Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm

@rabiasofi

 

BÖLÜM 7

Aynada kendine bakıp taşlı küpelerini taktı. Leylak rengi dizlerine kadar inen şifon fakir kollu V yaka bir elbisesi vardı. Onu giymişti. Saçlarını özenle tarayıp buklelerini belirginleştirmiş hatta biraz makyaj yapmıştı.

Üstüne kalın bir şal alıp sırt çantasını da sapından tutup dışarı çıktığında araba kaputunun üzerine yaslanmış bekleyen İlyas onu görünce baştan aşağı süzüp “vay” dedi beğeniyle “gayet şık olmuşsun.” Konuşurken bir yandan da elinden sırt çantasını alıp bagaja atmıştı. Şile de bir haftalığına kalmak için gereken her şeyi almıştı yanına. Bagaja şöyle bir göz attığında İlyas’ın da bir sırt çantasını hazırladığını gördü.

“nikahtan sonra direk şirkete geçeceğiz dediğin için biraz özeneyim dedim” diye açıkladı halini Leyla. İlyas başını sallayıp “çok iyi olmuş” dedi. O da siyah bir takım ve beyaz bir gömlek giymişti. Her zaman ki gibi gayet şıktı. Tek fark damat tıraşıydı.

Yola çıktıklarında ikisi de çok gergin ancak bir o kadar da sakin duruyorlardı. Yol boyu sanki evlenmeye değil de gelin almaya gidiyorlarmış gibi oradan buradan konuşup nikah dairesine girdiklerinde sessizleşmişlerdi.

Arabadan indiklerinde İlyas “hazır mısın?” diye sordu. Leyla kararlılıkla duruşunu dikleştirip “hazırım” dedi. “Hadi gidip yapalım şu işi”

“hadi.”

Adlarının çağırılmasına on dakika kala iki şahit ayarlayan İlyas yanına geldiğinde Leyla heyecandan buz tutmuştu. O sırada görevlilerden biri gelip eline zorla bir çiçek tutuşturduğunda bayılacak gibi hissetmişti. Sanki bu gelin çiçeği olayın bütün ciddiyetini gözler önüne sermişti.

“iyi misin?” diye sordu İlyas nitekim

“değilim” dedi Leyla.

“bak istersen vazgeçebiliriz.”

Leyla kararsız bir şekilde bir saate bir de İlyas’a baktı. “eğer benim Serhan’ın aşkını istemediğime ikna olduysan vazgeçelim.” Dedi.

“Leyla meselenin o olmadığını biliyorsun. Sen sustuğun ve tek kaldığın müddetçe Serhan sana gelecek.”

“ama ben onu kabul etmeyeceğim.” Dedi Leyla inatla.

“ne olursa olsun üzülen Aygül olacak. Ben bunun olmasını istemiyorum. Görmedin mi ona nasıl aşkla bakıyordu.”

“tamam” dedi Leyla, İlyas’tan çok zihnindeki sesleri susturmak istercesine “vazgeçmek yok. Bu nikah bugün burada kıyılacak.”

İlyas tam ağzını açıp konuşacaktı ki sıralarının geldiğini haber veren görevli araya girdi. Leyla derin bir nefes alıp gelin odasından çıktı ve emin adımlarla ilerleyip nikah masasına oturdu. Sürekli fotoğraflarını çeken görevliye poz bile verdi.

Hemen ardından nikah memuru geldi ve üç dakika içinde nikahlarını kıyıp gitti. Leyla, kendini bir anda elinde nikah cüzdanı ve fotoğraflar; yeni kocasını beklerken buldu. İlyas şahitlere teşekkür edip ellerini sıktı ve sonra yanına geldi.

“evet” dedi “hayırlı olsun”

Leyla gülüp “evlendik” dedi. “şaka gibi”

“ne yalan söyleyeyim benim üzerime bir rahatlık çöktü. En azından o belirsizlik bitti. Artık daha emin adımlar atabiliriz.”

Leyla ise hala tedirgindi. “gerçekten öyle mi düşünüyorsun?” Diye sordu. İlyas destek vermek istercesine koluna dokundu “merak etme her şey yolunda gidecek.”

Arabaya atlayıp şirkete giderken Leyla elindeki nikah cüzdanına bakıp duruyordu. Fotoğrafları çantasına koymuştu. Vardıklarında nikah cüzdanını da çantasına koydu.

“unutma” dedi İlyas “hemen güzel haberi verip hızlı bir çıkış yapacağız. Maksat muhataplarımızı bu haber ile baş başa bırakıp ortadan kaybolmak.”

“haklısın” diye onayladı. “O zaman konuşma işini sana bırakıyorum”

“tamamdır.”

Şirketin kapısından içeri girerken daha bir ay önce bu kapıda karşılaşıp saçma trafik muhabbeti yapmaları geldi aklına. O zaman birisi bir ay sonra bu adamla evleneceksin dese ona bir yeriyle gülerdi.

“ben galiba bayılacağım” dedi Leyla asansöre bindiklerinde. İlyas ona dönüp “ben de iyi sayılmam” diye itiraf etti. “ama burada en fazla bir saat kalacağız. Sonra da Şile’ye gidip sakinleşeceğiz ve annemin bizi basmasını bekleyeceğiz.”

Leyla histerik bir şekilde gülüp “hiç yardımcı olmuyorsun” dedi.

“farkındayım.”

İkisinin yüzüne de bir gülümseme yayılmıştı şimdi. Asansörün kapısı açılırken İlyas nazikçe uzanıp Leyla’nın elinden tuttu. Leyla’nın kalbi yerinden çıkacaktı sanki. Göz göze geldiklerinde İlyas bir onay bekledi. Leyla başını belli belirsiz salladı ve asansörden çıkıp yürümeye başladılar. Onları gören herkes şok içinde bakıyordu. Elbette bu Serhan ve Aygül’den daha büyük bir olaydı.

İlyas herkesin onları görebileceği bir yerde durup “Arkadaşlar!” dedi yüksek bir sesle. Herkes susup onlara baktı.

“lütfen toplanın”

Ali Kemal Bey sesleri işitince odasından çıkıp gelmişti hemen. İkisini el ele görünce yüzüne bir tebessüm yayıldı. Sanki hiç şaşırmamıştı.

Aynı anda Aygül ve Serhan da Aygül’ün odasından çıktılar ve Serhan önce bir arada duran ellerine baktı. Sanki midesine sıkı bir yumruk yemiş gibi gözüküyordu. Sonra da ağır ağır bakışlarını Leyla’ya çevirdi. Leyla yutkunup ona tebessüm etmeye çalıştı ve boşta kalan eliyle “gel gel” işareti yaptı. Aygül’ün gözlerinde ise apaçık bir merak vardı. Herkesi etraflarında topladıklarında Ali Kemal Bey “İlyas oğlum” dedi gülerek “hayırlı haber inşallah?”

