Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@rabiasofi

BÖLÜM 8

Sessizce odaya girdiklerinde İlyas çatık kaşlı bir şekilde öyle derin düşüncelere dalıp gitmişti ki Leyla onunla konuşmaya çabalamadı bile. Onun yerine odayı inceledi. Tavan çatı katı olduğu için üçgen biçimde yükseliyordu. Ancak alçak veya basık bir havası yoktu. Büyük bir odaydı zaten. En üst katta bir tek bu oda vardı. Üç tane vitray tarzı ahşap penceresi vardı. Yine ahşap kornişlerde demir halkalara geçirilmiş gri keten perdeler asılıydı. Yerde halı yoktu ve açık gri lamine zemin çok şık duruyordu. Ceviz ağacından yapılmış dört kapılı dolabın yanında iki kapılı devasa bir kitaplık duvara çaprazlama yaslanmıştı. Banyo olduğunu tahmin ettiği başka bir sürgülü kapı daha vardı. Kapitone desenli gri başlıklı yatak Leyla’ya kocaman gözükmüştü. Başka bir köşede okuma köşesi olduğunu tahmin ettiği her tarafından ayrı bir rahatlık fışkıran koyu mavi uzanma koltuğu ve tepesinde metal ayaklı yüksek bir lambader vardı.

“ne güzel odan varmış” dedi sonunda sırf bir şey söylemiş olmak için hala daha ayakta duruyordu ve ne yapacağı hakkında en ufak bir fikri yoktu.

İlyas onu zar zor duymuş gibi boş boş bakıp “ha evet” dedi. “bu oda eskiden abimindi. Sonra o gidince bana kaldı.”

“abinin adı neydi bu arada?”

“İsmail”

Leyla bu ismi de zihnine kaydedip hepsinin isimlerini sırasıyla içinden tekrarladı. Elife, Yusuf, İsmail, İlyas, Oğuzhan, Neslihan, Sinan

“tamamdır.”

İlyas “neden bana söylemedin?” diye sordu. Hali kötüydü. Leyla ise “kapatalım bu konuyu” dedi. Çünkü bu hiç geçmeyen bir acıydı. “ben bundan bahsetmiyorum. Sadece senin ailenle aranın açılmasını istemediğim için anlattım lütfen bahsetmeyelim olur mu?”

İlyas’ın söylemek istediği çok şey vardı ama mecburen sustu. Leyla’nın hala ayakta durduğunu fark edince sürgülü kapıya gidip “burası banyo” diye odasını anlatmaya başladı. “yatakta sen yatarsın. Ben zaten genellikle burada uyuyakalıyorum” diye eliyle uzanma koltuğunu gösterdi- ki tek kişilik yataktan farkı yoktu.

“peki tamam”

“eşyalarını yarın gider alırız.” Diye devam etti İlyas. “Dolapta sana yer açarım merak etme.”

Leyla devasa dolaba baktı. Eh geçici süreliğine onun da dolabı olacaktı artık. İlyas kitaplığının yanına gidip “benim kıymetlilerim” dedi “kimse elini sürmez bu kitaplara. Ama sen istediğini alıp okuyabilirsin.”

“teşekkür ederim” dedi Leyla tebessüm edip “kendi evimden birkaç kitap getirebilir miyim peki?”

“elbette.” İlyas bu kez pencerelere gidip “sadece ortadaki açılıyor haberin olsun.” Dedi. “diğer ikisi süs, oda ışık alsın diye yani.”

“aklımda tutarım.”

İlyas odasına şöyle bir göz gezdirip “evet bu kadar sanırım” dedi. “benim dünyam burası. Bir de en alt katta küçücük bir çalışma köşem var.”

“eviniz çok güzelmiş” dedi Leyla.

“evet, güzeldir ve istediğin yerde oturabilirsin Leyla lütfen ayakta dikilmekten vazgeç”

Leyla gerginliğini aşmaya çalışarak kapının yanında duran gri boyalı askılığa çantasını ve deri montunu asıp “banyoyu kullanabiliyorum değil mi?” dedi.

“elbette”

Leyla sürgülü kapıyı açıp banyoya girdi. Su yeşili fayans duvar ve aynı renkte mermer döşeli zemin iç açıcıydı. Bir köşede duşa kabin vardı. Klozet ve lavabodan ibaret banyo küçük ama ferahtı. Leyla işini halledip tekrar dışarı çıktığında İlyas kendi köşesine yani uzanma koltuğuna geçmiş telefonuna bakıyordu. Leyla sessiz adımlarla yatağın pencereye bakan kenarına oturup bir süre öylece dışarı baktı. Hava kararmıştı. Akşam olmuştu. Belki daha fazla! Sahi saat kaç olmuştu? Bugün günlerden neydi? Neredeydi? Kiminleydi?

