yanında Aygül varken.” Leyla bu konuşmanın bu kadar onur kırıcı ve incitici olmasına dayanamıyordu artık. “o zaman tek çare bu” Leyla’nın bu kör inadı karşısında çaresiz kalan İlyas başını sallayıp gelen yemeği yemeye başladı. İkisi de sessizce yemeklerini yediler. Sonra İlyas’ın telefonu çaldı. Bir mesaj sesiydi bu. Masada duran telefonu alıp baktığında bir müddet sonra İlyas, Leyla’nın hiç görmediği bir samimiyetle güldü gelen mesaja. “deli çocuk” dedi kendi kendine. Leyla ona sorar gibi bakınca “kardeşim Sinan” diye açıkladı. “on iki yaşında taze ergen. Tüm aileye saçma sapan videolar yollayıp altına saçma sapan yorumlar yazmak yeni huyu oldu da.” Leyla gülüp “ama sen de gayet eğlenmiş gözüküyordun” dedi. “tek kardeşin o mu?” “hayır, biz bayağı kalabalık bir aileyiz. Beş kardeşiz.” “ne?” dedi Leyla inanamayarak. “hepiniz bekâr mısınız?” “evet, annem kafayı yemek üzere” İlyas’ın ailesinden bahsederken gözleri parlamıştı. Belli ki gerçekten birbirlerine çok bağlıydılar. “yani kadın haklı olabilir” diye yorumda bulunda Leyla. İlyas da başıyla onaylayıp “abim yurt dışında yaşıyor, o yüzden bir kişi eksiğiz. Bu arada senin kardeşin var mı?” Leyla rahatsız bir tavırla başını salladı. “bir kız kardeşim var. Antalya’da yaşıyor.” İlyas anladığını belli eder gibi başını salladı. “eh herkes bir şekilde kendi hayatını kuruyor.” “öyle” “annenle baban?” Leyla bu soruya cevap vermek istemese de “onlar da aynı şekilde” diye ağzında bir şeyler geveledi. “sen burada tek başınasın yani” “evet” dedi Leyla “sanırım bizim ailede İstanbul’u bir tek ben tercih ettim.” Telefonu çalmaya başlayınca bu aile meselesinin kapanmasına sevinerek telefona baktı. Arayan Serhan’dı. İlyas o açmadan önce “lütfen hoparlörü aç” dedi. “hayır” diye karşı çıktı Leyla hemen. İlyas “kötü bir niyetim yok. Sadece emin olmak istiyorum.” “neyden?” “bunu biraz sonra ikimiz de anlarız.” Leyla içine sinmese de telefonu açarken sesini de açtı. “efendim” “izin almışsın” diye konuya girdi Serhan direk. “ne oldu, hasta mısın?” “ay yok hayır endişelenme” dedi Leyla. “birkaç işim vardı. O yüzden izin aldım.” Konuşurken kalbi suçluluk duygusuyla kıvranıyordu. “öyle mi?” şimdi Serhan’ın sesi rahatlamışa benziyordu ancak bu kez de meraklanmıştı. “ne işin vardı? Yani dün seni bırakırken hiç bahsetmedin de.” Leyla fena yakalanmıştı. Çekinerek İlyas’a baktı. Dün akşam onu eve bırakan kişinin Serhan olması hiç hoşuna gitmemiş gözüküyordu. “hastane randevum vardı.” Dedi Leyla konuşurken, “rutin kontroller işte. Ama çok şükür iyiyim. Bir şey çıkmadı.” “niye bana söylemedin? Birlikte giderdik.” Leyla boğazını temizleyip “ben işlerimi tek başıma halletmeye alışkınım bilirsin,” deyip ekledi. “Hem zaten çıktım hastaneden bitti işim.” “ha bitti işin yani.” “evet.” “buluşalım o zaman, birlikte bir şeyler yapmayalı uzun zaman oldu.” Şimdi Leyla öyle bir çıkmaza girmişti ki ağzını açtığında hiç sesi çıkmadı bile. Yardım istercesine İlyas’a baktı. İlyas, telefonuna bir şeyler yazıp ekranı Leyla’ya çevirince Leyla yazdıklarını okuyup şiddetle başını salladı. İlyas başka çaren yok dercesine omuz silkip telefonu bıraktı. “Leyla?” dedi Serhan “beni duydun mu?” “duydum” Leyla çok kararsızdı. “duydum duymasına da ben şey- aa bugün çok işim var dışarıda. B-başka bir arkadaşımla da görüşeceğim. Eve de akşama ancak dönerim zaten. O yüzden