“öyle” dedi İlyas kendisinden o kadar emin gözüküyordu ki sadece Leyla biliyordu onun da çekindiğini hatta korktuğunu. Çünkü İlyas bunu ondan saklamaya çalışmıyordu.

“söyleyin o zaman hadi” dedi Aygül. Yanında duran Serhan taş kesmişti sanki.

İlyas, Leyla’ya bakıp “size çok güzel bir haberimiz var” dedi. Leyla da gülümseyip başıyla onayladı. İlyas herkese hitap ederek “biz evlendik!” dedi tek kalemde.

Önce kimseden ses çıkmadı. Herkes ilk şoku atlatmaya çalışırken Leyla’nın, Serhan’a bakacak cesareti yoktu.

“ne?” dedi Aygül sesinde şaşkınlık ve sevinç vardı. Ellerini birleştirip “inanmıyorum” diye devam etti. “Çok şaşırdım, çok sevindim”

“teşekkürler” dedi İlyas. Gerçekten hiç renk vermiyordu.

Ali Kemal Bey ise elini uzatıp “tebrik ederim,” dedi ve ekledi. “Bizi şok ettiniz ama vardır bir bildiğiniz inşallah.”

“sağ ol abi” dedi İlyas.

Herkes yavaş yavaş kendini toplamaya ve ikisini tebrik etmeye başlamıştı. Zehra yine o şüpheci bakışlarıyla Leyla’yı süzüp “mutluluklar,” demişti. Bir tek Serhan hala daha yerinden kıpırdamıyordu. Sonunda Aygül yanlarına gelip ikisine de sarılırken zorlukla hareket edip karşılarına dikildi. Sanki rengi uçup gitmişti.

“neden?” diye sordu. Sanki bir çığlıktı bu soru. Aygül ona bakıp “nasıl yani?” dedi. Serhan nerede olduğunu, yanında kimler olduğunu yeni fark etmiş gibi kafasını çevirip Aygül’e baktı. Gülümsemeye çalışıp “yani neden kimseye haber vermeden evlendiniz ki? Çok şaşırdım.” Dedi tekrardan ikisine dönerken. Leyla güç almak istercesine İlyas’ın elini sıkıp, “bizim için de beklenmedik oldu.” Dedi.

“ama birbirimizden emin olduğumuzu anlayınca hadi gidip yapalım dedik” diye tamamladı İlyas onu. “Sonuçta kimseye söylemesek de uzun zamandır devam eden bir ilişkimiz vardı.”

Bu ikinci darbe Serhan kadar Leyla’yı da afallatmıştı ama karşı çıkacak reddedecek hali yoktu.

“ah ben kör gözlerime ne edeyim?” Dedi Aygül. “Hiç fark etmedim. Sadece son bir kaç haftadır şüpheleniyordum sizden çocuklar.”

“çok dikkatli olmak zorundaydık” dedi İlyas. “Leyla’yı korumak için”

Aygül muzır bir tavırla “bak sen” dedi. “Leyla’sı da çok kıymetli”

Leyla utançtan yerin dibine girmek istese de gülümseyip “aldığımız bu karar herkesi şaşırttı biliyorum ama biz çok mutluyuz” dedi Serhan’a bakarak. Serhan ise ihanete uğradığını düşünen herkes gibi “bize diyecek bir şey bırakmadınız ki” dedi. Sesinde sitem vardı. Aygül onun koluna girip “ay hadi ama sevgilim biliyorum Leyla senin ailenden sayılır ama lütfen daha fazla uzatma ve arkadaşlarımızı tebrik et” dedi.

Serhan gülümseyip başını salladı. “doğru söylüyorsun hayatım” dedi. “Sonuçta ikisi de yetişkin insanlar. Sadece biraz kırıldım sanırım.”

“niyetim bu değildi” dedi Leyla hemen. “sen mutlu ol, benimle birlikte yanma diye yapıyorum her şeyi.”

“lütfen Leyla’ya küsme” diye ekledi İlyas. Elleri bir arada dururken Serhan ona yumruk atmak istiyormuş gibi bakıp elini uzattı “ben ona küsmem.”

İlyas manidar bir tebessümle Serhan’ın elini sıkıp “aklın bizde kalmasın biz çok mutluyuz.” Dedi.

Serhan, Leyla’ya bakıp “tebrik ederim kuzu” dedi. “Çok mutlu ol, mutlu olun.” Leyla başını sallayıp “teşekkür ederim” dedi. Kalbi sancıyordu sanki. İşte bu kadardı tek bir imzayla vazgeçmişti her şeyden.

Tebrik etme faslı bitip beşi İlyas’ın odasına geçtiklerinde Ali Kemal Bey “ailelerinizin bundan haberi var mı?” diye sordu hemen. Leyla bakışlarını kaçırınca “bak kızım,” dedi Ali Kemal Bey “ben İlyas’ın amcası sayılırım. Babasıyla beraber çok iş yaptık vaktinde o yüzden sen de benim gelinimsin artık ancak ailelerinizi çok üzeceksiniz haberiniz olsun”

“biliyoruz abi” dedi İlyas. “ama bizim de bunu yapmak için haklı ve özel sebeplerimiz var” diye devam etti. Serhan yerinde hafifçe kıpırdanıp kendini zor tutuyormuş gibi boynunu esnetti. Tabi bunu bir tek Leyla fark etti.

“neyse ne” dedi Ali Kemal Bey “bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?”

“Şile’deki eve geçip biraz dinleneceğiz,” dedi İlyas. “Bizim için de yorucu bir süreç oldu.”

“bilmemiz gereken bir şey var mı İlyas?” diye sordu Aygül. Gözlerinde gerçekten samimiyet vardı. Leyla ona bakarken içinin acıdığını hissetti. Aygül mutlu olmayı hak ediyordu. “yardım edebileceğimiz bir şey veya?”

İlyas başını iki yana sallayıp “ince düşüncen için teşekkür ederim.” Dedi, “ama biz hallettik. Umuyorum ki ailelerimiz de sebeplerimizi duyunca bizi anlayışla karşılayacaklardır. Ama öncesinde dediğim gibi biraz dinlenmek istiyoruz. Çünkü çetin bir mücadele olacak.”

“Elife Teyze zorlayabilir” diye kabul etti Aygül. Leyla ise az önce kaynanasının adını öğrenmişti. Elife Kaya!

“Allah’ım sen yardım et” diye geçirdi içinden. Serhan’ın bakışlarını üzerinde hissediyordu. Ama bir karşılık vermiyordu.