Hiç birini bilmiyordu da bir tek kalbindeki ağırlığı hissediyordu sanki. Usulca ayaklarını toplayıp yatağa yattı. Cenin pozisyonunda kıvrılıp hiç ses çıkartmadan yatmaya devam etti. Ne zaman uykuya dalmıştı?

Omzuna dokunan bir el onu uykudan uyandırdığında üzerine örtülen ince bir yorgana sımsıkı sarılmış halde buldu kendini. Yattığı yerden hiç kımıldamamıştı.

“ha ne?” dedi mahmur bir halde. Başında İlyas’ı gördü. Hemen doğrulup “ne oldu?” diye sordu.

“sabah oldu” dedi İlyas. “bizi kahvaltıya bekliyorlar.”

“şaka mı yapıyorsun?” dedi Leyla dehşetle. Aniden ayağa kalkınca gözünün önü karardı. Yatağa gerisin geri oturup “neden bu kadar çok uyuyorum ki ben?” diye kendi kendine kızdı. Üstüyle başıyla uyuyakalmıştı. Şile’de ki evde de aynı şey olmuştu.

“yorgunluğun çıkıyordur belki” dedi İlyas. “hadi toparlan bak çantanı getirdim buraya” eliyle dolabın önünde duran sırt çantasını gösterdi. “ben aşağıdayım.”

“gitme dur” dedi Leyla telaşla. Yavaş yavaş açılmaya başlamıştı. “yani beni bekle lütfen. Tek başıma bırakma. Ben hemen hazırlanırım.”

İlyas peki dercesine başını salladı. O her zamanki gibi hazır ve şıktı. Leyla ise dağılmış buklelerinin arasından tokasını çıkartmayı başarıp komodinin üstüne koydu.

“hemen geliyorum” dedi. Kalkıp çantasını aldı ve banyoya girdi. Hızlıca kendini toparlayıp temiz bir bluz geçirdi üstüne. Pantolonunu değiştirmedi. Saçlarını açık bıraktı.

Çıktığında onu bekleyen İlyas “iyi misin?” diye sordu. Leyla başını salladı.

“korkuyorum.”

“ailemden mi?” bunu sorarken öyle tatlı gözükmüştü ki Leyla tebessüm etmekten kendini alamadı.

“korkmana gerek yok Leyla,” dedi güvence veren bir sesle. “ailem sahiplenici hatta bazen sinir bozucu derecede sahiplenicidir. Seni de içlerine alıp kabul edecekler inan bana.”

“annen benim şey olduğumu kardeşlerine anlatmıştır değil mi?” yutkunup dolan gözlerini saklamaya çalıştı hemen. İlyas usulca kollarından tutup “neden böyle bir şey yaptığımızı usulünce açıklamıştır.” Dedi şefkatle. Leyla titreyen dudaklarını birbirine bastırıp kendini toplamaya çalıştı. İlyas ellerini çekip “hadi gidelim, korkulacak bir şey olmadığını göreceksin.” Dedi.

Beraber salona indiklerinde Leyla özenle hazırlanmış kahvaltı sofrasını gördü. Sonra başında oturan Yusuf Bey ile göz göze geldi.

“günaydın” dedi Yusuf Bey onlara. “hadi geçin oturun.”

İlyas “günaydın baba” diyerek boş olan iki yerden birine geçti. Leyla da yanına oturdu. Dörtgen masanın etrafında tam yedi kişiydiler. Leyla onu dikkatle izleyen Sinan’a bakıp “Merhaba Sinan” dedi. “seninle henüz tanışmadık değil mi?”

Sinan başını sallayınca kıvırcık saçları da onunla birlikte hareket etti. “tanışmadık.”

“ben Leyla”

“biliyorum” dedi Sinan hevesle “sen benim yengemmişsin”

Böyle söyleyince masada anlamlı bir sessizlik oldu. Leyla’nın tam karşısında oturan Elife Hanım “eh hadi başlayalım” deyince herkes mırıldanarak yemeye başladı.

“kızım sen de doldur tabağını” dedi Elife Hanım hemen. Hatta kendine ne aldıysa aynısından Leyla’nın tabağına da koydu.

“teşekkür ederim” dedi Leyla. İçinde bir garip sızı vardı.

“sen de bu evin kızısın artık” dedi Yusuf Bey “öyle çekinmek yok tamam mı?”