bugün buluşamayız sanırım. Kusura bakma ya. Bugünü sadece kendime ayırdım.” “vay” dedi Serhan. Alınmıştı. Sesinden belliydi. “satışlara geldim ha! ” “bugünlük öyle oldu.” “kim bu arkadaş?” diye sorgusuna devam etti Serhan. “Ben tanıyor muyum?” “yok,” Leyla’yı ateş basmıştı artık. Göğsünün hızla inip kalktığını gören İlyas; haline acımakla öfkelenmek arasında gidip geliyordu. “İlyas da izin almış bugün.” Serhan’ın sesi bir anda buz kesmişti. “Yoksa dün şu konuştuğumuz meselenin devamı da mı var. Onunla mı buluştun Leyla?” Son sorusu karşısında Leyla kupkuru olan boğazını yumuşatmak için bir yudum çay içti titreyen eliyle. İlyas onu dikkatle izliyordu. “Serhan-“ “Leyla senin bu herifle aranda bir şey mi var? Hem neredesin sen? Arkadan bir sürü ses geliyor.” “kalabalık bir yerdeyim.” Leyla kendini toplamaya çalıştı. “Sonra konuşuruz. Şimdi müsait değilim.” Bir anlık sessizlikten sonra Serhan’ın hayal kırıklığıyla dolu sesini duydu Leyla. “tamam güzellik öyle olsun.” “görüşürüz Serhan.” “şimdilik beni atlatmış olabilirsin ama bil ki benden kurtuluş yok. Haberin olsun.” “aman Serhan” dedi Leyla söylediklerini ciddiye almamış gibi. “hadi kapatıyorum artık.” Telefonu kapatıp masaya koyarken konuşma boyunca yüzündeki tek bir kası bile oynamamış İlyas’a baktı. “emin oldun mu?” diye sordu sadece. “evet” dedi İlyas ona bakıp. “bu adamın senden vazgeçmeye zerre niyeti yok.” Leyla başını iki yana sallayıp “ama benim de onu hayatıma bir sevgili ya da bir eş olarak almaya niyetim yok.” dedi. Sesinde bariz bir isyan vardı sanki. “sana âşık bir adamın hayatında sadece bir dost olarak kalmasını isteyemezsin Leyla,” diye sitem etti İlyas. “Seni eve bırakmasına izin veremezsin, birlikte filme gidemezsin. Onunla birlikte yaptığın her şey, her an onun daha da umutlanmasına sebep olur. Bunu görmüyor musun yoksa görmek mi istemiyorsun?” Leyla o kadar utanmıştı ki kendini tutmasa ağlamaya başlayacaktı. Sıkıca kapattığı dudaklarını araladı. Bir şey demek istiyordu ancak diyemiyordu. Çünkü İlyas haklıydı. “bir daha olmaz,” diyebildi sonunda. “Leyla, sen o kadar karmaşık bir kızsın ki seni anlayamıyorum. Neden böyle yaptığını çözemiyorum. Neden bunca acıyı çekmeye gönüllüsün? ” “anlatsam da anlayamazsın İlyas. “ “dene” dedi İlyas meydan okurcasına. “yaşamadan anlayamazsın” Leyla’nın boğazında bir yumru vardı şimdi. “Serhan’ın benim için ifade ettiği anlam bir aşktan çok daha öte bir şey. Gerçekten bunu anlayamazsın.” İlyas ellerini kaldırıp “peki tamam pes ediyorum. Salı günü gider evleniriz ve bu iş burada biter. Serhan senden umudu keser. Aygül’e bağlanır. Biz de-“ Konuşmanın bu noktasında ikisi de sarsılmıştı sanki. Sahi ikisi evlenince ne olacaktı? “yeni bir normal buluruz herhalde” dedi Leyla bir umut. “tabi canım” İlyas çayından bir yudum alıp “şu işleri hayırlısıyla halledelim de.” “öyle tabi.” Leyla son anda aklına gelmiş gibi “ha bu arada bir evlilik sözleşmesi falan imzalamamı istersen imzalarım. Hiç sıkıntı değil. Sonuçta beni tanımıyorsun.” “aslında seni tanıyorum Leyla.” İlyas şimdi kara gözlerini dikkatle dikmişti üzerine “hatta böyle bir şey söyleyeceğini bile tahmin etmiştim.” “gerçekten mi?” Leyla biraz şaşırmıştı şimdi. “evet. Ama gerek yok. Seninle resmi bir şekilde evleneceğim ve senin para meraklısı biri olmadığını biliyorum.” Leyla bu kez etkilenmişti. “insan