“biz daha fazla oyalanmadan çıkalım artık” dedi İlyas. “akşama ancak varırız zaten.”

Ayağa kalkarken Leyla’ya “hadi canım” deyince Leyla irkilse de belli etmeyip ayaklandı. Ona elini uzattığındaysa hiç tereddüt etmeden o eli yine tuttu.

“bu arada Aygül Hanım sizinle iş konusunu-“

“sen orasını merak etme. Hem üzerine düşeni fazlasıyla yaptın. Biraz dinlen.” Aygül içtenlikle gülüp “ayrıca artık hanım kelimesini duymak istemiyorum Leyla.”

“tamam” Leyla çantasını alırken Aygül dayanamayıp “ay lütfen nikah cüzdanını görebilir miyim?” diye sordu. “gözümle görürsem inanması daha kolay olacak.”

Serhan da başını sallayıp “sahiden şu nikah cüzdanını bir görelim ya” dedi imalı bir sesle. Leyla o an neden gerçekten evlendiklerini anlamıştı. Yoksa Serhan inanmayacaktı. Belki de şüpheleniyordu. Leyla “tabi” dedi. Elini çekip çantasını açtı ve nikah cüzdanını çıkarıp elinde salladı. Sonra Aygül’e uzatıp “buyurun” dedi.

Onlar nikah cüzdanını incelerken çantasından nikah fotoğraflarını çıkarıp “bunlar da resimler” dedi.

Aygül “ay bakayım” dedi hemen. Fotoğraflara bakarken Serhan sanki onları yırtıp atmak istiyormuş gibi duruyordu.

“ay şu resme bayıldım” dedi Aygül. “bunu kesinlikle çerçeve ettirmelisiniz.”

Fotoğrafları ve nikah cüzdanını geri uzatırken Serhan’la bir an göz göze geldiler. Çok kısa bir andı ama Leyla anlamıştı. Serhan ikna olmamıştı. Leyla’nın kör inadına karşı onun da kör bir umudu vardı. Leyla onu tüketmeden bu işin bitmeyeceğini anlamıştı.

“mutluluklar,” diye fısıldadı.

“sağ ol”

Şirketten çıkıp arabaya bindiklerinde ikisi de bir an kıpırdamadı. Gerginlikten kasları ağrıyordu Leyla’nın.

“ilk kısmı bitti” dedi İlyas. Leyla başını sallayıp “Serhan’ın gözlerinde gördüğüm tek şey şüpheydi” dedi.

“o zaman onu ikna ederiz”

“nasıl?”

İlyas ona manidar bir bakış atınca Leyla “of tamam bunu da sonra düşünürüz artık lütfen gidelim.” Deyip konuyu kapattı. Telefonu sessizde olduğu için bütün gün bakmamıştı hiç. Zaten eline alası da yoktu ama öğle vakti Serhan’dan bir sürü arama ve mesaj gelmişti. Onu şirkette göremeyince endişelenmiş olmalıydı. Nikah haberi de üstüne tuz biber olmuştu. Yola çıktıklarında İlyas arabayı süratli kullanmayı tercih ettiğinden bir saate kalmadan Şile’ye varmışlardı. Ayrı bir yola girdiklerinde geldiklerini anladı Leyla. Etrafta koca bahçelerle çevrili yazlık evler vardı hep. Sonunda üç katlı yeşil çatılı beyaz boyalı bir villanın olduğu bahçenin içine girdiklerinde İlyas arabayı durdurdu.

“evet geldik”

Leyla korktuğunu belli etmemek için “anahtarın yanında değil mi?” dedi “kapıda kalmayalım.”

İlyas yorgun bir gülümsemeyle “merak etme her şeyi yanıma aldım” diye cevapladı. Leyla ise patronunun sapık bir katil çıkma ihtimalini hesaplamak için çok geç kaldığını idrak etmekle meşguldü o an. Üstelik artık onun kocasıydı.

“dışarı çıkacak mısın?”

“ne güzel bahçeniz varmış.”

“Leyla” dedi İlyas “sence de korkup kaçmak için biraz geç değil mi artık?”

Yutkunup “kaçmayı düşünmüyordum aslında bu da iyi fikirmiş.” Diye karşılık verdi. İlyas burnundan solumakla gülmek arası bir yerde “eşeğin aklına karpuz kabuğu soktuk yani” deyince Leyla ona dönüp “eşek derken?” dedi biraz çirkefleşerek. İlyas ellerini kaldırıp “pardon” dedi. “ama sende beni sinirlendiriyorsun. Merak etme sapık ya da katil değilim. Gece vakti üstüne atlayacak halim de yok!”

“aman canım” diye savunmaya geçti Leyla “gün boyu manyak manyak bir sürü haber okuyoruz insanın aklına bin tane şey geliyor işte. Sen de biraz anlayış göstersen ne olur?”

İlyas sakinleşmeye çalışıp “tamam hadi artık çıkalım şu arabadan yoksa ben kafayı yiyeceğim” dedi. Leyla emniyet kemerini çözüp kendini dışarı atarken İlyas da bagajdan sırt çantalarını alıp arabayı kilitledi.

Leyla kendi çantasını alıp kollarını birbirine sürttü. Burası soğuktu. Etrafına bakıp bahçenin güzelliğini seyretti. Sonra da İlyas’ın peşinden gidip kapıyı açmasını bekledi. Kilitte dönen anahtarın sesi son tık sesiyle açılırken İlyas içeri girip ışıkları yaktı hemen.

Leyla ayakkabılarını çıkartıp besmele çekti ve sağ ayağı ile içeri girip etrafa baktı. Küçük bir hol, mutfak ve salon vardı burada. Birde salonun bahçeye açılan kapısını gördü. İçeri girer girmez içi ısınmıştı sanki. Ne güzel bir yerdi burası. Bütün korkusu uçup gitmişti.

“çok sıcak bir yere benziyor” dedi kendini tutamayıp. İlyas ceketini ve kravatını çıkarırken “öyledir. Annem az uğraşmadı burasını adam etmek için” diye anlattı.

Hala kapı eşiğinde duran Leyla’ya bakıp “yahu girsene içeri” dedi. “merak etme her yer dün temizlendi.”

“bunu da mı düşündün?” diye sordu hayretle Leyla. Çekingen adımlarla ilerleyip salona girdi. Sade bir yerdi. Koltuk takımı, TV ünitesi, halı ve birkaç süs objesinden ibaret salon ferahtı. Duvarlar açık krem rengiydi.

“eh yani burada kalacağımıza göre”

“daha doğrusu annenin bizi basmasını bekleyeceğimize göre” diye düzeltti Leyla. Elinde sımsıkı tuttuğu çantası ve çekingen tavırları İlyas’a kendini kötü hissettirmişti.