Leyla boğazına takılan o düğümü zorlukla yutup “tamam” dedi. Kimse bilmiyordu ancak Leyla doğduğundan beri ilk kez bu kadar kalabalık bir aile sofrasına oturmuştu. Hayatı yemekhanelerde geçmiş biri için bu o kadar kıymetli bir andı ki Leyla ne söyleyeceğini bilemiyordu. Onların her gün bir araya gelip yaptıkları bu rutin Leyla’nın hayatında hiç olmamıştı.

“mühendis olduğunu duydum” dedi Yusuf Bey. “ne güzel”

“öyle mi” Oğuzhan daha bir dikkat kesilmişti şimdi “ne mühendisi?”

“makine mühendisiyim” dedi Leyla. “piyasaya sürülecek olan yeni beyaz eşya sürümünün tasarım ve AR- GE kolunda çalışan grubun bir üyesiyim.”

Yusuf Bey başını sallayıp “maşallah!” deyip İlyas’a döndü. “o işin başında Aygül vardı değil mi?” diye sordu.

İlyas başını sallayıp “evet” Dedi. “Zaten proje bitti. Artık bizden çıktı. İş fabrikada.”

“mühendis olmak hayalin miydi?” diye sordu Neslihan. Ne zarif bir kızdı. Başını örttüğü şal koyu bej rengindeydi. Leyla başını hayır anlamında sallayınca İlyas da şaşırdı. Ancak sesini çıkaramadı. Ailesinin gözünde kimseye haber vermeden evlendiği kızın hayallerini bile bilmediği gerçeğinin ortaya çıkmasını göze alamazdı elbette

“neydi peki?”

“aslında pek hayal kuran biri değilimdir,” dedi Leyla. Nedense söylediklerinden utanmıştı o an. “hayatla mücadele etmekten hayal kurmaya pek vaktim olmadı.”

Elife Hanımın bakışlarındaki acımayı görünce daha da kötü hissetti kendini. Gülümsemeye çalışıp “ama yaptığım işi sevmiyor değilim. Kısacası mesleğimden bir şikayetim yok.” diye lafını bitirdi. Yanı başında oturan İlyas ise daha kötüydü. Çünkü Leyla’nın bu kadar zorlu bir hayatı olduğunu bilseydi onu böyle bir işin içine sürüklemezdi. Hatta karışmazdı bile. Leyla’nın hayatıyla ilgili gerçekleri öğrendiği andan itibaren içinde gittikçe büyüyen bir vicdan azabı vardı. Ne yapmıştı böyle? Bilip bilmeden kendi aklının ve kalbinin peşinden gitmişti sadece.

“güçlü, dirayetli birine benziyorsun,” dedi annesi. Leyla ona minnetle baktı. Neslihan ise “çalışmaya devam edecek misin?” diye sordu.

“şimdilik yıllık izne çıktım ama çalışmaya devam etmek istiyorum.”

Kahvaltı devam ederken okul servisi geldi. Sinan masadan kalkarken Leyla ona gülümsedi. Sinan da ona karşılık verdi “akşam görüşürüz tanıştığımıza memnun oldum.” Dedi ve ekledi “bu arada saçların çok güzel. Tıpkı masallardaki gibi”

Leyla bir şey söyleyemeden Sinan koşar adımlarla çıkıp gittiğinde İlyas arkasından “ite bak” diye mırıldandı.

“kibar çocuk”

Kahvaltı bittikten sonra masanın etrafında oturmaya devam ettiler. O sırada mutfaktan bir kadın çıkıp geldi. Orta yaşlı, üstü başı düzgün bir kadındı.

“kahvelerinizi getireyim mi?” diye sordu Elife Hanıma.

“yok Selvi. Sonra” dedi Elife Hanım.

Selvi başını sallayıp ortadan kaybolurken merakla Leyla’yı süzmeyi de ihmal etmemişti.

“Selvi ev işlerinde bana yardımcı olur.” diye açıkladı Elife Hanım. “beş senedir birlikteyiz. Gelir gider sağ olsun.”

Sonra oğluna dönüp “evet” dedi. “gelelim sizin meselenize”

İlyas ve Leyla birbirlerine bakınca Yusuf Bey “biz niçin böyle bir şey yaptığınızı anladık. Sana da hak verdik kızım” diye araya girdi. Leyla ona bakıp “tekrardan çok özür dilerim” dedi.

“biz sizi affettik kızım” dedi Elife Hanım. “artık özre gerek yok. Ancak bizim de anne baba olarak sizden bir ricamız var.”

“ne istersen anne” dedi İlyas hemen.