sarrafıyım diyorsun yani” “eh bir bakıma işim bu. Para ve insan” Leyla güldü. “Kalkalım mı artık?” dedi saatine bakıp. “olur” Beraber dışarı çıktıklarında Leyla durakları gösterip “benim otobüs buradan geçiyor,” dedi. “sonra görüşürüz o zaman” İlyas, Leyla’nın kolundan tutup “seni evine bırakmadan gideceğimi düşünmüyorsun değil mi?” diye sordu. Yanlarından geçen iki genç kız İlyas’ı öyle bir süzdü ki Leyla ister istemez arkalarından bakıp sonra tekrar İlyas’a baktı. Bir anda tüm sinirleri boşalmıştı ve gülmeye başladı. Omuzları titreyerek gülüyordu hem de. “ne oldu şimdi?” diye sordu İlyas. Leyla gözlerinden gelen yaşları silip “sanırım tüm genç kızların hayali olan bir koca buldum,” dedi, gülmeye devam ediyordu. İlyas alttan bir gülüşle “nasıl yani?” dedi. “zengin, yakışıklı ve buğulu bir ses tonu olan koca” Böyle söyleyince İlyas biraz utansa da gülüşü çoğaldı ve “hadi yürü” diyerek onu arabaya doğru yönlendirdi. Evin önüne geldiklerinde Leyla “teşekkür ederim” dedi. “Pazartesi görüşürüz.” “görüşürüz.” “Salı günü için ne yapmam gerekiyor bu arada? Tekrar izin mi alayım? Nikâh dairesinde mi buluşuruz?” İlyas “pazartesi odama gelirsin konuşuruz,” diye cevapladı. Leyla kafasını sallayıp arabadan indi. O arabadan indiğinde yan komşu Zeliha abla “maşallah kızım seni de her gün ayrı bir adam bırakır oldu eve,” dedi. Leyla bir karşılık vermeden eve girip kendini koltuğa attı. Bütün hafta sonu boyunca evden çıkmadı bir daha. Olanları düşünmemek için çok fazla çalıştı. Çünkü yapmak üzere olduğu şeyi düşündükçe çıldıracak gibi oluyordu. Kendisini temizliğe verdi. Kitap okudu. Film izledi. Her an Serhan’ın bir başka baskın yapmasından korkarak eli böğründe dolaştı ama Serhan gelmedi. Sonunda pazartesi günü geldiğinde ayaklarını sürüyerek hazırlandı işe gitmek için. Siyah kot pantolon ve mavi- beyaz çizgili bir gömlek giyip saçlarını açık bıraktı. Uzundu Leyla’nın saçları. Gür ve kıvırcıktı. Herkes bayılırdı onun saçlarına. İdare etmesi biraz zordu ama o da çok severdi saçlarını. Koyu siyah saçları parlardı her zaman. Küçükken çirkin bulurdu kendini. Büyüdükçe, kendini buldukça değişmişti fikri. Güzeldi Leyla. Adına yaraşır bir güzelliği vardı yüzünde. Bir keresinde Serhan ona; “doğu masallarında ki Sultanlara benziyorsun” demişti. “Gözlerin buğulu, saçların şelale gibi, tenin ay gibi parlıyor.” İşte o anda Leyla kaçmaya başlamıştı içindeki aşktan. Çünkü karşılıklı olduğunu anlamıştı. Kendini toplamaya çalışıp trençkotunu giyip çantasını aldı ve çıktı. Artık sonbahar gelmişti. Eylül ayındalardı. İçinden kendi haline gülüp ‘eylül gelini olacağım ha’ diye geçirdi. İşe gittiğinde her şey bıraktığı gibiydi. Ancak insanların ona olan bakışlarında bir farklılık vardı. Masasına oturup üstündekini çıkarırken “Günaydın” dedi Zehra’ya. “sana da günaydın” dedi Zehra imalı bir sesle. “İlyas Bey gelir gelmez odama uğrasın dedi” diye ekledi hemen. İmasının sebebi belli olmuştu. Leyla ise hiçbir şey demedi. Ne de olsa yarın dananın kuyruğu kopacaktı. “tamam” “bu arada dün izin almışsın” “öyle oldu” “İlyas Bey de yoktu dün” “ya” Zehra meraktan çatladığını belli etse de Leyla ona bakmayıp hızlı adımlarla İlyas’ın odasına gidip kapıyı çaldı ve içeri girdi. “geldin mi?” Dedi İlyas başını dosyadan kaldırmadan, “geç otur.” Leyla masanın önünde duran deri sandalyelerden birine geçip oturdu