“Allah aşkına Leyla “ dedi sonunda “biraz rahatla. Merak etme ne ben ne de ailem canavarız. Konuşarak halledeceğiz.”

Leyla başını sallayıp çantasını yere bıraktı. Üşüdüğü için şalını çıkarmamıştı. Koltuğa oturup ayaklarını topladı. Kendini çok yalnız hissediyordu ve yalnız hissetmekten nefret ederdi.

“üşüyor musun?” diye sordu İlyas o da karşısında ki koltuğa geçip oturmuştu. Leyla başını sallayınca, İlyas hızlıca yerinden kalkıp mutfağa gitti

“biraz sonra ısınırız.” Diye bağırdı bir an sonra. “bu arada dolapta yemek var. Onları ısıtıyorum şimdi.”

Leyla “yardıma ihtiyacın var mı?” diye seslendi.

“ben hallediyorum. Banyo üst katta gitmek istersen”

“fena olmaz” diye mırıldanıp yerinden kalktı. Holden geçerken mutfakta iş yapan İlyas’a baktı.

“yukarıdayım”

“tamamdır.” Dedi İlyas yaptığı işten başını çevirmeden. Leyla ahşap merdivenleri dikkatlice çıkıp banyoyu bulduğunda girip kapıyı kilitledi. Tuvalette işi bittikten sonra ellerini ve yüzünü yıkayıp saçlarını düzeltti. Peçetelerle kurulanıp sonunda aynada kendiyle göz göze geldiğinde yorgunluktan çökmüş yüzünü görünce şaşırdı.

“ne yaptık böyle biz” dedi hayretle. Sonra da aşağı kata inip İlyas’ın yanına mutfağa girdi. O ise çoktan masayı hazırlamıştı bile.

“hadi yiyelim artık, yoksa açlıktan bayılacağım” dedi İlyas. Leyla başını sallayıp mutfak masasına geçip oturdu. Pilav, patates ve köfteden oluşan yemeklerini yerken Leyla bolca su içti. Çok susamıştı. Karınları doyduğunda biraz daha iyi hissediyorlardı.

“gün boyu fark etmemişim ama çok yoruldum sanırım” dedi İlyas. “bütün kaslarım ağrıyor sanki.”

“çok gerildik” dedi ve ekledi “hala daha öyleyiz gerçi”

Yaptıkları şeyi henüz kendileri bile idrak edememişti belki de. Evlenmişlerdi. Hem de jet hızıyla. İnsanlar konuşacaktı. İftiralar atacaklardı. Dedikodularını yapacaklardı. Ama kimse bunu neden yaptıklarını bilmeyecekti.

“bundan sonrası benim için biraz daha zor olacak” diye kabul etti İlyas “ama merak etme seni ailemle olan meseleye karıştırmamak için elimden geleni yapacağım.”

Leyla başını olmaz der gibi sallayıp “bu iş biraz da benim yüzümden bu noktaya geldi. Bu yüzden ne olacaksa yanında olmak benim için çok önemli. Ailene açıklama yaparken de devamında yaşanacak olan ne varsa hepsinde sana destek olacağım İlyas.” Dedi.

İlyas’ın yüzünde buruk bir tebessüm vardı. “yaşanacak olan tek şey kırgınlık”

Leyla da üzgündü. Her şey için üzgündü. Yaşadığı yaşattığı her şey için. Ama elinden başka türlüsü gelmiyordu. Kimse onu anlayamazdı. Neden böyle yapmak zorunda olduğunu kimse anlamazdı.

“düzelecek” dedi Leyla umutla. “anladığım kadarıyla siz birbirinize bağlı bir ailesiniz. Yani durum benimkinin tam tersi”

“ne demek bu?”

“yani demek istediğim kızsalar da, kırılsalar da sana arkalarını dönmezler. O yüzden düzelecek. Ben buna inanıyorum.”

“peki ya senin ailen?” diye sordu İlyas. Leyla’nın ne demek istediğini anlamaya çalışıyordu. Ne zaman aile mevzusu açılsa gözlerinde gördüğü karanlık merakını kamçılıyordu.

“ben-“ dedi Leyla “benimkilerin pek umurunda olduğum söylenemez. Evlenmişim, boşanmışım, ölmüşüm, kalmışım-“ Leyla boğuklaşan sesini toplamak için boğazını temizleyip devem etti. “yani pek önemsemezler beni, bizi kardeşimle beni yani.”

Uzun bir sessizliğin ardından İlyas “böyle durumlarda ne söylenir hiç bilmem ki” dedi çaresiz. Leyla gülüp “bazen bir şey söylememek daha iyi geliyor zaten” diye onu teselli etti. “hem şimdi düşünmemiz gereken tek şey senin aileni daha fazla incitmeden bu meseleyi halletmek.”

İlyas ayağa kalkıp tabakları toplarken “düşünmemiz gereken tek şey gidip güzelce dinlenmek ve uyumak. Hadi sen git ben hallederim.” Dedi.

Leyla’nın buna itiraz edecek hali yoktu işte. Yavaşça ayağa kalkıp “kahvaltı da benden, söz” dedi. İlyas şakayla karışık bir ciddiyetle “eh bundan sonra evinin kadını olacağın için” dedi. Leyla da gülüp “tabi canım ütü bulaşık ne varsa benim” diye karşılık verdi.

“iyi uykular Leyla” dedi İlyas “odan ikinci katta sağdan ikinci kapı.”

“sen?”

“ben çatı katındayım”

“peki” Leyla kapıdan çıkmadan “sana da iyi uykular” dedi. Giderken sırt çantasını aldı.

Merdivenlerin ilk basamağında İlyas mutfaktan çıkıp “Leyla” diyerek onu durdurdu.

“efendim?”

“lütfen kapını kilitle tamam mı?”

Leyla ona sorar gibi bakınca “kendini güvende hissetmeni istiyorum böylece güzelce uyuyabilirsin.” Diye açıkladı İlyas.

O an Leyla bu adama karşı içinde bir şeyin değiştiğini hissetti. Kalbine sıcak, güzel kokulu bir his doldu sanki. Leyla bunun ne olduğunu biliyordu uzun yıllar sonra ilk defa bir insana daha güvenmişti. O insan İlyas’tı.

“tamam” dedi sadece ve kendisine ayrılan odaya çıkıp kapısını kilitledi. Işığı açtığında yüzüne bir gülümseme yayıldı. Bu oda genç bir kız odasıydı. Renkli duvarları ve mobilyaları insanın içini açıyordu. Üstündekileri çıkarıp pijama takımını giydiğinde kendini biraz daha rahatlamış hissetti. Yorganı açıp içine yatağın içine girdiğinde sonunda gün boyu ertelediği yüzleşmeyi gerçekleştirmeye karar verdi. Çantasını alıp içinden telefonunu çıkardı.