“bu evde, sadece en yakınlarımızı çağırıp bir düğün yemeği vermek istiyoruz. Hem nikahınızın ilanını yapmış olmak hem de evlatlarımızın en mutlu gününü görmek istiyoruz.”

“bizden bu kadarını da esirgemezsiniz artık değil mi?” dedi Yusuf Bey.

İlyas, Leyla’ya baktı yine. Gözlerindeki ikilemi gören Leyla onu daha fazla zora sokmamak adına “elbette efendim” dedi. “nasıl isterseniz öyle olsun”

“İlyas?” dedi Elife Hanım.

“olur anne”

“iyi çok güzel” Dedi Elife Hanım. “İlyas bana işiniz olduğunu söyledi.”

“evet. Eve gidip eşyalarımı toplayacağım.”

“siz döndüğünüzde Salih Hoca burada olur inşallah”

Böyle söyleyince İlyas gerilmişti. “neden?” diye sordu temkinli bir sesle.

Elife Hanım ona ters bir bakış atıp “dediğine bak şimdi” diye söylendi.

“İmam nikahı için abicim” dedi Oğuzhan sırıtarak. “şahidin de benim”

Leyla tüm kanının çekildiğini hissetti. Ama ağzını açıp tek kelime edememişti. İlyas da çaresiz gözüküyordu. İş gittikçe ciddiye biniyordu. Leyla, Allah huzurunda yalan mı söyleyecekti. Bu yalana bir de inançlarını mı karıştıracaklardı.

“şimdi siz gidin, Leyla’nın eşyalarını toplayıp getirin.” Diye konuşmaya devam etti Elife Hanım. “Size ev kurana kadar burada kalırsınız. Biz de hazırlıklara başlayalım.”

İkisi de yerlerine zamkla yapışmış gibi hareket etmeyince “ay hadi ama!” diye sesini yükseltti. Leyla ve İlyas aynı anda masadan kalkınca herkes güldü.

Evden çıktıklarında Leyla’nın içi içini yiyordu. Bu insanlar tahmin ettiğinden daha iyi daha merhametli çıkmıştı. Şimdiden onlara yalan söylüyor olmanın verdiği rahatsızlık kat be kat artmıştı.

“yapılacak bir şey yok” dedi İlyas sonunda. O da kendi içinde bir hesaplaşma yaşıyordu.

“o imzayı attığımız andan beri başımıza bunların geleceğini bilmiyor muyduk sanki” diye sordu Leyla. Bir tomar kağıt yutmuş gibi hissediyordu.

“çok üzgünüm” dedi İlyas. “gerçekten”

“olan oldu artık” Leyla hiçbir şey yapmadan yorulmuştu. “en azından seni affettiler.”

“bu kadarla kurtulduk sayılır değil mi?” dedi bir umut. “daha fenası da olabilirdi.”

“ne gibi şeyler?”

“ne bileyim işte inat olsun diye çalgılı çengili bir düğün yapmak isteyebilirlerdi. Ya da özrümüzü kabul etmeyebilirlerdi. Ya da bizi kovabilirlerdi.”

“onlar seni çok seviyor” dedi Leyla. “öyle bir şey yapmazlardı inan bana. Annenle babanın gözlerinde, size bakarken parlayan bir ışık var. Biz özür dilemeseydik bile onlar yine de affederdi.”

İlyas buruk bir tebessümle “biliyorum” dedi. Üstüne söylenecek bir söz yoktu. Artık Leyla’nın gözlerindeki hüznün sebebini anlıyordu. Ona her baktığında kendinden daha çok nefret etmeye başlamıştı. İlyas’ın içinde kaynayan vicdan muhasebesinin farkında bile olmayan Leyla ise evinin önüne geldiklerinde rahat bir nefes almıştı. Tanıdık bildik topraklara giriş yapmak gibiydi işte.

“ben arabada beklerim” dedi İlyas. “sen rahat rahat toparlan.”

“ay saçmalama lütfen” Leyla emniyet kemerini çözüp “arabada beklemenin anlamı ne?” diye devam etti.

“ama-“

“hadi İlyas. Söz bir kahve yapacağım sana”

Böyle söyleyince ikisi de arabadan inip eve girdiler. Henüz erken bir saat olduğu için sokak sessizdi. Leyla anahtarı çıkarıp eve girdiğinde dönüp “buyurun efendim hoş geldiniz” dedi. İlyas gülümseyip içeri girdi. Zaten çok küçük bir evdi. Ama içinden bir ses Leyla için fazla büyük olduğunu söylüyordu. Yalnızlığından büyük!