ve İlyas’ın işinin bitmesini bekledi. Beş dakika sonra İlyas dosyayı kapatıp yerine koyarken “evet” dedi, “şimdi yarın ikide nikâhımız kıyılacak. Oradan iki şahit ayarlarız. Ben konuştum yarın Serhan burada olacakmış. Nikâhtan sonra doğruca buraya gelir bombayı patlatırız. Sonrasında ise bir hafta ortalıkta gözükmememiz lazım.” “neden?” “yeni evli çift olduğumuz için olabilir mi acaba?” Dedi İlyas rahatsız bir tavırla. “tamam, ben evde kalırım o zaman.” İlyas acı bir gülümseme ile “Leyla’cığım” dedi. “Yarından itibaren benim gerçekten karım oluyorsun biliyorsun değil mi?” “evet” “yani bir süreliğine benim yüzümü sürekli görmeye alışsan iyi edersin.” Leyla yutkunup başını salladı. İşin bu kısmını hiç düşünmemişti. İlyas ise konuşmaya devam etti. “Üstelik haber hemen aileme de gidecek. Buna da bir çare düşünmem lazım.” Dedi sıkıntıyla. O an Leyla kendini çok suçlu hissetti. Eğer o Serhan’la aşkını yaşayabilecek kadar cesur olsaydı bütün bunlar olmayacaktı. İlyas sadece Aygül’ü, Leyla’dan korumaya çalışıyordu ve bunun için ailesinin tepkisini göze almıştı. “çok kızacaklar değil mi?” dedi üzüntüyle. İlyas ona baktı. Nasıl hissettiğini anlamıştı. Başını salladı, “kırılacaklar.” “özür dilerim,” dedi Leyla sesi çatlak çıkmıştı. “ben de aşkıma sahip çıkacak kadar cesur olmayı çok isterdim. Ama yapamam.” İlyas gözlerini ayırmadan “artık seni buna zorlamayacağım Leyla” dedi. “sebeplerin her ne ise bunların geçerli olduğuna inanıyorum ve madem sen bu iş olmaz diyorsun o zaman belki de yapmamız gereken tek şey sevdiğimiz insanların gerçekten mutlu olması için aradan çekilmektir.” Cesaret veren bir gülümseme ile devam etti. “Ve biz de bunu yapacağız.” “teşekkür ederim” “ne için?” “beni anladığın için” İlyas gülümseyip başını salladı. “Şimdi nikâh kıyıldıktan sonra bizim Şile taraflarında yazlık bir ev var oraya geçeriz. Büyük ihtimalle annem tarafından bir baskın yiyeceğiz ve orada bir şekilde durumu toparlayıp kendimize kalacak bir yer ayarlarız. Sonra da sabırla yaptığımız fedakârlığın meyvesini vermesini bekler ve Serhan’la Aygül yollarına kesin adımlarla devam edince de biz de kendi yolumuza bakarız.” Leyla başını sallayıp “umarım” dedi. “umarım sen de ben de bu fedakârlığımızın karşılığını alabiliriz.” Konuşmaları bittiğinde kapı çalındı ve içeri Aygül girdi. İkisini bir arada görünce gülüp “ne bitmek bilmeyen işiniz varmış canım” dedi hemen. Belli ki dedikodu onun da kulağına gelmişti. İlyas muzır bir ifadeyle “doğrudur,” diye karşılık verdi. Sonra Leyla’ya bakıp “işimiz uzun,” dedi. Leyla bakışlarını kaçırıp “ben çıkayım” dedi. Ayağa kalkarken “size iyi çalışmalar” diye ekledi. “size de öyle Leyla’cığım” dedi Aygül. Gözlerinde kıskançlık yoktu. Aksine yıllar öncesinde reddettiği adamın yeni bir ilişkiye başlamış olabileceği ihtimali bile onu sevindirmişti. Hakikaten de İlyas için umut yoktu. Masasına geri döndüğünde sanki herkes ona bakıp fısıldaşıyordu ya da o artık iyice paranoyak olmuştu. Azap gibi geçen günün ardından çıkış saati geldiğinde Leyla hızla üstünü giyinip çantasını aldı. Tam çıkacaktı ki telefonuna İlyas’tan “bekle!” mesajı geldi. Gözlerini devirip sandalyesine geri oturdu. Herkes çıktıktan sonra İlyas odasından çıkıp yanına geldi. “hadi çıkalım” dedi. Leyla itiraz etmeden takip etti onu. İlyas’ın da dediği gibi bir süreliğine bu yüzü görmeye