Sabahkiler hariç Serhan’dan tek bir mesaj yoktu. Telefonu komodinin üzerine koyup ışığını açtı ve nikah cüzdanı ile fotoğrafları çıkarıp hepsini tek tek inceledi.

“sanki sabah uyanınca evimde olacağım ve bütün bu olanlar rüya çıkacakmış gibi” diye fısıldadı resimlere bakarak. Elinde ise Aygül’ün burada çok güzel çıkmışsınız dediği fotoğraf vardı.

Leyla bir müddet sonra gözlerinin kapanmaya başladığını hissedince her şeyi çantasına geri koyup kendini uykunun cezbedici karanlığına bıraktı.

Sabah gözlerini açtığında güz güneşi perdenin arasından odaya sızmıştı bile. Yatakta gerinip yorganı üzerinden attı. Saat neredeyse on olmuştu. Küçük bir şok yaşayarak hızla kalkıp üstünü değiştirdi. Rahat bir kot ve ince beyaz renkli bir kazak giydi. Saçlarını topuz yapıp üstünü başını son kez düzelttikten sonra kilidi açıp dışarı çıktı. Çatı katına çıkan merdivenlere kararsız bir bakış atıp aşağıya inmenin daha uygun olduğuna karar verdi.

Salonda ve mutfakta kimseyi göremeyince rahatlayıp İlyas’ın da hala uyuduğunu zannetti ancak bu fikri salondan bahçeye açılan kapıdan dışarı bakmaya karar verdiğinde değişti. Çünkü İlyas bahçedeydi. Üzerinde rahat bir eşofman takımı ve kot bir ceket vardı. Bahçede sırtı dönük bir şekilde bir yere dalıp gitmişti. Elleri cebinde kıpırdamadan duruyordu. Leyla kapıyı açıp “İlyas!” diye seslendi. Bahçeye çıkmak için ayakkabıları yoktu. İlyas ona dönüp “uyanmışsın” dedi.

“biraz fazla uyumuşum galiba” dedi.

İlyas “bahçeye gelsene” diye onu çağırdı. Leyla “bekle” dedi. Giriş kapısının önünde duran ayakkabılıktan, ayakkabılarını alıp bahçeye çıktı.

Yanına geldiğinde “açık hava uyku yaptı sanırım” dedi. Dışarısı esiyordu. Kollarını birbirine dolayıp derin bir nefes çekti içine.

“dinlenmene sevindim”

“sen dinlenebildin mi?”

“eh işte”

Leyla, İlyas’ın iyi uyuyamadığını gözlerine bakar bakmaz anlamıştı. Onun için üzülüyordu. Ailesinin tepki vermesini engellemek için aklına tek bir şey geliyordu. Ancak bunu İlyas ile paylaşmadı. Vakti gelince bu işi kendi halledecekti.

“kahvaltı yaptın mı?” diye sordu

“yok ben de daha yeni kalktım sayılır.”

Leyla başını sallayıp “o zaman kahvaltı benden” dedi gülümseyerek. “söz verdiğim gibi.”

İlyas elini kaldırıp “görelim bakalım maharetini” dedi. “yardıma ihtiyacın olursa çağır.”

“gerek yok” dedi Leyla “sen kokuları duyunca kendin gelirsin zaten.”

Mutfağa gittiğinde dolabı açıp kahvaltılıkları çıkardı. Dolapları karıştırıp bir tava ve menemenlik malzemeleri çıkarıp doğramaya başladığında İlyas’ın içeri girdiğini duydu. Biberleri tavaya koyarken “menemeni soğanlı mı seversin soğansız mı?” diye sordu bağırarak.

“soğanlı!”

Leyla gülümseyip “adam” dedi sadece kendi duyabileceği şekilde. O da soğanlı menemen taraftarıydı.

Tavada malzemeleri pişerken masayı hazırlayıp kaynayan suyla çayı demledi. Yarım saat dolmadan kahvaltı hazırdı. Çayları doldururken İlyas’ı kapıda gördü.

“tam vaktinde gelmişim” dedi.

“buyurunuz patron” Leyla çayı ocağın üstüne koyup dünkü yerine geçerken “patronluktan kocalığa terfi ettim artık” diyen İlyas’a “yani ben de terfi bekliyordum ama bu kadarını değil” diye karşılık verdi.

Ekmek bana bana yedikleri menemenin dibini sıyıran İlyas “yediğim en iyi beş menemen arasına girmeyi başardı ellerine sağlık” dedi.

“afiyet olsun” bu iltifat Leyla’nın hoşuna gitmişti.

“akşam yemeği benden”

“tamam” Leyla plan yapmadan kendi kendine gelişen düzenlerine hayret etmişti. Demek ki çift kişilik yaşam böyle ilerliyordu.

“hadi biraz çıkıp dolaşalım” dedi İlyas. “sana etrafı gezdireyim. Deniz kenarına gidip otururuz.”

“sahi mi?” Leyla heveslenmişti. Neden bilmiyordu ama bu evden hiç dışarı çıkmayacaklarmış gibi bir hisse kapılmıştı.

“evet, hadi üstüne bir şey giy gel. Ben sofrayı toplayım.”

Leyla başını sallayıp odaya çıktı hemen. Üstüne deri montunu giyip aşağı indiğinde İlyas onu bekliyordu.

“ben hazırım” dedi Leyla.

“hadi çıkalım”

Arabaya atlayıp merkeze vardılar. Yürüyerek sahil kenarına giderlerken Leyla etrafını merakla inceledi. Çok güzel sessiz sakin bir yerdi burası. Hem sonbahar mevsimi olduğu için boştu.

“burayı çok sevdim” dedi. “yazın kalabalıktır ama değil mi?”

“öyle. Annemler burayı kışın daha çok seviyor. Yazın memlekete kaçıyorlar.”

Leyla nereli olduğunu bilmediğini fark ettiği kocasına “memleket nereydi bu arada?” diye sordu gülerek.

“Trabzon”

“hadi canım” dedi Leyla “bu esmerlik nereden geliyor?”

İlyas bu tepkiye o kadar alışmıştı ki sanki sorunun bitmesini bile beklememişti cevap vermek için “ben büyük dedeme benzemişim. Büyük dedem kime çekmiş onu bilemem.”

Leyla hafif bir kahkaha atıp “aman hepimiz bir yerlerden göçüp gelmişiz işte” dedi. “mühim olan bu toprakları kendimize vatan kılabilmek zaten”

“çok şükür onu da yapmışız.”

“öyle tabi. Bazen düşünüyorum da şu topraklardan ayrı düşsem hasretlikten ölürüm herhalde.”