Leyla hemen mutfağa gidip kahve hazırlarken İlyas koltuğa geçip oturdu. O an aklından Serhan’ın bu eve kaç kez gidip geldiği sorusu geçince başını sallayıp aklını dağıtmak için koltuğun tepesinde duran kitabı incelemeye başladı.

Leyla elinde tepsi salona girip onu bu halde görünce bir garip hissetti. Sanki sihirli bir el hayatına dokunmuş ve Serhan’ın yerine İlyas geçmişti. Tepsiyi bırakıp “ben odadayım” dedi. “toparlanıp geliyorum.”

Odasına geçip bavulunu yatağın üzerine koyup fermuarı açtı. İndirimden aldığı beyaz iki kapaklı mütevazi dolabından kıyafetlerini çıkarttı. Onları katlayıp bavula yerleştirdikten sonra odasına göz gezdirip almadığı veya unuttuğu bir şey var mı diye kontrol etti. Aslında bir banyo yapsa hiç fena olmazdı ama evde İlyas varken bunu yapamazdı. Banyoya geçip oradaki eşyalarını da ayrı küçük bir çantaya yerleştirdikten sonra büyük bavulunun üstüne koyup “evet bitti galiba” dedi.

Salona geri döndüğünde İlyas’ın kitaba kendini bayağı kaptırdığını gördü. Kaşları çatılmıştı ve gözleri dikkatle satırlar üzerinde gidip geliyordu. Yanına oturduğunda kitabı kapatıp “işin bitti mi?” diye sordu hemen.

“bitti.”

“Leyla çıkmadan önce seninle bir mesele hakkında konuşmak istiyorum.”

Sorar gibi bakınca İlyas “biz evli olduğumuz müddetçe bu evin kirasını ben ödemek istiyorum.” Dedi.

“hayır” diye itiraz etti Leyla hemen. “öyle bir şey yok.”

“Leyla lütfen” diye araya girdi İlyas “lütfen beni bir dinle.”

“İlyas ben seninle benim kiramı öde diye evlenmedim. Ben seninle evlendim çünkü-“

Leyla burada durakladı. “çünkü Serhan’ın mutlu olmasını istiyorum.”

“işin bu kısmını da hiç anlamayacağım sanırım” dedi İlyas sonra kafasını toplamaya çalışıp “şimdi konumuz bu değil beni dinle lütfen, ne dediğimi duy.”

“İlyas-“

“Leyla senin çok güçlü bir kadın olduğunu biliyorum. Kiranı ödeyebileceğinin de farkındayım. Benim senden böyle bir şey istemem sana çok ağır geliyor bunu da biliyorum.” İlyas usulca Leyla’nın elini tutup devam etti. “ama lütfen Leyla bunu benim için kabul et. Seni içine soktuğum bu iş benim canımı çok acıtıyor.”

Leyla gözlerini bir arada duran ellerinden ayırıp İlyas’ın yüzüne baktı. Üzüm karası gözlerinde hakikaten bir acı vardı. “ama neden?”

“çünkü sen bu kadar zorluğun içinde ayakta dimdik durabilmiş, hayatla mücadele etmiş ve bir şekilde bugünlere gelmişsin. Bense senin elinden bu mücadeleni aldım. Senin elinden hayatını aldım. Özenle kurduğun yuvanı aldım. Ve suçluyum.”

“İlyas biz buna beraber karar verdik.” Dedi Leyla. Adamın samimiyeti karşısında şaşırmıştı. Bu yüzden geçmişini kimselere anlatmıyordu işte. Çünkü onun geçmişi etrafındaki herkese yük olmaktan başka bir işe yaramıyordu.

“öyle ama seni bu yola ben mecbur bıraktım. Sanki başka bir çare yokmuş, sanki başka bir şekilde bu meseleyi halledemezmişiz gibi sana bir tek bu seçeneği sundum.” Utanç içinde başını eğip yaptıklarıyla yüzleşmeye çalıştı. “ben seni durumu Aygül’e söylemek ile tehdit ettim. Bu yüzden suçluyum.”

“sevdiklerimiz için yapabileceklerimizin bir sınırı olmuyor bazen,” diye fısıldadı Leyla dalgınlıkla. İlyas’ı bu şekilde görmek onu rahatsız etmişti.

“ben senin bütün çarelerini elinden aldım.”