alışmalıydı. Otoparka indiklerinde Leyla o kadar dalgındı ki İlyas’ın aniden kolundan tutup onu kolonlardan birinin arkasına çekmesiyle ödü koptu. Tam bağıracakken İlyas elini ağzına kapadı ve tek eliyle sus işareti yapıp Leyla’nın arkasında bir yeri gösterdi. Leyla nefes nefese kalmıştı iki saniyede. Hızla onun gösterdiği yere baktığında Aygül ve Serhan’ı gördü. “ben çok acıktım ya” dedi Aygül. “bir şeyler yiyelim mi?” “olur hayatım” diye karşılık verdi Serhan. Rahatsız gergin bir hali vardı. Leyla, bunu hemen anlamıştı ama Aygül farkında değildi. Yine de Leyla onların ilişkilerini öğrendiğinden bu yana ilk kez dikkatle Aygül’e baktığında gözlerindeki aşkı gördü. İşte bu canını çok yakmıştı. Kolonun arkasından onları izlemeye devam ederken İlyas, “ona çoktan kapılıp gitmiş bile” diye fısıldadı. Leyla bir şey demeden onları izlemeye devam etti. Serhan’ın gözlerinde de aynı şeyleri aradı. Aygül’e bakan gözlerinde saygı vardı, hayranlık vardı ama aşk yoktu. “bu arada hani sen, ben, Leyla bir ara yeniden yemeğe çıkacaktık ne oldu?” Adının geçtiğini duyunca irkildi Leyla. Şimdiden oradaydı. Tam ortalarında. “bir türlü müsait bir vakit ayarlayamadım ki” dedi Serhan. “Yoksa ikinizin daha fazla tanışıp kaynaşmasını çok istiyorum.” “Leyla çok tatlı bir kız” dedi Aygül. “Senin için de çok kıymetli bunu biliyorum. Hatta biraz kıskanıyor olabilirim bile,” sesindeki şakayla karışık kırgınlığı ancak başka bir kadın anlayabilirdi. Tıpkı Leyla’nın anladığı gibi “Allah’ım sen yardım et.” Diye fısıldadı usulca. İlyas ise “en doğru kararı vermişiz,” dedi. “baksana daha ilişkinin başında Aygül seni kıskanmaya başlamış.” Serhan ise elini omzuna atıp “saçmalama” dedi. Bunu suçluluk duyan kalbinin sesini bastırmak için yapmıştı. O an anladı ki Serhan, Aygül’e gerçekten kıymet veriyordu. O zaman belki de ilerisi için bir umut vardı. ‘Ne yapıyorsam senin için yapıyorum.’ diye geçirdi içinden yine. Serhan “hadi gidelim” dedi. “Ben de çok acıktım.” Arabaya binip otoparktan çıktıklarında Leyla ve İlyas da saklandıkları köşeden çıkıp yürümeye devam ettiler. İkisi de sessizdi. Arabaya bindiklerinde Leyla bu kadar kısa sürede alıştığı düzeninin nasıl bozulduğuna hayret ediyordu. Güz mevsimi yapraklarını dökerken kendisi de o yaprakları alıp götüren rüzgârlara kapılmış gibi hissediyordu. Ancak o nereye gittiğini bilmiyordu. Tek bildiği yanında duran adamla birlikte bir yola çıktığıydı. Evin önünde araba durduğunda Leyla etrafına bakıp “ne çabuk geldik” dedi. “yarın görüşürüz.” “ben seni on iki buçukta gelir alırım.” “tamam. İş yeri?” “ben hallederim.” Leyla kafasını salladı. O kadar yorgun hissediyordu ki sanki bir an durup dinlense, ne yaptığını ve ne yapacağını doğru düzgün düşünüp tartsa her şeyden vazgeçip kendini Serhan’ın kollarına atacaktı. Ama bunu yapamazdı. Karar verdiği şey olması gereken şeydi. “Allah’a emanet ol” dedi Leyla kapıyı açarken ve kara mizah misali “beyaz giyeceğim beni oradan tanırsın” dedi gülümsemeye çalışıp. İlyas da yorgun bir tebessümle karşılık verdi sadece. Evine gittiğinde oraya sığınmak öyle iyi geldi ki sanki dünyanın en güvenli yeriymiş gibi hissetti. Banyo yapıp yarın giyeceği kıyafeti ayarladı. İki lokma bir şey yiyip kendine çay demledi. Belki de şöyle ağız tadıyla içtiği son çay olacaktı. Televizyonu kapatıp yatağına yatarken bol bol dua etti.
|
0% |