İlyas başını sallayıp “haklısın” dedi. “Peki senin memleket neresi?”

“annem Balıkesir’li. Babam da Bursa”

“güzel memleket” İlyas merakına yenilip “annenle baban Bursa’da mı yaşıyor?” diye sorunca Leyla onu duymamış gibi “aa bak şurada hediyelik eşya satıyorlar” dedi. “gidip bakalım mı?”

Ailesi ile ilgili sorulan soruları ustalıkla def etmek gibi bir yeteneği vardı Leyla’nın. Çünkü konuşmak bile hala acı veriyordu geçmişi. Onu bugünkü olduğu kişiye dönüştüren geçmiş Leyla’nın en karanlık sırrıydı.

“bakalım” dedi İlyas. Sorusuna cevap alamadığının elbette farkındaydı ama üstelemeye niyeti yoktu.

İki saatin sonunda hem alışveriş yapmışlar hem de güzelce gezip sohbet etmişlerdi. Garip bir şekilde aralarında uzun rahatsız edici sessizlikler yaşanmıyordu hiç. Konuşacak bir şeyler buluyorlardı daima.

Eve geri döndüklerinde poşetleri mutfak tezgahına bıraktılar. Biraz dinlenmek için kendi odalarına çekildiklerinde Leyla kendini yorgun ama umutlu hissediyordu. Telefona bakmak aklına geldiğinde Serhan’dan hiçbir mesaj ya da çağrı gelmediğini gördü. Ona kızgındı. Kızgınlığının hemen geçeceğini de biliyordu. Devamında ne olacağını ise kestiremiyordu.

Mutfağa indiğinde İlyas’ı ocak başında gördü. Bu adam mutfağı seviyor muydu yoksa? Onun hakkında hiçbir şey bilmiyordu ki!

“kolay gelsin” dedi mis gibi kokuyordu mutfak. “yardım lazım mı?”

“teşekkürler” diye karşılık verdi İlyas ve ekledi “patatesleri soyup doğrayabilir misin?”

“elbette” Leyla hemen tezgahın üstündeki patatesleri soymaya başladı.

“ailenden haber var mı?” diye sordu kendini tutamayıp. Bu konuda en az İlyas kadar tedirgindi.

“evlendiğimi ve burada olduğumuzu biliyorlar” dedi. “büyük ihtimalle şu anda ne yapacaklarını konuşuyorlardır. Senin kim olduğunu öğrenmeye çalışıyorlardır.”

“peki seni aradılar mı?”

“Oğuz aradı” dedi İlyas.

“Oğuz?” dedi Leyla bu ismi ondan daha önce de duymuştu sanki

“benim bir küçüğüm.”

“hepiniz erkek misiniz?” dedi Leyla.

“dört erkek bir kız”

Bu da kaldığı odanın kime ait olduğunu açıklardı. Leyla, İlyas’ın kardeşlerinden bahsederken ses tonunun değiştiğini fark etmişti. İster istemez içinde bir burukluk hissetti. O kardeşiyle böyle olamamıştı hiç.

“ne dedi?”

“evde bir infiale sebep olmuşuz. Annemin tansiyonu çıkmış.”

Leyla ağlamamak için kendini sıkıp “çok özür dilerim” dedi. Sesi çoktan boğulmuştu bile. İlyas ona dönüp “Leyla?” dedi. “ağlamayacaksın değil mi?”

“yok ağlamayacağım”

“bak bir şekilde-“

Leyla bir anda aklına gelen fikrin en doğrusu olduğuna karar vererek ona bakmakta olan kocasına dönüp “hadi gidelim” dedi.

“ne?”

“biliyorum aslında buraya beni korumak için geldik. Ailenin öfkesinden beni korumak istiyorsun ama inan bekledikçe daha kötü olacak. Nasıl şirkete gidip herkese açıkça biz evlendik dediysek hadi ailene de aynı şeyi yapalım. En kötü ne olabilir ki?”

İlyas da bunu yapmak istiyordu ama Leyla’yı zorlamak istemediği için sessiz kalıyordu. Nitekim “emin misin?” diye sordu.

“evet eminim. Böyle bekledikçe annenle baban daha çok üzülecekler. Ben bunun olmasını istemiyorum. En azından bize bağırıp çağırırlar belki. Biraz rahatlarlar. Biz de özür dileriz. Hatta istersen ben yalvarabilirim de. Ama lütfen; hadi gidip karşılarına çıkalım. Kimsenin benim yüzümden daha fazla yıpranmasını üzülmesini istemiyorum.”

Leyla konuştukça İlyas’ın ona karşı olan saygısı daha da artıyordu sanki. Bakışları bile değişmişti birden. Sonra kendini toparlayıp “tamam gidelim haklısın” dedi, “ama önce yemek yiyelim. O kadar uğraştım.”

“ben de çok acıktım” diye kabul etti Leyla. Bundan sonra ki süreçte hızlıca yemeklerini yiyip toparlandılar ve evden çıkıp arabaya binip yola çıktılar.

Leyla heyecandan parmaklarıyla uğraşıp duruyordu. İlyas da tamamen yola odaklanmıştı. Yine bir saat gibi kısa bir sürede İlyas’ın evine geldiklerinde- ki burası ormanlar arasına kurulmuş bol yeşilli müstakil villalardan ibaret bir siteydi- onların evinin demir sürgü devasa kapısı açıldı ve içeri girip arabayı garaja bıraktılar ve İlyas “hazır mısın?” diye sordu. Leyla başını sallayıp “hazırım” dedi.

Beraber kapının önünde durduklarında Leyla “ayakkabıları çıkarıyoruz değil mi?” diye fısıldadı. Bu sorusu iyice gerilmiş olan sinirlerini daha da yıprattığı için gülmeye başladılar. İlyas başını sallayıp “evet” dedi sadece.

Kapıyı çaldığında Leyla bayılacak gibi hissediyordu. Bir an sonra kapı açıldı. Kapıyı açan kişi en fazla yirmi yaşında olan genç bir kızdı. Bu İlyas’ın kız kardeşi olmalıydı. Adı neydi? Leyla panik içinde adını bilemediğini fark etti.

“Neslihan” dedi İlyas. Leyla rahatlayıp Neslihan! Diye tekrar etti içinden. İri gözleri çekik, narin, açık tenli kumral saçlı bir kızdı. Güzeldi.

“Abi” dedi Neslihan. “çok şükür geldin.” Sesi de kendi gibi naifti. İlk defa göz göze geldiklerinde Neslihan, Leyla’nın gözlerindeki korkuyu görmüş olacaktı ki “hoş geldin” dedi.

“hoş buldum” Leyla çekingen kalmıştı.