Leyla başını sallayıp “başka çare yoktu zaten. Sen haklıydın ben bu evde tek başıma olduğum müddetçe Serhan buradan, benden ümidini kesmeyecekti. Bense onun aşkını istemiyorum. Ben sadece bir şekilde hayatımda olmasını istiyorum. Uzaktan da olsa…”

İlyas bu cümle karşısında hiçbir yorum yapmadı. Onun yerine “lütfen bu isteğimi kabul et” dedi bir kez daha. “lütfen evli olduğumuz müddetçe kiranı ödememe müsaade et. Bunu benim için kabul et. Senin için bir şeyler yapmaya ihtiyacım var Leyla. Yoksa bu suçluluk duygusu beni yiyip bitirecek.”

İlyas kendini öyle güzel ifade ediyordu ki Leyla karşısında söyleyecek bir şey bulamıyordu. Elleri bir aradayken, gözlerinin içine böyle açıkça ve dürüst bir şekilde bakarken bunu reddetmemeye karar verdi.

“peki tamam” dedi. “istediğin gibi olsun.”

“teşekkür ederim” dedi İlyas. Sonra da elini çekip bavulları almak için kalktı. Leyla evine bakıp “görüşürüz. Allah’a emanet ol” dedi. İlyas onu duymuştu ama bir şey demedi. Evden çıkıp arabaya bindiklerindeyse Leyla sessizleşmişti.

Ses olsun diye radyoyu açtı İlyas. Adamın biri İstanbul’daki trafik hakkında bilgi veriyordu. Böylece Merter karayolunun sıkışık, Ümraniye- Dudullu hattının açık olduğunu öğrenmişlerdi.

“istersen değiş” dedi İlyas. “ben öylesine açtım.”

Leyla rastgele basıp radyo istasyonlarında gezmeye başladı. Sonunda bir ney sesi duyunca durdu.

“ruhumuz dinlensin” dedi. Yolun geri kalan kısmında konuşmadılar.

Eve vardıklarında Elife Hanım, düğün yemeğinin Pazar günü yapılacağını söyledi. Salih Hoca gelmişti ve şimdiden herkeste bir telaş başlamıştı.

“Neslihan” dedi Elife Hanım “Sen Leyla’yı hazırla.”

“tamam anne”

“oğlum sen de çık hazırlan hadi. Adam sizi bekliyor.”

Neslihan ve Leyla hızlıca ikinci kata çıktıklarında “sen bir abdest al” dedi Neslihan. “sonra da benim odama gel.”

Leyla heyecandan ve korkudan titreyerek banyoya gitti. İçinden dualar ederek ve affedilmek için yalvararak abdest alıp Neslihan’ın odasına gitti. Neslihan ona kendi elbiselerinden birini verdi. Sonra onu kendi aynasının önüne oturtup saçlarını özenle tararken “yumuşacık” demekten kendini alamadı. Leyla gülümsemeye çalışıp “sağ ol” dedi.

“heyecandan ruhunu teslim edeceksin neredeyse”

“her şey çok çabuk değişiyor.” Diyebildi Leyla sadece. Neslihan anladığını belli eder gibi omzundan tutup sıktı. Kendini daha fazla tutamayıp “annem bize yani Oğuzhan abimle bana senin hakkında bir şeyler anlattı. Bu yüzden herkesten habersiz evlenmişsiniz.”

Leyla sesinin çıkmayacağından o kadar emindi ki sadece kafasını salladı. Neslihan ona anlayışla bakıp “sakin ol.” Diye teskin etti. “bizden yana bir endişen olmasın. Bundan sonrasını birbirimizi tanıyıp kabullenmekten ibaret olacak inşallah. Zaman her şeyin ilacı derler.”

“inşallah” dedi Leyla canı gönülden. Zamanın bütün dertlerine acılarına ilaç olmasını o kadar çok isterdi ki…

Neslihan kendi şallarından birini çıkarıp Leyla’nın başına örttü. İğnelerle üstüne sabitleyip “hadi gidelim” dedi.

Salona indiklerinde İlyas çoktan hocanın önüne geçip oturmuştu bile. Kendisine konulan minderin üstüne geçip oturan Leyla o an kendi kendine söz verdi. Bu nikah kıyıldıktan sonra gerçekten de sözüne sadık kalacak ve olabildiğince sorumluluklarını üstlenecekti. En azından bunu yapacaktı.

Nikah şahitleri Oğuzhan, Neslihan ve Selvi’ydi. Sinan ise merakla babasının yanında bağdaş kurmuş izliyordu. Annesi Leyla’nın arka çaprazında burnunu hafif hafif çekerek gözlerini kuruluyordu.

Salih Hoca dua ettikten sonra önce Leyla’ya sonra da İlyas’a malum soruyu sordu. İkisi de üçer kez “ettim” cevabını verdi. Şahitlerin şahitlikleri onaylandıktan sonra bir kağıda istenilen mehri- ki hocanın bu sorusuna Elife Teyze gayet cömert bir şekilde cevap vermişti- yazıp Leyla’nın eline veren Salih Hoca güler yüzle mutluluklar dileyip evden çıkıp gitti.

Leyla sarhoş gibi olmuştu artık. Yerde miydi gökte miydi bilmiyordu ama Yusuf Bey’le Elife Hanım’ın elini öperken Neslihan’la sarılırken tek yapabildiği ağlamadan durabilmekti. Nikahtan sonra kendini odaya atabildiğinde yatağın kenarına oturup suçluluk duygusuyla ellerine bakarken buldu kendini. İlyas’ın ailesi iyi insanlara benziyordu. Hatta neredeyse emindi. Herkes onun yetimhanede büyüdüğünü öğrendikten sonra ona karşı daha hassas davranmaya başlamıştı. Sanki kimsesizliğini hissettirmemek için kendi kırgınlıklarını bir kenara koymuşlardı. Şimdi Leyla’ya sahip çıkma dürtüsüyle hareket ediyorlar, kimseye söylemeden habersizce evlenmemişler gibi davranıyorlardı. Yutkunup derin bir iç çekti. Ne yapmıştı böyle? Hayatta kendisinden başka kimse yokmuş gibi davranmış, bu işin içine girerken başkalarını kırıp incitebileceği aklına bile gelmemişti.

“Allah’ım affet,” diye mırıldandı.

Kapı tıklandığında duruşunu toplayıp “gel” dedi hemen. İlyas usulca kapıyı açıp içeri girdi. Leyla’nın gözlerine yansıyan üzüntü onda da vardı. Leyla onun ne halde olduğunu kestiremiyordu bile.

“iyi misin?” diye sorunca başını salladı sadece.

“sen?”

“karmaşık,” diye dürüstçe cevap verdi Leyla. İlyas yanına oturdu. Omuzları çökmüştü. Onu ilk defa böyle görüyordu.

“biliyorum,” diye fısıldadı Leyla “bizim evliliğimiz bir amaç için, ama bu bana çok ağır geldi.”

İlyas kafasını ona çevirip “eğer bilseydim-“ diye başladı ancak Leyla elini ağzına götürüp onu susturdu. İlyas’ın bakışları ona kitlendiğinde elini usulca çekip “bir şey söylemek istiyorum, lütfen sadece dinle.” Diye rica etti. İlyas belli belirsiz kafasını salladı.

“ben inançlı bir insanım, sizler de öyle. Bu nikah bana ne yaptığımızı bir kere daha hatırlattı. Bu yüzden ne olursa olsun aramızda bu nikah akdi devam ettiği sürece-“ Leyla bundan sonrasında devam etmekte zorlandığı için duraksadı, “yani demem o ki sana karşı-“

“tamam Leyla,” diye bu kez İlyas araya girdi. Dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme vardı. “ne demek istediğini anladım, düşündüğün ve hissettiğin bu şey karşılıklı lütfen sen de bunu bil. Nikah nikahtır. Devam ettiği sürece ben de sana karşı olan sorumluluğumu olabildiğince yerine getireceğim.”

Leyla karşısında onu anlayan birinin olmasını verdiği rahatlamayla sabahtan beri belki de ilk defa gülümseyip başını salladı. İlyas da rahatlamıştı. Dirseğiyle karısını hafifçe dürtüp “yarın alışveriş günüymüş,” diye konuyu değiştirdi.

“evet,” dedi Leyla

“ne alacaksın?”

Leyla şu konuştuklarını inanamıyormuş gibi başını sallayıp güldü. “beyaz bir şeyler.” Ayağa kalkıp kocasına baktı, “siz İlyas Bey?”

“merak etme,” dedi İlyas “yanına yakışırım.”

“göreceğiz artık”

İlyas gayet eğleniyormuş gibiydi. Ayağa kalkıp tam karısının karşına geçti ve kollarını birleştirip “bu bir meydan okuma mı?” diye sordu.

“meydan okumaları severim,” diye karşılık verdi Leyla. Hiç çekinmeden gözlerinin içine bakıyordu. İlyas ona bir adım daha atıp “onu fark ettim,” diye fısıldayınca ürperdiğini hissetti. Hemen geri çekilip “hadi yatalım artık, yarın uzun olacak,” dedi ve kendini tuvalete attı. Arkasından bakan İlyas’ın suratında yaramaz bir sırıtış vardı.