“gelin, geçin içeri”

“annem nasıl?” diye sordu İlyas ayakkabıları çıkarırken. Neslihan onlara terlik çıkarınca Leyla minnetle bakıp “teşekkür ederim” dedi.

“tansiyonu düzeldi. Odasında yatıyor.”

“babam?”

“o daha sakin. Hanım bir dur bekle hele dertleri neymiş bir öğrenelim ondan sonra yaparız yapacağımız dedi.”

Giriş önünde fısıltıyla devam eden muhabbeti duyan bir başka kişi daha Leyla’nın görüş alanına girdiğinde bu kez onun Oğuz olduğunu kimse söylemeden anlamıştı.

“Oğuzhan abimle senin yanına gelmeyi düşünüyorduk biz de”

İlyas, Leyla’ya bakıp “daha fazla duramadık.” Dedi. “gelip konuşalım bu meseleyi tatlıya bağlayalım istedik.”

“iyi yapmışsınız” diye katıldı Neslihan sonra dayanamayıp “abi Allah aşkına neden kimseye haber vermeden gidip evlendiniz?” diye sordu.

Leyla için durum ne kadar zorsa İlyas için daha zordu sanki. Ancak Oğuzhan araya girip “Nesli bırak önce annem ve babam sorsun bu soruyu.” Dedi. O da gençti. Neslihan ile birbirlerine benziyorlardı. Dalgalı saçları ve uzun sayılan sakalıyla abisinden farklı bir havası vardı. Daha hayta daha dağınıktı sanki.

“hoş geldiniz abi” dedi Oğuz. Sonra Leyla’ya baktı. “Leyla değil mi?” diye sordu sıcak bir tavırla. Leyla tebessüm etmeye çalışıp başını salladı.

“hoş geldin” dedi yine samimi bir tonla.

“hoş buldum”

“Sinan nerede?” diye sordu İlyas.

“okul gezisinde”

“iyi bari.” Dedi İlyas. Sonra karısına döndü. “Hadi Leyla annemlerin yanına çıkalım.”

Leyla konuşacak gücü bulamadığı için sadece başını salladı.

“biz salondayız” dedi Neslihan. Onlar yukarı kata çıkarken arkalarından endişeli bakışlar attı iki kardeş.

Katın en sonundaki odanın kapısının önünde durduklarında İlyas usulca kapıyı çaldı. Geldiklerini duyan anne ve babasından ses çıkmayınca İlyas usulca kapıyı açıp “girebilir miyiz?” diye sordu. Babası olan adam pencere önünde duran berjerlerden birinde oturmuş onlara bakmadan “gelin” dedi. Annesi ise ayaklarını toplayıp yan şekilde yatakta yastıklara yaslanmış yarı oturur pozisyonda yatıyordu. O kılını bile kıpırdatmamıştı.

İçeri girdiklerinde İlyas arkalarından yavaşça kapıyı kapattı. Şimdi suçüstü yakalanmış iki çocuk gibi elleri önünde bekliyorlardı.

Uzun süren çileli bir bekleyişin ardından babası “hayırlı olsun oğlum” dedi. “evlenmişsin”

“baba-“

“biz sana ne yaptık oğlum?” diye patladı annesi bir anda. Yataktan kalkıp kenarına oturdu. Yüzünü hala onlara dönmemişti. Ancak Leyla yan profilden gördüğü kadarıyla karşısında duran elli yaşlarında bu kadın hem çok genç hem de çok asil gözüküyordu. Saçları gri kahve karışımıydı ve kısaydı. Hafif balık etliydi ve çok güzel bir burnu vardı.

“neyin cezası bu? Neden böyle bir şey yaptın? Seni tanımasam aklıma başka başka şeyler gelecek.”

İkisi de bu başka şeylerin ne olduğunu anlamıştı elbette. İlyas başını sallayıp “hayır anne öyle bir şey tabii ki olmadı.” Dedi hemen.

“o zaman neden?” diye sordu annesi. Sonunda yataktan tamamen kalkıp yüzünü onlara dönmüştü. Leyla bu kadınla ilk defa göz göze geldiği anda vücudundan bir ürperti geçip gittiğini hissetti. Bu kadın güçlüydü. Ancak maddi bir güç değildi bu manevi bir güçtü.

“dünden beri ne yediğimi ne içtiğimi biliyorum. Eş dost arayıp duyduklarımız doğru mu diye sorup duruyorlar. Ne diyeceğimizi şaşırdık. Abin telefonla arayıp anne geleyim mi diye sorup duruyor. Ne olacak şimdi oğlum? Madem evlenmek istedin sana karşı çıkacak halimiz yoktu ya! Usulüne göre ne gerekirse yapar öyle evlendirirdik seni!”

Annesinin haklı isyanı karşısında İlyas sesini çıkaramamıştı. Leyla ise araya girmekten deli gibi korksa da konuşmanın vakti geldiğini düşünüyordu.

Ancak o sırada babası yerinden kalkıp yanlarına geldi. Karşılarına geçtiğinde İlyas’ın babasına benzediğini daha net görmüştü. Bu aile genetik olarak yaşını göstermiyordu galiba. Kır saçları dışında adamın yaşlılığına dair tek işaret gözlerinde ki kaz ayaklarıydı.

“adın ne senin kızım?” diye sordu sıcak bir tonla. Demek ki Oğuzhan’ın demin ki sıcaklığı babasından geliyordu.

“Leyla, efendim.” Dedi gözlerine bakmaya cesaret ederek.

“benim adım da Yusuf.”

Leyla başını korkarak bir kere sallayıp “Lütfen İlyas’a kızmayın” diyebildi sonunda. “o ne yaptıysa ben üzülmeyim diye yaptı.”

Yusuf Bey oğluna şöyle bir bakıp “bizim kızgınlığımız sevgimizden” dedi. İlyas ona minnetle baktı. Leyla biliyordu ki ortalığı yumuşatacak olan babasıydı.

Annesi kocasının yanına gelip “sen anlat o zaman” dedi Leyla’ya “kimseye haber vermeden öyle suçluymuş gibi gidip alelacele evlenmenizin sebebi ne?” yeşil gözlerinden ateş çıkıyordu.

Leyla kadına bakıp “evlenme kararını aniden aldığımız doğru. Çünkü ben bu konuda çok çekingendim efendim” diye konuşmaya başladı.

“neden?” annesi hala yumuşamamıştı.

“çünkü beni istemeyeceğinizi düşündüm. Bu yüzden İlyas’tan ayrılmak istedim. O da beni bırakmadı ve ani bir kararla evlendik.”

“bizim seni istemeyeceğimizi düşündün?” dedi annesi şüpheyle “Nedenmiş o? Neden istemeyecekmişiz seni?”