 

Ertesi gün uyandığında Leyla alışveriş maratonu için hazırdı. İlyas uyumaya devam ederken sessizce hazırlandı. Bir yandan da İlyas’ı izliyordu. Onu uyurken ilk defa görüyordu. Anladığı kadarıyla uykuyla arası pek yoktu. Bu yüzden hali ilgisini çekmişti. Saçları karışmıştı ama bu hali hoşuna gitmişti. Göğsü yavaş yavaş inip kalkarken gözleri her an açılacakmış gibi duruyordu.

Leyla onu izlerken dalıp gittiğini fark edince başını sallayıp kendine gelmeye çalıştı. Odadan çıkıp aşağıya indiğinde Elife Hanım çoktan hazırlanmış bekliyordu.

“geç mi kaldım?” diye sordu Leyla telaşla. Elife Hanım karşısında duran bu genç kadının telaşına ve mahcubiyetine gülüp “iş yeri mi burası kızım?” diye karşılık verdi ve ekledi “beni uyku tutmadı da o yüzden erkenden hazırlandım.”

O sırada uykulu gözlerle merdivenlerden inen Neslihan gözüktü.

“günaydın,” derken esnemekten kelimesi boğuldu.

“sana da günaydın.”

“ne bu halin kızım?” dedi Elife Hanım

“açılırım şimdi,” dedi Neslihan ama bir kez daha esneyince Leyla kendini tutamayıp güldü.

“ay üf tamam birazdan açılırım, günün ilerleyen saatlerinde”

“hadi çıkalım”

Böylece evden çıkıp kapının önünde arabayı beklerken Elife Hanım “bugün Allah’ın izniyle hepsini hallederiz inşallah” dedi. Başına örttüğü eşarbın rengi çok güzeldi. Neslihan ise genç yaşına uygun daha spor giyinmiş ve şal bağlamıştı.

“inşallah” dedi Leyla da. Hem çok çekiniyordu hem de garip bir şekilde heyecanlıydı.

“gelinlik de bakacak mıyız?” diye sordu Neslihan hevesle. Leyla öyle bir dehşetle baktı ki “anlaşıldı bakmayacağız.” Diye kendi sorusunda kendi cevap verdi. Elife Hanım evlatlarına Leyla’nın hassas durumunu uygun bir dil ile anlatmış ve Neslihan da hiçbir şey için ısrar etmeyeceğine dair söz vermişti.

“güzel bir elbise alırız ama değil mi?” diye ekledi kendini tutamayıp.

“oraya bir varalım bakarız kızım” dedi Elife Hanım. Sonra Leyla’ya döndü “senin aklında bir şey var mı?”

“yok efendim” dedi Leyla. İyice içine kaçmıştı sanki. Elife Kaya gelinine “kızım şu efendimli konuşmaları bırak artık. En azından teyze amca diye hitap et.” Deyince Leyla başını salladı sadece.

“söyle bakayım”

“Elife Teyze”

“tamam”

Arabaya atlayıp çarşıya vardıklarında Leyla daha önce aklından bile geçmeyecek bir şey yaptı. Çeyiz alışverişi. Ne lazımsa abartmadan, suyunu çıkartmadan alındı. Leyla ise bunlar alınırken kendini bin kere daha kötü ve çirkin hissetti.

“gelelim gelinliğe” dedi kaynanası. Leyla “gelinliğe gerek yok” diye karşı çıktı hemen.

Elife Hanım başını sallayıp “onu anladım kızım” dedi. “İstemiyorsun. Ben de ısrar etmeyeceğim. Belli ki sen çiçek, böcek, düğün, dernek seven biri değilsin. Yani tam benim kafadasın”

Böyle söyleyince Neslihan güldü, “anne, tam hayallerindeki gelini bulmuşsun.”

“ah benim toy yavrum” dedi Elife Hanım “zaman geçtikçe bunların kıymetsiz olduğunu anlıyorsun da ondan. Mühim olan yaratanın sana verdiği rızkı kiminle paylaştığındır. Çer çöp değil.”

“öyle tabi canım” dedi Neslihan hemen.

Leyla, Elife Hanımın söylediklerinde takılı kalmıştı. Ne güzel söylemişti! Leyla ise onun yüzüne bakıp yalan konuşuyordu. Onlar evlatları mutlu huzurlu bir yuva kursun diye çırpınırken İlyas’la bir olmuş bu insanları kandırıyorlardı. Bu işin sonunun nasıl biteceği Leyla’nın her geçen cevabından daha da çok korkar olduğu bir soru olmaya başlamıştı.

Loading...
0%