Leyla yutkunup “çünkü ben, kendiniz gibi bir aile ile akraba olmayı tercih edeceğinizi düşündüm. İlyas da bana sürekli yanıldığımı söyleyip durdu. Ama ben korkularıma yenik düştüm.“

Yusuf Bey şimdi dikkatle Leyla’yı dinliyordu. “biraz daha açık konuş kızım” dedi. İlyas da şaşkınlık ve şok içinde Leyla’yı dinliyordu. Çünkü konuşmanın nereye doğru gittiğine dair hiçbir fikri yoktu.

“ben- ben y-yetimhanede büyüdüm efendim. Kimim kimsem yok bu hayatta. Bu- bu yüzden hayatım boyunca pek çok kere hor görüldüm. Devlet bizim gibilere ne kadar sahip çıkarsa o kadar var oluruz bu hayatta.”

Leyla şimdi başı yere eğik devam ediyordu. “bu yüzden korktum. Siz birbirine bağlı, köklü, kalabalık bir ailesiniz. Beni istememenizden, yine hor görülmekten çok korktum. Korkup kaçtım hatta. Ancak İlyas beni bırakmadı. Ben kararımda ısrarcı olunca da-“

“kolundan tutup seni nikâh masasına oturttu öyle mi?” diye tamamladı Yusuf Bey onu. Leyla başını kaldırmadan bir kere salladı. Yanında duran İlyas taş kesilmişti. Leyla’dan böyle bir senaryo beklemediği kesindi.

“kaldır başını kızım” dedi Yusuf Bey. Leyla ona bakınca gözleriyle delip geçti sanki ruhunu. Ancak Leyla bir kere bile kaçırmadı bakışlarını.

“İlyas ne yaptıysa bana kimsesizliğimi hissettirmemek için yaptı.” Dedi Leyla. Sonra çekingen bir tavırla annesine döndü. “Sizi çok üzdük. Çok özür dilerim” dedi içtenlikle. “böyle olmasını istemezdim. Ben hiçbir annenin üzülmesini incinmesini istemem. Ama oldu. Bizi affedin demekten başka elimden bir şey gelmiyor.”

Leyla’nın sözleri bitince odada koca bir sessizlik anı daha yaşandı. Belli ki karı koca hiç beklemedikleri yerden vurulmanın ani şaşkınlığını yaşıyordu.

“hiç mi kimsen yok?” diye sordu annesi sonunda “tek bir kişi bile.”

Leyla başını salladı. “bir kız kardeşim var efendim” dedi. “ancak onu evlat edindiler. Uzun vakittir görüşmüyoruz.”

Annesinin gözlerinde ani bir şefkat parıltısı gördüğünde yumuşayacaklarını, İlyas’ı affedeceklerini anlamıştı.

“annen baban? Rahmetli mi oldular?”

Leyla acı dolu geçmişinin hatıralarına yenik düşmek istemiyordu. Bu yüzden başını iki yana sallayıp “bilmiyorum.” Diye itiraf etti. “Pek hatırlamıyorum daha doğrusu. Gözümü yetimhanede açtım sayılır.”

Hikayenin neresinden tutarsa başka bir yarayı acıttığını anlayan kadın susmaya karar verdi. Bu kez hedefini oğluna çevirdi.

“sen neden söylemedin böyle bir şey olduğunu?” Diye sordu hafif çıkışarak.

“anne” dedi İlyas kendini toplamaya çalışıp “ben Leyla’yı ikna etmeden size konuyu açmak istemedim. Hiç beklemediğim anda çekip gidince de ne yapacağımı şaşırdım. Aklıma gelen tek şey buydu.”

“kimseye haber vermeden evlenmek mi?” dedi annesi ama bu kez sesi daha yumuşak çıkıyordu. “ah oğlum ah!” diye söylenmeye başlaması galiba iyiye işaretti.

“tamam Elife Hanım. Onlar bizim küçüğümüz. Bir hata yapmışlar. Büyükleri olarak bu hatayı düzeltip onları doğru yola sokmak bizim vazifemiz artık” diye araya girdi Yusuf Bey. “ortada hallolmayacak bir mesele yok.”

“baba” dedi İlyas umutla “beni affedin lütfen. Ne yaptıysam-“

“tamam oğlum tamam” dedi Yusuf Bey elini oğlunun omzuna koyup. Ne kalender insandı. Leyla ona hayran olmuştu doğrusu. “Biz sizi anladık. Affettik öyle değil mi Hatun?”

Elife Hanım bir oğluna bir de gelinine baktı. Kızgınlığı geçmiş kırgınlığı kalmıştı. Ancak karşısında duran bu iki toy çocuk ona öyle yalvarır gözlerle bakıyordu ki başını hafifçe sallayıp “affettik” diye onayladı. O an Leyla öyle sevinmişti ki heyecanla İlyas’ın kolunu tutup rahat bir nefes alınca Yusuf Bey ilk defa içtenlikle gülüp “gelin kızımız pek bir güzelmiş” dedi. “ailemize hoş geldin”

“beni gerçekten kabul ettiniz mi?” diye sordu Leyla şaşkınlıkla. Elife Hanım kızın bu haline üzülmüştü. Ne kadar narin, ne kadar kırılgan gözüküyordu.

“bizim için önemli olan ailen değil sensin,” dedi orta karar bir sesle. “Senin kalbin. Senin kim olduğun önemli”

Leyla ona minnetle bakıp başını salladı. İçinde bir yerde bu kadından çok hoşlandığını hissetmişti.

“bir hata yapmışsınız doğru. Ama gelip af dilediniz. Bu da önemli! Bundan sonrasında hep beraber ailecek halledeceğiz bu meseleyi.”

Elife Hanım elini uzatınca Leyla hemen öpüp alnına koydu. Ardından Yusuf Bey de elini uzattı. Leyla onun da elini öpüp alnına koyduğunda İlyas’ı böylesi zor bir durumdan kurtardığı için rahatlamıştı.

“hadi siz odanıza çıkıp dinlenin. Biz de ne yapacağımızı konuşalım” dedi Yusuf Bey. İlyas itiraz etmeden başını sallayınca Leyla da bir şey demedi. Sonunda odadan çıktıklarında İlyas ona öyle bir bakış attı ki Leyla “ne?” diye savunmaya geçti hemen.

Bir üst kata çıkarlarken “onca yalana ne gerek vardı?” diye sordu İlyas kızgınlıkla.

“ne yalanı?” dedi Leyla.

“kimsesiz olduğun yalanı”

Leyla acı bir tebessümle “yalan değildi” dedi sadece. İlyas ikinci kez tökezleyince Leyla koluna girip “hadi” dedi. O an farkında değildi ama uzunca bir süre yaşayacağı odasına doğru emin adımlarla ilerliyordu.

Loading...
0%